-
1.
0bu abd ve ab'nin nato aracılıgıyla bizim gibi 3.sınıf ülkelere getirdiği bir oyundur.
biz kendi ülkemizde ki kürt halkına zulüm ederken barzani gibi insanların babalarını zengin ettik.
aynı şekilde suriye, iran ve ırakta bulunan kürtler o ülkelerce cezalandırılırken başka ülkeler tarafından sevildi ve agırlandı.
arkadaşlar kürtlerle türkler birleştiği ölçüde birşeyler bozulabilir.
ben herhangi birisine sen dostumsun demezsem o adam tabi ki benimle düşman olacak.
bu aptalca büyük orta dogu projesinin yarattıgı bilgi kirliliğine inanmayın. sonumuzun yugoslavya gibi olacagını düşünmekteyim
alt entrylerde çeşitli sendikaların ve bu konuda eke olmuş araştırmacıların yazılarını ekledim...
hükümeti "laiklik elden gidiyor" diye eleştirmek yerine, bop nedir, nato nedir, çekiç kuvvet nedir araştırmak gerekir. umarım bi ara okursunuz yada kendiniz bu planları araştırırsınız
-
2.
0bunu yazmamın sebebi maalesef her şehit verişimizde "pkkyı lanetlemek" yerine kürtleri lanetleyen mongolların olmasıdır. klişe olacak ama "her kürt pkklı" değildir... ayrıca güzel insanlar eski uygarlıklar fethetme yöntemiyle sömürge ararken günümüzün batı uygarlıgı artık fethetmeden öte sanayi kapitalizmi ile "pazar ve tüketici" konumuna getirilerek sömürgeleşiyoruz.
türkler - ermenilerle, lazlarla, çerkezlerle, kürtlerle hatta yunanlılarla dost olmamasına emin olun abd ve ab zil takıp oynayarak kutlamaktalar.
gelişmemiş ülkeler kapitalizme karşı birleşmedikleri müddetçe, bir üst model olan emperyalizmin boyundurugu altina gireceklerdir.
buradan hem türk hemde kürt faşistlerine sesleniyorum. "seni benden fazla kimse anlayamaz, seninle aşagı yukarı aynı dili konusuyoruz, aynı dini yasıyoruz hatta aynı kültüre sahibiz. yıllara kız alıp vermişiz, büyük bir mozaik yapıya sahibiz"
lütfen artik akıllanın. kutuplastırmayı arttırmak pkk'nın dolayısıyla abd ve ab'nin ekmegine yağ çalmaktan öteye gidememektedir. -
3.
0uzun yazılar olunca okumazsınız. caps yazmadıgım zaman okumazsınız. sacma sapan anket tarzı baslıklar acmadıgımda okumazsınız. çünkü internette o kadar çok vakit tüketmeye alışmışsınız ki birşeryler ögrenmek size ders calısmaktan beter geliyor. arkadaşlar tekrar söylüyorum "kürtlerle birleşmeyen büyük bir türkiye hayal edilemez".
amacımız onlarla yol arkadaşı olmak, eğer kürtlerle biz birleşirsek onlar pkk ile birleşmez.
kendi sorunumuzu içimizde çözmüş oluruz -
4.
0Sahinlerin yönetiminde oldugundan beri, ABD Dünya hakimiyetine dönük ataklar yapmaktadir. Bu yolda basari temin etmek için de, devamli olarak degigib hareket modellerini yürürlüge koymaktadir. Bu modellerin gayeleri:Tümünü Göster
1 – Uygulamaya konan bu modellerin birinci gayesi ekonomiktir. Yani ABD’nin dis gücünü kullanarak ve bir süper devlet olarak, içindeki degigib kuruluslara, sanayisine, silah tüccarlarina, kimya ve ilaç imalati ile tüm büyük teknolojisine yeni pazarlar açmaktir.
2 – Ikinci gayesi ise stratejik maddelere dönüktür. Dünyadaki dengelerin daha henüz aleyhlerine dönüsmeden, tüm yeralti ve yerüstü zenginliklere ve stratejik maddelere el koymak suretiyle, gelecek için ABD’nin gücünü ve hakimiyetini garantiye almaktir.
3 – Üçüncü gayesi de, ABD’nin mutlak güvenligidir! Kendi çogalttigi ve adeta ektigi “Dünya Terörünü” kontrol altina almak ve dünyayi istedigi gibi istismar etmektir. Kisacasi yaptigi ve yapacagi istismarinin güvenligini saglamaktir.
Not: ABD kendisine karsi olan terörü yok etmek istemektedir.
Kendisine karsi olmayana ise dokunmamaktadir!
ABD’nin hareket tarzlari
ABD su anda bazi sorunlarini bir nevi sablonla çözmeye çalismaktadir. Bu sablonlardan bazilari:
1 – Gözüne kestirdigi bazi devletleri “terörist” ilan etmek suretiyle önce “dünyanin gözünden düsürmek ve karalamak” olmaktadir. Daha sonra da onlara askeri müdahale yaparak isgal etmektedir. ABD’nin bu saldirgan tutumu iki yildan beri devam etmistir. Böylece iki yilda iki ülkeye (Afganistan’a ve sonra da Irak’a) saldirarak, onlarin idaresini çökertmis ve topraklarini isgal etmistir.
2 – ABD, Afganistan’da fazla zayiat vermemistir. Gerek saldiri esnasinda, gerekse daha sonralari istediklerine kolayca ulasmis bulunmaktadir. Su anda oralarda bazi yasadisi saldirilar zuhur etmektedir. Ama onlar büyük çapta etkili olmamaktadir.
3 – Irak’in isgali de nispeten kolay olmustur. O büyük diktatör Saddam Hüseyin güçleri, “Kartondan Yapilmisçasina” yikilip kaybolmustur. Kimsenin beklemedigi kadar çabuk çökmüstür. Fakat isgalden sonra Irak’ta, öyle bir “Bataklik, direnç ve terör” olustu ki, ABD tamamen saskin duruma gelmis bulunmaktadir. Su anda da ne yapacagini bilememektedir. Savasta kaybetmedigi kadar zayiat vermektedir. Her Allah’in günü birkaç patlama olmakta ve onlarca insan, ABD askerleri dahil, hayatlarini kaybetmektedir. Tam bir kaos ortami olusmustur. ABD, Irak’ta petrol yerine direnç ve terör kuyularini kendisine karsi adeta tetiklemis bulunmaktadir.
ABD’de yapilan stratejik arastirmalar
Bu durumdaki ABD’ye, daha dogrusu Mr. Bush’a, ABD’deki çesitli stratejik uzmanlarinin “Degigib Teorileri” can simidi gibi gelmistir.
Mr. Bush su anda adeta bir “U” dönüsü yaparak, o eski siddet ve saldirgan durumundan vazgeçerek, bu stratejilerden birini adeta bir kurtulus simidi gibi yakalamis ve tatbikine baslamak istemektedir. Su anda o teorilerin analizleri ve arastirmalari uzmanlar tarafindan yapilmaktadir. Bu teorilerin arasinda Bush için en cazibelisi “Büyük Ortadogu projesi” olmaktadir.
Bu yeni “Büyük Ortadogu Stratejisi”ne göre, ABD daha dogrusu Mr.Bush, kendi durumunu idame ettirmek için, daha uzun vadeli– daha yavas, fakat daha garantili yollar bularak uygulamaya koymak istemektedir.
Bu “Büyük Ortadogu projesi” veya yol haritasi, 2. Dünya savasindan sonra gelismis olan komünist devletleri ve “Demir Perde” olarak bilinen “Sovyet blokuna karsi” uyguladigi “Soguk savas taktigini” adeta yeniden yürürlüge koymak istemektedir. -
5.
0ABD’nin “Strateji üreten” merkezleriTümünü Göster
ABD’de, Amerikan askeri güçlerini, Irak’taki zor durumdan kurtarmak için, yeni stratejilerin arastirilmasina ve üretimine geçilmis bulunulmaktadir. Üretilen yeni projelerden biri de: Bu “Büyük Ortadogu projesi”dir.
Böylece yeni bir yapilanma da ortaya konulmaktadir. Bu proje kapsam olarak, Kuzey Afrika’daki “Fas’tan baslayarak – Pakistan’a kadar” devam etmektedir.
Bu projenin yürürlüge konmasini saglayan ABD’nin taninmis düsünürü ve tarihçilerinden Bernard Lewis’tir. Büyük Ortadogu terimini ilk olarak o kullanmis bulunmaktadir. Böylece bu plan daha önceleri baska bir düsünür tarafindan ileri sürülen ve “Orta Asya stratejisi” olarak taninan “Birzezinski” planinin bir nevi yerini almaktadir. Veya onun baska bir varyasyonu olarak da kabul edilebilir.
Bernard Lewis geçen yil Türkiye’ye de gelmisti. (Meclis’teki 1. tezkerenin uygulanisi esnasinda) Türkiye’ye geldiginde, Istanbul’da bir konferans da vermistir. Konferansinda, bu Büyük Ortadogu Projesini de anlatmisti. Konferans verdigi esnada: “Türkiye bu büyük orta dogunun neresinde olacaktir” sorusuna da su cevabi vermistir:
Bu durum “Türkiye’nin durdumu uygulayacagi politikalara baglik olacaktir”. O zamanlarda düsünürün bu sözleri ise Türkiye’ye verilen adeta bir “Gizli Mesaj” olarak yorumlamisti!
Büyük Ortadogu Projesinin hacmi
Büyük Ortadogu Projesi: Yaklagib olarak 22 ülkeyi – genellikle “Arap Devletlerini” kapsamaktadir. Projenin boyutlari oldukça ilginç olmaktadir: Mesela Kuzey Afrika’daki Fas’tan baslamakta, sirayla Cezayir’i, Tunus’u, Libya’yi, Misir’i, Türkiye dahil Güney Kafkaslari, Afganistan dahil Orta Asya’nin bazi devletlerini, Güney Asya’yi ve Ortadogu’nun tamamini kapsami içine almaktadir (Hatta ilerideki durumda Orta Afrika’da bulunan bazi Islam ülkelerini de dahil edebilirler).
Bu plana göre, plan içine girmis olan bu bölgeler, istikrarsizlik bakimindan, dünyanin en önemli bölgelerinden birini olusturmaktadir.
Sovyetler’in çöküsü
Sovyetler Birligi ve Warshowa Pakti’nin çökmesinden ve dagilmasindan sonra ortada büyük bir bosluk olusmus durumdadir. Ayrica Büyük Ortadogu içine giren ülkelerde, büyük çapta huzursuzluklar, bitmeyen küçük savaslar (Israil – Filistin), uygulanan devlet ve bireysel terör ile zulümden kurtulmak için savasan Araplar, Afganistan ve Güney Asya’daki “uyusturucu” kaçakçilari, çesitli örgütlü suçlarin islenmeleri, etnik ve dinsel ayriliklarin çekismeleri, ayrica dünyaca ünlü “Petrol, dogal gaz ve diger yer alti ve yer üstü” zenginlikleri de birlikte bulunmaktadir. Üstelik bütün bu durumlarin içinde bulunan devletler “Islam inançli halklardan olusmaktadir. Islam devletleri ise su anda zayif, genellikle kalkinmamis, sanayi, ekonomik ve askeri bakimdan büyük bir yetmezlik içinde bulunmaktadirlar. Üstelik aralarinda güçlü baglar olmadigi gibi, zaman zaman düsmanliklar da olmaktadir.
