1. 26.
    0
    reserved
    ···
  2. 27.
    0
    rezerved
    ···
  3. 28.
    0
    sabah okula geç gitim. ilk iki dersi kaçırmıştım. mazeret kağıdı mı ne öyle bişey aldım. müdür yardımcısına bir misafirimizin geldiğinden bahsedip mazeret belirttim. beni gören arkadaşlarım durgun olduğumu görünce sorular sordular ama iyiyim sadece biraz yorgunum dedim. kız arkadaşım sayılabilecek birisi vardı hayatımda. öpüşüp koklaşırdık en fazla. malum lise yılları işte, ne kadar olabilecek. zaten bizim okul da biraz alt sınıfların yaşadığı yerde, düz bir liseydi. kızın adı sema olsun. sema'ya bir akrabamızın geldiğinden, bugünlerde onunla ilgileneceğimden ve az görüşürsek kusura bakmamasını söyledim. zaten sessiz kanaatkar bir kızdı. ses etmek bir tarafa, anlayış da gösterdi. öğleden sonra okul kıyafeti üzerimde olduğu halde hacı abi'nin evine yollandım. haber etmeden gitmiştim. evde sadece hacı abinin karısı ve kızları vardı. hakkı dayınla çarşıya gittiler, az sonra gelirler dediler bana. beni balkona geçirip çay pasta falan ikram ettiler. benim eski mahalle olduğu için gelen geçen tiplerin hemen hepsini en azından simaen tanıyordum. yarım saat sonra hakkı dayıyla hacı abi geçtiler yoldan. kafayı kaldırıp beni balkonda çay içerken gördüklerinde ikisinin de yüzleri düştü. benim orda olmamdan rahatsız oldukları o kadar belliydi ki.
    ···
  4. 29.
    0
    üstüme alınmamaya çalışarak tatsız tuzsuz muhabbet etmeye çabaladım. sonra da eski arkadaşlarımdan birinin evine gideceğimi söyleyip çıkmaya yeltendim. geri gelecek misin diye sordular. bu nasıl soru hacı abi demeye kalmadan, yanlış anlama biz sarı muharrem'e gideceğiz de, istersen sen de oraya gel dediler. az önceki soğuk tavırlarını yanlış anladığımı düşünmeye kendimi zorladım ama olmadı. bir bit yeniği vardı bu tavırda. niyetim hakkı dayıyı yalnız yakalayıp şu evlendiği zamanki halay meselesini sormaktı. bu soğuk tavır dolayısıyla aklıma geldi, bizim köylüler bu düğünü gördüklerine göre, hakkı dayının halay esnasında ortadan kaybolması hadisesinden herkesin haberi olsa gerekti. dolayısıyla kendi annem babam hacı abi ve sarı muharrem dahil, herkesin öyle ya da böyle potansiyel şüpheli ya da tanık olabileceği bir durumla karşı karşıyaydım. daha dikkatli adım atmaya ve hakkı dayıyla tek başıma kalmanın yollarını bulmaya karar verdim. beni düğüne getirmeye ikna etmiş ama detaylar hakkında konuşmaktan kaçınmıştı zira.
    ···
  5. 30.
    0
    hacı abinin evinden çıktıktan sonra eski mahallede tur atmaya başladım. çocukluk arkadaşlarımdan fikret'i görürüm umuduyla 500 metre kadar mahalleden aşağı doğru yürüdüm. niyetim fikret ve bir kaç arkadaşla laflamak, böylece sarı muharrem'in evine gidene kadar vakit geçirmekti. fikret ilkokul mezunu ve pazarcılık yapan bi çocuktu. ben okumaya devam ettim, o ise simitçilik boyacılık yaparak geçirdiği çocukluk yıllarının sonunda pazarcılıkta noktayı koymuştu. bana göre daha olgunlaşmış ve çökmüş görünüyordu. eşşek gibi sigara içerdi. kendi ailesini pek sevmesem de kendisiyle bir zamanlar yediğimiz içtiğimizin ayrı gitmemesi hürmetine arada bir görüp laflamak hoşuma giderdi. bababasının bir bakkal dükkanı vardı. bakkala girip fikret'i sorunca fikret'in tam benim geldiğim tarafta, az yukarda bir arkadaşıyla birlikte olduğunu söylediler. ben geri yukarı çıkmadan önce fikret'in babası oralarda ne aradığımı sordu. ben de köyden gelen bi akrabamızı buralara getirdiğimden gezdirdiğimden bahsettim. fikretgil bizim köylü olmamalarına rağmen fikret'in babası hakkı dayıyı tanıdığını söyledi. hatta bizim eve niye geldiğine ve düğünde ne işi olduğuna bile şaşırmıştı. nden bu kadar şaşrıdığını sorduğumda da dedikodu sevmez bir çekingenlikle "oğlum, o adam hayatı senin benim gibi görmüyor. durduk yere kayboluyor, ortaya çıkınca da birileriyle birlikte bi işler çevirerek normal hayata dönüyor" dedi. fikret'in babası bunları söylerken kendimi yeni bir kurban gibi göstermemek için lafı fazla uzatmadım. heralde anca seneye kadar buralara bi daha zor uğrarım dedim hayırsız bir çocuk edasıyla.
