/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +41 -35
    part part atacağım uzun bir yazıdır ve alıntıdır.

    1) Hitler’den Hearst’e, Conquest’ten Soljenitsin’e

    Stalin döneminde, milyonlarca insanın hapsedildiği, Sovyetler Birliği’nin çalışma kamplarında infaz edildiği ya da açlıktan öldüğü söyleniyor. Günümüzde, Sovyetler Birliği çalışma kamplarının kurbanları, gulag kurbanları hakkında korkunç hikâyeler duymayan var mıdır?

    Stalin döneminde açlıktan ölen milyonlarca insan ya da idam edilen milyonlarca politik muhalif hikâyelerinden haberdar olmayan var mıdır? Kapitalist dünyada, bu hikâyeler kitaplar, gazeteler, radyo, televizyon ve filmlerde temcit pilavı gibi karıştırılıp karıştırılıp sunulur. Son elli yılda, sosyalizmin kaç milyon kurban verdiği hakkında sözde hesaplar ölçüsüzce şişirilmiştir. Fakat, bu hikayeler ve sayılar neyin nesidir, nereden çıkmaktadır? Tüm bunların arkasında ne var?

    Dahası; bu hikâyeler doğru mudur? Önceleri gizli olan, 1989’da ise Gorbaçov tarafından tarihsel araştırmaya açılan Sovyetler Birliği arşivlerinde hangi bilgiler vardır? Sovyetler Birliği üzerine efsaneler yazanlar, Stalin yönetiminde ölen milyonlar hakkında bu masalların, arşivler açıldığında kanıtlanacağını iddia ediyorlardı. Böyle mi oldu? Gerçekte ne kanıtlandı?

    Sovyetler Birliği arşiv araştırmalarının sonuçlarını inceleyen bu makalenin yazarı, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’nde gerçek mahkûm sayısı, hükümlülük süreleri, ölenlerin ve idama mahkûm olanların sayıları hakkında somut bilgiler verecek durumdadır. Gerçek, efsaneden oldukça farklıdır.

    Ben isveç Komünist Partisi KPML(r) üyesiyim. Makale parti gazetesi Proletären’de 1998 yılında yayınlanmıştır.

    Hitler ile Hearst, Conquest ve Soljenitsin arasında dolaysız bir bağ vardır. 1933’de Almanya’da, dünya tarihine on yıllar boyu damgasını vuracak bir politik değişim yaşanıyordu. 30 Ocak günü, Hitler başbakan oluyor, vahşi ve yasa tanımaz yeni bir hükümet biçimi ortaya çıkıyordu. Naziler, iktidarlarını sağlamlaştırmak için aynı yılın 5 Martında yeniden seçime gittiler, zafer kazanmak için ellerinde bulunan bütün propaganda imkânlarını kullandılar. Seçimlerden bir hafta önce, 27 Şubat’ta naziler parlamentoyu kundaklayıp bundan komünistleri sorumlu tuttular. Seçimde, naziler 17,3 milyon oy aldı ve 288 milletvekilliği kazandı, bu tüm oyların %48’i ediyordu (kasım 1932’de 11,7 milyon oy almış ve 196 milletvekili çıkarmışlardı). Komünist Parti yasaklandıktan sonra, Naziler sosyal-demokratları ve sendikal hareketi baskı altına aldılar, solcu erkek ve kadınlarla dolu ilk toplama kampları ortaya çıktı. Bu sırada, sağcıların da desteğiyle Hitler’in parlamento üzerinde ağırlığı artmaya devam etti. 24 Mart’ta Hitler parlamentoya, ülkeyi dört yıl boyunca parlamentoya danışmadan yönetmesi için kendisine mutlak iktidar verilmesini içeren bir yasa tasarısı sundu. Bu andan itibaren, Yahudiler’e karşı açık saldırılar başladı, komünistlerle solcu sosyal-demokratlardan sonra toplama kamplarına bunlar alındılar. Hitler mutlak iktidara sahip olmak için bir darbe yaptı, Almanya’nın silahlanmasına ve askeri gücüne sınırlama getiren 1918 anlaşmalarını reddetti. Almanya’nın yeniden silahlanması çok hızlı oldu. işte Sovyetler Birliğinde ölen insanlar hakkında efsaneler bu uluslar arası politik ortamda ortaya çıktı.

    2) Alman toprağı Ukrayna

    Alman hükümetinin başında Hitler’in yanında, Propaganda Bakanı Goebbels vardı, Alman halkının beynine nazi rüyasını yerleştirmeyle görevli adam. Bu, geniş bir yaşam alanına (lebensraum) sahip Büyük Almanya’da saf bir ırk rüyasıydı. Bu lebensraum’un, Almanya’nın doğusunda yer alan ve ülkenin kendisinden daha büyük olan bir parçası fethedilmeyi ve Alman ulusuyla birleşmeyi bekliyordu. 1925’te Mein Kampf’ta, Hitler Ukrayna’dan Almanya için vazgeçilmez bir bölge olarak bahsediyordu. Ukrayna ve Doğu Avrupa’nın diğer bölgeleri önce Almanya’nın olmalı, sonra da “uygun” hale getirilmeliydi. Nazi propagandasına göre, nazi kılıcı bu bölgeyi özgürleştirerek Alman ırkına boş alan sağlayacaktı. Alman teknolojisi ve endüstrisiyle, Ukrayna Almanya’yı besleyecek bir tarım bölgesine dönüştürülecekti. Fakat Almanlar önce Ukrayna’yı “aşağı yaratıklar”dan oluşan nüfusundan kurtarmalı, bunlar da nazi propagandasına göre, Alman evleri, fabrikaları ve tarlalarında – yani Alman ekonomisinin ihtiyaç duyduğu yerlerde- köle olarak çalıştırılmalıydılar.

