-
26.
+5insan neden kahveyi bu kadar çok sever ki? Ben normalde pek sevmem kahvenin tadını. Ha içerim tabi ki, ama sütlü ve bol şekerli olacak benim ki. O acı tadı bir türlü sevemedim gitti.
-Olur, içelim. Var mı bildiğin bir yer?
+Sen! (gülümsemesi gerçekten şahane)
-Sana mı gidelim, bana mı?
+Sana gidelim çünkü o kadar zaman oldu ki gitmeyeli, evimin nerede olduğunu hatırlamıyorum.
-Taksi bulalım gel.
+Yürüsek olmaz mı?..
-Uzak sayılır, uzun sürer. Yorgun görünüyorsun.
+Alışkınım ben. Hem sen bakma benim böyle göründüğüme, ne kadar güçlü olduğumu bilsen şaşırı...
-Funda! Funda! Cevap ver! Kendine gel!
-Yardım edin, ulan kimse mi yok!
Fazla uzaklaşmamıştık zaten tonton amcanın mekanından, duymuş bağırdığımı koştu geldi. Sorgulamadan telefonuna sarıldı. Sürekli kendisine gelen bir kaç tanıdığı varmış taksici, kısa sürede yetişti biri alel acele yetiştik hastaneye... -
27.
+5Numarasını verdi bana gitmeden. ihtiyacın olursa, başın sıkışırsa gel. iş istersen de kapım açık sana bilesin dedi ve uğurladı beni. iri yarı, kalender bir adam olmasına rağmet gayet yumuşak ruhlu biri, ters köşe olmuş vaziyetteyim. Neyse, elimde çantam yürüyorum sokaklarda. Yakınlarda kalabileceğim ucuz oteller varmış. Oraları arıyordum ama zaman geçirmiştim bayağı. Yol yorgunluğu öylesine çöktü ki üzerime ama ben hala kalacak bir yer bulamadım. Uykuyu kaçırmanın en güzel yolu kahve derler. Sabahları kahve içmeleri bu yüzden demek. Bir cafeye girdim. Ahşap dekorlu güzel sıcak bir yer. Masalar doluydu, bara oturdum ve uykulu olduğumu bir kahve içmek istediğimi söyledim, geldi. Sade içersen daha kolay kendine gelirsin dedi garson. Eyvallah dedim içeriz.
Bir yudum aldım ki kahveden aman Allah'ım bu ne biçim bir tat. Ulan bu yaşıma kadar içmediğim kadar varmış. Şeker attım, olmadı. Resmen şeker boşalttım, hala acı bir tat. Sevmedim yani. -
28.
+4Benim evim ufak bir binanın üçüncü katında. Evin kendisi ile beraber, bir merdivenle çatıda ki terasa çıkabiliyorsun. Manzarası gerçekten güzeldir çünkü önünde ki açıklıktan dolayı denizi görebiliyorsun. Denize pek yakın değil, o yüzden kirası falan pek dokunmuyor ama şans işte, bedava deniz manzarası.
Takside hiç öne oturmam ben, bu sefer arka koltuğa oturuşum Funda'nın işine geldi, yine ayrılmadı dibimden, başı yine omzumda, nefesi boynumda... içim gıcıklanıyor böyle olunca, hoş bir duygu ama huylanıyor gibiyim de. Bunu fark ettiğine eminim zira özellikle bana doğru nefes alıyor.
Taksiciye adresi tarif ettim, yolu izlemeye koyuldum. Bu çevrede de güzel parklar, bir şeyler içilebilecek mekanlar varmış. Dışarıdan göründüğü kadarıyla sıcak ortamlara benziyorlar. Yarım saat kadar sonra evimin olduğu sokağa girdik. Ağırdan aldı bu sefer şoför, galiba zaman yavaş aksın istedi o da arkada oturanlar için.
-iyi akşamlar abi, kolay gelsin
+iyi akşamlar gençler
Ücretini ödedim taksinin, indik. Funda zaten biliyordu evimi, benden önce o koştu binanın girişine ama anahtarı yoktu. Bekledi el mecbur. Elimden aldı anahtarı, hızlı hızlı açtı kapıyı ve merdivenleri tırmanmaya başladı koşar adımlarla. Sanki acelesi vardı, bir şeye yetişmeye çalışıyor gibiydi. Bende onun arkasından koştum.
-Ya dur acelen ne ne bu hız?
+Sus da gel peşimden (neşesi yerinde yine)
-Tam... Tamam... Of...
Nefes nefese kaldım sigara içen adamım ben merdivenler benim için düşmandır bilmez misin sen. Neyse, yukarı vardığımda o çoktan girmişti evin içine.
-Fundaaa!
+Yukarıdayım.
