-
26.
0hakkı dayı düğün meselesi açılınca durgunlaşıyordu. bana gece bahsettiği halay meselesine aklının gittiği belli oluyordu. hacı abi ise olaydan habersiz düüğnün detaylarından, kız tarafından, sarı muharrem'in oğlunun işinden gücünden anlatıp duruyordu. bıdı bıdı kafa gibmekle meşguldü. hakı dayı rahatlasın diye hacı abinin sözünü kestim. valla hacı abi düğün görmeyeli çok olduydu. doya doya oynamak istiyorum bu düğünde dedim. çekingen ve hatta içe kapanık bir çocuk olduğumu bildiğinden bu lafıma şaşırdı. ama bu lafımı da hemen dalgaya alıp "yaa sen oyna da biz her hafta düğün yaparız örümcek" deyip bir kahkaha koyverdi. evin kızının bana acaip bakışı nedeniyle utandım. hakkı dayı ise bana minnettar bir bakışla teşekkür ediyordu. ben bu adama niye kızamıyorum ve niye bu adama iyilik yapmak için bu kadar rahat davranıyorum diye kendime şaşırıyordum. ki içe kapanık bir velet olduğum o yaşlarda bu rahatlık beni huzursuz ediyordu.
-
27.
0hacı abinin evinde akşama kadar kaldım. fakir fukara bir adam görünümü olmasına rağmen son derece güzel şeyler yedim orda. o an dikkat etmediğim bir şey olmuştu. evin telefonu çalmış ve telefondaki kişiyle uzun uzun konuşmuştu hacı abi. sonra telefonu hakkı dayıya verdi. o da uzunca konuştuktan sonra sordum kimdi diye. babandı dediler. senin naaptığını sordu, biz de burda oturuyor dedik. ee dedim iki saattir beni mi konuştunuz babamla. ya yok işte dedi, nasıl böyle uzun kaldı diye şaşırmış kendince. babamın benim hakkında başkalarıyla konuşmasına çok şaşırmıştım. hayatta bana nasılsın demeyen adam başkalarıyla benim nasıl olduğumu konuşuyor merak ediyordu.
-
28.
0hacı abinin evinden ayrılırken hakkı dayıyla yokuşta azcık yürüdük. dedim bu halay meselesiyle ilgili benim de başıma garip şeyler geldi. bize gelmeden önce kendisini salonda sigara içerken gördüğümden ve babamın sayıklamalarından bahsettim. yüzü sarardı beti benzi soldu. sen şimdi eve git ve bu konuda da bir daha konuşma. söz veriyorum senle açık açık konuşacağız dedi. balkondan bize bakan hacı abi bu tuhaf diyalogu meraklı gözlerle izliyor, anlamaya çalışıyordu. el sallayıp vedalaştım ve evin yolunu tuttum. ilk işim sarı muharrem'in oğlu hakkında bilgi toplamak ve bizim köydeki düğünler hakkında çaktırmadan bilgi toplamak olacaktı.
-
29.
0anneme olağanüstü bir durum olduğunu çaktırmamak için köyle ilgili genel geçer bilgiler edinmeye çalıştım. eskiler adetler gelenekler düğünler. bizim köy kırşehire bağlı bir sünni türkmen köyüydü. göçebe adetlerindan kalma şeyler vardı. keçi beslenir keçinin kılından tüyünden sütünden etinden her bişeyinden faydalanırlardı. annemle babam ben doğmadan az önce bursaya taşınmışlar ve ben de bursa da doğmuştum. babamın kendisinden önce şehre göç edenler ona çok yardımda bulunmuşlar bir nevi köyle bağlantıyı koparmamışlardı. köy sıradan bir köydü işte. annem olağanüstü hiçbir şey anlatmadı. kendi düğünleri dahil bir çok düğünü anlattı. önceden yapageldikleri ama şimdi unutttukları adetler dahil her detayı soruyor bir ipucu yakalamaya çalışıyordum. kavga gürültü olur muydu diye sordum. kendi düğünlerinden bir hafta önce hakkı dayının evlendiğinden ve o düğünde hakkı dayının ortadan kaybolduğunu anlattı. en son halay çekerken gördüklerini hatırlıyormuş herkes. çok tanımadıklarını söyledikleri adam hakkında bana bu bilgiyi verince anneme bi kez daha kızdım. maşallah hiç tanımıyormuşsunuz dedim.
