/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 101.
    +1
    Yastığı göbeğinin altına koyup zütünü yükselttim ve yarağımı bolca tükürükleyip, geçirdim zütüne. zütü oldukça dardı, ama hiç sesi çıkmadı. Ve şinav çeker gibi gibmeye başladım zütünü. O sırada Manuela elini uzatıp, Sabine'nin elini sımsıkı tuttu. Sabine'yle göz göze geldiğimizde, "ilk kez gibtiriyor zütten!" dedi. Demek ki Manuela'nın canı yanıyordu. Oysa ben zütüne ilk girdiğimde hiç sesi çıkmadığı için alışkın diye düşünmüştüm. Ama bu andan sonra yavaşlayacak değildim, aynı tempoda pompalamaya devam ettim ve sonunda zütünün içine boşaldım. Acaip rahatlamıştım. Boşalmam bitince yavaşça yarağımı zütünden çıkarıp, kalktım üstünden. Manuela da Sabine'nin elini tutmayı bıraktı, ama ölü gibi yatmaya devam etti.

    Sabine ise, halen kazık gibi duran yarağıma bakıyordu. Sabine'ye göz kırptığımda, gülümseyerek yanaştı, yarağımı ağzına aldı ve yalayarak temizledi. Yarağım inmeye başlayana kadar da yalamaya devam etti. Bu arada da, iki parmağını birleştirmiş, kendi dıbını parmaklıyordu. Demek ki yeniden azmıştı ve orgazm olmak istiyordu. Ona bir kıyak yapmak istedim. Sırtüstü yatırıp bacaklarını ayırdım ve dört parmağımı birleştirip, dıbına sokup çıkarmaya başladım. Sabine doğrularak bileğimi tuttu ve elimin dıbına girip çıkma hızını kendi ayarladı. Derken, "Uff, uff, ufff!" demeye başladı. Orgazm olmak üzereydi. Son bir hamleyle bileğimi asılarak, tüm elimin dıbına girmesini sağladı ve bağırmamaya özen göstererek orgazm oldu.
    ···
  2. 102.
    +2
    Amı kasılırken, elim halen dıbının içinde duruyordu. Amı lastik eldiven gibi sarmıştı elimi ve bileğimi. Sabine sakinleştiğinde, yine bileğimden tutarak, yavaş yavaş çıkardı elimi amından. Ve kendini sırtüstü attı yatağa. Elim ve bileğim dıbının sularından dolayı vıcık vıcık olmuştu. Sabine'ye, "Sizi bilmem, ama ben duş alıp odama gideceğim!" dedim. O da, "Hiç halimiz yok, biz bu gece burda yatsak sorun olur mu acaba?" diye sordu. "Sorun olacağını sanmıyorum, yatabilirsiniz!" dedim, banyoya girdim.

    Duşumu alıp çıktığımda, saat 03:15 olmuştu ve ikisi de uyuyordu. Sessizce giyindim ve odadan çıktım. Odama, daha doğrusu Mürüvet'le benim odamıza gittim...
    ···
  3. 103.
    +2
    Kapıyı sessizce açtığımda, Mürüvet yatakta çocuğu ile uyuyordu. Odada çocuk için extra yatak vardı oysa. Bir an ne yapacağım konusunda kararsız kaldım, ama sonra tekrar sessizce odadan çıktım. Zeynebin odasının önüne gittim, kapıyı hafifçe tıklattım birkaç kere. Zeynep ürkekçe, "Kim o?" diye sordu. Ben de fısıldayarak, "Benim, Harun! Aç!" dedim. Açtı ve içeriye girdim, kapıyı arkadan kilitledim. Zeynep telaşlanmıştı, "Ne arıyorsun gecenin bu saatinde burda, ya Muharrem'e falan yakalanırsak?" dedi. "Merak etme, Muharrem aşağıda odasında uyuyor! Ben de fazla kalmayacağım zaten, birazdan giderim! Seni çok özledim aşkım!" dedim ve dudaklarına yumuldum.

