-
51.
+2Dııııt - Dıııt - ...Tümünü Göster
•
Dominos?
-Merhaba, iki orta boy pizza sipariş etmek istiyorum. (-Nasıl yersin? +Nasıl istersen) ince hamurlu iki orta bol malzemos lütfen. Yanında içecek... (sipariş detaylarını bilirsiniz, bitmesi için iki taraf da içinden dua eder)
Yemeklerimizle beraber içeçekler, ekstralar ve tatlılar da söylendi ve beklemeye başladık. Bu zaman içerisinde evi gezdirdi bana Funda. Fotoğraflarımı gösterdi, hangi tarihte nerede çektiğini falan. Hepsi çok güzeldi, hepsine farklı farklı anılar yüklemişti.
Biz evi gezmeye dalmışken kapı çaldı.
•
Pizzalarınız efendim, trafikten dolayı biraz geciktim afedersiniz.
-Teşekkür ederim, sorun değil. Ne kadar?
•
XX.XX TL efendim
-Buyrun, tekrar teşekkürler kolay gelsin
•
Afiyet olsun, iyi günler
-iyi günler
-Fundaaa, masa hazırdır umarım çok acıktım ben.
+Masa yok, unut masayı. Bu gece benimsin ve dibinden bir saniye ayrılmak istemiyorum. Film açıyorum şimdi, oturduğumuz yerden izlerken yeriz.
-Harika!
Gerçekten de aramızdan su sızmıyordu. içime girecek kadar yakınımda duruyordu her saniye. Sanki yıllarda aramızda olan mesafelerin acısını çıkarıyordu. Ben filmi izliyordum pizzamı yerken, o beni izliyordu. Bazen gülümsüyordu fark ediyordum, bazense gözleri dalıp gidiyordu bakışlarında. Utanmasın diye ona pek bakmıyordum ama görebiliyordum yüz ifadelerini. Film falan hikaye aslında, göz ucuyla ben de ona bakıyordum. Çok yavaş yiyordu yemeğini. Yemeğe ayıracağı zamana bile kıyamayıp beni izliyordu. Hoşuma gidiyordu bu hareketi. içim gıcıklanıyordu.
+Biliyor musun? Ben seni çok seviyorum (kocaman gözlerini bana dikmiş ağzında lokmasını çiğnerken dolu dolu söyledi bunu bana)
-Emin olabiliyorum, bana da öğretiyorsun sevmeyi zaten.
+Ve çok özledim seni
-Yanındayım zaten
+Ama sarılmadım kaç dakikadır (bir panikle sıkı sıkı sarıldı, her yer içeçek oldu çünkü elimde ki bardağa çarpmıştı)
Önemsemedi. Bakmadı bile döküldüğüne. ikimiz de ıslandık, ikimiz de battık. Güldüm birden, hiç yoktan bir kahkaha geldi suretime. ilk önce baktı neye gülüyorum diye ama ortada bir şey yoktu, o da güldü. O da bana katıldı kahkahalarda. Sormadı hiç neye gülüyorsun diye, merak da etmediğine eminim. Anlıyorum artık, benimle olan her şey ona güzel geliyordu.
Yemek aklımızdan uçtu gitti zaten yine, film falan hak getire. Kendi kendine dönüp duruyor televizyonda. Bakakaldım gözlerine. O karnımı ağrıtan kahkahaların arasında birden odaklandım ve öylece kaldım. Çok güzel bakıyordu be. Yıllarca sigaramı içerek izlediğim deniz bile böylesine güzel bir görüntü sergilememişti gözlerime. Dakikalarca kırpamadım gözlerimi. Yanmaya başladıklarını hissediyordum ama bu durumdan kendimi alıkoyamıyordum. Kendimi anlatıyorum size ama o da aynısını yapıyordu. O da umursamadan her şeyi bana bakıyordu. Dedim ya, o kahkahaların arasında birden donup kaldık birbirimize bakarken.
Aşk...
Yeni yeni hatırlamaya başladığım bir duygu.
Aşk...
Zamana ihtiyaç duymadan insanı ele geçiren bir duygu.
Aşk en çok da;
Karşında ki insanla birbirinizi en iyi tanıdığınız zamanlarda doruklara çıkan bir duygu.
Bir şey yapmak için bir sebep aramanıza gerek kalmıyor. Gözleriniz bir kez denk gelsin yeter. Dünyaları anlatabilirsiniz o bir saniyelik bakışmada. -
52.
+3Aşkı bana anlat desem emin olabilirsiniz ki daha önce hiç bilinmeyen şekilde anlatır. Kelimelere hükmeder, işler içinize aşkın tanımını.