-
30.
0burda kalsın. yarın devam ederim. iyi geceler çaçalar.
-
31.
0çok vaktim yok binozlar. iki satır yazıp çıkacağım.
-
32.
0olay karışık hale gelmeye başlamıştı. bana anne babamın anlatmadıkları şeylere kızmam bir tarafa, hakkı dayının da bu halay olayından gayet sıradan bir şekilde bahsediyor olması da sinirimi bozmaya başlamıştı. anneme hakkı dayıyı ilk defa salonda gördüğüm olaydan bahsettim. beni deli diye alaya almasından, babamın beni otogara yollayıp saatlerce bekletmesinden, bunu sorgulamama dahi izin vermemesinden veryansın ettim. küçük kardeşlerim de meseleden pek çakmasalar da benim sinirli hallerimi ve annemin cevap vermez halleri dolayısıyla şu rüya ve pijamayla dışarda dolaşma olayından bahsetmediler bi daha. annem benim salonda hakkı dayıyı sigara içerken görmem dolayısıyla nasıl bu kadar rahat davranabilmişti, akıl alır şey değildi. ki annem evhamlı ve duygusal bir kadındır. kendisiyle konuştuğumuz şeylerin aynısını babama da sormak istiyordum ama konuşulacak bri adam değildi. annemgil köyde kadınlar olarak erkeklerin muhabbetlerine çok dahil olamadıklarından bu meselenin daha çok erkeklerin arasında pek konuşulmak istenmeyen bir hadise olduğundan bahsedip beni sakinleştirmeye çalıştı. sonra da söz verdi, babamla konuşup beni geçmişte yaşanan bu halayda kaybolma hikayesiyle ilgili bilgilendirecekti. babam dışardaydı henüz. yarın ilk işim hacı abi'nin evine gidip hakkı dayıyla konuşmaya çalışmak, ve daha önemlisi benim bir hafta sonraki halayla ilgili muhtemel akibetimi açıklığa kavuşturmak olacaktı.
-
33.
0babam sanki inadına gece vakti geldi. ben o esnada uyumaya çalışmakla meşguldüm. içerde annemle mırıl mırıl konuştuklarını anımısıyorum. naber hoşgeldin kabilinden şeyler. sonra ses kesildi. bu saatte konuşmazlar deyip uyumaya zorladım kendimi. gece 3.30'da tuvalete kalktım. tuvaletin ışığı açıktı. benden başka kimse o saatte tuvalete kalkmazdı halbuki. odamın kapısını açık tutup tuvalet penceresinden ışığa bakakaldım. dikkat ettim alttan sigara dumanı geldiğini farkettim. sonra da öksürük sesleri. ben hariç kimse sigara içmezdi. üstelik bu öksürük tanıdık da değil. gece vakti bir misafir geldi de benim mi haberim yoktu diye hüsnüzan etmeye çalıştım. kapının yanına gidip tıkladım. ses gelmedi. bi daha tıkladım. gene ses yok. salondan hışırtı duyunca kapıyı araladım. hakkı dayı yatağa doğru yönelmiş vaziyetteydi. beni görünce "yepen kusura bakma birz duman altı ettik ortalığı" dedi. "hakkı dayı sen ne ara geldin" dedim. "ben geldim de sen duymadın yeğen, o kadar seslendim halbusi" dedi. tuvalete gireceğim ama ortalık duman altı resmen. çok kızmama rağmen bişey diyemedim. işemeden odama döndüm. tuvaletin kapısını penceresini açık bırakarak odama döndüm. az sonra giderim diye düşünürken yine uykuya daldım.
-
34.
