/i/Korkunclu

Korkularımız yaşamımızı yönlendirir.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 13.
    0
    rezervuar
    ···
  2. 12.
    0
    devam ediyorum beyler

    Buzluk Mağarası’nın dışındaki ufak çay bahçesinde oturuyorduk. Annemlerden izin isteyip tuvalete gideceğimi söyledim. Benim karanlık şeylere olan merakımı bilen ve hareketlerimde bir tuhaflık sezen annem: ‘Sakın bir yere kaybolma. Birazdan yola çıkarız.’ dedi. Az sonra tekrar buzlu mağaranın içindeydim, tek başıma. Işığın olmadığı bölgeye kadar indim ve cep telefonumun ışığını yaktım. Yol ikiye ayrılıyordu. Sola saptım. Kaygan zeminde dikkatli adımlarla ilerledim. O kadar sessizdi ki. Tam tünelin ucuna gelmiştim ki aşağıdan bir rüzgar sesi geldi ve soğuk bir hava akımı yüzüme çarptı. işte aklımı başımdan alan bu hava akımıydı. Yerin altından nasıl gelebilirdi ki hava akımı? Mağaranın yakın bir yerde tekrar yeryüzüne çıktığını düşündüm ve diğer çıkışı bulmak gibi çılgın bir fikre kapıldım. Ancak tünelin sonu dibi gözükmeyen bir uçurumdu. Telefonumu buzlu duvarlarda gezdirdim. Hemen solumda bir insanın anca sığabileceği bir oyuk vardı. Oyuktan geçince tekrar bir yol ayrımına vardım. Bu sefer sağa saptım. Hatırlamalıydım bunları: sol- sol- sağ. Karanlık ve uzun bir tünelde yürüdüm. O sırada cep telefonum bateri sinyali verdi: pili bitmek üzereydi! Nasıl da unutmuştum bunu, belki de dakikalar içinde ışıksız kalacaktım. O anda içime berbat bir korku saplandı ve buzlu zemine aldırmadan koşmaya başladım. Yol ayrımlarını unutmuş olmalıydım, taş basamakları bir türlü bulamıyordum. Kahretsin! Kaybolmuştum. Cep telefonum üç kere bipledi- ve sonra zifiri karanlık.

    birkaç reze devam
    ···
  3. 11.
    +1
    Nerdesin lan bu kadar adam bekliyoruz
    ···
  4. 10.
    +1
    yaz pnpa
    ···
  5. 9.
    +1
    devam et kardo
    ···
  6. 8.
    0
    beyler ses verin yazayım mk duvarla yazışmak istemiyorum
    ···
  7. 7.
    +1
    La yaz be amk burda kesilmez
    ···
  8. 6.
    +2
    Gezimizin bir sonraki durağı: Buzluk Mağarası. ‘Mağara’ kelimesi oldum olası bende tuhaf bir merak uyandırmıştır. Harput Kalesi’nden de yükseğe, yaklaşık 1500 metrelik bir tepeye çıktık minibüsle. Asfaltın erişemediği toprak yollarda toz soluduk, terk edilmiş taş evlerden sonuncusu da arkamızda kaldı. Güneş batarken tepenin üstündeki bir oyuktan düşe kalka inmeye başladık. iki kayanın arasındaki boşluktan beliren taş merdivenleri gördüğümde tüylerim diken diken oldu. Engebeli basamaklardan inmeye gönüllü olan birkaç kişiden biri de bendim elbette. Hemen önümde olan şoförümüz bize rehberlik ediyordu. Dönerek inen basmaklara adım attığımızda havada ani bir soğuma oldu. Yeraltından gelen buz gibi bir rüzgar yüzümü yaladı. Merdivenler ufak bir düzlükte kesildi. Kayaların üstü buz tutmuştu. Az ötede basamaklar devam ediyordu ama bunlar insan eliyle yapılmamıştı, doğanın tasarımıyla oluşan kaya çıkıntılarıydı. Buzlu basamaklarda kaymamak için bir lambaya bağlı olan kabloya tutuna tutuna indik. Son aydınlık kat. Nefes almak güçleşti, tuhaf bir heyecanla basamakların daha da devam ettiğini, hiçbir ışığın aydınlatmadığı dehlizlere uzandığını gördüm. Hepimiz sessizdik. O anda çok derinden gelen bir inilti duydum. Aslında inilti kelimesi tam da anlatmıyor bu sesi. Sanki çok, çok yavaş bir kahkahaydı bu. Dehşetle şoförün yüzüne baktım. ‘Siz de duydunuz mu?’ diye sordum. ‘Daha fazla inmeyelim. Işık yok aşağıda.’ diye cevap vermekle yetindi.