"Aşkı bazen neye benzetiyorum biliyor musun Can? Simitin üzerinde ki susam tanelerine. Dur, öyle benzetme mi olur demeden bir dinle önce. Susam sarıp sarmalar simiti, kaplar her yanını. O kadar kaplar ki simitin kendisini bile göremezsin. Susamsız olmaz simit, yarım kalır. Mesela, koparır martılara atarsın o simitten parçaları ama susamlar eline yapışır kalır. Çayın yanında ısırırsın o simiti, dökülür her yerine susamları. Sonra tek tek toplarsın susam tanelerini ellerinle. Dudaklarına yapışır, dişlerinin arasına sıkışır. Uğraşırsın ordan çıksın diye ama inattır susam, kendisi ne zaman isterse o zaman gider. Aşk susam gibidir sevdiğim, her bir yanını kaplar insanın. Ne kadar ararsan ara kendini bile bulamazsın aşık olunca. Bazen öyle bir hale gelir ki aşk, kurtulmak istersin çünkü canını yakmaya başlar. Ama eline yüzüne bulaşmıştır çoktan, teker teker temizlemek istersin bu sefer de inat tarafına denk gelirsin, kendisi gitmez. Ben çok simit fırlattım martılara Can... Ben çok kırıntılar topladım üstümden, gitmedin. inat ettin resmen, terk etmedin. Ne zaman kendi isteğinle gidersin diye merak ederken ben tekrar acıktım ve bir simit daha aldım, tekrar seninle kaplandım. Her yanıma seni döktüm ben Can. Her yanım sensin... "
Kalemime sorsanız, şimdiye kadar asla böylesine bir yazı yazmadım der size. Kağıtların zaten dili yok ne söylersen atar içine. Ebedi bir aşkı edebi bir aşka çevirmişti resmen, toparlarken elime geçen başka bir kağıtta. Her cümlesine daha bir şaşkınlık, her hecesinde daha fazla aşk buluyordum.
Gece olmuştu artık, sabah işte olmam gerekirken ben hala onun evinde aylaklık yapıyordum. ilk defa dünyayı bu kadar umursamıyordum... -
53.
+4-Benim üzerimi değişmem gerek, malum evle beraber kendimizi de batırdık
+Kal burda, bir şey olmaz ki valla. Batsın ev, ama gitme sen...
-Rahatsız oluyorum. Gel sen de, beraber gidelim. Senin evin gibi iç açıcı değil benim evim ama, biraz da pistir incinlıktan ziyade.
+Olur! Hadi gidelim!
Söylediğim sözlerin arasından sadece davet ettiğim kısmını mı duydu, gerisini pek önemsemedi mi? Deli dolusun Funda, deli dolu...
+Yürüyelim mi?
-Uzak
+Olsun
-Olmasın, hava soğuk ve poların cafede
+Bir şey olmaaaz
-Hazırlanman için beş dakikan var, koş ıslak şeyleri çıkar üzerinden hadi.
+Of, tamam geliyorum hemen.
Buraya bizi getiren taksici kartını vermişti bize. Zaten mahallenin taksisiymiş, müşteri bırakmış dönerken biz denk gelmişiz. Aradım, çağırdım. Geldiğinde çağrı atmasını istedim.
-Hadiiii
+Geldiiiiim, nasıl olmuşum (şapşal gülümsemesini takınıp gelmiş)
Geldi evet, şapşal gülümsemesi ile geldi ama ne geliş. Saçımdan sakalımdan ne kadar salaş ama ne kadar da düzenli olduğumu bilirsiniz. Ev tipini severim genelde, rahat insanımdır. Eşofmanlarla, incin topuzuyla, bol ve uzun yeleğiyle çok ama çok tatlı olmuştu inanamazsınız.
+Nolduu?
-Ihım, şey... Çok tatlı görünüyorsun.
+Evde hep böyleyim ki
-Gözlerimi alamayıp sağa sola çarparsam?
+Haha, hadi çıkalım. (bir öpücük)
Taksi gelmişti zaten o zamana kadar. Bana doğru yola koyulduk. -
54.
0ADAM Ne şuku istemiş ne rez ben okurum bunu kardeşşş
-
55.
+4Benim evim ufak bir binanın üçüncü katında. Evin kendisi ile beraber, bir merdivenle çatıda ki terasa çıkabiliyorsun. Manzarası gerçekten güzeldir çünkü önünde ki açıklıktan dolayı denizi görebiliyorsun. Denize pek yakın değil, o yüzden kirası falan pek dokunmuyor ama şans işte, bedava deniz manzarası.
Takside hiç öne oturmam ben, bu sefer arka koltuğa oturuşum Funda'nın işine geldi, yine ayrılmadı dibimden, başı yine omzumda, nefesi boynumda... içim gıcıklanıyor böyle olunca, hoş bir duygu ama huylanıyor gibiyim de. Bunu fark ettiğine eminim zira özellikle bana doğru nefes alıyor.
Taksiciye adresi tarif ettim, yolu izlemeye koyuldum. Bu çevrede de güzel parklar, bir şeyler içilebilecek mekanlar varmış. Dışarıdan göründüğü kadarıyla sıcak ortamlara benziyorlar. Yarım saat kadar sonra evimin olduğu sokağa girdik. Ağırdan aldı bu sefer şoför, galiba zaman yavaş aksın istedi o da arkada oturanlar için.
-iyi akşamlar abi, kolay gelsin
+iyi akşamlar gençler
Ücretini ödedim taksinin, indik. Funda zaten biliyordu evimi, benden önce o koştu binanın girişine ama anahtarı yoktu. Bekledi el mecbur. Elimden aldı anahtarı, hızlı hızlı açtı kapıyı ve merdivenleri tırmanmaya başladı koşar adımlarla. Sanki acelesi vardı, bir şeye yetişmeye çalışıyor gibiydi. Bende onun arkasından koştum.
-Ya dur acelen ne ne bu hız?
+Sus da gel peşimden (neşesi yerinde yine)
-Tam... Tamam... Of...
Nefes nefese kaldım sigara içen adamım ben merdivenler benim için düşmandır bilmez misin sen. Neyse, yukarı vardığımda o çoktan girmişti evin içine.
-Fundaaa!
