/i/Dertleşme

Derdini anlatmayan derman bulamaz..
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 12.
    +2
    Ulan ben bu dunyanin anasini avradini bee ne hayatlar var allah yardimcin olsun kardesi,
    ···
  2. 11.
    +8
    Acının dozu her saniye artıyordu sanki. Bu acıya, yüzümün ortasına yediğim yumruğun neden olduğunu anlamam biraz zaman almıştı. Gözlerimi zorlayarak açtığımda şaşkınlıkla, babamın karnıma doğru gelen tekmesini gördüm. Elimi refleksle karnıma zütürürken ikinci tekmenin elime geleceğini hesap etmemiştim. Aynı acıyı parmaklarımda hissettim. Buna bir son vermem gerekiyordu o anda yapabileceğim en iyi şeyi yaptım. Hissettiğim acının desteğiyle avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Her çığlığım, babamın ağız dolusu küfrünü susturarak gecenin karanlığını kaplıyordu. Bu yaptığımın onu daha da sinirlendireceğini düşünememiştim o anın telaşıyla. Buna tepkisini, beni saçımdan tutup sürükleyerek fazlasıyla gösterdi. O an sadece bu acıyı dindirecek, beni bu korkudan çekip çıkartacak bir kurtarıcı bekliyordum. O anda ağabeyimle ablamın çığlıklarıma uyanıp koşarak geldiklerini gördüm ne yazık ki kurtarıcım onlar olmadılar ne o gece ne de o geceden sonra.
    ···
  3. 10.
    +8
    Çok yanlış bir şey sorduğumu kaşlarını çatıp yumruğunu sıkarak yanıma kadar geldiğinde anladım. Burnundan alıp verdiği nefes, odanın karanlığıyla birleşip içimi titretmeye başladı. Gözlerimin içine bakıp tüm nefretiyle “sen öldürdün” dedi. Ölüm kelimesiyle, ilk defa bir ay önce dedemin aldığı civcivlerin arka bahçemizdeki kümeste hareketsiz yattığını görerek tanışmıştım. Sadece bu kadarını biliyordum yerde hareketsiz yatan üç tane civciv, ölüm o yaşlarda benim için bundan ibaretti. Ama belli ki babam bunun farkında değildi. Tabi benimde farkında olmadığım şeyler vardı yaşım itibariyle. Suçsuz olduğumu düşünmenin verdiği güvenle ve babamın yüz ifadesinin bana yaşattığı karanlık korkuyla sessiz sedasız bir kelime daha sıyrılıp çıktı ağzımdan; “nasıl?” diyebildim sadece. Bütün korkum bütün karmaşık duygular odanın tüm sessizliği yerini dayanılmaz bir acıya bırakmıştı. Gözlerim kanıyormuş gibi hissediyordum.
    ···
  4. 9.
    +5
    Koşarak kapıyı açtım gelen babamdı. Her zamanki gibi yüzüme bile bakmadan içeriye girdi uzun siyah paltosunu çıkarıp sofraya oturdu. Ablamla ağabeyim de birkaç dakika sonra gelip oturdular sofraya. Yemekten sonra günün verdiği yorgunlukla oturma odasında ki kanepeye uzanıp uyuyakalmıştım. Babamın sırtımı delercesine bastırıp “kalk git yerine yat” demesiyle uyandım. Gözlerimi zar zor aralayarak yüzüne, daha sonra da odanın içine baktım. Elektrikler kesilmişti bu duruma hepimiz alışmıştık. Bulunduğumuz mahallede sık sık elektrik kesilirdi. Odayı, televizyonun üzerinde duran iki tane mum az da olsa aydınlatıyordu. Babam arkasını dönüp odasına doğru giderken, sabah aklımı kemiren soruyu hatırladım. Kısık bir sesle seslendim
    -Baba
    -Ne var?
    -Annem nerde?
    ···
  5. 8.