    Ukrayna ve diğer Sovyetler Birliği topraklarının ilhakı, Sovyetler Birliğiyle savaşılmasını, bu savaş da önceden hazırlık yapılmasını gerektiriyordu. Bu amaçla, Goebbels yönetimindeki Nazi propaganda bakanlığı, Ukrayna’da Bolşevikler tarafından yapıldığı iddia edilen bir soykırım yaygarası başlattı; köylüleri sosyalizmi kabul etmeye zorlamak için Stalin tarafından yapay olarak korkunç bir kıtlık yaratıldığı iddia edildi. Nazi kampanyasının amacı, uluslar arası kamuoyunu Ukrayna’nın Alman orduları tarafından “kurtarılmasına” hazırlamaktı. Yoğun çabalara ve ingiliz basınında çok sayıda propaganda metni yayınlanmasına rağmen, Ukrayna’daki sözde ‘soykırım’ hakkında nazi yaygarası dünya ölçeğinde başarıya ulaşmadı. Hitler ve Goebbels’in, Sovyetler Birliği hakkında dedikodu ve iftiralarını yayabilmek için yardıma ihtiyaç duydukları açıktı. Bu yardımı ABD’de buldular.

    3) William Hearst, Hitler’in arkadaşı

    William Randolph Hearst Sovyetler Birliği’ne karşı pgibolojik savaşta nazilere yardım eden bir mültimilyonerdir. Hearst çok büyük bir Amerikan basın patronuydu ve “sarı basın” denen şeyin, yani sansasyonel basının ‘babası’ olarak tanınıyordu. William Hearst kariyerine 1885 yılında baş redaktör olarak, bir maden endüstrisi milyoneri, senatör ve gazete sahibi olan babası George Hearst tarafından San Fransisco Daily Examiner gazetesinin başına getirilerek başladı.

    Bu, Hearst’ün basın imparatorluğunun da başlangıcı oldu, Kuzey Amerikalıların gündelik hayatı ve düşüncesinde devasa etkisi olan bir basın imparatorluğuydu bu. Babasının ölümünden sonra, kendisine miras kalan tüm maden endüstrisi hisselerini sattı ve basın dünyasına yatırım yapmaya başladı. ilk satın aldığı New York Mourning Journal oldu, bu eski gazeteyi Hearst tamamen değiştirerek bir bulvar gazetesi haline getirdi. Dedikoduları ne fiyattan olursa olsun satın alıyor, anlatacak vahşet ya da suç olmadığında da saygıdeğer muhabir ve fotoğrafçıları bir şeyler ‘düzenliyordu’. “Sarı basını” karakterize eden budur: yalanlar ve gerçek gibi servis edilmiş “düzmece” vahşet haberleri.

    Bu yalanlar Hearst’ü bir milyoner ve basın dünyasında çok önemli bir adam yaptı. 1935’te, dünyanın en zengin adamlarından biri haline gelmişti, mal varlığının iki yüz milyon doları bulduğu tahmin ediliyordu. Mourning Journal’ı aldıktan sonra, Hearst ABD’nin her yanında günlük ve haftalık gazeteler almaya ya da kurmaya koyuldu. 40’larda 25 günlük, 24 haftalık gazeteye, 12 radyo istasyonuna, 2 basın ajansına, filmlere reklâm sağlayan bir şirkete, Cosmopolitan sinema şirketine ve daha birçok şeye sahipti. 1948’de, ilk Amerikan televizyon kanallarından birini, Baltimore’dan yayın yapan BWAL tv’yi satın aldı. Hearst’ün gazeteleri günde 13 milyon satıyordu ve 40 milyon okuyucusu vardı. Amerikan yetişkin nüfusunun üçte birine yakını Hearst’ün bir gazetesini okuyordu. Dahası, dünyada milyonlarca insan basın ajansları, filmleri ve tercüme edilip çok miktarda basılan gazeteleri aracılığıyla Hearst’ten bilgi alıyordu. Bu sayılar Hearst’ün imparatorluğunun, uzun yıllar boyunca Amerikan politikasını, hatta dünya politikasını etkileme gücünün ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Örneğin, onun basını ABD’nin ikinci Dünya Savaşına Sovyetler Birliğinin yanında girmesine uzun süre karşı çıktı. Sonra da, 50’lerde McCarthyci antikomünist cadı avını destekledi.

    William Hearst’ün dünya görüşü aşırı muhafazakâr, milliyetçi ve antikomünistti. Politikası aşırı sağcıydı. 1934’te Almanya’ya gitti ve Hitler tarafından bir misafir ve arkadaş olarak karşılandı. Seyahatinden sonra, Hearst’ün gazeteleri daha da gericileştiler, sosyalizme, özellikle de Sovyetler Birliği ve Stalin’e karşı her gün daha fazla makale yayınlamaya başladılar. Hearst, Hitler’in sağ kolu Goering’in bir dizi makalesini yayınlayarak Nazi propagandasına doğrudan katılmayı da denedi. Bununla birlikte, çok sayıda okuyucunun protestosu sonucu bu makalelerin yayınını durdurmak ve piyasadan çekmek zorunda bıraktı.


