-
159.
0sardı panpa bekliyoruz
-
158.
0panpa seri yazabilsen güzel olucak
-
-
1.
+2kardeşim mevcut imkanlarımla ancak bu kadar giriş yapabiliyorum. kusura bakmayın lütfen. derdim kesinlikle bekletmek değil.
-
2.
+1anlıyorum panpa no problem hikaye güzel
-
1.
-
157.
+7öğle arası partı kardeşlerim. biraz gecikme ile.Tümünü Göster
Birkaç dakika sonra bastığım zilin sesi içeride çalışan elektrik süpürgesinden dolayı duyulmuyordu. Bir hayli bekleyip makine sustuktan sonra tekrar zile basmamla Aynur’un kapıyı açması bir oldu. Saçlarını tozdan korumak için başına gelişigüzel bağladığı bir tülbent, temizlik yaparken giyilen eskimiş, üzerlerine çamaşır suyu değdiği için renkleri açılmış kıyafetlerle karşıladı beni tam bir ev hanımı havasıyla. Sadece kıyafetleri değil suratı da akşama kadar iş yapmış ev kadınlarının taşıdığı stres ve yorgunluğa benzer bir ifade taşıyordu. Oysa hiç de böyle hayal etmemiştim. Kapı kapanır kapanmaz birbirimizi kapının arkasına veya vestiyere yaslayacak, deliler gibi hırçınca öpüşmeye başlayacaktık. dıbına koyduğumun Holywood’u. Herşeyin yalandı, herşeyin…
Surat sirke satınca ancak bi merhaba diyebildim tabi. Yalandan bir yanak yanağa öpüşme faslı oldu tüm saçmalığıyla. içeri geçip birkaç son işini daha bitirmesini bekledim. Az sonra işini yarım bırakmış gibi geldi ve odaya girmeden kapıdan açsın değil mi diye sordu. Biraz dedim. Kendime tost yapıcam seninki neli olsun dedi.
Tost!? Beklentiye girmek iyi değildir hiçbir konuda ama standartların da altına düşünce bu hayat insanı biraz üzer. Ankara Sheraton da mum ışığında yemek yiyemesek bile, Marla ile tost yemekten daha iyi alternatiflerimiz olmalıydı. En azından hemen köşebaşındaki Cafe’ye gidip aynı tostu daha hoş bir ortamda yiyebilirdik. Ama ne çare, evin ve şehrin hakimi oydu.
Sakin geçen “yemek”in ardından ev telefonu çaldı. Bu gitti biraz konuştu; bi planlar vardı, kaç kişiydiler, taksiyle mi geçilecekti, kesin başlama saati şuydu, hmm hmm, evet evet. Bildiğin bu akşamdan bahsediliyordu dıbına koyduğumun yerinde. Nereye gidiyordu şimdi bu karı.
içeri geldi; “canım bizim tıpçı arkadaşların bu akşam özel bir davet yemeği var, oraya katılacağım, hazırlanayım çıkacam hemen, sen keyfine bak tamam mı?”. Keyif mi bıraktın adamda be hey sarı çiçek. Ama ben, burda, neden, geldim, kem, küm… ne bekliyordum ki?
Duşunu alıp girdiği odasından 20-25 dakika sonra bir afet olarak çıktığında içim bir kat daha ezildi. O ilk gecede de hafif ipuçlarını aldığım hoş parfümü bu sefer üzerine boca edilmişti. Kan kırmızısı rujuna bi isim vermemi isteseler “günaha davet” derdim. Saçlarını düzleştirmiş ve tatlı bir kavis vererek iki omzundan aşağı dökmüştü, gözleri zaten belirginleştirilmeye ihtiyaç duymadığı için hafif bir makyajla geçilmişti. Üzerindeki iki parçadan oluşan siyah ceket pantolonu asaletini ikiyle çarpıyordu.
O an bir şimşek çaktı. Tıpçılar!!! Vay huur evladı Orhan, demek kafalamıştı kızı, veya kafalama turlarındaydı. Kesin onun çağırdığı yemeğe gidiyordu. Kendisi doktor veya tıp camiasından değildi.
Aşağıdan basılan zilin sesinin ardından siyah süet ayakkabılarının yüksek topuklarını böğrüme saplaya saplaya, uçar gibi inip gitti merdivenlerden. Ben Jack’in kırılan kalbiydim.
Belki erken gelir, havası da değişmiş olur, keyfi yerinde gelince daha çok muhabbet eder sarılırız, öpüşürüz avuntuları arasında uykuya yenik düştüğümde saat gece yarısını geçmişti sanırım.
Kilitin açılırken çıkardığı klik sesi ile uyandığımda gözlerimi hemen açamadım, odaya yaklaşan adım seslerinin ardından yanan ışık gözlerimi açmamı daha da zorlaştırıyordu. içkili bir ortama girildiğinde, henüz içilen içkinin türünün kokusu gelmeden daha mesafe kapanmadan uzaktan o saf alkol kokusu gelir ya hani, işte o koku Aynur’un parfümü ile karışmış ve sanki bir afrodizyakmışçasına hisler yaratarak çabucak uyanmasını sağlamıştı beynimin. Gözümü açtığımda Aynur kapıya yaslanmış, giderkenki güzelliğine relax bir şuhluk eklenmiş halde, yüzünde üç hafta önce “büyümüşsün” dediğindeki aynı gülümseme ile sessizce beni seyrediyordu.
