-
51.
+2-Anlat o zaman ne bekliyorsun
-Can güvenliğim şart beni öldürmeyeceğine yemin et
-Tamam tamam seni öldürmeyeceğim.
-Sana asıl güvenebilirim
-Güvenemezsin. Kılıcımı yavaşça havaya kaldırdım tabi bu bin titriyor
-Tamam tamam dur anlatacağım her şeyi
-Anlatsan iyi olur
-Konya, Konya da insanlar birlik olup cinleri katletmeye başladı. Gıda ve su bulmuşlar ekip biçiyorlar ve adalet sağlıyorlarmış.
-Başka dedim kılıcı sağa sola sallarken.
-Sadece onlar değil Bakü de ve Kudüste de işler alehimize gitmeye başladı. Ya Roma onlarda kıyıma başladı.
-Kaybedeceğinizi mi düşünüyorsun?
-Hayır sizde daha azınızı köle edeceğimizi düşünüyorum. Daha fazla insan ölecek.
ihtiyacım olan bilgiyi elde etmiştim. Bu bine ihtiyacım kalmamıştı kılıcımla boyunu kestim garip sesler çıkararak öldü. Siyah kanı her yeri kirletmişti. Geçen onlarca seneler ve bir bir düşen füzeler şehri gri kaldırımlarını yok etmiş yerine sarı kumları bırakmıştı. Aklım almıyordu insanlık bu kadar çabuk yok olabilir miydi? Bu kadar güçsüz müydük? Sanırım evet -
52.
+1Birkaç dakika sonra Yonca beni kabine soktu ve parmağıyla işaret ederek bak bu borular üst kattaki havuza bağlı su oradan gelir günün bu saatlerinde soğuğa yakın ılıktır" dedi ve gülümseyerek "Nasıl olsa Ankara gecesini anlattı değil mi" dedi.
Haklıydı. Bu şehir için kullanılan bir terim vardı Ankara Ayazı. Keserdi insanı beklerken sevgiliden soğuturdu. Açken yemekten soğuturdu.
Başımı salladım "Ama önce çantamdan kıyafetlerimi ve şampuanımı getirir misin ?" dedim. Kız bir süre sonra isteklerimi getirdi ve "Daha sonra çatıya çıkalım mı" dedi. Ona "Olur" anlamında başımı salladım.
Suyun vücuduma değmeye başlamasıyla mutluluktan gülümsemeye başladım. Ama fala harcamamalıydım ya da neyse sonuçta bugün buradan bir daha geri dönmemek üzere ayrılıyorduk nasıl olsa -
53.
+1Sabahın ilk ışıklarının gözüme vurmasıyla uyandım Yonca ve Ahmet benden önce kalkmışlardı. Birkaç kadın ise kahvaltı hazırlıyordu. Daha doğrusu yediklerimize ne denirse. Hafifçe doğrularak bir sigara yaktım
Duman akciğerlerime doluyor ve parçalayarak geri çıkıyordu. Bu zehirin belkide en önemli özelliği de buydu insana kendini unutturuyordu. Özellikle açlığını.
işgalin ilk yıllarında her şey daha farklıydı. Özellikle de elektrikler varken buz dolapları hala yiyecekleri koruyordu. Daha sonra önce elektrikler daha sonra yiyecekler gitti.
Artık sokaklarda hayvanlar bile kalmamıştı. insanların barınaklara saldıracakları hiç aklıma gelmemişti. Köpekler ve kediler dahi tüketilmişti.
Bu düşüncelerin arasında kalkarak Yoncaya sokuldum. "Acaba bir duş alabilir miyim?" dedim. Kız gülümseyerek "Dün ben ve arkadaşlarım için yaptıklarından sonra hak ettin." dedi. O an fark etmiştim. Diğer kızların adına dahi bilmiyordum dudaklarımı aralayarak "isimleri neydi" dedim.
Kız parmağıyla işaret ederek sarışın kızın isminin "Yıldız" diğer kumral kızın ise "Eylül olduğunu söyledi -
54.
