/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
  1. 1.
    +41 -35
    part part atacağım uzun bir yazıdır ve alıntıdır.

    1) Hitler’den Hearst’e, Conquest’ten Soljenitsin’e

    Stalin döneminde, milyonlarca insanın hapsedildiği, Sovyetler Birliği’nin çalışma kamplarında infaz edildiği ya da açlıktan öldüğü söyleniyor. Günümüzde, Sovyetler Birliği çalışma kamplarının kurbanları, gulag kurbanları hakkında korkunç hikâyeler duymayan var mıdır?

    Stalin döneminde açlıktan ölen milyonlarca insan ya da idam edilen milyonlarca politik muhalif hikâyelerinden haberdar olmayan var mıdır? Kapitalist dünyada, bu hikâyeler kitaplar, gazeteler, radyo, televizyon ve filmlerde temcit pilavı gibi karıştırılıp karıştırılıp sunulur. Son elli yılda, sosyalizmin kaç milyon kurban verdiği hakkında sözde hesaplar ölçüsüzce şişirilmiştir. Fakat, bu hikayeler ve sayılar neyin nesidir, nereden çıkmaktadır? Tüm bunların arkasında ne var?

    Dahası; bu hikâyeler doğru mudur? Önceleri gizli olan, 1989’da ise Gorbaçov tarafından tarihsel araştırmaya açılan Sovyetler Birliği arşivlerinde hangi bilgiler vardır? Sovyetler Birliği üzerine efsaneler yazanlar, Stalin yönetiminde ölen milyonlar hakkında bu masalların, arşivler açıldığında kanıtlanacağını iddia ediyorlardı. Böyle mi oldu? Gerçekte ne kanıtlandı?

    Sovyetler Birliği arşiv araştırmalarının sonuçlarını inceleyen bu makalenin yazarı, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’nde gerçek mahkûm sayısı, hükümlülük süreleri, ölenlerin ve idama mahkûm olanların sayıları hakkında somut bilgiler verecek durumdadır. Gerçek, efsaneden oldukça farklıdır.

    Ben isveç Komünist Partisi KPML(r) üyesiyim. Makale parti gazetesi Proletären’de 1998 yılında yayınlanmıştır.

    Hitler ile Hearst, Conquest ve Soljenitsin arasında dolaysız bir bağ vardır. 1933’de Almanya’da, dünya tarihine on yıllar boyu damgasını vuracak bir politik değişim yaşanıyordu. 30 Ocak günü, Hitler başbakan oluyor, vahşi ve yasa tanımaz yeni bir hükümet biçimi ortaya çıkıyordu. Naziler, iktidarlarını sağlamlaştırmak için aynı yılın 5 Martında yeniden seçime gittiler, zafer kazanmak için ellerinde bulunan bütün propaganda imkânlarını kullandılar. Seçimlerden bir hafta önce, 27 Şubat’ta naziler parlamentoyu kundaklayıp bundan komünistleri sorumlu tuttular. Seçimde, naziler 17,3 milyon oy aldı ve 288 milletvekilliği kazandı, bu tüm oyların %48’i ediyordu (kasım 1932’de 11,7 milyon oy almış ve 196 milletvekili çıkarmışlardı). Komünist Parti yasaklandıktan sonra, Naziler sosyal-demokratları ve sendikal hareketi baskı altına aldılar, solcu erkek ve kadınlarla dolu ilk toplama kampları ortaya çıktı. Bu sırada, sağcıların da desteğiyle Hitler’in parlamento üzerinde ağırlığı artmaya devam etti. 24 Mart’ta Hitler parlamentoya, ülkeyi dört yıl boyunca parlamentoya danışmadan yönetmesi için kendisine mutlak iktidar verilmesini içeren bir yasa tasarısı sundu. Bu andan itibaren, Yahudiler’e karşı açık saldırılar başladı, komünistlerle solcu sosyal-demokratlardan sonra toplama kamplarına bunlar alındılar. Hitler mutlak iktidara sahip olmak için bir darbe yaptı, Almanya’nın silahlanmasına ve askeri gücüne sınırlama getiren 1918 anlaşmalarını reddetti. Almanya’nın yeniden silahlanması çok hızlı oldu. işte Sovyetler Birliğinde ölen insanlar hakkında efsaneler bu uluslar arası politik ortamda ortaya çıktı.

    2) Alman toprağı Ukrayna

    Alman hükümetinin başında Hitler’in yanında, Propaganda Bakanı Goebbels vardı, Alman halkının beynine nazi rüyasını yerleştirmeyle görevli adam. Bu, geniş bir yaşam alanına (lebensraum) sahip Büyük Almanya’da saf bir ırk rüyasıydı. Bu lebensraum’un, Almanya’nın doğusunda yer alan ve ülkenin kendisinden daha büyük olan bir parçası fethedilmeyi ve Alman ulusuyla birleşmeyi bekliyordu. 1925’te Mein Kampf’ta, Hitler Ukrayna’dan Almanya için vazgeçilmez bir bölge olarak bahsediyordu. Ukrayna ve Doğu Avrupa’nın diğer bölgeleri önce Almanya’nın olmalı, sonra da “uygun” hale getirilmeliydi. Nazi propagandasına göre, nazi kılıcı bu bölgeyi özgürleştirerek Alman ırkına boş alan sağlayacaktı. Alman teknolojisi ve endüstrisiyle, Ukrayna Almanya’yı besleyecek bir tarım bölgesine dönüştürülecekti. Fakat Almanlar önce Ukrayna’yı “aşağı yaratıklar”dan oluşan nüfusundan kurtarmalı, bunlar da nazi propagandasına göre, Alman evleri, fabrikaları ve tarlalarında – yani Alman ekonomisinin ihtiyaç duyduğu yerlerde- köle olarak çalıştırılmalıydılar.