    Hitler’i ziyaret ettikten sonra, Hearst’ün sansasyonel basını Sovyetler Birliği’nde gerçekleşen korkunç olaylar hakkında “ifşaatlarla” dolmaya başladı: cinayetler, soykırım, kölelik, yöneticilerin sefahati ve halkın sefaleti, tüm bunlar büyük puntolarla manşetten veriliyordu. Malzeme de Nazi politik polisi Gestapo tarafından sağlanıyordu. Gazetelerin ilk sayfasında sık sık Sovyetler Birliği hakkında karikatürler ve sahte fotoğraflar yer alıyordu, elinde bir bıçak olan haydut Stalin karikatürü gibi. Bu makalelerin her gün ABD’de 40 milyon kişi, dünyada da daha milyonlarca kişi tarafından okunduğunu unutmayalım.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +1 -3
    Komünist, gibtir git.
    ···
  3. 3.
    +2 -1
    Karşıt görüş yoktur. Vatan evlatları ve huur evlatları vardır.Siz hangisine girdiğinize dair bilginiz var galiba *
    ···
    1. 1.
      +1 -2
      Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
      hainiyim, ben vatan hainiyim.
      Vatan çiftliklerinizse,
      kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
      vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
      vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
      fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
      vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
      vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
      ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
      vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
      vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
      ben vatan hainiyim.
      ···
  4. 4.
    +1 -1
    4)Ukrayna’da kıtlık efsanesi

    Hearst’ün Sovyetler Birliğine karşı ilk basın kampanyalarından biri Ukrayna’da sözde açlıktan ölen milyonlarca insan hakkındaydı. Bu kampanya 18 Şubat 1935’te, Chicago American gazetesinin ‘Sovyetler Birliğinde 6 milyon insan açlıktan öldü’ manşetiyle başladı. Nazi Almanyası’nın sağladığı malzemeyle, basın baronu ve nazi sempatizanı William Hearst Bolşevikler tarafından yaratılan ve Ukrayna’da birkaç milyon kişinin ölümüne yol açan sözde soykırım hakkında hikâyeler üretmeye başladı. Gerçek ise oldukça farklıydı. Sovyetler Birliği’nde olan, 30’lu yılların başında, topraksız köylülerin zengin toprak sahibi kulaklara karşı ayaklandığı, kollektifleştirme ve kolhozların kurulması için savaştıkları benzeri görülmemiş bir sınıf savaşıydı.

    Doğrudan ya da dolaylı olarak 120 milyon kadar köylüyü etkileyen bu devasa sınıf savaşı elbette üretimde sorunlara ve bazı bölgelerde hasat ekgibliğine yol açtı. Daha az beslenen insanlar zayıfladı ve bu da salgın hastalıkların yayılmasını kolaylaştırdı. Bu hastalıklar o sırada tüm dünyada yaygındı. 1918-1920 arasında, bir ispanyol gribi salgını ABD ve Avrupa’da 20 milyon insanın ölümüne neden olmuş, kimse bu ülkelerin hükümetlerini kendi yurttaşlarını öldürmekle suçlamamıştı. Böyle bir salgına karşı bu hükümetler hiçbir şey yapamazdı. Ancak ikinci Dünya Savaşı sırasında penisilinin bulunmasıyla böyle salgınların önüne geçilebildi. Bunun yaygınlaşması da 40’lı yılların sonunu buldu.

    Ukrayna’da milyonlarca insanın açlıktan öldüğünü, bunun da komünistler tarafından bile bile yaratıldığını anlatan Hearst basınının makaleleri, inandırıcı ve detaylı bilgiler içeriyor görünüyordu. Hearst basını, bu yalanları gerçek gibi göstermek için her türlü aracı kullandı, böylece kapitalist ülkelerin kamuoyunu etkilemeyi ve bir anda Sovyetler Birliği’ne yüz çevirmesini sağlamayı başardı. Sovyetler Birliği üzerine belli başlı efsanelerden birinin kökeni budur. Sözde kıtlık hakkında batı basınının ifşaatlarına karşı Sovyetler Birliğinin açıklamalarını ve Hearst basınının yalanlarının nasıl üretildiğini sergilemelerini kimse dinlemek istemedi ve bu durum 1934’ten 1987’ye kadar sürdü! 50 yıldan uzun süre, her yeni kuşak Sovyetler Birliği sosyalizmine olumsuz gözle bakmalarına neden olan bu iftiralarla beslendi.

    5) 1988 yılında Hearst’ün medya imparatorluğu

    William Hearst 1951 yılında Kaliforniya Beverley Hills’deki evinde öldü. Arkasında, halen gerici yazılarını dünyaya yayan bir medya imparatorluğu bıraktı. Bugün Hearst Corporation, yüzden fazla dergiye sahip ve on beş bin kişi çalıştıran dünyanın en büyük şirketlerinden biridir. Hearst imparatorluğu gazeteler, dergiler, kitaplar, radyolar, televizyon kanalları, kablolu yayınlar, basın ajansları ve internet yayınlarını içeriyor.

    6) Gerçeğin ortaya çıkması için 52 yıl gerekiyor

    Nazi dezenformasyon kampanyası ikinci Dünya savaşında Almanya’nın yenilgisiyle son bulmadı. Nazi yalanları CIA ve MI5 (ingiliz gizli servisi) tarafından devralındı ve Sovyetler Birliğine karşı soğuk savaş propagandasında önemli bir yer tuttu. ikinci Dünya Savaşından sonra McCarthyci antikomünist cadı avı, Ukrayna’da açlıktan ölen milyonlar masalını yaydı. 1953 yılında ABD’de bu konuyla ilgili bir kitap yayınlandı. Kitabın adı Kremlin’in Karanlık işleri’ydi (Black Deeds of the Kremlin). Kitabın basımı, ABD’de bulunan, ikinci Dünya Savaşı sırasında nazilerle işbirliği yapmış Ukraynalı göçmenler tarafından finanse ediliyordu. Amerikan hükümeti bunları “demokrat” olarak tanıtıp siyasi sığınma hakkı tanımıştı.