Aslinda bir “Arap Birligi” mevcuttur. Islam Birligi Konferanslari da yilda bir yapilmaktadir. Ama bütün bu toplantilarda, birlikte hareket edecek ve bir güç olusturacak kadar cazibeli, yeterince tutarli ve birlestirici ortak ilkelere ulasilamamaktadir. Su anda kendileri arasinda, adeta zoraki bir birlik izlenmektedir. Kisacasi bu ülkeleri ileriye dogru zütürecek basarili bir lider henüz ortaya çikmamistir. Böyle bir lider ülke de henüz meydanda yoktur. Osmanli’dan sonra Islam, adeta lidersiz kalmistir. Iste simdi bu durumdaki Islam ve özellikle Arap ülkeleri büyük güçlere kolayca “Av” olabilecek durumdadir.
Çünkü, bu ülkelerin yer üstünde fakir ve yoksul halki bulunmakta, onlarin ellerindeki topraklarinin derinliklerinde ise (Petrol, gaz ve degigib madenler olmak üzere) dünyanin en büyük servetleri yatmaktadir. Iste ABD’nin saldirilari ve bütün bu planlar, aslinda bu zenginliklerin Araplarin elinden alinmasi için yapilmaktadir.
Medeniyetler savasi ve Islam ülkeleri
Islam, ABD’nin selameti ve gelismesi için adeta, büyük bir “düsman” ilan edilmistir. Bu düsmanin bulunmasi, özellikle Sovyetler’in ve Demir Perdenin çöküsünden sonra ABD için adeta olmazsa olmaz durumdaydi. Aksi takdirde büyük silah sanayisi, teknolojisi, uzay gelismeleri ve diger stratejik maddelere sarf edilen bunca paranin ve milyarlarca, hatta trilyonlarca dolarlarin sebeplerini halkina izah edemezlerdi! Çünkü halk sormaktadir: ABD’nin bunca ihtiyaçlari varken, bunca sorunlar ortada dururken neden silahlanmaya ve gereksiz stratejik durumlara bu kadar masraf yapilmaktadir? Nitekim simdi bile bu sorular sorulmaktadir.
Iste bu cevaplari hazirlamak ve zor durumdan kurtulmak için ABD’li stratejistler, bu “Sanal Düsmani” hemen bulmus ve ilan edilerek Islam’a karsi yogun propagandalar baslatmistir. Ondan sonra halki buna dogru yönlendirme oyunlari baslamistir.
Bu durum için “Senaryo” da zaten hazir durumdaydi. Afganistan’da Ruslar’a karsi savas esnasinda 8–10 yil boyunca kullandiklari Din adami “Usame Bin Ladin’i” de ortaya koyarak, “Suni düsmanin” artik ismi de belli olmustur. Ondan sonra da üretilen diger senaryolari, artik herkes ezbere bilmektedir. -
6.
0Islam ülkelerindeki genel durumTümünü Göster
Islam ülkelerindeki genel duruma gelince: Bu ülkelerdeki halkin durumu, issizlikler, düsük hayat seviyeleri, düsük kültür ve medeniyet, çok düsük egitim düzeyleri, ekonomik yetersizlikleri, Monargib ve Oligargib idari sistemleri ve buna benzer daha nice özellikler pek iç açici sayilmamaktadir. Fakirlik diz boyu sürmektedir. Bütün bu veriler ABD merkezlerine zütürülerek, yakindan degerlendirilmelere alinmaktadir. Daha sonralari ise bu verilere göre stratejik hareketler planlanmis olmaktadir.
Hedef olan devletlerin tutumlari
Su anda bu bölgedeki devletlere iki seçenek kalmaktadir:
1 – Ya ABD ile bu plan dahilinde isbirligi yaparak onlarin yaninda olacaklar,
2 – Ya da ABD’ye karsi gelerek bu plana karsi koyacaklardir. Kisacasi, Mr. Bush ve su andaki ABD’nin, sahinler yönetimindeki tutumunda: Orta yol veya tarafsizlik yoktur.
Sahinlerin anlayislari su sekilde olmaktadir: “Ya Dost ya da Düsmansin”. Zaten ABD’nin karsisina çikabilecek ve engel olabilecek belirli bir güç su anda görülmemektedir.
Avrupa Birligi ve ABD
Su anda AB’nin ekonomik gücü çok yüksek, fakat siyasi gücü henüz tam olarak gelismemis durumdadir. Ayrica askeri gücü de ABD ve NATO’ya göre çok düsüktür. O sebeple simdilik AB ülkeleri, özellikle Almanya ve Fransa, bireysel olarak Rusya, Çin, Ortadogu ülkeleri, Suriye, Iran, Libya ve digerleri ile ancak, dostluklarin yenilenmesine, ticari anlasmalara ve yatirimlara giden sözlesmelere yönelmektedirler. AB’nin su anda büyük bir askeri gücü ve kapasitesi de yoktur. AB, NATO’daki güçlerine de henüz sahip çikamamaktadir.
Çin ve Japonya’nin durum ve tutumlari
Çin su anda kalkinmayi ve güçlenmeyi düsünmektedir. ABD ile bu sekildeki bir sürtüsmeyi ise hiç düsünmemektedir. Henüz bu maceralar için hazir görülmemektedir. Ama Çin’in ekonomik gücü patlama seklinde büyüme göstermektedir. GSMH’si bugün ABD’nin hemen arkasindan gelmektedir. Dünya piyasalari, Çin mallariyla neredeyse istila edilmis bulunmaktadir. Ama Çin bu devresini tamamlamadan ve kendisi güçlü duruma gelmeden, böyle bir siyasi savasi göze alamamaktadir. Kendisine dokunmadikça sessiz kalmayi yeglemektedir. “Istikbal nasilsa benim olacaktir”i düsünerek, simdilik ses çikarmamaktadir.
Japonya’da ise ABD’ye karsi gelecek güç yoktur. Kendisi için de Çin’in devlesmesi zaten büyük ekonomik ve siyasi tehlike arzetmektedir. Su anda O’na karsi tedbir almakla mesgul bulunmaktadir. Hatta Japonya yatirimlarini ucuz maliyet sebebiyle Çin’e aktarmaktadir. Bu bakimdan Japonya’nin gelecegi de pek parlak sayilmamaktadir. Bir nevi stratejik düsmanina istemeden de olsa yardimci olmaktadir.
ABD istedigini uygulamaktadir
Su andaki dünyada, ABD’nin serbest hareket etmesini engelleyecek herhangi bir güç bulunmamaktadir. Bu sebeple ABD, bütün isteklerini serbestçe ve korkusuzca yerine getirmektedir. Ancak ABD’nin korktugu bir durum var ki; o da “terörün acimasizca saldirilaridir.” O sebeple kendisini fazla tehlikeye atmadan baska ülkelerin güçlerini “Masa ve Jandarma” olarak kullanmak istemektedir. Bu yeni stratejilerle de bu gayelerine kolayca ulasmasi mümkün olmaktadir.
Hareket yogunlugu Ortadogu’dadir
“Büyük Ortadogu Projesi” yakinda fiilen baslayacaga benzemektedir. Bunun ön hazirligi da Kibris sorunu olmaktadir.
Kibris meselesi de yakinda istedikleri sekilde halledilecek gibidir. Bütün belirtiler o yöndedir.
Ortadogu’da zayif ve fakir devletler mevcuttur. Fakat, toprak altinda olan servetleriyle zengin stratejik topraklardir. Bu nedenlerden dolayi bu bölge masaya yatirilarak, ABD strateji uzmanlari tarafindan en kolay yoldan zaferin nasil elde edilebilecegini arastirmislar ve bu projeyi üretmislerdir.
Projenin içine alinacak devletlerin iç düzenlerinde ve yapilarinda, Türkiye – Israil – Pakistan ve Afganistan” dahil, Tüm ülkelerde, birtakim ön degigibliklerin yapilmasina gidilmek istenmektedir. Bu degismelerin içeriginde ise:
1 – Demokratik adimlarin atilmalari, yeniden yapilanmalari ve liberasyona dogru süratle yol almalarinin saglamasi,
2 – Modern Emperyalizm sayilan “küresellesmeye dogru” itilmeleri ve hazirlanmalari, Açik Pazar’a dönüsmeleri,
3 – Iç idarelerinin terörden arinmasi, güvenligin saglanmasi ve ABD çikarlari ile uyumlu hareket etmelerinin saglanmasi.
Türkiye bu planin neresinde olacak?
Türkiye’ye bu planin içinde degigib yerler öngörülmektedir: Bunlari kisaca söyle özetleyebiliriz:
1 – Ilimli Islam’in gelistigi ve demokrasiyle Islam’in bagdasmasini gösteren “model ülke” rolü olabilir,
2 – Bazilari da Türkiye’yi “cephe” ülkesi olarak görmek istemektedir,
3 – Kimileri ise Türkiye’ye her iki rolü birden, yani “merkez ülke” görevinin verilmesini beklemektedir,
4 – Bazi kimseler “ Türkiye – Israil – Ürdün” merkez ülkeler olarak rol oynamalarini istemektedir.
5 – Türkiye’nin pasif olarak bu projede yer almasi da mümkün olmaktadir.
6 – Bu projenin tamamen disinda kalarak, hatta karsi durumda olmak da baska bir seçenektir. -
7.
0Türkiye’nin tavri ve hareketi nasil olacak?Tümünü Göster
Türkiye bu plana ve projeye karsi tepki göstermemistir. Onun için hareket tarzlari henüz pek belli olmamaktadir. Su anda adeta “bekle–gör” safhasindadir.
A – Türkiye, su anda ABD’nin stratejik ortagi olarak zaten yaninda oldugunu zannetmektedir.
B – Türkiye, AB ile anlasmak ve AB’ye bir an önce girmek de istemekte ve onun hazirliklarini yapmaktadir.
C – Irak durumunda ise, ABD’nin yaninda bulunmak ve o bölgenin yeniden yapilanmasinda aktif rol üslenmek istegindedir.
D – Türkiye 1950 yilindan beri demokratik sistemi benimsemistir. Insan haklarina elinden geldigince riayet etmeye ugrasmaktadir. Dis pazarlara hatta “AB ortak pazarina tamamen açilmis durumdadir”. Kopenhag Kriterleri’ne uygun olarak çok degigib yasalari, “paket üstüne paket” seklinde, Meclis’ten geçirmektedir. Ancak istedikleri verilmezse “Kopenhag Kriterleri’nin Ankara kriterlerine dönüsecegini de beyan etmektedir.”
E – Degigib konferanslarda Türkiye Cumhuriyeti temsilcileri Ortadogu’da, özellikle ticari ve ekonomik kalkinmaya dönük birlik olusmalarini önermektedir.
F – Bunun yaninda (Daha rahmetli Turgut Özal zamaninda) Türkiye bir “Karadeniz Ekonomik Birligi”ni de önermis bulunmaktadir. Ancak su ana kadar o yönde herhangi bir ilerleme kaydedilmemistir.
Bütün bunlardan anlasilmaktadir ki, Türkiye disa açilma yönünde hareket etmek için istekli görülmektedir.