    Ukrayna ve diğer Sovyetler Birliği topraklarının ilhakı, Sovyetler Birliğiyle savaşılmasını, bu savaş da önceden hazırlık yapılmasını gerektiriyordu. Bu amaçla, Goebbels yönetimindeki Nazi propaganda bakanlığı, Ukrayna’da Bolşevikler tarafından yapıldığı iddia edilen bir soykırım yaygarası başlattı; köylüleri sosyalizmi kabul etmeye zorlamak için Stalin tarafından yapay olarak korkunç bir kıtlık yaratıldığı iddia edildi. Nazi kampanyasının amacı, uluslar arası kamuoyunu Ukrayna’nın Alman orduları tarafından “kurtarılmasına” hazırlamaktı. Yoğun çabalara ve ingiliz basınında çok sayıda propaganda metni yayınlanmasına rağmen, Ukrayna’daki sözde ‘soykırım’ hakkında nazi yaygarası dünya ölçeğinde başarıya ulaşmadı. Hitler ve Goebbels’in, Sovyetler Birliği hakkında dedikodu ve iftiralarını yayabilmek için yardıma ihtiyaç duydukları açıktı. Bu yardımı ABD’de buldular.

    3) William Hearst, Hitler’in arkadaşı

    William Randolph Hearst Sovyetler Birliği’ne karşı pgibolojik savaşta nazilere yardım eden bir mültimilyonerdir. Hearst çok büyük bir Amerikan basın patronuydu ve “sarı basın” denen şeyin, yani sansasyonel basının ‘babası’ olarak tanınıyordu. William Hearst kariyerine 1885 yılında baş redaktör olarak, bir maden endüstrisi milyoneri, senatör ve gazete sahibi olan babası George Hearst tarafından San Fransisco Daily Examiner gazetesinin başına getirilerek başladı.

    Bu, Hearst’ün basın imparatorluğunun da başlangıcı oldu, Kuzey Amerikalıların gündelik hayatı ve düşüncesinde devasa etkisi olan bir basın imparatorluğuydu bu. Babasının ölümünden sonra, kendisine miras kalan tüm maden endüstrisi hisselerini sattı ve basın dünyasına yatırım yapmaya başladı. ilk satın aldığı New York Mourning Journal oldu, bu eski gazeteyi Hearst tamamen değiştirerek bir bulvar gazetesi haline getirdi. Dedikoduları ne fiyattan olursa olsun satın alıyor, anlatacak vahşet ya da suç olmadığında da saygıdeğer muhabir ve fotoğrafçıları bir şeyler ‘düzenliyordu’. “Sarı basını” karakterize eden budur: yalanlar ve gerçek gibi servis edilmiş “düzmece” vahşet haberleri.

    Bu yalanlar Hearst’ü bir milyoner ve basın dünyasında çok önemli bir adam yaptı. 1935’te, dünyanın en zengin adamlarından biri haline gelmişti, mal varlığının iki yüz milyon doları bulduğu tahmin ediliyordu. Mourning Journal’ı aldıktan sonra, Hearst ABD’nin her yanında günlük ve haftalık gazeteler almaya ya da kurmaya koyuldu. 40’larda 25 günlük, 24 haftalık gazeteye, 12 radyo istasyonuna, 2 basın ajansına, filmlere reklâm sağlayan bir şirkete, Cosmopolitan sinema şirketine ve daha birçok şeye sahipti. 1948’de, ilk Amerikan televizyon kanallarından birini, Baltimore’dan yayın yapan BWAL tv’yi satın aldı. Hearst’ün gazeteleri günde 13 milyon satıyordu ve 40 milyon okuyucusu vardı. Amerikan yetişkin nüfusunun üçte birine yakını Hearst’ün bir gazetesini okuyordu. Dahası, dünyada milyonlarca insan basın ajansları, filmleri ve tercüme edilip çok miktarda basılan gazeteleri aracılığıyla Hearst’ten bilgi alıyordu. Bu sayılar Hearst’ün imparatorluğunun, uzun yıllar boyunca Amerikan politikasını, hatta dünya politikasını etkileme gücünün ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Örneğin, onun basını ABD’nin ikinci Dünya Savaşına Sovyetler Birliğinin yanında girmesine uzun süre karşı çıktı. Sonra da, 50’lerde McCarthyci antikomünist cadı avını destekledi.

    William Hearst’ün dünya görüşü aşırı muhafazakâr, milliyetçi ve antikomünistti. Politikası aşırı sağcıydı. 1934’te Almanya’ya gitti ve Hitler tarafından bir misafir ve arkadaş olarak karşılandı. Seyahatinden sonra, Hearst’ün gazeteleri daha da gericileştiler, sosyalizme, özellikle de Sovyetler Birliği ve Stalin’e karşı her gün daha fazla makale yayınlamaya başladılar. Hearst, Hitler’in sağ kolu Goering’in bir dizi makalesini yayınlayarak Nazi propagandasına doğrudan katılmayı da denedi. Bununla birlikte, çok sayıda okuyucunun protestosu sonucu bu makalelerin yayınını durdurmak ve piyasadan çekmek zorunda bıraktı.


    Hitler’i ziyaret ettikten sonra, Hearst’ün sansasyonel basını Sovyetler Birliği’nde gerçekleşen korkunç olaylar hakkında “ifşaatlarla” dolmaya başladı: cinayetler, soykırım, kölelik, yöneticilerin sefahati ve halkın sefaleti, tüm bunlar büyük puntolarla manşetten veriliyordu. Malzeme de Nazi politik polisi Gestapo tarafından sağlanıyordu. Gazetelerin ilk sayfasında sık sık Sovyetler Birliği hakkında karikatürler ve sahte fotoğraflar yer alıyordu, elinde bir bıçak olan haydut Stalin karikatürü gibi. Bu makalelerin her gün ABD’de 40 milyon kişi, dünyada da daha milyonlarca kişi tarafından okunduğunu unutmayalım.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +1 -3
    Komünist, gibtir git.
    ···
  3. 3.
    +2 -1
    Karşıt görüş yoktur. Vatan evlatları ve huur evlatları vardır.Siz hangisine girdiğinize dair bilginiz var galiba *
    ···
    1. 1.
      +1 -2
      Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
      hainiyim, ben vatan hainiyim.
      Vatan çiftliklerinizse,
      kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
      vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
      vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
      fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
      vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
      vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
      ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
      vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
      vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
      ben vatan hainiyim.
      ···
  4. 4.
    +1 -1
    Up up up tek yol Devrim!
    ···
  5. 5.
    +2
    vay amk ruslar bile kabul ediyor adamın manyak oldugunu bizim koministler kbul etmiyor,,
    ···
  6. 6.
    +2
    adamsın yoldaşşşş
    ···
  7. 7.
    +2
    Ah bir ataş ver cigaramı yakayım
    Sen salın (sallan) gel ben boyuna bakayım