    Ayakta öpüşerek, Zeynebin geceliğini, sütyen ve külodunu çıkardım ve yatağa yatırdım. Ben de çabucak soyunup, yanına yattım. Ve öpüşüp sevişmeye başladık. Demin aşağıda en son Manuela ile gibişirken zevk almış ve boşalmıştım, ama hızımı alamamıştım. Ayrıca, ne olursa olsun, bizim Türk kızlarıyla sevişmek daha cazip geliyordu bana. Bilmiyorum artık, tenlerinden midir, kokularından mıdır, masumane görünüşlerinden midir, yoksa cilvelerinden mi. Üstelik Muharrem aşağıda uyurken, gizlice Zeynebin odasına girmek, çok daha değişik bir heyecan vermişti bana. Yarağım çabucak kazık gibi olmuştu.
    ···
  4. 104.
    +2
    Zeynebin iri göğüsleriyle fazla ilgilenmeden, dıbına indim. dıbını 10-15 dakika kadar yalayarak, Zeynebin inleye inleye orgazm olmasını sağladım. dıbının suları ağzımı burnumu ıslatmıştı. Sonra yukarı kayıp, bacaklarının arasına yerleştim. Yarağım dıbına değerken, Zeynebi öpmek istedim. Ama Zeynep yüzünü yan çevirip dudaklarını kaçırdı. Anlıyordum onu, dudaklarım az önce dıbına değdiği için öpüşmek istemiyordu. Bunu bildiğim halde çenesinden tutup yüzünü çevirdim ve öpmeye başladım dudaklarını. Zeynep önce dudaklarını aralamadı bile, ama birkaç dakika sonra o da kudurmuş gibi öpüşmeye başladı. Bu arada belini aşağı yukarı oynatıp, yarağımın dıbına girmesi için çabalıyordu. Ben de muallakliğine yarağımı sokmuyordum dıbına, Zeynebin daha nekadar sabredebileceğini görmek istiyordum.

    Öpüşmeyi bırakıp gözlerine baktım ve gülümsedim. Zeynep halen belini oynatıyordu. "Ne istiyorsun aşkım?" dedim. Zeynep kısık bir sesle, "Hadi, sok!" dedi. "Kendin sok!" deyip, Zeynebe sarılıp yana yuvarlandım, sırtüstü yattım. Zeynep şimdi üstümdeydi. Hiç vakit kaybetmeden doğruldu ve yarağımı eliyle dıbının deliğine yerleştirip, üstüne oturdu. Tamdıbını dıbına alıp, birkaç saniye öyle bekledikten sonra, yavaş yavaş oturup kalkmaya başladı. Hızlandığı zaman, yanlardan iki elimle belinden tutup yavaşlatıyordum. Ellerimi bıraktığım zaman ise hırsla hızlanıyordu yine. Anlaşılan, orgazm olmadan sakinleşmeyecekti. Kendi haline bıraktım ve çılgınca hızlandı. inleye inleye orgazm olunca, burnundan soluyarak öne eğildi ve dudaklarımı öptü. iri göğüsleri göğsümde eziliyordu.
    ···
  5. 105.
    +2
    Yarağım amındayken, yine deminki gibi bir hamleyle Zeynebe sarılıp yuvarlandım, altıma aldım. Daha yeni olduğu orgazmının etkisi sürerken, dıbına pompalamaya başladım. Okadar hızlı pompalıyordum ki, Zeynep bir kez daha orgazm olmak üzereydi. Ağlıyor mu, gülüyor mu anlaşılmayan sesler çıkarmaya başlamıştı. Altımdan kaçmak ister gibi hareketlerle orgazm olduğunda, ben de boşalmaya yaklaşmıştım. Son anda yarağımı amından çıkarıp, göbeğine, göğüslerine doğru fışkırttım döllerimi. Sonra da, döllerimin ikimizin vücudu arasında yapış yapış bulaşmasına aldırış etmeden, Zeynebin üzerine uzanıp, dudaklarına yumuldum.

    Birkaç dakika öpüştükten sonra, üzerinden kalkıp duş almak için banyoya girdim. Duştan sonra giyinirken, Zeynep üzgün bir ifadeyle, "Gitme, burda kal, sarılıp uyuyalım!" dedi. "Aşkım inan bunu ben de çok istiyorum, ama gitsem iyi olacak!" deyip, dudaklarından öptüm. Çıkarken, kapıyı arkamdan kilitlemesini istedim. Tekrar yan odaya girdiğimde, Mürüvet halen çocuğu ile uyuyordu. Çırılçıplak soyundum, ben de yatağa geçtim, yavaşça Mürüvet'in arkasına yanaşarak yattım. Uyandırmamak için özellikle sarılmadım, çünkü Mürüvet çocuğuna sarılmış uyuyordu. Yorulmuştum ve gözümden uyku akıyordu, yattığım gibi uyumuşum.
    ···
  6. 106.
    +2
    Mürüvet'in dudaklarının dudaklarıma değmesiyle uyandığımda sabah olmuştu. Her sabah olduğu gibi, benim yarak da benimle birlikte uyanmıştı. Kafamı kaldırıp çocuğa baktığımda, Mürüvet çocuğu extra yatağa yatırmıştı. Mürüvet gülerek, "Yarım saate kalmaz o da uyanır!" dedi ve geceliğini çıkardı. Sutyen takmamıştı, külodunu da çıkarıp yanıma uzandı ve öpüşmeye başladık. Eli yarağımda geziniyordu. Sabah sabah canım am yalamak istiyordu. Birşey demeden Mürüvet'i çekip çekiştirip 69 pozisyonunda üstüme aldım. Ve başladım, hafif ter kokan kıllı dıbını yalamaya. Mürüvet ne yapacağını biliyordu artık, anında yarağımı yalamaya başladı. Bu sefer daha bir istekli, daha bir iştahlıydı. Tadını çıkara çıkara yalıyor, emiyordu yarağımı. Sanki yıllardır kocasıyla hiç oral ciks yapmayışının acısını çıkarır gibiydi. Tabii dıbını da ağzıma bastırmayı ihmal etmiyordu.