Medeniyetler savasi ve Islam ülkeleri
Islam, ABD’nin selameti ve gelismesi için adeta, büyük bir “düsman” ilan edilmistir. Bu düsmanin bulunmasi, özellikle Sovyetler’in ve Demir Perdenin çöküsünden sonra ABD için adeta olmazsa olmaz durumdaydi. Aksi takdirde büyük silah sanayisi, teknolojisi, uzay gelismeleri ve diger stratejik maddelere sarf edilen bunca paranin ve milyarlarca, hatta trilyonlarca dolarlarin sebeplerini halkina izah edemezlerdi! Çünkü halk sormaktadir: ABD’nin bunca ihtiyaçlari varken, bunca sorunlar ortada dururken neden silahlanmaya ve gereksiz stratejik durumlara bu kadar masraf yapilmaktadir?
Nitekim simdi bile bu sorular sorulmaktadir.
Iste bu cevaplari hazirlamak ve zor durumdan kurtulmak için ABD’li stratejistler, bu “Sanal Düsmani” hemen bulmus ve ilan edilerek Islam’a karsi yogun propagandalar baslatmistir. Ondan sonra halki buna dogru yönlendirme oyunlari baslamistir.
Bu durum için “Senaryo” da zaten hazir durumdaydi. Afganistan’da Ruslar’a karsi savas esnasinda 8–10 yil boyunca kullandiklari Din adami “Usame Bin Ladin’i” de ortaya koyarak, “Suni düsmanin” artik ismi de belli olmustur. Ondan sonra da üretilen diger senaryolari, artik herkes ezbere bilmektedir.
Islam ülkelerindeki genel durum
Islam ülkelerindeki genel duruma gelince: Bu ülkelerdeki halkin durumu, issizlikler, düsük hayat seviyeleri, düsük kültür ve medeniyet, çok düsük egitim düzeyleri, ekonomik yetersizlikleri, Monargib ve Oligargib idari sistemleri ve buna benzer daha nice özellikler pek iç açici sayilmamaktadir. Fakirlik diz boyu sürmektedir. Bütün bu veriler ABD merkezlerine zütürülerek, yakindan degerlendirilmelere alinmaktadir. Daha sonralari ise bu verilere göre stratejik hareketler planlanmis olmaktadir.
Hedef olan devletlerin tutumlari
Su anda bu bölgedeki devletlere iki seçenek kalmaktadir:
1 – Ya ABD ile bu plan dahilinde isbirligi yaparak onlarin yaninda olacaklar,
2 – Ya da ABD’ye karsi gelerek bu plana karsi koyacaklardir. Kisacasi, Mr. Bush ve su andaki ABD’nin, sahinler yönetimindeki tutumunda: Orta yol veya tarafsizlik yoktur. Sahinlerin anlayislari su sekilde olmaktadir: “Ya Dost ya da Düsmansin”. Zaten ABD’nin karsisina çikabilecek ve engel olabilecek belirli bir güç su anda görülmemektedir. -
8.
0Misir, S. Arabistan ve Iran’in tepkileriTümünü Göster
Su anda, Misir – Suudi Arabistan ve Iran’dan tepki gelmektedir. Bu ülkeler kendilerine alenen distan müdahaleyi kinamaktadirlar. Bu ülkeler kendilerine hiç danisilmadan, üzerlerinde bir takim plan ve projelerin yapilmasina da karsi gelmeye çalismaktadirlar. Ancak bu plana karsi gelmekte ne kadar basarili olacaklari da bilinmemektedir. Çünkü karsilarinda su ana kadar, – Iran hariç – hiç biri ABD’nin isteklerine karsi gelememislerdir. Fakat bu plan o devletlerin idarecilerini de tehdit altina almaktadir. Ellerindeki inançlarini, benliklerini, idare tarzlarini, yasam biçimlerini, kisacasi, ruhlarini, özlerini ve benliklerini bile ABD’liler degistirmeye kalkmaktadirlar.
Onun için, o ülkelerdeki idarecilerde halklarinda büyük öfre, kizginlik, telas ve belki de çaresizlik reaksiyonlari olacaktir!
Su anda onlar, biraz geç de olsa çikis yollarini aramaktadirlar. Ama aralarinda bölünmüslükler oldugu için birlikte hareket imkani bulunamamaktadir. Böylece bu bireysellikler kendilerini büsbütün zayif düsürmektedir.
Planda mali yardim da önerilmektedir
Ortadogu için bir nevi Marshal Plani uygulanilmak istenilmektedir. Bu yardimlar bir nevi Marshal Plani’ni andirmaktadir. Aslinda bu “Marshal Plani” 2. dünya savasindan sonra ABD tarafindan, Sovyetler’in disindaki bazi dünya devletlerine uyguladiklari plandir. Türkiye de o plandan zamaninda faydalanmisti.
Marshal Plani’nin içerdikleri
Marshal Plani, ABD ile birlikte hareket eden ülkelere yapilan bir nevi mali ve ekonomik yardimlardan ibaret olmaktadir. Ama herseyden önce bu plan uzun vadeli olacak ve büyük bir ihtimalle 10– 12 yil devam edecektir. Ayrica, bu planin safhalari da söz konusu olacaktir. Bunlar:
1– Bu plan G– 8 ülkeleri toplantisina sunulacaktir.
2– Plana mali destek saglanacaktir. Ayrica bu plana göre, 2010 yilina kadar asagidaki sonuçlar öngörülmektedir:
a– Bu ülkelerde okur yazar orani % 50’nin üstüne çikarilma istenecektir,
b– Egitimi ABS kontrollü olacaktir. Batili klagibler Arapça’ya çevrilecek ve onlar okutulacaktir,
c– Küçük girisimcilere özellikle kadinlara 500 milyon $’a kadar yardim yapilacaktir.
d– Kadinlara her bakimdan öncelik taninacaktir.
(Not: Çünkü kadinlar, daha duygusal olduklari için onlari yönlendirmek daha kolay olmaktadir. (“Kadin haklari” bahanesiyle, genellikle istenilen çizgiye, onlarin getirilmeleri çok daha az çabayla mümkün olabilmektedir.)
e– Bireysel refah artirilacaktir. Kendilerini destekleyenlere yardim edilecektir. (Isbirlikçilere yardimlar herhalde yogun olacaktir.)
f– Asiri dincilik, daha dogrusu “Dindarlik” takip edilerek adeta yasak edilecektir. Veya “Irtica” olarak damgalanacaktir.
(Su anda bile birçok ülkede bu durum, herhalde yogun bir sekilde uygulanmaktadir.)
g– Güvenlik saglanarak “terörizm” ortadan kaldirilmaya çalisilacaktir. Özel yasalar uygulanacaktir.
h– Suç isleme oranlari azaltilmaya çalisilacaktir.
i– Yasa disi “Göçler” azaltilmaya çalisilacaktir,
i– Proje bölgedeki tüm müslüman ülkeleri kapsayacaktir.
j– 80 yildan beri Demokratik rejimle idare edilen, “Türkiye Cumhuriyeti’nin” ayni kriterlerin içine alinmasi ise çok garip olmaktadir. Türkiye zamaninda hem meshur “Marshal Plani”ni uygulamis ve bazi kriterleri çoktan uygulamaya koymus bulunmaktadir.
k– Kendilerini bagimli, fakat kendi ülkesine karsi “Bagimsiz Özgür Medya” da olusturulacaktir.
l– Demokrasi adina, Bagimsiz Özgür seçimler uygulanacaktir.
(Not: Bu “Özgür” lafi bazi ortamlarda asiri derecede forse edilmektedir. Çünkü bagimsiz adiyla anilan medya, bazen bu medyalarin “Esas Sahipleri” Yurt disinda olmakta ve adeta disaridan “Sahibinin sesiyle (Paranin Sesiyle) idare edilmektedir.
m– Orta ve yüksek okullardaki egitimi de istedikleri sekilde kendilerine dönük biçimlendirdikten sonra, okur yazarligin arttirilmasi saglanarak kendilerine dönük yeni nesiller yetistirilecektir. Bu konuda hedef ülkelere baski da yapilmasi mümkündür!
Bu plan "Islam' i yok etme plani" midir?
Aslinda Islam’i deforme etmek mümkün degildir. Islam’da reform yapmak da mümkün olamaz. Islam, Allah’in kelami ile kurulmus ve öyle olacaktir. O’nu insan eliyle degistirmek mümkün olamaz. O zaman din olmaz. Insanin düzmecesine dönüsmüs olur. O da Islam olamaz.
Ancak büyük baskilarla, beyin yikamalariyla, aldatmacalarla, vaatlerle ve menfaat karsiliklariyla, bazi insanlarin düsüncelerinin degistirilmesi mümkün olmaktadir. Eger bu tür degismeye çok müsait insanlar da idari sistemlerde bulunurlarsa, o takdirde ülkenin içinde büyük tutarsizliklar ve dengesizlikler olusabilmektedir. Öyle ülkeler de bu planlarla kolayca av olmaktadir.
Büyük Ortadogu’nun kara delikleri
Su anda Büyük Ortadogu Plani’nin uygulanmasinda çok büyük bosluklar mevcuttur. Bunlar arasinda en ön planda gelen bölgesel çatismalar ve durmayan kanamalar ve katliamlardir. Bir nevi devlet terörlerinin uygulanmasidir. Bu dengesiz kanamalar özellikle:
A – Filistin çatismalari ve Israil’in saldirilarinda,
B – ABD’nin idaresinde olan Irak’taki idari batakliklar ve mezalimlerinde bulunmaktadir.
Gerek bütün Islam aleminin, gerekse demokrasi banisi sayilan bütün medeni dünyanin gözleri önünde olusan bu katliamlar durmadan bu plan nasil uygulanacaktir? Ona kim inanacaktir?
Ülkeleri nasil kandirp planin içine alacaklardir?
Mr. George W. Bush ve ABD seçimleri
Mr. Bush seçimlerden önce bunlarin dertlerini acaba hasil halletmeyi düsünmektedir?
C – Planin adi disinda tam olarak henüz resmi içerigi bile belli degildir. Simdilik bir taslak ve isim halinde ortada dolasmaktadir. Aslinda planda neler yok, yani ne olmadigi yaklagib olarak belli olmaktadir. Ama tam olarak ne yapmak ve nasil yapmak istedikleri pek belli olmamaktadir.
Plan, gençlere ve gelecege dönük olmaktadir
Galiba yoksul Ortadogu halki gençlerinin siyasi Islam’dan ve teröre kapilmaktan uzaklastirip, ABD’ye baglanmalari istenmektedir. Ancak bunun nasil yapacaklar? Çünkü bu en azindan bir neslin yeniden kendi istekleri dogrultusunda yetismesine bagli kalacaktir! Acaba ABD’nin hele Mr. Bush’un bu kadar zamani var midir? Hatta siyasi ömrü bunlari uygulamaya yetecek midir?
TÜRKIYE NEDEN ÇOK ÖNEMLI?
