komutanla acemi asker diyalogları

trakyalı bir komutan eğitim vermektedir.

komutan: bu sarı kabloyu yeşile bağlayacaksınız. sakın maviye bağlamayın.

asker: maviye bağlarsak ne olur komutanım?

komutan: ananın amcığını görüverirsin evladım. araba bir yana sen bir yana beya.

rezervatullah okuruz şimdi işim var

yedek subay okulunda aynen yaşanmış bir dialogdan:

komutan ayakta acemi yedek subay bölüğüne konuşma yapmaktadır. o sırada bir asker kapıda beklemektedir.
komutan: - oğlum bi tabure getir. der asker içeri girer ve bir daha gelmez.
komutan orada duran başka bi askere: - oğlum, mehmet'e tabure getir dedim yarım saattir yok git bak bakalım nolmuş. der
az sonra asker gelir(bir elinde tabure)
komutan: - noldu mehmet niye gelmemiş.
asker: - komutanım siz tabure getir deyince o tabura git anlamış.
komutan karşısındaki bölüğe: - işte türk askeri bazen böyledir, sen tabure getir dersin, o tabura git anlar. der.

21:00 dan sonra alınan akşam içtimasından sonra gece 23:00 da yapılacak olan içtimaya kadar, koğuşta kova kurulmuş, ortam ve muhabbet duman olup akmaktadır. bu sırada nöbetçi subayın (teğmen) koğuşların bulunduğu katta olduğu istikbaratı gelir ve düzenecek aniden toparlanır, camlar açılır herkes yatağına geçer. koğuşa giren subayın ilk sözleri;
-burası ot kokuyor lan ne tak yiyosunuz.
+ot değil o komutanım bot kokusudur.
yanıtından sonra, yarılmak için kendini zor tutan askerlerin gülme krizlerine girdiği dakikalar başlar.

er: olm yüzbaşı seni çaarıyo lan
ben: hass...
(koştur koştur)

b: emredin komtanım!
k: çavuş ne iş yapıyon?
b: makina müyendisiyim komtanım!
k: ehehe. evladım dangalak mısın sen? şu an ne işin var?
b: ha?! heee. yok komtanım şu an işim... emredin!
k: bu abini al adliyeye zütür savcı beyle görüşecek. muhittin kusura bakma biraz mal bu çocuk.
b: (muhittinin amk!) emredersiniz komtanım.

nöbetçi subayım, gece geç saatler, odamda uyukluyorum. kapı çalar, bir acemi asker içeri girer. yüzümü gözümü ovalarken çocuğu dinlerim. banka kartı kayıptır, zaten o kart da "bilader"inin üstünedir.

ben: tamam oğlum söyle o zaman, yenisini çıkartıp kargoyla göndersin.
asker: kime söyleyeyim komutanım?
ben: abin mi kardeşin mi, hangisiyse işte.
asker: biladerim komutanım.
ben: lan oğlum onu anladık, büyük olan mı küçük olan mı?
asker: ortanca komutanım.
ben: ... anladım canım. tamam sen konuş ortancanla. hadi yavrum

xx. bakım merkez komutanlığı bilmem ne tarihinde hafta sonu çarşıya çıkılacaktır ve komutan tek tek sakal kılık kıyafet kontrolü yapıp çarsıya öyle salmaktadır. sakalını kesmemiş bi askere gelir kontrol sırası:

komutan: sakalını niye kesmedin lan pekekent!