    dıbını yalarken yine kendime hakim olamadım ve züt deliğine parmağımı sokmaya çalıştım. Birden durdu, ama yapma falan demedi. işaret parmağımı zütüne tamamen sokana kadar yarağımı yalamaya ara verdi. Parmağım zütündeyken dıbını yalamaya devam edince, o da yarağımı emmeye devam etti. Yavaş yavaş parmağımı zütünde oynatıyordum, ikinci boğumuna kadar çıkarıp, yeniden sokuyordum. Bazen yarağımı ağzından çıkarıp, ıhılıyor, inliyor, sonra tekrar ağzına alıyordu. Mürüvet orgazm olurken yarağımı eliyle öyle bir sıktı ki, koparacak sandım.
    ···
  7. 107.
    +1
    zütüne şaplak atıp, "Hadi, in üstümden!" dediğimde, indi. gibeceğimi anlamıştı, ama nasıl bir pozisyon alacağını bilemediği için dizlerinin üstünde duruyordu. Dudaklarından öpüp, "Domal!" dedim. Mürüvet telaşla, "Yaa, zütümü mü gibeceksin?" diyerek domaldı. Aslında önce dıbını gibmeyi düşünüyordum, ama öyle deyince, "Evet, zütünü gibecem!" dedim. O domalık dururken kalktım, bir koşu, banyoda minik plastik şişelerde duran şampunlardan birini kaptım geldim. Hem züt deliğine, hem de yarağımın başına sürüp, arkasına yanaştım. Yarağım daha züt deliğine değmeden, "Kurban olurum nolur acıtma!" dedi. Ben de, "Çok acırsa yastığı ısır!" dedim. Ve zütüne yüklenmeye başladım.

    Mürüvet acıyacak diye kendini müthiş kasıyordu. "Böyle yaparsan daha çok acır, kasma kendini!" deyip yüklenmeye devam ettim. Yarağımın başı zütüne girdiğinde, Mürüvet'ten boğuk bir, "Ağıhhhh!" sesi çıktı. "Dayan aşkım, en zor kısmı girdi, bundan sonrası fazla acımaz!" diyerek bastırmaya devam ettim. Mürüvet, eline diken batmış çocuk gibi, "Uff, çok acıyor, çok acıyor! Çıkar!" demeye başladı. "Tamam çıkaracağım, az kaldı, sabret biraz aşkım!" diyerek sokmaya devam ettim. Yarısına yakını girmişken, omuzlarından asılıp kalanını da birden kökledim. Mürüvet yastığı ısırmıştı, ya değilse tüm oteli başımıza toplayacaktı. Alışması için bir süre hareketsiz bekledim zütünün içinde.
    ···
  8. 108.
    +2
    zütüne şaplak atıp, "Hadi, in üstümden!" dediğimde, indi. gibeceğimi anlamıştı, ama nasıl bir pozisyon alacağını bilemediği için dizlerinin üstünde duruyordu. Dudaklarından öpüp, "Domal!" dedim. Mürüvet telaşla, "Yaa, zütümü mü gibeceksin?" diyerek domaldı. Aslında önce dıbını gibmeyi düşünüyordum, ama öyle deyince, "Evet, zütünü gibecem!" dedim. O domalık dururken kalktım, bir koşu, banyoda minik plastik şişelerde duran şampunlardan birini kaptım geldim. Hem züt deliğine, hem de yarağımın başına sürüp, arkasına yanaştım. Yarağım daha züt deliğine değmeden, "Kurban olurum nolur acıtma!" dedi. Ben de, "Çok acırsa yastığı ısır!" dedim. Ve zütüne yüklenmeye başladım.