    Uzun olur gemilerin direği
    Ah çatal olur efelerin yüreği

    Ah vur ataşı gavur sinem ko yansın
    Arkadaşlar uykulardan uyansın

    Uzun olur gemilerin direği
    Ah çatal olur efelerin yüreği
    ···
  8. 8.
    +1 -1
    4)Ukrayna’da kıtlık efsanesi

    Hearst’ün Sovyetler Birliğine karşı ilk basın kampanyalarından biri Ukrayna’da sözde açlıktan ölen milyonlarca insan hakkındaydı. Bu kampanya 18 Şubat 1935’te, Chicago American gazetesinin ‘Sovyetler Birliğinde 6 milyon insan açlıktan öldü’ manşetiyle başladı. Nazi Almanyası’nın sağladığı malzemeyle, basın baronu ve nazi sempatizanı William Hearst Bolşevikler tarafından yaratılan ve Ukrayna’da birkaç milyon kişinin ölümüne yol açan sözde soykırım hakkında hikâyeler üretmeye başladı. Gerçek ise oldukça farklıydı. Sovyetler Birliği’nde olan, 30’lu yılların başında, topraksız köylülerin zengin toprak sahibi kulaklara karşı ayaklandığı, kollektifleştirme ve kolhozların kurulması için savaştıkları benzeri görülmemiş bir sınıf savaşıydı.

    Doğrudan ya da dolaylı olarak 120 milyon kadar köylüyü etkileyen bu devasa sınıf savaşı elbette üretimde sorunlara ve bazı bölgelerde hasat ekgibliğine yol açtı. Daha az beslenen insanlar zayıfladı ve bu da salgın hastalıkların yayılmasını kolaylaştırdı. Bu hastalıklar o sırada tüm dünyada yaygındı. 1918-1920 arasında, bir ispanyol gribi salgını ABD ve Avrupa’da 20 milyon insanın ölümüne neden olmuş, kimse bu ülkelerin hükümetlerini kendi yurttaşlarını öldürmekle suçlamamıştı. Böyle bir salgına karşı bu hükümetler hiçbir şey yapamazdı. Ancak ikinci Dünya Savaşı sırasında penisilinin bulunmasıyla böyle salgınların önüne geçilebildi. Bunun yaygınlaşması da 40’lı yılların sonunu buldu.

    Ukrayna’da milyonlarca insanın açlıktan öldüğünü, bunun da komünistler tarafından bile bile yaratıldığını anlatan Hearst basınının makaleleri, inandırıcı ve detaylı bilgiler içeriyor görünüyordu. Hearst basını, bu yalanları gerçek gibi göstermek için her türlü aracı kullandı, böylece kapitalist ülkelerin kamuoyunu etkilemeyi ve bir anda Sovyetler Birliği’ne yüz çevirmesini sağlamayı başardı. Sovyetler Birliği üzerine belli başlı efsanelerden birinin kökeni budur. Sözde kıtlık hakkında batı basınının ifşaatlarına karşı Sovyetler Birliğinin açıklamalarını ve Hearst basınının yalanlarının nasıl üretildiğini sergilemelerini kimse dinlemek istemedi ve bu durum 1934’ten 1987’ye kadar sürdü! 50 yıldan uzun süre, her yeni kuşak Sovyetler Birliği sosyalizmine olumsuz gözle bakmalarına neden olan bu iftiralarla beslendi.

    5) 1988 yılında Hearst’ün medya imparatorluğu

    William Hearst 1951 yılında Kaliforniya Beverley Hills’deki evinde öldü. Arkasında, halen gerici yazılarını dünyaya yayan bir medya imparatorluğu bıraktı. Bugün Hearst Corporation, yüzden fazla dergiye sahip ve on beş bin kişi çalıştıran dünyanın en büyük şirketlerinden biridir. Hearst imparatorluğu gazeteler, dergiler, kitaplar, radyolar, televizyon kanalları, kablolu yayınlar, basın ajansları ve internet yayınlarını içeriyor.

    6) Gerçeğin ortaya çıkması için 52 yıl gerekiyor

    Nazi dezenformasyon kampanyası ikinci Dünya savaşında Almanya’nın yenilgisiyle son bulmadı. Nazi yalanları CIA ve MI5 (ingiliz gizli servisi) tarafından devralındı ve Sovyetler Birliğine karşı soğuk savaş propagandasında önemli bir yer tuttu. ikinci Dünya Savaşından sonra McCarthyci antikomünist cadı avı, Ukrayna’da açlıktan ölen milyonlar masalını yaydı. 1953 yılında ABD’de bu konuyla ilgili bir kitap yayınlandı. Kitabın adı Kremlin’in Karanlık işleri’ydi (Black Deeds of the Kremlin). Kitabın basımı, ABD’de bulunan, ikinci Dünya Savaşı sırasında nazilerle işbirliği yapmış Ukraynalı göçmenler tarafından finanse ediliyordu. Amerikan hükümeti bunları “demokrat” olarak tanıtıp siyasi sığınma hakkı tanımıştı.

    80’li yıllarda Reagan başkan seçilip antikomünist seferine başladığında Ukrayna’da ölen milyonlar propagandası bir kez daha ortaya çıktı. 1984’te bir Harvard profesörü Rusya’da insanların Yaşamı (Human Life in Russia) adlı bir kitap yazdı ve 1934’te Hearst basını tarafından üretilen sahte bilgileri aynen tekrar etti. Böylece 1984’te, 30’lardan kalma nazi yalan ve çarpıtmaları yeniden ortaya çıktı, fakat bu sefer amerikan üniversitelerinin “saygınlığı” altında. Ancak bununla bitmedi. 1986’da aynı konuda Acı Hasat (Harvest of Sorrow) adlı, eski bir ingiliz gizli servisi üyesi, şimdiyse Kaliforniya’da Stamford Üniversitesi profesörü olan Robert Conquest tarafından yazılan bir kitap yayınlandı. Bu “iş” için Conquest Ukrayna Milliyetçi Ögütü’nden 80.000 dolar aldı. Aynı örgüt 1986’da çekilen Harvest of Despair (Umutsuz Hasat) filmini finanse etti, bu filmde Conquest’in yazdıklarından yararlanılmıştı. Bu sırada ABD basınında, Ukrayna kıtlığının kurbanlarının sayısı 15 milyona çıkmıştı!