Hah, bir merdiven daha. Yok yok, bittim ben. Sürüne sürüne çıktım merdivenleri yine. Terasta binanın en dibinde denizi izlerken oturduğum sandalyeme oturmuş, mehtabı izliyor. -
29.
+4+Neden gitmiyorsun bakalım işe?
-Yanında olmak istiyorum. Bana iyi geliyorsun. Ama bugün uğrarım dedim, bir ara giderim yanlarına. Onlar da meraklandılar doğal olarak. Ben hiç işten kaytarmamıştım şimdiye kadar.
+Gideriz beraber
-Gideriz tabi...
+Sahile gidelim mi?
-Olur, çay simit?
+Tabi kiiii.
-Hadi kalkalım.
ikimizden de kıyafetleri değiştirelim, saçımızı başımızı toplayalım gibisinden bir cümle çıkmadı. Direkt olarak kalktık yataktan, yüzümüzü yıkadık ve üzerimize birer hırka alıp çıktık evden. iki sokak aşağıda bir pastane var, efsane simitleri vardır. Oraya gittik, üç simit, bir kaç krem peynir attık poşete sallana sallana el ele düştük sahil yoluna. Simitin biri yolda giderken bitti zaten, oturmadan çaylarımızı aldık, geçtik kimsenin olmadığı bir yere. Sahilin bir kısmı kayalık bir kısmı ise yer ile deniz arasında duvar olan bir şekilde. Kayalıklardan ziyade duvarlara doğru gittik. Ayakkabılarımızı çıkarıp soğuk suların içine soktuk, ellerimizde sıcak çaylar aramızda poşetin içinde simitlerimiz. Narin elleriyle ikiye böldü birini, bana uzattı yarısını. Sabah sabah hafiften esen rüzgarla savruluyordu saçları. Hem görüntüsü etkiliyordu beni, hemde muhiti kaplamaya başlayan Funda kokusu...
Martılar uçuşuyor gökyüzünde, çığlıkları kulaklarımızda yankılanıyor. Arada birbirimize bakıp gülüyor, sonra çayımızdan bir yudum alıp masmavı denize dalıyordu gözlerimiz. Ara ara yanağıma konan öpücüklerle kendime geliyor, gözlerine odaklanıyordum. Deniz bir, onun gözleri iki... insan oğlunu izlerken mest edecek iki şey...
+Can'ım
-Efendim
+Hiç, söylemek hoşuma gidiyor
-...
Çaylar bitmiş, simitlerin yarısını biz yarısını martılar yemiş. Yüreklere sular serpilmiş, sevda tohumları yeşermiş bahçelere can vermiş... Elleri ellerimde, denize daldı gözlerimiz... Saatlerce kalkmadık oradan pijamalarımız ve incin saçlarımızla... -
30.
+4-Benim üzerimi değişmem gerek, malum evle beraber kendimizi de batırdık
+Kal burda, bir şey olmaz ki valla. Batsın ev, ama gitme sen...
-Rahatsız oluyorum. Gel sen de, beraber gidelim. Senin evin gibi iç açıcı değil benim evim ama, biraz da pistir incinlıktan ziyade.
+Olur! Hadi gidelim!
Söylediğim sözlerin arasından sadece davet ettiğim kısmını mı duydu, gerisini pek önemsemedi mi? Deli dolusun Funda, deli dolu...
+Yürüyelim mi?
-Uzak
+Olsun
-Olmasın, hava soğuk ve poların cafede
+Bir şey olmaaaz
-Hazırlanman için beş dakikan var, koş ıslak şeyleri çıkar üzerinden hadi.
+Of, tamam geliyorum hemen.
Buraya bizi getiren taksici kartını vermişti bize. Zaten mahallenin taksisiymiş, müşteri bırakmış dönerken biz denk gelmişiz. Aradım, çağırdım. Geldiğinde çağrı atmasını istedim.
-Hadiiii
+Geldiiiiim, nasıl olmuşum (şapşal gülümsemesini takınıp gelmiş)
Geldi evet, şapşal gülümsemesi ile geldi ama ne geliş. Saçımdan sakalımdan ne kadar salaş ama ne kadar da düzenli olduğumu bilirsiniz. Ev tipini severim genelde, rahat insanımdır. Eşofmanlarla, incin topuzuyla, bol ve uzun yeleğiyle çok ama çok tatlı olmuştu inanamazsınız.
+Nolduu?
-Ihım, şey... Çok tatlı görünüyorsun.
+Evde hep böyleyim ki
-Gözlerimi alamayıp sağa sola çarparsam?
+Haha, hadi çıkalım. (bir öpücük)
Taksi gelmişti zaten o zamana kadar. Bana doğru yola koyulduk. -
31.
