-
151.
0Rezervatuar
-
152.
0Yoh amina koyim
-
153.
+12 -1öğle arası partı geldi kardeşlerimTümünü Göster
Ertesi gün kankamla buluşmak üzere erken saatte evden çıktım. Aynur abla uyanmamıştı bile. Kankam, genç yaşına rağmen görmüş geçirmiş, ailesinin maddi sıkıntıları yüzünden çocuk yaşta çalışmak zorunda kalmış, biz oyunlar oynarken simit satmış, adam gibi bir adamdı. Ortaokuldan beri kendisine “Dayı” derdik tüm arkadaşlar.
Yürüyerek Bahçelievlerin bir kısmını ve 7. Caddeyi katederek milli kütüphanenin karşısındaki parka oturduk. Gözlerimdeki ışıltılı heyecanı farketti tabi hemen. Noldu lan bi hal var sende dedi.
“Dayı” dedim “dün gece neler oldu inanamazsın”. Bir çırpıda anlattım olanları. Daha önce kendisine Aynur abladan bahsettiğim için hatırlaması zor olmadı. Ben ondan “vay kardeşim yakışır, seni çapkın” gibi bir övgü beklerken Dayı’nın suratı buz kesti. “bu işler sıkıntılı işler dostum, devdıbını getirme” dedi. Aynur ablanın çok tehlikeli biri olduğunu düşünüyordu. O günden sonra da bu konudaki fikrini asla değiştirmedi ve Aynur’dan nefret etmeyi asla bırakmadı. “Sübyancı huur, tecrübeli kaltak” gibi küfürlerle anıyordu onu, ismini bile zikretmiyordu. Beni çok iyi tanıyordu ve bu işten derin yaralar alacağımı düşünüyordu. Bense “korkma bize bişey olmaz” havalarındaydım.
O akşam eve girerken Dayı’nın bütün tembihlerine rağmen aklımda tek bir şey vardı. Dün gece yarım bıraktığım işi layıkıyla bitirmek. Onu öpecektim, hem de öyle bir öpecektim ki o bile şaşıracaktı. Acemi, salak, aptal bi çocuk olmadığımı gösterecektim ona. Kendimi ispatlayacaktım. Dalga geçebileceği bir çocuk değil, gerçek bir erkek olacaktım gözünde. Yeri gelip fırsatını bulduğumda da daha ileri gidecektim.
Akşam yemeği, tv, çay faslı sanki dünkünün üç katı uzunluğundaydı. Zaman geçmek bilmiyordu. Ablamın bir türlü uykusu gelmiyordu sanki. Oysa saate bakınca normal olarak akmaya devam ettiğini anlıyordum zamanın. Aynur abla bugün düne göre daha umursamaz, benimle daha az ilgili gibiydi. Sanki bir el gelip onun dikkatini dağıtmış yanı başındaki güzel ayaklı genç delikanlıdan başka tarafa çekmişti konsantrasyonunu. Zaman geçtikçe içim sıkılmaya, umudum grileşmeye başlıyordu. istemeyecekti bu gece benimle zaman geçirmeyi, gidip yatacaktı. Ablamla aralarında Aynur ablanın özel hayatı ile ilgili birşeyler konuştular. “Orhan çok ısrarcı, çok üstüme gelmese daha kolay olacak herşey” gibilerinden pis bir erkek isminin geçtiği diyaloglardı bunlar. Kimdi bu Orhan, bu akşam Marla’mın dikkatini dağıtan, onu benden uzaklaştıran ne yapmıştı, ne demişti telefonda dıbına koyduğumun sıpası. Tüm anladığım Aynur’a aşıktı ve doktordu! “Vay dıbınıskim!!!” “böyle de rakip olacak şey miydi şimdi”…
Neyse ben şu an hedefime konsantre olmalıydım. Bu gece o dudakların tadına bakacaktım. Düşündükçe kalbim hızlanıyordu. Ama ya hadi giderse, istemezse, belki dün kafası güzeldi. Yok yok isterdi. Eve girince bana çok sıcak gülümsemesinden belliydi, isteyecekti.
Zaman ilerledi ve en sonunda ablam o günkü en güzel cümlesini kurdu “ben yatıyorum iyi geceler”.