    +8
    Akşam üstü okuldan ayrılma vakti geldiğinde ne yapacağımı bilmiyordum. Herkes birer birer çıkmaya başladı sınıftan yanlarında “koruyucu melekleriyle”. Ben ise tamamen yalnızlığa terkedilmiş gibi hissediyordum. Tedirginlikle öğretmenimin merhamet dolu gözlerine bakarken sınıfın kapısından dedemin aksayan bacağıyla girdiğini gördüm. içime su serpilmişti kendimi güvende hissederek yavaşça ayağa kalktım ve dedemin yılların yıprattığı çatlamış , derisi kuruluktan taş gibi sertleşmiş elini sıkı sıkı tuttum. Şefkatle baktı gözlerime “ben oğlumu hiç bırakır mıyım” dedi sanki hissettiklerimi gözlerimden okumuş gibi. Hep oğlum derdi bana hayatımda bu kelimeyi duyabileceğim babam varken ben hep dedemden duydum o içimi ısıtan kelimeyi. Eve geldiğimizde hava iyice kararmıştı. Dedemin zamanında tüm birikimini vererek yaptırdığı, ön ve arka bahçesinde çeşit çeşit meyve ağaçları olan, iki katlı, yeşil bir evimiz vardı. Alt katında dedem ve babaannem üst katındaysa biz kalıyorduk. Evin tüm işlerini babaannem yapardı. Babaannem geçirdiği onca hastalıktan ve dedemin sert yapısından dolayı yaşlılık dönemlerini dedem kadar rahat geçiremiyordu. Ama her şeye rağmen iki evin tüm yükünü tek başına sırtlanıyordu. Eve girdiğimde babaannem mutfakta yemek hazırlıyordu. Üzerimi değiştirmek için odama girdim önlüğümü değiştirip mutfağa geçtim o sırada kapı çaldı.
    ···
    1. 1.
      0
      gözlerim doldu dıbına koduğum. trolse hiç hoş değil...
      ···
  6. 7.
    -4
    Annen seni dogururken olmus anladim
    ···
    1. 1.
      0
      Bu hikaye sadece ondan ibaret değil kardeşim
      ···
      1. 1.
        -3
        Ay okuyoruz da yargilaniyoruz.
        ···
  7. 6.
    +2
    Allah rahmet eylesin kardesim kendini suclama hic bir sucun yok ?
    ···
    1. 1.
      +2
      Sağol kardeşim
      ···
  8. 5.
    +5
    Okuyan biri varsa ses etsin beyler
    ···
    1. 1.
      +4
      Ozet annesi bunu dogururken olmus
      Not: basin sagolsun
      Dip not: suclu sen deilsin
      ···
  9. 4.
    +7
    Henüz çocuk olmama rağmen babamla dedemin o hararetli tartışmasını dün gibi hatırlarım. Babamın beni okula göndermek istememesine rağmen dedemin babamdan daha baskın gelen otoriter yapısı sayesinde okula gitmeme karar verilmişti. Okulun ilk günü dedemin elimden tutup okula zütürdüğünü yolda bana nasihatler verdiğini hatırlıyorum. Mahallemize 15 dakikalık mesafede bir ilkokula kaydımı kendi elleriyle yaptırmıştı dedem. Okulla ilgili tek bilgim ağabeyimin ve ablamın evde yaptığı ödevlerdi. Bu bana çok ciddi bir iş gibi görünürdü her zaman. Onların defterlerini özenle açmaları kalemle kağıt üzerine şekiller çizip bütün hale getirmelerini babamın akşam geldiğinde ödevlerini ciddiyetle kontrol etmesini hep hayranlıkla izlerdim. Şimdi benim okul serüvenim başlıyordu. Büyük bir kapıdan içeri girip koşuşturup duran onlarca çocuğun arasından geçerek ikinci kata çıkıp bir sınıftan içeri girdik. Ağlayan, bağıran, annesinin kucağından inmeyen çocuklar vardı ben hep olduğum gibi sessizce bana gösterileni yapıyordum. Dedem, öğretmenim olduğunu öğrendiğim dünyalar tatlısı kadınla bir şeyler konuştuktan sonra elimden tutup beni bir sıraya oturttu. Kulağıma eğilip akşam seni almaya gelirim diyerek sınıftan çıktı. Etrafımı dikkatlice izlemeye başladım ve hayatımda ilk defa annemin yokluğunu bu kadar derinden hissettim. Sarılacağım, omzunda ağlayacağım elini sıkı sıkı tutup kendimi güvende hissedeceğim kişi yani annem ilk defa bu kadar ekgibti. ilk defa o gün annem nerde diye sordum kendime, tabi bu soruyu soracağım tek kişi kendim değildim.
    ···
  10. 3.
