1. 1.
    +1
    Git tuvalete sıç muallak.
    ···
  2. 2.
    +1
    Dokuz deneyimli dağcı 1959 senesinde bir gece ansızın dışarının dayanılmaz soğuğuna aldırmaksızın Ural dağları eteklerindeki kamp çadırlarından, gerilerinde ayakkabılarını, elbise ve giyeceklerini bırakarak kaçtılar. Clad’ın üzerindeki pijamasıyla, sığındığı ormanda eksi 30 derece soğuğa dayanması imkansızdı.

    Olayı araştıran müfettişler de şaşkınlıklarını gizleyemediler. Dosya çok gizli sınıflandırması ile raflara kaldırılırken, olaya “bilinmeyen zorba bir gücü sebep olduğu” sonucu yazıldı.

    Elli yıl önce bir Cumartesi gecesi meydana gelen ve 9 genç dağcının anlaşılamayan ölümleri ile sonuçlanan olay Ural Dağlarının bir kösesinde unutulmaya bırakıldı. Ta ki 1990 senesinde Rusya’nın yeniden yapılanma dönemine kadar… 1990 yılında sır arşivden çıkartıldı. Araştırmalar başladı. Ancak ölenleri yakınları için esrar perdesi bırakın kalkmayı aralanmadı bile..

    Ekibe hastalığı sebebiyle katılamayan ve böylece dağcıları benzer kaderinden kurtulduğu anlaşılan Yury Yudin yıllar sonra olayın incelendiği bir televizyon belgeselinde “ eğer Tanrı’ya tek bir soru sorma şansım olsaydı; bu soru ‘o gece arkadaşlarıma ne oldu?’ olacaktır” demekteydi.

    Her şey Böyle Başladı

    Yudin ve Ural Politeknik Enstitüsü’nden dokuz öğrenci 28 Ocak 1959 günü iki hafta sürecek bir gezi için Ural dağlarında yolculuğa başladılar. Yolculuk kuzeyde bulunan ve son yerleşim yeri olan Vizhay’a kadar planlanmıştı. Seferi başında oldukça deneyimli bir dağcı olan Igor Dyatlov vardı. Heyetteki herkes daha önce de daha zorlu deneyimlere katılmış, çetin insanlardı. Yudin daha seferin başında rahatsızlandı ve ekipin gerisinde kaldı. Böylece ekip 2 si kadın 7′si erkek toplam dokuz kişiden oluşacaktır.

    Kayakçılar 2 Şubatta Otorten’i geçerek Holat Syahl tepesine ulaşmayı başardılar. Ekipten kalan fotoğrafları ve günlükleri inceleyen müfettişlere göre saat 5′te çadırlarını kurarak kamp yeri oluşturdular. Kayakçıların bu bölgeyi neden tercih ettikleri belli değil. Çünkü grup 1,5 km. ileride dağ eteğindeki ormanlık bölgeye kamp kurmuş olsaydı, böylece iklimin sert etkilerinden de kendini koruyabilecektiler. Böylesi bir noktayı seçmiş olmaları bir şeylerden endişe ettiklerini düşündürmektedir.

    Yudin’e göre bunun sebebi Dyatlov’un orman içindeyken etraflarındaki orman örtüsü nedeniyle tepeyi gözden kaybetme korkusu olmalıydı.

    Keşif seferi için Enstitüden ayrıldıkları sırada Dylatlov Otorten Dağından Vizhay’a döndüklerinde durumları hakkında telgraf çekeceğine söz vermişti. Bu işin muhtemel tarihi 12 Şubat olarak planlandığı için o güne kadar kimse grubun durumundan endişe etmediler. Hatta Dylatlev Yudin’e bir kaç gün gecikme olabileceğini de söylemişti. Ancak 20 Şubattan sonra alarm çanları çalmaya başlayacaktı. Enstitü ve kayakçıları yakınları öğrencilerin aranması için polis ve askeri yetkililerden yardım isteyeceklerdir. Bölgeye askeri keşif uçakları ve helikopterler gönderildi.

    Öncü arama ekipleri 6 gün sonra 26 Şubatta kamp yerine ulaşabildiler. Yekaterinburg’dan gelen telgrafta ekip başkanı Mikhail Sharavin “Yarıya kadar yırtılmış ve içi kar ile dolmuş çadıra ulaştık. içi boş, ancak grup ayakkabılarını bile çadırda bırakarak burayı terk etmiş,” diye yazmaktaydı. Yapılan teknik incelemede çadırın içeriden yırtıldığı ve civarında karın altında kalmış olan 7-8 kişiye ayak izlerinin olduğu anlaşıldı. Ayak izlerinin hiç birinde ayakkabı veya çorap giyildiğine dair belirti yoktu. Bu ayak izleri yalın ayaklı birilerine aitti. Hem de gecenin o dondurucu soğuğunda..

    Peki, çadırdaki gençleri, gecenin bir yarısı dondurucu soğukta, yalın ayak ve bir daha hiç kullanmamak üzere çadırlarını yırttırarak dışarı kaçmaya zorlayan hangi güçtü?

    Araştırmayı yürüten dedektiflere göre bu ayak izleri gruptakilere aitti ve hiç bir yabancı ayak izi tespit edilemedi. Kampta 9 dağcıdan başka kimse yoktu. Civarda da..