+4Burada doğup büyümüş Funda. istanbullu yani. Anne babası yakın zamana kadar buradalarmış ama yurt dışında yaşamaya başlamışlar. Funda gitmek istememiş, seviyorum bu şehri diyor. Umut dolu şeyler var buralarda diyor, hafiften beni ima ederek. iyi ki de gitmemiş, ekgib bir insan olduğumun farkına varmamı sağladı.
Şimdi size abartılı gelebilir dün akşamdan bu akşama kadar geçen zamanda bu duygulara kapılmam. Haklısınız, bana da öyle geliyor zaten. Ama bir düşünün be, koskoca üç yıl sadece işte geçmiş. Kendime ayırdığım zaman sadece üç gün bu kadar zaman içince. Kendimi kaptırmak istiyorum bile bile. Üzülür müyüm sonunda, çok da önemli değil açıkçası. Anı yaşamak istiyorum sadece. -
32.
+4+Can! Can aç gözlerini nolur. Bir kerecik aç. Bana bak. CAAAN!!! Aşkım. Hadi bak ben yanındayım. Güçlüsün sen sana bir şey olmaz, hadi bitanem. Kalk daha şarkımız bitmedi. Kalk nolur. Can. CAAANNNNNNNN!!!
(Diyalogları türkçe yazıyorum beyler, ingilizceyle uğraşasım yok. kendi yazdığım hikayede kendim ağlıyorum aq)
-iyi misiniz? (Çabuk olun acele edin burada kanamalı iki hasta var birinin bilinci açık görünüyor diğeri baygın acele edin!)
-Hanımefendi beni duyabiliyor musunuz? Konuşabilecek durumda mısınız?(arkadaşlar daha hızlı hadi!)
+Yaşıyor dimi? iyi mi o. iyi dimi? Ölmedi dimi? Ölmesin. Yarım bırakmasın beni. Ekgib kalırım ben. insan Can'sız yaşar mı hiç. Canımı yakmasın.
-Lütfen gözlerinizle ışığı takip edin!
-Hanımefendi! Bana bakar mısınız! (kurtarma ekibi hemen buraya gelsin. araç içinde sıkışmış durumdalar. ÇABUK!!)
"Gitmezsin dimi be? Gitmezsin... Bırakır mısın beni bunca yaşananlardan sonra be adam. Kendini de beni de eksiltip gider misin hiç uzaklara? Ölme be adam, ölme. Beni sensizliğe gömüp de gitme be. Yalnız bırakma beni bir kez daha. Can'ımı alıp da gitme benden nolur. Aç hadi gözlerini, gülümse bana yine. Gözlerine bakayım derin derin. Gitme adam! GiTME! Razıyım bak, istersen bakma yüzüme ama bir hareket et be. Ufacık. Elini oynat mesela, göreyim ben onu. inan ağlamayacağım, söz. Akıtmayacağım yanaklarıma gözyaşlarımı ama sen yeter ki ölme be adam ölme lanet olası ölme!" -
33.
+4Pelin.
Eski sevgilim. Eski demek gelmiyor içimden aslında ama el mecbur. Geçmişte yaşayan, insanın içinde hatıralar bırakan biri işte. Hani insana dert olan derin yaraları açan insanlardan. Unutmak zor oluyor bazı şeyleri, yaşananları, yaşanması için kurulan hayalleri, o hayallerde ki mutlulukları... "UNUT!" dedi bana her şeyi. Hayallerimizi unut, asla ama asla gelmesin aklına. Kahkahalarımızı unut. Yüzümü unut mesela, adımı, sana nasıl baktığımı, Can'ım derken aslında sahiplendiğim için değil, bedenimi yaşatan canım olarak sevdiğimi unut. Ben unuttum, sen de unut Can. Unutmalısın. Kendin için, kendi iyiliğin için bana ve bize dair her şeyi unutmalısın ki ileriye bakasın...
Kendi şehrimde yaşıyordum o zamanlar işte. Doğduğum, büyüdüğüm, karış karış ezbere bildiğim şehirde. Tek kelime etmedim bahsettiğim şeyleri söylediğinde. Bir eyvallah bile çekmedim açıkçası. Bir şey dememi de beklemezdi zaten, eminim. Uzun zaman duramadım zaten oralarda, çünkü her adımı hatıralarla doluydu. Her köşe başı, her park, her cafe... O zamanlar sadece ona söylerdim şarkılarımı, şimdi herkese anlatıyorum yaşadıklarımı şarkılarla şiirlerle. Ne düşünüyorlar bilmiyorum ama ben söylediğim şeyleri zihnimde uydurmuyorum. Her nota, her beste benim geçmişe dair günlüğüm. Ben eski defterleri karıştırıyorum, insanlar beni dinliyor. Ben acılarımı tekrar yaşatıyorum, insanlar acılarıma kadehler kaldırıyor. Dedim ya size, yeni insanların içinde olmak istiyorum diye, işte o insanların her birinde mutlaka ona dair bir şeyler bulabiliyorum. Kiminin yürüyüşü, kiminin taktığı tokası, kiminin saçlarını toplayış şekli... içimden geçmiyor değil bazen, keşke her insandan bir şeyleri alıp katabilsem birine ve o Pelin olsa diye. Sonra vazgeçiyorum. Biliyorum, aynı insana sahip olursam, aynı şekilde yine yalnız kalacağım. O yüzden, binlerce farklı insanda sevdiğim bir insanı bulmak daha güzel. Uzun uzun anlatırdım size Pelin'i ama dikkatimi dağıtan bir şey var. Biri. Funda...