Aynur abla ve ben aynı anda mukabelede bulunduk ablamın bu iyi dileğine.
Ablam odadan çıkarken, televizyonda Okan Bayülgen, en az benim az sonra olacakları düşününce içimden geçirdiklerim kadar sinsice sırıtıyordu yaptığı esprinin ardından.
“Soda içer misin, ben kendime alıcam” dedi o buğulu sesiyle, sesine kurban olduğum. Ben getiririm kalkma sen dedim ve mutfağa yöneldim. Centilmen adamdım ne de olsa.
Aynur sodasından son yudumu alıp olabilecek en nazik şekilde içten içe kibarca geğirdiğinde saat 0:30 u gösteriyordu. Sanki hızlıca bitirmesi gereken angarya bir işi bitirip asıl işine dönmüş gibi sakince bana döndü ve “ee naptın bakalım bugün, nasıl geçti günün” diye sordu.
edit : imla -
-
1.
0Rezervasyon
-
1.
-
154.
+2Takipteyiz abi : )
-
155.
0devam abi devam da az yazıyorsun hızlı kaçıyorsun
-
156.
0Devam etsen
-
157.
0Devam abi
-
158.
0Hızlı yaz be abi
-
159.
0Hadi seni beklioz seri biraz
-
160.
+2merhabayın gençler
erken başlıyorum bugün
geliyor ilk part 10 dakikaya -
-
1.
0Rezzzzzzzzzzzzz
-
1.
-
161.
+6üzerimde garip bir cesaret vardı. "iyi geçti tüm gün seni düşündüm" dedim. inanmaz bir şekilde dudak büktü. neyimi düşündün dedi. öpüşeceğiz ya bu gece onu düşündüm dedim. öyle miymiş dedi. "pratik de yapsaydın bari" diye ekledi. cesur olursam etkilenir sanıyordum ama o bir şekilde dalga geçiyordu benimle her seferinde.
artık acemi değildik, televizyonu kapatmadık, kapıyı aralık bıraktık. ablamın uyuduğuna emin olacak kadar zaman geçtikten sonra. tekrar konuşmaya başladı Marla. ne zaman göstereceksin hazırlığını dedi. hazırlık yapmadım ki dedim. öncesinde yapacağın bu konuşmaya bile defalarca çalıştın kafanın içinde dedi. kadın haklıydı beyler. tüm gün bunun provasını yapmıştım kendi kendime. ama hiç beklediğim gibi gitmiyordu.
daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. dünkü kaldığımız yerden devam edelim dedim. nerede kalmıştık dedi. uzanıyordun koltuğa dedim. tamam dedi ve gayet rahat bir tavırla uzandı sere serpe. gözlerimin tam içine bakıyordu ve gözlerimi kaçırmak zorunda bırakıyordu beni. böyle bir mavi olabilir miydi. neredeyse beyaza yakındı cam mavisi. televizyondan gelen azıcık ışıkta bile kedi gözü gibi parlıyordu gecenin karanlığında.
başımı biraz başına doğru yaklaştırdım. hayvan gibi dalmayacaktım önce gönlünü hoş etmeliydim. bişeyler söyleme ihtiyacı hissettim. çok güzelsin desem yavan kalacaktı. gözlerinin asıl güzelliği renginde değil biliyor musun dedim. ilgisini çekmiş gibi beklentili bi gülümseme yayıldı dudaklarına. devam et bakiim der gibiydi. güldüğün zaman insana huzur veriyor, birkaç saniyeliğine zamandan ve mekandan bağımsız bir yolculuğa çıkarıyor dedim. gündüz çalıştığım sözler bunlar değildi oysa. cümleden etkilendiğini sanmıyorum ama ona güzel birşeyler söyleme çabamı takdir eder şekilde gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. hah işte bak yine oldu dedim.
onaylar şekilde başını salladı ve gözlerini kapattı. -
162.
0Hadi başkan bekliyoruz rez rez rez
-
163.
