+1
eskişehir de otururken (8 yaşıma tekabül ediyor) öğleciydim ve sabah erkenden kalkıp bigibletle ekmek almaya giderdim. bir sabah şeytan ne şekilde dürttüyse hergün geçtiğim yolun kenarındaki yaklaşık 50 cm lik küçük çitlere ayağımı uzatıp sürtmeye başladım. çıkardığı ses öyle hoşuma gidiyordu ki, etrafta bahar varmış, çiçekler açmış umrumda değildi. derken ayağım iki çitin arasına sıkıştı ve yere düştüm. bigibletin de üstüme düşmesiyle çırpı kollarımdan sağdaki kırıldı. ağlayıp kıvranmaya başladım, etraftaki tek insan o sırada etrafı süpüren temizlik görevlisi abiydi. elindeki küreği süpürgeyi bırakıp koşa koşa gelerek kaldırdı beni. adam bir de dilsiz çıktı. bigibletimi yerden kaldırdı, evi işaret edip nerede olduğunu sordu. beraber eve yürüdük. yukarı çıkıp kapıyı çaldı. annem kapıyı açtığında ve beni kolumu tutup ağlar görünce dövünmeye başladı. abi de garibim dili yok ama anlatmaya çalışıyor düştüğümü... annem ellerini yumruk yapıp omuzlarını dövmeye başladı (roman cümlesi gibi oldu ama gerçekten öyleydi ve annemi çok üzdüğümü görüp daha da çok ağlamaya başlamıştım). annemin arkasında küçük ablam vardı ve gözlerini belerte belerte bana bakıyordu. kendisi, gördüklerini anlatmaya çabalayan dilsiz abiyi görmemiş kapıdan dolayı. benim düşüp dilimi yuttuğumu sanmış haliyle. babamın fabrikadan gelmesini bekledik, sonra yine alçıya aldılar kolumu. nasıl başardığımı sorduğunda babam, "bigibletle dönerken direksiyonu çok kırmışım baba" deyiverdim. halbuki bilse o küçük yeşil çitlere ayağımı sürttüğümde çıkan ses yüzünden kendimi niyeyse şahane hissettiğimi, öbür kolumu da o kırardı herhalde.