-
26.
+6 -1istiyordum bu işi içten içe, ortamdaki esas huur bendim, naza çekiyordum işte kendimi. uzun süredir ilk defa kaynamıştı kanım, şimdiden çıktığımızda olabilecek olaylar üstüne hayal kurmaya başlamıştım. kötü adamlar bize bulaşıyordu, ben hepsini def edip esas kızı kurtarıyordum ve mutlu son...
- bak tekrar söylüyorum sadece yanımda duracaksın. sana para da veririm.
ciddi anlamda ilgilenmiyordum parayla. esasında tek ilgilendiğim tek, ilgiydi. her gün sana gelirim, muhabbet ederiz dese inanın huurluk bile yapabilirdim onun yerine. -
27.
+5pot basma oç
-
28.
+5gözlükleri taktım takmasına, o görüntünün netleştiği an var ya takarken, orda kalakaldım. elimde olmadan dikleştim şöyle bir, lan dedim iki saat önce neydin, şimdi neysin, hep beklediğin, hani hiçbir tak yapmadan, hiçbir emek harcamadan gelsin istediğin değişim bu mu lan acaba? bu mu lan senin mucizen? hz. muhafazid'in mirac'ı, isa'nın dirilmesi, musa'nın denizi yarmasından ne farkı vardı lan bu olayın? ben orda kasım kasılırken hüso omzumdan tutup çektiği gibi uyandırdı beni rüyamdan.
- çok havaya girme, piyasada hızlı çıkan sert çakılır yere. ağır ol.
hayatımın dersini almışım gibi salladım başımı. gibimde bile değildi oysa. -
29.
+6beş dakika sonra duş açıldı. karşımda televizyon açıktı ama istemsizce aklıma üşüşüyordu zeynep'in içerde duş aldığı fikri. gün içinde git gide kaynayan kanım yavaştan taşar olmuştu, eski sefil günlere geri dönme korkusu belki de şu anların tadını sonuna kadar almak istiyordu. kalktım, sessizce evi dolaşmaya karar verdim.
zeynep'in odası kırmızı perdeli, pavyon gibi bir odaydı. perdelerden sızıp içeri vuran güneş her yeri kırmızı ediyordu. dolabında çeşit çeşit iç çamaşırları, mini etekler, abiye giysiler vardı. çekmecelerde evde ve günlük hayatta giydiği giysiler vardı. karakteri gibi eşyaları da ikiye bölünmüştü. -
30.
+5şifonyerin aynasının kenarına bir fotoğraf iliştirilmişti. eski, üzerine kahve dökülmüş fotoğraflardan. bıyıklı babacan bir adam, uzun boylu bir kadın ve ön dişleri dökülmüş küçük bir kız. kapadokya'da çekilmiş, fonda peribacaları tüm ihtişamıyla salınmakta. küçük kızın gözleri, zeynep'in güldüğü zamanki gözleri gibi, ışıl ışıl bakıyor. adam ise kadını tek eliyle sıkıca sarmış, kız ise kucağında, tipik baba figürü. fotoğrafa dalmış gitmişken duşun sesi kesildi birdenbire. hızla salona dönüp sanki yıllardır orada oturuyormuş gibi bir pozisyon aldım.
-
31.
+5- abi yarın aynı saatte alırım.
fatih artık onu değil beni muhattap alıyordu. hoşuma gitti bu durum. konuşmamaya devam ederek merdivenleri çıkmaya başladık. önümden çıkıyordu, kazandığım zaferle birlikte önümde yürüyen bir çift bacağın benim olması gerektiğini düşünüyordum. zafer sarhoşluğu bu olsa gerekti, saçmasapan düşünceler doluyordu zihnime.
kata vardık, bir şeyler konuşmamız gerektiğini düşünüyordum artık. sokakta beni diğer elemanla baş başa bırakması hoşuma gitmemişti ve sormak istiyordum. anahtarıyla kapıyı kurcalarken ağladığını fark ettim, soru da böylece boğazıma tıkılmış oldu.