+4gözlerini kapatmasını bir işaret olarak algıladım tam hamlemi yapacaktım ki sadece birkaç saniye dinlendirmek için kapattığını anladım birdenbire geri açıverince. hamlem havada asılı kaldı. ama hareketlendiğimi anlamıştı. ne bekliyorsun hadi dedi. bir türlü son hareketi yapamıyordum. gözünü bile kırpmadan beni seyrediyordu. konsantrasyonumu en çok bozan da onun bu dik bakışlarıydı. neden der gibi baktı yüzüme. neden bu kadar tereddüttesin. bir şekilde korkuyordum beyler. anlatılmaz yaşanır o duygu. kadın bana hadi diyordu ama sanki içimde birşeyleri yanlış yapacakmışım, onu kızdıracakmışım ya da hayal kırıklığına uğratacakmışım gibi bir korku vardı.
geriye çekildim aniden
gözlerini kapat dedim. neden, görmek istiyorum seni dedi. hayır sen bakarken yapamıyorum dedim. iyice rezil etmiştim kendimi. sanki ben kızdım da naz yapıyordum.
gülmeye başladı. sinirleri bozulmuş gibi basbayağı gülüyordu. gülümsemiyordu.
hiçbirşey diyemedim. başımı önde eğdim.
tamam hadi dedi halime acırcasına ve gözlerini kapattı.
santim santim yaklaştım arada en fazla birkaç santim mesafe kalmıştı, sıcaklığını hissediyordum artık teninin. olabilecek en zarif şekilde, bir kristal vazo taşıyormuş gibi hafifçe koydum dudaklarımı o güzel dudaklarının üstüne. nefes almıyorduk ikimiz de tutmuştuk.
o sıcaklığı anlatamam. vücut ısısı benden en az 3 derece fazlaydı sanki. dudaklarım yanıyor zannettim o an. o yumuşaklık, o sıcaklık, sanki zaman durmuştu...
işin içine hiçbir sıvı teması, dil teması girmeyecek şekilde aynı nezaketle kaldırdım dudaklarımı olduğu yerden. belki bir 8-10 saniye sürmüştü ama bana bir ömür boyu yetebilirdi o his.
ben geri çekilince o mavilikler yine açıldı ve kaşlar çatıldı haiften. ben yanlış birşey yaptım paniğine kapıldım hemen istemsizce. ne diyeceğini, azarını bekliyordum adeta.
"o kadar da zor değilmiş değil mi " dedi. kaş çatması yerini hafif bir gülümsemeye bıraktı. derin bir oh çektim içimden. "olağanüstü" diyebildim sessizce. -
164.
+7hiçbirşey demeden çenemin iki yanından iki eliyle tutarak kendine doğru çekti beni. "gel bakayım buraya sen" dedi.
iki saniye içinde artık tamamen onun kontrolündeydim. beni kendine çekerken kendisi de başını olduğu yerden biraz kaldırarak dudaklarını benimkilere kenetledi. ben artık hiçbir şey yapmıyor sadece ayak uydurmaya çalışıyordum ümitsizce. onun dokunuşları benimki kadar temkinli değil bilakis çok daha gerçek ve arzuluydu. ben mânâ idim o madde, ben ruhtum o vücut, ben ütopyaydım o hakikat, ben sosyalizmdim o kapitalizm, ben yalandım o gerçek...
öyle arzulu öyle iştahlı yapıyordu ki yaptığı şeyi, büyüsüne kapılmamak saygı duymamak elde değildi.
bir an geldi beni tamamen unuttu, sanki kendi kendine yapıyordu artık. ben sadece onun için orada olması gereken bir amade idim.
nefes alması sıklaştı, derinleşti. sadece burnundan nefes alıyor ağzına öyle bir mola verdirmiyordu. dilini ağzımın en derinlerine kadar sokuyor sanki yeni karanlık odaya girmiş birinin el yordamı ile nesneleri anlamaya çalışması gibi dil yordamı ile benliğimi tanımaya çalışıyordu. bu dokunuşların sonunda ağzımın içinde keşfettiği dilimi bularak içine çekti ve alıp zütürdü kendi parçasıymış gibi kendi ağız boşluğuna. -
165.