    +7
    Ağabeyim ve ablam, onlar da benim yüzümden bir sıfır yenik başlamışlardı hayata annesizliğin acısı ağabeyimi 7 ablamı ise henüz 5 yaşındayken yaralamıştı. Artık evin içinde o gül yüzüyle dolaşan, başlarını okşayan, gece üstlerini örten dünyalar güzeli insanın yerinde sabahlara kadar ağlayan hastalıklı bir “katil” vardı. Kimse onlara, annenizi bu öldürdü dememişti ama çocuk da olsalar fazlasıyla hissetmişlerdi öyle ki daha 1 yaşına girdiğim ilk günlerde ablamın beni kanepeden aşağı itmesiyle sağ kolum kırılmıştı. Anlayacağınız daha ne suç işlediğimi bile bilmeden yargılanıp koskoca ailenin içinde sonsuz bir yalnızlığa mahkûm edilmiştim. Koskoca aile demişken 3 amca 2 hala adlarını ve sayısını bilmediğim dayı ve teyzelerden, onlarca kuzenden oluşan benim için olmasa da kendi içinde kocaman tipik bir bölge ailesi. Tabi bana babalık yapmış belki de bu hayatta arkamda duran tek insan 80 yaşında o kadar sıkıntıya o kadar yokluğa ve eziyete rağmen dimdik ayakta durmayı başaran dedem. Ailedeki herkesin aksine neden olduğum bu durumun ilahi bir şey olduğuna inanıp masum ve bakıma muhtaç bir varlık olduğumu benimsemişti dedem. Annemin ölümüyle birlikte evimiz tamamen sessizliğe bürünmüş babamın işleri çok kötüye gitmiş halalarımın ve babaannemin yardımlarıyla büyütülmeye çalışılmışız. Yıllar bir şekilde geride bırakılmış neden itilip kakıldığımı bilmeden çevremdeki herkesin neden yüzüme nefretle baktığını anlayamadan 7 yaşına gelmiştim. Ki bu artık okula gitmem gerektiğine işaretti.
    ···
  11. 2.
    +8
    Babam, annemi çok severmiş daha doğrusu bana öyle anlattılar çünkü ben babamın birini sevdiğine hiç tanık olmadım bugüne kadar. Kısaca bahsedeyim; 1,85 boylarında, zayıf, çatık kaşlı, kır saçlı, babasından aldığı terbiye gereği otoriter, yine babasının ona bıraktığı dükkânla hayatını sürdüren bir adam. Babamla ilk tanışmamız hiç de hoş olmadı. En sevdiğini, ona 3 evlat veren insanı sonsuza dek kaybetmişti benim yüzümden. Hep nefretle baktı gözlerime hep eşinin intikdıbını almak için nasıl can attığını gördüm soluk, yeşil gözlerinde. Her fırsatta dile getirdiği bu cümle nefretini apaçık gösteriyordu zaten “beşiğinde öldürecektim seni, bu eve geldiğin ilk gece annenin yerine bu evde aldığın ilk nefeste boğacaktım seni... ”
    ···
    1. 1.
      0
      Reserved editlenecek.
      ···
  12. 1.
    +30 -1
    Kaç bebek kendine can verenin, kendisine nefes olanın katili olur ki? Kaç insan çevresindeki herkese kötü sonlu hikâyeler yazdırabilir?
    Dünyalar güzeli bir annem varmış dünyanın en merhametli, en masum insanı... Öyle ki ben yaşayayım diye kendi canından olmayı seve seve göze almış. Öyle ki aylarca acısını, sancısını çektiği evladını kucağına alamadan ölebilecek kadar masummuş.

    Bazı insanlar şanslı doğarlar bazıları ise kendi şansını yaratır, ben ikisini de başaramadım. Doğunun lanet bir ilinde kışın en ayazında, hayatım boyunca “memleketim” demek zorunda kalacağım bir ilde Martın lanet soğuğunda akşam ezanıyla 9 aydır acı çektirdiğim bedenden çıkma zamanım gelmiş. Şehrin tek hastanesinde, daha sonra ilk cinayetime tanıklık edenlerin anlatımından anladığım kadarıyla kendilerine doktor diyen onlarca ruhsuz, bilgisiz, merhametsiz insanın bulunduğu tavanı akan, düzenli olarak kanalizasyonun patlamasıyla sürekli berbat kokan bir hastanede dünyaya gelmişim...
    ···