+Yukarıdayım.
Hah, bir merdiven daha. Yok yok, bittim ben. Sürüne sürüne çıktım merdivenleri yine. Terasta binanın en dibinde denizi izlerken oturduğum sandalyeme oturmuş, mehtabı izliyor. -
56.
+2-Ne yapıyorsun sen orda?Tümünü Göster
+Seni anlıyorum.
-Hı?
+Neden çoğu gece gelip buraya oturduğunu anlıyorum. Muhteşem görünüyor.
Ağır ağır yanına gittim, duvarın kenarına oturdum ona doğru. izlediği manzara ile arasına girdim.
+Dur!
-Noldu?
+Sus sus, hareket etme sakın!
-Ya noldu?
+Sussana ya sen bi! (kız ciddi)
-...
Yaklaşık on dakika boyunca izledi beni öylece. Tek kelime etmedi, mümkün oldukça az kırptı gözlerini. Bütün ilgisi odağı bendeydi. Bozmadım bende, dediği gibi sustum. Hiç de oynamadım yerimden, ben de onu izledim. Işıl ışıl parlıyordu gözleri o karanlıkta. Gözlerini kapattı sonra, dudakları yanaklarına doğru yükselmeye başladı, dişleri ortaya çıktı. Çok içten gülüyordu ama ne düşünüyordu çok merak ettim. Ne geçiyordu gözlerinin önünden şu an acaba...
Elini tuttum, buz gibi olmuştu.
-Üşümüşsün kalk hadi inelim artık.
Funda hayaller dünyasına ulaşmıştı bile, şapşal şapşal gülerek geldi peşimden. Üzerimi değiştirdim bende her ne kadar geç olsa da, salona geçtim.
-Saat geç oldu artık, istersen kal burda. (direkt olarak kal diyemem, ne düşüneceği hakkında bir fikrim yok) rahat edemem dersen bırakayım seni eve, dönerim ben geri.
+Saçmalama tabi ki kalıyorum. Burası da diğer evim benim artık, kovamazsın da beni (sinsi sinsi gülüyordu var ya pislik)
-Eh, geç bakalım o zaman hadi. Keyfine bak yeni evinde.
+Sana mı sorcam be (kıkır kıkır gülüyor da bana çaktırmıyor)
Ben hep salonda yatarım, kanepenin üzerinde. Açarım televizyonu, izlerken izlerken uyuyup kalırım oracıkta. Ses olmazsa, ışık olmazsa uyuyamam. Yatağımı falan da toplamam, zaten bir ben yaşıyorum evde, kim gelecek de görecek ki. Hafiften düzeltirim çıkar giderim evden. Tabi, yalnızlık da bir yere kadar dimi. Eninde sonunda biri tanık oldu incinlığıma. Hiç şikayet etmedi, hiç iğrenir gözle bakmadı. Zaten iğrenilecek bir şey yok evde, sadece incin biraz da tozlu eşyaların üzeri. Ama onun evine kıyasla bir erkek eviydi sonuçta, başka bir kız gelmiş olsa eminim ki hoşlanmazdı evin bu halinden. Açtım televizyonu, sesi hafiften açık, maksat ortamda sessizlik olmasın.
Geçtim kanepeye, kenarına yaslanarak oturdum, o da yanıma geldi kıvrıldı yine dizlerime. Ben televizyona o bana odaklandı. Ellerim yine saçlarına gitti, o ise yine mırıldayan bir kedi.
+Sana sarılıp uyumak istiyorum bu gece...
-...
+Bakma öyle, en iyi tanıdığın yabancıyım sadece.
-Deli yatarım
+Ahtapot gibi yapışırım hareket edemezsin
-Gece sıçrayarak çok uyanırım
+Öperim, okşarım yüzünü uyuturum yine
-Sığmayız buraya ikimiz (eskidende hiç açmazdım ben kanepeyi uyurken. eski şehrimde ki evimde yani. bunda da hiç açmamıştım hatta açılabildiğini merak dahi etmemiştim)
+Açarsak sığarız, sığmazsak üst üste yatarız
-Sarılacaksın yani
+Kaçışın yok
-Pekala (öpücük)
Açtı kanepeyi, kocaman oldu. Kapadı ışıkları, sokuldu yanıma, geçti arkama. Ensemde hissettim nefesini, ürperdim. Sonra kolları sarmaladı beni. Isındım. Bedenimden ziyade ruhum ısındı. Kapadım gözlerimi en sonunda bende, uyumaya çalıştım ama kalbim yine fazla mesai yapıyordu. yavaşlamadı ki gözüme uyku girsin.
Döndüm durdum sağa sola. Bir ara yüzüm Funda'nın yüzüne yapıştı adeta. Pencereden giren hafif ışıkla onu izlerken sakinleştim, ancak daldım uykuya... -
57.
+3Saat sabah 10:00, alarm çaldı. işe gitme vakti...
Ama hiç içimden gelmiyordu gitmek. Aylaklık etmek değil de, mutlu hissettiğim yerde kalmak istiyordum artık. işimi de seviyordum aslında ama artık insanların arasına karışmama gerek yoktu ki. Cemil abiyi aradım, bana biraz zaman vermesini rica ettim. Sebebini sordu, bugün uğrarım abi deyip kapattım. Çok geçmeden Selim aradı.
-Efendim kanka?
+Hayırdır lan?
-Ne hayırdır?
+Cemil abi işe gelmeyecekmiş bir süre dedi.
