1. 1.
    0
    bu abd ve ab'nin nato aracılıgıyla bizim gibi 3.sınıf ülkelere getirdiği bir oyundur.
    biz kendi ülkemizde ki kürt halkına zulüm ederken barzani gibi insanların babalarını zengin ettik.
    aynı şekilde suriye, iran ve ırakta bulunan kürtler o ülkelerce cezalandırılırken başka ülkeler tarafından sevildi ve agırlandı.
    arkadaşlar kürtlerle türkler birleştiği ölçüde birşeyler bozulabilir.
    ben herhangi birisine sen dostumsun demezsem o adam tabi ki benimle düşman olacak.
    bu aptalca büyük orta dogu projesinin yarattıgı bilgi kirliliğine inanmayın. sonumuzun yugoslavya gibi olacagını düşünmekteyim

    alt entrylerde çeşitli sendikaların ve bu konuda eke olmuş araştırmacıların yazılarını ekledim...
    hükümeti "laiklik elden gidiyor" diye eleştirmek yerine, bop nedir, nato nedir, çekiç kuvvet nedir araştırmak gerekir. umarım bi ara okursunuz yada kendiniz bu planları araştırırsınız
    ···
  2. 2.
    0
    BÜYÜK ORTADOGU PROJESI ve NATO
    Büyük Ortadogu Projesi ve NATO Kapitalist dünya 100 yildir petrol ve gaz enerjisiyle yasiyor. Bu enerji kaynaklarinin yüzde 65,3'ü Ortadogu'da. ABD küresel üstünlügünü korumak ve sürdürmek için bu kaynaklari denetlemek istiyor. Çünkü, son 150 yilda dünyada 950 milyar varil petrol tüketilmis. Bilinen yataklar ise 1,200 milyar varil. Yani neredeyse 200 yillik petrol rezervi anlamina gelir bu. Bugün için yilda 29 milyar varil tüketiliyor. Çin, Hindistan ve Avrupa'nin tüketiminde bir artis var. Avrupa'nin yillik tüketimi 5 milyar varil. Bölge ülkeleri bazinda; Iran (8,5), Irak (10,7), Kuveyt (9,2), Umman (0,5), Katar (1,4), Suudi Arabistan (24,9), Suriye (0,2), Birlegib Arap Emirlikleri (9,3) ve Yemen (0,4) rezerve sahip.

    Bu rezerv toplam petrol kaynaklarinin yüzde 65,3'ünü olusturuyor. Buna Cezayir, Misir, Libya, Nijerya, Angola, Kamerun ve Gabon gibi ülke rezervlerini de kattigimizda bu rakam yüzde 72'lere ulasiyor. Üstelik, Ortadogu ve Kuzey Afrika'nin önemi, salt enerji kaynaklarinin varligiyla sinirli degil. Bölge, dünya ekonomisinin merkez ülkelerinin karsi karsiya olduklari ekonomik sorunlara (kapasite fazlasi, talep yetersizligi, girdi maliyetleri) etkin çözümler sunabilecek özelliklere de sahip. Diger yandan, Ortadogu ve Kuzey Afrika'daki Arap ülkeleri üzerine yapilan analizler bu ülkeleri hem yeni yatirim alanlari (altyapi, enerji, özellestirmeler), ucuz isgücü rezervleri hem de krediyle (mali sermaye) canlandirildigi takdirde bir siçrama yapabilecek bölge oldugunu gösteriyor. Bölgenin piyasa ekonomisi temelinde, Bati yanlisi, kitle tüketimi normlarini kabul etmeye, çokuluslu sirketlerin etkinligine açik bir biçimde, ekonomik, kültürel ve siyasi olarak yeniden düzenlenmesini amaçliyor.

    Bu proje gerçeklestirilebilirse ABD, Bati merkezli dünya ekonomisinin sorunlari hafifleyebilir, ABD hem dünya liderligini yeniden yapilandirabilir hem de Uzakdogu'da baslayan Çin merkezli yükselme engellenebilir. Ancak Irak'in isgalini izleyen gelismeler, ABD'nin bu potansiyelleri tek basina harekete geçiremeyecegini gösterdi.

    Türkiye'nin Büyük Ortadogu Projesi'nin "Yeni NATO" için ne kadar önemli oldugu, ABD'nin Izmir'de ikinci bir NATO karargahi kurmak istemesiyle çok net bir sekilde ortaya çikiyor. 5 Nisan 2004 günü Ege Üniversitesi'nde yapilan uluslararasi bir panelde NATO'nun ilgili masa sorumlusu Stefani Bobst'un su sözleri ortaya koyuyor: "NATO'nun yeni güvenlik misyonu, ABD'nin Büyük Ortadogu Planini içeriyor ve bu paralelde Belçika disinda, burada, Türkiye'de ikinci bir üsse ihtiyaç var. Izmir'in üs olmasini istiyoruz. NATO Büyük Ortadogu ile iliskilerini düzenlemek için Türkiye'de Izmir'i merkez olarak kullanmalidir." 17 Mayis 2004 tarihinde Brüksel'de toplanan NATO Zirvesi hazirlik toplantisinda konusan Genel Sekreter De Hoop Schffer de NATO'nun güvenligi bundan böyle ancak yeni biçimde; yani, "Sicak Baris" anlamini tarif ediyor. "Yeni NATO, istikrari tesis ederken üç yönteme dayanacaktir: Ortaklarinin sayisini artiracak; Balkanlar, Afganistan ve Akdeniz'de müdahaleler gerçeklestirilecek; ve silahli kuvvetlerinin yapisinin, üye devletlerin kendi topraklarindan uzakta gerçeklestirecegi yeni misyonlara uygun hale getirecek".

    28-29 Haziran 2004'te Istanbul'da gerçeklestirilen NATO toplantisi böyle bir arka planla basladi. NATO üyesi 26 ülkenin devlet ve hükümet baskanlarinin olusturdugu Kuzey Atlantik Konseyi, "Yeni dönemde güvenligimiz" basligi altinda yayimladigi "Istanbul Bildirisi"nde bir anlamda yeni dönemde aldiklari pozisyonlari ortaya koydu.