+1Gecenin karanlığında elimdeki meşaleyle rafların arasında bir kitap arıyordum. Gözlerim bir şeye odaklanmış, kafam ise çok başka yerlerdeydi. 4 sene öncesinde.
"Caddenin birine girmiştik, üzerimde sıradan giysilerim ve elimde bir arbaletle olabildiğince konuşuyordum. Kirişe oturmuş bir ok ve kabza sabitlenmiş başka oklarla deli deşik olmuş yolları adımlıyordum.
https://s-media-cache-ak0 ... 4cd432229241a4063a744.jpg
Köşe başlarında çarpışmalar devam ediyor. G3 sesleri tüm Ankarayı inletiyordu. Tepemde uçan helikopterler, F16ler ve ardı ardına ateşlenen makineli 11mm mermiler ve roketler. Korkunç patlamalarla sarsılan kaldırımla ve kana boyanan yollar.
Hayatım boyunca filmlerde gördüğüm sahneler birbir gerçekleşiyordu.
Bir sokağa girmiştim ki karşıma bir cin çıkmıştı. Hemen arkamı dönerek kaçmayı denedim lakin düşen bir bombayla etraf ateşe bulandı. Ellerim titriyordu. Kirii kaldırarak nişan almaya çalıştım lakin il ok isabetsizdi parmaklarımın kontrolünü ele alarak bir atış daha yaptım tam kafadan yaratık olağanca ağırlıyla yere yığıldı."
http://www.adabasini.com/galeriler/2/21147.jpg
Ah işte aradığım kitap "The Lord Of The Rings" onca yanan kitaba rağmen bu efsane hala hayattaydı. Çantama koymak için koltuğumun arasına aldım. Konya'ya eli boş gitmemek gerek -
55.
+1Ülkenin elit firmalarından birinin lüx araçlarından biri sağlam gibi duruyordu. Halbuki yanyana dizilen onlarca araç harap halde sıralanmış, peronlarda bekleyen onlarca kişiyle beraber yok olmuştu. Parmağımı ileriye kaldırarak, arkamı döndüm ve gruba "Bu iş görür sanırım" dedim. Ahmet araya girerek "Kontrol etmek şart, ben bakarım" diyerek aracın kırık ön canımdan içeri girerek kaputu açtı ve aracın içinde kısaca göz gezdirdi.
Yüzü hafif düşük hafif tebessümlüydü. "iyi haber motor ve diğerk aksamlar iyi görünüyor, kötü haberse çeyrek depomuz var" dedi.
işgal aylarında tüm yakıt orduya ve emniyete akmıştı. Herhangi bir benzinlikten yakıt bulmamız imkansızdı. Mecburduk ya hayatımızı riske alarak gördüğümüz araçlardan bulmayı umacak ve çekecektir ya da gidebildiğimiz kadar girerek kalan yolu yürüyecektik.
Araya sıkıştırmam gerekiyor ki 2022 yılında gerçekleşen havayolları devrimi, kara ulaşımını ve küçük firmaları bitirmişti. Sadece dev firmalar ve hızlı tren hatları bu devrime karşı dik durabilmişlerdi.
Kafamı kaşıyarak yeniden arkamı döndüm ve "Bence binmeliyiz yolda mutlak bir şeyler hallederiz lakin kalır ve ararsak ne olacağını bilemeyiz" Zeynep temkinli sesiyle "Önce bulmamız daha mantıklı yolda durmak daha tehlikeli"
Yıldız araya girerek "Burada kalmamız çok tehlikeli, ne zaman nereden çıkacakları belli olmaz" dedi. Lakin daha o sözünü tamamlamamıştı ki Timuçin "20 dakika nizami pozisyonda iki kişilik gruplar halinde araçları kontrol etsin" diyerek bağırdı.
Bu adam ya intihar etmek istiyor ya da bizi katletmek. Böylesine bir yerde ve alanda bağırmak aptalcaydı. Bir ordu mensubu olarak bunu o da çok iyi biliyordu tabi. Kesinlikle aklında birşey olmalıydı. Kaşlarımı çatarak bakıştık. Sanırım bir ego kırılması yaşıyordu. Patronun ölümünden sonra liderlik rolü üstlenmek istiyordu lakin beni kendine rakip olarak görüyor, ortaadan kalkmamı istiyordu. -
56.