0gece tuvalete gitmedim diye mesanenin yaptığı basınç neticesinde hamamlık olmuşum. sabah sinirle kalktım yataktan. tuvalete girdim. ortalık temiz. ulan dedim ne oluyoruz yoksa diye aklımdan hakkı dayının gerçekten gelip gelmediğini düşündüm. tuvaletten hızlıca çıkıp salona girdim. annem o esnada mutfaktan benim koşturduğumu görmüştü. hayırdır demeye kalmadan salona girmiştim. ortalık süt liman. annem peşimde olduğu halde yüzümü döndüm. hakkı dayı nerde dedim. ne hakkı dayısı dedi. anne siz bana kafayı mı yedireceksiniz. ben uyurken gelmiş ya. salonda yatıyordu, her zamanki yerinde dedim. annem yok oğlum gelmedi kimse valla, bak bu sefer kesin rüya gördün sen dedi. yahu anne adam tuvaleti duman altı etmiş diye tuvalete giremedim, hamamlık oldum gece diye çıkıştım. oğlum baksana hiç sigara içilmiş gibi duruyor mu burası dedi şaşırmış vaziyette. oflayarak banyoya girdim. babam da ortalıkta görünmüyordu. babamla konuşup konuşmadıklarını soracağım yerde mesele gene salonda kim vardı kim yoktuya geldi. allahım kafayı mı yiyordum? pgibiyatrik bir sıkıntım mı vardı acaba? ama hayır, hakkı dayı basbayağı çıkıp gelmişti işte. üstelik bana halay meselesinden bahsetmişti. annem de hakkı dayının kendi düğünündeki halay esnasında ortadan kaybolduğundan bahsetmişti. elde somut inkar edilemez veriler vardı. bunlar her ne kadar sinir bozucu olsa da, benim sağlık durumumun yerinde olduğunu gösterir şeylerdi.
-
35.
0sabah okula geç gitim. ilk iki dersi kaçırmıştım. mazeret kağıdı mı ne öyle bişey aldım. müdür yardımcısına bir misafirimizin geldiğinden bahsedip mazeret belirttim. beni gören arkadaşlarım durgun olduğumu görünce sorular sordular ama iyiyim sadece biraz yorgunum dedim. kız arkadaşım sayılabilecek birisi vardı hayatımda. öpüşüp koklaşırdık en fazla. malum lise yılları işte, ne kadar olabilecek. zaten bizim okul da biraz alt sınıfların yaşadığı yerde, düz bir liseydi. kızın adı sema olsun. sema'ya bir akrabamızın geldiğinden, bugünlerde onunla ilgileneceğimden ve az görüşürsek kusura bakmamasını söyledim. zaten sessiz kanaatkar bir kızdı. ses etmek bir tarafa, anlayış da gösterdi. öğleden sonra okul kıyafeti üzerimde olduğu halde hacı abi'nin evine yollandım. haber etmeden gitmiştim. evde sadece hacı abinin karısı ve kızları vardı. hakkı dayınla çarşıya gittiler, az sonra gelirler dediler bana. beni balkona geçirip çay pasta falan ikram ettiler. benim eski mahalle olduğu için gelen geçen tiplerin hemen hepsini en azından simaen tanıyordum. yarım saat sonra hakkı dayıyla hacı abi geçtiler yoldan. kafayı kaldırıp beni balkonda çay içerken gördüklerinde ikisinin de yüzleri düştü. benim orda olmamdan rahatsız oldukları o kadar belliydi ki.
-
36.
0üstüme alınmamaya çalışarak tatsız tuzsuz muhabbet etmeye çabaladım. sonra da eski arkadaşlarımdan birinin evine gideceğimi söyleyip çıkmaya yeltendim. geri gelecek misin diye sordular. bu nasıl soru hacı abi demeye kalmadan, yanlış anlama biz sarı muharrem'e gideceğiz de, istersen sen de oraya gel dediler. az önceki soğuk tavırlarını yanlış anladığımı düşünmeye kendimi zorladım ama olmadı. bir bit yeniği vardı bu tavırda. niyetim hakkı dayıyı yalnız yakalayıp şu evlendiği zamanki halay meselesini sormaktı. bu soğuk tavır dolayısıyla aklıma geldi, bizim köylüler bu düğünü gördüklerine göre, hakkı dayının halay esnasında ortadan kaybolması hadisesinden herkesin haberi olsa gerekti. dolayısıyla kendi annem babam hacı abi ve sarı muharrem dahil, herkesin öyle ya da böyle potansiyel şüpheli ya da tanık olabileceği bir durumla karşı karşıyaydım. daha dikkatli adım atmaya ve hakkı dayıyla tek başıma kalmanın yollarını bulmaya karar verdim. beni düğüne getirmeye ikna etmiş ama detaylar hakkında konuşmaktan kaçınmıştı zira.