Yavaş yavaş anlıyorum ki, Funda ona asla ama asla benzemiyor. Tek bir hareketi bile, bakışı bile, konuşması, susması, gülümsemesi... Evet evet! Şimdi anlıyorum! Bu sebepten kendine çekiyor beni. Daha önce karşılaşmadığım biri, tanımadığım biri. Kesinlikle ama kesinlikle Pelin'den eser bulunmayan biri... -
34.
+4ilk önce bu şarkıyı açın dostlarım.Tümünü Göster
https://www.youtube.com/watch?v=JG1Cvbw-rAY
+Kaç şarkında anlattın onu? Kaç şiirinde yer verdin? Kaç gün kaç gece ondan bahsettin söyler misin bana! Vardı birisi biliyorum. Yüreğine ekilen zehirli tohumların bir sahibi vardı ve sen ondan kaçıyordun. Ama sen onu anlatmıyordun geceler boyu. Sen hayallerini anlatıyordun. Gerçekte olanları değil de, olmasını istediklerini. içinde kalanları anlatıyordun. Ben o bestelerin sahibiyim Can. O şiirleri bana yazdın sen. Gecelerce insanlara beni haykırdın. Benim sözlerim vardı cümlelerinde, benim bakışlarım, benim sarılmalarım. Benim kokum vardı senin zihninde Can. Benim hayallerim vardı. Senin üç yıldır kafanda yarattığın insan benim. Olmasını istediğin, aradığın, bulamadığın o insan benim. Kalemin defterin elindeyken hayal ettiğin yüzü olmayan o insanın yüzü benim. Ben, sen'im Can. Her şeyimle. Benliğimle. Hayallerimle. Ömrümün her saniyesi ile, ben sen'im...
Her ne kadar şaşkınlığımı ona karşı bastırmaya çalışsam da bunu başaramadığımı o kadar iyi biliyordum ki. Gerçekten de oydu. Benim yıllarca hasret çektiğim, kendime bile itiraf edemediğim insan oydu. O benim gecelerim, o benim yağmurlarım. Sabahlara kadar dinmeyen fırtınalarım. Dallarımı savuran rüzgarlarım tam tdıbına oydu.
-Peki şimdi ne olacak?
+Ne mi olacak. Akşam olacak, güneş batacak, Funda yine karanlıkta sokaklara çıkıp seni arayacak. Yine nefret ettiği kahvesini yudumlayıp, şarkılarında kaybolacak. Biliyorum. Sevemezsin sen. Yapamazsın. Korkuyorsun sen Can. Canından korkuyorsun. Kendinden. Hayallerinden. Benden... Kendi yarattığın insandan köşe bucak kaçacak kadar çok korkuyorsun...
-Korkmuyorum! Korkmadım! Asla ama asla böyle biri olmayacağını bildiğim için ben o insanı hayallerimde yarattım! Nerden bilebilirim söyler misin? Sen tahmin edebilir misin kelime kelime yıllar boyunca var ettiğin insanın karşına çıkacağını? Bende bilemedim. Bilemezdim...
+... (ağlamasın o gözler be)
-... (gelsen sarılsan ya bana)
+... (bakma bana öyle, daha çok akıyor gözümden yaşlar)
-Funda... (gerçekten korkuyorum. hayal olmasından korkuyorum. tamam yaşadığımız şeyler var ama ya rüyadaysam)
+Can'ım... (canına can olayım be kadın)
-Gel benimle (sarılmak için kollarımı açtım)
+Nereye? (bir yandan da yavaşça yaklaşıyor)
-Hayallerin gerçekleşmesini istediğimiz herhangi bir yere. Kendi dünyamıza, kendi karanlığımıza. Beraber yaratalım en büyük boşluğu ve oraya hapsolalım sonsuza dek...
