1. 26.
    +7
    bir şeyler ters gidiyordu, yolda bana gülümseyen bir kadına bile aşık olacak kadar sünepe olan ben, hayatım boyunca en çok yaklaştığım kadının bana böyle davranmasına katlanamıyordum. elbette nikahlı karım olmasını beklemiyordum ondan ama... kafamı dağıtmak için en iyi bildiğim şeylerden birini yapmaya karar verdim, oyun.

    - kolay gelsin birader.

    kaldırdım kafamı, sokaktaki diğer fedaiydi bu. 1024 yaptığım 2048 oyunumun yarıda kesilmesine bozulmuştum hafiften. hafifçe başımı eğerek , aşağı tarafa büyük numaraları dizmeye devam ettim.

    - kardeş belli yenisin, az önce müşterimi çaldınız ses etmedim ama burası bizim sokak.

    dünyanın en ciddi işini yapıyormuşçasına bir 256 koydum kenara.
    ···
  2. 27.
    +7
    Fatih temkinli bir şekilde inerken bakmadı fulya’ya. Üzüldüm o an, benim yüzümden olmuştu. Nedense istemeyerek iyilik yapamıyorduk kimseye, genelde kötülüğümüz dokunuyordu. Ve buna yüzsüz gibi istemeyerek ismini koymuştuk. Her neyse, insanoğlunun pisliklerini dökmek benim görevim değil. Aslında herkes kendi içindeki pisliği süpürse dünya tertemiz olur, avrupa’da böyle mesela…

    Fikri bizden önce +2’siyle gelmişti kendi deyimiyle allah’ın olmadığı mahalleye. Açıkçası iki arkadaşını önceden haber vermediği için bozuldum biraz, bizler hatta ekşiciler bile bir zirveye giderken artılarımızı belirtecek kadar medeniyken, fikri’den gelen bu beklenmeyen yumruk canımı acıttı. Şu an başarısız bir foreshadowing yaptığımı belirtecek kadar onursuzum arkadaşlar, aynı zamanda yaptığım espriyi karşımdaki insanlar anladığı halde açıklamaya kalkışacak kadar kibirli ve küçümseyici bir huur çocuğu olduğumu da belirtmek isterim.
    ···
  3. 28.
    +4 -2
    - bakın,...

    tekrar temizledim boğazımı. uzun zamandır konuşmuyordum, sesimin yükseliğini ve tonunu ayarlamakta güçlük çekiyordum. açıkçası vereceğim cevap hala belli değildi, bir yanım bu sefil hayatıma ara verip maceraya atılmak istiyordu, öte yanım ise durağanlığımı koruyup ölene kadar bu düzeni bozmamak. bu tip durumlarda deli olan taraf hep kazanıyor galiba, en azından bende öyle oldu. hoş, öyle olmasa bu olayı size anlatmam ne kadar gerekli olurdu bilemiyorum. devam ettim lafa.
    ···
  4. 29.
    +5 -1
    - bakın, dediğiniz işi yapacak durumda değili...
    - bir şey yapmacaksın ki, yanımda duracaksın.

    bir eliyle koltuğun kenarına vurarak yan kısmını vurguladı. iyi, güzeldi, anlıyordum da...

    - anlıyorum ama bilmediğim bir ortam...

    hangi ortamı bilirdim ki...

    - ... tanımadığım insanlar...

    kaç tanıdığım vardı sahiden?

    -... bir pot kırıp sizi zor durumda bırakabilirim...

    bu konuda yalan söylüyordum, çünkü pot kırmak için konuşmak gerekir.
    ···
  5. 30.
    +5 -1
    beş dakika sonra açıldı kapı, kendisinden önce hafif bir parfüm kokusu geldi. garip bir şekilde güzel giyinmişti, ne bileyim insan hayat kadınlarını hep hoyrat, kaba düşünür ama değildi öyle. elinde ufak bir çanta, açık mavi bir bluz ve kot kapri. dışardan gören birisi muhtemelen anne ve oğulu alışverişe çıkmış sanardı.

    - bekletmedim değil mi?

    biliyorsun işte beklettiğini kahpe diye sırıttım kendimce. sonra da utandım kendimden, bu fazla heyecana kaptırırsam kendimi benim gibi bir asosyal için fena olurdu. doğaya ilk defa salınan bir insan yavrusu gibi olacaktım ne de olsa, tehlikelerden pek de haberdar değildim...
    ···
  6. 31.
    +5 -1
    - çay may içer misin hüso?
    - yok abi sağ olasın.

    gözlük çıktığı için sıfatımı net olarak göremesem de berberin dikkatten kısılmış gözleri dibimdeydi. hırsla kesiyordu adam, sanki yılların hıncını alıyordu benden, bir o yana bir bu yana çekiştiriyordu. saç bittikten sonra sıra sakala geldi, gittiğim tüm berberler ters sırada yapsa da kesimi adamda bi cinslik vardı işte. bıyığı uzun, sakalı kısa bıraktı, kaşa da iki çizik attı, şevkle izledi eserini.

