/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +10
    "Okuyan herkese en içten teşekkürlerimi bir borç bilirim. Bu hikayenin birinci kısmıydı, hemen bitmeyecek bu hikaye. Şimdilik bir kaç farklı yönde ilerletebileceğim fikirlerim var, ilerleyen günlerde neler olur neler değişir bilmiyorum. ikinci kısmını yazmaya en kısa sürede başlayacağımdan şüpheniz olmasın. Bir arkadaşım mesaj atmış, kitap yaz diye. Entry olarak söyleyenler de oldu aranızda ama gidişat gerçekten beni bile etkiledi. Doğaçlama yazıyorum sonuçta, hikaye nereye gider bilmiyordum ama kitap fikri aklıma yattı sayılır. Fiziki bir kitap bastırmaya maddi durumum asla müsaade etmez ama dijital bir kitap haline getirip ilgili mecralarda satışa sunmak mantıklı geliyor. Ben buralardayım, hesabım aktif her zaman. Muhabbetinize açığım dostlarım. Kalın sağlıcakla... " -Can Güngörün
    ···
  2. 52.
    +10
    Her daim güzel şeyleri hak eder insanoğlu. Candır sonuçta, tatlıdır. Yanmasın kimsenin canı...

    http://c12.incisozluk.com...11501/2/1302382_ob574.jpg
    ···
  3. 53.
    +10
    "Ne kadar oldu? Kaç zamandır burada bu yatağa mahkumum ben? Funda'm, huzurum. Neden ıslak gözlerin? Üzülme. Kıyamam göz yaşlarına... Duyuyorum ben seni, hissediyorum. Göremiyor olabilirim ama hayallerini yaşatıyorum zihnimde. iyiyim. Gerçekten iyiyim... Sen de iyi olmalısın. Vazgeçmedim senden, gitmedim, buradayım hala. Zorlandığını hissediyorum. Ayakta kalmakta bile güçlük çekeceğini biliyorum. Acı çekiyorsun biliyorum. Dayan sevgilim, biraz daha dayan. Yanmıyor canım merak etme. Yanımda sen varken dünyaya göğüs gererim ben, bilirsin. Biz beraber güçlüyüz, yan yana iken... Bazen hissediyorum, boynumu öpüyorsun. Yine gıcıklanıyor içim, sadece belli edemiyorum. Toparlanıyorum sevgilim. Eskisinden de güçlü olacağım inan bana. Seni seviyorum... "

    -Funda... (uyumamış mıydın yoksa beni mi bekliyordun da açtın gözlerini hemen)
    +Can'ımmmmm... (gözleri dolu dolu oldu anında)
    -S... Seni özl... Özledim...
    +Bende... Ben deseni çok özledim sevgilim (öpüyor, yüzümü okşuyor, sanki yıllarca ayrı kalmışız gibi kokluyor beni)
    -Ne old...
    +Boş ver bunu, önemli değil neler olduğu. Sen nasılsın, ağrın var mı acıyor mı bir yerlerin?
    -iyiyim ben merak etm... (kelimeleri telaffuz etmekte bile zorlanıyorum, neler olmuş olabilir ki. hatırladığım tek şey karşıdan gelen bir arabaydı. bizim şeridimizde bize doğru geliyordu)

    Gözlerim pencereyi aradı, perdeler kapalıydı ama güneşin doğmadığı belli oluyordu. Henüz yeni yeni aydınlanmak üzereydi sanırım gökyüzü.
    ···
  4. 54.
    +10
    -Ne!? Ne dedin sen!? Yanlış mı duydum? Kulaklarımın o kadar gürültü içinde duymak istediği şeyi duyduğundan şüpheliyim.
    +Doğru duydun Can. Funda... Dün akşam tanıdığın, gece boyu hasta yatağında yanından ayrılmadığın, zihnine yüzlerce soru işaretini eken Funda. Aşık sana. Deliler gibi...
    -Ama nasıl olur bu? (hayatta yaşadığım en büyük şoklardan birini ifade edercesine sordum)
    +Nasıl mı? Sen bilmezsin beni, tanımazsın, görmezsin, duymazsın. işi başından aşkın olan Can, şarkılarında, ezgilerinde, şiirlerinde yok olan Funda. Evet. Uzun zamandır tanıyorum seni. Hatta bu şehire, istanbul'a geldiğin ilk anlardan beri. O cafede işe başladığın, not defterinde parklarda yatmaya başladığın, denize karşı derin derin sigaranı içtiğin o ilk geceden beri tanıyorum seni. Uzaktan uzaktan, sessiz sedasız, kendi kendime seviyorum seni. içimde, derinlerde bir yerlerde yaşatıyorum seni. Karanlıklarımda, gök yüzümde, sokaklarımda, yağmurlarımın altında yaşatıyorum seni. Görmedin beni hiç dimi sen! Fark etmedin dimi bunca zaman! Bilmedin! Haberin dahi olmadı varlığımdan! Duymadın ki çığlıklarımı! Üç yıl boyunca her şiirini, her besteni, her adımını ezberledim. Her gece, sabahlara kadar seni dinledim. Seni izledim be adam! Seni özledim durmadan, sana hasret kaldım dokunmadan! Ne vardı da geldin buralara söyler misin!? Neden ilk geldiğin gün girdin o cafeye? Neden içtin söyler misin o zehir gibi kahveyi!? Ne vardı, o günden sonra neden bir daha asla ağzına sürmedin o kahveyi? Ben çok mu seviyorum hı!? Ben bayılıyor muyum o iğrenç kahve tadına?
    -Kahve?.. Hayatımda içtiğim ilk sade kahve. Otobüsten inip ayılmak için içtiğim, zar zor yudumladığım o kahveyi mi diyorsun sen?
    +O tabi geri zekalı başka ne olabilir ki? Yanında ben vardım sen o kahveyi içerken. Dibinde, bir adımdan daha yakın yerde. Ben. Funda! Ben o gün o dakika gördüm seni işte. Yazdın, yazdın. Saatlerce bir şeyler karaladın durdun o deftere! Gözüm ilişti bazen, acı dedin. Kahveden daha acı bu ayrılığın tadı. Ben daha bir fincan kahveye dahi dayanamazken nasıl dayanır yürek asla ama asla bir daha görüşmemeye... (hüngür hüngür ağlamamalıydın karşımda be) Merak ettim, takip ettim, peşine düştüm. Bu ceket. Bu siyah, eski deri ceket sana ne kadar yakışıyor diye düşündüm günlerce. Hiç dedim, hiç çıkarma onu üzerinden. Bu kadar yakışmaz sana başka bir şey. Saçın... Sakalın... Üç yıldır hiç kesmedin. Hep aynı kaldı. Hep seni tanıdığım gibi kaldın. Ben seni takip ederken sahillerde, sen ciğerlerine çekerken dumanı, hep acı kahve vardı benim elimde. Hep... Bir gün bile olsa o kahveyi içmeden geçirmedim. Anlamak istedim seni. Ne hissettiğini öğrenmek istedim.
    -Peki öğrendin mi? Anladın mı ne geçiyormuş aklımdan?
    +Anladım Allah'ın cezası anladım. Kahrolsun ki anladım. Üç yıl lan. Koskoca üç yıl peşindeydim. Yemedim. içmedim. Uyumadım. Adım adım arkandaydım. Ayrılmadım bir kez olsun. Sen sanıyor musun ki, akşam ki kahve, yüzümün hissizliği şans eseri. Yetti artık Can. Yetti bu kadarı. Daha fazla anlayamıyorum seni. Daha fazla derinlere inemiyorum. En dipteyim. En zifiri karanlıklarımdayım. Üşüyorum sensiz be adam. Ölüyorum be anlasana...
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +10
    +Neden gitmiyorsun bakalım işe?
    -Yanında olmak istiyorum. Bana iyi geliyorsun. Ama bugün uğrarım dedim, bir ara giderim yanlarına. Onlar da meraklandılar doğal olarak. Ben hiç işten kaytarmamıştım şimdiye kadar.
    +Gideriz beraber
    -Gideriz tabi...
    +Sahile gidelim mi?
    -Olur, çay simit?
    +Tabi kiiii.
    -Hadi kalkalım.

