/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
  1. 1.
    +14 -3
    bildiklerimi ve duyduklarımı yazayım... (bunla tarihçiler dalga geçiyo, giblemiyolar bile :D )

    • 1983'de Türk vatandaşlığından çıkarıldı.
    • Üniversitede tarih bölümü okumadı.(hukuk bölümü okudu)

    • Mehmet Akif ERSOY'a serseri ve pez**enk dedi.
    +Alparslan Türkeş cuma namazı kılmazdı dedi.
    +dexer çaldıysa bile oy vermeyen kafirdir dedi.
    +20.000 bin camii ahır yapıldı dedi.(cumhuriyetin ilk yıllarında o kadar camii olması da pek inandırıcı)

    • paranoid reaksiyon hastalığı yüzünden deli raporu var.

    • 1960 darbesinde yurt dışına kaçtı.
    • arkadaşıyla hac için toplanan parayla ingiltereye kaçmak istedi fakat ingiltere almadı almanyada bir süre yaşadı ve o parayla da sucuk fabrikası açtı.

    Siz de bildiklerinizi yazın, fikirlerinizi alalım. yeni nesil bu vatan hainine inanıyo, mantıken çok saçma cümleler kuruyo, iftira atıyo ne yazık ki kitap okumayan halk da buna inanıyo...
    ···
  2. 2.
    +6 -2
    huur çocuğu
    ···
    1. 1.
      0
      kesinlike sana katılıyorum *
      ···
  3. 3.
    +4
    -atatürk'ün ruhuyla konuştum çok pişmanım dedi.
    k. mısıroğlu
    ···
  4. 4.
    +2 -1
    gördüğü işkenceler yüzünden akıl sağlığı bozuktur araştırabilirsiniz.
    ···
    1. 1.
      0
      uykum var bro bi atsan hele merak ettim .d
      ···
    2. 2.
      0
      çükünden elektrik.
      ···
  5. 5.
    +2
    mehmet akif ersoya da deli dedi .
    ···
  6. 6.
    +1 -1
    Yurtdışında helal sucuk fabrikası kuracagim deyip gurbetçileri dolandirdi diye okumuştum
    ayrıca das kapitali cinler yazdı dedi
    ayrıca Atatürk'ün ruhu ile konuştuğunu anlattığı videosu var
    ayrıca peygamber şiir yüzünden adam oldurtmustur dedi
    ayrıca Osmanlı bizansin devamidir dedi
    ayrıca Osmanlı keşke tüm alevileri katletseydi dedi