-Evet kanka, biraz kendime zaman ayırmak istiyorum.
+Sen? Kendine zaman ayırmak? Hobaa, güneş batıdan doğmadı ki bugün hayırdır inşallah.
-Hayır kanka hayır, uğrarım bugün büyük ihtimal, anlatırım herşeyi.
+iyi bakalım öyle olsun. Meraklandım bak şimdi.
-Korkma la yok bir şey, yani var da, iyi bir şeyler var.
>Can...
-Kanka kapatıyorum.
+Kız sesi mi la o gele...
-Günaydın huzurum
+Günaydın, Selim miydi?
-Ha, evet. Cemil abiyi aradım bir müddet işe gitmeyeceğimi söyledim de. Merak etmiş aramış Selim de.
+Keşke yüzüne kapatmasaydın çocuğun
-Bir şey olmaz
ikinci kez yeni bir güne gözlerini benimle beraber açıyordu ama bu defa çok daha güzeldi. En azından hastanede değildik. Saçları incin, gözleri kısık ve yüzü hafif şişmiş halde yattığı yerden bana bakıyordu.
+Yaklaşsana bi sen bana (oturur vaziyetten ona doğru eğildim)
Tuttu yine yüzümü, bir sağdan bir soldan kocaman birer öpücük kondurdu yanaklarıma. Yüzüm güldü, yüzümüz güldü... -
58.
+4+Neden gitmiyorsun bakalım işe?
-Yanında olmak istiyorum. Bana iyi geliyorsun. Ama bugün uğrarım dedim, bir ara giderim yanlarına. Onlar da meraklandılar doğal olarak. Ben hiç işten kaytarmamıştım şimdiye kadar.
+Gideriz beraber
-Gideriz tabi...
+Sahile gidelim mi?
-Olur, çay simit?
+Tabi kiiii.
-Hadi kalkalım.
ikimizden de kıyafetleri değiştirelim, saçımızı başımızı toplayalım gibisinden bir cümle çıkmadı. Direkt olarak kalktık yataktan, yüzümüzü yıkadık ve üzerimize birer hırka alıp çıktık evden. iki sokak aşağıda bir pastane var, efsane simitleri vardır. Oraya gittik, üç simit, bir kaç krem peynir attık poşete sallana sallana el ele düştük sahil yoluna. Simitin biri yolda giderken bitti zaten, oturmadan çaylarımızı aldık, geçtik kimsenin olmadığı bir yere. Sahilin bir kısmı kayalık bir kısmı ise yer ile deniz arasında duvar olan bir şekilde. Kayalıklardan ziyade duvarlara doğru gittik. Ayakkabılarımızı çıkarıp soğuk suların içine soktuk, ellerimizde sıcak çaylar aramızda poşetin içinde simitlerimiz. Narin elleriyle ikiye böldü birini, bana uzattı yarısını. Sabah sabah hafiften esen rüzgarla savruluyordu saçları. Hem görüntüsü etkiliyordu beni, hemde muhiti kaplamaya başlayan Funda kokusu...
Martılar uçuşuyor gökyüzünde, çığlıkları kulaklarımızda yankılanıyor. Arada birbirimize bakıp gülüyor, sonra çayımızdan bir yudum alıp masmavı denize dalıyordu gözlerimiz. Ara ara yanağıma konan öpücüklerle kendime geliyor, gözlerine odaklanıyordum. Deniz bir, onun gözleri iki... insan oğlunu izlerken mest edecek iki şey...
+Can'ım
-Efendim
+Hiç, söylemek hoşuma gidiyor
-...
Çaylar bitmiş, simitlerin yarısını biz yarısını martılar yemiş. Yüreklere sular serpilmiş, sevda tohumları yeşermiş bahçelere can vermiş... Elleri ellerimde, denize daldı gözlerimiz... Saatlerce kalkmadık oradan pijamalarımız ve incin saçlarımızla... -
59.
+3Eve döndük yine sallana sallana. ilk ben hazırlandım, ayna karşısındayken beni izledi. Saçlarımla, sakallarımla nasıl uğraştığıma şahit oldu ilk defa. Hayran hayran baktı bana dakikalarca. Sıkılmadan, gözlerini bir saniye bile ayırmadan. Arada elini uzatıp bozuyor bütün uğraşımı, ben tekrar yapıyorum. Gülüyor. Boynumu öpüyor, yanıma durup aynada ikimize bakıyor. Gözleri doluyor, iç geçiriyor, hasret gideriyor. "Yakışıyoruz be" diyor göğsünü kabarta kabarta, gurur duyuyor kendiyle. Haklı da, kim bir bilinmezin peşine düşer ki yıllarca.
Çıktık benim evimden, yollara düştük onun evine doğru. Seke seke giriyor eve şuna bakın, bayram havası var Funda için, neşesi daim olsun. "Gelsene" diyor, odasına giderken. Açıyor dolabını, bir o elbiseyi gösteriyor bir bu pantolonu tişörtü. "Hangisini giyeyim?" derken bile sesi titriyor heyecandan, güzel görünmek istiyor bana anlıyorum. Ben de ona eşlik ediyorum tatlı telaşında.
+Saçlarımı tarar mısın?
Oturuyor hemen önünde ki sandalyeye, tutuşturuyor elime tarağı. Ellerinin terlediğini görüyorum, nefes alış verişleri hızlanıyor. Ah be, sevgiye bakar mısınız...