    Mürüvet acıyacak diye kendini müthiş kasıyordu. "Böyle yaparsan daha çok acır, kasma kendini!" deyip yüklenmeye devam ettim. Yarağımın başı zütüne girdiğinde, Mürüvet'ten boğuk bir, "Ağıhhhh!" sesi çıktı. "Dayan aşkım, en zor kısmı girdi, bundan sonrası fazla acımaz!" diyerek bastırmaya devam ettim. Mürüvet, eline diken batmış çocuk gibi, "Uff, çok acıyor, çok acıyor! Çıkar!" demeye başladı. "Tamam çıkaracağım, az kaldı, sabret biraz aşkım!" diyerek sokmaya devam ettim. Yarısına yakını girmişken, omuzlarından asılıp kalanını da birden kökledim. Mürüvet yastığı ısırmıştı, ya değilse tüm oteli başımıza toplayacaktı. Alışması için bir süre hareketsiz bekledim zütünün içinde.
    ···
  9. 109.
    +2
    Yarağımı hafifçe çekmek istediğimde, bu sefer de, "Çıkarma, çıkarma, çok acıyor, kımıldama neolursun!" diye yalvarmaya başladı. "Bak ne diyeceğim, ben kımılamıyorum, sen kendin yap, tamam mı?" dediğimde, "Tamam!" dedi. Ve az sonra hafif hafif ileri geri salınmaya başladı. Yarağım zütünden 1-2 cm falan anca çıkıp giriyordu, ama başlangıç için fena değildi, sabırlı olmam gerektiğini biliyordum. Azar azar derken, 10-15 dakika sonra artık yarısı girip çıkacak kadar salınması hızlanmıştı. Aslında taa başından beri çok acıyacağına kendini koşullandırdığı için, zorlanıyordu. Ya değilse şimdiye kadar kanırta kanırta gibiyor olacaktım onun o bakire zütünü. Güzellikle, gönül rızasıyla olsun diye sabrediyordum.

    Bu kadar sabır yeter deyip, başladım zütüne pompalamaya. Biliyordum, halen acı hissediyordu, ama olacaktı okadar. Genelde yaptığım gibi, elimi alttan dıbına attım, klitorisini okşamaya başladım zütüne girip çıkmaya devam ederken. Ben zevk alıyordum, ama onun da zevk almasını istiyordum. Onun için bir ara zütünden tamamen çıkıp, dıbına soktum. Ve onu orgazm edene kadar dıbını gibtim. Sonra tekrar zütüne sokup, ben de boşalana kadar zütünü gibtim. Yarağım içinde küçülene kadar zütünden çıkmadım. Sabah sabah iyi gelmişti Mürüvet'in bakire zütünü gibmek. Kendimi Everest tepesine çıkmış gibi mutlu hissediyordum.
    ···
  10. 110.
    +2
    Sonra birlikte duş almaya girdik. Biz yıkanırken çocuk uyanmış, ağlıyordu. Mürüvet benden önce çıktı, çocuğu ile ilgilendi. Ben de yıkanıp çıktığımda, bahçeden çatal bıçak sesleri geliyordu. Pencereden baktığımda, kahvaltı için masaları hazırlıyorlardı. Mürüvete, "Hadi hazırlan da, kahvaltıya inelim!" dedim. "Tamam!" deyip, hazırlandı. Ben de hazırlandım, yan odadan Zeynebi de alıp indik aşağıya. Zeynep de erkenden kalkmış ve hazırlanmıştı.

    Bahçeye çıktığımızda, Muharrem, dün akşam yemeği yediğimiz masada oturmuş, gazete okuyordu. Erkenden kalkabilmesine şaşırmıştım, kesin öğleye kadar uyur sanıyordum. Bizi görünce gazeteyi katlayıp kenara koydu ve "Günaydın!" diyerek ayağa kalktı, "Buyrun, buyrun!" diyerek sandalyelerimizi çekti. Biz de günaydınlaşıp oturduktan sonra, garsonlar etrafımızda fır dönmeye başladı. Açık büfe olmasına rağmen yine herşeyi masamıza getirdiler. Güzel bir kahvaltı yaptık. Ardından keyif çaylarımızı içip kalktık, Lobi'ye geçtk. Lobi'de de sabah kahvesi içerken, Muharrem bizi birazdan doktor arkadaşının kliniğine zütüreceğini söyledi. Saat 9:30 gibi kalktık.