    - oldu lan hüso. valla oldu.

    üçümüz birlikte heykeltıraşın eserine bakıyorduk. ne farkı vardı bu adamın mikelanj'dan? bilmiyordum, bir an önce gözlüklerimi takıp kendimi tam olarak görmeliydim.
    ···
  7. 32.
    +5 -1
    - çay may içer misin?
    - olur abla.
    - ablanı yesinler senin.

    alışıyordum yavaş yavaş, çabuk samimi olan bir yapısı vardı. hoş, bir hayat kadınından bahsediyorduk. belki de mesleğinden bağımsız şekilde karakteriyle ilgilidir bilemiyorum, açıkçası o anki karakterim bunları düşünecek düzeyde değildi. kendisine bir kadın emanet edilmiş taşıyıcıydım ben, ötesi beni ilgilendirmezdi.

    - buyur.

    eh bu karakter de zeynep'in çayı uzatırken görünen memelerine bakmadan edemezdi...
    ···
  8. 33.
    +5 -1
    - beğendin mi?
    - ha, ne?
    - çayı diyorum...

    imalı imalı gülümsedi. fark etmişti memelerine baktığımı. restine rest çektim.

    - çay güzel de kaçak mı orijinal mi tam anlayamadım?

    şaşkın şaşkın baktıktan sonra bir kahkaha daha patlattı. beklemiyordu benden bu cevabı belli ki.

    - daha sonra sen demlersin, anlarsın gülüm.
    ···
  9. 34.
    +5 -1
    memelere bakmadan geçmediğin için takdirimi kazandın
    ···
  10. 35.
    +6
    beş dakika sonra duş açıldı. karşımda televizyon açıktı ama istemsizce aklıma üşüşüyordu zeynep'in içerde duş aldığı fikri. gün içinde git gide kaynayan kanım yavaştan taşar olmuştu, eski sefil günlere geri dönme korkusu belki de şu anların tadını sonuna kadar almak istiyordu. kalktım, sessizce evi dolaşmaya karar verdim.

    zeynep'in odası kırmızı perdeli, pavyon gibi bir odaydı. perdelerden sızıp içeri vuran güneş her yeri kırmızı ediyordu. dolabında çeşit çeşit iç çamaşırları, mini etekler, abiye giysiler vardı. çekmecelerde evde ve günlük hayatta giydiği giysiler vardı. karakteri gibi eşyaları da ikiye bölünmüştü.
    ···
  11. 36.
    +6
    - duş almak istersen al, benim daha hazırlanmama var.

    yani, bilmem ki... diye düşünürken sesli olarak yanıt vermem gerektiğini fark ettim. hala gerçek hayata dair hafif bug'larım vardı.

    - abla bilmem ki...
    - nolacak oğlum iki dakikada şipşak saçının kılı gider.

    teslim olmuşçasına boyun eğdim.

    - çıkar burda giysileri banyoda ıslanıp leş olmasınlar.

    ha?
    ···
  12. 37.
    +5 -1
    kahvaltı sonrası sigaralarımızı tellendirirken, ki ister istemez ben de başlamıştım, düşüncelere daldım. esas olay benim düşüncelere dalmam değil, düşüncelere dalmışken gözlerimin, fulya'nın masadaki kırıntıları süpüren dolgun göğüsleriydi. durumu fark eden iki bayan, sessizce benim kendime gelmemi bekliyordu. ne kadar zaman geçti bilmiyorum fakat nihayet fulya'nın göğüsleriyle bakıştığımı anlayacak bilinç düzeyine eriştim.

    - bu bluzun rengi ne oluyor turkuaz mı?, dedim bozuntuya vermememeye çalışarak...
    - aynen o turkuaz, dedi fulya ve bir anda sıyırdı bluzunu, burası beyaz diye işaret etti bembeyaz göğsünün yuvarını, ve burası da kahverengi diye oynamaya başladı meme ucuyla. başka sormak istediğin bir şey var mı, diye eklemeyi de unutmadı. yaramaz bir çocuğun gülümsemesi vardı suratında, ben ise öpücükten aşağı kalır yanı olmayan bu fantastik " renkleri tanıyalım " dersini tam olarak anlamadığımı düşünüp bir tekrar daha isteme düşüncesiydim.
    ···
  13. 38.
    +3 -2
    - bizim piyasada yalnız olmuyor, yanında bir adam olması lazım. birkaç gün yanımda görün, hiçbir şey yapmana gerek yok.