asker: komutanım yüzüm tahrik oluyo

komutan: hay yüzünü gibeyim senin gibtir git yok sana çarşı

bçvş yavuz xx. bakım merkez komutanlığında tankla(manyak olduğu için tankla, manyak olmasa yürüyerek atacaktı devriyeyi) 22-24 devriyesini atmıştır ve en son elektrikhane geçe nöbetçisi pisuvarda mahsur kalan adama kalem basıp odasına sıktırıp girmiştir. 10 dk sonra elektrikhanenin telefonu çalar ve olaylar olaylar:

bçvş: başçavuş yavuz
p.m.k.a.: kadir taşak geçme uykum var(kadir de lojman çavuşudur). yavuz yeni geçti zaten uyusana amk
bçvş: tamam ya kızma. naber?
p.m.k.a.:ne olsun amk yavuz manyağı yeni geçti tanka kazasız belasız atlattık yatıcam
bçvş: (hayvanı ses tonuyla)lan gerizekalı. başçavuş yavuz ben çabuk odama gel gibicem seni
p.m.k.a: (dipçik gibi bir ses tonuyla)emredersiniz komutanım. yalnız odanız nerde bilmiyorum söyler misiniz?(p.m.k.a. gibilmeye çok meraklı amk)
bçvş:kapat gerizekalı kapat uğraşamıcam senle

1 gram abartı olmayan askerlik anışıdır. zor bulursunuz

süpürülmesi gereken bir yer vardır ve kısa dönem olan asker orayı süpürür. bu sırada pencereyi açan asteğmen seslenir:

-işini bitirince yanıma gel, temizlikçi fantezim var benim.(diğer asteğmenler de gülmüştür buna, pencere de kapatılmıştır fakat kısa dönem asker cama yaklaşır işaret eder pencereyi tekrar açtırır.)
+gelirim asteğmenim niye olmasın benim de üniformalı hatun fantezim var.

garnizon iştima alanının hemen arkası garnizon yemekhaneleridir. akşam içtiması garnizon içtima alanında alınacaktır. garnizonda kendini içtimadan düşürtemeyen kim varsa toplanmış nöbetçi subayların ağzına bakmaktadır artık. neyse subaylar gelir gider falan, yemek hanede görevli erler de kapının önüne çıkmış içtima alanına bakmaktadır. nöbetçi kolluğu tutan bölük komutanı yüzbaşı kendi bölüğünün yemek hane görevlisi çocuğu yemek hane kapısında görür yanına çağırır. bu tam anlaşılmaz çünkü sıralar harıl harıl muhabbet halindedir. yüzbaşı bağırmaya başladığında alan biraz sessizleşir, alandaki herkes yüzbaşıya doğru bakmaktadır, yüzbaşı çocuğu dövmeye başlar, çocuk ikinci darbede yere kapaklanır. bu sırada çocuğun annesinin mesleği, çocuğun karısının çeşitli uzuvları, bacısının güzelliği gibi konular güzel güzel tüm garnizona duyurulur. tekme atıp çocuğun üstünde 10 dakika tepinen yüzbaşı çocuğu kovar alandan. garnizona doğru baya bir bağırdıktan sonra yemekhanelere savrulur birlikler.

yaran bir diyalog olmadı gerçi sonradan farkettim.

askere dair tek yaran diyalog, bazı insanlar anaları, bazı insanlar anıları ile anılır monologudur. gerisi sadece sizin hayal gücünüz.

-gttlere baktın mı?
-baktım komutanım.
-nesi varmış?
-karşıdan baktım komutanım.

tekerleği, direksiyonu, vites kolu, dingili namlusu var hepsi sana girsin; telsiziydi, santraliydi, çayıydı, bulaşığıydı, çarşı izniydi, araçlar nerdeydi, lustral, paxil, ilaçlar geldi mi, girneye gitti mi, yatak istirati, gargarasını yaptı mı hepsini ben mi yapacam vatandan milletten soğuttunuz beni diyemedim ya la. "karşıdan baktım komutanım." diyebildim sadece. o da yetti zaten bölük servis dışı.

transit şoförümüz yakupla, göker albayın arasında geçmiştir.

trafikte seyir halindeyken göker albay yakuba, "sağa dön oğlum" der, yakup: sola dönelim komutanım, sol taraftaki yolda trafik tıkalı değil.