+120-15 dakika geçmişti ki herkes bir bir toplanmaya başlamıştı lakin ilk gelenlerin elleri boştu. Timuçin de bende umutsuzduk, belkide tanıştığımız ilk günden beri ilk defa aynı fikirdeydik tam hazırlanıyorduk ki Hamza ve Zeynep 5 litrelik 3 şişeye doldurdukları benzinle koşarak geldiler, "Ancak bunu bulabildik"
Timuçin bana doğru bir bakış attı ve başını Zeynep'e çevirerek "Fazlasıyla yeterli" dedi. Getirdikleri yakıt bizi epeyce zütürürdü ama yinede şehirden çıkmadan bir defa daha aransak hiç fena olmazdı. içine düştüğüm zihin aleminden Ahmet'in "Ben kullanırım" demesiyle uyandım.
Adam, pencereden içeri girerek düz kontak yaptı ve kapıları açarak bizi içeri aldı.
Rahat koltuklarda rahatsız bir yolculuk yapacaktık, yollar çukurlar ve engellerle doluydu. Ahmet'in oturun demesiyle oturmaya başladık. Orta sıralarda bir yer seçmiştim kendime. Her zaman yaptığım gibi başımı cama koymak istedik lakin otobüsün bütün camları dökülmüş boyası tamamen kalkmıştı sanırım dış yüzeyinde zarar almayan tek santimetre yoktu.
Motorun kuvvetli sesiyle kendimi toparladım. Yonca yanıma sokularak yanıma oturdu. Sanırım amacıma ulaşmıştım. Güven kazanma operasyonu tamamdı -
57.
+1Yonca herkese silahlarını geri vermişti kılıcım ve arbaletimle yeniden buluşmuştum. Çantam yerinde hayatım şimdilik güvendeydi. Başımı kaldırarak etrafı kolaçan ede ede Ankara'nın o meşhur şehirler arası otogarına doğru devam ediyordum. Zamanında Çankaya'nın en elit sokakları olan yolları adımlıyor, Burada yürüdükçe içime dolan mutluluğu yeniden hissetmeye çalışıyordum.
Normalin aksine etraf hala sakindi.
Bir süre sonra o binayı gördüm. Ayrılıklara, askerlere, umutlara, öğrencilere, kavuşmalara şahit olan o efsunlu garı. Aşti
http://img6.mynet.com.tr/ ... 05813/kiyamet-640x360.jpg
Bir şarkı tuttu beni o an kalbime dolan duygu seni öylece çıktı içimden... Özlemenin, sevmenin tarifi olur mu aga...
Geliyor bak kalem kaşlı
Eteği belinde gül de takmış gül de takmış
Al dudaklar, mor sümbüller
Öyle de güzel ince de belli ince de belli
Yar beline beline sarılamam
Ah geceden duramam
Ah öteden beriden bakış atma ah yerimde duramam
Ah yıkadim kuruttum çarşafı, serdim ipek yorganı
Ah günahı sevabı boynuma, gel bu gece koynuma
Dedim ona
Ey güzel, böyle mi geçer bu geceler bu geceler
Neymiş anam bizim bu keder ne zamana kadar böyle gider böyle gider
Yar beline beline sarılamam
Ah geceden duramam
Ah öteden beriden bakış atma ah yerimde duramam
Ah yıkadım kuruttum çarşafı, serdim ipek yorganı
Ah günahı sevabı boynuma, gel bu gece koynuma
https://www.youtube.com/watch?v=OjEwWI_qaYc (şarkının linki)
Bekleyin beni. Devamı ile geri döneceğim... Bu kardeşinizin vakti olursa hep yazmak ister ama vakit yok agalar bir hikayem daha var yarım kalan bu bitsin onu da devam ettireceğim. -
58.