-
37.
0hacı abinin evinden çıktıktan sonra eski mahallede tur atmaya başladım. çocukluk arkadaşlarımdan fikret'i görürüm umuduyla 500 metre kadar mahalleden aşağı doğru yürüdüm. niyetim fikret ve bir kaç arkadaşla laflamak, böylece sarı muharrem'in evine gidene kadar vakit geçirmekti. fikret ilkokul mezunu ve pazarcılık yapan bi çocuktu. ben okumaya devam ettim, o ise simitçilik boyacılık yaparak geçirdiği çocukluk yıllarının sonunda pazarcılıkta noktayı koymuştu. bana göre daha olgunlaşmış ve çökmüş görünüyordu. eşşek gibi sigara içerdi. kendi ailesini pek sevmesem de kendisiyle bir zamanlar yediğimiz içtiğimizin ayrı gitmemesi hürmetine arada bir görüp laflamak hoşuma giderdi. bababasının bir bakkal dükkanı vardı. bakkala girip fikret'i sorunca fikret'in tam benim geldiğim tarafta, az yukarda bir arkadaşıyla birlikte olduğunu söylediler. ben geri yukarı çıkmadan önce fikret'in babası oralarda ne aradığımı sordu. ben de köyden gelen bi akrabamızı buralara getirdiğimden gezdirdiğimden bahsettim. fikretgil bizim köylü olmamalarına rağmen fikret'in babası hakkı dayıyı tanıdığını söyledi. hatta bizim eve niye geldiğine ve düğünde ne işi olduğuna bile şaşırmıştı. nden bu kadar şaşrıdığını sorduğumda da dedikodu sevmez bir çekingenlikle "oğlum, o adam hayatı senin benim gibi görmüyor. durduk yere kayboluyor, ortaya çıkınca da birileriyle birlikte bi işler çevirerek normal hayata dönüyor" dedi. fikret'in babası bunları söylerken kendimi yeni bir kurban gibi göstermemek için lafı fazla uzatmadım. heralde anca seneye kadar buralara bi daha zor uğrarım dedim hayırsız bir çocuk edasıyla.
-
38.
0hızlı adımlarla sarı muharrem'in evine doğru yöneldim. sarı muharrem emekli bir fabrika işçisiydi. evlencek olan oğlu adil taksi şöförlüğü yapıyordu. evlerine vardığımda başka bir takım akrabaların da oraya geldiklerini gördüm. evin önü ayakkabı doluydu. içeri girdiğimde hakkı dayı ve hacı abi yanyana oturmuş vaziyette kahkahalarla konuşuyorlardı. bi dolu tanıdığım az tanıdığım çok tandığım akraba da oradaydı. düğündeki halay ve hakkı dayının halayda kaybolma hadisesinin kimler tarafından bilindiği içimi kemiriyordu artık. en ilgisiz çocukluk arkadaşımın babası bile hakkı dayının garabetleri hakkında bir fikir sahibiyse hemen herkesin bu bilgisinden şüphelenmem gerekiyordu artık. kendimi savunmasız, pasif ve hakkı dayının yeni hayata dönme aracı olarak görüyordum. bu bir yerde o yaşlardaki bir çocuk için kendine değer verme anldıbına gelse de, ortadaki bi ton belirsizlik ve hakkı dayının tekinsiz tavırları, yerli yersiz karşıma çıkması hadisenin gerilimini artırıyordu.
-
39.