    Klinik de fazla uzakta değildi, yürüyerek gittik. Muharrem yürürken Zeynebi koluna takmıştı. Ben de çocuğu kucağıma almıştım, Mürüvet de benim koluma girmişti. Hakikaten de çok Lüks, modern ve temiz bir klinikti, her yer Granit kaplıydı. Danışmadaki kız bizi görünce ayağa kalktı ve gülümseyerek, "Günaydın Muharrem... Bey!" dedi. Kıskanç bir bakışla Zeynebi tepeden tırnağa süzmüştü kız. Muharrem de, "Günaydın Seda hanım! Lütfü beyi görmeye geldik! Harun'un çocuk hasta da, bir Çekap yaptıracaktık!" dedi. Seda, "Buyrun odasına geçin, ben telefonla doktor beye haber vereyim!" dedi. Muharrem doktor Lütfü'nün odasının yerini biliyordu, arkasından gittik.
    ···
  11. 111.
    +3
    Biz daha kapısını çalmadan, doktor Lütfü kapıyı açtı ve "Hoşgeldiniz, geçin, buyrun!" diyerek içeri aldı bizi. Muharrem'le biraz havadan sudan muhabbet ettiler, Muharrem derdimiz anlattı. Doktor Lütfü de, "Tamam, merak etmeyin, ne gerekiyorsa yaparız!" dedi. Dahili telefondan bir iki görüşme yaptı. Az sonra doktor bir kadın geldi, Mürüvet'i ve çocuğu alıp, çıktılar. Biz sohbet ederken, onlar yukarıda bütün Ceck-Up'ları yaptılar. Sonuçlarla birlikte yanımıza geldiler, doktor hanım çocuğun birşeyinin olmadığını söyledi. En son doktor Lütfü de inceledi sonuçları. Sonra da çocuğu paravanın arkasına alıp, bir de kendisi muayene etti. "Endişelenecek hiç bir şey yok! Çocuk çok sağlıklı!" dedi. Bu benim de ilk gördüğümdeki teşhisimdi, ama Mürüvet bunu kasabadaki doktordan sonra, bir de şimdi burda yapılan Ceck-Up'tan sonra, hem doktor hanımdan, hem de doktor Lütfü'den duyunca rahatladı.

    Doktorlara teşekkür edip klinikten çıktığımızda, Muharrem bize, "Bakın gördünüz işte, hem izmir'de hastanede sıra bekleme çilesinden kurtuldunuz, hem paranız da cebinizde kaldı!" dedi. Muharrem'e teşekkür ettik ve tekrar otele döndük. Lobi'de birer çaylarımızı içerken, Muharrem bize bugün ne yapmak istediğimizi sordu. Aslında herhangi bir planımız yoktu. Benim tek amacım, köyden izmir'e geliş gidişte Zeyneple biraz başbaşa vakit geçirmek ve çıkacak fırsatta da Zeynebi gibmekti. Gerçi Zeynebin yanında Mürüvet de piyangodan çıkmıştı, ama ben bundan şikayetçi değildim.
    ···
  12. 112.
    +2
    Valla bir planımız yok Muharrem abi, en önemli meseleyi halletik sayende!" dediğimde, Muharrem, "Ozaman benim çiftliğe gidelim, orda kızımla da tanışırsınız! Hem de havuza falan girersiniz!" dedi. Güzel bir fikirdi, ama hiç birimiz mayo, bikini falan getirmemiştik. Bunu söylediğimde, Muharrem, "Sorun değil, şurda hemen köşede butikçi tanıdığım var!" dedi. Çaylarımız bitince kalktık, butiğe gittik. Bizim hatunların ikisi de hayatında hiç mayo, bikini falan giymemişti. Butiğin sahibi kadın, hatunlara birkaç bikini gösterdi. Mürüvet beyaz bir bikini takım seçti, kabinde denemeye girdi. Az sonra bana seslendi, "Harun, aşkım gelsene, nasıl olmuş?" diye. Kabinin perdesini aralayıp kafamı içeriye uzattım. "Üff, çok yakışmış hayatım! Çıkarma, üstünde kalsın! Etiketini ver, elbiseni giy üstüne!" dedim. Etiketi alıp, perdeyi kapattım.

    Muharrem kasada, butiğin sahibi kadınla gülüşerek birşeyler konuşuyordu. Zeynep de yandaki kabine girmişti seçtiği bikiniyi denemeye. Zeynep az sonra Mürüvet'e, "Abla, bu çok açık, ben giyemem bunu, utanırım!" dedi. Mürüvet, "Dur bir bakayım!" diyerek elbisesini giydi çıktı kabinden ve Zeynebin olduğu kabine girdi. "Hiç te açık falan değil! Hem kimden utanacaksın? Çıkarma, üzerinde kalsın!" dedi. Sonra da Zeynebin bikinsinin etiketini uzattı bana. Ben de kendime bir mayo seçtim ve aldıklarımızın parasını ödemek için kasaya gittim. Fakat Muharrem, "Ayıp oluyor ama Haruncuğum!" diyerek bana para ödetmedi. Ama kendisi de ödemedi. Butikçi kadınla da arasında birşeyler var diye düşünmeden edemedim. Kadın Fingirdek birşeye benziyordu.