+1Lakin es geçtiğim başka bir şey vardı. Ruhumu tutsak alan şu kız "Zeynep" onunla gözgöze geldik bir an yanımda Yonca'nın olmasından pek hoşnut değildi sanırım. Ya da ben öyle yormuştum gözlerindeki anlamı.
Hem oda Timuçinle oturuyordu. Emir'le Hamza yanyana oturuyor onların sırasının yanında ise Yıldız ve Eylül vardı. Birbirlerine bakmadan da olsa sohbet ettikleri belliydi. -
59.
+1Helal kardesim bak kötü son olursa gibtim seni
-
60.
+1Etrafıma bakındım lakin çok karanlıktı başımı iki yana sallayarak
-Gündüz baksam daha iyi olacak dedim. Çok uykum vardı bu kadar yürüyüş ve yorgun beni bitirmişti. Çocuğun cevabını bile beklemeden çantamı başımın arasına koyarak uykuya daldım.
Sabah olduğunda her şey daha berraktı. Masmavi bir göl ve etrafı göz alabildiğince kaplayan eşil burası Eymir olmalıydı. Buraya daha önce de gelmiiştim zaten eğer hatırlamasaydım aklıma gelir miydi bilmiyordum dünkü çarpma beni fazla sarsmıştı. Yaram hala kapanmamış ara ara ağrısı nüksediyordu.
Doğrularak ayağa kalktım hiç kimse nöbet tutmamıştı. Halbuki Timuçin böyle bir şeye asla izin vermezdi tabi kendisi tutmuyorsa. Etrafa tekrar bakındığımda gödüm ki çekik gözlü oğlan gele yakın oturmuş, sigara tüttürüyordu. Dün geceden kalan açlıkla midem kazınmıştı fakat bir matara kapıp yanına oturdum
-Bir sigara verir misin?
-Al... Zaten benim sigaramı bana veriyordu. Ama yüzündeki nefert ve isteksizlik herhalinden belli oluyordu.
-Neden benden nefret ediyorsun?
-Her şeyi kendinle alakalı sanma Ahtapot... Bu seninle ilgili değil. dedi
Kafam karışmıştı. Yüzüme yayılan bir şaşkınlıkla başımı ona çevirdim ve
-Peki neyle alakalı
Çekik gözlü adam sigarassından derin bir nefes alara arkasını döndü ve gözleriyle kısaca bir işaret çaktı... GÖSTERDiĞi YERDE KIZIL SAÇLI BiR KIZ YATIYORDU Zeynep o vakit anlamıştım ki bizim asker ruhlu delikanlı aşık olmuştu.
-Bunun benile ne alakası var ki dedim
-Sen geldiğinden beri bana soğuk davranıyor.
-Offf!! Bu işin içinde değilim dedim halbuki kalbim içten içe Zeynep demiyor değildi. Birde üstelik böyle bir haber aldıktan sonra beynim yeni hormonlar salgılamaya başladı "Aşk"
Fakat bunu hayatımızı kurtaran bir adama yapamazım. Bende sigaramdan derin bir nefes çekerek gerildim
-Bu benimle ilgili bir konu değil. Beni ilgilendiren konu öncelikle ben olmak üzere buradaki herkesin rahatça Konya'ya ulaşması. dedim
Sözyledikerlm Timuçinin pek hoşuna gitmemişti.
-Senin söylediklerinin aksine daha yola çıkamadan 5 kişiyi kaybettim. iyi adamlardı omuz omuza çarpışmıştık. Üsteli Zeynep'in annesi de öldü. dedi
-Bunlar benim suçum değil. Ben her şeyi planlamıştım aksilikler durmadı. Çekik gözlü adam yüzünü buruşturarak sert bir bakış attı ve
-Gibtir lan. diye haykırdı... -
61.
+1https://img-s1.onedio.com ... 12f7ea6409c656ac1be7e.jpg
Biraz önce Taurus AVM yi geçmiştik. Önceden binalardan ve gürültüden fark edemediğim Odtü oranları şimdi tüm çıplaklığıyla karşıdaydı. Bu nefretin vegaıbın ortasında bile bir muzice yaşanıyordu. O müthiş ağaçlar tüm kudretiyle yolları, kaldırımları yararak hapsoldukları tellerin arasından fışkırarak taşıyorlardı.