    Hearst basınında yazılan ve kitaplarla filmlerde papağan gibi tekrar edilen Ukrayna’da açlıktan ölen milyonlarla ilgili sayılar tamamen çarpıtma ürünüdür. Kanadalı gazeteci Douglas Tottle bu çarpıtmaları 1987’de Toronto’da yayınlanan Fraud, Famine and Fascism – the Ukrainian genocide myth from Hitler to Harvard (Sahtekârlık, Kıtlık ve Faşizm – Hitler’den Harvard’a Ukrayna Soykırımı efsanesi) adlı kitabında ayrıntılı olarak gösterdi. Tottle, diğer aldatmacaların yanında, özellikle açlıktan ölen çocukların yer aldığı korkunç sahneleri gösteren fotoğrafların 1922 yılında yayınlandığını, bunların 1918-1921 iç Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’ne sekiz yabancı gücün müdahalesi nedeniyle yaşanan kıtlık ve savaş koşulları nedeniyle milyonlarca insanın öldüğü dönemde çekildiğini kanıtladı. Douglas Tottle “1934 kıtlığı” üzerine Hearst basınında yer alan sahte röportajlar hakkında gerçekleri de ifşa etti. Bu sözde kıtlık bölgelerinden uzun süre röportaj ve fotoğraflar yollayan muhabirlerden biri olan Thomas Walker, Ukrayna’ya hayatında hiç ayak basmamış, Moskova’da da sadece beş gün kalmıştı. Bu olgu, Amerikan gazetesi The Nation’ın Moskova muhabiri Louis Fischer tarafından da ifşa edildi. Fischer, Hearst basınının gerçek Moskova muhabiri M. Parrott’un, 1933 yılında Sovyetler Birliği’nde mükemmel hasat miktarı ve Ukrayna’da ekonomik kalkınma hakkında asla yayınlanmayan röportajlar yolladığını ortaya çıkardı. Tottle ayrıca Ukrayna’da sözde kıtlık hakkında röportajlar yayınlayan gazeteci “Thomas Walker”ın, gerçekte Colorado devlet hapishanesinden kaçmış Robert Green adlı biri olduğunu da kanıtladı. Bu Walker, daha doğrusu Green, ABD’ye dönünce tutuklanmış ve mahkemede Ukrayna’ya asla gitmediğini itiraf etmişti. Fakat 30’lu yıllarda Stalin tarafından yaratıldığı iddia edilen bir kıtlık nedeniyle kurban olan milyonlarca Ukraynalı hakkında bu yalanlar ancak 1987’de açığa çıktı! Böylece Hearst, Naziler, ajan Conquest ve diğerleri milyonlarca insanı yalanlar ve sahte röportajlarla kandırmış oldular. Bugün dahi Hearst’ün ve Nazilerin hikâyeleri sağcı çevrelerden para alan yazarlar tarafından yazılan kitaplarda tekrar edilmekte.

    Hearst basını, ABD’nin çoğu eyaletindeki tekeli ve basın ajanslarının dünyadaki konumu sayesinde Gestapo’nun en büyük sözcüsüydü. Sermayenin yönettiği bir dünyada, Hearst Gestapo’nun yalanlarını onlarca gazete, radyo istasyonları, daha sonra da televizyon kanalları ve kablolu yayınlar tarafından dünyaya yayılan “gerçekler” haline getirmeyi başardı. Gestapo yok olsa da Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizme karşı savaş propagandası CIA tarafından aynen devam ettirildi. Amerikan basınının antikomünist kampanyası şiddetinden hiçbir şey yitirmedi. Önce Gestapo, sonra CIA himayesinde işler aynen devam etti.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +1
    Heal stalin
    ···
  10. 10.
    +1
    Uupupup adam uğraşmış
    ···
    1. 1.
      +1
      alıntı panpa:D
      ···
    2. 2.
      0
      Olsun aqqqqq uppupup
      ···
    3. 3.
      0
      Ehehe *
      ···
    4. diğerleri 1
  11. 11.
    +1
    Upupupupupup
    ···
  12. 12.
    +1
    Yoldasim
    ···
  13. 13.
    +1
    yoldaşşş
    ···
  14. 14.
    +1
    Bilader kırım Türklerini katlettiği söyleniyor onunla ilgili aydınlanma gerek bi el at
    ···
    1. 1.
      +2
      nazi sevicilere gerekeni yapmıştır. ayrıntıları konusunda araştırma yapmam gerek suçlu ise suçludur ama büyük ihtimalle bol bol dezenformasyon ile karşılasacagım
      ···
    2. 2.
      0
      Teşekkürler yoldaş
      ···
  15. 15.
    +1
    Bunu baştan sona okuyan ve kör olmayan varsa karıya zütürecem
    ···
  16. 16.
    +1
    bravo yoldaşşş
    ···
  17. 17.
    +1
    12) Gorbaçov arşivleri açıyor

    Yukarıdaki fantezi ürünü rakamlar altmışlı yıllarda yayınlandı ve burjuva basını tarafından bilimsel olduğu iddia edilen yöntemlerle elde edilen gerçeğe uygun bilgiler gibi sunuldu. Bu üretimin ardında başta CIA ve MI5 olmak üzere batı gizli servisleri vardı. Medyanın kamuoyu üzerinde etkisi o kadar büyük ki bu sayılar batı insanlarının çoğu tarafından kabul edilmiş durumda. Bu utanılası durum gittikçe kötüleşti. Soljenitsin ve Andrei Sakharov, Roy Medvedev gibi bilinen “eleştirmenler” sayıklamalarına Sovyetler Birliği’nde karşılık bulamazken, durum 1990’da değişti. Gorbaçov yönetiminde ortaya çıkan yeni “özgür basın” ile birlikte, sosyalizme karşı çıkan her şey olumlu gibi gösterildi, bunun da yıkıcı sonuçları oldu. Sosyalizmin öldürdüğü ya da hapsettiği insan sayısı üzerine, komünizmin milyonlarca “kurbanı” üzerine görülmemiş bir spekülasyon başladı.