    ···
  6. 31.
    0
    hızlı adımlarla sarı muharrem'in evine doğru yöneldim. sarı muharrem emekli bir fabrika işçisiydi. evlencek olan oğlu adil taksi şöförlüğü yapıyordu. evlerine vardığımda başka bir takım akrabaların da oraya geldiklerini gördüm. evin önü ayakkabı doluydu. içeri girdiğimde hakkı dayı ve hacı abi yanyana oturmuş vaziyette kahkahalarla konuşuyorlardı. bi dolu tanıdığım az tanıdığım çok tandığım akraba da oradaydı. düğündeki halay ve hakkı dayının halayda kaybolma hadisesinin kimler tarafından bilindiği içimi kemiriyordu artık. en ilgisiz çocukluk arkadaşımın babası bile hakkı dayının garabetleri hakkında bir fikir sahibiyse hemen herkesin bu bilgisinden şüphelenmem gerekiyordu artık. kendimi savunmasız, pasif ve hakkı dayının yeni hayata dönme aracı olarak görüyordum. bu bir yerde o yaşlardaki bir çocuk için kendine değer verme anldıbına gelse de, ortadaki bi ton belirsizlik ve hakkı dayının tekinsiz tavırları, yerli yersiz karşıma çıkması hadisenin gerilimini artırıyordu.
    ···
  7. 32.
    0
    sarı muharrem aksak yürüyüşüyle yanıma yaklaştı, boynumu çikiştirerek şakalaştı. naber lan sarı pipi dedi. sarışın olduğum için hep böyle takılırlardı bana. aslında sarı muharrem'i çok tanımasam da bana böyle hitap etmesi komiğime gitmişti. ne alaka diyorum içimden. ben de ortama ayak uydurmak için gırgıra şamataya başladım. neyse ki evin küçük oğlu neco geldi. neco da liseye gidiyordu benim gibi. dışarda karşılaşır ama birbirimizin evini pek bilmezdik. balkona geçip laflamaya başladık. abisinin düğünü için yaptıkları hazırlıklardan bahsetti. neco'nun hakkı dayı hakkında bilgisi yoktur diye düğün hakkında daha net bilgiler alırdım diye düşünüyordum. neco gil dindar insanlardı. ailesi bırak çalgıyı çengiyi, halay çekmeye bile müsamaha edemeyecek insanlardı. ben de düğünün şeklini şemalini sormaya başladım. kimler gelecek, çalgı çengi olacak mı, yemek var mı vesaire. çalgılı çengili olacağını söyledi. nasıl olur, aileniz nasıl izin veriyor dediğimde de, bu seferlik öyle olacak, kız tarafı öyle istiyor falan dedi. onun da bilgisi pek yoktu belli ki. heme salona geçmeye yeltendim elimdeki çayı tabağında titreterek.
    ···
  8. 33.
    0
    gibecem hala devam ediyomu bu hikaye
    ···
  9. 34.
    0
    oturma odasına girince karyolanın kenarına sığıştım. hacı abi beni görünce kapıya yöneldi, mutfağa çay almaya gitti. hakkı dayı da beni yanına oturtttu. düğünü konuşuyoruz dedi. ben bi fırsatını bulup nasıl olup da çalgılı çengili bir düğün olacağını sormaya niyetliydim. sarı muharrem bana bakıyordu. babamı sordu, o niye hiç gelmiyo buralara dedi. merak etme düğüne gelir haftaya dedim. aslında gelip gelmeyceğini bile bilmiyordum. hazırlıklar nasıl giidyor diye sordum. eyidir eyidir dedi çok üstelemeyerek. direk konuya girerek ortamı şu şekilde gerdim:

    - orkestra olarak kimleri çağırıyorsunuz muharrem abi?