    Muharrem'in arabaya atladık ve yarım saatlik yoldan sonra çiftliğine vardık. Uzaktan kumandayla açılan demir kapıdan araziye girip evin önüne yaklaştığımızda, arabanın sesine kahya ve karısı bizi karşılamaya çıktı. Kahya esmer tenli (veya güneşten kapkara olmuş), 30-35 yaşlarında, uzun boylu ve kaslı bir adamdı. Karısı ise tahminimce 25-30 yaşlarında olmalıydı.
    ···
  13. 113.
    +3
    Kahya'nın altında eski bir kot pantolon vardı, üst kısmı çıplaktı. Karısı ise altına şalvar, üstüne de, sütyenini ve iri göğüslerini belli eden beyaz bir tişört giymişti, başı da ince bir tülbentle örtülüydü.

    Çiftliğın arazisi oldukça büyüktü, yaklaşık 20 dönüm arazi üzerine kurulmuştu çiftlik. Öyle ticari anlamda üretim yapılan bir yer değildi burası. Tamamen zevk için kurulmuş, arazisinde genelde zeytin ve meyve ağaçlarının olduğu bir yerdi. Büyük, 2 katlı taştan evin civarında ise süs bitkileri çoğunluktaydı. Evin yan tarafında, Kahya ve karısının kaldığı tek katlı bir müştemilat ve onun az ilerisinde de büyükçe bir ahır vardı. Havuzu ise henüz görememiştim.

    Kahya (Remzi efendi) ve karısı (Zümrüt) ile hoşgeldiniz ve tanışma muhabbetinden sonra, Muharrem Zümrüt'e, "Şermin nerede? At'la mı geziyor?" diye sordu. Zümrüt de, "Hayır, havuzda!" dedi. Anlayamadım ama, Zümrüt'ün Muharrem'e bakışı biraz değişik geldi bana. Havuz arka taraftaymış, evin içinden geçerek havuzun olduğu yere gittik. Evet, havuzun kenarında bikinisiyle şezlonga yüzüstü uzanmış, kulaklıkla müzik dinleyerek, önündeki magazin dergisinin sayfalarını karıştıran bu 18 - 19 yaşındaki sexy yaratık, bizim Muharrem'in kızı Şermin olmalıydı. Bikinisinin arkası zütünün yanakları arasına sıkışmıştı, veya kendisi özellikle sıkıştırmıştı bilemiyorum. zütünün sol yanağında bir Kalp dövmesi vardı. Şermin'in yanına yaklaştığımızda, kalbin içerisinde (Ş + P) harfleri okunuyordu.
    ···
  14. 114.
    +2
    Muharrem Şermin'in omzuna dokunarak, "Şermin, kızım, çıkar şu kulağındaki zımbırtıyı! Bak misafirlerimiz var, kalk, hoşgeldin de!" deyince, Şermin kafasını çevirip babasına baktı önce. Sonra da bize baktı. Yüzünde (Bunlar da kim?) diyen bir ifade vardı. Kulaklığını çıkarıp, dizlerinin üzerinde domalarak kalktı şezlongdan. Kızın vücudunun her kıvrımından ciks fışkırıyordu. O birkaç saniyelik domalmada, amcığı Bursa Şeftalisi gibi şişirmişti bikinisinin arkasını. Ayağa kalkınca, bizim Türk kızlarında nadir görünen 1.80'den uzun boyu ile, eğilip babasının yanağını öptü. Muharrem bizi tanıştırırken, Zeynebi nişanlısı, Mürüvet'i de benim karım olarak tanıştırdı. Demek ki Şermin'le Zeynep ilk defa görüşüyorlardı.

    Şermin, "Selam, ben Şermin, hoşgeldiniz!" diye hepimizle tek tek tokalaştı. O anda Mürüvet'le Zeynepte Şermin'e karşı içten içe bir kıskançlık oluştuğunu sezdim. Şermin'in boyu ikisinden de uzundu ve kelimenin her iki anlamıyla da bizimkilere yüksekten bakıyordu. Şermin benimle tokalaşırken, bikinisinden taşan göğüslerini burnumua sokarcasına yaklaşmıştı bana. Eğer Şermin'le burda tanışmamış olsaydık da, ne bileyim, onu sokakta veya bir Cafe'de falan görmüş olsaydım, (Bu kız çok fazla, bana pas vermez asla!) diye düşünürdüm. Şimdi ise, (Bu kızı nasıl gibebilirim?) düşüncesi geçiyordu kafamdan. Ama Şermin'in kollarını görünce bu düşüncemi yeniden değerlendirmeye karar verdim. Şermin'in kollarında, aynı Pgibopatlarınki gibi Jilet izleri vardı.
    ···
  15. 115.
    +3
    Zümrüt'ün getirdiği soğuk meyve sularımızı havuz başındaki Pergolanın altında içerken, Muharrem, kahyayı yanımıza çağırdı ve "Remzi efendi, oteli başıboş bırakmaya gelmez, şimdi ben yokum diye elemanlar çalışmaz! Üzerini değiştirip otele gidiyorsun! Senden çekinirler, bu gece başlarında dur! Sabah kahvaltını da otelde yapıp gelirsin!" dedi. Remzi de, "Tamam, Muharrem bey!" deyip gitti. Remzi efendi ezik birine benziyordu. Bir ara Zümrüt Muharrem'e kaş göz edip, "Muharrem bey, akşam yemeğini burda yiyecekseniz hazırlık yapmam lazım... " dedi. Muharrem de ayağa kalkıp, "Tabii tabii, burda yeriz. Izgara yapalım, yeterli malzeme var mı? Gel bakayım sen benimle mutfağa!" dedi. Bize de, "Ben geliyorum birazdan, siz havuza girin, suyun tadını çıkarın!" dedi ve birlikte mutfağa gittiler.

