-
1.
+3http://imgim.com/VY56Wv.jpg
Komşu kızı dedim ama kız sevgilim beyler. Çok güzel bir hediye olabileceğini düşünüp böyle bir olaya girişmek istedim. Sevgili olunan gün sayısı adedince sayfaya sahip bir kitap yazıp doğum gününde ona verdim. Henüz yazdığım kitabı o hariç hiçbir insanla paylaşmadım. Tabi böyle olunca da biraz içimde kaldı. Ufak ufak anıların, çokça yazım yanlışlarının olduğu kitabımı sizinle paylaşmak istiyorum.
izninizle önsözün ufak bir bölümüyle kitaba giriyorum,
Sevdiğiniz insan da buna dahildir. Önemli olan yeni bir plan yaratıp onu hayata geçirmektir. Sevdiğiniz, âşık olduğunuz insan bir sebep yüzünden yok olmayı seçiyorsa eğer, durup biraz düşünün. O kişiyi tekrar geri kazanabilecek misiniz? Ya da o sizi kazanmayı hak edecek kadar mükemmel birisi miydi? Eğer bütün bunların hepsinin cevabını objektif bir şekilde verebilip plan yapabiliyorsanız, mutsuzluk sizden korkup kaçacaktır…
Edit: Her entryde bir sayfa paylaşmayı düşünüyorum beyler.
Edit 2: Kitap 6-7 yıl öncesinden başlıyor beyler.
Edit 3: Seri seri üç part attım arkadaşlar. Bir iki entry gelirse devamı kesinlikle gelecek. inanmayan da olursa kitabın yapım süreciyle ilgili capsler paylaşılacak.
Edit 4: Kitabın resmini paylaştım beyler. Söylemem gerekirse kitap kapağı çalıntıdır.
Edit 5: Kitap 25. Sayfadan sonra şekil almaya başlıyor beyler.
-
2.
0Sayfa 7
Kenan henüz 14 yaşında denize aşık bir çocuktu. Elinde olsa ömrünün her dakikasını onun üstünde geçirirdi belki de. Önünde hiç bitmeyecek kadar sigarası, yanında da içini ısıtacak kadar sıcak kahvesi olsun yeterdi onun için. Yalnızlığı severdi o. Etrafında insan olmasın, konuşacak hiçbir beyin olmasın umrunda değildi onun için. Düşünmeyi severdi zaten o. Hayal etmeyi severdi. Ailesini, arkadaşlarını hatta hayatının aşkını dahi düşünerek severdi. Biliyordu çünkü, hayallerine kendisinden başka kimsenin zarar veremeyeceğini.
Her ne kadar düşünerek hayal etmeye, kendi çabalarıyla, kendi kararlarıyla bir şeyler yapmaya çalışsa da her zaman hayatına ailesi yön vermek zorunda kalıyordu. Hayalini gerçekleştirebilmesi için elinden tutması gereken insanlar onlardı.
Aslında Kenan onlara söylemeye korkardı. Daha çok babasından korkardı diyelim biz. Hatta annesiyle konuşmaya gerek bile duymazdı. Ablaları da sürekli muhalefet olurdu zaten onun gözünde. Ne derdi varsa yine babasının yanında bulurdu kendisini. -
3.
0Sayfa 8
Babası çok katı bir insandı. Birçok şeye kızar, kalp kırar, can sıkardı. Ama iyi yanına denk geldiği dakika ondan öte konuşanını, yol göstereni, dert dinleyipte derman olanını görmemiştir. Hele hele nasihatları, otur karşısında ömür boyu dinle onu. Bir gram canın sıkılmaz. Dinledikçe duygulanırsın. Dinledikçe dinleyesin gelir Ender amcayı. Yılların getirdiği bir bilgiyle konuşurdu Ender amca. Yüzündeki kırışıklıklar sadece diline dökülmüş, sadece orayı etkilemiş sanardınız dinlediğiniz zaman.
Yeni doğdunuz şuan siz. Daha doğduğunuz dakika en önemli ihtiyacınızı, en önemli mutluluk kaynağınızı, belkide hayatınızda görecebileceğiniz sevginin en iyisini verecek insanı kaybettiniz. Anne sevgisine herkes alışabilir. Herkes alıştığı sevgiden sonradan yoksun kalabilir. Ama herkes anne sevgisini merak edecek duruma düşemez. işte Ender amca da böyle açtı hayata gözlerini.
Anadolu’nun pis bir köy kasabasında sonradan başına geleceklerden bihaber bir şekilde açtı gözlerini. Hayatını kendinden büyük üvey birer abisi ablası ve köy kabadayısı olan babasının umursamazlıklarıyla, kimi zaman üvey muamelesiyle idame etmek zorunda kalmıştı.