    ikimizden de kıyafetleri değiştirelim, saçımızı başımızı toplayalım gibisinden bir cümle çıkmadı. Direkt olarak kalktık yataktan, yüzümüzü yıkadık ve üzerimize birer hırka alıp çıktık evden. iki sokak aşağıda bir pastane var, efsane simitleri vardır. Oraya gittik, üç simit, bir kaç krem peynir attık poşete sallana sallana el ele düştük sahil yoluna. Simitin biri yolda giderken bitti zaten, oturmadan çaylarımızı aldık, geçtik kimsenin olmadığı bir yere. Sahilin bir kısmı kayalık bir kısmı ise yer ile deniz arasında duvar olan bir şekilde. Kayalıklardan ziyade duvarlara doğru gittik. Ayakkabılarımızı çıkarıp soğuk suların içine soktuk, ellerimizde sıcak çaylar aramızda poşetin içinde simitlerimiz. Narin elleriyle ikiye böldü birini, bana uzattı yarısını. Sabah sabah hafiften esen rüzgarla savruluyordu saçları. Hem görüntüsü etkiliyordu beni, hemde muhiti kaplamaya başlayan Funda kokusu...

    Martılar uçuşuyor gökyüzünde, çığlıkları kulaklarımızda yankılanıyor. Arada birbirimize bakıp gülüyor, sonra çayımızdan bir yudum alıp masmavı denize dalıyordu gözlerimiz. Ara ara yanağıma konan öpücüklerle kendime geliyor, gözlerine odaklanıyordum. Deniz bir, onun gözleri iki... insan oğlunu izlerken mest edecek iki şey...

    +Can'ım
    -Efendim
    +Hiç, söylemek hoşuma gidiyor
    -...

    Çaylar bitmiş, simitlerin yarısını biz yarısını martılar yemiş. Yüreklere sular serpilmiş, sevda tohumları yeşermiş bahçelere can vermiş... Elleri ellerimde, denize daldı gözlerimiz... Saatlerce kalkmadık oradan pijamalarımız ve incin saçlarımızla...
    ···
  6. 56.
    +10
    Bu hikayenin sonu ne zaman gelecek hiç bir fikrim yok. Gerçekten. Belki bir iki güne biter, belki bir yıl sürer. Çünkü her partın sonunda daha farklı olaylar gelişiyor her ne kadar bağlantılı olsa da partlar. Sıkılmazsam uzun zaman devam edebilirim yazmaya. Sonuna geldiğimizde hikaye ile alakalı çok önemli şeyler paylaşıcam sizinle. tahminler oluştursanız dahi boşa çıkacak hepsi buna eminim. neyse beyler, kısa bir mola. Bir acı kahve ile zehirleyelim damak tadımızı hep beraber hı, ne dersiniz?
    ···
  7. 57.
    +10
    Bir yandan birbirimize bir şeyler anlatırken, bir yandan da evi toparladık. E yorulduk haliyle.

    -Sen nasıl bu kadar güzel çizdin o resmi anlat bakalım.
    +Hakkımda bilmediğin tek şey, ben bu işi yapıyorum.
    -Ressamlık mı yani?
    +Öyle denemez aslında. Güzel sanatlar okudum ben. Zaten küçüklükten beri böyle şeylere merakım vardı, çizerdim kendi kendime bir şeyler. Sonra babamın bir arkadaşı var, iç mimarlık falan yapıyor. Tanırdı zaten beni, ailecek görüşürdük ben küçükken. Babamla bir gün konuşurlarken, bazı projelerinde çizimler olan yerler oluyormuş. Evler, restaurantlar falan işte, duvar süslemeleri gereken yerler yani. Beni sormuş babama, o da okulumdan falan bahsetmiş. Bir aile görüşmesi esnasında iş görüşmesi gibi bir konuşma da geçti aramızda. O günden beri istenildiği zaman gidip, duvarları renklendiriyorum.
    -Harika olduğunu söyleyen oldu mu daha önce?
    +Yüzlerce kez (gıcıklık yapacak ya aklı sıra işte)

    Oturduk bir kanepeye, ne kadar oturmak denir tartışılır aslında. Yattık desek yeridir. Ben yayılmış vaziyette televizyon kanallarını geziyorum, Funda dizimde yattı. Saçlarıyla oynamaya başladım, hoşuna gitmiş olacak ki kedi gibi kıvrıldı iyice. Onun benim yanımda mutlu olması bana da huzur veriyordu. Çok sürmedi, televizyonun sesine rağmen uyudu kaldı dizimde. Ben ise hala saçlarıyla oynamaya devam ediyordum.