+Ciddi misin sen? Kaçmayacak mısın benden? Gitmeyecek misin arkanı dönüp? (aslında gidecektim. ondan kaçmak için değil, peşimden geleceğinden emin olduğum için, takip etmesini istediğim için)
Başımı salladım iki yana hayır dercesine ve sıkı sıkı sarıldı bana. Sesi titreyerek, çığlıklar içinde, hıçkıra hıçkıra ağlayarak sarıldı. o kadar uzun sürdü ki inanamazsınız. Şikayet etmedim. Edemedim. içimde ki her şey artık onunla dolmuştu. Çok hızlıydı bu, bir gecelik bir mesele. Bir fincan kahvenin, ömürlük hatırının hikayesiydi bu bir gece... -
35.
+3Neyse ki hala benimle. Belki gözlerime bakıp gülümseyemiyor, bana şarkılar söyleyemiyor ama benimle. Bir umut alevidir ki içimde, azalmaktansa her geçen gün daha da büyüyor. Onu izledikçe gözlerimden yaşlar süzülüyor yanaklarına. Kıyamıyorum, dokunamıyorum yüzüne. Ellerim titriyor ellerini tutarken. Onu ne kadar sevdiğimi fısıldıyorum kulağına eğilip. Duyuyor beni biliyorum, sadece uyuyor. Hem, bende uyuyorum. Uyuyunca gücünü topluyor insan. Onun çok daha fazla güç toplamaya ihtiyacı var çünkü onun kalbi kocaman...
-
36.
+3+Caaan, hadi ama seni bekliyorum daldın yine!..
-Tamam tamam geliyorum.. -
37.
+3Eve döndük yine sallana sallana. ilk ben hazırlandım, ayna karşısındayken beni izledi. Saçlarımla, sakallarımla nasıl uğraştığıma şahit oldu ilk defa. Hayran hayran baktı bana dakikalarca. Sıkılmadan, gözlerini bir saniye bile ayırmadan. Arada elini uzatıp bozuyor bütün uğraşımı, ben tekrar yapıyorum. Gülüyor. Boynumu öpüyor, yanıma durup aynada ikimize bakıyor. Gözleri doluyor, iç geçiriyor, hasret gideriyor. "Yakışıyoruz be" diyor göğsünü kabarta kabarta, gurur duyuyor kendiyle. Haklı da, kim bir bilinmezin peşine düşer ki yıllarca.
Çıktık benim evimden, yollara düştük onun evine doğru. Seke seke giriyor eve şuna bakın, bayram havası var Funda için, neşesi daim olsun. "Gelsene" diyor, odasına giderken. Açıyor dolabını, bir o elbiseyi gösteriyor bir bu pantolonu tişörtü. "Hangisini giyeyim?" derken bile sesi titriyor heyecandan, güzel görünmek istiyor bana anlıyorum. Ben de ona eşlik ediyorum tatlı telaşında.
+Saçlarımı tarar mısın?
Oturuyor hemen önünde ki sandalyeye, tutuşturuyor elime tarağı. Ellerinin terlediğini görüyorum, nefes alış verişleri hızlanıyor. Ah be, sevgiye bakar mısınız...
+Durmalı zaman, tam da şu anda...
Artık yataktan kalkmış görüntüsünden uzaklaşıyor Funda.
+Çık hadi, üzerimi değiştiricem.
Tarağı bile bırakamadan kapının önünde buluyorum kendimi. Acaba ne giyecek? Bir şeyde karar kılmamıştı oysa ki.
Saniyeler damlıyor zamanın akışına, dakikalar birikiyor yavaş yavaş. Kapının açılış sesiyle gözlerim onu arıyor odadan çıkışını beklemekle.
Çiçekler... Rengarenk çiçeklere bezenmiş... Pembeli, morlu, kırmızılı bir sürü çiçekler giymiş üzerine ve en güzellerinden saçlarına taç yapmış. Büyüleniyorum, gözlerim kamaşıyor... Dilim tutuluyor kapıdan bana doğru attığı her adımda, yutkunamıyorum dahi.
-Sen... -
38.
+3+Kendim halledecek kadar güçlüydüm ben sonuçta. Araya kimse girsin istemedim, korkak gibi görünemezdim sana karşı. Ne koşulda olursa olsun her şeyi benden öğrenmen gerekiyordu. Bütün yaşananları, bütün hislerimi benim sana anlatmam gerekiyordu, öyle olmasını istiyordum... Yanlış değildi yaptığım. O gece o sokakta bayılmamış olsam belki hala benden haberin olmayacaktı.
^Ne bayılması?
-Uzun hikaye.
+Uzun hikaye.
Aynı anda çıkmıştı bu iki kelime dudaklarımızdan. Selim'in yüzüne bir mutluluk geldi o anda.
^Siz tamamsınız işte, olmuş bu iş, vallahi olmuş. Sedaaa! Kızım en güzel şekilde süsleyin mekanı, en büyük pastamızı getirin hemen. Şenlik var bu gün buralarda!