    Istanbul Bildirisi
    "Yeni dönemde güvenligimiz" basligi altinda yayimlanan "Istanbul Bildirisi"nde, NATO'nun bugün karsi karsiya oldugu tehditlerin özlü bir degisime ugradigi, bunlarin geçmiste oldugundan çok daha genis bir cografyadan kaynaklandigini, ittifaka yönelik tehditlerle canla basla mücadele etme kararliliginin korundugu belirtilerek; Afgan makamlarina destek verebilmek amaciyla NATO'nun Afganistan'daki rolünün önemli ölçüde genisletilmesinin onaylandigi ve bu görevin basariyla yerine getirilmesi için gerekli kaynaklarin temin edilecegi açiklandi. NATO'nun degisen stratejik ortama ayak uydurabilmek için askeri yeteneklerini dönüsüme tâbi tuttugu belirtilerek, NATO kuvvetlerinin daha konuslanabilir ve kullanilabilir hale getirilmesi için dönüsümün sürdürülmesi ve operasyonel yetenekleriyle usullerin daha da güçlendirilmesi hedefine bagliligin devam ettigi belirtildi.

    NATO ve BOP
    NATO'nun "Büyük Ortadogu Projesi" ile ilgili tutumu da, ABD'nin istedigi netlikte olmadi. Bu kapsamda, NATO-Akdeniz Diyalogu programinin gelistirilerek "Akdeniz Ortakligi"na çevrilmesi ve bölge ülkeleri ile "güvenlik alaninda daha gibi iliskiler" kurulmasi söz konusu. Bu tabloya "genel" olarak bakildiginda, ABD'nin NATO zirvesinden istedigini aldigini söylemek çok zor. Amerikan yönetimi, NATO'nun Irak isgalinde resmi bir rol üstlenmesi için çalisiyordu. Ancak bu konuda Avrupa'nin direnciyle karsilasildigi açik. Diger yandan, Irak'ta "ayak sürüyen" Avrupalilarin, Afganistan isgali konusunda ABD'nin istedigini vermekte tereddüt etmedigi görülüyor. ABD, BOP konusunda da, net ve açik bir taahhüt alamadi ve "ucu açik bir teklif" ile yetinmek zorunda kaldi. Bu açidan bakildiginda, NATO'nun Irak'a girmesi de, BOP için askeri bir araç haline getirilmesi de, "mümkün". ABD, mevcut uluslararasi dengeleri kendi lehine degistirmek için daha fazla çaba sarf edecek ve önümüzdeki dönemde "bir kez daha" deneyebilecek.

    Avrupa Birligi'nin önde gelen ülkeleri, Afganistan'da verdikleri tavize karsilik olarak Bosna'yi "aldilar". Varilan anlasmaya göre, Bosna'da NATO tarafindan yönetilen SFOR isgal kuvveti, önümüzdeki dönemde görevini sona erdirecek. Bu gücün yerini, Avrupa Birligi Kuvveti (EUFOR) alacak. Kisacasi, kurulmakta olan Avrupa Birligi Ordusu, ilk önemli isgal görevini Bosna'da üstlenecek.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    0
    sen hala uyumadın mı?
    ···
  4. 4.
    0
    @17
    herhangi bir yerde takıldıysan, anlamadıgın nokta varsa gerçekten seve seve açıklarım.
    ···
  5. 5.
    0
    reserved
    ···
  6. 6.
    0
    http://kemalistgenclik.co...011/04/clip_image0011.jpg bu haritaya bakmanizi öneririm...
    _____________________________
    ABD hiç bir zaman lozan'i imzalamadı!
    sevri yırtıp atan nesiliz fakat ismet inönün katildiği lozan konferanslarında abd hiç bir şekilde belgeyi imzalamamıştır. o dönemde abd'yi iyi tahlil etmemekten mi, yoksa savaşın bir tarafında olmamasından ötürümüdür bilemiyorum ama o dönemler pek önemsenmemiş.
    100 yıl oldu hala lozanda abd'nin imzası yok ve onlara göre resmi olan belge SEVR'dir.
    abd diğer ülkeler gibi "millet" kavramı yada "din" kavrami ile birbirine baglı değidir. abd 2-3 tane zengin ailenin (rockfeller vs) kontrolü altındadır. bunlar ciddi anlamda bütün dünyayı yönetmekteler. yani siz bush'a istediğiniz kadar kızın fakat bunun en yüce sorumlusu dünyayı yöneten "altın bankalarının sahipledir" ve bu altın sahipleri ekonomik buhrandan sonra dolar üzerinden dünyaya hüküm salmaya başlamışlardır. o kadar dünyamiz küçük ve acınası ki bütün bu olusumları görmeden hala birbirimizi gibmeye calısıyoruz. bu yüzden 3. dünya ülkeleri hala 3.dünya ülkesi. 50 yıl önce de "gelişmekte olan ülkeydik" hala öyleyiz. ekonomik sorunları olmayan ülke güçlenir, güçlü ülke diğer ülkelere karısır. abd bunu önlemek için bütün dünya ülkelerine balon sorunlar çıkartmaktadır. ingilterede metronun bombalanmasından sonra abd ile ingiltere arasında gizli anlaşmaların imzalandıgı düşünülmektedir.
    ···
  7. 7.
    0
    reserved
    ilk birkaçını okudum güzel yazılar helal olsun ama keşke hepsini bi anda koymasaydın bi de birleşmeden yana yazılar pek tutulmuyo
    ···
  8. 8.
    0
    düşünüldüğü gibi türklük kavramı eski bir kavram değil aksine yeni bir kavramdır. türklük kavramı ilk genç osmanlılar yada diğer adıyla jön türkler tarafından hürriyet devrimi ile gerçekleşmiştir.
    eskiden türkler boylar halinde yani büyük aileler halinde yaşardı. bu boylardan bazıları yavaş yavaş yerleşik hayata geçmiş olsada cogunluk hala göçebeydi. göçebeliğin en önemli kaynagı hayvancılıktır.Nah hayvancılıktır yağmadır. göçebe aç kaldıkça başka bir boya gider o boyun erkeklerini katleder. hayvanlarını kadınlarını ve cocuklarını alırdı. bu şekilde göçebeler aşiretleşip feodelleşirdi. soruyorum türklük bilinci olan insan başka bir türke bunu yapar mı?
    türkler ilk devletleşme şeklini göçebenin vurmasıyla almıstır. göçebe vurdukca yerleşik surlar yapmaya kale yapmaya başladı. artık bölgelerini korumaya başladı. bunun sonucunda ise yerleşik türkler hayatta kalırken göçebeler ise hayatları son buldu. uzun yıllar boyunca türkler feodel devletcikler halinde yaşamaya başladı. mesela en büyük örneği hani derler ya talaş savaşında "iranlılar türklerin desteğyle çin ordusunu darmadagın etti" diye. bu kocaman bir yalandır. çünkü o dönemde türklerde bir milli yapı hakim değil, dolayısıyla bazı türk aileleri islam ordusunun bazı türk aileleri de çin ordsunun yanında savaşa girdi. islam ordusunun çin ordusunu yerle bir etmesinden sonra ise türklerde cogunluk islamiyeti kabul etmiş oldu. bundan sonra yeni yeni ümmetcilik adımları atılmaya başlandı. yani hala düzgün bir birliktelik yok... çünkü ümmetçilikle millicilik kavramı birbiriyle her daim çelişir. dediğim gibi türkler millet olmamın ilk adımını hürriyet devriminde, tam olarak ise kurtulus savaşından sonra kazanmıştır.
    yani bilmem kaç yüz-bin yıl boyunca milliyetsiz bir şekilde yaşamışız. peki 100 yıllık süreçe bu milliyetçiliği aşıp nasıl bu kadar faşizmi benimsedik. hiç bir düşünce evrimi böylesine köklü bir geni, kısa sürede değiştiremez bunun sebebi bilinçli olarak ayrıştırılmak istenmemizdir.
    ···
  9. 9.
    0
    mesela kürtlerin osmanlıyı yermek için sürekli söylediği ve türklerinde hatta katıldıgı bir olay var
    yavuz sultan selim bir çeşmeye kürtlere su verme mi ne yazmış, sonra bir çok kürtü öldürmüş diye.
    işte bunu savunan türklerde kürtlerde maldır, tarihi bilmeyen sıgırlardır.
    osmanlı döneminde ümmetçilik kavrami vardi. yani türklük kavramı yoktu. fatih sultan selim tatarları ve türkmenleri çok defa katletmiştir. burada nerede türkçülük?
    yavuz sultan selim ise kürtleri değil "alevileri" öldürtmüştür, çünkü yavuz sultan selim ümmmetçi bir liderdi.
    bu alevilerin ise çogunlu kürt değil türkmen kökenlidir. bilindiği aksine alevilik kürt dini değil, türk dinidir.
    ···
  10. 10.
    0
    arkadaşlar gözünüzü seveyim kendi kendime konusuyor gibi hissettim birşeyler sorun, birşeyler söyleyin falan
    ···
  11. 11.
    0
    rezerved 6
    ···
  12. 12.
    0
    vay be ne yazmışım zamanında
    ···
  13. 13.
    0
    sizde okuyun lan
    ···
  14. 14.
    0
    Türkiye'nin Büyük Ortadogu Projesi içindeki rolü sizce ne olmali?