Daha sadece 4 yıllık bir ara yaşanmasına rağmen şehirden onlarda paylrını istercesine saldırmışlardı toprağa. Belki insanlık tükenecekti ve yine belki de bu amansız işgal son bulacaktı. Fakat bilmemiz gereken bir şey vardı ki doğa her zaman kazanan olarak dimdik duracaktı. Bize karşı, varlığımıza karşı...
Düşünmek, düşünerek yürümek işte zamanı kıran ve neyin ne olduğunu bitiren olay... Ben de işte öylece yürümüştüm. Yanımda adımlayanlara karşı... Herkesin yaptığının aksine ben artık temkinli olmaktan bıkmıştım... Arbaletimi indirerek gelecek her türlü tehlikeye karşı göğsümü diktim ve yürümeye devam ettim...
Bir süre sonra Hamza'nın beni sersmesıyla kendime geldim
-Yeter dinlenmemiz gerekiyor
-A- aaaaa neredeyiz...
Hava kararmıştı. Bilincin acaba ne kadardır kapalıydı. Düşünceler beni ne kadar hapsetmişti kendine
-OOOOOoooo sen gitmişsin be abi. Otur şöyle" Derin bir dipsizliğin ortasında çimlere uzandım. Etraf ağaçlık ve karanlıktı sanırım epeyce yüzümüştük. Çocuğun yüzüne bakarak
-Neredeyiz. dedim. Lakin hamza da bana aynışiddetle
-Asıl sen söyle neredeyiz. unuttun mu harita sensin. -
62.
+1Düşüncelerimden Emir'in sert sesinden çıkan çocuksu cümlelerle sıyrıldım "Dışarısı temi görünüyor, dilerseniz hareket edelim" Bu adamın dev görüntüsünün altında ne yatıyordu acaba. Ne yaşamıştı. Sorularım çoktu lakin vakit yoktu. Başımdan bez parçasını çektiğimde kanamamın durduğunu fark ettim. Çantamı sırtladım ve silahlarımı kontrol ettim bende ekgib yoktu lakin matarasını, erzağını otobüste bırakan birkaç kişi vardı.
Onlar bizi epeyce meşgul edecekti... Toparlanarak tekrardan yola koyulduk. Etraf yine çok sessizdi umarım bu defa işler istediğimi gibi gider... En arkadan yol alan Zeynep'in yanına sokularak
-Allah rahet eylesin. dedim fakat yüzünden düşün binparçaya bölünmüştü. Haifiçe başını sallayarak
-Sağol. dedi sesi duyulamayacak kadar kısık çıkmıştı.
Onun o hali kalbime bir mızrak gibi girmişti. Onu ve ailesini düşündüğümden değil. Kendi ailemi merak ettiğimden. Onlar farklı bir şehirde yaşıyordu. Olayların başlangıcından iki gün önce konuşmuştum annemle hayallerimden bahsediyor dua istiyordum...
Fakat o ilk zamanlar kadar düşünmüyordum onları. Hatırım yavaş yavaş silmişti ailemi. Erkek kardeşim kız kardeşim hepsi birer birer yok olmuşlardı hafızamdan. Yumruğumu sıkarak "Bu nasıl bir lanet" diye geçirdim içimden.
Nasıl bir lanet ki bize en sevdiklerimizi bile unutturmayı başarıyordu. Nasıl bir kıyımdı ki kendimizden nefret etmemize neden oluyordu. Başımı kaldırarak sessizce birkaç küfür savurdum ve gözlerimi kapadım.
Anlıyordum insanın canının ne kadar tatlı olduğunu. Hayvanlar gibiydik sadece ruhunu daha geç teslim etmek isteyen hayvanlar. içgüdülerimizle hareket ediyorduk yaşamak yaşamak yaşamak... -
63.