0sarı muharrem aksak yürüyüşüyle yanıma yaklaştı, boynumu çikiştirerek şakalaştı. naber lan sarı pipi dedi. sarışın olduğum için hep böyle takılırlardı bana. aslında sarı muharrem'i çok tanımasam da bana böyle hitap etmesi komiğime gitmişti. ne alaka diyorum içimden. ben de ortama ayak uydurmak için gırgıra şamataya başladım. neyse ki evin küçük oğlu neco geldi. neco da liseye gidiyordu benim gibi. dışarda karşılaşır ama birbirimizin evini pek bilmezdik. balkona geçip laflamaya başladık. abisinin düğünü için yaptıkları hazırlıklardan bahsetti. neco'nun hakkı dayı hakkında bilgisi yoktur diye düğün hakkında daha net bilgiler alırdım diye düşünüyordum. neco gil dindar insanlardı. ailesi bırak çalgıyı çengiyi, halay çekmeye bile müsamaha edemeyecek insanlardı. ben de düğünün şeklini şemalini sormaya başladım. kimler gelecek, çalgı çengi olacak mı, yemek var mı vesaire. çalgılı çengili olacağını söyledi. nasıl olur, aileniz nasıl izin veriyor dediğimde de, bu seferlik öyle olacak, kız tarafı öyle istiyor falan dedi. onun da bilgisi pek yoktu belli ki. heme salona geçmeye yeltendim elimdeki çayı tabağında titreterek.
-
40.
0oturma odasına girince karyolanın kenarına sığıştım. hacı abi beni görünce kapıya yöneldi, mutfağa çay almaya gitti. hakkı dayı da beni yanına oturtttu. düğünü konuşuyoruz dedi. ben bi fırsatını bulup nasıl olup da çalgılı çengili bir düğün olacağını sormaya niyetliydim. sarı muharrem bana bakıyordu. babamı sordu, o niye hiç gelmiyo buralara dedi. merak etme düğüne gelir haftaya dedim. aslında gelip gelmeyceğini bile bilmiyordum. hazırlıklar nasıl giidyor diye sordum. eyidir eyidir dedi çok üstelemeyerek. direk konuya girerek ortamı şu şekilde gerdim:
- orkestra olarak kimleri çağırıyorsunuz muharrem abi?
- orkestra? haaa valla bizimkinin tanışı varımış, çağırıcağmış işte birilerini.
- abi ben sizden mevlit falan beklerdim. böyle çalgı çengi nasıl olacak?
- olacağı var işte. mevlid de olacak o da olacak. hem ne olmak ihtimali var. içki içmeyeceğiz ya. adabınca çalıp eğlensin eşimiz dostumuz.
- allah allah
- öyle ya
ortamı bir anda buz kesmişti. -
41.
0"öyle ya" derkenki surat ifadesi ürkünçtü sarı muharrem'in. düğünü orkestralı yapıyor oluşu hiç de inandırıcı gelmemişti, bu o kadar belliy di ki. ortam bir an bu "öyle ya" sözüyle susup kalakalmıştı. sessizliği birisinin bozması gerekiyordu ki az önceki diyalogdan haberi olmayan hacı abi elinde çayla içeri daldı ve "elim yandı ulan" dedi geveze bir ses tonuyla. hakkı dayı bu sözü bir çorap söküğü gibi alarak, "sen de çay altlığı alaydın ya gözünü yediğim" dedi. istemsiz bir şekilde gülmeye çalıştı odadakiler. hakkı dayıya bir fırsatını bulup eve gitmek istediğimi, kendisinin nerede kalacağını sordum. ben hacı abin gile döneceğim dedi. müsade isteyip kalktım. sarı muharrem omuz silkerek babana selam söyle dedi. kimsenin yüzüne bakmadan dışarı fırladım.
-
42.
0akşam olmak üzereydi. pazartesi gününün cenabeti böyle bir şey olsa gerek. ankesörlü telefon bulup sema'yı aradım, hep takıldığımız vesta cafeye çağırdım. hemen geldi saolsun. yüzümdeki müphem ifadeyi görünce ısrarla sorup durdu nen var diye. anlatıp rahatlamak paylaşmak istiyordum. ama kendisinin bana inanıp inanmayacağından, hepsinden öte beni anlayacağından endişeliydim. güzel ve alımlı bir kızdı; ama her güzel ve alımlı kızda olduğu gibi zihinsel olarak çok gerideydi ve kendini entelektüel olarak geliştirmemişti. her hangi bir konuda iki yorum yapamaz, eğer kendi görüşü varsa da bunu hemen değiştirirdi. ısrarla bir konuda onay bekliyor ve benden onay alamıyorsa kapris yapardı; dolayısıyla daha en başından ilişkiyi bir doktor-hasta ilişkisine çevirmişti. hemen bütün kızlarda olduğu gibi hükmedilmeye, yönlendirilmeye ve bu şartlarda kendi pasif-seçici konumunu belirlemeye alışmıştı. konuyu açmaktan son anda vazgeçtim. babamla kavga ettim, kafam bozuk deyip yanından ayrıldım.
