0
kızılla kara arası bir renk olan ala ülkemizde daha çok kahverengi olarak bilinmektedir. ala sözü eski türkçe'de rengârenk, çilli anlamlarına gelmekteydi (4, 9). aladağ, alageyik, alabalık bileşik sözcüklerinde geçen ala sözü bu anlamdadır (9). bugün de alaca, alacalı sözleri bu anlamda kullanılmaktadır. daha sonra bu söz anadolu'da bir renk adı olmuştur. bu rengin ölçünlü ayrıncı sarıya çalan açık kestane rengidir. bu renk osmanlıca'da fındıkî sıfatıyla tanımlanmaktaydı (1,11,14); çünkü, doğadaki en güzel örneği fındık kabuğunun rengidir. nitekim i̇ngilizce adı da fındık anldıbına gelen hazeldır(11). bir göz rengi olarak bu anlamda alanın yanı sıra ondan bozma ela sözü de kullanılmaktadır (1). göke çalan elaya gökela veya çakır denmektedir (1). bunlardan ikincisi daha çok göke çalan kır gözleri tanı mlayan bir sıfattır (14).
eski türkçe'de kahverengi anlamında konur sözü kullanılmaktaydı (4). bugün de açık kahverengi saçlı kimseleri tanımlayan kumral sıfatı bir görüşe göre bu sözle al sözünün bileşimi olup özgün biçimi konuraldır (8, 16). raesaenen ise bu sözün kumun türevi olduğu kanısındadır (10). konur sözü de az kullanılmakla birlikte dilimizde bugüne dek varlığını sürdürmüştür. asya'daki türk dilcelerindeyse yaygın olarak kullanılmaktadır. konurun ölçünlü ayrıncı koyu kestane rengidir (4). bugün alayla konur sözlerini büyük ölçüde silmiş olan kahverenginin ölçünlü ayrıncı kavrulmuş kahvenin rengidir (1). i̇ngilizlerse coffey sözünü kahverenginin açık bir ayrıncı olan sütlü kahverengi anlamında kullanmaktadırlar (20).
alanın latince adı spadixtir (3,17). bu söz o dilde özleyin hurma dalı anldıbına gelmektedir (20). bu renk bugün kestane rengi olarak bilinmektedir (3). doğadaki örnekleri hurmayla kestanedir. kızıla çalan parlak kahverengi olarak tanımlanmaktadır (1). bu renkteki at donuna kestane dorusu veya hurma dorusu denmektedir (14). bu renkteki nesneler osmanlıca'da hurmayı sıfatıyla tanımlanmaktaydı (14). i̇ngilizce'de de bu renk kestaneyle hurma anlamlarına gelen chestnut, date sözleriyle adlandırılmaktadır (20). fransızca'da kestane anldıbına gelen marroon sözü bu rengi de tanımlamaktadır (13). bu söz bu anlamıyla maron biçiminde sözlüklerimize de girmiştir (1).
bu verilerden türkçe alanın 3 ölçünlü ayrıncının bulunduğu anlaşılmaktadır. ulusal ölçünlü ala fındık rengidir. çağdaş uluslararası ölçünlü ala kahverengidir. bilimsel uluslararası ölçünlü ala kestane rengidir. fındık rengi sarıya çalan kestane rengidir. kestane rengiyse kızıla çalan kahverengidir. fındık rengi kestane rengi, kestane rengi de kahverenginin ayrıncıdır.
alanın bunun dışında kalan ayrınçları açıktan koyuya doğru sırasıyla sütlü kahverengi, yağız, kırmızı kahverengi, koyu kahverengidir. sütlü kahverengi açık aladır. adı fransızca cafeaulaitnin çevirisidir. i̇ngilizce'deyse, yukarıda da belirttiğimiz üzere, bu renk doğrudan doğruya kahve anldıbına gelen coffey sözüyle anılmaktadır. bu rengin adını sütlü ala biçiminde özleştirmiştik (18).