    Amerika, Israil, Ingiltere Ortadogu'ya ve Islam dünyasina yönelik bu askeri harekatta bir Atlantik yapilanmasini dünya merkezine getirirken Avrupa'daki kitasal devleti ve Asya'daki kitasal olusumuna Türkiye'yi de kendi yanlarina alarak bu üç ülkenin tamamlayici unsuru bir dördüncü ülke konumuna getirmektedirler. Türkiye'nin bölgede bir alan haline dönüsmesi ama bir devlet, bir millet olmaktan çikmasi noktasinda Türkiye tamamen bu emperyal planlara alet olan, taseron olarak kullanilan bir ülke konumuna getirilmektedir. Türkiye'nin bu çerçevede artik NATO'nun eski NATO olmadigi gerçegini dikkate alarak NATOya karsi kendi ulusal güvenlik stratejisini gelistirmesi gerektigi açikça ortaya çikmaktadir.

    Orta çag döneminde Ortadogu'daki Islam varligini yok etmek için gündeme gelen Avrupa merkezli 11 tane Haçli Seferine karsi Türkler bu bölgeyi korumuslar ve savunmuslardir. Bu çerçevede Amerika ve Ingiltere isbirligi ile Islam dünyasina yönelik bu yeni saldiri 12. Haçli seferi olarak ele alinabilir. Bir Hiristiyan ordusu kusatmasi ile karsi karsiya kalan bölgedeki Islam ülkelerine bir Müslüman ülke olarak Türkiye'nin sahip çikmasi, onlarin temsilcisi olarak bu emperyal plana alet olmamasi gerekir. Türkiye kesinlikle kendi bagimsizlik yolunu bulabilmeli, Amerikan baskisina NATO araciligi ile boyun egmemeli, Israil ve Ingiltere'den uzak durmali ve onlarin bölgeye yönelik hegemonya planlarina araç olmamali. Peki Türkiye tek basina bütün bu emperyal baskilara bu Siyonist saldirilara karsi direnebilir mi, ayakta kalabilir mi diye sorabilirsiniz. Evet, Türkiye tek basina Amerika'ya karsi direnemez, evet Türkiye tek basina dünyanin en büyük gücü olan Israil lobilerine karsi direnemez, evet Türkiye tek basina dünyayi 500 yil yöneten emperyal güç Ingiltere'ye karsi direnemez. Ama Türkiye bölge ülkeleriyle bir araya gelerek öncelikle Suriye ve Iran'la daha sonra Misir ve Suudi Arabistan'la bir araya gelerek, daha sonra Iraki da bölge ülkeleri içine alarak Kafkasya'daki Gürcistan ve Azerbaycan'i da içine alarak Türkiye bölgede bir Merkezi Devletler Birligi kurabilir. Tipki Atatürk'ün 1936 yilinda, II. Dünya Savasi öncesinde bu bölgeye Ingiltere'nin, Amerika'nin ve Avrupali emperyalist ülkelerin girmesini önlemek için Iran, Suriye, Irak ve Afganistan'la birleserek kurmus oldugu Sadabat Pakti benzeri bir pakti bir Ortadogu Güvenlik ve Isbirligi Anlasmasi çerçevesinde kurabilir. Ayrica NATO benzeri bölge ülkelerini bölge disi emperyal güçlerin saldirisina karsi koruyacak bir Ortadogu savunma örgütü Middle East Treaty Organization (METO) kurabilir. Türkiye ve Iran bunun öncülügünü yapmali ve bölge ülkelerinin bir araya gelecegi AB gibi bir merkezi devletler birligi bir an önce kurulmalidir.