-
43.
0eve vardığımda çoktan akşam olmuştu. ne babam ne de annem evdeydi. sadece kardeşlerim vardı. misafirliğe gitmişler. nereye gittiklerini sorunca da eski mahallemize gittiklerini söylediler. anasını satayım, nereden uzaklaşırsam oraya birileri geri dönüyordu. gelirken bir paket sigara almıştım. tek tük sigara içmeme rağmen o akşam çok içesim vardı. gece boyu odamda sızana kadar babamgilin gelmesini bekledim, karamazov kardeşler romanını okudum sıkılmayayım diye. kardeşlerim çoktan uyumuştu. bir süre sonra ben de sızdım. kitabın üçüncü cildi göğsümün altında kalmış vaziyetteyken gürültülere uyandım. bizimkiler gelmişti. benim mahmur gözle odamın kapısını açtığımı görünce "sen daha uyumadın mı" dediler.
-
44.
0uyudum ya, ama gürültünüze uyandım dedim. kapıyı kapatıp geri uyudum. dört dönerek sabahın olmasını bekledim. sabah annemi mutfakta kahve yaparken gördüm. çok sever türk kahvesi içemyi. bana da yap da birlikte içelim dedim. oturduk, birlikte dün mahallede gezip gördüklerimi anlattım. anneme babamla konuşup konuşmadığını sordum. baban hakkı dayıyı çok tanımaz ama şurası var ki, hakkı dayıyı herkes bilse de kimse yakinen tanımaz diye de ekledi. tanımadığı insanı eve nasıl çağırıyor, üstelik saçma bir düğüne beni de çağırıyor. bu garip olay hakkında babam hiç bişey söylemiyor mu allah kahretsi dedim. baban bişey demiyor ki oğlum. bizim köylü diyerek güveniyoruz işte. kaldı ki bizim köyden yamuk adam çıkmaz kafan rahat olsun dedi. üstelik alt tarafı bir düğüne gideceksiniz canım benim, çok takma kafaya, hakkı dayın zararsız adamdır dedi sonunda. nasıl bu kadar emin olabiliyorlar anlayamıyordum hala.
-
45.
0lafı çok uzatmadan okula gittim. sema'yı görmeye tahammülüm yoktu. en konuşmak istediğim zamanda konuşacak birilerinin olmaması çok kötü bir histi. üstelik sema'yla otursak konuşsak ekstradan ilgi göstermem gerekecekti. neyseki o gün çok kapris yapmadı. okuldan palaspandıras çıkıp eve geldim. annemle biraz daha konuşmam lazımdı. hakkı dayınin bize gelip gelmeyeceğini sordum. bir kaç gün daha eski mahallede olacağını söyledi. şu düğünde kaybolma hadisesiyle ilgili konuşulanları sordum. detayları bilmediğini tekrarladı. çok endişeli olduğumu görünce eski mahallede bizim köyde zamanında muhtarlık da yapmış olan kelleci memet'ten bahsetti bana. kelleci memet'i bilirdim ama diğer köylüler gibi anca bilmekle yetindiğim biriydi. oğulları şehirde iş tutunca kelleci memet de onların yanına gelmiş, mahallede kahvede takılmakla günlerini geçiriyordu. hep takıldığı kartal kahvehanesi vardı yeğeninin işlettiği. dış cephesi siyah beyaz çizgili şekilde boyalı, içerisi de sametli ulvili solmuş beşiktaş posterleriyle doluydu ciksenlerden kalan. yeğeni tıknaz bir adamdı ve mahalledeki amatör maçları organize ettiği için lakabı federasyondu. hasta beşiktaşlıydı. kahveye uçar gibi gittim, kapısındaki federasyon abi'ye selam verdim. "vay sarı pipi naber lan" dedi umursamaz ve alışıldık bir sesle. beni pek kaale almasa da milyonda bir orada görünmem hatırına "naber" demişti bana.