/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +3
    Yemeğimizi yedik, akşama kadar odanın içinde aylak aylak takıldık. Kâh film izledik kâh muhabbet ettik. Gece bir şişe şarap istedim, balkona çıkıp etrafı izlerken bitirdik Funda ile.

    Sabah oldu ve kahvaltı etmeden yola koyulduk.

    Bir mekana oturduk, kahvaltı menüsü sipariş ettik. Sonrasında bir kahve. Garip gelmiyor mu size de? Artık kahve içebiliyoruz hiç şikayet etmeden.
    ···
  2. 52.
    +3
    Saat öğleye geliyordu, hava sıcaktı ve kalkmak istemedik. Biraz daha vakit geçirdik orada, soğuk bir şeyler içtik. Personel çok ilgili davranıyordu, tamamen oraya gelen kişilere adamışlardı kendilerini. Severek yapıyorlardı bu işi bence çünkü yapmacık değildi gülümsemeleri.

    Rehberi alıp biraz karıştırdık nerelere gidebiliriz diye.

    San Marco Meydanı, hemen yakınımızda görünüyordu. En büyük meydanı imiş bu şehrin.

    +Hadi gidelim
    -Oyalanmadan hem de

    Zaten yürüme mesafesindeyiz, hesabı ödedim ve ayrıldık oradan. Sadece biz değildik, belki yüzlerce çift vardı o an orada. Genci, yaşlısı derken her milletten aşıklar ortak bir noktada buluşmuştu. Biz de karıştık aralarına. Gerçekten büyük bir meydandı burası, etrafta eski mimari yapılar, meydanın ortasında farklı renkte taşlarla çizilmiş şekiller vardı. Etrafımız gerçekten göz alıcı derecede hayranlık uyandıran yapılarla doluydu. Meydanın ortasına geçmiş, hayretler içerisinde kendi etrafımızda dönüp oraları inceliyorduk.

    Meydanın hemen bir ucunda San Marco Bazilikası var. 800'lü yıllarda yapılmış olan bir kilise yapısı. Devasa bir kateral, göz kamaştırıyor. Bizans mimarisi imiş. Oraya yöneldik. Yapıldığı tarihin hakkını veren bir mimarisi var. Anlatamam size, görmeniz lazım. Yer yer isa resimleri işlenmiş belirli bölgelerine. Her görselin farklı bir hikayesi varmış.
    ···
  3. 53.
    +3
    Benim hemen arkamdan siparişler geldi. Saçlarını kurulamayı beklemeden hemen oturdu Funda da yanıma. ilk kahvaltımızda ki gibi kendi elleriyle yedirdi bana yemeğimi. Bir bana veriyordu, bir kendi yiyordu. Ben ise sadece onu izlemekle meşguldüm.

    +Yarın ne yapacağız. Gideceğimiz yerler hakkında bir fikrin, planın var mı?
    -Doğaçlayalım istiyorum. Kaybolalım şehirde. Elbette gezilecek yerleri ziyaret edeceğiz önümüzde uzun bir zaman var. Biraz keşif yapalım, insanları tanıyalım sonrasında bir plan yapar ona göre devam ederiz olmaz mı?
    +itiraz edebileceğimi düşünüyor olamazsın değil mi?

    Gerçekten bu kızı ben yaratmış olabilir miydim?
    ···
  4. 54.
    +3
    Oturduğum yerde uyumuşum, ne kadar sürdü bilmem. Gözlerimi açtığımda Funda dizlerimde uyuyordu, onu izlemeye başladım. Şarkılarımı mırıldanmaya başladım usul usul, en güzellerini seçtim içlerinden. Her birini ona armağan ettim. Gülümsemeye başladı görüyorum. Uyandı ama açmıyor gözlerini devam edeyim diye ama gülümsemesine de engel olamıyor. Gıdıklamaya başladım olduğu yerde, nasıl da kalktı hemen ayağa.

    +Ne yapıyorsun sen ya neden bozuyorsun ki!
    -Gel buraya sıpa seni

    Yakaladığım gibi kanepeye yatırdım, karnına oturdum devam ettim gıdıklamaya. Çırpınıyordu kurtulmak için ama nafile.

    -Bak, gördün mü ne kadar da güçlüyüm hala. Kurtulamıyorsun bile benden hahaha
    +Tamam gördüm yeter artık bıraaaak!