+Durmalı zaman, tam da şu anda...
Artık yataktan kalkmış görüntüsünden uzaklaşıyor Funda.
+Çık hadi, üzerimi değiştiricem.
Tarağı bile bırakamadan kapının önünde buluyorum kendimi. Acaba ne giyecek? Bir şeyde karar kılmamıştı oysa ki.
Saniyeler damlıyor zamanın akışına, dakikalar birikiyor yavaş yavaş. Kapının açılış sesiyle gözlerim onu arıyor odadan çıkışını beklemekle.
Çiçekler... Rengarenk çiçeklere bezenmiş... Pembeli, morlu, kırmızılı bir sürü çiçekler giymiş üzerine ve en güzellerinden saçlarına taç yapmış. Büyüleniyorum, gözlerim kamaşıyor... Dilim tutuluyor kapıdan bana doğru attığı her adımda, yutkunamıyorum dahi.
-Sen... -
60.
+2+Ben?..
-Harika görünüyorsun...
Gözlerimi alamıyorum. Lafın gelişi değil, gerçekten başımı başka yöne çevirsem de gözlerim onda kalıyor.
+Harika görünmeme sebep oluyorsun.
-Ne diyeceğ...
+Söylenecek bir şey yok, görmek istediğini görüyorsun.
Elinden tutup kendi etrafında döndürdüm bir kez. Saçları yüzüme yüzüme savruldu, başında ki tacı bir meleğin haresi gibi görünüyordu.
-Çıkalım mı?
Cafeye doğru yola koyulduk tekrardan ama beni görmeniz lazım. Her zaman onun beni izlediği gibi ben ona odaklandım. Gözlerimi kırpmak bile istemiyorum düşünün artık.
+Can.
-...
+Caaan.
-...
Taksinin ücretini o ödemiş, araçtan inmişiz, cafenin kapısına gelmişiz ve ben hala kendimde değilim. Selim'in sesiyle irkildim. -
61.
+2^Vaaay. Vay ki ne vay hemde.
-Sus lan patavatsız.
^Yenge hanım hoş geldiniz efendim buyrun en güzel masamızı sizleri için ayırdık, bir arzunuz var ise emrinize amadeyim efendim. (Funda kahkahalarla gülüyor)
-Seliiim!
+Kızma çocuğa ya, belli ki o da şaşırdı
-Bırak ya ne şaşırması bilerek yapıyor.
^Yengecim bir şeyler ister misiniz hemen yapayım getireyim zira şu görüntü dünyanın sonunun geldiğini kanıtlıyor sevap kazanmam lazım (Funda daha da fazla gülmeye başladı)
-Oğlum bi gitsene lan sen. Çay may bir şeyler getir işte yeter ki git pis herif.
Ben Selim'in yaptığını patavatsızlık olarak görüp utanırken, Funda bunu çok hoş karşıladı ve gayette eğlendi. Oturdu Selim yanımıza, bir bana bir Funda'ya bakıyordu devamlı.
^Kanka be
-Ne var Selim daha ne yapacaksın acaba
^Yok ya, bir şey yapmayacağım. itiraf etmem gereken bir şey var hazır yeri gelmişken.
Yeri gelmişken derken? Ulan ilk defa görüyorsun kızı neyin yeriymiş bu.
-Ne itirafı?
^Ben Funda'yı tanıyorum kanka. Uzun zaman oldu hemde.
-Anlamadım?..
^Salak mısın oğlum sen!? iki yıla yaklaştı dimi Funda?
+Sayılır
^Aynen aynen, oldu herhalde o kadar. Neyse. Hep sen gittikten sonra gelir, otururdu Funda saatlerce. Her gün, sadece bir fincan kahve içer giderdi. içtikçe de yüzü severek içmediğini ele verirdi. Senin geçen gece ki yaptığın gibi gitsem mi gitmesem mi diye düşünmedim ben, merakımı gidip anlattım direkt.
-Ee?
^Anlatmak istemedi tabi, sana söylerim her şeyi diye. Israr ettim, ama bayağı ısrar yani. Hayatımın en büyük sözünü verdim valla anlatmam diye kanka bakma öyle. Velhasıl kelam, her şeyi anlattı bana. Buraya ayak bastığın ilk günden o güne kadar olan her şeyi.
Funda olayın başrolü olmasına rağmen o da dinliyordu Selim'i ama bir yandan da utanıyordu farkındayım. Başı öne eğikti çünkü.
^Dedim ben yardım ederim sana, ne istersen anlatabilirim. istersen senden bahsedebilirim dedim ama kesinlikle karşı çıktı. -
62.
+3+Kendim halledecek kadar güçlüydüm ben sonuçta. Araya kimse girsin istemedim, korkak gibi görünemezdim sana karşı. Ne koşulda olursa olsun her şeyi benden öğrenmen gerekiyordu. Bütün yaşananları, bütün hislerimi benim sana anlatmam gerekiyordu, öyle olmasını istiyordum... Yanlış değildi yaptığım. O gece o sokakta bayılmamış olsam belki hala benden haberin olmayacaktı.
^Ne bayılması?
-Uzun hikaye.
+Uzun hikaye.
Aynı anda çıkmıştı bu iki kelime dudaklarımızdan. Selim'in yüzüne bir mutluluk geldi o anda.
^Siz tamamsınız işte, olmuş bu iş, vallahi olmuş. Sedaaa! Kızım en güzel şekilde süsleyin mekanı, en büyük pastamızı getirin hemen. Şenlik var bu gün buralarda!