+6ben de artık sadece beklemiyor onun vücudunda elimin uzandığı, dokunabildiğim kadar yere dokunuyor adeta bonus topluyordum. sanki birdaha bu an hiç yaşanmayacaktı.
neden sonra artık bir aşama sonrasına geçemeyeceğimiz (çünkü evde yalnız değildik) ana gelinceye kadar devam etti bu halde.(hikayenin bu kısmını daha fazla ayrıntılandırıp asıl amacından saptırmayalım, gençlere iyi örnek olalım)
biraz toparlanmaya çalışıyorduk ama ikimiz de etkilenmiştik olayın şiddetinden. dudaklarım adeta zonkluyor az önce maruz kaldıklarıi ısırıkları, sıkışmaları şikayet ediyorlardı sanki. ellerim hala sıcacıktı. ereksiyonumu gizleme gereği duymuyordum. (ar perdesinin bir köşesi inceden çıtırdamaya başlamıştı).
onun ise saçları biraz karışmış ve alışkanlık haline gelmiş gibi hâlâ derin derin burnundan nefes alıyordu. eliyle yüzünü gözünü düzeltmeye çalışmanın anlamı olmadığını anlayacak ki lavaboya gitmek üzere kalktı ve "göründüğünüz kadar da acemi değilmişsiniz beyefendi" diyerek gülümsedi.
o lavaboya gittiğinde söylediği son sözün de etkisiyle koltuğa taht gibi yayıldım. gören olsa gerçek bir tahtın üzerindeyim zannederdi. ee peki şimdi nolacaktı, bu kadar mıydı? artık bir flörtüm vardı benim. nasılsa ablamın olmadığı bir zaman dilimi ayarlardık kendimize. kız benden hoşlanmıştı oğlum. (heyhaat! zavallı küçüğüm) -
166.
+4daha o lavabodan dönmeden önümüzdeki günlerde ablamın Ankara dışına çıkması ile ilgili alınacak istihbaratlar, zamanlamalar, bulunacak bahaneler, söylenecek yalanlar kafamın içinde dönmeye başlamıştı. öğrenciydik, paramız sınırlıydı, otel tutmak kim biz kim köpektik, böyle bir kız da öyle alelade bir yere zütürülmezdi heralde, beş yıldızlı olurdu, öncesinde alevli tabakların geldiği restoran olurdu, Aynur rakıyı severdi, anca evin boş olmasını bekleyecek ona göre hareket edecektik, haddini bilsindi adimatacan.
lavabodan gelen seslerden anlaşıldığı üzere sadece yüzünü yıkamayan aynı zamanda bevletme ihtiyacını da gideren yürüyen karizma yine salınaraktan girdi odaya. hiç ikilemeden direkt geldi dizlerimin üzerine oturup başımı ellerinin arasına aldı ve benim şaşırmama aldırmadan kaldığı yerden devam etmeye başladı. vücut dilinden ve çıkarttığı seslerden anladığım kadarıyla havaya girmiş ama cimaya girememiş olmanın verdiği kıvrantıyla, mesanesini de boşaltınca tekrar coşmuştu. oha diyordum kendi kendime oha. bu kadar güzel bir kadın nasıl bu kadar azacak kadar abazan kalmış olabilirdi ki. hayır onu harekete geçiren başka birşeyler vardı. çok sonradan ben onun yaşına geldiğimde, o gün benim olduğum yaşta bir kız karşıma çıkınca anladım Aynur ablanın o geceki pgibolojisini.
yalnız bir sorun vardı ki; bu pozisyon hiç tekin değildi. kurtulması çözülmesi uzun sürerdi ve muhtemelen düşerdik acil bir gereksinim durumunda. benim tedirginliğimden buna taktığımı anlamış olacak ki, bu pozisyon sakat oldu değil mi diyerek indi dizlerimin üstünden. daha üç saniye önce avuçiçlerimde olan o nefis popo şu an koltuğun sol tarafını ısıtıyordu.
bu sefer kendine gerçekten çekidüzen vererek sigara paketine uzandı. iki tane çıkarttı ikisini de tek hamlede yakarak birer nefes çekti. uzattı bi tanesini bana. öncesinde dudaklarımın değdiği dudaklarının değdiği sigarayı aldım. hiç konuşmadan derşn derin nefeslerle sonuna kadar içtik sigaralarımızı.
ben yatayım artık dedi. hiç istemeden tamam dedim. teşekkür ederim dedim. sadece gülümsedi. söylemek istediklerim var biraz dedim. planlarımı anlatacaktım hemen mal gibi oracıkta. yarın konuşuruz dedi kibarca.
yarın gidecektim zalımın kızı...
saat 01:57 idi -
167.