Demir Perde çöktü, Türkiye’nin NATO’daki önemi azaldi denmisti. Ama son zamanlarda olaylarin akisinda öyle bosluklar olusmaktadir ki, bunlari ancak Türkiye gibi köklü millete ve geçmise sahip büyük bir ülke doldurabilir. Kisacasi, Türkiye’nin gerek stratejik mevkisi, gerek nüfusunun büyüklügü ve yerlesimi, gerekse nispeten her bakimdan farkli olarak kalkinmis olmasi ve güçlü durumu, ona duyulan ihtiyaci olmazsa olmaz durumuna getirmektedir. Türkiye bu bölgede vazgeçilmez bir ülke olmaktadir. -
9.
0Türkiye’nin karsisindaki ikilemlerTümünü Göster
Türkiye Büyük Ortadogu’ya yaklasirsa; ABD planina geçmis olur. Bu demektir ki, AB’den uzaklasmis olur.
Fransa: Bu tür bir durumdaki Türkiye’yi AB’ye zor kabul eder! Bu durumda Islamî eksenli hareketler de eklenince, Fransa, Türkiye Cumhuriyeti’ne büsbütün ters düser. AB de hayal olur. Zaten simdi de dikkat edilirse Fransa’nin sesi hiç çikmamaktadir. Almanya’dan büyük ilgi gören Türkiye, Fransa’dan ise hiç bir hareket görülmemektedir! Bu da gelecekteki olaylarin bir nevi bir göstergesi sayilmaz mi!
Ya diger AB ülkeleri ne yapacaklar, onlarin tavirlari nasil olacaktir?
Mesela, Isveç zaten öteden beri sol tarafin sözcülügünü yaparak Türkiye’deki PKK hareketlerini ve su andaki bazi Güneydogulu suçlularin destekçiligini yapmaktaydi. Simdi bu durumda, ABD tarafindan kendi menfaatlerine hizmet edecek bir Büyük Ortadogu Projesi’ne onlar nasil bakacaklar?
Ingiltere’nin su anda büyük sorun çikaracagini zannetmiyorum. Çünkü su anda o ülke ABD’nin adeta Dominion’lugunu yapmaktadir. Biraz da akil hocaligina soyunmaktadir. Ingiltere bu durumda ters durumlarda bulunamaz gibi görülmektedir. Türkiye anlasilacagi gibi, su anda galiba bu plani kabulenme emareleri göstermektedir. Bakalim gelecek ne gösterecektir. Ama öyle görülmektedir ki; su andaki idarecileler, Mr. Bush’la birtakim konusmalarin etkisinde kalmis durumdadir.
ABD’nin tutumunda yeni davranis sekilleri
ABD, Kibris’a karsi degigib tavirlar takinmaktadir. Ayni zamanda Medeniyetler savasindaki tavirlarini da hizli bir sekilde kurmaylari tarafindan verilen direktifler sonucu olarak degistirmektedir. Mesela, Hungtington tarafindan verilen yönlendirmede Hiristiyanlik ile Islam savasinin taktigini de degistirmistir.
11 Eylül 2000 tarihindeki ikiz kule ataginda Mr. Bush “haçli savasi”na adeta yemin ederek “Islam terörüne” karsi 10 yillik savas açmisti. Daha sonra ise çok sey degismeye basladi.
Ilk saldiri Afganistan’da olustu. Orada nispeten isler – isgaller kolay oldu. Fakat 2. raunddaki Irak isgalinden sonra kendilerine karsi çikan direnisler ve verdigi kayiplar ABD’yi yeni stratejilere zütürmeye basladi. Böylece bu “Yeni Büyük Ortadogu Projesi” olusturulmus oldu.
Devrim gibi silahli darbe ve saldirilarla degil biraz kurnazlik, biraz akil, biraz aldatmacali krediler – Marshall planlarina benzer yardimlari demokratiklesme sözcükleri ile kalkinma ve Insan haklari vaatleri, nurlu ufuklar v.b. düzmecelerle Fas bölgesinden Çin sinirlarina kadar kaplayan kisimlari, 22 Arap ülkesini, Pakistan’i dahil Banglades ve Iran’i da içine alarak medenilestirme projesi yürürlüge konmaktadir. 8 – 10 sayfalik bu projede medenilestirmenin altinda sunlar yatmaktadir :
1 – ABD’nin kumandasi altinda Islam’i sulandirmak, içini bosaltmak, gençlerin egitimini ellerine geçirmek ve bir nevi Islam’dan uzaklastirmak,
2 – Ilke hedefleri Arap ülkelerinde serbest seçimleri koymak ve kadinlara oy hakki tanimak,
3 – Insan haklari perdesi arkasinda, kendi güdümünde kurulacak sivil kuruluslara mali yardimlarda bulunmak,
4 – Medyayi bagimsiz duruma getirmek ve sonra da degigib mali yardimlarla kendi güdümüne almak,
5 – Kadin haklari perdesi arkasinda onlarin örgütlenmelerini ve daha sonra da degigib haklarin verilmesini saglamak. Bütün toplumlarin temeli olan ev–aile yuvalarini içten ele geçirmek,
6 – Kadinlara ve tüm topluma okuma yazma ile bati medeniyetini ve felsefesini okuma durumuna getirmek,
7 – Ortadogu ülkelerinde en azindan 100 – 150 bin kendi güdümünde ögretmen yetistirerek onlarla bati medeniyetine dönük hizmet dagitmak,
8 – Arap ülkelerinin ticaretini gelistirmek ve batiya daha büyük pazarlar açmak. Fakat Ortadogu’nun esas sorunlarina hiç dokunmamaktir. Mesela bunlar arasinda: Filistin – Israil kanli zorbaliklara, krallik diktatörlüklere, ABD ve batinin petrol yagmalarina ve fakir halkin perisanligina bu plan hiç dokunmamaktadir.
Bu islerle özel olarak görevlendirilen Marc Crossman ise Ortadogu’ya özel yetkilerle bu planin uygulanmasi için zemin hazirliklarina girisimlere girecektir.
Bu Büyük Ortadogu Projesi aslinda üç temel unsuru içermektedir. Bunlar:
1 – Bu büyük bölgenin ABD ve dünya sermayesine uygun sekle dönüstürülmesi, demokratik düzene sokulmasi, insan haklarinin gelistirilmesi, sosyal yapilarin uygulanmasi, yabanci sermayeye açik – küresellesmeye uygun hale sokulmasi,
2 – Ekonomik kalkinmaya açik olmasi, idari tarzlarinin feodal yapidan kurtarilmasi ve bati sistemine uygun hale getirilmesi,
3 – Güvenligin saglanmasi – terör odaklarinin kurutulmasi (Su andaki ABD’ye karsi uygulanan karsi gelmelerin yok edilmesi).
Kisacasi Hungtington medeniyetler savasinin yumusak sekilde uygulanmasidir. Çünkü ABD su anda Irak’ta çok agir duruma gelmis haldedir. Ne yapacagini pek bilmemektedir. Üstelik yakinda baskanlik seçimleri de vardir. Seçmenlerin karsilarina yeni bir planla çikilmasi istenmektedir!
Ekonomik sömürü sisteminin devami için bütün bu bölgeyi kendi istedigi kivama getirmek arzusundadir ABD. Lakin Irak’taki hadiseler gittikçe sertlesmekte ve ABD aleyhine dönüsmektedir. Su anda bir nevi Sii – Sünni çatismalari baslamis gibidir. Her Allah’in günü patlamalarla beraber yüzlerce insan ölmekte ve onun birkaç mislisi de yaralanmaktadir.
Bu planda büyük ihtimalle Arap dünyasinda büyük bölünmeler olacaktir.
Su anda bile sert tepki verenler gittikçe çogalmaktadir.
ABD ve AB arasinda da büyük çapta olaylara bakis açisindan farkliliklar görülmektedir.
Rusya, Hindistan ve Çin de keza tamamen bunlarin disindadir. Onlar bu olaylara tedirginlikle bakmaktadir.
Birçoklari Israil – Filistin kanli olaylari bitmeden o meseleler halledilmeden bu tür bir isleme girisilmesinin dogru olmadigini düsünmektedirler.
ABD ise 1975 yillarinda benzeri uygulamalarla “Dogu blokunu çörekttigini” düsünerek simdi bu bölgeye de bir taraftan baski, diger taraftan Marshall plani gibi yardimlar (sopa–havuç) misali basariya ulasacagini zannetmektedirler.
Su anda ABD’de bazi kimseler ve baslarinda Mr. Bush da olmak üzere Islam’i sanki 1 numarali düsmanmis gibi görüyorlar. Hatta bazilarinin deyimine göre, Islam’a "yesil fasizm" gibi de bakmaktadirlar. O sebeple onu da komünizmi yok ettikleri gibi uzun vadeli yok etmeye hazirlanmaktadirlar. Yani Islam’i kominizm gibi dünyadan kaldirmayi planlamaktadirlar. Ama burada birsey unutulmaktadir. Islam bir "dindir–bir inançtir" din ve inançlar ise öyle zorbaliklarla yok edilemezler. Inançlar maneviyattir, ideolojiler ise menfaat için çetelesmis nefaatpreset insanlarin idealleridir. Iste bu farki onlar görememektedirler.
Islam’a "yesil fasizm" denmektedir. Bundan da hakikaten korkmaktadirlar. Çünkü Islam’da sehit mertebesi mevcuttur.
Güya, Islam dünyasi mensubu olan Pakistan’da bir darbe olup da kökten dincilerin eline bu atom bombalari düserse, onunla bati dünyasi tehdit altina girecekmis. -
10.
0Bu kadar kuyruklu yalan olur!Tümünü Göster
Onlar atom bombalarini atmadilar mi Japonlara? Simdi de atomdan beter hale getirmediler mi Irak halkini?
Ne yazik ki "Islam’a" vuran vurana, saldiran saldirana. Onlar bir araya gelmedikçe, birlikte hareket imkani arayip da bulamadikça, bu saldirilar ve ithamlar Hiristiyan düyasindaki sir uçlardan daima olacaktir.
Anlasilan, esas programlarinda olan mesele "Islam’in su veya bu sekilde ister sevasla ister aldatici sekilde–içerden sulandirarak veya misyoner–yardim faaliyetleriyle yok etmeyi basarmaktir".
Zaten ABD’nin bu sahin kanadi ve Mr. Bush, rüyalarini gerçeklestirmek istemektedir. Rüyalari ise dünyaya tamamen hakim olmaktir. Simdilik karsisinda Islam’i engel görmektedir. Onlara göre Islam, istedikleri kivama gelip emirlerine girecektir ve yavas yavas saldirilara maruz kalacak, saldirilarla yok edilecektir.
Irak, su anda ABD için tam bir batakliga dönüsmüstür. Irak’ta su anda kutsal günlerde kutsal bölgelerde büyük kanli saldirilar zuhur etmektedir. Geçen hafta husule gelen patlamalarda yaklagib olarak 175 kisi kadar ölü ve birkaç yüz yarali oldugunu medya haber vermisti. Bu patlamalar Hz. Hüseyin’in Kabri etrafindaki tam bes ayri yerde, 2 milyon kadar Sii’nin “Asure Günleri” kutlamalarinin 10. gününde zuhur etmistir.
Orada bulunan millet kan revan içinde kalmis ve sok olmus durumda saga sola kaçisarak saskin duruma gelmistir. Siiler. ABD askerlerini, yeterli tedbir almadiklari için suçlayarak taslamislardir.