Küçük yaşta çalışmaya alıştı Ender amca. Onlu yaşlarda boyu kadar tüfekle bostan beklemeye başladı. Sıcağın alnında çocuk başına koskoca tarlayı beklemek zorunda kaldı. Kazandığı üç beş kuruş parayı da babasına emanet etti. Çünkü onun gözünde her şeyin doğrusu ondaydı.
Biraz büyüdü bostan bekçiliği ona avutmayacak dereceye geldi. Bir kasapta çırak olarak işe başladı. Et hastası babasının isteği de buna şekil vermişti tabii. Sabahtan akşama kadar çalışır, az biraz cebine koyar kalanını da et olarak babasına zütürürdü. -
4.
0Sayfa 9
Askerliğine kadar kasapta gençliğini heba etti Ender amca. Sonunda askerlikte yaver gitti şansı. Denizli’nin güzel bir ilçesinde Yüzbaşı şoförü olarak ailesinde hiçbir şekilde maddi yardım almadan iki senesini geçirdi.
Askerden döndüğünde evlenecek yaşa geldiğini biliyordu. Ne bostan bekçiliği yaparak nede kasap çıraklığı yaparak evlenemeyeceğini de biliyordu. O zamanlar hayatın ve paranın istanbul’da olduğu apaçık ortadaydı. Bunu kendisi de ailesi de gayet iyi biliyordu. 22 yaşında istanbul’a göç ederek zamanın en iyi fabrikalarından birinde çalışmaya başladı.
Kaderin cilvesi ya işte, Candan teyzeyle de bu fabrika sayesinde hayatlarını birleştirdiler. Kırk iki acı tatlı yılın temeli bu fabrikada atıldı. Candan teyzenin amcası sayesinde Anadolu’nun bağrından Trakya’nın en ucu buluşup birer hayat sürmeye başladılar.
iki kardeşiyle gereksiz husumetler yüzünden ayrı düşüp yıllar boyu sürecek bir küslük için hayatını ayırdı Ender amca. Babasını da fazla görür olmamıştı zaten. Onun için kardeşi, babası, annesi sadece Candan teyze olmuştu. Yıllarca hasta oldu, Candan teyze imdadına koştu. Grev dönemine denk geldi aç kaldılar, Candan teyze kalbiyle rahatlattı Ender amcayı. Devrim döneminde sadece giyimi yüzünden yanlışlıkla hapse girecek duruma geldi, gitti yine Candan teyze kurtardı. Ender amca da Candan teyzenin bütün davranışlarının hakkını gereğinden fazla güçlü ve istekli şekilde veriyordu tabiiki… -
5.
0Kaç para ulan bi kitapp !!!
Şaka maka değil de panpa, kitabı almak isterim, tabi yollarsan -
-
1.
0Reyiz, kitabı sadece kız arkadaşıma vermek ve hatıra olması adına bende kalması için iki adet bastırdım. Öyle olmasaydı kesinlikle yollardım.
-
2.
0Kopyasını yapamıyor musun be reyiz ya, bir basımevine felan şey et, ya da fotokopi bile olur lan. Yeminle imreniyorum böyle aşklara, bana böyle kitaplar lazım be
-
-
1.
0Reyiz, her yerde basılabiliyor. Bastırdığım yerde de çokça basılabiliyor. Ama malesef basmak ve yaymak istemiyorum açıkçası. Üniversite öğrencisiyim. Ev arkadaşlarım , okul arkadaşlarım benden parayla almak istediler. Onları bile reddettim. En son dayanamayıp bir ay sonra burada paylaşmak istedim. Kitapta oldukça amatör bir kitap. Yazım yanlışı dolu. Anlatım bozukluğu gırla gidiyor.
-
1.
-
1.
-
6.
0Sayfa 10
Hani demiştik ya kırar, üzer diye. işte burada Candan teyze devreye giriyor. Muhteşem gülüşü, Kenan’ı tostosum diye sevişi, eşek kadar olsa dahi kucağında okşayışı unutturuyor babasının kötü dakikalarını. Babası kadar şanssız bir insan olmadığını hissettiriyor annesi her davranışında. Onun yanına gidip dert anlatamazsın. Anlatsan da sadece destekler. Yol göstermeye çalışmaz. Bunu böyle yollardan geçerek, böyle zor, böyle kolay yapabilirsin ama sonuçlarında böyle olur diye akıl vermeye kalkmaz. Sen ne yaparsan yap benim kucağım hep burada hissi verir sadece Kenan’a. O da onun için yeter de artar.
Babasının aksine çok dolu çok sevecen bir hayat geçirdi annesi. Ailenin en sevilen çocuğu olmasa dahi çok sevilen, babasına aşık bir kız olarak yaşadı çocukluk yıllarını. Gençliğinde, Türkan Şoray mishâli dillere destan güzelliğiyle de bütün erkeklerin çeşme başında adını sayıkladığı kız olarak kaldı mazide.