    80’li yıllarda Reagan başkan seçilip antikomünist seferine başladığında Ukrayna’da ölen milyonlar propagandası bir kez daha ortaya çıktı. 1984’te bir Harvard profesörü Rusya’da insanların Yaşamı (Human Life in Russia) adlı bir kitap yazdı ve 1934’te Hearst basını tarafından üretilen sahte bilgileri aynen tekrar etti. Böylece 1984’te, 30’lardan kalma nazi yalan ve çarpıtmaları yeniden ortaya çıktı, fakat bu sefer amerikan üniversitelerinin “saygınlığı” altında. Ancak bununla bitmedi. 1986’da aynı konuda Acı Hasat (Harvest of Sorrow) adlı, eski bir ingiliz gizli servisi üyesi, şimdiyse Kaliforniya’da Stamford Üniversitesi profesörü olan Robert Conquest tarafından yazılan bir kitap yayınlandı. Bu “iş” için Conquest Ukrayna Milliyetçi Ögütü’nden 80.000 dolar aldı. Aynı örgüt 1986’da çekilen Harvest of Despair (Umutsuz Hasat) filmini finanse etti, bu filmde Conquest’in yazdıklarından yararlanılmıştı. Bu sırada ABD basınında, Ukrayna kıtlığının kurbanlarının sayısı 15 milyona çıkmıştı!

    Hearst basınında yazılan ve kitaplarla filmlerde papağan gibi tekrar edilen Ukrayna’da açlıktan ölen milyonlarla ilgili sayılar tamamen çarpıtma ürünüdür. Kanadalı gazeteci Douglas Tottle bu çarpıtmaları 1987’de Toronto’da yayınlanan Fraud, Famine and Fascism – the Ukrainian genocide myth from Hitler to Harvard (Sahtekârlık, Kıtlık ve Faşizm – Hitler’den Harvard’a Ukrayna Soykırımı efsanesi) adlı kitabında ayrıntılı olarak gösterdi. Tottle, diğer aldatmacaların yanında, özellikle açlıktan ölen çocukların yer aldığı korkunç sahneleri gösteren fotoğrafların 1922 yılında yayınlandığını, bunların 1918-1921 iç Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’ne sekiz yabancı gücün müdahalesi nedeniyle yaşanan kıtlık ve savaş koşulları nedeniyle milyonlarca insanın öldüğü dönemde çekildiğini kanıtladı. Douglas Tottle “1934 kıtlığı” üzerine Hearst basınında yer alan sahte röportajlar hakkında gerçekleri de ifşa etti. Bu sözde kıtlık bölgelerinden uzun süre röportaj ve fotoğraflar yollayan muhabirlerden biri olan Thomas Walker, Ukrayna’ya hayatında hiç ayak basmamış, Moskova’da da sadece beş gün kalmıştı. Bu olgu, Amerikan gazetesi The Nation’ın Moskova muhabiri Louis Fischer tarafından da ifşa edildi. Fischer, Hearst basınının gerçek Moskova muhabiri M. Parrott’un, 1933 yılında Sovyetler Birliği’nde mükemmel hasat miktarı ve Ukrayna’da ekonomik kalkınma hakkında asla yayınlanmayan röportajlar yolladığını ortaya çıkardı. Tottle ayrıca Ukrayna’da sözde kıtlık hakkında röportajlar yayınlayan gazeteci “Thomas Walker”ın, gerçekte Colorado devlet hapishanesinden kaçmış Robert Green adlı biri olduğunu da kanıtladı. Bu Walker, daha doğrusu Green, ABD’ye dönünce tutuklanmış ve mahkemede Ukrayna’ya asla gitmediğini itiraf etmişti. Fakat 30’lu yıllarda Stalin tarafından yaratıldığı iddia edilen bir kıtlık nedeniyle kurban olan milyonlarca Ukraynalı hakkında bu yalanlar ancak 1987’de açığa çıktı! Böylece Hearst, Naziler, ajan Conquest ve diğerleri milyonlarca insanı yalanlar ve sahte röportajlarla kandırmış oldular. Bugün dahi Hearst’ün ve Nazilerin hikâyeleri sağcı çevrelerden para alan yazarlar tarafından yazılan kitaplarda tekrar edilmekte.

    Hearst basını, ABD’nin çoğu eyaletindeki tekeli ve basın ajanslarının dünyadaki konumu sayesinde Gestapo’nun en büyük sözcüsüydü. Sermayenin yönettiği bir dünyada, Hearst Gestapo’nun yalanlarını onlarca gazete, radyo istasyonları, daha sonra da televizyon kanalları ve kablolu yayınlar tarafından dünyaya yayılan “gerçekler” haline getirmeyi başardı. Gestapo yok olsa da Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizme karşı savaş propagandası CIA tarafından aynen devam ettirildi. Amerikan basınının antikomünist kampanyası şiddetinden hiçbir şey yitirmedi. Önce Gestapo, sonra CIA himayesinde işler aynen devam etti.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +2
    adamsın yoldaşşşş
    ···
  6. 6.
    +2
    Ah bir ataş ver cigaramı yakayım
    Sen salın (sallan) gel ben boyuna bakayım