    Benim de gözlerim kapanmaya başladı, oturduğum yerde uyumak üzereydim ama her ne kadar rahat olsa da kanepe, oturarak uyunur mu be. Yatmak istiyordu canım ama uyandırmak istemedim Funda'yı. Sessiz sedasız farkına bile varmadan bende uyumuşum sonra.
    ···
  8. 58.
    +10
    O bilmiyordu henüz benim şarkılar söylediğimi. Sadece cafede çalışan biri olarak tanıyordu. Masadan uzaklaştık, mekânın orta taraflarında boş bir alan vardı. Ben önde, o arkada el ele o boş alana geldik.

    +Aklında ne var acaba? (büyük bir merak içeriyordu sorma şekli)

    Sarıldım ona. Evet evet, ben de şaşırdım bunu yapabildiğim için. Bir anlık cesaretle kendime çekip sarıldım. Neredeyse fısıldayarak söyledim ona bir şarkımı. Bir yandan dans ediyor, bir yandan şarkılar söylüyorduk ilk parçadan sonra. Kim bakardı, kim ne derdi, birileri var mıydı o an orada unuttuk, umursamadık. Deli dolu iki insan gibi, iki aşık, iki dost, iki kardeş gibi eğlendik o an. En son yoruldum artık dedi, bende öyleydim zaten ama değmez miydi devam etmeye? Nefes nefese kalmış olmamıza rağmen o kadar güzel kahkahalar atıyorduk ki gözlerimizin içine baka baka.

    Dünya durmuş muydu acaba? Yada zaman mı yavaş akıyordu her zamankinden? Duvarlar yok olmuştu bir baktım ki, her yer yeşillik, her yer mutluluk ve huzur nehirleri. Kuşlar bize eşlik eder, kelebekler pervane etrafımızda. Bulutlardan çiseleyen yağmur damlaları adeta yaşam sunmuştu o anda. Gözleri, dermanı olmadan her derde deva idi. Sustuk ikimiz de, sadece baktık. Gözlerimizin, yüzümüzün her ayrıntısına kadar inceledik. Alkış sesleri ile normalde döndü dünya. Kuşlar havalandı, kelebekler saklandı, duvarlar teker teker yerine oturmaya başladı. Zaman normal seyrinde akarken fark ettik orada birilerinin olduğun ama garipser gözlerle değil hayranlıkla bakıyorlardı bize.

    +Teşekkür ederim Can. Yeni bir hayat, yeni bir dünya, yepyeni bir can bağışladın bana... (Mutluluktan dolmuş gözlerle gözlerime bakarak)
    -Teşekkür ederim Funda. Baharlarıma hayat verdin, pınarlarıma sular serptin, gökyüzüme güneş oldun doğdun bir gece yarısı. (Sıkı sıkı sarılarak)

    Neden? Nasıl? Daha dün akşam üstü sadece bir kahve istemişti bu kız benden. Şimdi ne oldu da birbirimize hayat bağışlamış gibi hissediyoruz?
    ···
  9. 59.
    +9
    ilk önce bu şarkıyı açın dostlarım.
    https://www.youtube.com/watch?v=JG1Cvbw-rAY

    +Kaç şarkında anlattın onu? Kaç şiirinde yer verdin? Kaç gün kaç gece ondan bahsettin söyler misin bana! Vardı birisi biliyorum. Yüreğine ekilen zehirli tohumların bir sahibi vardı ve sen ondan kaçıyordun. Ama sen onu anlatmıyordun geceler boyu. Sen hayallerini anlatıyordun. Gerçekte olanları değil de, olmasını istediklerini. içinde kalanları anlatıyordun. Ben o bestelerin sahibiyim Can. O şiirleri bana yazdın sen. Gecelerce insanlara beni haykırdın. Benim sözlerim vardı cümlelerinde, benim bakışlarım, benim sarılmalarım. Benim kokum vardı senin zihninde Can. Benim hayallerim vardı. Senin üç yıldır kafanda yarattığın insan benim. Olmasını istediğin, aradığın, bulamadığın o insan benim. Kalemin defterin elindeyken hayal ettiğin yüzü olmayan o insanın yüzü benim. Ben, sen'im Can. Her şeyimle. Benliğimle. Hayallerimle. Ömrümün her saniyesi ile, ben sen'im...

    Her ne kadar şaşkınlığımı ona karşı bastırmaya çalışsam da bunu başaramadığımı o kadar iyi biliyordum ki. Gerçekten de oydu. Benim yıllarca hasret çektiğim, kendime bile itiraf edemediğim insan oydu. O benim gecelerim, o benim yağmurlarım. Sabahlara kadar dinmeyen fırtınalarım. Dallarımı savuran rüzgarlarım tam tdıbına oydu.

    -Peki şimdi ne olacak?
    +Ne mi olacak. Akşam olacak, güneş batacak, Funda yine karanlıkta sokaklara çıkıp seni arayacak. Yine nefret ettiği kahvesini yudumlayıp, şarkılarında kaybolacak. Biliyorum. Sevemezsin sen. Yapamazsın. Korkuyorsun sen Can. Canından korkuyorsun. Kendinden. Hayallerinden. Benden... Kendi yarattığın insandan köşe bucak kaçacak kadar çok korkuyorsun...
    -Korkmuyorum! Korkmadım! Asla ama asla böyle biri olmayacağını bildiğim için ben o insanı hayallerimde yarattım! Nerden bilebilirim söyler misin? Sen tahmin edebilir misin kelime kelime yıllar boyunca var ettiğin insanın karşına çıkacağını? Bende bilemedim. Bilemezdim...
    +... (ağlamasın o gözler be)
    -... (gelsen sarılsan ya bana)
    +... (bakma bana öyle, daha çok akıyor gözümden yaşlar)
    -Funda... (gerçekten korkuyorum. hayal olmasından korkuyorum. tamam yaşadığımız şeyler var ama ya rüyadaysam)
    +Can'ım... (canına can olayım be kadın)
    -Gel benimle (sarılmak için kollarımı açtım)
    +Nereye? (bir yandan da yavaşça yaklaşıyor)
    -Hayallerin gerçekleşmesini istediğimiz herhangi bir yere. Kendi dünyamıza, kendi karanlığımıza. Beraber yaratalım en büyük boşluğu ve oraya hapsolalım sonsuza dek...
    +Ciddi misin sen? Kaçmayacak mısın benden? Gitmeyecek misin arkanı dönüp? (aslında gidecektim. ondan kaçmak için değil, peşimden geleceğinden emin olduğum için, takip etmesini istediğim için)