O an artık uzun bir süre devam edecek olan "national geography" saati başlamış idi aslında. Ben sanki acemi bir ceylan o ise dâhil olduğu burca ismini veren hayvan.
Saatime baktım. 2:08 idi… -
-
1.
0Rezzzzzzzzzzz
-
2.
0Burdan devam rez
-
1.
-
156.
0Rezervatullh
-
155.
+2Herifin öğle arasını bekler olduk
-
154.
0devam devam
-
153.
0rezzzerve
-
152.
0Hadi reiz biraz seri
-
151.
0Iyi yaziyon bin devam
-
150.
+1Bizi bitirdin bee sonu ne olacak amk roman yaz okuyalım betimlemeler hoşuma gitti
-
149.
0Prezerlatif sayfa 8
-
148.
0Ayraç sayfa 8
-
147.
08. sayfa rez
-
146.
+1anlatımın çok güzel hikayeyi biraz daha renklendirip (gökküşağı) worldpad'e atmanı tavsiye ederim.
-
145.
0sayfa 8 rez panpa
-
144.
0Suraya park edeyim arabayi
-
143.
0çok yavaşsın panpa
-
142.
+4kardeşlerim bugünlük bu kadar yazabildim. affınıza mağruren burada kesiyorum. yarın devam ederim. okuyan herkes sağolsun.
-
-
1.
0dayı çok yavaş yazıyorsun ya olmuyor böyle
-
-
1.
+1Hocam tatavayı bırak sen gibtin mi onu söyle
-
2.
0benim altıma neden yazıyorsun biraderim bana mı yazmış adimatacan abimize mi yazmış anlayamadım hatta 2-3 ayar yazıp yazıp sildim lütfen bir daha ki sefere beni kullanmayınız helal etmem
-
1.
-
2.
+1Sen sagol panpa
-
3.
+1Adamsın kardeşim geç olsun güç olmasın güzelce yazıyorsun her ayrıntı var. O bize yeter iyi geceler
diğerleri 1 -
1.
-
141.
+1Rez panpa
-
140.
+7üniversitemin olduğu şehirde geçen o üç hafta sanki üç yıl gibi uzun sürdü.Tümünü Göster
sınıftaki, okuldaki kızlar ne kadar da küçük ne kadar da toy, salak, kezbandılar, çirkindi hepsi. karizma yoktu insanlarda. ne kızlarda ne erkeklerde. çocuktu hepsi...
3. haftanın başındaki bir telefon konuşmasında annemin müjdelediği üzere teyze kızı o haftasonu memlekete gidiyordu. istihbaratı doğrulamak üzere sudan bir sebeple ablamı işyerinden arayıp lafı oraya getirince doğru olduğunu öğrendim.
tamamdı , beklediğim gün gelmişti. o haftasonu ankara yolcusuydum. uzun süreli yalanlar söylemek zorunda kalan panpalarım iyi bilir. bir süre sonra bana da olmaya başlayacağı gibi yalan hayatınızın bir parçası olmaya başlamışsa herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşünür ve açık nokta bırakmamaya çalışırsınız. ben de öyle yapıyordum en saçma, en uç sorulara bile önceden hazırlanmış paket cevaplarım vardı. söylediğim yalanı unutmamk için beynimin sağ tarafını devreye sokuyor ve yalanıma inanmaya yalanı yaşamaya başlıyorudm. ki aradan zaman geçip konu tekrar açılırsa aptallaşmadan cevap verebileydim. bu şekilde aile ile, arkadaşlarla yapılan telefon görüşmleri üstüste söylenen küçük yalanlar zamanla kendi aralarında ciddi bir network oluşturuyor gerçek ve sanal birbirine karışıyor arada ben ise gittikçe flu, sahte bir adam olmaya başlıyordum.
Aynur dışında herkes yalandı, çocuktu, geçiciydi. sadece Dayı biliyordu sırrımı. artık onunla bile kaçamak konuşuyor telefonu çabuk kapatıyordum. çünkü birtek ona yalan söyleyemiyordum.
bu arada sabahları ablamın evden çıkma saatinin geçtiği ama Aynur'un henüz evde olduğunu bildiğim saatlerde onu da telefonla arıyor, palanlarımı, oraya geleceğimi, biryere kaybolmamasını, heyecanımı paylaşıyordum. o ise gel diyordu ama sanki benim duyduğum sevinci ve mutluluğu duymuyordu. sadece gönlüm olsun diye gel mi diyordu ne?
Beklenen gün geldi, günlerden cuma olmuştu. ders çıkışı sakince yurda gidip önceden hazırladığım çantamı sırtladım ve otogara doğru yola çıktım. o zamanlar hâlâ hakikisi üretilen "verdure blue" çantanın yan gözünde zamanı gelince görevini yapmak üzere bekliyordu.
son kez otogardan Aynur'u arayarak durum teyidi aldım. sakin bir sesle "evet gitti" dedi.
otobüs yolculuğu 3 saat sürecekti. sony kasetçalar walkman kulağa takıldı, play e basıldı. 7 yıl önce ölmüş olan adam çok güzel bir melodi eşliğinde senfonik bağırıyordu : "I want to break freee"
Beşevler ankaray durağının merdivenlerini çıkıp en üst basamağa geldiğim zaman sakince durup çantanın yan gözünden çıkardığım şişeyi her zamankinden daha cömertçe kullanarak kendimi bu ferah kokuyla boyadım. sanki orkestra şefinin sopasını yerine koyması gibi maharetle koyuyordum kapağını kapatıp.
O'nu tekrar görmeme 4-5 dakika kalmıştı...