Bu tür olaylar artik Irak için günlük hadiseler seklinde cereyan etmektedir. Ama zaman zaman rutin patlamalarin disinda çok siddetli kitle halinde ölümlere zütüren saldirilar da olusmaktadir.
Kerbela’daki bu hadise de bunu göstermektedir. Saldirganlar “Siileri” en zayif noktalarindan vurmaya çalismislardir. Bu hadiselerin olusmasinda iki büyük etken zamanlama bakimindan önem tasimaktadir. Bunlar:
1 – Irak’ta geçici anayasa taslaginin olusmasi ve onaylanmaya verilmesi ve bu anlasmalarin seçimlerden önce sonuçlanmis olmasi,
2 – ABD’nin “Büyük Ortadogu Projesi’nin” ilani
Büyük Ortadogu nasil olusacak?
ABD, Irak’ta durup dururken basini belaya soktu?
Ortadogu’daki yeralti zenginliklerini elde etmek istemesi neo emperyalizmin bir seklidir. Ama ABD baskani Mr. Bush, onun da disinda bu projeyle sadece insanlarin topraklarini ve varidatlarini almak istememektedir. Bu zat–i muhterem, onlarin dinlerini, inançlarini, ruhlarini ve benliklerine de el uzatmaktadir.
Mr. Bush kendini özel din görevlisi mi saniyor?
Mr. Bush Hiristiyanlik adina, kendisini adeta Hz. Isa’dan sonra 2. bir peygamber seviyesinde mi görmektedir? Öte yandan hiç kimse dini inanislari adina baska din mensuplarina bu kadar zulüm yapma hakkina sahip degildir. Üstelik bütün bunlar demokrasi, insan haklari ve inançlar adina yapilirsa daha da büyük günah, ayip ve insanlik disi sayilmaz mi?!
ABD büyük bir devlet. Lakin davranislari büyük degildir! Bir müddet sonra ABD’nin de günleri tersliklerle dolacaktir. Daha simdiden kendini olagan üstü yipratmaktadir. Ekonomik olarak üstünlügünü su anda güçlükle koruyabilmektedir.
Hatta ekonomik olarak su anda bile ABD parasi $ devamli olarak altlara inmektedir. Kendi ülkesindeki iç dengeler de bozulmaktadir. ABD içinde de büyük siyasi tereddütler olusmaktadir. Devamli olarak yeni yeni projeler üretilerek ortaliga koyulmaktadir. Bunlarin tutarliliklari tam olarak hesap edilmeden tatbike konmalari arkalarinda büyük rizikolar da olusmaktadir.
Bu plan ve proje ile ABD’nin kazançlari
Bu planin uygulanmasi, ABD’nin dünya hakimiyetini güçlendirmesi bakimindan elzem görülmektedir. Bu plan ve proje ile elde edecegi bir çok önemli kazanimlari arasinda gözle görülür haldeki en önemlilerini söyle özetleyebiliriz:
1 – Filistin sorununun kendiliginden halledilmesi,
2 – Irak’taki gibigibligin giderilmesi ve karsi gelmelerin yok edilmesi,
3 – Petrol ve yeralti zenginlikleri olan Arap ülkelerinde reform yapilmasi, kendine uygun rejim ve sistemlerin kurulmasi,
4 – Bölge güvenliginin saglanmasi,
5 – Kendine uygun bir pazarin olusturulmasi,
6 – Eskiden Demir Perde ülkelerini aldigi gibi, simdi de AB’yi ve etrafindaki bölgeleri kontrol altina alarak bir nevi blokaja alinmasi,
7 – Bu yakit ve enerji zengini bölgenin ilerde Çin’in güçlerinin eline geçmesinin önlenmesi.
Prof.Dr. CAHIT BABUNA -
11.
0Büyük Ortadogu Projesi nedir?Tümünü Göster
Büyük Ortadogu Projesi aslinda Amerikanin küresellesme sürecinde dünyaya hakim olma hedefi dogrultusunda dünyanin jeopolitik merkezine yönelik bir yeniden yapilanma projesidir. Israil merkezli olarak ele alinip degerlendirilirse o zaman Büyük Ortadogu Projesi'nin büyük Israil projesi ile ayni anlamda ortaya çiktigi görülmektedir. Yani Israil'le Amerika'nin birbiriyle kesisen çikarlari dogrultusunda Büyük Ortadogu Projesi gündeme gelmistir.
■ Projenin dogusu nereye dayanmaktadir? Yeni bir
proje midir?
Hayir bu proje yeni bir proje degildir. Bu proje dünyanin jeopolitik merkezi olarak kabul edilen bu bölgede dünya tarihinde aldigi biçimlerden ders alarak bir bölgesel siyasi yapinin kurulmasi projesidir. Daha önce bu bölgede yer alan Selçuklu, Osmanli, Abbasi, Emevi, Roma Imparatorluklari gibi büyük devletler çerçevesinde Ortadogu'nun geçmisine bakarsaniz bunlarin hepsinin bölgesel büyük siyasi yapilanma ve devlet modellerini hedefledigini görürsünüz. Büyük Ortadogu Projesi de bu dogrultuda bir büyük Ortadogu birlegib devletleri ya da bir Ortadogu konfederasyonunu eski Osmanli, Bizans hinterlandinda var olan devlet yapilarini parçalayarak, eyaletler halinde bir bölgesel yapiya kavusturmayi hedeflemektedir.
■ Projenin kapsamina baktigimizda Kuzey Afrika ülkeleri, Kafkas ülkeleri dahil Türkiye ve Afganistan'i da içine aldigini görüyoruz. Projenin kapsaminin bu kadar genis alinmasini nasil degerlendiriyorsunuz?
Kuzey Afrika'ya yönelmesini ben gayet dogal görüyorum. Çünkü Osmanli Imparatorlugu da. Roma Imparatorlugu da ve bu bölgede kurulan bütün diger büyük devletler de Kuzey Afrika'yi sinirlari içerisine katmisti. Yani Ortadogu'da bir büyük devleti ayakta tutabilmenin yolu Kuzey Afrika'nin kontrolünden geçmektedir. Çünkü Kuzey Afrika'yi kendi haline birakirsaniz Avrupa ile yakin iliskiler içerisine girer, yeni bir siyasi yapilanma Akdeniz üzerinden ortaya çikar ve Ortadogu'daki siyasi yapiyi tehdit eder. Zaten bugünkü yapilanmaya da bakarsaniz ABD ve Avrupa arasinda Akdeniz'in kontrolü için ciddi bir yaris oldugunu görürsünüz. Akdeniz'in kontrolünü bütünüyle Avrupa'ya birakmamak ve Ortadogu'daki yeni siyasi yapilanmayi güvence altina almak için Kuzey Afrika ülkeleri Ortadogu'nun bir uzantisi olarak projenin içerisine alinmistir.
■ Amerika'nin açikladigi amaçlar var bir de projenin altinda yatan, dünya kamuoyunu da tedirgin eden varsayimlar var. Siz bu konuda ne düsünüyorsunuz?
Amerika'nin açikladigi amaçlarla dünya kamuoyunun degerlendirmesi arasinda çok ciddi farkliliklar ve çeliskiler var. Ben dünya kamuoyunun degerlendirmelerini daha dogru görüyorum. Amerika burada emperyal güç olarak bölgeye sizmak, bölgeye hakim olmak, bölgenin bütün dogal kaynaklarini ele geçirmek, bölgede Israil'in güvenligini saglamak, Israil'in çikarlari dogrultusunda bölgeyi yeniden düzenlemek istedigi için ve kendi emperyal sürecinde yeni dünya düzenini Ortadogu merkezli yeni bir yapiya sürüklemek istedigi için gerçekleri söylemiyor, açikça yalan söylüyor. Amerika kitle imha silahlari suçlamasiyla Iraka girmis ama simdiye kadar hala kitle imha silahlan bulunamamistir. Demek ki Amerika kendi ekonomik, siyasi çikarlari açisindan bölgeye girmek zorundaydi ama durduk yerde giremezdi, uluslararasi hukuku çigneyemezdi. Ayrica Amerika ile beraber Ingiltere de bu maceraya sürüklenmis ve Tony Blair hükümeti özellikle milli çikarlari savunan Ingiliz burjuvazisini karsisina almistir. Ingiliz basbakani ile Ingiliz milli burjuvazisi arasinda ciddi bir hesaplasma noktasina gelindiginde Ingiltere'de is BBCye Ortadogu ile ilgili gerçek belgeleri veren bir uzmanin öldürülmesine kadar gitmistir.
Ortadogu'da Siyonist tirmanisin sürmesi ve bu noktaya gelmesi asamasinda Israil'in de dünya kamuoyunu aldatma noktasinda ciddi yalan politikalari, yalan stratejileri ürettigini görüyoruz. Iste bugün bunun en açik örnegini Kuzey Iraktaki Türkiye'nin aleyhine olan gelismeler göstermektedir. Biliyorsunuz Kuzey Irakta fiilen bir Kürt devleti kurulmustur. Bu Kürt devletini Amerika kuruyor görünmesine ragmen aslinda Amerika'nin üzerinden Israil'in kurdugu, Kürdistan ordusunu Israilli komutanlarin yetistirdigi, Kuzey Irakta Kürdistan bankasini Israil'in kurdugunu, Kürt üniversitelerini Israil'in kurdugunu yani Kürdistan denen siyasi varligi da bizzat Israil'in ortaya çikardigini görüyoruz. Bütün kaynaklar ve bütün basin bunu böyle yazmasina ragmen Israil otoriteleri bunu inkar etmekte yani ciddi bir inkarcilikla bunu ört bas etmek istemektedirler.
Atlantik Ittifaki yani Londra merkezli Ingiltere, Washington merkezli Amerika ile New York merkezli dünya Yahudi lobisinin bir araya gelmesinden olusan siyasi yapi, bugün Ortadogu'ya askeri olarak girerek tamamen kendi hegemonya düzenini Avrupa kitasi ve Asya kitasina karsi Afrika'yi dislayarak kurmak istiyor ve bunu gerçeklestirmek için ciddi bir yalan politikasina yöneliyor. Bu üçlü bölgedeki Arap ülkelerine, Islam ülkelerine karsi ve dünya kamuoyuna karsi Türkiye'yi kullanmak istemektedirler. Türkiye'yi Israil için bir semsiye konumuna getirmek istemektedirler. Amerika ve Ingiltere ikilisi NATOyu Türkiye'ye getirerek Türkiye merkezli bir askeri üs olusumunu bu bölgede gerçeklestirmek, Avrupa ve Asya ülkelerinden gelebilecek askeri tehditlere karsi Türkiye'nin büyük ülkesinden yararlanmak ve bütün Türkiye'yi kendi çikarlari dogrultusunda bir askeri üs noktasina dönüstürmek istemektedirler. Iste Türkiye'yi bekleyen esas kötü gelisme budur. -
12.
0bu ne dıbına koyum ilk 2 satırı okudum gibildim ha
-
13.