    Uzun olur gemilerin direği
    Ah çatal olur efelerin yüreği

    Ah vur ataşı gavur sinem ko yansın
    Arkadaşlar uykulardan uyansın

    Uzun olur gemilerin direği
    Ah çatal olur efelerin yüreği
    ···
  7. 7.
    +1 -1
    Up up up tek yol Devrim!
    ···
  8. 8.
    +2
    vay amk ruslar bile kabul ediyor adamın manyak oldugunu bizim koministler kbul etmiyor,,
    ···
  9. 9.
    +1
    Uupupup adam uğraşmış
    ···
    1. 1.
      +1
      alıntı panpa:D
      ···
    2. 2.
      0
      Olsun aqqqqq uppupup
      ···
    3. 3.
      0
      Ehehe *
      ···
    4. diğerleri 1
  10. 10.
    +1
    Heal stalin
    ···
  11. 11.
    +1
    Upupupupupup
    ···
  12. 12.
    +1
    bravo yoldaşşş
    ···
  13. 13.
    +1
    Yoldasim
    ···
  14. 14.
    +1
    Bunu baştan sona okuyan ve kör olmayan varsa karıya zütürecem
    ···
  15. 15.
    +1
    Bilader kırım Türklerini katlettiği söyleniyor onunla ilgili aydınlanma gerek bi el at
    ···
    1. 1.
      +2
      nazi sevicilere gerekeni yapmıştır. ayrıntıları konusunda araştırma yapmam gerek suçlu ise suçludur ama büyük ihtimalle bol bol dezenformasyon ile karşılasacagım
      ···
    2. 2.
      0
      Teşekkürler yoldaş
      ···
  16. 16.
    +1
    yoldaşşş
    ···
  17. 17.
    +1
    9) Sovyetler Birliği hakkında yalanlar

    Kısaca tarihsel araştırmalardan bahsedelim. Rus tarihçiler tarafından yapılan araştırmalar kapitalist dünya üniversite ve okullarında elli yıldır anlatılandan baştan aşağı farklı bir gerçeklik sunuyor. Bu elli yıllık soğuk savaş boyunca her yeni kuşağa Sovyetler Birliği hakkında yalanlar aktarıldı ve bu yalanlar insanları oldukça etkiledi. Bu, Fransız ve Amerikan araştırmacıların raporlarında da görülebilir. Hükümlü ve ölü sayısını gösteren tablo ve sayılar bu uzmanlar arasında yoğun tartışma konusu olagelmiştir. Fakat dikkat edilmesi gereken, hüküm giyenlerin suçlarının hiç tartışılmadığıdır. Kapitalist propaganda Sovyet suçlularını hep masum kurbanlar olarak göstermiş, araştırmacılar da bu düşünceyi sorgulamadan benimsemiştir. Araştırmacılar istatistik incelemesini bırakıp yorumlamaya giriştiklerinde burjuva ideolojileri baskın çıkmış, çoğu zaman da şüpheli sonuçlara zütürmüştür. Böylece Sovyet ceza sisteminin mahkûm ettikleri suçsuz oluverir. Fakat bunların çoğu hırsız, katil, tecavüzcü ve benzeridir. Böyle suçlular Avrupa ya da ABD’de olsalar basın tarafından asla masum sayılmazlardı. Fakat Sovyetler Birliğinde suç işledikleri için, durum değişiyor. Bir katil ya da sabıkalı bir tecavüzcüyü masum ilan etmek gerçekten garip bir durum. Sovyet adaleti incelenirken, en azından şiddet suçları incelenirken birazcık sağduyuya sahip olmak gerekir. Mahkûmiyetleri tartışırken olmasa bile, en azından mahkûmların kim olduğunu incelerken buna ihtiyaç var.

    20) Kulaklar ve karşı-devrim

    Karşı-devrimcilere gelince, bakalım onlar ne ile suçlanmış. Sorunun önemini gösteren iki örnek alalım: Birincisi 30’ların başında mahkûm edilen kulaklar, diğeri 1936-37’de mahkûm olan komplocu ve karşı-devrimciler.

    Kulaklardan (zengin köylüler) bahseden raporlarda, 381.000 aile, yani 1,8 milyon kişinin sürüldüğü söyleniyor. Bunların küçük bir kısmı çalışma kamplarına ya da çalışma kolonilerine gönderilmiş. Peki bunlar neden mahkum olmuşlardı?

    Zengin Rus köylüleri, kulaklar, yoksul köylüleri yüzlerce yıl sınırsız bir baskı ve sömürü altında tuttular. 1927’de 120 milyon köylüden 110 milyonu yoksulken 10 milyon kulak refah içindeydi. Yoksul köylüler devrimden önce en sefil şartlarda yaşıyordu. Kulakların zenginliği yoksul köylülerin ucuz emeğine, ödedikleri vergiler ve rantlara dayanıyordu. Yoksul köylüler kolektif çiftliklerde birleşmeye başlayınca, kulakların temel gelir kaynağı da yok olmaya başladı. Fakat kulaklar yenilgiyi kabul etmek istemediler. Kıtlık yaratarak sömürülerini devam ettirmek istediler. Kulak silahlı çeteleri kolektif çiftliklere saldırdı, yoksul köylüleri ve parti üyelerini katletti, tarlaları ateşe verdi ve hayvanları öldürdü. Yoksul köylüleri açlık içinde bırakarak yoksulluğu ve kendi üstünlüklerini kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Sonrasında olaylar bu katillerin istediği gibi gelişmedi. Yoksul köylüler devrimin desteğine sahiptiler ve yenilen, hapsedilen, sürülen ve çalışma kampına alınan kulaklara baskın çıktılar.