    Yeni özgür basının histerisi Conquest’le Soljenitsin’in değirmenine su taşıdı. Fakat bu arada Gorbaçov yeni basının isteği üzerine Merkez Komitesinin arşivlerini tarihsel araştırmaya açtı. Komünist Parti Merkez Komitesi arşivlerinin açılması kördüğümün çözülmesinde iki nedenle belirleyici oldu: Birincisi, arşivler gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacak olguları içeriyordu. Ancak daha önemlisi, ölen ve hapsedilen insan sayısı üzerine kaygısızca spekülasyon yapanlar yıllarca, arşivler kamuya açıldığında bu varsayımların kanıtlanacağını iddia edegelmişlerdi. Conquest, Sakharov, Medvedev ve diğer hepsi bunu iddia ettiler. Fakat arşivler açılıp araştırmaların sonuçları yayınlanmaya başlayınca garip bir şey ortaya çıktı. Bir anda, hem Gorbaçov’un basını hem de ölü ve hükümlüler üzerine spekülasyon yapanlar arşiv araştırmasına tüm ilgilerini kaybettiler.

    Rus tarihçiler Zemskov, Dougin ve Kslevjnuk’un Komünist Parti Merkez Komitesi arşivlerinin araştırılması sonucu ulaştığı bulgular 1990’da bilimsel yayınlarda yayınlandı ama fark edilmedi. Tarihsel araştırmaların sonuçları “özgür basının” ölüler ve hükümlüler hakkında tahminlerinin tam tersini gösteriyordu. Bu nedenle bu çalışmalar yayılmadı. Basının histerisiyle boy ölçüşemeyen küçük bilimsel çevrelerde dolaştılar. Conquest ve Soljenitsin’in yalanları ise eski Sovyet nüfusunun geniş bölümünde yayıldı. Rus araştırmacıların Stalin yönetiminde ceza sistemi üzerine bulguları batı gazete ve televizyonlarında da tamamen görmezden gelindi. Neden?

    13) Rus araştırmalarının sonuçları

    Sovyet ceza sistemi üzerine araştırma sonuçları toplam yaklaşık 9.000 sayfa tutuyor. Çok sayıda yazar var ancak en ünlüleri Rus tarihçiler V. N. Zemskov, A. N. Dougin ve O. V. Kslevjnuk. Çalışmaları batıda, batılı araştırma arkadaşları sayesinde yayınlandı. Burada yararlandığımız iki çalışmadan birisi, 1993 Eylülünde Fransa’da Histoire dergisinde yayınlanan CNRS (Centre National de la Recherche Scientifique - Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi) araştırma müdürü Nicolas Werth’in makalesi; diğeri Riverside Kaliforniya Üniversitesi tarih profesörü J. Arch Getty, CNRS araştırmacısı G. T. Rittersporn ve Rus Tarih Enstitüsü (Ruya Bilimler Akademisi’ne bağlı bir kurum) üyesi V. N. Zemskov’un birlikte hazırladıkları ABD’de American Historical Review’de yayınlanan makaledir. Bugün, konu üzerine aynı araştırma gruplarına üye başka kişiler tarafından birçok kitap yayınlanmış durumda. Devam etmeden önce, bu bilim adamlarının hiçbirinin sosyalist sistemi savunmadıklarını belirtmek istiyorum. Aksine, burjuva ve anti-sosyalist görüşlere sahipler, hatta kimisi gerici düşünceleri savunuyor. Okuyucu aşağıda söylenenlerini bir “komünist komplodan” kaynaklandığını düşünmesin. Bu araştırmacılar yalnızca Conquest, Soljenitsin, Medvedev ve diğerlerinin yalanlarını ortaya çıkarmaya çalıştılar. Mesleki dürüstlüğü her türlü kaygının önünde tuttuklarını ve propaganda amaçlarına hizmet etmeyeceklerini gösterdiler.

    Rus araştırmalarının sonuçları Sovyet ceza sistemi hakkında birçok soruya cevap veriyor. Araştırmacılar özellikle en çok tartışılan dönem olan Stalin dönemine yoğunlaştılar. Bir dizi basit soru soracağız ve yanıtlarını Histoire ve American Historical Review dergilerinde arayacağız. Sovyet ceza sistemi hakkında bilgi edinmenin en iyi yolu budur.

    1. Sovyet ceza sisteminin yapısı nasıldır?
    2. Siyasi ve adi toplam kaç hükümlü vardı?
    3. Çalışma kamplarında kaç kişi öldü?
    4. 1953’ten önce, özellikle de 1937-1938 temizliğinde kaç kişi idama mahkum edildi?
    5. Ortalama hükümlülük süresi ne kadardı?

    Bu sorulara cevap verdikten sonra, Sovyetler Birliği’nde ölü ve hükümlüler söz konusu olduğunda genellikle ön plana çıkan iki grubu tartışacağız: 1930’da yargılanan kulaklar ve 1936-38’de mahkûm olan karşı devrimciler.

    14) Ceza sisteminde çalışma kampının yeri

    Sovyet ceza sisteminin yapısıyla başlayalım. 1930’dan sonra, Sovyet ceza sistemi hapishane, çalışma kampı (gulag), çalışma kolonileri (gulag), özel açık alanlarda tutukluluk ve para cezası uygulamalarının içeriyordu. Tutuklananlar genellikle normal bir hapishaneye konuluyor ve soruşturma sırasında suçsuz bulunurlarsa serbest kalıyor, suçlu oldukları düşünülürse yargılanıyorlardı. Mahkemeye çıkan kişi de suçsuz bulunup serbest bırakılır ya da hüküm giyerdi. Suçlu bulunan para ya da hapis cezasına çarptırılır, ya da nadiren idam edilirdi. Para cezası belirli bir süre alacağı maaştan kesilirdi. Suçun niteliğine bağlı olarak gidilecek hapishaneler değişik tipteydi.

    Gulag çalışma kamplarına, ciddi suçlar işleyenlerle (cinayet, hırsızlık, tecavüz, ekonomik suçlar vs.) birlikte karşı devrimci faaliyetler nedeniyle mahkûm olanların çoğu gidiyordu. 3 yıldan fazla ceza alanlar da bu çalışma kamplarına gönderilebilirdi. Çalışma kampında bir süre geçirdikten sonra, hükümlü bir çalışma kolonisi ya da özel açık bölgeye gönderilebilirdi.

    Çalışma kampları hükümlülerin sıkı gözetim altında yaşayıp çalıştığı çok geniş bölgelerdi. Çalışmaları ve topluma yük olmamaları gerekli görülmüştü. Sağlıklı hiçbir insan aylak kalamazdı. Bugün bazıları bunu sert bulabilir, fakat kural buydu. 1940’ta böyle 53 çalışma kampı vardı.