    Mürüvet'le Zeynebin bikinileri altlarındaydı, onlar utana sıkıla elbiselerini çıkarırlarken, ben de mayomu banyoda giymek için eve gittim. Koridora girip banyoyu ararken gözüm mutfağa kaydı. Muharrem Zümrüt'ün sırtını tezgaha dayamış, elini kadının tişörtünün içine sokmuş göğüslerini yoğururken, boynunu boğazını öpüyordu. Zümrüt beni farkedince panikledi ve toparlanmak istedi. Muharrem beni görmemişti, ama Zümrüt panik yapınca, o da telaşla toparlandı ve Zümrüt'ün baktığı yere, yani koridora baktı. Muharrem benim olduğumu görünce rahatladı ve "Senmiydin Haruncuğum... " dedi. Sonra da, üstünü başını düzelten Zümrüt'e, "Sorun yok, Harun yabancı değil!" dedi. Zümrüt de rahatlamıştı, ama yine de başını öne eğerek, hızlı adımlarla mutfaktan çıktı.
    ···
  16. 116.
    0
    Rez o hikaye bitimi zumqi 2 gündür girilmemiş
    ···
  17. 117.
    +2
    Muharrem abi kusura bakma rahatsız ettim! Mayomu giymek için banyoyu arıyordum!" dedim. Muharrem, "Yok canım ne rahatsızlığı... Senden saklayacak değilim, arada sırada kayıyorum buna... Bildiğin gibi değil, çok azgın, çookk... Mahvediyor beni huur! Ee, yaşlandım artık, hakkından gelemiyorum... Aslında tam senlik, sen gelirsin bu zillinin hakkından! He valla, dur sen, ayarlayım da kocası gelmeden ateşini söndür huurnun! Tamam mı?" dedi. "Tamam abi!" dedim. "Koçum benim! Gel banyonun yerini göstereyim!" diyerek koluma girdi, banyoya yürüdük.

    Muharrem banyonun kapısında beklerken ben mayomu giydim. Sonra birlikte havuz başına gittik. Mürüvet'le Zeynep havuza girmişler, fakat yüzme bilmediklerinden havuzun kenarına tutunarak öylece duruyorlardı suyun içinde. Havuzun ortalarına herhalde derin diye gitmeye cesaret edemiyorlardı. Şermin ise halen Pergolanın altında oturuyor ve meyve suyunu içiyordu. Beni mayolu görünce, alıcı gözle tepeden tırnağa süzdü.
    ···
  18. 118.
    +2
    Muharrem, "Ben Zümrüt'e birşey demeyi unuttum!" diyerek, Zümrüt'ün de gittiğini tahmin ettiğim müştemilata doğru gitti. Ben de direkt balıklama atladım havuza. Ara vermeden havuzu boydan boya 6-7 kere yüzdüm. Sonra yüzerek bizimkilerin yanına gittim, onlarla biraz sohbet ettim. Elimle göğüs hızamı gösterip, "Su fazla derin değil, bakın burama geliyor, korkmayın boğulmazsınız, biraz yüzmeyi deneyin!" dedim. Biraz daha yüzerek çıktım havuzdan. Şermin'in yanına oturdum, bir sigara yaktım.