- zeynep, noldu?
hiçbir şey demeden bana doğru döndü ve dudağıma bir öpücük kondurup geri çekildi. zihnimdeki tüm düşünceler silindi bir anda, o an yaşanmadı sanki. tam o anda hareketsizliğimizden dolayı söndü apartman lambası. sadece nefeslerimiz vardı şimdi ortamda, belki de değme bestecilerin kalitesine erişemeyeceği bir uyum vardı aralarında. aşkın ritmi varsa, muhtemelen bu oydu. -
32.
+7 -2zilin çalmasıyla birlikte uyandım. zile öylesine alışmıştım ki bana bir serdar ortaç şarkısını çağrıştırmaya bile başlamıştı. hoş, bir serdar ortaç şarkısı çağrıştırmayan kapı zili imal edilebilir mi? serdar'ın bu önlemi aldığını düşünüyorum.
- uyuyor musun lan daha, gel hadi kahvaltı hazır.
zeynep'i görmemle birlikte bir anda dünkü olaylar silsilesi canlandı kafamda. evet, hepsi gerçekti. fakat zeynep, hani şu her sabah uyandığında hafızasını kaybeden kızın olduğu film vardı ya, işte oradaki gibi yine hiçbir şey olmamış gibi bambaşka bir karakterdeydi.
- gel lan hadi biriyle tanıştıracağım seni.
sabah kalkar kalkmaz bilgisayarı açtığım günler geldi aklıma, uzun zaman sonra ilk defa sabah kalktığımda kahvaltı yapacaktım. işin ilginç yanı, akşam değil sabah kalkmıştım bir de. -
33.
+6 -2- bana bir erkek lazım.
bilmiyorum böyle bir cümle size ne ifade eder, fakat eminim sizle aynı şeyi düşündük. değil ergenlikten çıkmak neredeyse ergenliği gerisingeri tepip çocukluğa yol alacak olan ben elbette ciksi düşündüm. kıpırdandım şöyle bir yerimde. kadın da yanlış anlaşılacağını bile bile tek cümleyle kesti sanki sözü, hani bir evet cevabı koparıp esas olayı sonrasında mı anlatmayı planladı bilemiyorum ama sessizliğimi korudum, devam etti. -
34.
+5 -1- bakın, dediğiniz işi yapacak durumda değili...
- bir şey yapmacaksın ki, yanımda duracaksın.
bir eliyle koltuğun kenarına vurarak yan kısmını vurguladı. iyi, güzeldi, anlıyordum da...
- anlıyorum ama bilmediğim bir ortam...
hangi ortamı bilirdim ki...
- ... tanımadığım insanlar...
kaç tanıdığım vardı sahiden?
-... bir pot kırıp sizi zor durumda bırakabilirim...
bu konuda yalan söylüyordum, çünkü pot kırmak için konuşmak gerekir. -
35.
+5 -1beş dakika sonra açıldı kapı, kendisinden önce hafif bir parfüm kokusu geldi. garip bir şekilde güzel giyinmişti, ne bileyim insan hayat kadınlarını hep hoyrat, kaba düşünür ama değildi öyle. elinde ufak bir çanta, açık mavi bir bluz ve kot kapri. dışardan gören birisi muhtemelen anne ve oğulu alışverişe çıkmış sanardı.
- bekletmedim değil mi?
biliyorsun işte beklettiğini kahpe diye sırıttım kendimce. sonra da utandım kendimden, bu fazla heyecana kaptırırsam kendimi benim gibi bir asosyal için fena olurdu. doğaya ilk defa salınan bir insan yavrusu gibi olacaktım ne de olsa, tehlikelerden pek de haberdar değildim... -
36.
+5 -1- çay may içer misin hüso?