+1Bir saat kadar sonra Emir ve Hamza ilk defa dışarı çıkma cesareti göstermişlerdi. Ahmet koluna sarılan bez parçasıyla yere yatmış, bekliyor Timuçin ise zemine sert adımlarla vururken elini çenesine zütürmüş, düşünüyordu. işte bu manzara beni kendimi sorgulamaya zütürdü. Ben Ahtapot düşündüğüm kadar zeki değilmişim.
Halbuki her şeyi planladığımı düşünüyordum. Fakat durum şimdi içinden çıkılamayan bir hal almıştı. Kendimi yeniden yere bırakarak geniş kubbeyi izlemeye başladım. Her zaman merak etmiştim mabetlerin ihtişdıbını...
Ezelden beri o müthiş medeniyetler en geniş kubbeli mabetleri yapmak için birbirleriyle yarışmışlardı. Süleyman Mabeti zamanının en irisiydi. Lakin onu Ayasofya geride bırakmıştı. Hatta rivayet oydu ki Doğu Roma Kayzeri Ayasofya'nın bitişinden sonra "Seni geçtim Süleyman" diye bağırmıştı. Çok değil şehrin bir sonraki imparatorları onuda geride bırakacaktı.
Hep böyleydi aslında halklar açlıktan ölürken Mabetler birbiri ardına sıralanıyor, büyüyorlardı. Ve hatta el değiştiriyorlardı. Ayasofya Kilise iken Cami olmuştu -
64.
+1Dar sokaklar ve olayın şokunda koşan 13 genç... Arkamıda kalanların yasını tutamadan sadece koşuyorduk...
Solumda hala tek parça duran bir bina gördüm. Burası sanırım Meclis partilerinden birinin genel merkezi idi. Doğrusu şaşkındım yara almamasına fakat durup bunu düşünmek için vakit yoktu. Damarlarımıza dolan adrenalinin etkisiyle soluk almadan koşuyorduk. Dalağım şişmiş, nefesim kesilişti ama koşmayı bırakmıyordum.
Başımdan akan kanlar, göz kapaklarımda süzüleren yanaklarıma iniyor, görüşümü kesiyordu fakat durmak daha büyük bir intihardı.
En önde Timuçin gidiyor, onu Ahmet ve Emir, onları ise Yıldız, Eylül Hamza ve Zeynep izliyordu. Ben ve Yonca ise hemen peşlerindeyik diğerleri ise hemen arkamızda...
Artık grileşen dökük, aslaftlarda bizden başka birinin kalmadığını fark edince durakladık. Herkes soluk soluğa idi... Lakin Timuçin geçmişinin antremanıyla hala ayakta etrafı gözlüyordu. Birden parmağını kaldırarak "Şurada saklanabiliriz" dedi... -
65.
+1Ahmet'iin sesiyle irkildim,
"Bariyer!!!"
Ve ardından sert bir çarpışma yaşadık, başımı ön koltuğa vuruştum. Kanıyor ve dayanılmaz bir acı veriyordu.
Benim acizliğime karşı Timuçin oldukça soğukkanlıydı, oo gür sesiyle "Koşun!" diye bağırdı ve Ahmet'in açtığı kapıdan herkesi teker teker dışarı çıkardı. Yonca'nın koluna girerek, kendimi zorlukla dışarı atmıştım. Her ne kadar cinler biraz geride kalsa da bize yetişmeleri içten bile değildi.
Otobüsün içerisinde 5 ceset bırakmıştık. Adını bilmediğim, yüzlerini aklıma getiremediğim 5 gencin cesedini.
Topallayarak, Ehlibeyt'in o yüksek binalarından arta kalan yıkıntıların arasına dalmıştık... -
66.
+1Bu kız ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. Sanırım silahının alınması ve esir düşmesi onu panikletiyordu. Öte yandan dediklerinde haklıydı. Bu kadar adam üstelik özel kuvvetlerde çalışan bu kadar adam bu kızları haklardı. Sadece bu gecelik idare edilen bir durumdu sadece.
Onun sinirlerini yatıştırmak için omuzlarından tutarak "Bizimle gelmek istiyorlar" dedim. Timuçin ellerimi kızın üzerinden çekerek tuttu ve beni kendine doğru çekti. "Ne onlara planımızdan mı bahsettin" dedi ve beni iterek "Bu herife güvenilmeyeğini biliyordum." dedi.