0Ortadogu'daki çatismalarin esas kaynagi Israil. Israil'in proje içerisindeki yeri ve etkisi tam olarak ne olabilir?Tümünü Göster
Israil su an bölgenin en küçük ülkesi konumundadir ama dünyanin en büyük gücüdür. Yani bugün Amerika'yi Israil lobileri yönetmektedir. Bugün Avrupa'daki Ingiltere, Fransa, Almanya, Italya, Yahudi lobileri tarafindan ekonomik olarak yönlendirilmektedir. Dünyanin büyük ülkelerinde ekonomi Yahudi lobilerinin kontrolünde oldugu içindir ki ekonomik güçleriyle medyayi finanse etmekteler ve medya gücüyle de kendi istedikleri siyasi kadrolari, iktidarlari bu ülkelerde basa getirmektedirler. Iste bu çerçevede biz Israil'i sadece Israil olarak ele alirsak bir yere varamayiz. Israil'i bu bölgeye getiren Siyonizmin 300 yillik tarihine, 2000 yillik kutsal topraklara geri dönüs macerasina ve dünyaya yayilan Yahudi lobilerinin kontrol ettikleri büyük ülkelerdeki ekonomik medya ve siyasi güçlerine bakmak zorundayiz. Iste böyle bir noktada bu küçücük Israil dünyadaki büyük Yahudi ve Siyonist lobileriyle birleserek dünyanin en büyük gücü haline gelmekte ve bölgede ve dünyada istedigi olusumlari gerçeklestirebilmektedir. Son dönemde dünyanin en büyük süper gücü olan Amerika'nin, Ortadogu'da Israil'in çikarlari dogrultusunda hareket etmesi de bu durumu açikça göstermektedir. Bunu bugünkü Israil basbakani Ariel Saron söyle ifade etmektedir "Dünyayi Amerika yönetir, Amerika'yi da Israil yönetir". Yani Amerika'yi Israil yönetiyorsa dünyayi Israil yönetiyor. Bu çerçeveden baktigimizda Ortadogu'daki Israil meselesini sadece küçük bir ülke meselesi, bir bölge meselesi olarak degil bir dünya meselesi olarak görmeliyiz. Yeni dünya düzeni Israil merkezli, Kudüs'ün baskent oldugu, Siyon tepesinin dünyanin güç merkezi haline geldigi yeni yapilanmada Ortadogu'da kurulmak isteniyor. Bu dogrultuda Israil sadece Filistin'i degil ama Lübnan'i, Ürdün'ü, Iran'i, Suriye'yi, Türkiye'yi, Suudi Arabistan'i, ve Misir'i hedef alan bir Ortadogu planlamaktadir. Bu da tamamen Büyük Israil Projesi'dir. Yani bugün Büyük Ortadogu Projesi denen sey aslinda tarihsel olarak, siyasi olarak büyük Israil Projesi'dir. Bölge ülkelerinin hepsini hedef aldigi için, devletleri tasfiye etmeyi hedefledigi için, bölge ülkelerini parçalayarak eyaletler halinde Amerika ve Ingiliz ordularinin gücü ile Israil'e baglamayi hedefledigi için bu proje maalesef bölgeye savas getirmektedir. Böyle bir süreç eger Irak üzerinden Iran'a, Suriye'ye, Türkiye'ye, Misir'a, Suudi Arabistan'a siçrarsa o noktada Almanya-Fransa ortakligindaki AB'nin bir siyasi güç olarak buna karsi çikacagini söyleyebiliriz. Ayrica dünyanin en büyük ülkeleri olan Rusya, Çin, Hindistan, Japonya gibi Asya devletlerinin de böyle bir gelismeye seyirci kalmayacagini, özellikle petrol çikarlari açisindan olaya müdahale etmek isteyeceklerini söyleyebiliriz. Askeri müdahale yollari gündeme gelecek ve böylece 3. Dünya Savasi Israil yüzünden, büyük Israil projesi yüzünden Ortadogu'da çikmis olacaktir.
■ Amerika'nin Afganistan'la baslayan ve Irakla devam eden isgal harekatina 11 Eylül saldirilarini gerekçe gösterdigi malum. Isgal harekatinin ve sonrasinda planlanan yapilanmanin dayandigi gerçek gerekçeler sizce nedir?
11 Eylül olayinin gerçeklestigi gün üç ayri televizyon programinda saatlerce bu konulari anlattim. Bakin, böyle bir hareket gelismis elektronik gücüyle, sibernetik biliminin verileriyle yapilir. Bunu Afganistan'da dagda gezen Taliban militanlari, Suudi Arabistan'da, Ortadogu'da gezen El Kaide militanlari yapamaz. Bu bir istihbarat örgütünün isidir ve burada çok önemli uzmanlar kullanilmistir. Amerikan devleti içinde ciddi bir Hiristiyan ve Yahudi kavgasi vardir. Özellikle Israil'in çikarlari dogrultusunda Amerika'nin kullanilmasina karsi çikan Hiristiyan lobileri Yahudilerle ciddi bir çekisme içerisindedirler. Yani bu olay Amerikan devleti içerisinde bir kanadin öbür kanada karsi yaptigi bir olay olarak düsünülebilir. Ya da FBI ve CIA tarafindan Amerika'nin küresel saldiri planlarinda haklilik yaratabilmek için gerçeklestirilen bir Amerikan komplosu olabilir, ki ben Amerikan komplosu oldugu kanaatindeyim. Çünkü 11 Eylül olmasaydi Amerika hiçbir sekilde Çin'in yani basindaki Afganistan'a giremezdi. Afganistan'da bir iç savas vardi. Afganistan'in dogusu Çin'in, kuzeyi Rusya'nin, batisi da Iran'in kontrolündeydi. Ama Amerika Afganistan'daki bu bölünmeye karsi Pakistan üzerinden Benazir Butto hükümetini kullanarak Taliban örgütünü kurdu. Taliban bizzat Amerikan destegi ile yasadi. Aynen El Kaide gibi. El Kaideyi de CIA kurdu. Amerika durduk yere bir yeri isgal edemez. Demek ki Amerika'nin isgal edebilmesi için El Kaidenin bir sey yapmasi lazim. Bu konuda El Kaide'nin açikça CIA ile isbirligi yaptigi veya CIA1 in ileri karakolu olarak hareket ettigi söylenebilir, ki bu düsüncede ben yalniz degilim. Gerçekten Amerika'nin Afganistan'a girmesinin üç nedeni vardir. Birincisi Avrasya stratejisidir. Avrasya'yi dogudan kontrol etmek istemistir. Ikincisi, Afganistan dünyanin en büyük uyusturucu tarlalarinin bulundugu bölgedir. Uyusturucu trafigini kontrol etmek için bu bölgeye girmistir. Iran'a, Rusya'ya ve Çin'e birakmak istememistir. Üçüncüsü de, Çin'in Orta Asya'ya saldirisi Afganistan üzerinden olacagi için Çin'in önünü kesmek istemistir. Ve bakin, Amerika, Afganistan'in basina da NATO adina eski Türk Disisleri Bakani Hikmet Çetin'i getirerek Türkiye'yi isin içine bulastirmistir. Gelecekte Türk dünyasinin liderligine Türkiye'yi getirip Çin'in karsisina Avrasya hakimiyeti çerçevesinde bir Türk yapilanmasi çikarmaya hazirlanmaktadir. Yani daha Güneydogusunu kurtaramayan Türkiye Afganistan'i kurtarmaya Amerika'nin küresel çikarlari için sürüklenmektedir. Buradan ben Hikmet Çetin'e seslenmek istiyorum. Kendisi Diyarbakirlidir. Türkiye'nin güneydogusunu üç yillik Disisleri Bakanligi döneminde kurtaramayan bir adamin Afganistan'da ne isi var? Bunu düsünmek lazim. Yani Türkiye bu sekilde kendi inisiyatifiyle kendi çikarlarini, kendi ülkesini, kendi potansiyelini koruyamaz bir noktaya itilirken, maalesef Türkiye Israil'in çikarlari için Suriye'ye, Ortadogu'ya, Iran'a, Kafkasya'ya ve Orta Asya'ya Amerika'nin çikarlari için sürüklenme tehlikesiyle karsi karsiyadir.
Aslinda petrol ülkelerindeki uzun süreli seyhliklere bakarsaniz o seyhleri göreve Ingiltere'nin getirdigini, Amerika'nin destekleriyle petrol çikarlarini yürüttügünü görürsünüz. Ama bu seyhlikler yillardir sömürülmekten biktilar ve güçlendiler. Aynen Iran sahi gibi. Sah ekonomik olarak güçlenip dünyanin dördüncü ülkesi ben olacagim dedigi zaman Humeyniyi getirip Sahi indirdiler. Halbuki Sah Araplara karsi Israil'in dostuydu. Bu çerçeveden baktigimiz zaman bölgedeki isbirlikçi iktidarlarla Amerika'nin ters düstügünü görürüz. Öncelikle Amerikalilarla Suudilerin arasinda ciddi kavgalar var. Çünkü artik Suudiler sömürüye yeter biz sanayilesecegiz, ülkemize yatirim yapacagiz diyorlar. Amerika buna izin vermiyor. Bakin dikkat edin petrol ülkelerinin hiç biri sanayilesmemistir. Sanayilesmelerine izin vermiyorlar, petrol ülkelerini sürekli olarak kontrol altinda tutuyorlar, paralari bankalarda tutuyorlar ve silahlanmayi tesvik ederek, çatismalari kiskirtarak o paralarin silah endüstrisine kaymasini sagliyorlar. Iste bu oyuna Suudi Arabistan hayir dedi ve yavas yavas Rusya ve Çin'le yakinlasti. Iran zaten bastan beri buna hayir diyordu. Biliyorsunuz Almanya ve Rusya ile yakin iliskisi vardi. Misir yavas yavas artik bölge ülkelerinin lideri konumuna gelerek Amerika'nin bu girisimlerine hayir diyordu. Saddam bile açikça hayir dedigi noktada isgalle karsi karsiya kaldi. Çünkü biliyorsunuz Irak petrolünün üçte biri Almanya-Fransa ortakligina verilme asamasina gelmisti. Irak devleti Rusya'yla, Almanya'yla, Fransa'yla çok büyük petrol satis anlasmalari imzalamisti ama Amerikan isgalinden sonra bütün bunlar iptal edilmistir ve yeni bir durum yaratilmistir. -
14.
0Amerika'nin Büyük Ortadogu Projesi sizce dünya kamuoyunda mesruiyet bulabilecek mi?Tümünü Göster
Evet simdi mesruiyet bulamayacagi bu açiklamalarimdan ortaya çikiyor. Çünkü isin içinde yalan var, isin içinde isgal var, saldiri var. Içindeki her türlü insan haklari, demokrasi söylemlerine ragmen ciddi bir emperyalizm var. Çünkü dünyanin bütün petrol kaynaklari bu bölgededir. Petrol sonrasi enerji kaynagi olabilecek bütün madenler bu bölgededir. Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Ortadogu, Orta Asya gelecekte dünyanin hakimi olmak isteyen gücün çikarlarinin bulundugu bölgedir. Bu çerçevede buna hakim olmak isteyen dünya gücü Anglo-Sakson - Yahudi ittifakinin bu çerçevedeki emperyalist saldirisi hiçbir sekilde mazur görülemez. Hiçbir haklilik gerekçesi yoktur. Bu nedenle de mesruiyet kazanmasi mümkün degildir.
■ Amerika ve AB arasinda Irak müdahalesi sirasinda ortaya çikan fikir ayriliklari var. Bu proje, Amerika ve AB arasindaki iliskiler nasil sürece tasiyacak sizce?