göker albay: oğlum sağa dön, cins misin nesin?
yakup: komutanım bir bildiğim var siz bana güvenin.
göker albay: oğlum emrediyorum sağa dön!
yakup: komutanım bir kerede benim sözümü dinleyin valla pişman olmayacaksınız, hatta hep bu yoldan gitmek isteyeceksiniz.
göker albay: lan giberim senin yolunu da, yurdunu da, sağa dön amk, emrediyorum
yakup: tamam amk dönüyoruz (der ve ensesinde kuvvetli bir şamar patlar)

yakup: özür dilerim komutanım, birden nerede olduğumu unuttum, trafiğe kaptırdım kendimi.
göker albay: lan seni sevmesem atarım arabadan, askerliğinide yakarım, birde holoskoya benziyorsun, o yüzden kanım ısınıyor sana.
yakup:palaska kim komutanım. (der ve bizi gülme krizine sokar)

gül gül öldük amk

içtimaya dakikalar kala, içtima alanının müsait bir köşesinde bulunan kahve makinasının başında duran bir uzman çavuş ile kahve makinasına yaklaşmakta olan askerin arasında geçen bir diyaloğa şahit olmuştum.

uzman + gel,gel bi kahve al da seni bi gibim.

asker + %&^^+6 error.

yüzbaşı kendisi bölük komtanı olur aynı zamanda, ben kısa dönem rütbem çavuş
yüzbaşı: çavuşum sen bilgisayar kullanmayı biliyordun dimi?
ben : az çok bilirim komtanım
yüzbaşı: ulan az mı biliyon çok mu biliyon. az biliyorsan seni ikmal yazıcısı yapanın.
ben: yazılımda yeterli bilgiye sahibim komtanımda donanımdan pek anlamam.
yüzbaşı git ak. donatıma öğrende gel
ben: emredersiniz komtanım.
yüzbaşı ne öğreneceğini sormadın ki.
ben: emredin komtanım.
yüzbaşı : evdeki bilgisayarın sesi çıkmıyor çavuşum onu işler hale getirmen gerekli.
ben: kasayı ve cdleri getirin komtanım hemen hallederiz.
yüzbaşı : hani sen anlamazdın donatımdan?
ben : cd varsa hallolur komtanım.
ertesi gün kasa dahil ekran ve tam takım bilgisayar ekibi kutulanmış bir şekilde yüzbaşının masasında yatmaktadır.
yüzbaşı: getirdim al yap
ben: emredersiniz der ve kutuya yönelirken
yüzbaşı : napıyon lan
ben : odama zütürcem komtanım orda yapacam.
yüzbaşı : bilgisayarıma bir şey olursa askerliğin bitmez.
ben anlaşıldı komtanım.
odama giderim açarım kutuyu takarım kasasını benimüzerime zimmetli olan bilgisayara bakarım harbiden ses çıkmıyor. hemen takarım cdsini tanıtırım ses gelir. müthiş bir rahatlama duygusu ile iş bitmiştir. lan derim dosyalarına bir bakam ne var ne yok. bakılır ve gerekli yerler görülür.
2 saat kadar sonra tel çalar:
yüzbaşı beni emretmektedir.
yüzbaşı : noldu ses işi tamam mı?
ben: halloldu komtanım.
yüzbaşı : problem neymiş?
ben: program sesi tanımıyormuş onu tanıttım.
yüzbaşı : artık rahatça film izleyebilirim dimi?
ben : izleyebilirsiniz komtanım.
yüzbaşı ve ben odama gideriz bilgisyarı test ederiz . yüzbaşı büyük bir mutlulukla ama çaktırmadan pis pis gülmektedir. bana dönerek
çavuş bilgisayarımı makam arabama zütür kimseye elletme.
ben: emredersiniz komtanım.
giderim arabasına yakarım sigaramı arabanın önünde beklerim kendilerini. o güne kadar öğle yemeğine gitmeyen adam öğle yemeğine eve gitmesi anormal değildir benim için. dosyalarında gerekli bilgiler görülmüştür. arabası giderken pis pis gülme sırası bana gelmiştir.
bekle netteki yenge komtanım tam gaz geliyor.

komutan ateş ister, siğarası yakılır.