Bu sevginin bu sadakatin meyvesi olmadan olmaz. Neredeyse aynı jenerasyonda sayılacak üç tane kız çocukları oldu. Sırasıyla Arzu, Aişa ve Cansu. Yıllar yıllar sonra da tabiiki şanslı çocuğumuz Kenan.
Kenan’ın en çok sevdiği ablası Aişa ablasıydı. Çocukluğunda resmen aşıktı Aişa ablasına. Öyle ki işteyken evdeki en değerli meyveleri yiyecekleri ve içecekleri alır Aişa ablasının dolabına saklardı. Geceleri Arzu ablasıyla Aişa ablası neredeyse aynı anda işten gelirdi. Kenan Aişa ablasının ayak seslerinden tanır ona göre açardı kapıyı. Aç geldiğinden ayırdığı yiyecekleri yedirtir yatmadan önce de yatağında yatıp sıcak yatağa yatsın diye ablasının yatağını ısıtırdı.
Ama gelin görün ki her güzel sevginin sonu her zaman olur. Kenan 11 yaşında iken Aişa ablası evlendi ve ailesinden bağları kopuk bir hayat yaşamaya başladı. Kenan Aişa ablasının yatağını devraldı. Onun hayaliyle, onun kokusuyla bir zamanlar onun baş koyduğu yastığa baş koymaya başladı. -
7.
0Sayfa 11
Sessiz sakin davranışları, sadece düşünmeyi sevmeye çalışması işte o zaman başladı. Hayatı, hayalleri, karşılıksız sevgisi, duyamadığı kadar minneti işte o zaman yıkıldı.
Kararını ailesine söyledi. Herkesten uzak, sadece düşünceleriyle başbaşa olabileceğini düşündüğü işi, okulu bir bir anlattı. Annesi yine her zamanki gibi yine olumluydu;
“istediğin yoldan git, hem maaşı da güzel hem de itibarı var. Seni o beyaz kıyafetlerle görmek beni çok gururlandırır canım tostosum beniiiim.”
“Canım annem beniiim”
“Sen şimdi asker mi olacaksın. Bahriyeli oğlum mu olacak beniiim. Böööyle upuzuuun boylu filinta gibi”
“Yok anne yaaa sadece kıyafetler öyle olacak”
“Ne yani sen şimdi asker olmayacaksın, sadece o işi mi yapacaksın”
“Kesinlikle annecim”
“Bak Ender kızlar yakışıklı oğlumun peşinde pervane olacak gördün mü ?”
Gülen suratlarla Ender amcanın dudaklarından çıkan kelimelere dikkat kesilmişti ikisi de. Kaşlar çatık, gözler alabildiğince sulu, sağ elindeki iki parmağının ucundaki Uzun Bond’unu ağzına zütürerek uzunca bir duman çekti içine. Yavaş yavaş duman dudaklarının arasından süzüldü yukarıya doğru. Gözünün içine kaçan dumandan tiksinç bir şekilde acı çekerek on saniye kendine gelmeyi bekledi. Ağzından sadece “bunu yarın konuşalım” kelimesi çıktı. Tekrardan hiç istifini bozmadan gözleri televizyona daldı. -
8.
0Sayfa 12
Daldı dalmasına da televizyona değil aslında. Herkesten çok herkesten ince bir düşünce deryasına. Kendisi değildi önemli olan. Oğlunun geleceğiydi. Yıllar yıllar uzak olacaktı sevdiklerinden, hiç bilmediği bir deryaya yol açacaktı daha genç yaşta. Belki gemisi ve düşünceleriyle mutlu olabilirdi oğlu gençliğinde ama, bunun bide orta yaşları var. Yuva kurma isteği, çocuk sevgisi var.
O cümleden sonra konuları kapandı. Geceleri televizyonda final vermek bilmeyen “Arka Sokaklar” dizisiyle sonlanmaya doğru gidiyordu. Hayalleriyle beraber mutfağa gidip Atatürk imzalı bardağına sonuna kadar dem koyarak odasına gitti. Kendince sakladığını düşündüğü zulasından bir dal Turuncu PallMall çıkartıp çakmağıyla beraber atletinin içine attı. Balkona gidip sinirli olduğunu belirterek “sakın beni rahatsız etmeyin” sözleriyle balkonu kilitledi. Korkudan buz kesmiş dudaklarının arasına alıp titrek ve olabildiğince sessiz bir şekilde sigarasını yaktı. Sigarasından bir nefes çayından bir yudumdan sonra sigarasını işaret ve başparmağına alarak aklından;
“Öyle yada böyle, sizi bir şekilde layık olduğunuz yerde de içeceğim. Layık olduğunuz yerde de başka düşüncelerime ortak olacaksınız.”