Seda da bizimle çalışan bir arkadaşımız, sessiz sakin bir kızdır. işinde gücünde sadece, karışmaz pek fazla etliye sütlüye. Güvenilir kızdır vesselam. -
39.
+3-Abart abart, hatta tüm kanalları da çağır da canlı yayın yapsınlar. Seda sen bakma buna, bugün beynini yanına almamış işe gelirken.
Tabi ki dinlemedi beni Seda, Selim'in dediğini yaptı. Mumlar yandı, maytaplar ışıl ışıl parladı masanın üzerinde. Herkesin gözü bizim üzerimiydeyken benim gereksiz kankam Selim ayağa kalkıp;
^Herkes şimdi buraya odaklansın lütfen. Ben annemin babamın tek çocuğuyum ama benim iki kardeşim var, aynı kanı taşımasak da. Anlatsam, dillere destan olacak bir hikayenin baş kahramanları olur kendileri, Evet evet, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Can ile Funda diyeceksiniz bundan sonra. Bugün onların karanlıklarını aydınlatıyoruz bu mumlarla ve yollarına ışı tutuyoruz elleri ayrılmasın diye. Herkes ama herkes hemen bıraksın yaptığı tüm işi ve buraya gelsin. Bugün! Bu cafenin açılışından beri şahit olduğu en mutlu günü! Hepiniz de buna ortaksınız!
Ah be patavatsızım benim, canını yerim senin. Nasıl da uğraşıyor neşemiz bozulmasın diye. Funda'nın gözleri ışıl ışıl bana bakıyor, hafiften buğulanmış vaziyette. Akıtma be o yaşları yanaklarına...
Cemil abi kapının ordan izliyor olan biteni. Yaslanmış bir tarafa, ellerini bağlamış önünde, gözlerinde mutluluk. Kaç defa dertleşti benimle kim bilir. Dert ortağım, patronum, yoldaşım, abim... Ne güzel insansın sen, ne güzel ortamın var ki senin böylesi bir durumda buldum kendimi. Var olun siz hep e mi, hep yanımda olun...
-Tamam yeter artık. Herkese teşekkür ederim, biraz daha devam ederse daha fazla tutamayabilirim kendimi. Ağlarken çok çirkin oluyorum. iyi ki varsınız...
Herkes eski yerlerine dönmeden el ele dilekler tutuldu, mumlar üflendi, gülücüklerle masalarına dağıldılar sonrasında. Evet, tüm cafe hep beraber el ele idik. Müşteriler, çalışanlar, Funda, ben...
Onlarca kişi aynı şeyi diledi eminim... -
40.
+3Oturduğum yerde uyumuşum, ne kadar sürdü bilmem. Gözlerimi açtığımda Funda dizlerimde uyuyordu, onu izlemeye başladım. Şarkılarımı mırıldanmaya başladım usul usul, en güzellerini seçtim içlerinden. Her birini ona armağan ettim. Gülümsemeye başladı görüyorum. Uyandı ama açmıyor gözlerini devam edeyim diye ama gülümsemesine de engel olamıyor. Gıdıklamaya başladım olduğu yerde, nasıl da kalktı hemen ayağa.
+Ne yapıyorsun sen ya neden bozuyorsun ki!
-Gel buraya sıpa seni
Yakaladığım gibi kanepeye yatırdım, karnına oturdum devam ettim gıdıklamaya. Çırpınıyordu kurtulmak için ama nafile.
-Bak, gördün mü ne kadar da güçlüyüm hala. Kurtulamıyorsun bile benden hahaha
+Tamam gördüm yeter artık bıraaaak!
Ellerimi tuttu en sonunda, gözlerime kenetlendi gözleri. Nasıl çekti birden anlamadım ama yüzümü yüzüne yapıştırdı.
+Seni seviyorum...
Ve ilk öpücük dudaklarımda... -
41.