Seda da bizimle çalışan bir arkadaşımız, sessiz sakin bir kızdır. işinde gücünde sadece, karışmaz pek fazla etliye sütlüye. Güvenilir kızdır vesselam. -
63.
+3-Abart abart, hatta tüm kanalları da çağır da canlı yayın yapsınlar. Seda sen bakma buna, bugün beynini yanına almamış işe gelirken.
Tabi ki dinlemedi beni Seda, Selim'in dediğini yaptı. Mumlar yandı, maytaplar ışıl ışıl parladı masanın üzerinde. Herkesin gözü bizim üzerimiydeyken benim gereksiz kankam Selim ayağa kalkıp;
^Herkes şimdi buraya odaklansın lütfen. Ben annemin babamın tek çocuğuyum ama benim iki kardeşim var, aynı kanı taşımasak da. Anlatsam, dillere destan olacak bir hikayenin baş kahramanları olur kendileri, Evet evet, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Can ile Funda diyeceksiniz bundan sonra. Bugün onların karanlıklarını aydınlatıyoruz bu mumlarla ve yollarına ışı tutuyoruz elleri ayrılmasın diye. Herkes ama herkes hemen bıraksın yaptığı tüm işi ve buraya gelsin. Bugün! Bu cafenin açılışından beri şahit olduğu en mutlu günü! Hepiniz de buna ortaksınız!
Ah be patavatsızım benim, canını yerim senin. Nasıl da uğraşıyor neşemiz bozulmasın diye. Funda'nın gözleri ışıl ışıl bana bakıyor, hafiften buğulanmış vaziyette. Akıtma be o yaşları yanaklarına...
Cemil abi kapının ordan izliyor olan biteni. Yaslanmış bir tarafa, ellerini bağlamış önünde, gözlerinde mutluluk. Kaç defa dertleşti benimle kim bilir. Dert ortağım, patronum, yoldaşım, abim... Ne güzel insansın sen, ne güzel ortamın var ki senin böylesi bir durumda buldum kendimi. Var olun siz hep e mi, hep yanımda olun...
-Tamam yeter artık. Herkese teşekkür ederim, biraz daha devam ederse daha fazla tutamayabilirim kendimi. Ağlarken çok çirkin oluyorum. iyi ki varsınız...
Herkes eski yerlerine dönmeden el ele dilekler tutuldu, mumlar üflendi, gülücüklerle masalarına dağıldılar sonrasında. Evet, tüm cafe hep beraber el ele idik. Müşteriler, çalışanlar, Funda, ben...
Onlarca kişi aynı şeyi diledi eminim... -
64.
+2Cemil abi anlamıştı zaten neden işe gelmediğimi, ses etmezdi. Daha önceleri defalarca fazla çalışmamdan, yalnızlığımdan şikayet edercesine konuşmalar yapmıştı benimle. Hepsinde de haklısın abi der, konuyu değiştirirdim bir şekilde. Ağır ağır geldi masaya doğru, çekti sandalyeyi, bütün ağırlığı ile oturdu yanımıza.
"Hoş geldin Funda" dedi yüzü gülerek. Gülümsedi Funda Cemil abiye. Ben yine şok, ben yine şok. Alıştım artık her saniye bir şeyler olmasından.
-Sende mi abi?
+Ne lan bende mi hayta. Ne kadar kalacaktın yalnız başına?
-Nereye kadar giderse kalacaktım abi. Biliyorsun beni.
+Yok efendim, bilmiyorum. Bilmezlikten geliyorum, itiraz mı ediyorsun?
-Of abi demek isterdim de, iyi ki diyebiliyorum abi. Teşekkür ederim. Her şey için. Hepinize teşekkür ederim ailem. (dedim ve sarıldım herkese sıkı sıkı)
Herkes resmen bu anı bekliyormuş gibi bakıyordu bize. Benim hiç bir şeyden haberim yokmuş. Sadece benim haberim yokmuş. Senaryosunu kendim yazdığım hayatımda, daha büyük bir sahnenin başrol oyunsucu olmuşum habersiz. Gözlerim dolu dolu, nefesim daralıyor. Boğazıma düğümlenen bir şeyler var ve gitmiyor. Bir sevdiğim kadına bakıyorum, bir ailem bildiğim insanlara. Ulan ne de güzel bir tablo bu be. Vallahi bak... -
65.