Sarsıntının geçmesinden onra "Ne yani onları burada ölüme mi terk etmeliydim? En fazla ne kadar daha dayanabilirler 1 ay mı 1 ssene mi peki ya sonra. Birde bana hırsız diyorsunuz. Y asizinki hayat hırsızları"
Genç adam sözlerimden sonra daha da öfkelenmişti üzerime geldi ve suratıma bir yumruk attı. Doğrusu oldukça sertti. Afallayarak geriye doğru birkaç adım attım. Lakin onun unuttuğu bir şey vardı silahsızdı.
Sırtıma astığım arbaleti elime alarak suratına hedefledim. Tekrar saldıracaktı ama alnına nişan alınan oku görünce olduğu yere kilitlendi ve "Birgün o oku kalbine saplıcam" dedi.
Bense dediklerini umursamayarak "Yemekte oylayacağız. Çoğunluk gelmesine karar verirse bizimle olacaklar. Yok eğer senin dediğin gibi olursa gelmeler hatta onlara ne istiyorsan yaparsın" dedim. -
67.
+1Başımı öne eğmiştim ki Ahmet'in sesiyle irkildim "Sıkı tutunun"
Sert bir sarsıntıyla afalladım.
Hamza yağa kalkarak "Tuzak!" diye bağırdı. Daha Balgat'a varmamıştık ki fark edilmiştik. Hemen ayağa kalkarak ön tarafa doğru koştum. Sallandıkça sallanıyordum.
Her yer okçularla kaplıydı. Yol boyunca etrafımızı sarmışlar bizse onların içine doğru ilerliyorduk..
ilk entrye şuku atın devamı 12 de -
68.
+1Daha ne olduğunu anlamadan hareket etmeye başlamıştık. Ahmet çukurlardan ve yılların etkisiyle eskiyen asfattan kaçarak otobüsü sürmeye başladı. ilerleyerek Aşti'nin girişindeki bariyeri yıkarak bu garın içinden kendimizi Konya yoluna attık. Genç adam arkasını dönerek "Her zaman burayı yıkmak istemişimdir" dedi.
Doğrusu en az bende onun kadar bariyerlerden nefret ederdim. Ruhlarımıza, hayallerimize çekilen bariyerlere. Şimdi ne kadar komik olduğunu düşünsem de geçmiş yaşamımda yazmak istiyordum, romanlar yazmak.
Yanımda oturan kızın tiz sesiyle kendime geldim
-Neden çalıyordun. sorusuyla afalladım. kaşlarımı kaldırarak
-Başta öyle değildi. Küçük bir gurubumuz vardı. Arkadaşlarım. Fakat daha bir ay bile olmadan herkes birbir ölmeye başladı. Ya vuruluyorlar, ya deliriyorlardı. O zaman fark ettim yalnız olmanın daha avantajlı olduğunun. Arkadaşlarım ölümüne dayanamıyordum. Kamp kurduğumuz bir yerde onları terk ederek kendim yaşamaya başladım.
-Nasıl saklandın, ne yaptın onca vakit, sıkılmadın mı?
-Kimsenin gitmek istemeyeceği yerlere gittim, sıkıldım lakin bir çözümüm vardı. dedim. Kız merakla ağzını açtı ve
-Ne?. Çantamdan çıkardığım defterleri gösterdim.
-Yazmak. Başıma gelen her şeyi not ettim. Belki bizden sonra bir medeniyet kurulursa onlar için güzel bir kaynak olabilecek gibi. Tabi birde okumak vardı.
Konuyu uzatmak ve sohbetimizi sürdürmek için
-Peki siz?
-Bizi gördün. Çaresizlik bizi eğitti, başlarda şehit düşün askerlerin mühimmatları ve üniversite arkadaşlarımla saunduk milli kütüphaneyi. Lakin bizimde talihimiz aynı oldu. Bir arkadaşımı kendi ellerimle öldürmek zorunda kaldım.