    Ellerimi tuttu en sonunda, gözlerime kenetlendi gözleri. Nasıl çekti birden anlamadım ama yüzümü yüzüne yapıştırdı.

    +Seni seviyorum...

    Ve ilk öpücük dudaklarımda...
    ···
  5. 55.
    +3
    Aşkı bana anlat desem emin olabilirsiniz ki daha önce hiç bilinmeyen şekilde anlatır. Kelimelere hükmeder, işler içinize aşkın tanımını.

    "Aşkı bazen neye benzetiyorum biliyor musun Can? Simitin üzerinde ki susam tanelerine. Dur, öyle benzetme mi olur demeden bir dinle önce. Susam sarıp sarmalar simiti, kaplar her yanını. O kadar kaplar ki simitin kendisini bile göremezsin. Susamsız olmaz simit, yarım kalır. Mesela, koparır martılara atarsın o simitten parçaları ama susamlar eline yapışır kalır. Çayın yanında ısırırsın o simiti, dökülür her yerine susamları. Sonra tek tek toplarsın susam tanelerini ellerinle. Dudaklarına yapışır, dişlerinin arasına sıkışır. Uğraşırsın ordan çıksın diye ama inattır susam, kendisi ne zaman isterse o zaman gider. Aşk susam gibidir sevdiğim, her bir yanını kaplar insanın. Ne kadar ararsan ara kendini bile bulamazsın aşık olunca. Bazen öyle bir hale gelir ki aşk, kurtulmak istersin çünkü canını yakmaya başlar. Ama eline yüzüne bulaşmıştır çoktan, teker teker temizlemek istersin bu sefer de inat tarafına denk gelirsin, kendisi gitmez. Ben çok simit fırlattım martılara Can... Ben çok kırıntılar topladım üstümden, gitmedin. inat ettin resmen, terk etmedin. Ne zaman kendi isteğinle gidersin diye merak ederken ben tekrar acıktım ve bir simit daha aldım, tekrar seninle kaplandım. Her yanıma seni döktüm ben Can. Her yanım sensin... "

    Kalemime sorsanız, şimdiye kadar asla böylesine bir yazı yazmadım der size. Kağıtların zaten dili yok ne söylersen atar içine. Ebedi bir aşkı edebi bir aşka çevirmişti resmen, toparlarken elime geçen başka bir kağıtta. Her cümlesine daha bir şaşkınlık, her hecesinde daha fazla aşk buluyordum.

    Gece olmuştu artık, sabah işte olmam gerekirken ben hala onun evinde aylaklık yapıyordum. ilk defa dünyayı bu kadar umursamıyordum...
    ···
  6. 56.
    +3
    +Caaan, hadi ama seni bekliyorum daldın yine!..
    -Tamam tamam geliyorum..
    ···
  7. 57.
    +3
    O bilmiyordu henüz benim şarkılar söylediğimi. Sadece cafede çalışan biri olarak tanıyordu. Masadan uzaklaştık, mekânın orta taraflarında boş bir alan vardı. Ben önde, o arkada el ele o boş alana geldik.

    +Aklında ne var acaba? (büyük bir merak içeriyordu sorma şekli)

    Sarıldım ona. Evet evet, ben de şaşırdım bunu yapabildiğim için. Bir anlık cesaretle kendime çekip sarıldım. Neredeyse fısıldayarak söyledim ona bir şarkımı. Bir yandan dans ediyor, bir yandan şarkılar söylüyorduk ilk parçadan sonra. Kim bakardı, kim ne derdi, birileri var mıydı o an orada unuttuk, umursamadık. Deli dolu iki insan gibi, iki aşık, iki dost, iki kardeş gibi eğlendik o an. En son yoruldum artık dedi, bende öyleydim zaten ama değmez miydi devam etmeye? Nefes nefese kalmış olmamıza rağmen o kadar güzel kahkahalar atıyorduk ki gözlerimizin içine baka baka.

    Dünya durmuş muydu acaba? Yada zaman mı yavaş akıyordu her zamankinden? Duvarlar yok olmuştu bir baktım ki, her yer yeşillik, her yer mutluluk ve huzur nehirleri. Kuşlar bize eşlik eder, kelebekler pervane etrafımızda. Bulutlardan çiseleyen yağmur damlaları adeta yaşam sunmuştu o anda. Gözleri, dermanı olmadan her derde deva idi. Sustuk ikimiz de, sadece baktık. Gözlerimizin, yüzümüzün her ayrıntısına kadar inceledik. Alkış sesleri ile normalde döndü dünya. Kuşlar havalandı, kelebekler saklandı, duvarlar teker teker yerine oturmaya başladı. Zaman normal seyrinde akarken fark ettik orada birilerinin olduğun ama garipser gözlerle değil hayranlıkla bakıyorlardı bize.