AB doguya dogru genislerken Amerika'nin çikarlari için baslatilmis olan bu savasa karsi çiktiklarini görüyoruz. Iste bu karsi çikis dünya tarihinde yeni bir dönemeçtir. AB bir Avrupa ordusu kurma asamasina gelirse Avrupa ülkelerinin NATO'dan yavas yavas çikacagini görebiliyorum. Ben önümüzdeki günlerde Avrupa ve Amerika'nin ayrilan yollarinin Ortadogu'da giderek rekabete dönüsecegini ve Ortadogu'daki yeniden yapilanma sürecinde Büyük Ortadogu Projesi'ne Avrupa'nin karsi çikacagini düsünüyorum. Nitekim AB son yaptigi toplantida Büyük Ortadogu Projesi'ne karsi daha genis Avrupa adiyla yeni bir projeyi gündeme getirmistir. Avrupa'nin, Amerikanin okyanus ötesinden gelerek bu bölgeye girmesini önlemek için Balkanlar üzerinden Türkiye'yi, Kafkasya'yi, Gürcistan'i, Azerbaycan'i, Ermenistan'i içine alan Balkanlardan Anadolu'ya, Anadolu'dan Kafkasya'ya ve Ortadogu'ya yönelen bir geçisi genis Avrupa süreci içerisinde Büyük Ortadogu Projesi'ne karsi gelistirecegi kanaatindeyim. Hatta AB yetkilileri Türkiye'nin üyeligine karsi çikarken Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'a hemen üyelige kabul edebileceklerini söylemislerdir.Bu dogrultuda ben AB'nin Ortadogu ülkeleriyle özellikle Lübnan, Ürdün, Irak, Iran, Misir'la gelecekte daha yakin iliskiler içerisine girebilecegini görüyorum. AB sadece Balkanlar üzerinden Ortadogu'ya degil ayrica Barselona'da yapilmis olan Euromed toplantisiyla baslayan AB -Akdeniz isbirligi çerçevesinde Akdeniz'e kiyisi olan bütün ülkelerle yani Suriye, Misir, Libya, Cezayir ve Tunus'la bir yakinlasma içerisine girecektir. Bu süreç içerisinde Israil'le ve Türkiye ile de bir Akdeniz diyalogu kurmaya çalisacaklardir. AB, Atlantik inisiyatifinin dünyanin merkezinde bir Büyük Ortadogu Projesi gerçeklestirmesini önlemek için daha genis Avrupa'yi Akdeniz bölgesinde tamamlamak istemektedir. Iste böyle bir amaca yönelen AB eger bunlari gerçeklestirirse o zaman dünyanin merkezinin tamamen Avrupa'nin Fransa ve Almanya'nin kontrol etmeye baslayacagini görebiliriz. Buna Amerika da, Ingiltere de karsi çikmakta, Israil kesinlikle dünyanin merkezini Avrupa'nin inisiyatifine birakmak istememektedir.
■ Bu projede Türkiye'ye düsen rol nedir?
Büyük Ortadogu Projesi eski Osmanli hinterlandini hedefledigi için bunun gerçeklesmesinde Türkiye merkez ülke konumuna gelmektedir. Osmanli Imparatorlugunun kurulu oldugu topraklarda daha önce Roma Imparator? lugu vardi. Bu iki imparatorlugunda merkez ülkesi Türkiye idi. Her iki imparatorlugun da baskenti Istanbul'du. Bütün Osmanli hinterlandini kapsayan ve yeni bir Bizans Imparatorlugunu bölgesel bir konfederasyon biçiminde kurmayi hedefleyen bu plan çerçevesinde Istanbul'un yeniden baskent haline getirilmek istendigini ve bu çerçevede Istanbul yerine Konstantinopolis kavraminin kullanildigini, Istanbul'daki Fener Rum Patrikhanesinin tipki Roma'da oldugu gibi Vatikan benzeri bir mahalle devletine dönüstürülmek istendigi ve bu dogrultuda giderek Istanbul merkezli bir yapinin önünün açildigini görüyoruz. Nitekim dikkat ederseniz NATO zirvesi tam bu asamada Ankara'da toplanmadi. Istanbul'da toplandi. Böylece Amerika Istanbul'u bölgenin baskenti ilan etti. Bush Amerikan devlet baskani olarak NATO'nun son günü Avrupa'yla olan anlasmazlik nedeniyle toplantiyi terk etti bogaza gitti, Galatasaray Üniversitesinin bahçesinden arkasina Ortaköy camisini ve Bogaz köprüsünü alarak bütün dünyaya mesaj verdi. Istanbul'u, Batinin Avrasya ve Ortadogu'ya yönelik yapilanmasinda bir köprü olarak seçtigini, arkasina camiyi alarak Islam dünyasina yönelik bir projeyi Istanbul bogazindan yönlendirecegini resmen dünya medyasina ilan etti.
Çünkü Istanbul merkez haline getirilirken Ankara merkezli ulus devletin devre disi birakildigini, Ankara'nin tasfiye edildigini görüyoruz. Seker bank, Is bankasi gibi bankalarin genel müdürlükleri Istanbul'a tasindi. Yavas yavas diger bankalar ve kamu bankalari da Istanbul'a tasiniyor. Tabii bu Atlantik Ittifaki dedigimiz Londra, Washington, New York üçgeninin bir dayatmasidir. Bu çerçevede dünyayi bankalar, BM ve uluslar arasi kuruluslar araciligi ile yöneten Amerika'nin yavas yavas okyanus ötesinden Istanbul'a tasinmaya hazirlandigini görüyoruz. Yani Dünya devleti gelecekte New York degil Istanbul'da olacak. New York'taki gökdelenlerin benzerlerinin Istanbul'da, Levent ve civarinda görülmesi tesadüf degildir.
■ Hocam Türkiye için merkez ülke diyorsunuz ama Bush Türkiye için agzindan cephe ülkesi lafini kaçirdi.
Bunun için ne diyorsunuz?
Biliyorsunuz Almanya bugün AB'nin patronu durumuna geliyor ama II. Dünya savasi sirasinda cephe ülkesi konumunda idi. Almanya için geçerli olan bu degisim bugün Türkiye için meydana gelmistir. Türkiye biraz önce söyledigim gibi bölgenin merkez ülkesidir. Ama Amerikanin Irak üzerinden bölgedeki Araplara ve Müslümanlara açilan savasta Türkiye'deki NATO üsleri kullanmak istemesi ve Iraka Türkiye'den girmek istemesi Türkiye'yi bir merkez ülke olmasinin yani sira bir cephe ülkesi konumuna getirdigini ve bütün saldiri planlarini Türkiye üzerinden yapmaya hazirlandigini göstermektedir. Evet Bush'un söyledigi gibi Türkiye maalesef merkez ülke konumunda olmasina ragmen Amerikanin çikarlari ve izledigi savas stratejisi dogrultusunda üs olarak kullanildigi için komsularina yönelik savasta Türkiye bir cephe ülkesi konumuna getirilmistir. -
15.
0Türkiye'nin Büyük Ortadogu Projesi içindeki rolü sizce ne olmali?Tümünü Göster
Amerika, Israil, Ingiltere Ortadogu'ya ve Islam dünyasina yönelik bu askeri harekatta bir Atlantik yapilanmasini dünya merkezine getirirken Avrupa'daki kitasal devleti ve Asya'daki kitasal olusumuna Türkiye'yi de kendi yanlarina alarak bu üç ülkenin tamamlayici unsuru bir dördüncü ülke konumuna getirmektedirler. Türkiye'nin bölgede bir alan haline dönüsmesi ama bir devlet, bir millet olmaktan çikmasi noktasinda Türkiye tamamen bu emperyal planlara alet olan, taseron olarak kullanilan bir ülke konumuna getirilmektedir. Türkiye'nin bu çerçevede artik NATO'nun eski NATO olmadigi gerçegini dikkate alarak NATOya karsi kendi ulusal güvenlik stratejisini gelistirmesi gerektigi açikça ortaya çikmaktadir.
Orta çag döneminde Ortadogu'daki Islam varligini yok etmek için gündeme gelen Avrupa merkezli 11 tane Haçli Seferine karsi Türkler bu bölgeyi korumuslar ve savunmuslardir. Bu çerçevede Amerika ve Ingiltere isbirligi ile Islam dünyasina yönelik bu yeni saldiri 12. Haçli seferi olarak ele alinabilir. Bir Hiristiyan ordusu kusatmasi ile karsi karsiya kalan bölgedeki Islam ülkelerine bir Müslüman ülke olarak Türkiye'nin sahip çikmasi, onlarin temsilcisi olarak bu emperyal plana alet olmamasi gerekir. Türkiye kesinlikle kendi bagimsizlik yolunu bulabilmeli, Amerikan baskisina NATO araciligi ile boyun egmemeli, Israil ve Ingiltere'den uzak durmali ve onlarin bölgeye yönelik hegemonya planlarina araç olmamali. Peki Türkiye tek basina bütün bu emperyal baskilara bu Siyonist saldirilara karsi direnebilir mi, ayakta kalabilir mi diye sorabilirsiniz. Evet, Türkiye tek basina Amerika'ya karsi direnemez, evet Türkiye tek basina dünyanin en büyük gücü olan Israil lobilerine karsi direnemez, evet Türkiye tek basina dünyayi 500 yil yöneten emperyal güç Ingiltere'ye karsi direnemez. Ama Türkiye bölge ülkeleriyle bir araya gelerek öncelikle Suriye ve Iran'la daha sonra Misir ve Suudi Arabistan'la bir araya gelerek, daha sonra Iraki da bölge ülkeleri içine alarak Kafkasya'daki Gürcistan ve Azerbaycan'i da içine alarak Türkiye bölgede bir Merkezi Devletler Birligi kurabilir. Tipki Atatürk'ün 1936 yilinda, II. Dünya Savasi öncesinde bu bölgeye Ingiltere'nin, Amerika'nin ve Avrupali emperyalist ülkelerin girmesini önlemek için Iran, Suriye, Irak ve Afganistan'la birleserek kurmus oldugu Sadabat Pakti benzeri bir pakti bir Ortadogu Güvenlik ve Isbirligi Anlasmasi çerçevesinde kurabilir. Ayrica NATO benzeri bölge ülkelerini bölge disi emperyal güçlerin saldirisina karsi koruyacak bir Ortadogu savunma örgütü Middle East Treaty Organization (METO) kurabilir. Türkiye ve Iran bunun öncülügünü yapmali ve bölge ülkelerinin bir araya gelecegi AB gibi bir merkezi devletler birligi bir an önce kurulmalidir.
■ Hocam bütün bu anlattiklarinizla birlikte Israil-Filistin arasindaki çatismalari. Irakta düzenin saglanamamis olmasini, Türkiye'deki durumu ve bölge ülkelerinin projeye bakisini göz önünde bulundurursak sizce Büyük Ortadogu Projesinin basan sansi nedir?
