/i/Kitap

kitap sever, seviyeyi yükseltmeye niyetli panpaların paylaşımlarda bulunduğu altincidir
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 3.
    0
    xddddddddddddddddddd
    ···
  2. 2.
    +2
    Harry, Dumbledore'un önünde bir yukarı bir aşağı uzun adımlarla yürümesini izledi ve düşüncelere daldı. Annesini, babasını ve Sirius'u düşündü. Cedric Diggory aklına geldi. Lord Voldemort'un yaptığını bildiği bütün korkunç eylemleri düşündü. Göğsünün içinden bir alev fırlayacakmış gibi göründü, ve boğazını kavurdu.“Onun ölmesini istiyorum,” dedi Harry sessizce. “Ve bunu ben yapmak istiyorum!”“Tabii ki istiyorsun!” diye haykırdı Dumbledore. “Görüyorsun ki, kehanet, senin bir şeyler yapma zorunda olduğun anldıbına gelmiyor! Fakat kehanet, Lord Voldemort'un seni eşiti olarak işaretlemesine neden oldu... Başka bir deyişle, yolunu seçmekte özgürsün kehaneti geri çevirmekte tamamen özgürsün

    Fakat Voldemort kehanete inanmaya devam edecek... Seni avlamaya devam edecek... bu da bir şeyi kesin yapıyor ki, gerçekten -?”“ikimizden biri diğerini öldürecek,” dedi Harry, “Evet.”Ancak sonunda Dumbledore'un ne söylemeye çalıştığını anlamıştı. Bu ölümle, savaşla yüzleşmek için arenaya sürüklenmek ve başını yukarıda tutarak savaş alanına yürümek arasındaki fark diye düşündü Harry. Bazı insanlar, belki de, bu iki yol arasında çok az fark olduğunu söyleyebilirler -fakat Dumbledore biliyordu- ve ben de, diye düşündü Harry, içinden şiddetli bir kıvanç dalgası ile, ve ailem de biliyordu - ki dünyadaki bütün fark bu
    ···
    1. 1.
      0
      takip ediyorum seni, iyi anlaşacağız galiba
      ···
  3. 1.
    +2
    Trenin hareket saati gelmişti. Bir memur vagon
    kapısını örtüyordu. Maria Puder merdiven
    basamağına atladı, sonra bana eğilerek, yavaş bir
    sesle, fakat tane tane: “Şimdi ben gidiyorum.
    Fakat ne zaman çağırırsan gelirim… ” dedi.
    Evvela ne demek istediğini anlamadım. O da bir
    an durdu ve ilave etti:
    “Nereye çağırırsan gelirim!”
    Bu sefer anlamıştım. Ellerine sarılmak, öpmek için
    atıldım. Maria içeri girmiş, tren sessiz sedasız
    hareket etmişti. Bir müddet onun bulunduğu
    pencerenin yanında koştum, sonra yavaşladım,
    elimi sallayarak:
    “Çağıracağım… Muhakkak çağıracağım!” diye
    bağırdım.
    Gülerek başını salladı. Yüzü ve bakışları bana
    inandığını gösteriyordu. içimde yarı kalmış bir
    konuşmanın üzüntüsü vardı.

    Sabahattin Ali (Kürk Mantolu Madonna)
    ···