    +Teşekkür ederim Can. Yeni bir hayat, yeni bir dünya, yepyeni bir can bağışladın bana... (Mutluluktan dolmuş gözlerle gözlerime bakarak)
    -Teşekkür ederim Funda. Baharlarıma hayat verdin, pınarlarıma sular serptin, gökyüzüme güneş oldun doğdun bir gece yarısı. (Sıkı sıkı sarılarak)

    Neden? Nasıl? Daha dün akşam üstü sadece bir kahve istemişti bu kız benden. Şimdi ne oldu da birbirimize hayat bağışlamış gibi hissediyoruz?
    ···
  8. 58.
    +3
    -Ne!? Ne dedin sen!? Yanlış mı duydum? Kulaklarımın o kadar gürültü içinde duymak istediği şeyi duyduğundan şüpheliyim.
    +Doğru duydun Can. Funda... Dün akşam tanıdığın, gece boyu hasta yatağında yanından ayrılmadığın, zihnine yüzlerce soru işaretini eken Funda. Aşık sana. Deliler gibi...
    -Ama nasıl olur bu? (hayatta yaşadığım en büyük şoklardan birini ifade edercesine sordum)
    +Nasıl mı? Sen bilmezsin beni, tanımazsın, görmezsin, duymazsın. işi başından aşkın olan Can, şarkılarında, ezgilerinde, şiirlerinde yok olan Funda. Evet. Uzun zamandır tanıyorum seni. Hatta bu şehire, istanbul'a geldiğin ilk anlardan beri. O cafede işe başladığın, not defterinde parklarda yatmaya başladığın, denize karşı derin derin sigaranı içtiğin o ilk geceden beri tanıyorum seni. Uzaktan uzaktan, sessiz sedasız, kendi kendime seviyorum seni. içimde, derinlerde bir yerlerde yaşatıyorum seni. Karanlıklarımda, gök yüzümde, sokaklarımda, yağmurlarımın altında yaşatıyorum seni. Görmedin beni hiç dimi sen! Fark etmedin dimi bunca zaman! Bilmedin! Haberin dahi olmadı varlığımdan! Duymadın ki çığlıklarımı! Üç yıl boyunca her şiirini, her besteni, her adımını ezberledim. Her gece, sabahlara kadar seni dinledim. Seni izledim be adam! Seni özledim durmadan, sana hasret kaldım dokunmadan! Ne vardı da geldin buralara söyler misin!? Neden ilk geldiğin gün girdin o cafeye? Neden içtin söyler misin o zehir gibi kahveyi!? Ne vardı, o günden sonra neden bir daha asla ağzına sürmedin o kahveyi? Ben çok mu seviyorum hı!? Ben bayılıyor muyum o iğrenç kahve tadına?
    -Kahve?.. Hayatımda içtiğim ilk sade kahve. Otobüsten inip ayılmak için içtiğim, zar zor yudumladığım o kahveyi mi diyorsun sen?
    +O tabi geri zekalı başka ne olabilir ki? Yanında ben vardım sen o kahveyi içerken. Dibinde, bir adımdan daha yakın yerde. Ben. Funda! Ben o gün o dakika gördüm seni işte. Yazdın, yazdın. Saatlerce bir şeyler karaladın durdun o deftere! Gözüm ilişti bazen, acı dedin. Kahveden daha acı bu ayrılığın tadı. Ben daha bir fincan kahveye dahi dayanamazken nasıl dayanır yürek asla ama asla bir daha görüşmemeye... (hüngür hüngür ağlamamalıydın karşımda be) Merak ettim, takip ettim, peşine düştüm. Bu ceket. Bu siyah, eski deri ceket sana ne kadar yakışıyor diye düşündüm günlerce. Hiç dedim, hiç çıkarma onu üzerinden. Bu kadar yakışmaz sana başka bir şey. Saçın... Sakalın... Üç yıldır hiç kesmedin. Hep aynı kaldı. Hep seni tanıdığım gibi kaldın. Ben seni takip ederken sahillerde, sen ciğerlerine çekerken dumanı, hep acı kahve vardı benim elimde. Hep... Bir gün bile olsa o kahveyi içmeden geçirmedim. Anlamak istedim seni. Ne hissettiğini öğrenmek istedim.
    -Peki öğrendin mi? Anladın mı ne geçiyormuş aklımdan?
    +Anladım Allah'ın cezası anladım. Kahrolsun ki anladım. Üç yıl lan. Koskoca üç yıl peşindeydim. Yemedim. içmedim. Uyumadım. Adım adım arkandaydım. Ayrılmadım bir kez olsun. Sen sanıyor musun ki, akşam ki kahve, yüzümün hissizliği şans eseri. Yetti artık Can. Yetti bu kadarı. Daha fazla anlayamıyorum seni. Daha fazla derinlere inemiyorum. En dipteyim. En zifiri karanlıklarımdayım. Üşüyorum sensiz be adam. Ölüyorum be anlasana...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    +3
    Her daim güzel şeyleri hak eder insanoğlu. Candır sonuçta, tatlıdır. Yanmasın kimsenin canı...