    - orkestra? haaa valla bizimkinin tanışı varımış, çağırıcağmış işte birilerini.
    - abi ben sizden mevlit falan beklerdim. böyle çalgı çengi nasıl olacak?
    - olacağı var işte. mevlid de olacak o da olacak. hem ne olmak ihtimali var. içki içmeyeceğiz ya. adabınca çalıp eğlensin eşimiz dostumuz.
    - allah allah
    - öyle ya

    ortamı bir anda buz kesmişti.
    ···
  10. 35.
    0
    "öyle ya" derkenki surat ifadesi ürkünçtü sarı muharrem'in. düğünü orkestralı yapıyor oluşu hiç de inandırıcı gelmemişti, bu o kadar belliy di ki. ortam bir an bu "öyle ya" sözüyle susup kalakalmıştı. sessizliği birisinin bozması gerekiyordu ki az önceki diyalogdan haberi olmayan hacı abi elinde çayla içeri daldı ve "elim yandı ulan" dedi geveze bir ses tonuyla. hakkı dayı bu sözü bir çorap söküğü gibi alarak, "sen de çay altlığı alaydın ya gözünü yediğim" dedi. istemsiz bir şekilde gülmeye çalıştı odadakiler. hakkı dayıya bir fırsatını bulup eve gitmek istediğimi, kendisinin nerede kalacağını sordum. ben hacı abin gile döneceğim dedi. müsade isteyip kalktım. sarı muharrem omuz silkerek babana selam söyle dedi. kimsenin yüzüne bakmadan dışarı fırladım.
    ···
  11. 36.
    0
    akşam olmak üzereydi. pazartesi gününün cenabeti böyle bir şey olsa gerek. ankesörlü telefon bulup sema'yı aradım, hep takıldığımız vesta cafeye çağırdım. hemen geldi saolsun. yüzümdeki müphem ifadeyi görünce ısrarla sorup durdu nen var diye. anlatıp rahatlamak paylaşmak istiyordum. ama kendisinin bana inanıp inanmayacağından, hepsinden öte beni anlayacağından endişeliydim. güzel ve alımlı bir kızdı; ama her güzel ve alımlı kızda olduğu gibi zihinsel olarak çok gerideydi ve kendini entelektüel olarak geliştirmemişti. her hangi bir konuda iki yorum yapamaz, eğer kendi görüşü varsa da bunu hemen değiştirirdi. ısrarla bir konuda onay bekliyor ve benden onay alamıyorsa kapris yapardı; dolayısıyla daha en başından ilişkiyi bir doktor-hasta ilişkisine çevirmişti. hemen bütün kızlarda olduğu gibi hükmedilmeye, yönlendirilmeye ve bu şartlarda kendi pasif-seçici konumunu belirlemeye alışmıştı. konuyu açmaktan son anda vazgeçtim. babamla kavga ettim, kafam bozuk deyip yanından ayrıldım.
    ···
  12. 37.
    0
    hala nelan bildiğimiz halamı
    ···
  13. 38.
    0
    eve vardığımda çoktan akşam olmuştu. ne babam ne de annem evdeydi. sadece kardeşlerim vardı. misafirliğe gitmişler. nereye gittiklerini sorunca da eski mahallemize gittiklerini söylediler. anasını satayım, nereden uzaklaşırsam oraya birileri geri dönüyordu. gelirken bir paket sigara almıştım. tek tük sigara içmeme rağmen o akşam çok içesim vardı. gece boyu odamda sızana kadar babamgilin gelmesini bekledim, karamazov kardeşler romanını okudum sıkılmayayım diye. kardeşlerim çoktan uyumuştu. bir süre sonra ben de sızdım. kitabın üçüncü cildi göğsümün altında kalmış vaziyetteyken gürültülere uyandım. bizimkiler gelmişti. benim mahmur gözle odamın kapısını açtığımı görünce "sen daha uyumadın mı" dediler.
    ···
  14. 39.
    0
    hızlan biladrer hızlan
    ···
  15. 40.