    10 milyon kulaktan 1,8 milyonu sürüldü ya da hüküm giydi. 120 milyon insanın katıldığı Sovyet kırlarında yaşanan bu kitlesel sınıf savaşında haksızlıklar yapılmış olabilir. Ama bunun için, daha iyi bir yaşam ve çocuklarına aç cahiller olarak kalmayacakları iyi bir hayat sunabilme mücadelesi veren yoksul ve ezilmişleri suçlayabilir miyiz? Onları yeteri kadar “medeni” olmamakla ya da acımasız olmakla gerçekten suçlayabilir miyiz? Yüzlerce yıl medeniyetten hiç faydalanmamış insanları medeni olmamakla kim suçlayabilir? Yoksul köylüleri sömüren kulaklar yıllar boyu medenice ya da merhametli mi davrandılar?
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +1
    9) Franco faşizmine destek

    Franco’nun 1975’te ölümüyle, faşist ispanyol rejimi politik yapı üzerinde hâkimiyetini kaybetmeye başladı. 1976 başında da ispanya’da yaşanan olaylar dünya kamuoyunun ilgisini çekmeye başladı. Demokrasi ve özgürlük için grevler ve gösteriler oluyordu. Franco’nun ardılı kral Juan Carlos toplumsal kaynaşmayı yatıştırabilmek için ülkeyi yavaş yavaş liberalleştirmek zorunda kaldı.

    ispanyol politik tarihinin bu en önemli anında, Aleksandr Soljenitsin Madrid’de ortaya çıktı ve 20 Mart cumartesi akşamı en çok televizyon izlenen saatte Directissimo adlı televizyon programında konuştu). Sorulacak soruları önceden bilen Soljenitsin, gerici açıklamaların her türlüsünü yapmak için bu kürsüyü kullandı. Amacı kralın sözde liberalleştirme uygulamalarını desteklemek değil, aksine demokratik reformlara karşı çıkmaktı. Televizyondaki röportajında, 110 milyon Rus’un sosyalizm yüzünden öldüğünü ilan etti ve “Sovyet halkının köleliğiyle ispanyolların özgürlüğünü” karşılaştırdı. “ilerici çevreleri”, ispanya’da diktatörlükten başka bir şey görmeyen “ütopyacıları” da suçladı. “ilerici” derken demokratik muhalefette yer alan herkesi kastediyordu; liberal, sosyal-demokrat ya da komünist fark etmeksizin. “Geçen sonbahar” diyordu Soljenitsin “dünya kamuoyu ispanyol teröristlerin” [Franco rejiminin idama mahkûm ettiği ispanyol anti-faşistler] “geleceğinden kaygılandı. ilerici kamuoyu her zaman, bir yandan terörist eylemlere destek verirken diğer yandan politik reformlar talep ediyor… Hızlı bir demokratik reform isteyenler yarın ya da yarından sonra ne olacağını biliyorlar mı? ispanya yarın demokrasiyle tanışabilir ama yarından sonra demokrasinin totalitarizme dönüşmesini kim engelleyecek?” Gazeteciler bunun özgürlük karşıtı bir rejimi desteklediği anldıbına gelip gelmediğini sorduklarında, Soljenitsin şöyle yanıtladı: “Özgürlüğün olmadığı tek bir yer biliyorum o da Rusya’dır.” Soljenitsin’in televizyondaki açıklamaları ispanyol Faşizmine açık bir destekti, ki bu ideolojiyi halen savunmaktadır.

    Soljenitsin’in ABD’de 18 yıllık sürgünden sonra medya sahnesinde görülmemeye ve kapitalist hükümetlerden daha az destek bulmaya başlamasının nedenlerinden biri budur. Kapitalistler için Soljenitsin, Sosyalizme karşı kirli savaşlarında kullanacakları gökten zembille inmiş bir hediyeydi, fakat her şeyin bir sınırı var. Kapitalist yeni Rusya’daki politik gruplara Batı’nın desteğini belirleyen, bu grupların kanatları altında Rusya’da azami kâr getiren tatlı işlere girişip girişemeyecekleridir. Rusya’nın geleceğinde politik rejim olarak faşizm iş dünyası için faydalı görünmüyor. Bu yüzden Soljenitsin’in Rusya için politik progrdıbının Batı’dan destek bulma şansı yok. Soljenitsin’in Rusya’nın politik geleceği için istediği, basitçe Çarın otokratik yönetimiyle Rus Ortodoks Kilisesinin tarihi birliğinin geri gelmesi! Böyle bir politik aptallığa destek vermekte en berbat emperyalistin bile çıkarı olamaz. Batı’da hâlâ Soljenitsin’e destek arayanlar bunun için aşırı sağcı taşkafalara bakmak zorundalar.

    10) Naziler, polis ve faşistler

    Böylece, Sovyetler Birliğinde öldüğü ya da hapsedildiği iddia edilen milyonlarca kurbanla ilgili efsanelerin en saygın üreticileri arasında Nazi taraftarı William Hearst, gizli ajan Robert Conquest ve faşist Aleksandr Soljenitsin’i buluyoruz. Conquest, verdiği bilgiler dünya kapitalist medyası tarafından yaygın olarak kullanılmaya başladıktan sonra başrolde yer aldı, bu bilgiler bazı üniversitelerde derslere konu oldu. Şüphesiz, kitapları dezenformasyon sanatı bakımından birer şaheserdi. 70’lerde ise, Soljenitsin’den ve Andrei Sakharov, Roy Medvedev gibi bir dizi bir dizi ikinci sınıf muhaliften büyük yardım aldı. Buna, şurada burada Sovyetler Birliğinde ölen ve hapsedilenler üzerine atıp tutan ve burjuvazi tarafından ödüllendirilen sayısız insan ekleniyor. Fakat bu tarih çarpıtıcıları ne yaparlarsa yapsınlar, konu hakkında gerçek sonunda aydınlandı. Gorbaçov’un, partinin gizli arşivlerinin tarihsel araştırmaya açılması direktifinin sonucunu hiçbiri tahmin edemezdi.