+3"Yakardı ciğerlerimi sigaranın dumanı sessiz karanlıklarımda kendimi dinlerken. Gecenin şerri de hayrı da üzerimde olurdu, ben çıkmaz sokaklarda kaybolurdum kendi içimde. Oysa ben bunu hayal etmemiştim ki, bunu düşlememiştim rüyalarımda. Geceler boyu ekgib kalan yanlarımı tamamlamaya çalıştım. Gündüzler kalabalık, güneş ışıl ışıl ama ne kadar vursa da yüzüme istediğim, aradığım şeyi bulamam. Yalnızım, koskoca dünyada milyarlar içinde eksiğim. Yarımım... Çatı katında çok döktüm göz yaşlarımı metrelerce aşağıda ki toprağa. Hep sessizdi evim, hep bir incinlık olurdu odalarında. Bazen bağıra bağıra şarkılar söylerdim doğaçlayıp, bazen susardım ansızın elimde kalan son sigaramla bakışarak. Çok yorulmuştum, çok ağrıma gider hale gelmişti bu durum. Evet, yalnız kalmayı ben seçmiştim ve bundan şikayet etme hakkım yoktu. Bu şansı tanımamıştım kendime. Özledim eski günlerimi. Okuluma gittiğim sabahları, babamın yolunu gözlediğim akşamları, annemin sarılmalarını... Ağlıyorum. Evet, tam da şu anda ağlıyorum ama kimse görmüyor. Size gülerken içime ağlıyorum ve farkında değilsiniz. Bu kez hüznüm değil dört bir yanımı saran, mutluluğum... Artık evim daha neşeli, çatı katında izlediğim yıldızlara bir tane daha eklendi. Babamın yolunu gözlediğim zamanların yerini farklı şeyler aldı, yeni bir aile, yeni bir hayat. Üç yılın ekgibliği bugün tamamlandı. Yarım kalan benliğime ortak oldu bir kadın, özlediğim duygularıma can verdi... "Tümünü Göster
+istediğin kadar izinlisin Can. ister geçerken uğra, istersen yıllar boyu özlet kendini, her zaman yerin var Cemil abinin, kardeşlerinin yanında.
Müsaade aldık herkesten, ayaklandık ruhumun diğer yarısıyla kapıya doğru. Bir sarılmadır ki bu, şimdiye kadar hiç biri koymamıştı böylesine içten. Bir yandan en büyük mutluluğumu yaşarken bir yandan hüzünlerin en tarifsizi kaplamıştı yüreğimi. Hiç bir şey bitmiyordu aslında ama nedense veda gibi geliyordu bu sefer o kapıdan çıkışım. Çok karıştırdınız be duygularımı birbirine. Nasıl kendime gelebilirim ki ben şimdi.
+Gidelim mi sevgilim? (asla bırakmayacakmış gibi sıkı sıkı ellerimi tutarak)
-Uzaklaşalım mı buralardan bir süre?
+Hadi toparlayalım bavullarımızı (sormadı bile nereye diye, neden diye)
Bindik bir taksiye, ikimiz de şoföre bakıyorduk, biraz daha hızlı dercesine. ilk çiçekli evimize gidiyorduk. Heyecanlıydık, neler olacağını bilmiyorduk, meraklıydık. Yol boyu ara ara bakıştık, gülümsedik. Sarıldık defalarca içten bir sıcaklıkla. Her şey çok hızlı gidiyordu, yetişmekte zorlanıyorduk.
Hemen indirdik bavulları dolabın üzerinden, ne kadar duracağımızı bilmeden neler varsa yerleştirmeye başladık. Kapıyı kilitleyip bizi bekleyen taksiye bindik tekrar, dün gece en huzurlu uykuma daldığım eve doğru sürdü şoför. ilk defa böyle coşkulu çıkıyorum bu merdivenleri ikişer üçer. Kapıyı açıyorum, Funda sanki her şeyin yerini daha önceden biliyormuş gibi eliyle koyduğu gibi buluyor ne gerekiyorsa, tekrar yola koyuluyoruz. -
66.
+3Sabiha Gökçen Havalimanı...
Saat 13:27...
Güzergâh Venedik...
Aşıklar şehri, rüyaların merkezi...
Uçuş saati 15:15...
Biletler elimizde. Bir cafeye girdik zaman geçirmek için.
-iki acı kahve alabilir miyiz?
Yüzümüzde gülücükler, bedenlerimiz sarmaş dolaş. Kahveden ilk yudum, yüzlerde değişiklik yok, mutluluk seli yerle yeksan ediyor duvarları. ilk defa acı değildi kahve, ilk defa bu kadar lezzetli, bu kadar güzel geldi.
"327 sayılı Venedik seferi için son çağrı!"
Koşturarak uçağa yetiştik. Hemen yerimize geçip derin bir nefes aldık. Gerçek olamayacak kadar güzel ilerliyor her şey. Uçağın kalkışını bekliyoruz. Hostes geliyor, her zaman ki şeyleri tekrarlıyor, kemerlerimizi bağlıyoruz.
Motorlar çalıştı...
Kaptan pilotun anonsu...
Hareket ediyoruz...
Yerden temasını koparan uçağın süzülüşüyle yukarıdan bakıyoruz artık istanbul'a. Ellerimiz ayrılmıyor saatlerdir. Bulutlara yükselmenin heyecanıyla gülüşmeler filizleniyor yüzümüzde.
+Eğer bu bir rüya ise hiç bitmesin. Ebediyen uyumak istiyorum.
-Eğer bu bir hayal ise asla batmasın sular altına, son nefesime dek düşlemek istiyorum.
Funda'nın başı omzumda, ben gözlerimi kapamış hayallere dalmış halde geçirdik yolculuğu. iki saatten kısa sürdü gelmemiz, hemen indik uçaktan, kontroller falan derken en sonunda çıktık havalimanından.
Bir araç kiraladık, doldurduk çantaları bagajına, düştük şehir merkezine doğru yollara. Otel bulmamız lazımdı, ilk işimiz buydu. Rehber olarak aldığımız kitapçıkta her şey yazıyordu. Otellerin adresleri, numaraları falan ihtiyacımız olan ne varsa. istanbul'un ilk gecesi gibiydi, bir kaç yeri aramak, gezmek zorunda kaldık bir oda bulabilmek için. En sonunda yerleştik bir yere ve şimdilik 15 günlük kiraladık odayı. Daha kısa da sürebilirdi, daha uzun da.
