1. 7.
    0
    baktım link yok eksiledim
    ···
  2. 6.
    0
    okudum panpa
    ···
  3. 5.
    0
    ş den sonrasını okumadım filizofmusun be bin içindeki yazar ruhunu gibeyim senin
    ···
  4. 4.
    0
    okumadım
    ···
  5. 3.
    0
    okuyanı gibsinler
    ···
  6. 2.
    0
    @1 ne diyor bu liseli
    ···
  7. 1.
    0
    şimdi sizle sıra sokak hayvanlarına gelene kadar, aç çocuklar, fakir insanlar, kuduz vakaları polemiğine girmeyeceğim. beni az çok tanıyorsanız bir ömür gedik manyağı olmadığımı biliyorsunuz. ama hayvanları ne çok sevdiğimi de biliyorsunuz. yeni yasayla hayvanları uyutmaya başlayacaklar. öncelikle bi şu soruyu kafamızda bir yere bi' not edelim, sokak hayvanı diye bişey var mı yok mu? hayvanlar hep oralardaydı. sonra insanlar gelip şehirler inşaa etti ve sonra da o hayvanları laboratuvarlara sokup canlarının istedikleri gibi çiftleştirip türler yarattılar (!) sonra bir kısmı sokağa atıldı, zaten dışarıda olanlar sokakta üremeye devam etti falan filan. herşeyden önce ben zaten bu ülkede sokakta hayvan olsun istemiyorum çünkü aynı zamanda tecavüze uğruyorlar, ayakları kesiliyor falan. hatırlar mısınız ankara'da parkta kuğuya tecavüz etmişlerdi, bu yüzden kuğular geceleri kafeste tutuluyor. ha dün de bursa'da bir ördeğe. bunların hepsi apayrı konular. yüz saat tartışırız üzerine. sokak hayvanı kavramı sokak bizim mi hayvanın mı derken yüzyıl geçer. zaten biz henüz bu kavramları tartışacak kapasitede ve lükste bir ülke değiliz. bu konuyu kitap okuma ve diş macunu tüketme istatistiklerimize bir göz atıp, daha hiç tartışmaya girmeden kapayabiliriz. bence de sokakta hayvan olmamalı. ama 'bu' ülkede olmamalı. parçalanarak ölen iranlı adamı hatırlarsınız mesela. sene 2012 hala kuduz vakaları, parçalanan insanlar, tecavüze uğrayan kuğular, ayakları aside batırılan köpekler, kuyruğu kesilen kediler, pazarda boyalı civcivler. zaten hiçbirimizin toptan yatacak yeri yok ya. neyse.. ha bi de o kadar parası varken, koyduğu iki su kabıyla nemalanan turkcell'i de unutmayalım. hiç yoktan iyidir elbette. hem söyleniyor hem gülümsüyorum selocan su kaplarına bakarken. ama pazarda pay yaratabilecek kadar, reklama dönüştürülebilecek kadar hazin ve müsait bir konu olduğunun da altını çizelim.

    şimdi bi şarpkat,
    hooop gelelim çok sevdiğimiz kuzeye doğru avrupa'ya.

    bir tane hayvan yok sokakta. evet yok.
    orada devletin tüm hayvanları gözetim altında tuttuğunu biliyor musunuz?
    öldürerek olmuyor yani o işler. ha bu arada, sokak hayvanı diye bir şey yok diye çıkıştın ilk başta şimdi devlet parçalıyorsun derseniz,
    bir nüfus cüzdanım varsa ve oy kullanıyorsam. doğanın bir parçası olduğumu toplumun bana öğrettiği şekilde reddedip şehirlerin düzenlerin çarkların içine giriyorsam ha bi de vergi veriyorsam devlet devlet diye de gezinirim.
    en azından kendi salaklığım içinde tutarlıyım. farkında da olmak da bi' şeydir.

    dönelim kuzey avrupa'ya, bir hayvanınız olduğunda, devlet sana soruyor,
    aşılarını yaptırdın mı? kısırlaştıracak mısın? kısırlaştırmayacaksan çiftleştirdiğinde ne olup bittiğini bana haber vereceksin. ha orada kimse sokağa da atmıyor hayvanını hevesini aldıktan sonra. heves diye bir şey yok. bu yüzden 70 yaşındaki çiftler de hala elele mesela belki de.. bu da ayrı bir konu ya neyse.

    bu hayvanların uyutulmak adı altında öldürülmesine karşıyım arkadaş. önce üret üret üret sonra yok et. bir eminönü hayvan pazarını ortadan kaldırmadığın sürece zaten bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? bir şeyi bitirmek istiyorsan ya da kontrol altına almak istiyorsan bir düzen kuracaksın. devlet uyutacak, eminönü satacak, petshop satacak meraklısı alacak, meraksızı tekmeleyecek, hevesi geçen sokağa atacak devlet uyutacak, devlet öldürecek arkadaşlar devlet öldürecek, devlet bir sistem, iyi kalpli bir sistem kurmadığı sürece hiçbir şey değişmeyecek. yalnızca bu saçma döngünün içine bir de bir yasal bir ölüm birimi eklenmiş olacak. bana kimse açlık sefalet parçalamasın hepimiz bunun bir parçasıyız. hangimiz gidip oy verirken hayvan haklarıyla cinsel eğitimle ilgili ne planlandığını inceliyor. oyumuzu hırslarımız ve sığ öğretilerimiz ışığında verdiğimiz sürece bu döngü asla durmayacak. içinde boğulup gideceğiz.

    bu arada, çok beğendiğimiz medeni avrupalıların bir çoğu mart kedisi ne demek bilmiyor biliyor musunuz? çok fazlası çocukken bir kedi yavrusunu eve getirmeye çalışmamış. sokakta köpeklerle oynamamış. bu da iyi bir şey mi? bunu da düşünün? yasalarla doğaya olan mesafenin belirlenmesi. bu aslında ne kadar ürkütücü. ben türkiye doğru demiyorum. bence çok yanlış. hem de çok. hayvanların zarar verdiği insanlar için tarifsiz acı çekiyorum ben de, ama inanların zarar verdiği hayvanlar için de tarifsiz acı çekiyorum.

    bunun bir ortası olsun isterdim. devlet nasıl insanının sağlığından sorumluysa hayvanının sağlığından da sorumlu olmalı. önce kaçak hayvan üretimine bir şey yapsın devlet, köpek dövüşüne, eminönüne.. sonra kadınlar geceleri sokağa çıksın. bunların hepsi bir bütünün bir parçası. önce dengeyi bozup sonra öldürmek çözüm değil.

    trilyonluk laleler ekileceğine,
    hayvan barınaklarına bir şey yapılsın.

    mahallenin bir bekçi köpeği olsun. bahçemizin kedisi. hepbirlikte sahip çıkarsak ve bir ucundan tutarsak bunlar olmayacak şey değil. imkansız değil.
    Tümünü Göster
    ···