    hadi beyler seri ya belli edin

    edit: yarın dvm yatıyom
    ···
  9. 5.
    +1
    Akşama doğru Elazığ’ın Harput ilçesine doğru ufak bir geziye katıldık. Minibüs şoförümüz Elazığ’ın yerlisiydi. Harput’un yüksek ve çölümsü arazisinin üzerine inşa edilmiş türbeler ve yıkık ortaçağ kaleleri arasında bir çay bahçesine oturduk. Şoförün, başı kegib evliyalar ve Kurtuluş Savaşı’nda uçan askerlerle ilgili anlattığı hikayeleri merakla dinledim. Olağandışı hikayelere olan ilgime rağmen şoförün anlattıkları benim için birer efsaneydi. ‘Efsane’ kelimesini kullanmamdan rahatsız olmuştu sanırım, o bu hikayeleri gerçek olarak kabul ediyordu. Ona göre bu hikayelere inanmak gerçek bir Müslüman’ın göreviydi. Bense daha fazlasını istiyordum. Daha sıra dışı, daha beklenmedik bir şey. Bu halk efsaneleri, türlü yaratıklarla ve esrarengiz olaylarla doldurduğum hayal gücümü beslemeye yetmiyordu. Aslında aradığım şeye çok yakındım.
    ···
  10. 4.
    +1
    Vay züt hemde benim memleketimde
    ···
    1. 1.
      0
      sdfghjhgfg
      ···
      1. 1.
        +1
        Yaz yaz panpa
        ···
  11. 3.
    +1
    Rahmetli dedemin memleketi olan Elazığ iline ilk gidişimdi. Annem ve babam da yanımdaydı, onlar da Elazığ’a ilk defa geliyordu. Birer kimya mühendisi olan annemle babam Elazığ’da düzenlenen ulusal kimya kongresi için gelmişlerdi. Bense sadece macera için. Telaşlı bir uçak yolculuğundan sonra otele vardık. Babamların kimyacı arkadaşları arasında bir uzaylı gibiydim. Neyse ki kongreye benim yaşlarımda birkaç genç de katılmıştı. Gerçi onlar da hayata bilimin soğuk ve mesafeli bakış açısından yaklaşıyordu ama yalnız kalmayı pek sevmediğim için onlarla ahbaplık etmeye başladım...

    birkaç şuku devam
    ···
  12. 2.
    +1
    Bu kadar mı yazılır zerefine attırdığım verdim şukunu devam
    ···
  13. 1.
    +1 -1
    O geziye asla katılmamalıydım. O soğuk taş basamaklardan asla inmemeliydim. Gizli ve karanlık şeyleri keşfetmek gibi kötü bir huyum vardır. Karanlık aydınlığın zıddıdır ve yaşadığımız dünya her ikisini de barındırır. Ama bende olduğu gibi, karanlık şeylerin peşinden gitmek türünden bir saplantınız varsa bulacağınız tek şey beladır. Sanırım konuya çok hızlı girdim. Başımdan geçen olayları biraz olsun kavrayabilmeniz için en baştan alayım.

    birkaç şukuya devam beyler ...
    ···