    http://c12.incisozluk.com ... 11501/2/1302382_ob574.jpg
    ···
  10. 60.
    +3
    Saat sabah 10:00, alarm çaldı. işe gitme vakti...

    Ama hiç içimden gelmiyordu gitmek. Aylaklık etmek değil de, mutlu hissettiğim yerde kalmak istiyordum artık. işimi de seviyordum aslında ama artık insanların arasına karışmama gerek yoktu ki. Cemil abiyi aradım, bana biraz zaman vermesini rica ettim. Sebebini sordu, bugün uğrarım abi deyip kapattım. Çok geçmeden Selim aradı.

    -Efendim kanka?
    +Hayırdır lan?
    -Ne hayırdır?
    +Cemil abi işe gelmeyecekmiş bir süre dedi.
    -Evet kanka, biraz kendime zaman ayırmak istiyorum.
    +Sen? Kendine zaman ayırmak? Hobaa, güneş batıdan doğmadı ki bugün hayırdır inşallah.
    -Hayır kanka hayır, uğrarım bugün büyük ihtimal, anlatırım herşeyi.
    +iyi bakalım öyle olsun. Meraklandım bak şimdi.
    -Korkma la yok bir şey, yani var da, iyi bir şeyler var.
    >Can...
    -Kanka kapatıyorum.
    +Kız sesi mi la o gele...
    -Günaydın huzurum
    +Günaydın, Selim miydi?
    -Ha, evet. Cemil abiyi aradım bir müddet işe gitmeyeceğimi söyledim de. Merak etmiş aramış Selim de.
    +Keşke yüzüne kapatmasaydın çocuğun
    -Bir şey olmaz

    ikinci kez yeni bir güne gözlerini benimle beraber açıyordu ama bu defa çok daha güzeldi. En azından hastanede değildik. Saçları incin, gözleri kısık ve yüzü hafif şişmiş halde yattığı yerden bana bakıyordu.

    +Yaklaşsana bi sen bana (oturur vaziyetten ona doğru eğildim)

    Tuttu yine yüzümü, bir sağdan bir soldan kocaman birer öpücük kondurdu yanaklarıma. Yüzüm güldü, yüzümüz güldü...
    ···
  11. 61.
    +3
    20.10.2013 Pazar.

    istanbul... Büyülü şehir. Taşı toprağı altın denilen memleket. isterse pırlantadan olsun, umurumda değil. Ben para pul için gelmedim buralara. Yeni bir dünya arıyordum, kaybolmaya geldim.

    Tam 13 saattir yoldayım. Bir otobüsün içinde 13 saattir oturuyorum. Nasıl bir yorgunluk var üstümde bir bilseniz. Ağrılar da cabası tabi.

    Ee, iyi hoş geldim buraya da ne yapıcam şimdi. Nerden başlanır ki yeni bir hayata? (karnım gurulduyordu) Yolda düzgün bir şeyler de yemedim zaten. Açlıktan ölüyorum. Bakalım bakalım neler varmııış.

    Otobüsler, dolmuşlar geçiyor ama hangisi nereye gider bilmem ki. Birilerine sorsam, kendi şehrimde adama yiyecek gibi bakıyorlar. Ulan burada da yadırgamasınlar adamı. Aman be kim ne diyecek sanki sor gitsin.