    boş boş baktım suratına. yani değil bir huurya fedailik etmek - ki doğru kelime bu mu ondan bile emin değilim -, yaklaşık üç aydır özel bir durum için dışarı çıkmamıştım. şaşkınlıktan bir çay koyayım, diye mırıldanıp mutfağa gittim, ketılın düğmesine bastım. içinde su yoktu, kafam kadar boştu o an anlayacağınız. kaynattım suyu, doldurdum bardaklara zütürdüm içeri. masanın üstündeki kitaplara bakıyordu o da o sırada.
    ···
  14. 39.
    +4 -1
    ketıl boşken su nasıl kaynadı ak
    ···
  15. 40.
    +5
    pot basma oç
    ···
  16. 41.
    +4 -1
    başımı sallayarak onayladım en sonunda. gözlerini kocaman kocaman açtı, ciddi mi dercesine. gözlerimi kapatarak kuvvetlendirdim sessiz cevabımı. hızla üzerime atılarak sarıldı bana, şampuan kokan saçları ağzıma, gözüme doldu hep. o sırada o hem hiç olmayan sevgilimdi, hep küçük yaşta kaybettiğim kızkardeşimdi, hem de memleketteki anamdı... bilmiyorum karışık bir duygu işte. ilk defa bir kadını bu kadar mutlu ediyordum belki de, inanın mükemmel bir duygu. hızla kendisi geriye çekti, yeni bir oyuncak almış çocuk gibi kıpır kıpırdı.

    - güzel bu gece çıkıyoruz öyleyse, yarım saat sonra çıkalım da sana üst baş alalım.

    bu gece mi?
    ···
  17. 42.
    +4 -1
    galiba bu işi yapan adamların resmi kıyafeti şu, beyaz gömlek, siyah ceket pantolon, yumurta topuk. üniformamı giyip aynada kendime bakıyordum, kafayla gövde ayrı telden çalıyordu. üst taraf harry potter, alt taraf kurtlar vadisi.

    - gözlükle olmaz yalnız, bir de tıraş olacaksın.

    doğru diyordu hüso abi. ısınmıştım hafiften, zeynep dışarda sigarasını bitirmiş içeri gelmişti o sıra.

    - hüso sen bi tıraşa zütürüver yeğeni.
    - tabi abla.
    - güzel bi şeyler yapın işe anlarsın sen.
    ···
  18. 43.
    +5
    gözlükleri taktım takmasına, o görüntünün netleştiği an var ya takarken, orda kalakaldım. elimde olmadan dikleştim şöyle bir, lan dedim iki saat önce neydin, şimdi neysin, hep beklediğin, hani hiçbir tak yapmadan, hiçbir emek harcamadan gelsin istediğin değişim bu mu lan acaba? bu mu lan senin mucizen? hz. muhafazid'in mirac'ı, isa'nın dirilmesi, musa'nın denizi yarmasından ne farkı vardı lan bu olayın? ben orda kasım kasılırken hüso omzumdan tutup çektiği gibi uyandırdı beni rüyamdan.

    - çok havaya girme, piyasada hızlı çıkan sert çakılır yere. ağır ol.

    hayatımın dersini almışım gibi salladım başımı. gibimde bile değildi oysa.
    ···
  19. 44.
    +4 -1
    - hazır mısın zeynep abla?

    ses tonumu tanıyamadım, tipime uygun olarak o da değişmişti kendince. kader tıpkı sefil yaşamımda olduğu gibi benden bağımsız planlar yapmaya devam ediyordu ama bir fark vardı, bu sefer ben müsade ediyordum. biliyordum ki karşıma ne çıkarsa yenecek güçteyim.

    şöyle bir baktı zeynep, sigarasını düşürdü yere. ağır adımlarla yaklaştı yanıma. elleriyle yanaklarımı sıkarak,

    - lan sen pekekent miydin önceki hayatında eşşoleşek

    dedikten sonra bu sefer benim de katıldığım üçüncü postayı patlattık. bu lafla zeynep'le aramızdaki ilişki bir üst boyuta çıkmıştı. belki kimse fark etmedi ama ben fark ettim.

    o an elimde olsa, muhtemelen buna müsade etmezdim.
    ···
  20. 45.
    +4 -1
    kompleksleri yoktu, hoş onun yaşadığı bir hayatta da komplekse müsamaha gösterilemezdi. belden aşağı şakalaşmalarımızdan sonra gayet ilgili ve ciddi bir şekilde ailemi, memleketimi, kız arkadaşımı sordu. verdiğim cevaplar üstüne daha da istekli sorular sormaya başladı. belli ki böyle bir hayata özeniyordu, hoş bunu bilmek için alim olmaya gerek yok.

    - al lan beni nikahına, zütür memleketine.

    buruk bir kahkaha izledi bu şakayı.

    - sen istersen zütürürüm abla.
    - ya ya,... elli farklı erkekten duymasam bu lafı, belki inanırdım be canım.

    hassas olduğu bir konuydu belli ki. yine kendisi toparladı.

    - ee manita?
    - manita... yok.
    - nasıl yok lan? bu şekle kurban olsunlar.

    evet, şeklim vardı artık. şekil.
    ···