    Başımı salladım iki yana hayır dercesine ve sıkı sıkı sarıldı bana. Sesi titreyerek, çığlıklar içinde, hıçkıra hıçkıra ağlayarak sarıldı. o kadar uzun sürdü ki inanamazsınız. Şikayet etmedim. Edemedim. içimde ki her şey artık onunla dolmuştu. Çok hızlıydı bu, bir gecelik bir mesele. Bir fincan kahvenin, ömürlük hatırının hikayesiydi bu bir gece...
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    +9
    21 Mayıs 2014

    Dostlarımızın güzel bir jesti, düğünümüzde sahne alacaklar. Mutlu ettiler bizi. Son dört gün, kalplerimiz yerine sığmaz oldu artık...
    ···
  11. 61.
    +9
    Gözlerimi zar zor araladığımı hatırlıyorum, hala yanıyordu gözlerim. Can'ın yanına kıvrılıp uyumuşum, ne ara geldim yanına, ne ara sarıldım hatırlamıyorum...

    -Funda...
    ···
  12. 62.
    +9
    Beyler bazen hikayede tıkanmalar yaşıyorum, gidişatın nasıl olması gerektiğine karar vermeye çalışırken bir bakıyorum bayağı uzun zaman geçmiş. kusura bakmayın bekliyorsunuz oralarda.
    ···
  13. 63.
    +9
    Benim hemen arkamdan siparişler geldi. Saçlarını kurulamayı beklemeden hemen oturdu Funda da yanıma. ilk kahvaltımızda ki gibi kendi elleriyle yedirdi bana yemeğimi. Bir bana veriyordu, bir kendi yiyordu. Ben ise sadece onu izlemekle meşguldüm.

    +Yarın ne yapacağız. Gideceğimiz yerler hakkında bir fikrin, planın var mı?
    -Doğaçlayalım istiyorum. Kaybolalım şehirde. Elbette gezilecek yerleri ziyaret edeceğiz önümüzde uzun bir zaman var. Biraz keşif yapalım, insanları tanıyalım sonrasında bir plan yapar ona göre devam ederiz olmaz mı?
    +itiraz edebileceğimi düşünüyor olamazsın değil mi?

    Gerçekten bu kızı ben yaratmış olabilir miydim?
    ···
  14. 64.
    +9
    Henüz ne zaman döneceğimiz hakkında bir fikrimiz yok. Özledim aslında rutin yaptığım şeyleri. Ama yılların üzüntüsünü silene kadar yılmadan devam etmek istiyorum.

    -Pikniğe gidelim mi? Günlerdir hep şehirde, binaların arasındayız. Çimenlere uzanıp sessizliğe dalmayı özledim.
    +Olur. Güzel olur hatta ya, binelim arabamıza, sürelim şehrin dışına. Vardır elbet güzel yerler. Ağaçların gölgesinin vurduğu, kuşların şarkılar söylediği, çiçeklerin süslediği bir yer buluruz mutlaka.

    Ben kendime kelime sihirbazı derdim, Funda da iyi laf yapıyormuş meğer.

    Hiç bir şey yok ama elimizde pikniğe dair. Alışveriş yapmak gerekiyor.

    +Hadi hazırlan alışverişe gidelim. Hazır yemeklerle gitmeyeceğiz herhalde dimi?
    -Tabi ki hayır. Sepeti var, örtüsü var, çatalı-bıçağı-kaşığı var. Çayı var, ocağı var. Neler neler lazım bize bir bilsen ohoo.
    +Hadi o zaman oyalanmayalım

    Bugün gitmeyecektik zaten, sabah erken saatlerce çıkmak lazım yola. Hem bilmediğimiz bir yere gideceğimizden yolun ne kadar süreceğini bilmiyorduk, hem de piknik dediğin öyle hemen yemek yiyip dönmek değildir ki. Erkenden gidersin, yer beğenirsin. Hazırlanırsın, örtüleri serersin yere, yiyeceklerini hazırlar koyarsın ortaya. Oturur bir çay demlersin ilk önce, çayla beraber hafif bir kahvaltı yaparsın. Sonra gezmeye gidersin ağaçların arasında, başka türlü zevk alamazsın ki öyle değil mi sizce de?

    Büyük bir markete geldik şimdi, ikimiz de birer alışveriş arabası aldık. Birimiz yiyecekleri halledecek, diğeri daha teknik şeyleri. Eh, görev dağılımı şimdiden belli oldu dimi? Yiyecekleri Funda, teknik elemanları ben alacaktım. Ayrıldık marketin içinde ama görmeniz lazım. Dışarıdan biri baksa bize zanneder ki özel göreve hazırlanıyoruz. Birimiz tahrip edici maddeleri hazırlarken diğeri teknolojik ekipmanı dizmekle görevlendirilmişti.

    -Sen yiyeceğimiz şeyleri ayarla, canın ne isterse at arabanın içine. Ufak ufak şekerlemeler vardı ya, onlardan da al biraz, yolda giderken iyi oluyor. Bende örtüleri, ocağı ıvırı zıvırı alırım kasada buluşuruz yine.
    +Tamam ben şuradan başlıyorum o zaman. Senin alacağın şeyler daha arkada kalıyor, endamlı endamlı yürü de bi bakayım sana hadi (pis pis sırıtarak)
    -Uyuz (neden güldüm ki ben buna)
    +Muah (bir öpücük attı uzaktan uzaktan, yanına koşasım geldi)

    Eveet, şimdi gelelim işin zorlu kısmına. Neler lazım olabilir. Tabak, bardak, bıçaklar, genel mutfak gereçlerini alalım bakalım ilk önce. Sonuçta ellerimizle yemeyeceğiz dimi? Yani. Peçete ve ıslak mendillerden alayım, kesme tahtası da lazım olacak, nerdeydi onlar... Hah, gel bakalım sen de. Ne kaldı geriye? Üzerine oturabileceğimiz minder tarzı şeyler var mı acaba. Yastık falan.