+3"Yakardı ciğerlerimi sigaranın dumanı sessiz karanlıklarımda kendimi dinlerken. Gecenin şerri de hayrı da üzerimde olurdu, ben çıkmaz sokaklarda kaybolurdum kendi içimde. Oysa ben bunu hayal etmemiştim ki, bunu düşlememiştim rüyalarımda. Geceler boyu ekgib kalan yanlarımı tamamlamaya çalıştım. Gündüzler kalabalık, güneş ışıl ışıl ama ne kadar vursa da yüzüme istediğim, aradığım şeyi bulamam. Yalnızım, koskoca dünyada milyarlar içinde eksiğim. Yarımım... Çatı katında çok döktüm göz yaşlarımı metrelerce aşağıda ki toprağa. Hep sessizdi evim, hep bir incinlık olurdu odalarında. Bazen bağıra bağıra şarkılar söylerdim doğaçlayıp, bazen susardım ansızın elimde kalan son sigaramla bakışarak. Çok yorulmuştum, çok ağrıma gider hale gelmişti bu durum. Evet, yalnız kalmayı ben seçmiştim ve bundan şikayet etme hakkım yoktu. Bu şansı tanımamıştım kendime. Özledim eski günlerimi. Okuluma gittiğim sabahları, babamın yolunu gözlediğim akşamları, annemin sarılmalarını... Ağlıyorum. Evet, tam da şu anda ağlıyorum ama kimse görmüyor. Size gülerken içime ağlıyorum ve farkında değilsiniz. Bu kez hüznüm değil dört bir yanımı saran, mutluluğum... Artık evim daha neşeli, çatı katında izlediğim yıldızlara bir tane daha eklendi. Babamın yolunu gözlediğim zamanların yerini farklı şeyler aldı, yeni bir aile, yeni bir hayat. Üç yılın ekgibliği bugün tamamlandı. Yarım kalan benliğime ortak oldu bir kadın, özlediğim duygularıma can verdi... "Tümünü Göster
+istediğin kadar izinlisin Can. ister geçerken uğra, istersen yıllar boyu özlet kendini, her zaman yerin var Cemil abinin, kardeşlerinin yanında.
Müsaade aldık herkesten, ayaklandık ruhumun diğer yarısıyla kapıya doğru. Bir sarılmadır ki bu, şimdiye kadar hiç biri koymamıştı böylesine içten. Bir yandan en büyük mutluluğumu yaşarken bir yandan hüzünlerin en tarifsizi kaplamıştı yüreğimi. Hiç bir şey bitmiyordu aslında ama nedense veda gibi geliyordu bu sefer o kapıdan çıkışım. Çok karıştırdınız be duygularımı birbirine. Nasıl kendime gelebilirim ki ben şimdi.
+Gidelim mi sevgilim? (asla bırakmayacakmış gibi sıkı sıkı ellerimi tutarak)
-Uzaklaşalım mı buralardan bir süre?
+Hadi toparlayalım bavullarımızı (sormadı bile nereye diye, neden diye)
Bindik bir taksiye, ikimiz de şoföre bakıyorduk, biraz daha hızlı dercesine. ilk çiçekli evimize gidiyorduk. Heyecanlıydık, neler olacağını bilmiyorduk, meraklıydık. Yol boyu ara ara bakıştık, gülümsedik. Sarıldık defalarca içten bir sıcaklıkla. Her şey çok hızlı gidiyordu, yetişmekte zorlanıyorduk.
Hemen indirdik bavulları dolabın üzerinden, ne kadar duracağımızı bilmeden neler varsa yerleştirmeye başladık. Kapıyı kilitleyip bizi bekleyen taksiye bindik tekrar, dün gece en huzurlu uykuma daldığım eve doğru sürdü şoför. ilk defa böyle coşkulu çıkıyorum bu merdivenleri ikişer üçer. Kapıyı açıyorum, Funda sanki her şeyin yerini daha önceden biliyormuş gibi eliyle koyduğu gibi buluyor ne gerekiyorsa, tekrar yola koyuluyoruz. -
42.
+3Sabiha Gökçen Havalimanı...
Saat 13:27...
Güzergâh Venedik...
Aşıklar şehri, rüyaların merkezi...
Uçuş saati 15:15...
Biletler elimizde. Bir cafeye girdik zaman geçirmek için.
-iki acı kahve alabilir miyiz?
Yüzümüzde gülücükler, bedenlerimiz sarmaş dolaş. Kahveden ilk yudum, yüzlerde değişiklik yok, mutluluk seli yerle yeksan ediyor duvarları. ilk defa acı değildi kahve, ilk defa bu kadar lezzetli, bu kadar güzel geldi.
"327 sayılı Venedik seferi için son çağrı!"
Koşturarak uçağa yetiştik. Hemen yerimize geçip derin bir nefes aldık. Gerçek olamayacak kadar güzel ilerliyor her şey. Uçağın kalkışını bekliyoruz. Hostes geliyor, her zaman ki şeyleri tekrarlıyor, kemerlerimizi bağlıyoruz.
Motorlar çalıştı...
Kaptan pilotun anonsu...
Hareket ediyoruz...
Yerden temasını koparan uçağın süzülüşüyle yukarıdan bakıyoruz artık istanbul'a. Ellerimiz ayrılmıyor saatlerdir. Bulutlara yükselmenin heyecanıyla gülüşmeler filizleniyor yüzümüzde.
+Eğer bu bir rüya ise hiç bitmesin. Ebediyen uyumak istiyorum.
-Eğer bu bir hayal ise asla batmasın sular altına, son nefesime dek düşlemek istiyorum.