Aklına koymuş olduğu şeyi her ne şekilde olursa olsun yapmak zorunda hisseden bir azmi vardı. Bazen kendisi bile korkuyordu bu hâlinden. "Hass*ktir" dedi sessizce. Birden aklında şimşekler çakmaya başladı. Sinirli rolü yaparak bi şekilde rahatça sigara içebilmişti. Peki içtikten sonra üstüne sinen o lanet leş gibi sigara kokusu ne olacaktı? "Düşün Kenan düşüüün" derken işaret parmağında hafif bir sıcaklık hissetti. "Bitmiş meret" diyerek cama uzandı. Sağa sola bakarak salonun camılarından birisi bakıyor mu diye kontrol ettikten sonra "temiiiz" diyerek iki parmağıyla sigarasından son bir fırt çekti ve sigarayı camdan aşağıya salıverdi. -
9.
0Sayfa 13
Düşerken dönüşünü kısa bir süre izleyebildi endişeli gözlerle. Sigara yere çakıldığında da izmaritin kıvılcımının parçalanıp dağılışı, karanlığın içinde yokoluşu içine su serpmişti. Bir sandalyeye oturup kafasını geri atıp mermere dayadı. Bu kokuya bir çözüm bulması gerekiyordu. Çok kısa bir süre düşündükten sonra mermerin ensesine vuran soğuğu onu ürpertmeye yetmişti. Hızlı bir şekilde doğrulttu kafasını. Gözleri birden karşısındaki sandalyenin altındaki poşete ilişti. "Doğru ya" dedi sırıtarak. Annesi soğanları o poşette saklıyordu. Elini daldırdığı gibi içinden bir tane aldı. Hiç düşünmeden kırıp bir yarısını elma mishâlı çatırdata çatırdata yedi. Peki ya eller? Diğer yarısını da dağıtabildiği kadar dağıttı. Gözler asitten sulu sulu, yüzünü ekşiterek ellerin daldırdı soğan parçalarına. Tıpkı sabunla el yıkar gibi ovuşturdu ellerini. Kalan soğan parçalarını da tıpkı sigara izmaritinin akibeti gibi son yolculuğuna uğurladıktan sonra bir hışımla balkonun kapısını açarak odasına gitmeye koyuldu. "Ben yatıyorum" diyerek trip atmayı ihmal etmedi ailesine.
Odasına girip derin bir oh çekti. Yatağına yattığında pis bi tebessüm belirdi yüzünden "Mission completed" diyip iyice kıkırdadı. Gömdü yüzünü yastığa. Sarılabildiği kadar sarıldı. Kendini bildi bileli böyle uyuyabilmeyi sevmiştir zaten. Yatağını ve yastığının sıcaklığı ona ayrı bir huzur veriyor. Gözlerini kapatıp daha çok sevdiği şeyi yapmaktan kaçınmadı "hayal"...
"Okulun ilk günü, beyaz üniformasını giymiş. Rugan ayakkabılarını çekmiş altına. Annesi apoletlerini takmaya koyulmuş. Babası da elinde en önemli aksesuarını tutuyor, hep sevdiği gibi bitirici hareketi yapmayı bekliyordu. Annesi herşeyini hazırladıktan sonra babasının yanına gidip hafifçe kafasını eğiyor ve şapkasını takmayı bekliyor. -
10.
0Sayfa 14
Babası nihayet şapkasını takıp göğsü kabarmış bir şekilde sırtını sıvazlayıp uğurluyor oğlunu." Yüzünde tatlı bit gülümsemeyle rüyalar alemine dalmıştı Kenan...