    Simdilik bu kadar aklıma gelen
    ···
  7. 7.
    +2
    o adam binin tekidir. bilmemiz gereken en büyük bilgi budur.
    ···
  8. 8.
    +1
    Imanın beş şartını altıya çıkardı bi de dinden kitaptan bahsediyo garip
    ···
    1. 1.
      0
      imanın zaten 6 şartı vardır kardeşim
      ···
      1. 1.
        0
        Pardon islam işte
        ···
      2. 2.
        0
        editlesene aq
        ···
  9. 9.
    +1
    bir huur cocugudur baska söze gerek yok vakit harcamaya degmez
    ···
  10. 10.
    0
    ÖNCELLiKLE SELAMALEYKÜM ARKADAŞLAR HAYIRLI BAYRAMLAR
    BiLiYORSUNUZKi SON ZAMANLARDA iNTERNETTE DOLŞAN BiR ViDEO KADiR MISIROĞLU SHEKSPEARiN ASLINDA SUFi OLDUĞUNU ADINDA ŞEH PiR
    OODUĞUNU SÖYLÜYOR ASLINDA BUNU SÖYLEYEN BAŞKA TARiHÇiLERDiR
    iŞTE BUDA KANITI
    Bir vakitler Coşkun Büktel sadece 24 saatte “Shakespeare’siz Herifler” adlı bir oyun yazmış, artık ne aceleleri varsa, ikinci 24 saat sonunda da oyun apar topar sahnelenmişti. Piyes, tiyatronun üstadı Shakespeare’in eserlerini kuşa çeviren veya işlerine gelmeyen bölümleri makaslayan yönetmenleri hırpalıyordu.
    Lakin mesajın hakkını vermek lazımdı. Anlayacağınız, tiyatro camiasında kimsenin Shakespeare’in kara kaşına, kara gözüne aşık olduğu yoktu. Adı büyüğe çıkmış bir kere, herkes “büyük” dedi mi vaziyeti kurtarıyor, sonra kendi “iş”ine bakıyordu.
    Shakespeare üzerine ülkemizde yazılanların büyük kısmından alabildiğine bir yavanlık damlıyor. Tiyatro tarihinin dâhisi, insan ruhunun röntgenini çeken adam, insanın dünyasındaki çeşitliliğin kâşifi vs. sözleri bol bol geçiyor kitaplarda. Peki Shakespeare’in islamiyet’le, Osmanlı ile ve tasavvufla ilgili boyutuna, kısacası “biz”e dair bir şeyler söyleyip söylemediğine işaret edenine rastladınız mı? Oysa Shakespeare’in yaşadığı çağ, Avrupa’nın bir ucunda, Endülüs’te kanatlarından birini kaparken, öbür ucunda Osmanlılar eliyle kendisine yeni kanatlar biçen islam medeniyetinin en hareketli ve yer yer en göz alıcı dönemlerine denk geliyordu. Birçok çağdaşı gibi, Shakespeare’in de islam ve Osmanlı dünyasıyla ilgili düşünce, izlenim ve etkileri eserine yansıtmasından daha tabii ne olabilirdi?
    Gelin, bir süreliğine bu dar dünyadan kaçıp Shakespeare’in ana vatanına uzanalım ve geçtiğimiz mayıs ayında 96 yaşında kaybettiğimiz değerli bir Shakespeare uzmanına kulak verelim. Martin Lings (Müslüman olup Ebubekir Siraceddin ismini aldıktan sonra da kitaplarında bu ismi kullanmaya devam etmişti), 2004’ü “Shakespeare ve islam” yılı ilan eden Londra’daki ünlü Shakespeare’s Globe’da konferans verdiğinde başta ingiltere olmak üzere ingilizce konuşulan dünyada günlerce tartışılmıştı.
    “Shakespeare’in Kutsal Sanatı” adıyla bir de kitap kaleme almış olan Dr. Lings, konferansında, Shakespeare’in tasavvufa duyduğu hayranlıktan söz etmekle yetinmiyor, onun aynı zamanda bir Müslüman tarikatın felsefesine sıkı sıkıya bağlı olan “ruhânî bir çevre”nin üyesi olduğu tezini de gündeme zarifçe düşürüyordu.
    “The Observer”in sanat ve medya muhabiri Vanessa Thorpe’un haberine göre, şimdiye kadar Shakespeare’in Roman Katolik kilisesi adına casusluk yaptığı dahi yazılmıştı ama onun tasavvuf felsefesinden etkilenmiş dinî veya ruhanî bir tarikatın üyesi olduğu iddiası dile getirilmemişti. Lings’e göre, tasavvuf düşüncesinin rehber ilkeleri Shakespeare’in yazılarında aşikârdır. Onun oyunları, modernist dünyanın şafağı ile direnen geleneksel ve mistik değer sistemi arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır aslında. Tıpkı Sufiler gibi Shakespeare de gelenekten ve maneviyattan yana koymuştur tavrını. Yaşadığı devir, Orta Çağlar’ın sonu ile ateizmin başlangıcını soluyordu. Aydınlanma fikirleri yeşeriyor ve modern çağa adım atılıyordu. işte Shakespeare böyle bir çağda tavrını gelenekten yana koymuş ve bu tavrıyla Batı’da “geleneğin son kalesi” olmuştu.
    Lings’e bakılırsa, onun en meşhur eserlerinin bir kısmında gördüğümüz karakterler, Sufilerin arınma arayışını sembolize etmektedir. Hatta bazı karakterler bizzat Shakespeare’i temsil etmek üzere seçilmiştir. Mesela “Kral Lear”da Edgar’ın yolculuğu, dervişlerin hakikat yolculuğunu andırmaktadır. Bu yolculuğunda Edgar’a meleksi karakterler yardımcı olmakta, şeytansı karakterler de ona engel olmaya çalışmaktadırlar. Nihayet -tabii bu ‘nihayet’in Lings’e değil, bana ait olduğunu söylemeliyim- “Fırtına” piyesinde geçen “Biz rüyalardan yapılma cisimleriz” mealindeki mısra da Shakespeare’in bize bir başka dünyadan haber damıtmak istediğinin minik ipuçlarından biri.
    Peki bu zengin ve mistik kâinat, üstelik ilahi ve dünyevî cisimler arasında gezinen bu meleksi ve şeytansı karakterler de neyin nesidir? Yazar nereden esinlenmiştir onları kurgularken? Bütün bunlar bizi bu defa ünlü edebiyat eleştirmeni Harold Bloom’un Lings’i de sollayan iddialarına getiriyor. Bloom’a göre, etkilenmiş olsun veya olmasın, Shakespeare’in dünyası, kesinlikle mistik, hatta tasavvufî bir kâinatla çepeçevre sarılıdır. Yani Shakespeare, bizzat bir Sufi olmasa bile, “büyük” trajedilerinde gündelik hayat ile yüce (aşkın) âlem arasında, Hıristiyan mistisizminde bulunmayan bir “hayâl âlemi” (imaginal realm) unsuruna yer vermektedir ki, bu, tastamam ibn Arabi ve Sühreverdî’nin (tabii diğer sufilerin de) sözünü ettikleri “Ceberût âlemi”ne tekabül etmektedir. (Tasavvufta içinde yaşadığımız cismanî âlem ile latif meleklerin yaşadığı Melekût âlemi arasında “nurânî akıllar ve temiz meleksi nefisler” bulunmaktadır ki, bunların Ceberût aleminde yaşadıkları kabul edilir.)
    işte Shakespeare’in dünyasında karşımıza çıkan meleksi ve şeytansı varlıklar, ne bu cismanî dünyanın pıhtılığına boğulan, ne de Melekût âleminin mutlaklığına sahip olan bu “ara bölge”de buluşurlar insanoğlu ile. Unutulmamalı ki, “Fırtına”daki büyücü Prospero ile yarı insan-yarı hayvan Caliban’ın yanında seyreden, hava gibi latif ve yarı insan-yarı peri özelliklerine sahip figür Ariel, hep birlikte Ceberût âleminde gezdirirler bizi. Lings’in kuyuya attığı taşın daha büyüğünü bu defa Batı edebiyatının gövdesine fırlatma cür’etini gösteren Bloom, yalnız Shakespeare’i değil, Milton, Shelley ve Blake gibi büyük ingiliz şairlerini okurken de sufi kozmolojisinden gözlerini ayırmamaları uyarısında bulunur okuyucusuna.
    Son bir not: Biz uyuyaduralım, Özbekler bile Shakespeare’in sırrını çözmüşler, iyi mi! 1997’de Taşkent’te sahneye konulan “Kral Lear”ın alt başlığı nasıl ilan edilmiş, tahmin edin bakalım: “Shakespeare’in eserinin tasavvufî bir yorumu.”
    Doğu da, Batı da yoluna devam ediyor, buluşmak için. Biz nerelerdeyiz sahi?
    Tümünü Göster
    ···