    -Beyfendi bakar mısınız?
    +Buyur arkadaşım.
    -Yabancıyım, öncelikle yemek yemem lazım sonrasında kalacak bir yere ihtiyacım var tarif edebileceğiniz bir yer var mı nasıl gideceğime dair.

    Yaklaşık yarım saat kadar ayak üstü konuştuk adamla. Nereden geldiğimi, neden geldiğimi, neler yapmak istediğim hakkında ki düşüncelerimi merak etti. Anlattım. Neşeli bir adamdı, muhabbet güzeldi açıkçası. Kendisi orada otobüs falan beklemiyormuş. Bazen insanları seyretmek güzel olur delikanlı dedi bana. Kalabalığı izliyormuş orada. Gel dedi, gidelim bir yerlere. Olur dedim, ilk başlarda itiraz etsem de. Oracıkta bıraksa beni ne yapacaktım ki sanki. Takıldım peşine, arabasına doğru ilerledik. istanbul gerçekten büyük bir şehirmiş şimdi anlıyorum çünkü git git bitmiyor yol. Bir yerde durduk, stop etti arabayı. Gel benimle dedi, girdik bir mekâna oturduk. Herkes pervane oldu etrafımızda, çalışanlar yani bahsettiklerim. Muhabbet burada da devam etti, Cemil benim ismim dedi. Buranın sahibiyim. ilgi alakanın sebebi şimdi belli oluyordu işte.

    Yemekler söyledi, çaylar içildi falan ben müsaade istedim ve kalktım. Hesabı ödemek istediğimde, ihtiyacın olacak, kalsın paran dedi. ikramımız olsun hoş sohbet bir arkadaşa. Eyvallah, teşekkür ederim.
    ···
  12. 62.
    +3
    +Can, yorulmadın mı sende?
    -Yoruldum ya yorulmaz mıyım. Uykusuzluk da çöktü üzerime.
    +Hadi gel bana gidelim. Evimi gezdireyim sana, sana dair neler var her şeyi bir bir göstereyim. Hem biraz da kestirirsin olmaz mı? (resmen gel gel diye yalvarıyordu gözleri. o kadar heyecanlıydı işte bunu söylerkem)
    -Hatırlamıyorum evin yolunu diyordun? (ağızdan laf alma çabaları içerisindeyim)
    +insan evini unutur mu hiç. Hele ki o evde sana ait herşey var iken.

    Funda'nın evi şu an bulunduğumuz yere biraz uzak kalıyormuş. O yüzden bir taksi aramaya başladık. Nasıl bir sevdadır ki bu o kadar zaman boyunca benim peşimde nereleri yürüdü acaba. Ben pek ulaşım aracı kullanmayı sevmem, yürürüm neresi olursa. Genelde o kadar uzak yerlere de gitmem bilirsiniz. Sahil kenarı, cafelerin oralar falandır takıldığım yerler am uzaklaştığım da olmuyor değil. Nadiren yani bir otobüs taksi falan kullanırım. Neyse, hatırı sayılır bir zaman sonra eve ulaştık.
    ···
  13. 63.
    +3
    -Funda?
    +Can'ımmm... (daha da sıkı sarılarak)
    -Çok iş var burada dimi? (gülerek)
    +Kıyamadım toparlamaya...
    -Yazdığım şeylerde parça parça anlattığım insan hayat buldu. Peki senin aşkını anlattığın insan hala çıkmadı mı karşına ki, hala bekliyorlar burada? (yüzünü kaldırıp kocaman gözlerle bana baktı)

    Hemen toparlandı, kenara koyduk çantalarımızı bir kenardan başladık hemen toparlanmaya. Gerçekten çok iş var gibi görünüyordu ama pis değildi ev. Sadece incintı, kolay olacaktı toparlanmak.

    "Ben artık kahve içmek istemiyorum Can. Çok acı. içimi yakıyor... "

    "Çok neşeliydin bugün, sanırım yeni bir arkadaş edindin çalıştığın yerde. Muhabbetiniz bayağı koyu görünüyordu."

    "Of Can of, nasıl unutursun sen ya. Kaç defa söylemediler mi sana iş yerinde ki arkadaşların üşütürsün ceketini al diye. Hastaymışsın, göremedim seni bugün. Ulaşamıyorum da sana. Nasılsın bilmiyorum. Of!"

    "Hemen arkanda ki bankta oturuyorum. Sen izledikçe denizi ben dalgaların oluyorum. Yıldızlar olup yüzüne vuruyorum ışıl ışıl. Karanlık olup hapsediyorum seni içime."