    -I'm sorry, can you help? (pardon, yardımcı olabilir misiniz?)
    +Yes? (buyrun?)
    -I'm looking for a pillow to sit on. (üzerine oturmak için yastık arıyorum.)
    +for a nature trip? (doğa gezisi için mi?)
    -Yes. (evet.)
    +you can find at the back of aisle two from here. (buradan iki koridor arkada bulabilirsiniz.)
    -Thank you so much (çok teşekkürler)
    +I would ask. (rica ederim)

    Evet, minder tarzı şeylerin yerini de öğrenmiş olduk. Umuyorum ki örtüler de oralardadır. Evet, tahmin ettiğim gibi, tekstil ürünleri buralardaymış. Pofuduk iki yastık, büyük bir örtü bunlar da tamam. Ee, başka? Bize bir ocak lazım, ama bir daha kullanılmayacak nasılsa. Geçenlerde görmüştüm başka bir markette, tek kullanımlık ızgaralar vardı yakacağı falan içine kit halinde. Burada da var mıdır acaba. Gezelim bakalım, hem gözüme çarpan bir şey olursa aklıma gelmeyen onu da alırım.

    Çay lazım, çaydanlık lazım. Çaydanlık bulalım Can. Hey yavrum be, aile babası Can. (triplere bakar mısınız)
    Bu da tamam. Şimdilik aklıma başka bir şey gelmiyor, Funda'yı bulayım bari o bilir neler gerektiğini.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 65.
    +9
    Zihnim allak bullak. Nasıl bir durumun içerisine düştüğümü bir türlü idrak edemiyorum ama bu durum tuhaf bir şekilde de hoşuma gidiyor. Düşünsenize, yıllar boyu bir melek size kanat germiş, sizi gözetleyip koruyup kollamaya çalışıyor. Bir yandan da utanıyorum biliyor musunuz? Neden derseniz, o benim için nelerden fedakarlık etmiş ve ben tüm bunlardan bi haber şekilde yaşamış geçmişim. Anlattıkça kalbim resmen içerde krizler geçiriyor...

    -Kimden geldiğini bilmesem de o bir hediyeydi bana. Atmak istemedim. Ne zaman üşüsem o polara sarılırım. Sabah uyandığım sürprizi hatırlarım. Bekledim hep bir gün biri gelir de ister diye ama kimse gelmedi. Gökten indiğini düşünmüşlüğüm bile oldu saçma bir şekilde. Ama her zaman hoşuma gitti biliyor musun? Ne zaman üşüsem ona sarılınca hep bir huzur kaplardı içimi.
    +Defterin son sayfasına ulaşmadın henüz dimi? (nasıl bir gülümseme desem bilemedim. yani umarım ulaşmamışsındır dercesine bir dilek içeren bir gülümseme hayal edin)
    -Hayır?..

    Çantamı aldı, açıp içinden defterimi çıkardı. Son sayfasını açıp okumaya başladı...

    "Tahmin ettiğim üzere bu şehirde yaşamıyorsun. Yani gece boyu otel aramandan ve meraklı gözlerle etrafı incelemen beni bu düşünceye sürükledi. Beni tanımıyorsun, ki zaten ben de seni tanımam etmem. Ama isterdim seni tanımayı çünkü yazdıklarını okuduğum zaman tüylerim diken diken oldu. Neredeyse hepsini okudum. Özeline girdim biraz özür dilerim ama merak işte insan engel olamıyor bazı şeylere. Bu gece farkında olmadan uyudun kaldın çimenlerin üzerinde ve gerçekten çaresiz görünüyordun. Ben pek sık gelmem bu kıyılara, nadiren denizi izlemeye uğrarım. Soğuk havalardan da pek hoşlanmam, bu yüzdendir hep buraya gelirken yanımda mutlaka sarılacak bir şeyler bulunur. Bu gece sen benden daha fazla üşüyeceksin eminim. Bu tanımadığın bir insandan bir hediyedir sana yabancı bir şehirde ki ilk gecende. Umuyorum ki sıcak tutar. Ben Funda. Hatırlamayacağın bir yabancı... 20.10.2013"
    ···
  16. 66.
    +9
    Funda...

    Yeni yeni tanıdığım ve yanımda olmasından mutluluk duymaya başladığım kadın...

    -Uyan bakalım güzellik, biraz daha burada bu şekilde uyursak her yerimiz tutulacak heykel gibi kalacağız valla (yumuşak ve narin bir ses tonuyla uyandırdım onu)
    +Lütfen kalalım böyle, ben bu anı çok bekledim lütfen... (gerçekten kalkmamak istiyordu. hem ses tonundan hem ısrarcı sarılışından belliydi)
    -Hadi amaa, bir şeyler yiyelim ben acıktım (romantizmi bozan öküz vatandaş)

    Aniden kalktı, gözlerini avdu ve bana dikti bakışlarını.

    +Sen mi hazırlıyorsun!? (soruyu yöneltme şekli tamamen benim yapmamı ister şekildeydi)
    -Ne yemek istiyorsun bakalım?

    Ben pek yemek yapmayı bilmem ki. Evde kaldığım zamanlarda hemen alelade aparatif bir şeyler yaparım sadece o kadar. Keşke istemeseydi bunu benden...

    +Neler yapabiliyorsun bakalım?
    -Gerçeği bilmek istiyor musun?
    +Hiç bir şey dimi? Biliyordum (gülerek)
    -Hızlı öğrenirim (göz kırptım, öğretmenim olabilirsin anlamında)
    +O zaman kalk bakalım hadi (yavaşça kalktı, gerçekten de her yeri tutulmaya başlamıştı ki bayağı bir gerilmek durumunda kaldı) inan şikayetçi değilim (ağrılarından bahsediyor)
    -Evet hocam, mutfağa giriş derslerinde bugün hangi konuyu işliyoruz?
    +Pizzaaa!
    -Dışarıdan mı söyleyeceğiz?
    +Ben de bilmem ki yemek yapmayı (kahkaha atarak söyledi ama onun da mahçubiyeti okunuyordu yüzünden)
    -Hemen arıyorum, adresi sen söylersin.
    ···
  17. 67.
    +9
    Benim evim ufak bir binanın üçüncü katında. Evin kendisi ile beraber, bir merdivenle çatıda ki terasa çıkabiliyorsun. Manzarası gerçekten güzeldir çünkü önünde ki açıklıktan dolayı denizi görebiliyorsun. Denize pek yakın değil, o yüzden kirası falan pek dokunmuyor ama şans işte, bedava deniz manzarası.