    Diğer yandan 425 çalışma kolonisi mevcuttu. Bunlar çalışma kamplarından çok daha küçük, daha serbest ve daha az gözetlenen birimlerdi. Daha hafif ceza alanlar ve daha önemsiz siyasi suçlar işleyenler buralara gönderilirdi. Fabrika ya da tarlalarda çalışır ve sivil halka iç içe yaşarlardı. Çoğu zaman maaşları diğer işçilerle aynı olurdu.

    Özel açık alanlar genellikle kollektifleştirme sırasında mülksüzleştirilmiş kulaklar gibi sürgünlerin yer aldığı tarım alanlarıydı. Hafif siyasi suçlardan hüküm giyenler de cezalarını burada çekebilirdi.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +1
    15) 9 milyon değil 454.000

    ikinci soru kaç politik, kaç adi hükümlü olduğuydu. Bu soru hapistekilerle birlikte çalışma kampları ve çalışma kolonilerinde bulunanları da kapsıyor (kolonilerde kısmi bir serbestliğin olduğu bilinse de). Aşağıdaki tablo American Historical Review dergisinde yayınlandı ve ceza sisteminin merkezi yönetime bağlandığı 1934’ten Stalin’in ölüm yılı olan 1953’e kadar geçen yirmi yılı kapsıyor.
    Gerçek ortaya çıkınca, Conquest’in sahtekârlığının boyutu ortaya çıkmış oldu. Söylediği sayılardan hiçbiri gerçeğe yaklaşmıyordu bile. 1939’de, kamp, hapishane ve kolonilerdekiler birlikte toplam 2 milyon hükümlü vardı. Conquest’in söylediği gibi 9 milyon değil, 454.000 siyasi hükümlü vardı. 1937-1939 arasında çalışma kamplarında ölenlerin sayısı 3 milyon değil 160.000’di. 1950’de çalışma kamplarında 12 milyon değil 578.000 siyasi hükümlü vardı! Unutmayalım ki bu Conquest halen antikomünist sağ propagandanın temel referanslarından birisidir ve sağcı sözde aydınlar arasında tanrısal bir konumdadır. Kamplarda 60 milyon kişinin öldüğünü söyleyen Soljenitsin’in sayıları hakkında ise yorum yapmaya bile gerek yok. Bu zırvaları ancak bir deli ortaya atabilir.

    Bu dolandırıcıları bırakıp gulag istatistiklerinin somut analizine yoğunlaşalım. ilk soru, bu hükümlü sayısından hangi sonucun çıkarılacağıdır. Bu 2,5 milyon sayısı ne ifade eder? Hüküm giymiş her insan toplumun her yurttaşa tam bir yaşam sağlayacak kadar gelişmediğini gösteriyor. Bu açıdan, 2,5 milyon hükümlü toplumun bir eleştirisini temsil ediyor.

    16) iç ve dış tehdit

    Bu ceza sisteminin uygulandığı koşulları iyi açıklamak gerekir. Sovyetler Birliği feodalizmi yeni devirmişti, bu toplumsal mirasın bireylere etkisi toplumun sırtında bir yük durumundaydı. Çar yönetimi gibi geri bir sistemde işçiler aşırı yoksul bir yaşama mahkûmdu, insan yaşdıbının pek az bir değeri vardı. Hırsızlık ve şiddet, sınırsızca cezalandırılıyordu. Monarşiye karşı isyanlar çoğu zaman katliamlar, idamlar ve aşırı uzun hapis cezalarıyla bastırılıyordu. Toplumsal ilişkiler ve buna eşlik eden düşünce alışkanlıklarının evrimi için uzun bir zaman gerekmesi Sovyetler Birliğinin suçlulara karşı tutumunun gelişmesini etkiliyordu.

    Dikkate alınması gereken diğer bir faktör, 30’lu yıllarda 160-170 milyon arası nüfusa sahip Sovyetler Birliği’nin, dış güçler tarafından ciddi olarak tehdit edilmesiydi. 30’lu yıllarda Avrupa’nın yaşadığı büyük politik değişikliklerin ardından Nazi Almanya'sının saldırısı tehdidi büyümüştü, Slav halkı için bir yok olma tehlikesi ortaya çıkmıştı. Batı bloğu da müdahale hırsıyla yanıyordu. Bu durumu Stalin 1931’de şu cümlelerle özetledi: “Sanayileşmiş ülkelerin 50 ile 100 yıl gerisindeyiz. Bu mesafeyi 10 yılda kapatmalıyız. Varlığımızı sürdürmemiz buna bağlıdır.” On yıl sonra, 22 Haziran 1941’de, Sovyetler Birliği, Nazi Almanya'sı ve müttefikleri tarafından işgal edildi.

    Sovyet toplumu 1930 ile 1940 arasında büyük çaba harcadı, kaynakların çoğu da yaklaşan savaşa karşı savunmayı hazırlamaya harcandı. işçiler zor şartlarda çalıştılar, bunu da kişisel çıkarlarını gözetmeden yaptılar. Günde 7 saate düşmüş olan çalışma süresi 1937’de uzadı, 1939’da fiilen her cumartesi normal bir çalışma gününe dönüştü. Bu zor dönemde, yaklaşık iki on yıl boyunca (30’lar ve 40’lar) toplumun üzerine çöken, 25 milyon insanın ölmesine ve ülkenin yarısının yanıp kül olmasına neden olan savaş ortamında, insanlar birbirlerine ne kadar yardım etmeye çalışırlarsa çalışsınlar suçlarda artış yaşandı.

    Son derece zorlu koşullarda, Sovyetler Birliği en fazla 2,5 milyon hükümlüye sahip oldu, başka bir ifadeyle yetişkin nüfusun %2,4’ü kadar. Bu sayı hakkında ne düşünmeliyiz? Az mıdır, çok mu? Karşılaştıralım.

    17) ABD’de daha fazla hükümlü var

    Örnek olarak, -1996 yılında- 252 milyon nüfusu olan, dünyanın kaynaklarının %60’ını kullanan dünyanın en zengin ülkesi ABD’ye bakalım. Kaç mahkûm var? Ne bir savaş ne de ekonomik dengesini bozan toplumsal bir sarsıntı yaşamayan bu ülkenin durumu nedir?