    "Görebileceğin en güzel gün bugün olabilir. Her yer neşeli insanlarla dolmuş. Parklar, bahçeler... işte olmaktansa gelip insanları izleyebilirdin bugün ama kendin kaybettin."

    "Elinde kadehin, yalnızsın. Kim bilir neye dertlendin, neler geldi aklına. Uzun uzun dalıp gidiyor gözlerin uzaklara, neyi bekliyorsun? Gemiler gelir yanaşırlar, yine hareketsizsin. Martılar çığlıklar atar etrafında, kulaklarını kapatırsın. Neye bozuksun, neden üzgünsün bugün? Hiç görmedim seni bir şeyler yazarken uzun zamandır. Kim çaldı mutluluğunu?"

    Aslında evi toparlamak üzere anlaşmıştık ama o iş yaparken ben onun yazdıkları arasında buldum kendimi ve engel olamıyorum kendime. Hepsini okumak istiyorum bir çırpıda. Tüm fotoğraflarıma bakmak istiyorum. Bir yandan da onu tanımak istiyorum çünkü ona dair bildiğim tek şey tamamen benimle yaşadığı ve adı. içimi heyecanlandıran kıza karşı bildiğim tek şey bunlar.

    -Funda.
    +Efendiiiim (neşesi yerinde)
    -Gelir misin?

    (koşa koşa geldi, sokuldu hemen dibime)

    +Geldim (gülümsedi, resmen bir şeker verilmiş çocuk gibi)
    -Her şeyi biliyorsun dimi? Bana dair ne varsa hepsini en ince ayrıntısına kadar biliyorsun.
    +Senin, kendinle alakalı bilmediğin şeyler de dahil (göğsünü gururla kabartarak)
    -Bana kendini tanıtabilir misin bu kadar iyi şekilde. Yani, bende içimde bir Funda yaşatabilir miyim?
    +Sadece gözlerini kapat. Hiç konuşma olur mu ama sakın.

    Kapadım gözlerimi ve bekledim. Ne olacağı hakkında bir fikrim yoktu. Yani bir şey mi hayal etmeliydim, bir şey mi düşünmeliydim yoksa öylede beklemeli miydim bilmiyorum.

    Funda bu sırada bir şeylerle uğraşıyordu ama ne olduğunu da merak ediyordum hatta meraktan ölüyordum. Sonra bir müzik çalmaya başladı. Bu benim şarkılarımdan biri, benim notalarım. Bir kadın. Uzakta. Bana bakıyor çünkü bu benim yıllardır istediğim kılığa soktuğum insan. Benim yarattığım hayallerimde ki kadın. ilk defa yaklaşıyor bana, şimdiye kadar hep uzaklarda görmüştüm onu. Anlatmıştım ya size, ben o an ne istersem o da o şekilde davranıyor diye. Hani bazen çocuksu bazen tartışmışız gibi. Evet evet, yüzü yok demiştim. Çünkü yarattığım hayal gerçek olamayacak kadar iyi bir insanın görüntüsüydü. Beynimin bana bir oyunu mu yoksa deliriyor muyum bilmiyorum ama şimdiye kadar Funda ile karşılaştığım her yer gözlerimin önünde beliriyor. Ölüyor muyum lan yoksa!? Hayatım film şeridine döndü bir anda. Bulanık bir şeyler var. Hayal içerisinde hayal meyal hatırlamaya çalıştığım bir şeyler. Olamaz! Bu sahilde uyuduğum gece! Konuşmuş benimle, tıpkı defterime yazdığı gibi. Umursamadan dönmüş uyumuşum ben işe bakar mısın.

    +Beni senden daha iyi tanıyan biri daha yok bu dünyada. Her şarkında anlattığın insan oldum ben. Her kelimende kurduğun hayallerini, ben gerçek yaptım. Beni tanımak istiyorsan kendi içine bak Can. Ben ordayım. Ama benim hakkımda bilmediğin bir tek şey var onu da sana göstericem birazdan zaten.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    +3
    Ben size Funda benim şarkı söylediğimi bilmiyor demiştim ama biliyormuş. Her gecenin seslerinden tut ki videolarına kadar hepsinin olduğunu söyledi bana.

    Bana, beni sen yarattın diyor ama eğer öyle olsaydı neler yapabileceğini bilmez miydim. Ben yine şok.