    Takside hiç öne oturmam ben, bu sefer arka koltuğa oturuşum Funda'nın işine geldi, yine ayrılmadı dibimden, başı yine omzumda, nefesi boynumda... içim gıcıklanıyor böyle olunca, hoş bir duygu ama huylanıyor gibiyim de. Bunu fark ettiğine eminim zira özellikle bana doğru nefes alıyor.

    Taksiciye adresi tarif ettim, yolu izlemeye koyuldum. Bu çevrede de güzel parklar, bir şeyler içilebilecek mekanlar varmış. Dışarıdan göründüğü kadarıyla sıcak ortamlara benziyorlar. Yarım saat kadar sonra evimin olduğu sokağa girdik. Ağırdan aldı bu sefer şoför, galiba zaman yavaş aksın istedi o da arkada oturanlar için.

    -iyi akşamlar abi, kolay gelsin
    +iyi akşamlar gençler

    Ücretini ödedim taksinin, indik. Funda zaten biliyordu evimi, benden önce o koştu binanın girişine ama anahtarı yoktu. Bekledi el mecbur. Elimden aldı anahtarı, hızlı hızlı açtı kapıyı ve merdivenleri tırmanmaya başladı koşar adımlarla. Sanki acelesi vardı, bir şeye yetişmeye çalışıyor gibiydi. Bende onun arkasından koştum.

    -Ya dur acelen ne ne bu hız?
    +Sus da gel peşimden (neşesi yerinde yine)
    -Tam... Tamam... Of...

    Nefes nefese kaldım sigara içen adamım ben merdivenler benim için düşmandır bilmez misin sen. Neyse, yukarı vardığımda o çoktan girmişti evin içine.

    -Fundaaa!
    +Yukarıdayım.

    Hah, bir merdiven daha. Yok yok, bittim ben. Sürüne sürüne çıktım merdivenleri yine. Terasta binanın en dibinde denizi izlerken oturduğum sandalyeme oturmuş, mehtabı izliyor.

    -Ne yapıyorsun sen orda?
    +Seni anlıyorum.
    -Hı?
    +Neden çoğu gece gelip buraya oturduğunu anlıyorum. Muhteşem görünüyor.

    Ağır ağır yanına gittim, duvarın kenarına oturdum ona doğru. izlediği manzara ile arasına girdim.

    +Dur!
    -Noldu?
    +Sus sus, hareket etme sakın!
    -Ya noldu?
    +Sussana ya sen bi! (kız ciddi)
    -...

    Yaklaşık on dakika boyunca izledi beni öylece. Tek kelime etmedi, mümkün oldukça az kırptı gözlerini. Bütün ilgisi odağı bendeydi. Bozmadım bende, dediği gibi sustum. Hiç de oynamadım yerimden, ben de onu izledim. Işıl ışıl parlıyordu gözleri o karanlıkta. Gözlerini kapattı sonra, dudakları yanaklarına doğru yükselmeye başladı, dişleri ortaya çıktı. Çok içten gülüyordu ama ne düşünüyordu çok merak ettim. Ne geçiyordu gözlerinin önünden şu an acaba...

    Elini tuttum, buz gibi olmuştu.

    -Üşümüşsün kalk hadi inelim artık.

    Funda hayaller dünyasına ulaşmıştı bile, şapşal şapşal gülerek geldi peşimden. Üzerimi değiştirdim bende her ne kadar geç olsa da, salona geçtim.

    -Saat geç oldu artık, istersen kal burda. (direkt olarak kal diyemem, ne düşüneceği hakkında bir fikrim yok) rahat edemem dersen bırakayım seni eve, dönerim ben geri.
    +Saçmalama tabi ki kalıyorum. Burası da diğer evim benim artık, kovamazsın da beni (sinsi sinsi gülüyordu var ya pislik)
    -Eh, geç bakalım o zaman hadi. Keyfine bak yeni evinde.
    +Sana mı sorcam be (kıkır kıkır gülüyor da bana çaktırmıyor)

    Ben hep salonda yatarım, kanepenin üzerinde. Açarım televizyonu, izlerken izlerken uyuyup kalırım oracıkta. Ses olmazsa, ışık olmazsa uyuyamam. Yatağımı falan da toplamam, zaten bir ben yaşıyorum evde, kim gelecek de görecek ki. Hafiften düzeltirim çıkar giderim evden. Tabi, yalnızlık da bir yere kadar dimi. Eninde sonunda biri tanık oldu incinlığıma. Hiç şikayet etmedi, hiç iğrenir gözle bakmadı. Zaten iğrenilecek bir şey yok evde, sadece incin biraz da tozlu eşyaların üzeri. Ama onun evine kıyasla bir erkek eviydi sonuçta, başka bir kız gelmiş olsa eminim ki hoşlanmazdı evin bu halinden. Açtım televizyonu, sesi hafiften açık, maksat ortamda sessizlik olmasın.

    Geçtim kanepeye, kenarına yaslanarak oturdum, o da yanıma geldi kıvrıldı yine dizlerime. Ben televizyona o bana odaklandı. Ellerim yine saçlarına gitti, o ise yine mırıldayan bir kedi.

    +Sana sarılıp uyumak istiyorum bu gece...
    -...
    +Bakma öyle, en iyi tanıdığın yabancıyım sadece.
    -Deli yatarım
    +Ahtapot gibi yapışırım hareket edemezsin
    -Gece sıçrayarak çok uyanırım
    +Öperim, okşarım yüzünü uyuturum yine
    -Sığmayız buraya ikimiz (eskidende hiç açmazdım ben kanepeyi uyurken. eski şehrimde ki evimde yani. bunda da hiç açmamıştım hatta açılabildiğini merak dahi etmemiştim)
    +Açarsak sığarız, sığmazsak üst üste yatarız
    -Sarılacaksın yani
    +Kaçışın yok
    -Pekala (öpücük)

    Açtı kanepeyi, kocaman oldu. Kapadı ışıkları, sokuldu yanıma, geçti arkama. Ensemde hissettim nefesini, ürperdim. Sonra kolları sarmaladı beni. Isındım. Bedenimden ziyade ruhum ısındı. Kapadım gözlerimi en sonunda bende, uyumaya çalıştım ama kalbim yine fazla mesai yapıyordu. yavaşlamadı ki gözüme uyku girsin.