Sabah gözlerini açtığında içinde hafif bir mutluluk vardı. Çapaktan acıkmayan gözlerini hafiften ovuşturarak lavaboya gitti. Bir zamanlar Suyu açıp biraz elini biraz yüzünü ıslatıp eline Dove sabununu aldı. Aişa ablasından kalan bir alışkanlıktı bu. O hep öyle yıkardı yüzünü. Ufaktan da olsa Aişa ablası geldi aklına, hafif buruk bir sırıtmayla yıkadı yüzünü. Akabininde de rutubetten koku salmış havlusuyla kuruladı. Dışarı çıkıp odasındaki zulasına bakma isteği duydu. Bir eksilme veya yerinde bir değişiklik varsa hapı yutmuş demekti. Etraftaki ayak seslerini hafif dinledikten sonra bilgisayar masasının altındaki cd kutusunun içine usulca elini soktu. Evet! Turuncu PallMall’ı bıraktığı yerde duruyordu. Heyecanlı bir şekilde açıp içindekileri saydı. Onda da bir eksilme yoktu. Derin bir ohh çektikten sonra aynı şekilde yerine koydu sigara paketini. Rahatlamak için derin bir nefes çektiğinde başını döndüren bur koku aldı. Candan teyze yine döktürmüştü galiba. Belirli belirsiz bir şeyin üstüne dökülmüş tereyağı kokusu geldi burnuna. Yoksa tereyağlı yumurta mıydı o? Bir hışımla salona gitti. işte! Misss gibi tereyağlı yumurta kızarmış ekmek ve peynir eşliğinde Kenan’ı bekliyordu. Hınzır bi gülümsemeyle annesinin gıdısına bir öpücük kondurdu. “Ye hadi kerata.” Boğulurmuşçasına hızlı şekilde sıralayarak tıkadı lokmaları. Bu kadar hızlı oluşunun sebebi can arkadaşı, kardeşi gibi sevdiği Haydar’ın yanına gitmek istemesiydi. Kendini bildi bileli hayatında yer tutmuş bir insandı Haydar. Kendisinden 2 yaş küçük olmasına rağmen çok güzel anlaştığı bir arkadaşıydı.
Ağzı ekmek ve yumurtadan tombiş tombiş olmuş bir şekilde zulasına doğru koştu. Ufak ayak dinleme ritüellerinden sonra turuncu PallMall’ı ve çakmağını atletinin içine iliştirdi. Ayakkabılıktan ayakkabısını hızlıca alıp evin kapısını açtı. Bir şans belki verir diye annesini çağırıp biraz harçlık istedi. -
11.
0Sayfa 15
Surat ekşiterek, “Ne kadar istiyorsun eşek sıpası”
Masumca sırıtarak, “Yaa anneciğim ne kadar veriyorsan işte”
“Bekle hıyar tarlası”
Annesi cüzdanın yanına gidip hafifçe fermuarını açtı. Eline içini daldırıp ne kadar vermesi gerektiğini hesaplarken Kenan,
Avcunu yumruk yapıp hafif titreterek “Yesss!”
Üç lira alıp fermuarı kapattıktan sonra bi an duraksadı Candan teyze. Arkasını Kenan’a dönüp hafif komikçe,
“Gitti yine dört ekmek parası”
“Yaaa anne duyabiliyorum seniii. Böyle çok sorun olacaksa bizim için verme lütfen.”
“Şaka yapıyorum tostos.”
Kenan ödül olarak Candan teyzeyi gıdısından öpmeyi ihmâl etmedi. Merdivenden inerken cebine koyduğu bozuklukların şangırtısı ayrı bi mutlu ediyordu onu. iki kat aşağıya indikten sonra sigarasının gözükmediğini iyice teyit ettikten sonra Haydar’ların kapısını çaldı.
Haydar’ın annesi Feriha teyze açtı kapıyı,
Korkuyla, “Feriha teyze Haydar evde mi”
“Dur oğlum çağırıyım” -
12.
0Sayfa 16
Feriha teyze salona doğru başını sokarak “Haydaaar” diye bağırdıktan sonra Haydar sanki çok önemli bir haber bekliyormuşçasına kapıya koştu. Elinde ısırılmış hıyar, ağızını kenarında hafifçe parlayan suyuyla birden kapıda Haydar’ı gören Kenan gülmeden edemedi.
“Ne gülüyon lan!”
Haydarın elini işaret ederek, “Komik geldi işte”
“Lan it herif! Kaç saattir bekliyorum anca mı çaldın zili? Sıkıntıdan patlıyorum burada…”
Atletindeki kabarıklığı göstererek, “Yaaa oğlum gel işte”
Hiç iki etmeden ayakkabılıktan sandaletlerini alan Haydar da annesinden para istemeyi ihmal etmiyordu tabii. “Anneee” diye bağırdıktan sonra durumu anlattı. Feriha teyze sanki isteyeceğini biliyormuş gibi hazırlıklı bir şekilde elindeki beş lirayı çıkartıp Haydar’ın cebine sokuşturdu.
Serserivari bir şekilde, “Hadi eyvallah mother”
“Kafanı kırarım Haydaaar, Uzaklaşmayın sakın!”
“Tamam tamam”
Sevinçten kikir kikir gülen yüzlerle apartmandan çıktılar beraberce. Haydar hıyarının son parçasını da ısırarak sapını boyu kadar havaya attı. Tam yere düşecekken var gücüyle tekme attı. Ufak bir izleme seranomisinden sonra bakkala gittiler. Kenan Limonlu iceTea’sını alıp Haydar’ın ne alacağını beklemeye başladı. Haydar her zamanki gibi cipslerin başında cipsleri mıncıklayarak içinde ikramiye olanını bulmaya çalışıyordu. Harıl harıl aramaya koyulmuşken bakkalın sahibi Zafer abi Haydar’a “Lan it kırıyorsun cipsleri seç birini hadi” diyerek kızmayı ihmâl etmedi. Zaten tam o sırada bir tane cips bulmuştu. O da kendine bir iceTea almayı unutmadı. Kenan da canı çekmiş olacak ki biftekli bir Cheetos aldı Haydar’dan görerek. -
13.