Acıkmıştık, yorulmuştuk. Kıyafetlerimizi değiştirip bir şeyler söyledik odaya. Bu günü otelde geçirip dinlenmek, yarın yeni bir güne daha enerjik başlayıp akşama kadar şehri fethetmek istiyorduk. Funda duşa girdi, ben sigaramı yakıp balkona çıkıp insanları izlemeye koyuldum. Odadan çıkıp, oteli gezmeye başladım sigaramı bitirdiğimde. Çok sürmeden odaya döndüm, Funda çıkmıştı. Islak saçları ile karşıladı beni, şahaneydi. En doğal halleriyle görüp, o haline bağlanıyordum... -
67.
+3Benim hemen arkamdan siparişler geldi. Saçlarını kurulamayı beklemeden hemen oturdu Funda da yanıma. ilk kahvaltımızda ki gibi kendi elleriyle yedirdi bana yemeğimi. Bir bana veriyordu, bir kendi yiyordu. Ben ise sadece onu izlemekle meşguldüm.
+Yarın ne yapacağız. Gideceğimiz yerler hakkında bir fikrin, planın var mı?
-Doğaçlayalım istiyorum. Kaybolalım şehirde. Elbette gezilecek yerleri ziyaret edeceğiz önümüzde uzun bir zaman var. Biraz keşif yapalım, insanları tanıyalım sonrasında bir plan yapar ona göre devam ederiz olmaz mı?
+itiraz edebileceğimi düşünüyor olamazsın değil mi?
Gerçekten bu kızı ben yaratmış olabilir miydim? -
68.
+3Yemeğimizi yedik, akşama kadar odanın içinde aylak aylak takıldık. Kâh film izledik kâh muhabbet ettik. Gece bir şişe şarap istedim, balkona çıkıp etrafı izlerken bitirdik Funda ile.
Sabah oldu ve kahvaltı etmeden yola koyulduk.
Bir mekana oturduk, kahvaltı menüsü sipariş ettik. Sonrasında bir kahve. Garip gelmiyor mu size de? Artık kahve içebiliyoruz hiç şikayet etmeden. -
69.
+3Saat öğleye geliyordu, hava sıcaktı ve kalkmak istemedik. Biraz daha vakit geçirdik orada, soğuk bir şeyler içtik. Personel çok ilgili davranıyordu, tamamen oraya gelen kişilere adamışlardı kendilerini. Severek yapıyorlardı bu işi bence çünkü yapmacık değildi gülümsemeleri.
Rehberi alıp biraz karıştırdık nerelere gidebiliriz diye.
San Marco Meydanı, hemen yakınımızda görünüyordu. En büyük meydanı imiş bu şehrin.
+Hadi gidelim
-Oyalanmadan hem de
Zaten yürüme mesafesindeyiz, hesabı ödedim ve ayrıldık oradan. Sadece biz değildik, belki yüzlerce çift vardı o an orada. Genci, yaşlısı derken her milletten aşıklar ortak bir noktada buluşmuştu. Biz de karıştık aralarına. Gerçekten büyük bir meydandı burası, etrafta eski mimari yapılar, meydanın ortasında farklı renkte taşlarla çizilmiş şekiller vardı. Etrafımız gerçekten göz alıcı derecede hayranlık uyandıran yapılarla doluydu. Meydanın ortasına geçmiş, hayretler içerisinde kendi etrafımızda dönüp oraları inceliyorduk.
Meydanın hemen bir ucunda San Marco Bazilikası var. 800'lü yıllarda yapılmış olan bir kilise yapısı. Devasa bir kateral, göz kamaştırıyor. Bizans mimarisi imiş. Oraya yöneldik. Yapıldığı tarihin hakkını veren bir mimarisi var. Anlatamam size, görmeniz lazım. Yer yer isa resimleri işlenmiş belirli bölgelerine. Her görselin farklı bir hikayesi varmış. -
70.
+2iki saatten fazla zaman geçirmiştik tarihi yapıları gezerken. O kadar ihtişamlılar ki anlatamam. Yukarılara bakmaktan zaten boynumuz ağrıdı en sonunda.
Canal Grande - Büyük Kanal
Hani şu filmlerde falan gördüğümüz, binaların arasında teknelerin, deniz taksilerinin gezdiği yer. Kayıklardan bahsetmiyorum çünkü onlar daha dar ara yerlerde gezdiriyorlar insanları. Şimdilik burada bir tura çıkıyoruz ufak bir tekne ile. Dilerseniz grup haline daha büyük olanlara binebiliyorsunuz ama biz kimseyi istemiyorduk yanımızda, sadece biz ve kaptan. Kanal boyu ağır ağır ilerledik, bir yandan etrafı inceledik ve zaten kaptan da bize rehberlik etti. Kanalın sonuna geldik, tekrar karadayız ama asıl olay şimdi başlıyor. Kayıklara binmeye gidiyoruz. Dar sokaklarda, elinde kayığa yön verdiği kürek benzeri şey olan bıyıklı amcaların yanına. Hepsinin sesi nedense birbirine benziyor. Ha, unutmadan, bu amcalar insanları tura çıkardıklarında şarkılar söylerlermiş. italyan ezgileri yankılanıyor kanal boyu... Dım dım rım, rımmm.
Her ne kadar bilmesek de bir süre sonra melodisine eşlik edebiliyoruz nihayetinde (;
başlık yok! burası bom boş!