    Döndüm durdum sağa sola. Bir ara yüzüm Funda'nın yüzüne yapıştı adeta. Pencereden giren hafif ışıkla onu izlerken sakinleştim, ancak daldım uykuya...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    +8
    Hepimiz acılar içindeydik. Selim artık kendini kaybetmiş durumdaydı, Funda deseniz içi yanıyor. En soğuk kanlı ben duruyordum aralarında. Artık o kadar acının üzerine ne kadar soğuk kanlı kalınabilirse.

    Cemil abi hala ortalarda görünmüyordu, düşünüyorum da gerçekten gelmedi mi o buraya?

    Selim'i ayağa kaldırıp bir hemşireden yardım istiyoruz. Bir oyada zütürüp sakinleşmesini ve uyumasını sağlayacak ilaçlar veriyorlar. Funda, canımın içi, biraz daha sakinleşti, sürekli bana sarılıyor. Biliyor çünkü ölümün acısını, kaybetme korkusunu...

    Alıp zütürdüler canımızdan bir parçayı bizden, soğuk, karanlık bir odaya...

    Polis geldi, olayla alakalı soruşturma açılmış normal olarak. Hepimizin ifadesini almak istediler ama Selim çoktan ilaçların etkisi altına girmişti. Funda ve ben bildiğimiz ve yaşanan her şeyi anlattık. Aslında sadece yaşanan şeyleri anlattık çünkü olayın neden yaşandığı hakkında kimsenin en ufak bir fikri yoktu. Cemil abi hariç...

    Onu düğün salonundan beri görmediğimizi belirttik polislere. Orada bir inceleme ekibi olduğunu, kamera kayıtlarından tutun orada bulunan herkesten bilgiler toplandığını iletti bize. En kısa sürede yakalanmasını istiyorduk bizi koparan insan artığının.

    Yorulduk, ayakta durmak ızdırap geliyor. Funda lavaboya gidiyor yüzünü yıkayıp kendine gelmek için, ben Selim'in yanına oturup saçlarını okşuyorum kardeşimin. Üzülme kardeşim, diyemiyorum. Ağla kardeşim, günlerce hatta aylarca ağla. Ağla ki dışına atabilesin acılarını, içinde biriktirme yeter ki. Geçecek kardeşim, her şey geçecek diyemiyorum çünkü geçmeyecek. Sönmeyen asla yüreğinin yangını kardeşim. Yıllar geçse, evlensen, yaşlansan bile her zaman aklında olacak. Bembeyaz yüzünü asla silip atamayacaksın gözlerinin önünden. Her şeyi silip atmak isterdim aklından ama yapamam ki kardeşim. Bu da senin kaderinmiş, senin sınavın, büyük acın... Uyu şimdi kardeşim, uyu ki farkında olma şu zamanın. Uyu ki sadece güzel günlerinizi göresin rüyalarında. Ah be kardeşim, reva mı bu senin yaşadığın...

    Funda Cemil abiyi soruyor, Selim'in yanından ayrılıp telefona sarılıyorum, ulaşılamıyor. Haber verip hemen cafeye fırlıyorum, bulamıyorum. Yok oldu adeta tek dayanağımız.

    Tekrar hastanedeyim, Funda, gözümün nuru uyumuş kalmış Selim'in baş ucunda. Uyandırıp hadi eve bırakayım seni diyorum istemiyor.

    -En azından hızlıca gidelim üzerimizi değiştirelim. Selim daha uyanmaz, görmesin bizi böyle gözlerini açtığında. Zaten biliyor her şeyi ama gelinlik damatlık daha kötü eder onu. Normal bir şeyler giyinip gelelim.

    ikna oldu Funda ben böyle söyleyince. Hemen alelacele eve gittik, çıkardık kara gün kıyafetlerimizi fırlattık bir kenara. Bir şeyler yemek içmek kimsenin aklının ucundan geçmiyor zaten.

    +Ne kadar korktuğumu anlıyor musun şimdi? Ne kadar üzüldüğümü...
    -Hepimiz üzgünüz o nasıl laf öyle Funda?
    +Hasta yatağında sen yatarken...
    -...
    +Yalvarırım bırakma beni böyle bir durumla baş başa. Şimdi sen varsın, buna rağmen zor dayanıyorum Seda'nın gidişine. Sensiz hiç dayanamam ben Can...
    -Konuşma böyle, biliyorsun her zaman yanında olacağımı. Aklına dahi gelmesin bensiz bir gün. Tamam mı?

    Haklı kız. iyi bile dayandı bunca şeye. Yıllarca acılar içinde yaşa sonra sevdiğin insan ölümle burun buruna gelsin aylarca. Sonra tem her şey düzeldi yaralar sarıldı de, canından bir parça kopsun. Buraya gelmemiş olsam, bu kız bu kadar üzülmeyecekti. Buraya gelmemiş olsam, Seda ölmeyecekti. Bela mıyım yoksa azrail mi?
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    +8
    -Ben... Ne diyeceğimi bilmiyorum... Gerçekten... Teşekkür ederim...

    Gözlerim dolu dolu aptal aptal suratına baka kaldım. Yavaş yavaş yaklaştı, elimde ki defteri aldı kenara bıraktı. Ellerini belime doladı, vücudunu vücuduma yapıştırdı, başını omzuma yasladı... Sıcacık nefesini boynumda hissediyorum. Tüylerim ürperiyor, duvarlar yok olmaya başlıyor yine. Saçlarının kokusu tüm dünyayı ele geçiriyor, mest oluyor bütün hücrelerim.

    Gözlerim evi inceliyor, o kendine huzur bulurken. Duvarlar, dolapların kapakları, çerçeveler... Kısacası görebileceğiniz her yerde ben varım, benim fotoğraflarım. Her biri farklı zamanlarda çekilmiş, büyüklü küçüklü fotoğraflar.

    ilk öpücük... Ansızın... Boynumda hissettiğim o garip sıcaklık...

    Her yer bembeyaz! Çiçekler, bulutlar, duvarlar!.. Akla hayale sığmayacak kadar parlaklar, göz kamaştırıyorlar! Rüzgarların seslerini duyabiliyorum, kendilerine ait melodilerini.