    11) Milyonlarca ölü tahminini veren sahtekârca yöntemler

    Sovyetler Birliği’nde ölen milyonlar hakkında spekülasyon, kirli propaganda savaşının bir parçasıydı, işte bu nedenle Sovyet açıklamaları ne ciddiye alındı, ne de kapitalist basında yer bulabildi. Sermaye tarafından satın alınan ‘uzmanlar’ kurgularını yaymak için diledikleri kadar yer bulurken, bu açıklamalar görmezden gelindi. Hem de ne kurgular! Conquest ve diğer ‘eleştirmenler’ tarafından oraya atılan milyonlarca ölü ve hükümlü iddialarının ortak yanı, yanlış istatistiksel kestirimlere ve hiçbir bilimsel temeli olmayan tahmin yöntemlerine dayalı olmalarıydı.

    Conquest, Soljenitsin, Medvedev ve diğerleri, nüfus bilgilerini Sovyetler Birliği istatistiklerinden aldılar ve ülkenin tarih boyunca değişen durumuna bakmadan keyfi nüfus artışı hesapları yaptılar. Böylece belli bir yılın sonunda şu kadar kişinin hayatta olması gerektiği, ekgib kalanların sosyalizm tarafından öldürülmüş ya da hapsedilmiş olduğu sonucuna vardılar. Yöntem basit olduğu kadar sahtekârcaydı.

    Eğer batı ülkeleri söz konusu olsaydı, bu tarz “ifşaat” asla kabul edilmezdi. Böyle bir çarpıtmayı profesör ve tarihçiler protesto ederdi. Fakat Sovyetler Birliği söz konusu olunca kabul edildi. Bunun nedenlerinden birisi bu profesör ve tarihçilerin mesleki ilerlemelerini mesleki dürüstlüğün önünde tutmasıydı.

    Sonuç olarak, bu “eleştirmenlerin” hesaplamaları neye varıyor? Robert Conquest’e göre (1961’de yapılan bir hesaplamayla) 30’ların başında altı milyon insan açlıktan ölmüştü. 1986’da, Conquest bu sayıyı şişirerek on dört milyona çıkardı. Gulag çalışma kamplarında ise 1937 yılında, parti, ordu ve devlet aygıtı içinde temizlik başlamadan önce beş milyon mahkûm vardı. 1937-38 yıllarındaki temizlikten sonra buna yedi milyon mahkum daha eklendi, böylece 1939 yılında çalışma kamplarının nüfusu on iki milyona çıktı. Üstelik bu 12 milyon sadece siyasi hükümlülerin sayısıydı! Bu kamplarda adi hükümlüler de vardı, sayıları ise siyasi hükümlüleri kat kat aşıyordu. Bu demektir ki Conquest’e göre Sovyetler Birliği çalışma kamplarında 25-30 milyon mahkum bulunuyordu.

    Ölü sayılarına gelince, Conquest’e göre, 1937 ile 1939 arasında bir milyon siyasi mahkûm idam edilmiş, 2 milyonu ise açlıktan ölmüştü. Böylece Conquest’e göre 1937-39 temizliklerinin toplamı, 3 milyonu hapiste ölen 9 milyon kişiye ulaştı. Bu hesaplar Conquest tarafından “istatistiksel uyarlamaya” tabi tutularak 1930-1953 yılları arasında Bolşeviklerin en az 12 milyon siyasi hükümlüyü öldürdüğü sonucuna ulaşıldı. 30’lu yıllarda kıtlık nedeniyle öldükleri hesaplanan 14 milyon kişi buna eklenince ölü toplamı 26 milyonu buluyordu. En son istatistik manipülasyonlarından birinde de, 1950 yılında Sovyetler Birliği’nde 12 milyon siyasi tutuklu olduğunu açıkladı.

    Aleksandr Soljenitsin de Conquest’le hemen hemen aynı istatistik yöntemleri kullandı. Fakat bu sözde bilimsel yöntemleri farklı başlangıç değerlerine uygulayarak çok daha uç sayılara ulaştı. Conquest’in 1932-33 yıllarında açlıktan ölenler hakkında 6 milyonluk hesabını kabul etti. Fakat 1936-39 temizliğinde, her yıl en az bir milyon kişinin öldüğüne inanıyordu. Buradan yola çıkarak, tarımda kollektifleştirmenin başlamasıyla Stalin’in 1953’te ölümü arasında geçen sürede komünistlerin 66 milyon kişiyi öldürdüklerini hesapladı. Sovyet hükümeti ikinci Dünya Savaşı’nda ölen 44 milyon Rus’tan da sorumluydu. Soljenitsin’in çıkarımına göre, “sosyalizm 110 milyon Rus’un canına mal olmuştu”. Hükümlü sayısına gelince, ona göre 1953’te çalışma kamplarında 25 milyon kişi bulunuyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +1
    7) Efsanenin başındaki adam Robert Conquest