Öncesinde ben bu düsünceleri bir Türk bilim adami olarak savunabildigime göre ve siz bir sendika yayin organi olarak bu konulari yayinlamak istediginize göre ben bu projenin gerçeklesme sansinin zayif oldugu kanaatindeyim. Evet Amerikalilar, Ingilizler, Israilliler akillarindan geçirebilirler ama unutmamak lazim bugün Türkiye milli sinirlan içerisinde 800 bin kilometre karelik bir ülke, 75 milyonluk nüfus, 80 yillik bir Cumhuriyet birikimi vardir. Ayrica bu 80 yillik Cumhuriyetin arkasinda da bin yillik devlet gelenegini düsünürsek Türkiye eger bunlari görüyorsa tartisiyorsa kendisini yok edecek, tasfiye edecek, parçalayacak, dagitacak bütün girisimlere karsi çikacaktir. Türkiye'nin bu degisim sürecini ve emperyal planlari iyi algilamasi, Anglo-Sakson emperyalizmi ile Israil Siyonizm'ine karsi Türkiye'nin kendine koruyucu mekanizmalar gelistirmesi gerekir. Bu çerçevede Türkiye'nin artik AB üyeligi hayali ile dövülmesine, dayak yemesine son verilmelidir. Türkiye'nin artik AB üyeligi bittigine göre Amerika, Ingiliz ve Israil çikarlari dogrultusunda bir hegemonik proje olan Büyük Ortadogu projesinde de emperyalistlerin ve Siyonistlerin istedigi taseron ülke olmayacagini açikça ifade etmesi gerekir.
Prof. Dr. Anil ÇEÇEN
Türk Harb-Is Sendikasi sitesinden -
16.
0BÜYÜK ORTADOGU PROJESI ve NATOTümünü Göster
Büyük Ortadogu Projesi ve NATO Kapitalist dünya 100 yildir petrol ve gaz enerjisiyle yasiyor. Bu enerji kaynaklarinin yüzde 65,3'ü Ortadogu'da. ABD küresel üstünlügünü korumak ve sürdürmek için bu kaynaklari denetlemek istiyor. Çünkü, son 150 yilda dünyada 950 milyar varil petrol tüketilmis. Bilinen yataklar ise 1,200 milyar varil. Yani neredeyse 200 yillik petrol rezervi anlamina gelir bu. Bugün için yilda 29 milyar varil tüketiliyor. Çin, Hindistan ve Avrupa'nin tüketiminde bir artis var. Avrupa'nin yillik tüketimi 5 milyar varil. Bölge ülkeleri bazinda; Iran (8,5), Irak (10,7), Kuveyt (9,2), Umman (0,5), Katar (1,4), Suudi Arabistan (24,9), Suriye (0,2), Birlegib Arap Emirlikleri (9,3) ve Yemen (0,4) rezerve sahip.
Bu rezerv toplam petrol kaynaklarinin yüzde 65,3'ünü olusturuyor. Buna Cezayir, Misir, Libya, Nijerya, Angola, Kamerun ve Gabon gibi ülke rezervlerini de kattigimizda bu rakam yüzde 72'lere ulasiyor. Üstelik, Ortadogu ve Kuzey Afrika'nin önemi, salt enerji kaynaklarinin varligiyla sinirli degil. Bölge, dünya ekonomisinin merkez ülkelerinin karsi karsiya olduklari ekonomik sorunlara (kapasite fazlasi, talep yetersizligi, girdi maliyetleri) etkin çözümler sunabilecek özelliklere de sahip. Diger yandan, Ortadogu ve Kuzey Afrika'daki Arap ülkeleri üzerine yapilan analizler bu ülkeleri hem yeni yatirim alanlari (altyapi, enerji, özellestirmeler), ucuz isgücü rezervleri hem de krediyle (mali sermaye) canlandirildigi takdirde bir siçrama yapabilecek bölge oldugunu gösteriyor. Bölgenin piyasa ekonomisi temelinde, Bati yanlisi, kitle tüketimi normlarini kabul etmeye, çokuluslu sirketlerin etkinligine açik bir biçimde, ekonomik, kültürel ve siyasi olarak yeniden düzenlenmesini amaçliyor.
Bu proje gerçeklestirilebilirse ABD, Bati merkezli dünya ekonomisinin sorunlari hafifleyebilir, ABD hem dünya liderligini yeniden yapilandirabilir hem de Uzakdogu'da baslayan Çin merkezli yükselme engellenebilir. Ancak Irak'in isgalini izleyen gelismeler, ABD'nin bu potansiyelleri tek basina harekete geçiremeyecegini gösterdi.
Türkiye'nin Büyük Ortadogu Projesi'nin "Yeni NATO" için ne kadar önemli oldugu, ABD'nin Izmir'de ikinci bir NATO karargahi kurmak istemesiyle çok net bir sekilde ortaya çikiyor. 5 Nisan 2004 günü Ege Üniversitesi'nde yapilan uluslararasi bir panelde NATO'nun ilgili masa sorumlusu Stefani Bobst'un su sözleri ortaya koyuyor: "NATO'nun yeni güvenlik misyonu, ABD'nin Büyük Ortadogu Planini içeriyor ve bu paralelde Belçika disinda, burada, Türkiye'de ikinci bir üsse ihtiyaç var. Izmir'in üs olmasini istiyoruz. NATO Büyük Ortadogu ile iliskilerini düzenlemek için Türkiye'de Izmir'i merkez olarak kullanmalidir." 17 Mayis 2004 tarihinde Brüksel'de toplanan NATO Zirvesi hazirlik toplantisinda konusan Genel Sekreter De Hoop Schffer de NATO'nun güvenligi bundan böyle ancak yeni biçimde; yani, "Sicak Baris" anlamini tarif ediyor. "Yeni NATO, istikrari tesis ederken üç yönteme dayanacaktir: Ortaklarinin sayisini artiracak; Balkanlar, Afganistan ve Akdeniz'de müdahaleler gerçeklestirilecek; ve silahli kuvvetlerinin yapisinin, üye devletlerin kendi topraklarindan uzakta gerçeklestirecegi yeni misyonlara uygun hale getirecek".
28-29 Haziran 2004'te Istanbul'da gerçeklestirilen NATO toplantisi böyle bir arka planla basladi. NATO üyesi 26 ülkenin devlet ve hükümet baskanlarinin olusturdugu Kuzey Atlantik Konseyi, "Yeni dönemde güvenligimiz" basligi altinda yayimladigi "Istanbul Bildirisi"nde bir anlamda yeni dönemde aldiklari pozisyonlari ortaya koydu.
Istanbul Bildirisi
"Yeni dönemde güvenligimiz" basligi altinda yayimlanan "Istanbul Bildirisi"nde, NATO'nun bugün karsi karsiya oldugu tehditlerin özlü bir degisime ugradigi, bunlarin geçmiste oldugundan çok daha genis bir cografyadan kaynaklandigini, ittifaka yönelik tehditlerle canla basla mücadele etme kararliliginin korundugu belirtilerek; Afgan makamlarina destek verebilmek amaciyla NATO'nun Afganistan'daki rolünün önemli ölçüde genisletilmesinin onaylandigi ve bu görevin basariyla yerine getirilmesi için gerekli kaynaklarin temin edilecegi açiklandi. NATO'nun degisen stratejik ortama ayak uydurabilmek için askeri yeteneklerini dönüsüme tâbi tuttugu belirtilerek, NATO kuvvetlerinin daha konuslanabilir ve kullanilabilir hale getirilmesi için dönüsümün sürdürülmesi ve operasyonel yetenekleriyle usullerin daha da güçlendirilmesi hedefine bagliligin devam ettigi belirtildi.
NATO ve BOP
NATO'nun "Büyük Ortadogu Projesi" ile ilgili tutumu da, ABD'nin istedigi netlikte olmadi. Bu kapsamda, NATO-Akdeniz Diyalogu programinin gelistirilerek "Akdeniz Ortakligi"na çevrilmesi ve bölge ülkeleri ile "güvenlik alaninda daha gibi iliskiler" kurulmasi söz konusu. Bu tabloya "genel" olarak bakildiginda, ABD'nin NATO zirvesinden istedigini aldigini söylemek çok zor. Amerikan yönetimi, NATO'nun Irak isgalinde resmi bir rol üstlenmesi için çalisiyordu. Ancak bu konuda Avrupa'nin direnciyle karsilasildigi açik. Diger yandan, Irak'ta "ayak sürüyen" Avrupalilarin, Afganistan isgali konusunda ABD'nin istedigini vermekte tereddüt etmedigi görülüyor. ABD, BOP konusunda da, net ve açik bir taahhüt alamadi ve "ucu açik bir teklif" ile yetinmek zorunda kaldi. Bu açidan bakildiginda, NATO'nun Irak'a girmesi de, BOP için askeri bir araç haline getirilmesi de, "mümkün". ABD, mevcut uluslararasi dengeleri kendi lehine degistirmek için daha fazla çaba sarf edecek ve önümüzdeki dönemde "bir kez daha" deneyebilecek.
Avrupa Birligi'nin önde gelen ülkeleri, Afganistan'da verdikleri tavize karsilik olarak Bosna'yi "aldilar". Varilan anlasmaya göre, Bosna'da NATO tarafindan yönetilen SFOR isgal kuvveti, önümüzdeki dönemde görevini sona erdirecek. Bu gücün yerini, Avrupa Birligi Kuvveti (EUFOR) alacak. Kisacasi, kurulmakta olan Avrupa Birligi Ordusu, ilk önemli isgal görevini Bosna'da üstlenecek. -
17.
0sen hala uyumadın mı?
-
18.
0@17
herhangi bir yerde takıldıysan, anlamadıgın nokta varsa gerçekten seve seve açıklarım. -
19.
0reserved
-
20.
0http://kemalistgenclik.co...011/04/clip_image0011.jpg bu haritaya bakmanizi öneririm...
_____________________________
ABD hiç bir zaman lozan'i imzalamadı!
sevri yırtıp atan nesiliz fakat ismet inönün katildiği lozan konferanslarında abd hiç bir şekilde belgeyi imzalamamıştır. o dönemde abd'yi iyi tahlil etmemekten mi, yoksa savaşın bir tarafında olmamasından ötürümüdür bilemiyorum ama o dönemler pek önemsenmemiş.
100 yıl oldu hala lozanda abd'nin imzası yok ve onlara göre resmi olan belge SEVR'dir.
abd diğer ülkeler gibi "millet" kavramı yada "din" kavrami ile birbirine baglı değidir. abd 2-3 tane zengin ailenin (rockfeller vs) kontrolü altındadır. bunlar ciddi anlamda bütün dünyayı yönetmekteler. yani siz bush'a istediğiniz kadar kızın fakat bunun en yüce sorumlusu dünyayı yöneten "altın bankalarının sahipledir" ve bu altın sahipleri ekonomik buhrandan sonra dolar üzerinden dünyaya hüküm salmaya başlamışlardır. o kadar dünyamiz küçük ve acınası ki bütün bu olusumları görmeden hala birbirimizi gibmeye calısıyoruz. bu yüzden 3. dünya ülkeleri hala 3.dünya ülkesi. 50 yıl önce de "gelişmekte olan ülkeydik" hala öyleyiz. ekonomik sorunları olmayan ülke güçlenir, güçlü ülke diğer ülkelere karısır. abd bunu önlemek için bütün dünya ülkelerine balon sorunlar çıkartmaktadır. ingilterede metronun bombalanmasından sonra abd ile ingiltere arasında gizli anlaşmaların imzalandıgı düşünülmektedir.