    ■ Hocam bütün bu anlattiklarinizla birlikte Israil-Filistin arasindaki çatismalari. Irakta düzenin saglanamamis olmasini, Türkiye'deki durumu ve bölge ülkelerinin projeye bakisini göz önünde bulundurursak sizce Büyük Ortadogu Projesinin basan sansi nedir?

    Öncesinde ben bu düsünceleri bir Türk bilim adami olarak savunabildigime göre ve siz bir sendika yayin organi olarak bu konulari yayinlamak istediginize göre ben bu projenin gerçeklesme sansinin zayif oldugu kanaatindeyim. Evet Amerikalilar, Ingilizler, Israilliler akillarindan geçirebilirler ama unutmamak lazim bugün Türkiye milli sinirlan içerisinde 800 bin kilometre karelik bir ülke, 75 milyonluk nüfus, 80 yillik bir Cumhuriyet birikimi vardir. Ayrica bu 80 yillik Cumhuriyetin arkasinda da bin yillik devlet gelenegini düsünürsek Türkiye eger bunlari görüyorsa tartisiyorsa kendisini yok edecek, tasfiye edecek, parçalayacak, dagitacak bütün girisimlere karsi çikacaktir. Türkiye'nin bu degisim sürecini ve emperyal planlari iyi algilamasi, Anglo-Sakson emperyalizmi ile Israil Siyonizm'ine karsi Türkiye'nin kendine koruyucu mekanizmalar gelistirmesi gerekir. Bu çerçevede Türkiye'nin artik AB üyeligi hayali ile dövülmesine, dayak yemesine son verilmelidir. Türkiye'nin artik AB üyeligi bittigine göre Amerika, Ingiliz ve Israil çikarlari dogrultusunda bir hegemonik proje olan Büyük Ortadogu projesinde de emperyalistlerin ve Siyonistlerin istedigi taseron ülke olmayacagini açikça ifade etmesi gerekir.

    Prof. Dr. Anil ÇEÇEN
    Türk Harb-Is Sendikasi sitesinden
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    0
    Amerika'nin Büyük Ortadogu Projesi sizce dünya kamuoyunda mesruiyet bulabilecek mi?

    Evet simdi mesruiyet bulamayacagi bu açiklamalarimdan ortaya çikiyor. Çünkü isin içinde yalan var, isin içinde isgal var, saldiri var. Içindeki her türlü insan haklari, demokrasi söylemlerine ragmen ciddi bir emperyalizm var. Çünkü dünyanin bütün petrol kaynaklari bu bölgededir. Petrol sonrasi enerji kaynagi olabilecek bütün madenler bu bölgededir. Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Ortadogu, Orta Asya gelecekte dünyanin hakimi olmak isteyen gücün çikarlarinin bulundugu bölgedir. Bu çerçevede buna hakim olmak isteyen dünya gücü Anglo-Sakson - Yahudi ittifakinin bu çerçevedeki emperyalist saldirisi hiçbir sekilde mazur görülemez. Hiçbir haklilik gerekçesi yoktur. Bu nedenle de mesruiyet kazanmasi mümkün degildir.

    ■ Amerika ve AB arasinda Irak müdahalesi sirasinda ortaya çikan fikir ayriliklari var. Bu proje, Amerika ve AB arasindaki iliskiler nasil sürece tasiyacak sizce?

    AB doguya dogru genislerken Amerika'nin çikarlari için baslatilmis olan bu savasa karsi çiktiklarini görüyoruz. Iste bu karsi çikis dünya tarihinde yeni bir dönemeçtir. AB bir Avrupa ordusu kurma asamasina gelirse Avrupa ülkelerinin NATO'dan yavas yavas çikacagini görebiliyorum. Ben önümüzdeki günlerde Avrupa ve Amerika'nin ayrilan yollarinin Ortadogu'da giderek rekabete dönüsecegini ve Ortadogu'daki yeniden yapilanma sürecinde Büyük Ortadogu Projesi'ne Avrupa'nin karsi çikacagini düsünüyorum. Nitekim AB son yaptigi toplantida Büyük Ortadogu Projesi'ne karsi daha genis Avrupa adiyla yeni bir projeyi gündeme getirmistir. Avrupa'nin, Amerikanin okyanus ötesinden gelerek bu bölgeye girmesini önlemek için Balkanlar üzerinden Türkiye'yi, Kafkasya'yi, Gürcistan'i, Azerbaycan'i, Ermenistan'i içine alan Balkanlardan Anadolu'ya, Anadolu'dan Kafkasya'ya ve Ortadogu'ya yönelen bir geçisi genis Avrupa süreci içerisinde Büyük Ortadogu Projesi'ne karsi gelistirecegi kanaatindeyim. Hatta AB yetkilileri Türkiye'nin üyeligine karsi çikarken Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'a hemen üyelige kabul edebileceklerini söylemislerdir.Bu dogrultuda ben AB'nin Ortadogu ülkeleriyle özellikle Lübnan, Ürdün, Irak, Iran, Misir'la gelecekte daha yakin iliskiler içerisine girebilecegini görüyorum. AB sadece Balkanlar üzerinden Ortadogu'ya degil ayrica Barselona'da yapilmis olan Euromed toplantisiyla baslayan AB -Akdeniz isbirligi çerçevesinde Akdeniz'e kiyisi olan bütün ülkelerle yani Suriye, Misir, Libya, Cezayir ve Tunus'la bir yakinlasma içerisine girecektir. Bu süreç içerisinde Israil'le ve Türkiye ile de bir Akdeniz diyalogu kurmaya çalisacaklardir. AB, Atlantik inisiyatifinin dünyanin merkezinde bir Büyük Ortadogu Projesi gerçeklestirmesini önlemek için daha genis Avrupa'yi Akdeniz bölgesinde tamamlamak istemektedir. Iste böyle bir amaca yönelen AB eger bunlari gerçeklestirirse o zaman dünyanin merkezinin tamamen Avrupa'nin Fransa ve Almanya'nin kontrol etmeye baslayacagini görebiliriz. Buna Amerika da, Ingiltere de karsi çikmakta, Israil kesinlikle dünyanin merkezini Avrupa'nin inisiyatifine birakmak istememektedir.