-teşekkür ederim asker
-rica ederim komutanım
-zahmet verdik yav
-estağfirullah komutanım
-gibtir git pekekent, konaktamı büyümüş bu muallak.

baya bir zaman aldı askerde "sağolun" demenin herşey olduğunu öğrenmem.

3 haftalık firarın ardından geri dönen ve cezaevine atılan bir erin hikayesi:

adamın cezaevinde dıbına koyarlar. 100 gün sonra cezaevinden çıkar, birliğinde de rütbeliler tarafından dıbına koyarlar. adam da bu duruma çok sinirlenir ve başbakanlığa internet aracılığıyla durumu bildirir ve askerlikten soğuduğunu ve askerlik yapmak istemediğini beyan eder. 10 gün sonra milli savunma bakanlığından birliğe bir yazı gelir. yazıda komutanlara özet olarak ;
"siz bu adama ne yapıyorsunuz da bize böyle bir şikayette bulunuyor?" yazar. adamı çavuş çağırır ve astsubaya zütürür. astsubay alır üsteğmene zütürür. üsteğmen adamı gülerek karşılar. o da alır binbaşıya zütürür. adam içinden "ne oluyor dıbına koyyim?" der. binbaşının odasına girilir. üsteğmen dışarı çıkar. adamın içinde bir şüphe. binbaşının elinde bir kağıt. adam durumdan habersiz. binbaşı konuşur:

-bu elimdeki kağıt nedir oğlum?
+bilmiyorum komutanım.
-yaklaş bakayım.
adam yaklaşır ve kağıdın üstündeki yazıyı görebilir sadece: "milli savunma bakanlığı". yine de pek bir şey kestiremez.
+anlamadım komutanım.
-dur bak ben şimdi sana anlatacağım.
+emredersiniz komutanım.
-oğlum biz burada sana ne yapıyoruz? ha? ananı mı gibiyoruz? sen ne diye bizi şikayet ediyon lan yavşak?

"adam cevap vermez. ama binbaşı konuşarak kendini yeterince sinirlendirmiştir. elindeki kağıdı fırlatır ve ayağa kalkar. adamın kelime-i şahadet getirmeye vakti olmadan pata küte dalınır. sonrasında revirin yolu tutulur."

bizzat başımdan geçmiş bir olaydır.

komutan asteğmen adayı kursiyerlere parmakla mesafe tayinini anlatmaktadır:

komutan: şimdi sağ gözünüzü kapatın baş parmağınızı kaldırın; şu karşıdaki komando olmak onurumdur yazan kayayı gördünüz mü?

biz: eeevetttt

komutan: hah işte,o kaya size girsin.

biz: !!!(fısıltıyla)ha gibtir ya!!

nerdesin olm sen
nöbetteydim komtanım
nerde oğlum
koğuşta
kule nöbetçisiydin sen
aaa unutmuşum komtanım
pat küt çat

olay bir bölüğe yeni komutan olmuş yüzbaşıyla saf bir aşçı asker arasında geçmektedir.

k- çok güzel olmuş bu pilav sen bu pilava ne koyuyosun asker.
a- komutanım pirinç koyuyorum, su koyuyorum, sana koyuyorum (margarin kastedilmektedir)
k- ne koyuyosun !?
a- sana koyuyorum komutanım

komutan askerin saf olduğunu anlar güler ve der ki

k- o zaman diğer aşçılara söyle onlarda sana koysunlar
a- emredersiniz komutanım

asker gider aradan yarım saat geçer. asker geri gelir ve komutana der ki

komutanım diğer aşçılara da söyledim onlarda sana koyacaklar...

gerçek olduğu rivayet edilmektedir...