    Ağustos 1997’de gazetelerde yer alan kısa bir basın bildirisinde, FLT-AP basın ajansı (Associated Press) 1996 yılı için 5,5 milyon rakamı verilerek, ABD’de hiçbir zaman bu kadar çok hükümlü olmadığı belirtiliyordu. Bu 1995’e göre 200.000 kişilik bir artışı ifade ediyor ve ABD’de hükümlülerin yetişkin nüfusa oranı %2,8’e varıyor. Bu veriler incelemek isteyenler için ABD adalet bakanlığında mevcuttur (adalet istatistikleri bürosunun web sayfası: http://www.ojp.usdoj.gov/bjs ). Bugün ABD’de hükümlü sayısı Sovyetler Birliğinde ulaştığı en yüksek rakamdan 3 milyon fazladır! Daha önemlisi, yetişkin nüfusun en fazla %2,4’ü hüküm giymişti, ABD’de bu oran %2,8’dir ve artmaktadır! Amerikan adalet bakanlığının 18 Ocak 1998 tarihli basın bildirisine göre, 1997 yılında hüküm giyenlerin sayısı bir önceki yıla göre 96 100 kişi artmıştı.

    Sovyetler Birliği çalışma kamplarına gelince, tutukluluk koşullarının zor olduğu doğrudur, fakat ya bugün şiddetin, uyuşturucu trafiğinin, fuhuşun, cinsel saldırıların (her yıl hapishanelerde 290.000 tecavüz vakası) yayıldığı Amerikan hapishanelerinin durumu! Üstelik tüm tarihindeki refah seviyesinin doruğundan olan bir toplumda!
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +1
    18) Önemli bir faktör: Tıbbi malzeme ekgibliği

    Şimdi üçüncü soruya cevap verelim. Çalışma kamplarında kaç kişi öldü? Sayı her yıl değişmekte, fakat 1934’teki %5,2 oranının 1953’te %0,3’e düştüğü görülüyor. Çalışma kamplarındaki ölümlerin nedeni, toplumun tümünü de etkileyen, özellikle salgın hastalıklara karşı ihtiyaç duyulan genel tıbbi malzeme ekgibliğiydi. Bu sorun çalışma kamplarıyla sınırlı değil, toplumun tümünü hatta dünyanın büyük kısmını etkiliyordu. Bu durum ancak, bulunuşu ve yaygın kullanımı ikinci Dünya savaşı sonrası gerçekleşen antibiyotikler sayesinde değişti. En kötü yıllar barbar nazilerin tüm Sovyet vatandaşlarına iğrenç koşullar dayattıkları savaş yıllarıydı. Bu 4 yıl boyunca, yarım milyondan fazla kişi çalışma kamplarında öldü, bu sayı incelediğimiz yirmi yıl içinde ölenlerin topldıbının yarısına eşit. Ancak aynı sırada serbest insanların 25 milyonunun savaş nedeniyle öldüğünü hatırlayalım. 1950’de Sovyetler Birliği’nde koşullar düzeldiğinde ve antibiyotik kullanımı başladığında hapiste ölen hükümlü oranı %0,3’e düştü.

    Dördüncü soruya geçelim. 1953 yılına kadar, özellikle de 1937-38 temizliği sırada kaç kişi idam edildi? Conquest Bolşeviklerin 1930-1953 arasında çalışma kamplarında 12 milyon hükümlüyü öldürdüğünü söylüyordu. Bunların bir milyonu da 1937-38 yıllarında öldürülmüş olacaktı. Soljenitsin çalışma kamplarında ölen on milyonlardan bahsediyordu, bunun da 3 milyonu sadece 1937-38 arasında öldürülmüştü. Sovyetler Birliğine karşı propaganda savaşı için bu sayılar imal edildi. Başka bir örnek, yazar Olga Shatunovskaya, 1937-38 temizliğinde 7 milyon kişinin öldüğünü söylüyor.

    Sovyet arşivlerinden çıkan belgeler ise başka türlü konuşuyor. Şunu baştan belirtelim ki idam cezası alanların sayısı hakkında bilgiler farklı arşivlerde bulunuyordu ve araştırmacılar yaklaşık bir değere ulaşabilmek için verileri bir araya getirmek zorunda kaldılar, bu nedenle çift sayma ve gerçekte olandan daha büyük bir sayıya ulaşma riskini göze almak zorunda kaldılar. Yeltsin tarafından Sovyet arşivleriyle ilgilenme görevi verilen Dmitri Volgokonov’a göre, 1 Ekim 1936 ile 30 Eylül 1938 arasında askeri mahkemelerde 30.514 kişi idama mahkûm edilmişti. Şubat 1990’da basında yer alan bir KGB belgesinde ise, 1930’dan 1953’e kadar geçen 23 yıllık sürede karşı-devrimcilik suçundan 786.098 kişinin idama mahkûm olduğu yazıyordu. KGB’ye göre bu mahkûmiyetlerden 681.692’si 1937 ile 1938’de gerçekleşti. KGB’nin söylediğini kontrol etmek mümkün değil fakat bu bilgi güvenilir görünmüyor. Yalnız iki yıl içinde bu kadar çok kişinin idam edilmesi oldukça zor. 1990’ın Kapitalist yanlısı KGB’sinin sosyalist yanlısı eski KGB ile ilgili verdiği bilgilere inanılabilir mi? En azından, KGB’nin söz konusu 23 yılla ilgili kullandığı istatistiklerin kapitalist KGB’nin iddia ettiği gibi sadece karşı-devrimcilerin iddıbını mı yoksa hem karşı-devrimcileri hem de adi suçluları mı içerdiğini kontrol etmek gerekir. Arşivler idama mahkûm adi suçlularla karşı-devrimcilerin sayısının yaklaşık olarak eşit olduğu sonucuna zütürüyor.

    Buradan çıkarabileceğimiz sonuç, 1937-38 yıllarında idama mahkum olanların Batı propagandasında yer aldığı gibi milyonlara değil, yüz bine yakın olduğudur.

    Tüm idam cezalarının uygulanmadığını da eklemek gerekir. Ölüm cezalarının büyük bölümü çalışma kampı cezasına çevrilmiştir. Adi suçlularla karşı-devrimciler arasında ayrım yapmak gerekir. idama mahkûm olanların çoğu cinayet ya da hırsızlık gibi büyük suçlar işlemiştir. 60 yıl sonra, çoğu ülkede bu suçların aynı şekilde cezalandırıldığını görmekteyiz.