    ■ Bu projede Türkiye'ye düsen rol nedir?

    Büyük Ortadogu Projesi eski Osmanli hinterlandini hedefledigi için bunun gerçeklesmesinde Türkiye merkez ülke konumuna gelmektedir. Osmanli Imparatorlugunun kurulu oldugu topraklarda daha önce Roma Imparator? lugu vardi. Bu iki imparatorlugunda merkez ülkesi Türkiye idi. Her iki imparatorlugun da baskenti Istanbul'du. Bütün Osmanli hinterlandini kapsayan ve yeni bir Bizans Imparatorlugunu bölgesel bir konfederasyon biçiminde kurmayi hedefleyen bu plan çerçevesinde Istanbul'un yeniden baskent haline getirilmek istendigini ve bu çerçevede Istanbul yerine Konstantinopolis kavraminin kullanildigini, Istanbul'daki Fener Rum Patrikhanesinin tipki Roma'da oldugu gibi Vatikan benzeri bir mahalle devletine dönüstürülmek istendigi ve bu dogrultuda giderek Istanbul merkezli bir yapinin önünün açildigini görüyoruz. Nitekim dikkat ederseniz NATO zirvesi tam bu asamada Ankara'da toplanmadi. Istanbul'da toplandi. Böylece Amerika Istanbul'u bölgenin baskenti ilan etti. Bush Amerikan devlet baskani olarak NATO'nun son günü Avrupa'yla olan anlasmazlik nedeniyle toplantiyi terk etti bogaza gitti, Galatasaray Üniversitesinin bahçesinden arkasina Ortaköy camisini ve Bogaz köprüsünü alarak bütün dünyaya mesaj verdi. Istanbul'u, Batinin Avrasya ve Ortadogu'ya yönelik yapilanmasinda bir köprü olarak seçtigini, arkasina camiyi alarak Islam dünyasina yönelik bir projeyi Istanbul bogazindan yönlendirecegini resmen dünya medyasina ilan etti.

    Çünkü Istanbul merkez haline getirilirken Ankara merkezli ulus devletin devre disi birakildigini, Ankara'nin tasfiye edildigini görüyoruz. Seker bank, Is bankasi gibi bankalarin genel müdürlükleri Istanbul'a tasindi. Yavas yavas diger bankalar ve kamu bankalari da Istanbul'a tasiniyor. Tabii bu Atlantik Ittifaki dedigimiz Londra, Washington, New York üçgeninin bir dayatmasidir. Bu çerçevede dünyayi bankalar, BM ve uluslar arasi kuruluslar araciligi ile yöneten Amerika'nin yavas yavas okyanus ötesinden Istanbul'a tasinmaya hazirlandigini görüyoruz. Yani Dünya devleti gelecekte New York degil Istanbul'da olacak. New York'taki gökdelenlerin benzerlerinin Istanbul'da, Levent ve civarinda görülmesi tesadüf degildir.

    ■ Hocam Türkiye için merkez ülke diyorsunuz ama Bush Türkiye için agzindan cephe ülkesi lafini kaçirdi.
    Bunun için ne diyorsunuz?

    Biliyorsunuz Almanya bugün AB'nin patronu durumuna geliyor ama II. Dünya savasi sirasinda cephe ülkesi konumunda idi. Almanya için geçerli olan bu degisim bugün Türkiye için meydana gelmistir. Türkiye biraz önce söyledigim gibi bölgenin merkez ülkesidir. Ama Amerikanin Irak üzerinden bölgedeki Araplara ve Müslümanlara açilan savasta Türkiye'deki NATO üsleri kullanmak istemesi ve Iraka Türkiye'den girmek istemesi Türkiye'yi bir merkez ülke olmasinin yani sira bir cephe ülkesi konumuna getirdigini ve bütün saldiri planlarini Türkiye üzerinden yapmaya hazirlandigini göstermektedir. Evet Bush'un söyledigi gibi Türkiye maalesef merkez ülke konumunda olmasina ragmen Amerikanin çikarlari ve izledigi savas stratejisi dogrultusunda üs olarak kullanildigi için komsularina yönelik savasta Türkiye bir cephe ülkesi konumuna getirilmistir.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    0
    bunu yazmamın sebebi maalesef her şehit verişimizde "pkkyı lanetlemek" yerine kürtleri lanetleyen mongolların olmasıdır. klişe olacak ama "her kürt pkklı" değildir... ayrıca güzel insanlar eski uygarlıklar fethetme yöntemiyle sömürge ararken günümüzün batı uygarlıgı artık fethetmeden öte sanayi kapitalizmi ile "pazar ve tüketici" konumuna getirilerek sömürgeleşiyoruz.
    türkler - ermenilerle, lazlarla, çerkezlerle, kürtlerle hatta yunanlılarla dost olmamasına emin olun abd ve ab zil takıp oynayarak kutlamaktalar.
    gelişmemiş ülkeler kapitalizme karşı birleşmedikleri müddetçe, bir üst model olan emperyalizmin boyundurugu altina gireceklerdir.
    buradan hem türk hemde kürt faşistlerine sesleniyorum. "seni benden fazla kimse anlayamaz, seninle aşagı yukarı aynı dili konusuyoruz, aynı dini yasıyoruz hatta aynı kültüre sahibiz. yıllara kız alıp vermişiz, büyük bir mozaik yapıya sahibiz"
    lütfen artik akıllanın. kutuplastırmayı arttırmak pkk'nın dolayısıyla abd ve ab'nin ekmegine yağ çalmaktan öteye gidememektedir.
    ···
  17. 17.
    0
    uzun yazılar olunca okumazsınız. caps yazmadıgım zaman okumazsınız. sacma sapan anket tarzı baslıklar acmadıgımda okumazsınız. çünkü internette o kadar çok vakit tüketmeye alışmışsınız ki birşeryler ögrenmek size ders calısmaktan beter geliyor. arkadaşlar tekrar söylüyorum "kürtlerle birleşmeyen büyük bir türkiye hayal edilemez".
    amacımız onlarla yol arkadaşı olmak, eğer kürtlerle biz birleşirsek onlar pkk ile birleşmez.
    kendi sorunumuzu içimizde çözmüş oluruz
    ···
  18. 18.
    0
    Sahinlerin yönetiminde oldugundan beri, ABD Dünya hakimiyetine dönük ataklar yapmaktadir. Bu yolda basari temin etmek için de, devamli olarak degigib hareket modellerini yürürlüge koymaktadir. Bu modellerin gayeleri:

    1 – Uygulamaya konan bu modellerin birinci gayesi ekonomiktir. Yani ABD’nin dis gücünü kullanarak ve bir süper devlet olarak, içindeki degigib kuruluslara, sanayisine, silah tüccarlarina, kimya ve ilaç imalati ile tüm büyük teknolojisine yeni pazarlar açmaktir.

    2 – Ikinci gayesi ise stratejik maddelere dönüktür. Dünyadaki dengelerin daha henüz aleyhlerine dönüsmeden, tüm yeralti ve yerüstü zenginliklere ve stratejik maddelere el koymak suretiyle, gelecek için ABD’nin gücünü ve hakimiyetini garantiye almaktir.

    3 – Üçüncü gayesi de, ABD’nin mutlak güvenligidir! Kendi çogalttigi ve adeta ektigi “Dünya Terörünü” kontrol altina almak ve dünyayi istedigi gibi istismar etmektir. Kisacasi yaptigi ve yapacagi istismarinin güvenligini saglamaktir.

    Not: ABD kendisine karsi olan terörü yok etmek istemektedir.

    Kendisine karsi olmayana ise dokunmamaktadir!

    ABD’nin hareket tarzlari

    ABD su anda bazi sorunlarini bir nevi sablonla çözmeye çalismaktadir. Bu sablonlardan bazilari:

    1 – Gözüne kestirdigi bazi devletleri “terörist” ilan etmek suretiyle önce “dünyanin gözünden düsürmek ve karalamak” olmaktadir. Daha sonra da onlara askeri müdahale yaparak isgal etmektedir. ABD’nin bu saldirgan tutumu iki yildan beri devam etmistir. Böylece iki yilda iki ülkeye (Afganistan’a ve sonra da Irak’a) saldirarak, onlarin idaresini çökertmis ve topraklarini isgal etmistir.

    2 – ABD, Afganistan’da fazla zayiat vermemistir. Gerek saldiri esnasinda, gerekse daha sonralari istediklerine kolayca ulasmis bulunmaktadir. Su anda oralarda bazi yasadisi saldirilar zuhur etmektedir. Ama onlar büyük çapta etkili olmamaktadir.

    3 – Irak’in isgali de nispeten kolay olmustur. O büyük diktatör Saddam Hüseyin güçleri, “Kartondan Yapilmisçasina” yikilip kaybolmustur. Kimsenin beklemedigi kadar çabuk çökmüstür. Fakat isgalden sonra Irak’ta, öyle bir “Bataklik, direnç ve terör” olustu ki, ABD tamamen saskin duruma gelmis bulunmaktadir. Su anda da ne yapacagini bilememektedir. Savasta kaybetmedigi kadar zayiat vermektedir. Her Allah’in günü birkaç patlama olmakta ve onlarca insan, ABD askerleri dahil, hayatlarini kaybetmektedir. Tam bir kaos ortami olusmustur. ABD, Irak’ta petrol yerine direnç ve terör kuyularini kendisine karsi adeta tetiklemis bulunmaktadir.

    ABD’de yapilan stratejik arastirmalar

    Bu durumdaki ABD’ye, daha dogrusu Mr. Bush’a, ABD’deki çesitli stratejik uzmanlarinin “Degigib Teorileri” can simidi gibi gelmistir.

    Mr. Bush su anda adeta bir “U” dönüsü yaparak, o eski siddet ve saldirgan durumundan vazgeçerek, bu stratejilerden birini adeta bir kurtulus simidi gibi yakalamis ve tatbikine baslamak istemektedir. Su anda o teorilerin analizleri ve arastirmalari uzmanlar tarafindan yapilmaktadir. Bu teorilerin arasinda Bush için en cazibelisi “Büyük Ortadogu projesi” olmaktadir.

    Bu yeni “Büyük Ortadogu Stratejisi”ne göre, ABD daha dogrusu Mr.Bush, kendi durumunu idame ettirmek için, daha uzun vadeli– daha yavas, fakat daha garantili yollar bularak uygulamaya koymak istemektedir.

    Bu “Büyük Ortadogu projesi” veya yol haritasi, 2. Dünya savasindan sonra gelismis olan komünist devletleri ve “Demir Perde” olarak bilinen “Sovyet blokuna karsi” uyguladigi “Soguk savas taktigini” adeta yeniden yürürlüge koymak istemektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    0
    ABD’nin “Strateji üreten” merkezleri

    ABD’de, Amerikan askeri güçlerini, Irak’taki zor durumdan kurtarmak için, yeni stratejilerin arastirilmasina ve üretimine geçilmis bulunulmaktadir. Üretilen yeni projelerden biri de: Bu “Büyük Ortadogu projesi”dir.

    Böylece yeni bir yapilanma da ortaya konulmaktadir. Bu proje kapsam olarak, Kuzey Afrika’daki “Fas’tan baslayarak – Pakistan’a kadar” devam etmektedir.

    Bu projenin yürürlüge konmasini saglayan ABD’nin taninmis düsünürü ve tarihçilerinden Bernard Lewis’tir. Büyük Ortadogu terimini ilk olarak o kullanmis bulunmaktadir. Böylece bu plan daha önceleri baska bir düsünür tarafindan ileri sürülen ve “Orta Asya stratejisi” olarak taninan “Birzezinski” planinin bir nevi yerini almaktadir. Veya onun baska bir varyasyonu olarak da kabul edilebilir.