yağız, sarıya çalan aldır. ülkemizde arapça esmer olarak da bilinir (1). her iki söz teni bu renkte olan kimseleri tanımlayan bir sıfat olarak da kullanılır. kimi sözlüklerde koyu esmer anldıbına geldiği bildirilen kara yağız sıfatıysa (16) tdk'nun sözlüğüne oöre gürbüz anldıbına gelmektedir (1). yağızın latincesi fulvus (3, 17), ingilizcesi tan (20), fransızcası brundur (13). fransızcası'nın i̇ngilizce ile almanca'daki eşdeğeri olan brown ile braun sözleriyse o dillerde ala anldıbına gelmektedir. boza çalan yağıza bej denir. çağdaş batı dillerinde beige biçiminde yazılan bu söz ağartılmamış, boyanmamış yumuşak yünlü dokuma anldıbına gelmektedir (20). dönemle bu dokumaya özgü kum rengini tanımlar olmuştur. boza çalan yağız olarak tanımlanır (20). tdk'nun sözlüğünde sarıya çalan açık kahverengi olarak tanımlanmıştır (1 ) ki bu tanım açık yağız demektir. buradaki açık sıfatı webster'in tanımındaki boz sıfatı denli seçik değildir. saraç bu rengi yapağı rengi olarak adlandırmıştır (13). bu rengin doğadaki başka örnekleri kumtaşı (2) ile sazdır. bu yüzden dilimizde saz rengi olarak da bilinir (5, 1 1 , 13, 14). bu renkteki nesneler saz sıfatıyla anılır (1). bu renkteki nesneler uluslararası dirgerlik dilinde latince griseofulvum sıfatıyla anılır. bu sıfatı sözlüğümüzde bozcayağız sıfatıyla karşılamıştık (17). bu renkteki ekmek küfünün adı peniciilium griseofulvum (7, 17). bunun, dilimize bozcayağız ekmek küfü biçiminde aktarmıştık (17). bundan elde edilen dirikırına (antibiyotik) griseofulvin denmektedir (7, 17). bunu da bozcayağız ekmek küfü dirikıranı olarak aktarmıştık (1 7). bozcayağız sözü bu rengin de uygun bir karşılığı olabilir. saz rengiyle yapağı rengi sözleri de saz yağızı, yapağı yağızı biçiminde özleştirerek bunun eşanlamlıları olarak sunulabilir. i̇ngilizce'de beige-white olarak bilinen açık beje de (20) kırcayağız denebilir. kır açık boz demektir.
kırmızı kahverengi oldukça geniş bir kavram olup kapsamı ala kavrdıbının ölçünlü ayrıncına göre değişmektedir. örneğin, çağdaş uluslararası ölçünlü alaya göre kestane rengi kızıla çalmaktadır. dolayısıyla kırmızı kahverenginin kapsamındadır, oysa bu renk latince'de ölçünlü aladır. dolayısıyla bu kavramın kapsamı dışındadır. bu rengin adıalakızıl biçiminde özleştirilebilir. başlıca ayrınçları bakır rengi, bronz rengi, pas rengi, tarçınî dir. pas renginin katıksız türkçe adı demirpasıdır (16, 17). bu renkte nesneler latince'de ferruginosus sıfatıyla adlandırılmaktadır (17). bu, demir pası anldıbına gelen ferrugo sözünün türevidir (17). bakırrengiyle bronz renginin adları bakır kızılı ile tunç kızılı biçiminde özleştirilebilir. bronz rengi nesneler kısaca bronz sıfatıyla tanımlanmaktadır. örneğin kendisini derinin bronzlaşmasıyla gösteren böbreküstü yetmezliğine bronz hastalığı, şeker hastalığınaysa bronz diyabet denmektedir. bunların adlarını sözlüğümüzde tunçluk, tunç tadakça biçiminde özleştirerek türkçe tunç sözünü bu anlamda kullanmıştık (17). bu genel dilimizde de yaygınlaştırılarak güneşte yanarak yağızlaşmak anldıbına gelen bronzlaşma eylemi tunçlaşma biçiminde özleştirilebilir.
tarçınî tarçına özgü bir açık alakızıldır. farsça'da cin ağacı anldıbına gelen dâr-ı cinden bozma tarçına antalya, i̇sparta, konya illerimizde tatlıkabuk denmektedir (6, 17). dolayısıyla bu renge tatlıkabuk kızılı denebilir.
bir at donu olarak alakızıla doru denmektedir (1). koyu doruya yağız doru denmektedir (1,14). açık doruyaysa al dendiğini kızıl başlıklı yazımızda belirtmiştik (19). kıra çalan al at donunaysa kula denmektedir (1). bu anlamda sarı yağız sözü de kullanılmaktadır (16).
koyu kahverengi karaya çalan aladır. latince'de fuseus adıyla ala anldıbına gelen spadix kavrdıbının dışında tutulan bu renge dilimizde karakonur, karaala, kubuş boya denmektedir (17). karakonur sözü 16. yy ankara, 15.-16.yy kayseri şeriyye sicillerinden taranmıştır (15,17). karaala sözünün kahramanmaraş ilimizde koyu boz anlamında kullanıldığı bildirilmektedir (6). bu sözün doğru anldıbının koyu kahverengi olması gerektiği açıktır. kubuş boya sözüyse tokat ilimizden derlenmişt
Tümünü Göster