    +Gelsene (elimden tutup bir odaya çekiştirdi beni)

    Daha ne kadar şaşırabilirim derseniz, iyi dinleyin.
    Girdiğimiz oda onun odasıymış. Ev onun zaten de, geceleri uyuduğu odaymış. Yatağının karşısında benim fotoğrafım. Bütün duvar hemde. Öyle ufak ufak fotoğraflar zannetmeyin, bir duvar boyu benim bir fotoğrafım var. Tek bir fotoğraf.

    +Bunu ben çizdim (yine o kendinden emin gururlu bakış)
    -Efendim!? (yok abi şaşır şaşır usandım ya. bırakıyorum şaşırmayı artık)
    +Evet, ben çizdim. Yavaş yavaş, seni tanıdıkça işledim suretini duvara. Beğenmedin mi???
    -...

    Siz olsanız size de aynısı olurdu şimdi itiraf edin. Nutkum tutuldu bir anda. Yapabildiğim tek şey sıkıca sarılıp havaya kaldırmak oldu Funda'yı.

    -Seni seviyorum...
    +!?... (benim şimdiye kadar ki şaşırmalarımı toplayıp onun yüzünde hayal edin)

    Tabi bende yine o meşhur yüz kızarması boy gösterdi.

    Gözleri dolu dolu oldu bana bakarken...
    ···
  15. 65.
    +3
    Bir yandan birbirimize bir şeyler anlatırken, bir yandan da evi toparladık. E yorulduk haliyle.

    -Sen nasıl bu kadar güzel çizdin o resmi anlat bakalım.
    +Hakkımda bilmediğin tek şey, ben bu işi yapıyorum.
    -Ressamlık mı yani?
    +Öyle denemez aslında. Güzel sanatlar okudum ben. Zaten küçüklükten beri böyle şeylere merakım vardı, çizerdim kendi kendime bir şeyler. Sonra babamın bir arkadaşı var, iç mimarlık falan yapıyor. Tanırdı zaten beni, ailecek görüşürdük ben küçükken. Babamla bir gün konuşurlarken, bazı projelerinde çizimler olan yerler oluyormuş. Evler, restaurantlar falan işte, duvar süslemeleri gereken yerler yani. Beni sormuş babama, o da okulumdan falan bahsetmiş. Bir aile görüşmesi esnasında iş görüşmesi gibi bir konuşma da geçti aramızda. O günden beri istenildiği zaman gidip, duvarları renklendiriyorum.
    -Harika olduğunu söyleyen oldu mu daha önce?
    +Yüzlerce kez (gıcıklık yapacak ya aklı sıra işte)

    Oturduk bir kanepeye, ne kadar oturmak denir tartışılır aslında. Yattık desek yeridir. Ben yayılmış vaziyette televizyon kanallarını geziyorum, Funda dizimde yattı. Saçlarıyla oynamaya başladım, hoşuna gitmiş olacak ki kedi gibi kıvrıldı iyice. Onun benim yanımda mutlu olması bana da huzur veriyordu. Çok sürmedi, televizyonun sesine rağmen uyudu kaldı dizimde. Ben ise hala saçlarıyla oynamaya devam ediyordum.

    Benim de gözlerim kapanmaya başladı, oturduğum yerde uyumak üzereydim ama her ne kadar rahat olsa da kanepe, oturarak uyunur mu be. Yatmak istiyordu canım ama uyandırmak istemedim Funda'yı. Sessiz sedasız farkına bile varmadan bende uyumuşum sonra.
    ···
  16. 66.
    +3
    O iki kelime ağzımdan çıktığı anda sarılmayı bırakmış, o şokun etkisiyle bir kaç adım uzaklaşmıştı benden.

    Yaklaştı...

    Yaklaştı..

    Burnumun ucuna kadar geldi.

    Okkalı bir tokat yedim ağzımın orta yerine.

    -Neydi bu şimdi?..
    +Öyle birden söylenir mi geri zekalı (kalp atışlarını uzaktan duyabiliyordum)

    Nefes nefese kaldı bir anda, ellerinin titremeye başladığını görebiliyordum. Elleri terlemişti anında, yüzümü avuçlarının arasına aldığında fark ettim. Kendine doğru çekti yüzümü ve yanağımla dudağım arasına bir öpücük kondurdu. Bir insan anında kıpkırmızı olabilir mi? Bir saniye sürmedi utanıp kızarması. Beni görseniz nasıl mutluyum nasıl salak salak gülüyorum.