Funda'nın başı omzumda, ben gözlerimi kapamış hayallere dalmış halde geçirdik yolculuğu. iki saatten kısa sürdü gelmemiz, hemen indik uçaktan, kontroller falan derken en sonunda çıktık havalimanından.
Bir araç kiraladık, doldurduk çantaları bagajına, düştük şehir merkezine doğru yollara. Otel bulmamız lazımdı, ilk işimiz buydu. Rehber olarak aldığımız kitapçıkta her şey yazıyordu. Otellerin adresleri, numaraları falan ihtiyacımız olan ne varsa. istanbul'un ilk gecesi gibiydi, bir kaç yeri aramak, gezmek zorunda kaldık bir oda bulabilmek için. En sonunda yerleştik bir yere ve şimdilik 15 günlük kiraladık odayı. Daha kısa da sürebilirdi, daha uzun da.
Acıkmıştık, yorulmuştuk. Kıyafetlerimizi değiştirip bir şeyler söyledik odaya. Bu günü otelde geçirip dinlenmek, yarın yeni bir güne daha enerjik başlayıp akşama kadar şehri fethetmek istiyorduk. Funda duşa girdi, ben sigaramı yakıp balkona çıkıp insanları izlemeye koyuldum. Odadan çıkıp, oteli gezmeye başladım sigaramı bitirdiğimde. Çok sürmeden odaya döndüm, Funda çıkmıştı. Islak saçları ile karşıladı beni, şahaneydi. En doğal halleriyle görüp, o haline bağlanıyordum... -
43.
+3Benim hemen arkamdan siparişler geldi. Saçlarını kurulamayı beklemeden hemen oturdu Funda da yanıma. ilk kahvaltımızda ki gibi kendi elleriyle yedirdi bana yemeğimi. Bir bana veriyordu, bir kendi yiyordu. Ben ise sadece onu izlemekle meşguldüm.
+Yarın ne yapacağız. Gideceğimiz yerler hakkında bir fikrin, planın var mı?
-Doğaçlayalım istiyorum. Kaybolalım şehirde. Elbette gezilecek yerleri ziyaret edeceğiz önümüzde uzun bir zaman var. Biraz keşif yapalım, insanları tanıyalım sonrasında bir plan yapar ona göre devam ederiz olmaz mı?
+itiraz edebileceğimi düşünüyor olamazsın değil mi?
Gerçekten bu kızı ben yaratmış olabilir miydim? -
44.
+3Saat öğleye geliyordu, hava sıcaktı ve kalkmak istemedik. Biraz daha vakit geçirdik orada, soğuk bir şeyler içtik. Personel çok ilgili davranıyordu, tamamen oraya gelen kişilere adamışlardı kendilerini. Severek yapıyorlardı bu işi bence çünkü yapmacık değildi gülümsemeleri.
Rehberi alıp biraz karıştırdık nerelere gidebiliriz diye.
San Marco Meydanı, hemen yakınımızda görünüyordu. En büyük meydanı imiş bu şehrin.
+Hadi gidelim
-Oyalanmadan hem de
Zaten yürüme mesafesindeyiz, hesabı ödedim ve ayrıldık oradan. Sadece biz değildik, belki yüzlerce çift vardı o an orada. Genci, yaşlısı derken her milletten aşıklar ortak bir noktada buluşmuştu. Biz de karıştık aralarına. Gerçekten büyük bir meydandı burası, etrafta eski mimari yapılar, meydanın ortasında farklı renkte taşlarla çizilmiş şekiller vardı. Etrafımız gerçekten göz alıcı derecede hayranlık uyandıran yapılarla doluydu. Meydanın ortasına geçmiş, hayretler içerisinde kendi etrafımızda dönüp oraları inceliyorduk.
Meydanın hemen bir ucunda San Marco Bazilikası var. 800'lü yıllarda yapılmış olan bir kilise yapısı. Devasa bir kateral, göz kamaştırıyor. Bizans mimarisi imiş. Oraya yöneldik. Yapıldığı tarihin hakkını veren bir mimarisi var. Anlatamam size, görmeniz lazım. Yer yer isa resimleri işlenmiş belirli bölgelerine. Her görselin farklı bir hikayesi varmış. -
45.
+3Palazzo Ducale
Bir saraymış, rehberde yazdığına göre. Fazla detaya inmek istemiyorum zira rehberde dükler papalar envai çeşit insan sayıyor ve ben hiç birini anlamıyorum.
Yarın ilk durağımız burası olacak. Yarın diyorum çünkü her ne kadar fazla yer gezmemiş gibi görünsek bile yorucu bir gün oldu. Güneş batmaya yaklaştı zaten, otele dönüp dinlenmek istiyoruz.
başlık yok! burası bom boş!