    0
    uyudum ya, ama gürültünüze uyandım dedim. kapıyı kapatıp geri uyudum. dört dönerek sabahın olmasını bekledim. sabah annemi mutfakta kahve yaparken gördüm. çok sever türk kahvesi içemyi. bana da yap da birlikte içelim dedim. oturduk, birlikte dün mahallede gezip gördüklerimi anlattım. anneme babamla konuşup konuşmadığını sordum. baban hakkı dayıyı çok tanımaz ama şurası var ki, hakkı dayıyı herkes bilse de kimse yakinen tanımaz diye de ekledi. tanımadığı insanı eve nasıl çağırıyor, üstelik saçma bir düğüne beni de çağırıyor. bu garip olay hakkında babam hiç bişey söylemiyor mu allah kahretsi dedim. baban bişey demiyor ki oğlum. bizim köylü diyerek güveniyoruz işte. kaldı ki bizim köyden yamuk adam çıkmaz kafan rahat olsun dedi. üstelik alt tarafı bir düğüne gideceksiniz canım benim, çok takma kafaya, hakkı dayın zararsız adamdır dedi sonunda. nasıl bu kadar emin olabiliyorlar anlayamıyordum hala.
    ···
  16. 41.
    0
    reserved
    ···
  17. 42.
    0
    müphem ne demek lan
    omuz silkmek ne demek
    bana bunları açıkla hemen
    ···
  18. 43.
    0
    lafı çok uzatmadan okula gittim. sema'yı görmeye tahammülüm yoktu. en konuşmak istediğim zamanda konuşacak birilerinin olmaması çok kötü bir histi. üstelik sema'yla otursak konuşsak ekstradan ilgi göstermem gerekecekti. neyseki o gün çok kapris yapmadı. okuldan palaspandıras çıkıp eve geldim. annemle biraz daha konuşmam lazımdı. hakkı dayınin bize gelip gelmeyeceğini sordum. bir kaç gün daha eski mahallede olacağını söyledi. şu düğünde kaybolma hadisesiyle ilgili konuşulanları sordum. detayları bilmediğini tekrarladı. çok endişeli olduğumu görünce eski mahallede bizim köyde zamanında muhtarlık da yapmış olan kelleci memet'ten bahsetti bana. kelleci memet'i bilirdim ama diğer köylüler gibi anca bilmekle yetindiğim biriydi. oğulları şehirde iş tutunca kelleci memet de onların yanına gelmiş, mahallede kahvede takılmakla günlerini geçiriyordu. hep takıldığı kartal kahvehanesi vardı yeğeninin işlettiği. dış cephesi siyah beyaz çizgili şekilde boyalı, içerisi de sametli ulvili solmuş beşiktaş posterleriyle doluydu ciksenlerden kalan. yeğeni tıknaz bir adamdı ve mahalledeki amatör maçları organize ettiği için lakabı federasyondu. hasta beşiktaşlıydı. kahveye uçar gibi gittim, kapısındaki federasyon abi'ye selam verdim. "vay sarı pipi naber lan" dedi umursamaz ve alışıldık bir sesle. beni pek kaale almasa da milyonda bir orada görünmem hatırına "naber" demişti bana.
    ···
  19. 44.
    0
    o ergen halimle kelleci memet'i sormam biraz tuhaf kaçabilirdi. annem gilin birisine misafir geldiğinden, benim de bu nedenle oradan geçtiğimi söyledim. allahtan içerde beşiktaş-bursa türkiye kupası maçı vardı. abi ben de maçı izleyeyim bari dedim, içeri girdim. maç show tv'de olduğu için içerisi pek kalabalık değildi. ortada duman çok olamsa da sigara kokusundan geçilmiyordu. çırak benim federasyon abi'yle kapıda selamlaştığımı görünce bana saygıda kusur etmeyerek önüme çay koydu. çayı yudumlarken federasyon abi önümden geçti. elimi kaldırıp "abi kelleci memet nerde" diye sordum. bir an memet abi demem gerektiğini farkettim, ayıp ettiğimi düşündüm. neyseki federasyon abi üstelemedi "ne bileyim lan ben kellecinin kahyası mıyım" dedi. ben de "yaa hep burada olur ya, ondan sordum" dedim. "az sonra gelir, şimdi yemek yiyordur" dedi. gözüm maçta aklım kelleci memet'te beklemeye koyuldum. maçın ilk devresi bittiğinde kapının önüne çıkıp eski tanıdıklarıma baka baka sigara içtim. yaşı büyükler geçtiğinde sigarayı avucumun içine alıp elimi arkada saklıyordum. ikinci yarı başladığında üçüncü çayımı içiyordum. 5 dakika oldu olmadı, tak diye içeri kelleci memet girdi.
    ···
  20. 45.
    0
    hadisene yarram
    ···