0Rezerved başkan seri yaz iki gündür takibindeyim
-
168.
0Rez
inci sözlük hatası: entry metni girilmelidir. -
169.
0devam abi devam hadi yeav
-
170.
+7üniversitemin olduğu şehirde geçen o üç hafta sanki üç yıl gibi uzun sürdü.Tümünü Göster
sınıftaki, okuldaki kızlar ne kadar da küçük ne kadar da toy, salak, kezbandılar, çirkindi hepsi. karizma yoktu insanlarda. ne kızlarda ne erkeklerde. çocuktu hepsi...
3. haftanın başındaki bir telefon konuşmasında annemin müjdelediği üzere teyze kızı o haftasonu memlekete gidiyordu. istihbaratı doğrulamak üzere sudan bir sebeple ablamı işyerinden arayıp lafı oraya getirince doğru olduğunu öğrendim.
tamamdı , beklediğim gün gelmişti. o haftasonu ankara yolcusuydum. uzun süreli yalanlar söylemek zorunda kalan panpalarım iyi bilir. bir süre sonra bana da olmaya başlayacağı gibi yalan hayatınızın bir parçası olmaya başlamışsa herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünür ve açık nokta bırakmamaya çalışırsınız. ben de öyle yapıyordum en saçma, en uç sorulara bile önceden hazırlanmış paket cevaplarım vardı. söylediğim yalanı unutmamk için beynimin sağ tarafını devreye sokuyor ve yalanıma inanmaya yalanı yaşamaya başlıyorudm. ki aradan zaman geçip konu tekrar açılırsa aptallaşmadan cevap verebileydim. bu şekilde aile ile, arkadaşlarla yapılan telefon görüşmleri üstüste söylenen küçük yalanlar zamanla kendi aralarında ciddi bir network oluşturuyor gerçek ve sanal birbirine karışıyor arada ben ise gittikçe flu, sahte bir adam olmaya başlıyordum.
Aynur dışında herkes yalandı, çocuktu, geçiciydi. sadece Dayı biliyordu sırrımı. artık onunla bile kaçamak konuşuyor telefonu çabuk kapatıyordum. çünkü birtek ona yalan söyleyemiyordum.
bu arada sabahları ablamın evden çıkma saatinin geçtiği ama Aynur'un henüz evde olduğunu bildiğim saatlerde onu da telefonla arıyor, palanlarımı, oraya geleceğimi, biryere kaybolmamasını, heyecanımı paylaşıyordum. o ise gel diyordu ama sanki benim duyduğum sevinci ve mutluluğu duymuyordu. sadece gönlüm olsun diye gel mi diyordu ne?
Beklenen gün geldi, günlerden cuma olmuştu. ders çıkışı sakince yurda gidip önceden hazırladığım çantamı sırtladım ve otogara doğru yola çıktım. o zamanlar hâlâ hakikisi üretilen "verdure blue" çantanın yan gözünde zamanı gelince görevini yapmak üzere bekliyordu.
son kez otogardan Aynur'u arayarak durum teyidi aldım. sakin bir sesle "evet gitti" dedi.
otobüs yolculuğu 3 saat sürecekti. sony kasetçalar walkman kulağa takıldı, play e basıldı. 7 yıl önce ölmüş olan adam çok güzel bir melodi eşliğinde senfonik bağırıyordu : "I want to break freee"
Beşevler ankaray durağının merdivenlerini çıkıp en üst basamağa geldiğim zaman sakince durup çantanın yan gözünden çıkardığım şişeyi her zamankinden daha cömertçe kullanarak kendimi bu ferah kokuyla boyadım. sanki orkestra şefinin sopasını yerine koyması gibi maharetle koyuyordum kapağını kapatıp.
O'nu tekrar görmeme 4-5 dakika kalmıştı...
başlık yok! burası bom boş!