    Şermin'in bakışları şimdi sular damlayan ıslak vücudumu inceliyordu. Bir sigara da o yaktı kendi paketinden. Derin bir fırt çekip üfledikten sonra, gülerek, "Nasıl oluyor, sen çok güzel yüzüyorsun, ama karın yüzme bilmiyor?" dedi. O anda aklıma ne estiyse artık, Şermin'e, "Sır saklamayı bilirmisin?" diye sordum. Şermin aniden ciddileşerek, "Hı hı! Benden sır çıkmaz, anlat hadi!" deyip bana doğru eğildi. Kulağına eğilip, "Mürüvet benim karım değil!" dediğimde çok şaşırdı, "Haa?" deyip geriye yaslandı. Sonra da, "Ama babam niye karın diye tanıştırdı ozaman? Peki ya çocuk? Çocuk senin mi?" dedi. "Hayır, çocuk ta benim değil! Sonra uygun bir zamanda, seninle başbaşa kalırsak anlatırım herşeyi! Şimdi sen bana kendini biraz anlat da, Şermin kimdir, nasıl bir kızdır tanıyayım!" dedim.
    ···
  19. 119.
    +2
    Şermin dudağını büküp omuzlarını silkeleyerek, "Bilmem ki, ne anlatayım?" dedi. "Kendinden bahset, dinlediğin müzikten bahset, hobilerinden bahset, ailenden bahset, okul hayatından bahset, ne bileyim... aşk hayatından bahset, sevgililerinden bahset... " dediğimde, Şermin sanki yıllardır biriyle konuşmaya hasretmiş gibi anlatmaya başladı. Ben de dikkatle dinliyordum. Kız anlattıkça, kafamdaki birçok soru işaretine de cevap bulabildim. Mesela Şermin'in neden böyle uzun boylu olduğunu, annesiyle babasının neden boşandıklarını, babasının bu tak gibi servetinin nereden geldiğini falan hep öğrendim...

    Kolundaki Jilet izlerini sordum. Tam anlatacakken, babasının yanımıza gelmesiyle Şermin anlatmaktan vaz geçti. Muharrem de mayo giymişti, havuza girecekti, ama elinde arabasının anahtarı vardı. Anahtarı uzatarak, "Haruncuğum, akşama ızgara yapacağız, ama evde yeterli malzeme yokmuş... Biliyorum misafire iş yaptırmak olmaz, ama Zümrüt'le gidip alıp gelseniz? Ha koçum?" deyip, göz kırptı. "Tamam abi!" dedim, anahtarı aldım, kalktım, üzerimi giyinmeye eve gittim.
    ···
  20. 120.
    +2
    Zümrüt koridorda beni bekliyordu. Ben banyoya girip, mayomun üzerine şortumu geçirdim, üstüme de tişörtümü giyip, Zümrüt'e, "Tamam, gidebiliriz! Nerden alacağız malzemeleri?" diye sordum. Zümrüt güldü, "Hadi gel, ben sana tarif ederim!" dedi. Bindik arabaya, çıktık çiftlikten, Zümrüt'ün tarif ettiği yere doğru sürdüm arabayı. Ama çiftliğin arazisinin duvarlarına paralel olarak, dışardaki toprak yolda ilerliyorduk sadece. Çiftliğin arazisinin sonuna yaklaştığımızda, "Tamam, burda dur!" dedi. Durdum, kontağı kapattım, etrafa baktım... Çiftliğin arazisine girilen küçük demir bir kapıdan başka birşey yoktu.

    indik arabadan, Zümrüt o küçük kapıyı açtı ve çiftliğin arazisine girdik. 10-15 metre yürüdük ağaçların arasından, Taştan, tek odalı, depo gibi küçük bir kulübeye geldik. Burası arazinin en sonunda ve ağaçların arasında olduğu için, asıl evin olduğu yerden bakınca görünmüyordu. Zümrüt kulübenin kapısını açtığında, içerde tek kişilik eski bir yatak, tahta bir dolap, tahta bir sandayleyle masa, duvar kenarında içi su dolu birkaç plastik bidon ve duvara dayalı birkaç tane kazma, kürek, bel, tırmık, keser, testere falan vardı.

    Zümrüt elimden tutup, "Gel hadi!" diyerek içeri çekti beni. Girip kapıyı kapatınca, hemen dudaklarıma yapıştı. Ve öpüşmeye başladık. Muharrem'in dediği gibi, Zümrüt çok azgın bir şeydi. Nezaman soyunduk, nezaman çırılçıplak kaldık anlayamadım bile. ikimiz de yatağa devrilmiş, çılgınlar gibi sevişiyorduk. Zümrüt beni sırtüstü yatırıp, boynumdan boğazımdan öperek, göbeğime, ordan da kazık gibi olmuş yarağıma indi. Sanki elinden alacaklarmış gibi yarağımı yalamaya, emmeye başladı. Okadar da güzel yapıyordu ki bu işi, fazla dayanamayacağımı anladım, "Dur! Geliyorum!" demek zorunda kaldım. Ama Zümrüt dediğime aldırış etmeden, emmeye devam etti. Ben böğürerek ağzına boşaldığımda da, yarağımı ağzından çıkarmadı, döllerimi midesine indirip, yalamaya devam etti.
    ···