    Bernard Lewis geçen yil Türkiye’ye de gelmisti. (Meclis’teki 1. tezkerenin uygulanisi esnasinda) Türkiye’ye geldiginde, Istanbul’da bir konferans da vermistir. Konferansinda, bu Büyük Ortadogu Projesini de anlatmisti. Konferans verdigi esnada: “Türkiye bu büyük orta dogunun neresinde olacaktir” sorusuna da su cevabi vermistir:

    Bu durum “Türkiye’nin durdumu uygulayacagi politikalara baglik olacaktir”. O zamanlarda düsünürün bu sözleri ise Türkiye’ye verilen adeta bir “Gizli Mesaj” olarak yorumlamisti!

    Büyük Ortadogu Projesinin hacmi

    Büyük Ortadogu Projesi: Yaklagib olarak 22 ülkeyi – genellikle “Arap Devletlerini” kapsamaktadir. Projenin boyutlari oldukça ilginç olmaktadir: Mesela Kuzey Afrika’daki Fas’tan baslamakta, sirayla Cezayir’i, Tunus’u, Libya’yi, Misir’i, Türkiye dahil Güney Kafkaslari, Afganistan dahil Orta Asya’nin bazi devletlerini, Güney Asya’yi ve Ortadogu’nun tamamini kapsami içine almaktadir (Hatta ilerideki durumda Orta Afrika’da bulunan bazi Islam ülkelerini de dahil edebilirler).

    Bu plana göre, plan içine girmis olan bu bölgeler, istikrarsizlik bakimindan, dünyanin en önemli bölgelerinden birini olusturmaktadir.

    Sovyetler’in çöküsü

    Sovyetler Birligi ve Warshowa Pakti’nin çökmesinden ve dagilmasindan sonra ortada büyük bir bosluk olusmus durumdadir. Ayrica Büyük Ortadogu içine giren ülkelerde, büyük çapta huzursuzluklar, bitmeyen küçük savaslar (Israil – Filistin), uygulanan devlet ve bireysel terör ile zulümden kurtulmak için savasan Araplar, Afganistan ve Güney Asya’daki “uyusturucu” kaçakçilari, çesitli örgütlü suçlarin islenmeleri, etnik ve dinsel ayriliklarin çekismeleri, ayrica dünyaca ünlü “Petrol, dogal gaz ve diger yer alti ve yer üstü” zenginlikleri de birlikte bulunmaktadir. Üstelik bütün bu durumlarin içinde bulunan devletler “Islam inançli halklardan olusmaktadir. Islam devletleri ise su anda zayif, genellikle kalkinmamis, sanayi, ekonomik ve askeri bakimdan büyük bir yetmezlik içinde bulunmaktadirlar. Üstelik aralarinda güçlü baglar olmadigi gibi, zaman zaman düsmanliklar da olmaktadir.

    Aslinda bir “Arap Birligi” mevcuttur. Islam Birligi Konferanslari da yilda bir yapilmaktadir. Ama bütün bu toplantilarda, birlikte hareket edecek ve bir güç olusturacak kadar cazibeli, yeterince tutarli ve birlestirici ortak ilkelere ulasilamamaktadir. Su anda kendileri arasinda, adeta zoraki bir birlik izlenmektedir. Kisacasi bu ülkeleri ileriye dogru zütürecek basarili bir lider henüz ortaya çikmamistir. Böyle bir lider ülke de henüz meydanda yoktur. Osmanli’dan sonra Islam, adeta lidersiz kalmistir. Iste simdi bu durumdaki Islam ve özellikle Arap ülkeleri büyük güçlere kolayca “Av” olabilecek durumdadir.

    Çünkü, bu ülkelerin yer üstünde fakir ve yoksul halki bulunmakta, onlarin ellerindeki topraklarinin derinliklerinde ise (Petrol, gaz ve degigib madenler olmak üzere) dünyanin en büyük servetleri yatmaktadir. Iste ABD’nin saldirilari ve bütün bu planlar, aslinda bu zenginliklerin Araplarin elinden alinmasi için yapilmaktadir.

    Medeniyetler savasi ve Islam ülkeleri

    Islam, ABD’nin selameti ve gelismesi için adeta, büyük bir “düsman” ilan edilmistir. Bu düsmanin bulunmasi, özellikle Sovyetler’in ve Demir Perdenin çöküsünden sonra ABD için adeta olmazsa olmaz durumdaydi. Aksi takdirde büyük silah sanayisi, teknolojisi, uzay gelismeleri ve diger stratejik maddelere sarf edilen bunca paranin ve milyarlarca, hatta trilyonlarca dolarlarin sebeplerini halkina izah edemezlerdi! Çünkü halk sormaktadir: ABD’nin bunca ihtiyaçlari varken, bunca sorunlar ortada dururken neden silahlanmaya ve gereksiz stratejik durumlara bu kadar masraf yapilmaktadir? Nitekim simdi bile bu sorular sorulmaktadir.

    Iste bu cevaplari hazirlamak ve zor durumdan kurtulmak için ABD’li stratejistler, bu “Sanal Düsmani” hemen bulmus ve ilan edilerek Islam’a karsi yogun propagandalar baslatmistir. Ondan sonra halki buna dogru yönlendirme oyunlari baslamistir.

    Bu durum için “Senaryo” da zaten hazir durumdaydi. Afganistan’da Ruslar’a karsi savas esnasinda 8–10 yil boyunca kullandiklari Din adami “Usame Bin Ladin’i” de ortaya koyarak, “Suni düsmanin” artik ismi de belli olmustur. Ondan sonra da üretilen diger senaryolari, artik herkes ezbere bilmektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    0
    Islam ülkelerindeki genel durum

    Islam ülkelerindeki genel duruma gelince: Bu ülkelerdeki halkin durumu, issizlikler, düsük hayat seviyeleri, düsük kültür ve medeniyet, çok düsük egitim düzeyleri, ekonomik yetersizlikleri, Monargib ve Oligargib idari sistemleri ve buna benzer daha nice özellikler pek iç açici sayilmamaktadir. Fakirlik diz boyu sürmektedir. Bütün bu veriler ABD merkezlerine zütürülerek, yakindan degerlendirilmelere alinmaktadir. Daha sonralari ise bu verilere göre stratejik hareketler planlanmis olmaktadir.