- yok abi sağ olasın.
gözlük çıktığı için sıfatımı net olarak göremesem de berberin dikkatten kısılmış gözleri dibimdeydi. hırsla kesiyordu adam, sanki yılların hıncını alıyordu benden, bir o yana bir bu yana çekiştiriyordu. saç bittikten sonra sıra sakala geldi, gittiğim tüm berberler ters sırada yapsa da kesimi adamda bi cinslik vardı işte. bıyığı uzun, sakalı kısa bıraktı, kaşa da iki çizik attı, şevkle izledi eserini.
- oldu lan hüso. valla oldu.
üçümüz birlikte heykeltıraşın eserine bakıyorduk. ne farkı vardı bu adamın mikelanj'dan? bilmiyordum, bir an önce gözlüklerimi takıp kendimi tam olarak görmeliydim. -
37.
+4hızlı yaz amk sagopa senden hızlı yazıyo
-
38.
+5 -1- çay may içer misin?
- olur abla.
- ablanı yesinler senin.
alışıyordum yavaş yavaş, çabuk samimi olan bir yapısı vardı. hoş, bir hayat kadınından bahsediyorduk. belki de mesleğinden bağımsız şekilde karakteriyle ilgilidir bilemiyorum, açıkçası o anki karakterim bunları düşünecek düzeyde değildi. kendisine bir kadın emanet edilmiş taşıyıcıydım ben, ötesi beni ilgilendirmezdi.
- buyur.
eh bu karakter de zeynep'in çayı uzatırken görünen memelerine bakmadan edemezdi... -
39.
+5 -1- beğendin mi?
- ha, ne?
- çayı diyorum...
imalı imalı gülümsedi. fark etmişti memelerine baktığımı. restine rest çektim.
- çay güzel de kaçak mı orijinal mi tam anlayamadım?
şaşkın şaşkın baktıktan sonra bir kahkaha daha patlattı. beklemiyordu benden bu cevabı belli ki.
- daha sonra sen demlersin, anlarsın gülüm. -
40.
+5 -1memelere bakmadan geçmediğin için takdirimi kazandın
-
41.
+4ağır ağır çıkarmaya başladım gömleği. fark etti hareketlerimdeki yavaşlığı, dobra ya, ses etmeden duramadı.
- oğlum bak, ben huuryum, benden mi utanıyorsun?
ne diyeyim, haklıydı. çıkardım hızla pantolonu da kaldım baksırla, öyle aptal aptal dikildim karşısında.
- gitsene oğlum banyoya, aa aptala bak.
arkamı döndüm ağır ağır giderken arkamdan bir kıpırtı geldi ve akabinde kafama zeynep'in az önce sarındığı havlu çarptı.
- havlusuz olur mu benim aptal oğlum...
yutkundum. zeynep arkamda anadan doğma şekilde çıplaktı. banyoyla zeynep arasında çakılakalmıştım kelimenin tam anlamıyla, beynimde filler tepişiyordu.
- acele et, hadi.
nereye zeynep? yanına mı çağırıyorsun... yapamadım dostlar. banyoya koştum. -
42.
+4zilden katına bakıp hızla tırmandım merdivenleri. asansörü kullanacak durumda değildim, gerekirse kuyruğunu kovalayan bir köpek kadar amaçsız bir işle uğraşayım, mutlaka hareket etmem gerekecek kadar heyecanlıydım. prof. dr. servet ... yazan kapıyı yumruklarken acı acı güldüm, ne de düşkündük unvanlara...
kapı aralanır aralanmaz, bir süredir durakladığım için içimde sıkışan hareket isteği kapıya tekme atmama karar verdi, karşı çıkma gereği duymadım. sendeleyerek duvara çarptı servet bey, karşımdakinin hangi servet olduğunu açıkçası merak ediyordum. dr. jekyll mi, mr. hyde mı? savunmasız bir cenin gibi kıvrıldı yere, hırsımı alamadığım için birkaç tekme yapıştırdım. zeynep için vuruyordum, zeynep'e kendimi kanıtlamak için vuruyordum, zeynep'in beni sevmesi için vuruyordum... yapıştırdığım her tekmede her hücrem zeynep diye bağırıyordu, bir daha yok sayılmak istemiyordum, zeynep'i kaybetmek istemiyordum. işin üzücü yanı bütün bunları servet'e şiddet lisanında anlatmamdı. yani, servet için üzücü olan yanı. -
43.