0Sayfa 17
Kasaya yönelip paralarını ödediler. Pek paraları kalmamıştı. Zafer abi hafif güleç bir şekilde Haydar’a,
“O kadar mıncıkladın, aç bakayım çıkmış mı bir şeyler”
“Yok abi dışarda açıcam ben onu.”
“Lan aç beni sinir etme. Merak ettim şimdi.”
Hafif oflayarak cipsi iki eliyle sıkıca kavrayıp açtı. Sağ eline alıp içine bakıp göremeyince kendinden emin bir şekilde salladı cipsi. içindeki kartın ucunu derinlerde bir yerlerde gören Kenan hemen Haydar’ı dürterek “Aha işte olum görmüyor musun” diyerek elini cipse daldırıp kartı alarak Haydar’a verdi.
“Abi bir milyon çıktı.”
“Değdi mi lan o kadar mıncıklamana.”
Sırıtarak, “Para abi bu değmez mi.”
Gözler Kenan’daki cipse dikildi bir anda. Kenan şansına güvenmiyordu aslında ama yine de bir umut vardı içinde.
“Sen mıncıkladın mı lan cipsi köftehor?”
“Yok abi ne uğraşıcam.”
“Haydar gibi olsana oğlum. Bak kaptı bir milyonu.” -
14.
0Sayfa 18
“Çok mutlu olurum da, ben başkalarının kısmetine engel olmak istemiyorum abi.”
Haydar’a dönerek, “Görüyor musun lan çakal”
Kendinden emin bir şekilde, “Yaaa yok abi, Bu salak çıksa iki saat bize anlatıyor. Sevinçten binbir takla atıyor”
Ufak bir sessizliğin ardından Zafer abi Kenan’ın elinden cipsini alarak “abi nooluyor” demesine fırsat vermeden mıncıklayıp kartı hissetmeye çalıştı. Kısa sürmedi kartın olduğunu hissetmesi. Paketin dışından kartı tutup Kenan’a göstererek,
“Kenan bak oğlum, bunun içinde bişey var görüyorsun.”
Heyecanlı bir gülümsemeyle, “Evet abi görüyorum.”
“Bunun içindeki kartı ben alıyım, üstüne cipsle beraber sana bir milyon vereyim.”
Hafif tereddüt ederek, “Diyosun?”
“Oğlum kabul ediyor musun etmiyor musun.”
“Yok abi ya, ver ben açıyım şansım neyse o benim olsun. Fazlasında o kadar da gözüm yok.”
Zafer abinin elinden aldığı gibi açmak için iki eliyle sıkıca ucundan tuttu cipsini. Derin bir nefes alıp “Bisssmillah” derken etrafına şöyle bir baktı.
Haydar cipsinin ucunu sanki iki dakikada bayatlayıp yenmeyecek hâle gelecekmiş gibi kıvırıp, eliyle sıkıca tutmuş pür dikkat Kenan’ı izliyordu. Acaba reddettiği teklif bu riske değecek miydi? Açıkçası bunu fazlasıyla merak ediyordu. Aslına ona kalsa bir milyonu alıp çoktan çıkmıştı bakkaldan da… -
15.
0Sayfa 19
Zafer abi desen Haydar’dan farklı değildi. Küçük bir eğlence, zamanını öldürmek ve çocuklarla uğraşmak için mükemmel bir fırsattı işte.
Zafer abinin “Hadi lan çatlatma hıyarto” sözüyle irkildi bir an. Hırsla açtı cipsini. Zaten yerini bildiği kartı bir hamlede çıkarıverdi. Herkesin baş beş santim öne gitti, gözler kısıldı.
“Abi beş milyon beş beeeş”
Kıskanmış bir şekilde, “Vay muallak” dedi Haydar.
“Helal olsun lan” diyebildi Zafer abisi Kenan’a
Beş milyonu cebine koyup dışarı birkaç adım attı. Amacı bu sevincini ailesiyle paylaşmaktı. ilk önce Haydar’la biraz sigara keyfi yapmayı düşündü. Kendilerince kuytu gördükleri oturdukları sitenin karşısındaki yavruağzı rengindeki içinde dükkan ve toptancılardan başka bir şeyin olmadığı binanın çatısına çıkmayı düşünmüştü. Haydar’a ufak bir bakış atıp göz ucuyla bir atletinin içini bir binayı işaret etti. Haydar’dan net bir cevap, sırıtarak “Hadi çekeleyek kankaaa.”