    "Yanındayım sevdiğim, seninleyim... Kalbimi hızlı hızlı çarptıran adamın yanında... Seninleyim koca adam, yüreği gibi koca adam. Kim bilir ne kadar da güzel sarılırdın bana, huzur dolardım eminim. Duymalısın sevdiğim, şarkılarımı... Belki seslendiremem senin kadar güzel şekilde ama eminim dinlersen sende seversin bestelediğim seni. Kimse bilmesin istedim, duymasınlar içimde ki sesleri. Sarıldığın vakit sana söylesin en güzel şarkılarını yüreğim."

    Hepsini okumak istiyordum o kağıtların. Kim bilir neler vardı onlarda. Ne duygular, ne acılar, karanlıklar...
    ···
  20. 70.
    +8
    -Funda?
    +Can'ımmm... (daha da sıkı sarılarak)
    -Çok iş var burada dimi? (gülerek)
    +Kıyamadım toparlamaya...
    -Yazdığım şeylerde parça parça anlattığım insan hayat buldu. Peki senin aşkını anlattığın insan hala çıkmadı mı karşına ki, hala bekliyorlar burada? (yüzünü kaldırıp kocaman gözlerle bana baktı)

    Hemen toparlandı, kenara koyduk çantalarımızı bir kenardan başladık hemen toparlanmaya. Gerçekten çok iş var gibi görünüyordu ama pis değildi ev. Sadece incintı, kolay olacaktı toparlanmak.

    "Ben artık kahve içmek istemiyorum Can. Çok acı. içimi yakıyor... "

    "Çok neşeliydin bugün, sanırım yeni bir arkadaş edindin çalıştığın yerde. Muhabbetiniz bayağı koyu görünüyordu."

    "Of Can of, nasıl unutursun sen ya. Kaç defa söylemediler mi sana iş yerinde ki arkadaşların üşütürsün ceketini al diye. Hastaymışsın, göremedim seni bugün. Ulaşamıyorum da sana. Nasılsın bilmiyorum. Of!"

    "Hemen arkanda ki bankta oturuyorum. Sen izledikçe denizi ben dalgaların oluyorum. Yıldızlar olup yüzüne vuruyorum ışıl ışıl. Karanlık olup hapsediyorum seni içime."

    "Görebileceğin en güzel gün bugün olabilir. Her yer neşeli insanlarla dolmuş. Parklar, bahçeler... işte olmaktansa gelip insanları izleyebilirdin bugün ama kendin kaybettin."

    "Elinde kadehin, yalnızsın. Kim bilir neye dertlendin, neler geldi aklına. Uzun uzun dalıp gidiyor gözlerin uzaklara, neyi bekliyorsun? Gemiler gelir yanaşırlar, yine hareketsizsin. Martılar çığlıklar atar etrafında, kulaklarını kapatırsın. Neye bozuksun, neden üzgünsün bugün? Hiç görmedim seni bir şeyler yazarken uzun zamandır. Kim çaldı mutluluğunu?"

    Aslında evi toparlamak üzere anlaşmıştık ama o iş yaparken ben onun yazdıkları arasında buldum kendimi ve engel olamıyorum kendime. Hepsini okumak istiyorum bir çırpıda. Tüm fotoğraflarıma bakmak istiyorum. Bir yandan da onu tanımak istiyorum çünkü ona dair bildiğim tek şey tamamen benimle yaşadığı ve adı. içimi heyecanlandıran kıza karşı bildiğim tek şey bunlar.

    -Funda.
    +Efendiiiim (neşesi yerinde)
    -Gelir misin?

    (koşa koşa geldi, sokuldu hemen dibime)

    +Geldim (gülümsedi, resmen bir şeker verilmiş çocuk gibi)
    -Her şeyi biliyorsun dimi? Bana dair ne varsa hepsini en ince ayrıntısına kadar biliyorsun.
    +Senin, kendinle alakalı bilmediğin şeyler de dahil (göğsünü gururla kabartarak)
    -Bana kendini tanıtabilir misin bu kadar iyi şekilde. Yani, bende içimde bir Funda yaşatabilir miyim?
    +Sadece gözlerini kapat. Hiç konuşma olur mu ama sakın.

    Kapadım gözlerimi ve bekledim. Ne olacağı hakkında bir fikrim yoktu. Yani bir şey mi hayal etmeliydim, bir şey mi düşünmeliydim yoksa öylede beklemeli miydim bilmiyorum.

    Funda bu sırada bir şeylerle uğraşıyordu ama ne olduğunu da merak ediyordum hatta meraktan ölüyordum. Sonra bir müzik çalmaya başladı. Bu benim şarkılarımdan biri, benim notalarım. Bir kadın. Uzakta. Bana bakıyor çünkü bu benim yıllardır istediğim kılığa soktuğum insan. Benim yarattığım hayallerimde ki kadın. ilk defa yaklaşıyor bana, şimdiye kadar hep uzaklarda görmüştüm onu. Anlatmıştım ya size, ben o an ne istersem o da o şekilde davranıyor diye. Hani bazen çocuksu bazen tartışmışız gibi. Evet evet, yüzü yok demiştim. Çünkü yarattığım hayal gerçek olamayacak kadar iyi bir insanın görüntüsüydü. Beynimin bana bir oyunu mu yoksa deliriyor muyum bilmiyorum ama şimdiye kadar Funda ile karşılaştığım her yer gözlerimin önünde beliriyor. Ölüyor muyum lan yoksa!? Hayatım film şeridine döndü bir anda. Bulanık bir şeyler var. Hayal içerisinde hayal meyal hatırlamaya çalıştığım bir şeyler. Olamaz! Bu sahilde uyuduğum gece! Konuşmuş benimle, tıpkı defterime yazdığı gibi. Umursamadan dönmüş uyumuşum ben işe bakar mısın.

    +Beni senden daha iyi tanıyan biri daha yok bu dünyada. Her şarkında anlattığın insan oldum ben. Her kelimende kurduğun hayallerini, ben gerçek yaptım. Beni tanımak istiyorsan kendi içine bak Can. Ben ordayım. Ama benim hakkımda bilmediğin bir tek şey var onu da sana göstericem birazdan zaten.
    Tümünü Göster
    ···