+21
-9
Bugün pek çok insan Avustralya'ya yerleşme hayalleri kuruyor.
Eskiden durum başkaydı. Avustralya ilk başta bir hapisane kolonisiydi. Suçluları yollarlardı oraya. Berbat, yarı çöl bir araziydi.
Sene 1777. Bir yelkenli, huurluktan ve hırsızlıktan sabıkalı 230 civarında kadınla Avustralya'ya gelir.
Kıyıda mahkumlar hevesle bekleşmektedir. Gemi yanaşır, iskeleye bir rampa uzatılır. 18-19 yaşında taş gibi hatunlar peş peşe inmeye başlar.
Artık mahkumların yüzünden düşen bin parçadır. Küfredenler, öfkeyle bağıranlar olur.
Kaptan, koloni müdürüne sorar. "Hayrola beyefendi, adamlar neden böyle davranıyor?"
Müdür şöyle cevap verir: "Kaptan, kusura bakmayın da sizin getirdiğiniz kargoya tüküreyim. Bizim ciks düşündüğümüz mü var? Olsa bile, beş-on huur bize yeter.
Biz burada bir hayat kurmaya çalışıyoruz. Bize ekecek tohum, inşaat aletleri, tarım gereçleri, erzak gerek. Çalışacak güçlü adamlar, tabipler, usta işçiler gerek. Ne yapayım ben bu karıları? Hiçbir halta yaramazlar, paso sorun çıkarırlar. Başka işimiz yokmuş gibi bir de bunları beslemekle mi uğraşacağız?"
Kadınların değere binmesinin tek nedeni, diğer ihtiyaçlarımızın karşılanmış olması. Yoksa beş para etmez o asalaklar.