Sessiz ayaklarla temkinli bir şekilde binanın çatısına çıktılar. Kenan bir bacaya, Haydar bir bacaya sırtını dayadı. Haydar, sağ elini sigara tutarmış gibi yaparak Kenan’a doğru ağzına yaklaştırıp yaklaştırıp çekti. “Tamam lan bekle” diyerek sanki birisi gelecekmiş gibi çatıda son bir kez çatıda sağa sola baktıktan sonra elini atletinin içine atıp turuncu PallMall’ıyla çakmağını aldı. Haydar’a dönüp, -
16.
0Sayfa 20
“Bak ulan şu merete. Ne de güzel paketi var”
Sabırsızca, “Ver şunu yavş*k”
Bekletmeden paketi açıp içinden bir dal aldı. iki dudağının arasına alıp sakince ateşe verdi sigarasını. Aynı hızda paketin içine çakmağı yerleştirip Haydar’a fırlattı. Derin bir nefes çekip kafasını yavaşça bacaya dayadı. Bacanın sıvasının pürüzleri kafasını acıtıyordu ama o an hiçbir şey umrunda değildi onun. Göz ucuyla Haydar’a doğru baktı. Çoktan sigarasını yakmış sefasını sürüyordu.
Döndü bulutlara. Gökyüzünün her yerini sarmıştı bulutlar. Sanki dalgalı bir deniz gibi görünüyordu gözünde. Deniz…
Düşüncesi bile hayallerini canlandırmaya yetiyordu onun. Bi sigara olsun elinde, aklına hep denizin ortasında sigarasıyla hayallere dalmak geliyordu. Sigaralar sigaraları kovalıyordu artık. Elini paketine atıp yavaşça paketi salladı. Boşmuş gibi ses geliyordu. Umutla paketi açtı. “Kanka iki dal kalmış. Bunları da içip gidelim artık. Hava da yavaş yavaş kararıyor.”
Son dallarını da içtikten sonra yavaştan eve gitmeye karar verdiler. Sessizce çatıdan aşağıya inip binadan çıktılar. Tam eve gidecekken aklına dün babasının söylediği “Yarın konuşuruz” cümlesi geldi. Sahi, Ender amca dün yarın konuşuruz demişti. Haydar’a görüşürüz deyip sabırsızlığına yenik düşüp koşar adımlarla evin yolunu tuttu. Kapıyı açıp direk salona, babasının yanına yöneldi
Evin salonuna girdiğinde gördüğü manzara karşısında tebessümünü gizleyemedi. Candan teyze yine elinden geleni yapıp masayı envai çeşit etli yemekler ve mezeyle donatmış, en güzel köşesine de Ender amcayı oturtmuştu. Ender amca da durur mu? Hakkını verir tabi böyle güzel bir masanın. Açmış rakısını yavaştan demlenmeye başlamıştı bile. -
17.
0Sayfa 21
Bu Kenan için çok güzel bir haberdi. Rakıyı içince Ender amca yumuşar soğuk tavırından eser kalmaz, nasihatin de kralını yapardı. işte tam dinlenecek, konuşulacak bir zamandaydı Ender amca. Kenan fazla bekletmeden masanın bir köşesine oturdu. Elini cebine sokarak bu sabah cipsten çıkardığı beş milyonu babasına göstermeye çalıştı.
“Baba bak bugün cipsten bunu çıkardım” dedi parıldayan gözlerle.
Kenan’ın başını okşayarak sahte gülümsemeler eşliğinde “Aferin benim şanslı oğluma” diyebildi sadece. Oysa Kenan’ın aklında sadece dünkü konunun cevabı vardı…
Korkak tavırlarla “Eee baba dünkü konuyu bugün konuşacaktık” diyebildi sadece.
Oğlunun elindeki kartı alıp, “Bak oğlum, bu küçük kartın mutluluğunu bile ailenden birisiyle paylaşıyorsun gördün mü?”
Kenan üzgün bir şekilde, “Ama baba” diyebildi sadece.
Ender amca “Sus ve beni dinle sadece” dedi. içkiden hafif çakırkeyif olmuş, gözleri kısık ve kendinden emin bakışlarla. Candan teyzeyi boğuk bir sesle bağırarak çağırıp “Hanim bir kadeh daha getir” dedi sert bir şekilde. Kenan sadece şaşırmış, babasının ne yapacağını bekliyordu. Candan teyze ne yapacağını anlamış hafif sinirli bir şekilde elindeki bardağı gösterip “Buyurun bakalım Ender bey” diyip bardağı masanın bir ucuna koyarak odadan uzaklaştı. Ender amca bardağı işaret parmağıyla oğlunun önüne iteleyip “Böyle konuşmam daha iyi olabilir belki” diyerek önce rakıyı sonra da suyu koyup bir süre bekledi. -
18.