    Hedef olan devletlerin tutumlari

    Su anda bu bölgedeki devletlere iki seçenek kalmaktadir:

    1 – Ya ABD ile bu plan dahilinde isbirligi yaparak onlarin yaninda olacaklar,

    2 – Ya da ABD’ye karsi gelerek bu plana karsi koyacaklardir. Kisacasi, Mr. Bush ve su andaki ABD’nin, sahinler yönetimindeki tutumunda: Orta yol veya tarafsizlik yoktur.

    Sahinlerin anlayislari su sekilde olmaktadir: “Ya Dost ya da Düsmansin”. Zaten ABD’nin karsisina çikabilecek ve engel olabilecek belirli bir güç su anda görülmemektedir.

    Avrupa Birligi ve ABD

    Su anda AB’nin ekonomik gücü çok yüksek, fakat siyasi gücü henüz tam olarak gelismemis durumdadir. Ayrica askeri gücü de ABD ve NATO’ya göre çok düsüktür. O sebeple simdilik AB ülkeleri, özellikle Almanya ve Fransa, bireysel olarak Rusya, Çin, Ortadogu ülkeleri, Suriye, Iran, Libya ve digerleri ile ancak, dostluklarin yenilenmesine, ticari anlasmalara ve yatirimlara giden sözlesmelere yönelmektedirler. AB’nin su anda büyük bir askeri gücü ve kapasitesi de yoktur. AB, NATO’daki güçlerine de henüz sahip çikamamaktadir.

    Çin ve Japonya’nin durum ve tutumlari

    Çin su anda kalkinmayi ve güçlenmeyi düsünmektedir. ABD ile bu sekildeki bir sürtüsmeyi ise hiç düsünmemektedir. Henüz bu maceralar için hazir görülmemektedir. Ama Çin’in ekonomik gücü patlama seklinde büyüme göstermektedir. GSMH’si bugün ABD’nin hemen arkasindan gelmektedir. Dünya piyasalari, Çin mallariyla neredeyse istila edilmis bulunmaktadir. Ama Çin bu devresini tamamlamadan ve kendisi güçlü duruma gelmeden, böyle bir siyasi savasi göze alamamaktadir. Kendisine dokunmadikça sessiz kalmayi yeglemektedir. “Istikbal nasilsa benim olacaktir”i düsünerek, simdilik ses çikarmamaktadir.

    Japonya’da ise ABD’ye karsi gelecek güç yoktur. Kendisi için de Çin’in devlesmesi zaten büyük ekonomik ve siyasi tehlike arzetmektedir. Su anda O’na karsi tedbir almakla mesgul bulunmaktadir. Hatta Japonya yatirimlarini ucuz maliyet sebebiyle Çin’e aktarmaktadir. Bu bakimdan Japonya’nin gelecegi de pek parlak sayilmamaktadir. Bir nevi stratejik düsmanina istemeden de olsa yardimci olmaktadir.

    ABD istedigini uygulamaktadir

    Su andaki dünyada, ABD’nin serbest hareket etmesini engelleyecek herhangi bir güç bulunmamaktadir. Bu sebeple ABD, bütün isteklerini serbestçe ve korkusuzca yerine getirmektedir. Ancak ABD’nin korktugu bir durum var ki; o da “terörün acimasizca saldirilaridir.” O sebeple kendisini fazla tehlikeye atmadan baska ülkelerin güçlerini “Masa ve Jandarma” olarak kullanmak istemektedir. Bu yeni stratejilerle de bu gayelerine kolayca ulasmasi mümkün olmaktadir.

    Hareket yogunlugu Ortadogu’dadir

    “Büyük Ortadogu Projesi” yakinda fiilen baslayacaga benzemektedir. Bunun ön hazirligi da Kibris sorunu olmaktadir.

    Kibris meselesi de yakinda istedikleri sekilde halledilecek gibidir. Bütün belirtiler o yöndedir.

    Ortadogu’da zayif ve fakir devletler mevcuttur. Fakat, toprak altinda olan servetleriyle zengin stratejik topraklardir. Bu nedenlerden dolayi bu bölge masaya yatirilarak, ABD strateji uzmanlari tarafindan en kolay yoldan zaferin nasil elde edilebilecegini arastirmislar ve bu projeyi üretmislerdir.

    Projenin içine alinacak devletlerin iç düzenlerinde ve yapilarinda, Türkiye – Israil – Pakistan ve Afganistan” dahil, Tüm ülkelerde, birtakim ön degigibliklerin yapilmasina gidilmek istenmektedir. Bu degismelerin içeriginde ise:

    1 – Demokratik adimlarin atilmalari, yeniden yapilanmalari ve liberasyona dogru süratle yol almalarinin saglamasi,

    2 – Modern Emperyalizm sayilan “küresellesmeye dogru” itilmeleri ve hazirlanmalari, Açik Pazar’a dönüsmeleri,

    3 – Iç idarelerinin terörden arinmasi, güvenligin saglanmasi ve ABD çikarlari ile uyumlu hareket etmelerinin saglanmasi.

    Türkiye bu planin neresinde olacak?

    Türkiye’ye bu planin içinde degigib yerler öngörülmektedir: Bunlari kisaca söyle özetleyebiliriz:

    1 – Ilimli Islam’in gelistigi ve demokrasiyle Islam’in bagdasmasini gösteren “model ülke” rolü olabilir,

    2 – Bazilari da Türkiye’yi “cephe” ülkesi olarak görmek istemektedir,

    3 – Kimileri ise Türkiye’ye her iki rolü birden, yani “merkez ülke” görevinin verilmesini beklemektedir,

    4 – Bazi kimseler “ Türkiye – Israil – Ürdün” merkez ülkeler olarak rol oynamalarini istemektedir.

    5 – Türkiye’nin pasif olarak bu projede yer almasi da mümkün olmaktadir.

    6 – Bu projenin tamamen disinda kalarak, hatta karsi durumda olmak da baska bir seçenektir.
    Tümünü Göster
    ···