+4- naptın?
zeynep heyecanla cevabımı bekliyordu, ağırdan alarak o anın tadını çıkardım. zeynep o an için benim dünyam olmuştu ve kendimizi dünyaya kanıtlamak, birçoğumuzun hayali olmasına rağmen çok azımız ölmeden önce bunu başarabiliyor. ben o an, işte bunun hazzını yaşıyordum.
- konuştuk işte bir şey değil ya.
- nasıl konuştun oğlum?
- pantolona kan bulaşmış abi.
fatih bizi evin önünde bırakana kadar bir daha konuşma gereği duymadık. ön aynadan zeynep'in bana gururla baktığını hissediyordum, belki de hayal ediyordum, bilmiyorum. yıllarım hayalle geçmesine rağmen, hiçbirinin bunun kadar gerçek olmasını istememiştim. -
44.
+4Ardından Zeynepin nefesini daha yakından hissetmeye başladım. Otomatik ışıkta yanmıştı ama gözlerimiz kapalıydı sadece hıssediyorduk , benim gibi asosyal bir insan için çok ama çok fazlaydı bu.
- içeri gir.
diye fısıldadı kulağıma sanki kontrolü eline almıştı hipnotize olmuş bir şekilde içeriye girerken. Kafamı kapıya sıkıştırdı ve takma yannanıyla beni gibti apartman inliyordu -
45.
+5 -1kahvaltı sonrası sigaralarımızı tellendirirken, ki ister istemez ben de başlamıştım, düşüncelere daldım. esas olay benim düşüncelere dalmam değil, düşüncelere dalmışken gözlerimin, fulya'nın masadaki kırıntıları süpüren dolgun göğüsleriydi. durumu fark eden iki bayan, sessizce benim kendime gelmemi bekliyordu. ne kadar zaman geçti bilmiyorum fakat nihayet fulya'nın göğüsleriyle bakıştığımı anlayacak bilinç düzeyine eriştim.
- bu bluzun rengi ne oluyor turkuaz mı?, dedim bozuntuya vermememeye çalışarak...
- aynen o turkuaz, dedi fulya ve bir anda sıyırdı bluzunu, burası beyaz diye işaret etti bembeyaz göğsünün yuvarını, ve burası da kahverengi diye oynamaya başladı meme ucuyla. başka sormak istediğin bir şey var mı, diye eklemeyi de unutmadı. yaramaz bir çocuğun gülümsemesi vardı suratında, ben ise öpücükten aşağı kalır yanı olmayan bu fantastik " renkleri tanıyalım " dersini tam olarak anlamadığımı düşünüp bir tekrar daha isteme düşüncesiydim.
-
bu bakış ne anlama geliyor
-
e devlet kasıyo amk
-
1 buçuk milyona hangi araba iyi kız
-
onur ve gurur arasındaki fark
-
the vikings geldi sözlük gibildi
-
icardinin ifşasını isteyecek kadar düşmedim
-
sahte diplama almaya çalışırken dolandırılmak
-
biri dürüstçe şu icardinin
-
canım izmirim yanıyor
-
haluk gercek hayatta şükrüden öyle dayak yerki
-
salak ak 1 aydır 200 lirayi 400 lira
-
bak kardeşimle başlayan floodları atabilecek
-
elimi komodo ejderi ısırdı
-
chp yüzünden ülke batıyor
-
chatgpt sayesinde kızla flörtleşmek
-
ülkedeki yangınların tek sebebi
- / 1