-Nasıl?
-Eylül'e tecavüz etmeye kalktı 0.C. ... O amanlar elimizde mühimmat vardı. Kafasına bir mermi yerleştirdim. Cesedini dahi gömmedik.
-Hak etmiş, başka başka birini öldürdün mü?
-Hayır peki sen? -
69.
+1Ona "Spekülasyona gerek yok oylamaya geçelim" dedim. Çekik gözlü oğlan kendinden emin bir şekilde "Oylayalım" dedi
Gür bir sesle "Kabul edenler" 14 kişinin 10u ellerini kaldırmıştı. Bu hem benim hem de yoncanın yüzünü güldürmüş, Timuçini ise şaşırtmıştı ayağa kalkarak "Ne yani bir hırsıa güvenip hiç tanımadığımız bu kızları içimize mi alacaksınız" dedi.
El kaldıranlardan biri olan Zeynep "işimize yarayabilirler, üstelik şuan bir banyo için her şeyimi verirdim" dedi.
Aynen öyleydi. Saçlarım yağdan parıldıyor, başım sürekli kaşınıyordu.
Timuçin, eynep'in söylediklerini dinledikten sonra masadan sertçe kalkarak uzaklaştı Arkasından Yonca gülerek "Fazla uzaklaşma, seni tavandan toplamak istemiyorum" dedi.
Çekik gözlü çocuk ise çoktan kayıplara karışmıştı, kütüphanenin koridorlarında.
Yanan ateş sıcak bir mekan ve tavandan sızan ay ışığı birde yavaş yavaş istediğimi elde etmenin duygusu işte buna bir sigara yakılır -
70.
+1Birkaç saat sonra sıralardan toparlanan bir masanın etrafına dizilmiştik. Belkide günler sonra rahat bir sandalyeye oturuyordum. Önümde duran birkaç lokmalık bir yemek vardı. Kağıttan yapılma bir tabağın içinde duruyordu. Aslında tadı görünüşünden daha güzeldi ya da açlıktan bana öyle geliyordu.
Kısa sürede sofradaki herkesin yemeği bitti. Kızlar masanın en başında oturuyor ve bizden biraz uzaktaydılar sanırım herhangi bir saldırıya karşı fırsat vermemek için uzaktalardı. Bir anlık Yoncayla gözgöze gelmemizin ardından konuya girmenin vakti diye düşündüm.
Arbaletimin kabzasıyl hafifçe kahverengi sıraya vurdum.
"Bugün burada bir şeyi oylamamızın vakti." Timuçin öze karışarak "Böyle bir şey olmayacak" dedi. Onu hiç kaale almadan konuşmama devam ettim.
"Ev sahibimiz yonca'ya planımızı anlattım" benim cümlemi bitirmemle esmer kız gerildi lakin bizim gurp bir anda homurdanmaya başladı "Sen nasıl bize sormasın" "Patron nasıl bu adama güvendi" "Hırsız"
kabzayla birkaç kez dha masaya vurdum ve homurtuları kestim.
"Bizimle gelmek istiyorlar, ama buna benim karar vermeyeceğimi sizden izin almak gerektiğini söyledim. işin kısacası bir oylama istiyorum" dedim. Zeynep araya girerek "Peki neden gelmeleri gerekiyor, yani tabiki de gidebilirler fakat neden bizimle" kızıl saçlı kısa dönerek kısaca ""Bende bundan bahsetmek istiyorum" dedim
"Gideceğimiz yol epey uzun ve çeterfilli" "Elbette fazla kişi korunmak için daha büyük sanş fakat ben onları da geçerek başka bir şey söylemek istiyorum" "Beni bir tuzakla indiren ve aylarca burayı üç kişiyle savunmaları. Yemek ve su ihtiyaçlarını karşılamaları onların yeteneklerini ortaya koyuyor" "Bizim çok işimize yarayabilirler" dedim.
Herkesin kaşları çatılmıştı. Lakin Timuçin araya girerek "sadece Daha fala yük ve daha tüketiciler" dedi.
başlık yok! burası bom boş!