0Sayfa 22
Kenan ne yapması gerektiğini kestirmekte güçlük çekiyordu. Alıp bardaktaki içkiyi içmek zorunda mıydı yoksa bu ritüel sadece babasının bir test aracı mıydı?
"içecek misin artık şunu" dedi Ender amca ısrarlı bir tonla.
iğrenerek rakıyla dudağını ıslatan Kenan "Ama bunun tadı çok kötü baba" diyebilmişti sadece.
Masanın üstündeki peyniri göstererek "Nefes bile almadan şundan bi çatal al bakıyım"
Kenan'ın ağzındaki kötü tat giderek azalırken, Ender amca Eline Uzun Bond'unu alarak Kenan'a uzattı, "Al bakıyım bir tane." Karşı çıkacak olduğunu farkedip sert bir tavır takınarak "Sanki sigara içtiğini bilmiyoruz. Açtırtma benim ağzımı al şunu, kibarlık yapıp saygı derdine düşme şuan karşımda!" dedi. Artık kendini mecbur hisseden Kenan utana sıkıla bir dal sigara alıp çakmakla ateşe verdi. Yine de içine çekmeye utanıyordu. iki titrek parmağının arasında masanın üstünde kendi ateşinde tütüyordu sigara.
"Şimdi benim dediklerimi harfi harfine yapıyorsun tamam mı?"
Kenan meraklı gözlerle "Hıhı" diye babasını onayladı.
"Hazırsan başlıyoruz o zaman"
"Evet" dedi kenan dahada meraklı bir şekilde.
"Tamam şimdi eline al bardağı."
Bardağı eline alarak, "Evet."
"Yutabildiğince yut, sakın nefes alma." Kenan denileni yaptıktan sonra kaşları çatık bir şekilde "Tamam!" Dermişçesine kafasını salladı. -
19.
0Sayfa 23
"Şimdi peynirden bir çatal alıp ağzına zütür."
Hemen peyniri yiyip sonraki komutu bekledi.
"Etten bir lokma al, yuttuktan sonra sigarana var gücünle asıl."
Kenan adımları bir bir yerine getirdikçe çektiği işkence gitgide azalıp yerini mükemmel bir hazza bırakıyordu. Öyle ki, en son kafasını geriye atmış ağzından sigara dumanını ince ince verirken buldu kendini. "Baba bu mükemmel bir şeymiş!"
Kadehin son yudumunu da söylenilene harfi harfine uyarak içen Kenan, babasının söyleyeceklerine odaklanmıştı. Ağzından çıkacak bütün kelimeler onun hayatını şekillendirecekti. Konuşmaya derin bir of çekerek başladı Ender amca;
“Ben senin iyiliğini annenden çok isterim oğlum.”
Devam etmesini beklerken “Haklısın” diye onayladı Kenan.
“Bilmiyorsun sen yalnız kalmayı. Ne kadar üzücü, ne kadar sıkıcı şey olduğunu bilmiyorsun. Senin sevdiklerin her zaman yanında oldular zaten. Olmalarına alıştın ama olmamalarına alışamayacaksın, alışmayı istemeyeceksin” dedi sulu gözlerle Ender amca.
Asık bir suratla, “istemiyorsun yani gitmemi” diyebilmişti sadece Kenan.
“Canım oğlum benim, ben her zaman senin mutlu olmanı isterim. Eğer o meslekte mutlu olabileceğine inanabiliyorsan benim boynum senin önünde kıldan incedir” dedi çaresizce babası.
Birden gözleri parlamaya başladı Kenan’ın. Sonunda hayallerinden birini gerçekleştirmeye az kalmıştı. Artık tek yapması gerek biraz azmedip gitmek istediği denizcilik lisesini kazanabilmekti hepsi bu. Bunu da yapabileceğine emindi. -
20.
0Sayfa 24
içtikleri alkolün katkısının da çok olduğunu var sayarsak geceleri mükemmel geçiyordu. Kenan hayatında ilk defa babasının bu kadar yakın davrandığına şahit oldu. Hayatında ilk defa baba-oğul ilişkisinden farklı bir ilişki içindeydiler o gece. Adeta bir abi-kardeş, bir arkadaş ilişkisiydi o gece onun için.
Sabah daha ayrıntılı bir şekilde olup bitecekleri konuştular. Babası ve Cansu ablası Kenan’ı bir dershaneye yazdırmaya karar verdiler. Keanan’dan kazanacağına dair söz alıp günü akışına bıraktılar.
O günün kahvaltısı Kenan için çok anlamlıydı. Geriye kalan hayatını şekillendirecek bir kahvaltıya oturmuştu o gün.