    Ayak izleri dağın eteğindeki ormana doğru gidiyor ancak 5oo metre sonra aniden yok oluyordu. Sharavin ilk iki cesedi ormanın sınırında bir çam ağacının altıda buldu.

    Cesetler ekipteki 24 yaşındaki Georgy Krivonischenko ve 21 yaşlarındaki Yury Doroshenko aittiler. Ve her ikisi de ayakları çıplak ve üzerleri elbisesizdi. Sadece iç çamaşırı giymişlerdi. Yanlarında yakılarak kömürleşmiş ağaç parçaları vardı. Çamın dalları ağacın 5 metre kadar üst kısımdan koparılmıştı. Demek ki, adamlar olaydan sonra ağacı tepesine çıkarak etrafa veya bir şeylere bakmışlardı. Bir kısım dal kırıkları kar üzerinde incin olarak bulundu. Dyatlov, Zina Kolmogorova (22) ve Rüstem Slobodin (23)’e ait sonraki üç ceset ağaç ile kamp arasında 150 metre ara ile bulundu. Cesetler arasındaki mesafeden onları kampa dönmeye çalışırlarken öldükleri sonucuna varıldı.

    Uzmanlar hemen adli tahkikata giriştiler. Cesetler üzerinde yapılan otopsi işlemlerinde net bir sonuca ulaşılamadı. Adli tıp uzmanları beş cesedin hypothermia (yani soğuk etkisi ile donarak) neticesi öldüğünü açıkladılar. Slobodin’i kafasında fraktür tespit edildi ancak bu kırık ölümcül olmadığı anlaşıldı.

    Olay mahallinde kalarak 2 ay boyunca araştırmalarını sürdüren araştırma ekibi çamlıklardan 75 metre uzakta kara gömülü dört cesedi daha ortaya çıkardı.
    Nicolas Thibeaux-Brignollel(24), Ludmila Dubinina (21), Alexander Zolotaryov (37), ve Alexander Kolevatov (25). Bunları travmatik ölümler olduğu anlaşılacaktır. Thibeaux-Brignollel’ın kafatası kırılmış, Dubunina ve Zolotarev’in kaburga kemiklerinde kırıklar bulunmakta ve gene Dubinina’ın dili yerinde sökülmüştü.

    Tüm bunlara rağmen cesetlerin travmaya uğrayan kısımlarının dış yüzeylerinde yani cesetlerin üzerlerinde yaralanma belirtileri yoktu. Yani kırık kemikleri etrafını saran kas-et ve deri üzerinde yaralara rastlanılmadı. Cesetlerdeki tahribat araba çarpmasına benzetilmesine karşın yara izleri oluşmaması olayı esrarengizliğini iyice arttırdı.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +1
    Son dört ceset diğerlerinden daha kötü giyimliydi. Anlaşılan sonraki, ilk kim öldüyse onun kıyafetlerini üzerine geçirmişti. Zolotaryov, Dubinina’ın kürklü montunu ve şapkasını giymişti. Dubinina’ın ayağında ise Krivonishenko’un yün pantolonu vardı.

    Elbiseler üzerinde yapılan incelemelerde ise yüksek oranda radyasyona rastlanılmış olması başlı başına muamma idi.

    Olayda bir kaç ay geçtikten sonra yetkililer itham edecekleri kimseye ulaşamadıklarını, vakıanın çözümsüz kaldığını açıkladılar. Böylece dosya gizli bir arşive gönderilerek unutulmaya terk edildi.

    Yıllar sonra sırrı çözmeye çalışan Yekaterinburg-Dyatlov Olayını Araştırma Derneği Başkanı Yury Kuntsevich olayın olduğu sene 12 yaşında olmasına rağmen otoritelerin ve araştırmacıları olayı halktan saklama gayreti içinde olduklarını hatırlamaktaydı.

    Savcılık önce Mansi yerlilerinin bu cinayetleri işledikleri iddiasını araştırdı. Güya kendi yurtlarına geçiş yolu açan kâşifleri birilerin cezalandırdığı düşünüldü. Oysa ne Otorten ve ne de Holat-Syahl yöre halkınca kutsal veya özelliği olan yerler değildi. Keza olay mahallinde de dokuz kayakçıdan başkaları olduğuna dair hiç bir iz ve belirti yoktu. Otorten Dağı Mansi dilinde “Ölüm Dağı” anldıbına geliyordu. Hepsi o…

    Daha sonraları olayı yeniden ele alan Rus uyruklu bir tıp uzmanı çok güçlü bir rüzgarın vücutta yumuşak dokuya zarar vermeden kemikleri kıracağını iddia etti. Belgeleri inceleyen Dr. Boris Vozrozhdenny “bu bir araba kazasındaki etkiye eşit etki doğurur,” dedi. Yani kayakçılar güçlü bir fırtınaya tutularak çadırdan çıkmış, yaralanmış, yollarını kaybetmişlerdi.

    alıntıdır. kaynak : http://saklisite.wordpres...gecidi-veya-en-buyuk-sir/
    ···
  4. 4.
    0
    gece gece altımıza sıçalım.
    ···
  5. 5.
    0
    ananızın dıbına gırsın o linkler... kusra bakmayın
    ···
  6. 6.
    0
    up up up
    ···
  7. 7.
    0
    @3 şukuladım
    ···
  8. 8.
    -1
    http://inciswf.com/karde%C5%9Fim__.swf
    ···