    Hapis cezaları ne kadar sürüyordu? Hapis cezalarının uzunluğu Batı propagandasında en utanmaz söylentilere konu oldu. Genellikle Sovyetler Birliğinde insanın tüm yaşdıbını hapiste geçirdiği ve asla hapisten çıkamadığı söyleniyordu. Bu tamamen yanlıştır. Stalin döneminde hapse gidenlerin büyük çoğunluğu için hapis süresi en fazla beş yıldı. American Historical Review’de yer alan istatistikler bize gerçekleri gösteriyor. 1936 yılında Rusya Federasyonunda adi suçluların aldıkları cezalar: beş yıla kadar %82,4; beş ile on yıl arası %17,6. 1937 öncesi mümkün olan en yüksek ceza on yıldı. 1936 yılında sivil mahkemelerde mahkûm olan siyasi suçluların aldığı cezalar: beş yıla kadar %44,2; beş ile on yıl arası %50,7. En uzun cezaların çekildiği gulag çalışma kampları için 1940 yılına ait istatistikler beş yıla kadar olan cezaların %56,8; beş ile on yıl arası cezaların %42,2 olduğunu gösteriyor. On yıldan fazla ceza alanların oranı sadece %1’dir.

    1939 için Sovyet mahkemelerinin istatistiklerine sahibiz. Ceza süreleri şöyledir: beş yıla kadar, %95,9; beş ile on yıl arası, %4; on yıldan fazla, %0,1. Görüldüğü gibi Sovyetler Birliğinde sonsuza kadar süren cezalar, Batı’da sosyalizmle savaşmak için yayılmış bir masaldır.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +1
    9) Sovyetler Birliği hakkında yalanlar

    Kısaca tarihsel araştırmalardan bahsedelim. Rus tarihçiler tarafından yapılan araştırmalar kapitalist dünya üniversite ve okullarında elli yıldır anlatılandan baştan aşağı farklı bir gerçeklik sunuyor. Bu elli yıllık soğuk savaş boyunca her yeni kuşağa Sovyetler Birliği hakkında yalanlar aktarıldı ve bu yalanlar insanları oldukça etkiledi. Bu, Fransız ve Amerikan araştırmacıların raporlarında da görülebilir. Hükümlü ve ölü sayısını gösteren tablo ve sayılar bu uzmanlar arasında yoğun tartışma konusu olagelmiştir. Fakat dikkat edilmesi gereken, hüküm giyenlerin suçlarının hiç tartışılmadığıdır. Kapitalist propaganda Sovyet suçlularını hep masum kurbanlar olarak göstermiş, araştırmacılar da bu düşünceyi sorgulamadan benimsemiştir. Araştırmacılar istatistik incelemesini bırakıp yorumlamaya giriştiklerinde burjuva ideolojileri baskın çıkmış, çoğu zaman da şüpheli sonuçlara zütürmüştür. Böylece Sovyet ceza sisteminin mahkûm ettikleri suçsuz oluverir. Fakat bunların çoğu hırsız, katil, tecavüzcü ve benzeridir. Böyle suçlular Avrupa ya da ABD’de olsalar basın tarafından asla masum sayılmazlardı. Fakat Sovyetler Birliğinde suç işledikleri için, durum değişiyor. Bir katil ya da sabıkalı bir tecavüzcüyü masum ilan etmek gerçekten garip bir durum. Sovyet adaleti incelenirken, en azından şiddet suçları incelenirken birazcık sağduyuya sahip olmak gerekir. Mahkûmiyetleri tartışırken olmasa bile, en azından mahkûmların kim olduğunu incelerken buna ihtiyaç var.

    20) Kulaklar ve karşı-devrim

    Karşı-devrimcilere gelince, bakalım onlar ne ile suçlanmış. Sorunun önemini gösteren iki örnek alalım: Birincisi 30’ların başında mahkûm edilen kulaklar, diğeri 1936-37’de mahkûm olan komplocu ve karşı-devrimciler.

    Kulaklardan (zengin köylüler) bahseden raporlarda, 381.000 aile, yani 1,8 milyon kişinin sürüldüğü söyleniyor. Bunların küçük bir kısmı çalışma kamplarına ya da çalışma kolonilerine gönderilmiş. Peki bunlar neden mahkum olmuşlardı?

    Zengin Rus köylüleri, kulaklar, yoksul köylüleri yüzlerce yıl sınırsız bir baskı ve sömürü altında tuttular. 1927’de 120 milyon köylüden 110 milyonu yoksulken 10 milyon kulak refah içindeydi. Yoksul köylüler devrimden önce en sefil şartlarda yaşıyordu. Kulakların zenginliği yoksul köylülerin ucuz emeğine, ödedikleri vergiler ve rantlara dayanıyordu. Yoksul köylüler kolektif çiftliklerde birleşmeye başlayınca, kulakların temel gelir kaynağı da yok olmaya başladı. Fakat kulaklar yenilgiyi kabul etmek istemediler. Kıtlık yaratarak sömürülerini devam ettirmek istediler. Kulak silahlı çeteleri kolektif çiftliklere saldırdı, yoksul köylüleri ve parti üyelerini katletti, tarlaları ateşe verdi ve hayvanları öldürdü. Yoksul köylüleri açlık içinde bırakarak yoksulluğu ve kendi üstünlüklerini kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Sonrasında olaylar bu katillerin istediği gibi gelişmedi. Yoksul köylüler devrimin desteğine sahiptiler ve yenilen, hapsedilen, sürülen ve çalışma kampına alınan kulaklara baskın çıktılar.

    10 milyon kulaktan 1,8 milyonu sürüldü ya da hüküm giydi. 120 milyon insanın katıldığı Sovyet kırlarında yaşanan bu kitlesel sınıf savaşında haksızlıklar yapılmış olabilir. Ama bunun için, daha iyi bir yaşam ve çocuklarına aç cahiller olarak kalmayacakları iyi bir hayat sunabilme mücadelesi veren yoksul ve ezilmişleri suçlayabilir miyiz? Onları yeteri kadar “medeni” olmamakla ya da acımasız olmakla gerçekten suçlayabilir miyiz? Yüzlerce yıl medeniyetten hiç faydalanmamış insanları medeni olmamakla kim suçlayabilir? Yoksul köylüleri sömüren kulaklar yıllar boyu medenice ya da merhametli mi davrandılar?
    Tümünü Göster
    ···