    +Özür dilerim.
    -Ne için?
    +Tokat attım ya.
    -Acımadı merak etme.
    +Al o zaman (bu sefer ki daha şiddetliydi) Bir daha öyle ansızı söyleme, öleyim mi heyecandan bunu mu istiyorsun?

    Yüzümü sanki canım yanmış gibi bir hale sokup gözlerimi sulandırdım.

    +Yaa, kıyamam gel buraya. (bir öpücük daha(çakallık))

    -Tek mi yaşıyorsun burada sen. Yani bir arkadaş, annen baban yok mu?
    ···
  17. 67.
    +2
    +Neredeyiz?
    -Venedikteyiz hala.
    -Çok oldu mu?
    +Biraz...
    -Haber vermeseydin kimselere.
    +Herkes yolda, geliyorlar bugün.
    -Kim?
    +Cemil abi, Selim, Seda...
    -Sen nasılsın?
    +Görmüyor musun bak, bıraktığın gibiyim ben. (senin kadar ağır değildi benim durumum be adam. iyileşti hemen yaralarım, kırıklarım. yatamadım, kalktım geldim hemen yanına. çok kızdılar bana her gün, önemsemedim kimseyi. seninle olduğum için bu kadar çabuk iyileştim ben)
    ···
  18. 68.
    +2
    Saat 14:48...

    Venedik Havalimanı...

    Uçuş yönü istanbul...

    Uçuş saati 16:10...

    Bir saatten daha kısa bir zaman var yuvamıza doğru yola çıkmamız için.
    Havalimanını geziyoruz ellerimizde çantalarla. Bir şeyler içelim diyor Seda, bir mekana doğru yöneliyoruz. Soğuk bir şeyler içiyor Seda ve Selim. Cemil abi çay söylüyor demli olsun! Gözlerimin içine bakıyor Funda, gülümsüyor. Biliyorum ki ikimiz de aynı şeyi isteyeceğiz.

    -+Acı birer kahve alabilir miyiz?

    Bir kez daha aynı kelimeler dökülüyor o saniye.

    ^Bak Cemil abi bak. Düşüncelerini geçtim, aynı anda aynı şeyi bile söylüyor bunlar. Kafa yapınız aynı olur da, cümleleriniz de mi aynı olur be birader!
    -+Patavatsız herif
    Herkesi bir gülmedir alıp gidiyor o an. Gözlerimizden yaşlar geliyor adeta.

    "691 Sefer sayılı istanbul uçağı için son çağrı!"

    Apar topar kalkıyoruz yerimizden, çantaları kaptığımız gibi fırlıyoruz ordan. Sonunda uçaktayız. Yine dışarıya dalıyor Funda'nın gözleri. Buğulandığını görüyorum...

    Dönüyor bana, elini yüzüme koyuyor şefkat dolu.

    +Her şey böyle başladı. En mutlu günlerimden tut ki acıların vücudumu ele geçirmesine kadar. Yine dalmıştım dışarı, bulutlara bakıyordum. Tahmin edemezdim... Ve şimdi her şey son bulmuş bir şekilde daha güzel daha coşkulu bir halde evimize dönüyoruz. Ailemizle birlikte...

    Selim takmış kulaklığı dalmış artık ne dinliyorsa pis herif. Cemil abi de Seda'yla sohbet ediyor.

    Biz de kendi halimizde uçağın kalkışını beklemeye başladık. Gözlerimi kapadım, Funda'nın nefesini boynumda hissederek...
    ···
  19. 69.
    +2
    Kim bilir bir daha ne zaman açarsın gözlerini. Bugün, 34. gün bu hastanede geçirdiğimiz. Dile kolay. Koskoca 34 gündür seni bekliyorum, uyanmanı, bana bakmanı, sarılmanı...

    Hiç bir bekleyiş bu kadar zor olmamıştı, bu kadar acı dolu. Her geçen gün içimde ki umut alevlerinin büyümesini sağladın ama, hiç azalmadı. Güçlü geliyordun bana, yenilmezsin sen...

    Saatler geçti, uzun saatler. Ufacık bir kıpırtı bile göstermedin. Sadece nefes alıyorsun. Bildiğim tek şey bu...
    ···
  20. 70.
    +2
    8 Mayıs 2014

    Cafede bir eğlence düzenledik. Tanıdık tanımadık herkes katıldı. Sabaha kadar içtik, eğlendik, güzel saatler geçirdik.
    ···