    Burjuva basınında son derece sık alıntılanan bu adam, gerçek bir burjuva düzeni yardakçısıdır. Sözde kıtlıktan ölen milyonlarca insan hakkında en fazla yazı yazan iki kişiden biri olduğu için özel bir ilgiyi hak ediyor. Sovyetler Birliği hakkında ikinci Dünya savaşı sonrası yayılan temel efsane ve yalanların kökeninde o bulunur. Conquest önce The Great Terror (Büyük Terör) (1969), sonra da Acı Hasat (1986) adlı kitaplarıyla tanındı. Conquest Ukrayna kıtlığında, Gulag çalışma kamplarında ve 1936-38 büyük duruşmalarında milyonlarca insanın öldüğünü yazdı, bunun için de ikinci Dünya savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yapan, ABD’ye göçmüş ve sağ partilerde yer bulan Ukraynalıları bilgi kaynağı olarak gösterdi. Conquest’in birçok kahramanı, 1942’de Ukraynalı Yahudiler’in katledilmesine katılmış ve yönetmiş eski savaş suçluları olarak tanınıyor. Bu kişilerden birisi olan Mykola Lebed, savaştan sonra savaş suçlusu olarak mahkûm olmuştu. Lebed Nazi işgali sırasında Lvov’da güvenlik şefiydi ve 1942’de korkunç Yahudi kırımını yönetiyordu. 1949’da, CIA Lebed’i aldı ve dezenformasyon ajanı olarak çalışacağı ABD’ye zütürdü.

    Conquest’in kitapları korkunç ve ilkel bir antikomünist tarzda yazılmıştır. 1969 tarihli kitabında, 1932 ve 1933 yıllarında açlıktan ölenlerin 5-6 milyonu bulduğunu, bunların da yarısının Ukraynalı olduğunu anlatır. 1983’te Reagan’ın antikomünist seferi sırasında ise, kıtlığı 1937’ye kadar uzatmış ve kurbanların sayısını 14 milyona çıkarmıştır! Tam zamanında gelen bu açıklamalar ödülsüz kalmaz: 1986’da Reagan’ın seçim kampanyası sırasında Amerikan halkını bir Sovyet işgaline hazırlamak üzere bir broşür yazması için anlaşma yapar. Yazının başlığı şöyleydi: “Ruslar geldiğinde ne yapmalı – hayatta kalma kılavuzu”! Bir tarih profesörü için garip bir çalışma!

    Aslında, hayatını önce gizli servislerin ajanı olarak, sonra yazar ve Kaliforniya Stamford Üniversitesi profesörü olarak Sovyetler Birliği ve Stalin üzerine yalanlar ve çarpıtmalarla kazanan bir kişiden söz ettiğimize göre bunda garip olan hiçbir şey yok. Conquest’in geçmişi, 27 Ocak 1978 tarihli Guardian’da yer alan, ingiliz gizli servisinin dezenformasyon bölümünün, yani Enformasyon Araştırma Kurumu’nun (Information Research Department – IRD) eski bir üyesi olduğunun açıklandığı bir makalede anlatıldı. IRD, 1947’de kurulmuş (başlangıçta Komünist izleme Bürosu olarak), başlıca görevi politikacılar, gazeteciler ve kamuoyunu etkileyebilecek diğer kişiler arasında söylentiler yayarak tüm dünyada komünizmin etkisiyle mücadele etmek olan bir kurumdu. IRD’nin faaliyetleri, hem ingiltere hem de dünya çapında oldukça yaygındı. Aşırı sağla ilişkilerinin ortaya çıkması nedeniyle 1977’de resmi olarak lağvedildiğinde, sadece Büyük Britanya’da yüzden fazla ünlü gazetecinin IRD’yle bağlantı halinde olduğu ve makaleleri için düzenli olarak malzeme aldığı ortaya çıktı. Bu, Financial Times, The Times, Economist, Daily Mail, Daily Mirror, The Express, The Guardian ve diğerleri gibi pek çok büyük ingiliz gazetesi için kuraldı. Guardian tarafından ortaya çıkarılan olgular gizli servislerin gazeteleri manipüle etme ve geniş bir kitleye ulaşma gücü hakkında bilgi veriyor.

    Robert Conquest 1956’ya kadar IRD için çalıştı. Onun “çalışmaları” Sovyetler Birliğinin sözde “kara kitabı”na katkıda bulundu: gerçek gibi sunulan ve kamuoyunu etkilemek için yayılan sahte hikâyeler. IRD’yi resmen terk ettikten sonra, IRD yardımıyla kitaplar yazmaya devam etti. 1937 yılında Sovyetler Birliği’nde yaşanan iktidar mücadelesi hakkında yavan bir eser olan Büyük Terör adlı kitabı, gerçekte gizli servisler için çalıştığı sırada yazdığı yazıların bir derlemesiydi. Kitap IRD’nin desteğiyle yazıldı ve yayınlandı.

    Yayının üçte biri, genellikle CIA kaynaklı kitapların yayın ve dağıtımını yapan Praeger Press tarafından dağıtıldı. Kitabın hedefi üniversitelileri, gazetecileri, radyo ve televizyonu etkileyip, yalanların halka yayılmasının sürekliliğini sağlamaktı. Conquest halen sağcı tarihçiler için Sovyetler Birliği tarihi üzerine en önemli kaynaklardan biri olmaya devam etmektedir.

    8) Aleksandr Soljenitsin

    Bu isim daima Sovyetler Birliğinde hayatını ya da özgürlüğünü kaybeden sözde milyonlarca insan üzerine kitaplar ve makalelerle bağlantılı oldu: Rus yazar Aleksandr Soljenitsin. Soljenitsin kapitalist dünyada 60’ların sonunda The Gulag Archipelago (Gulag Takımadaları) adlı kitabıyla ünlendi. Kendisi de 1946 yılında anti-Sovyet propaganda yaptığı için karşı-devrimci faaliyetten 8 yıl çalışma kampı cezası aldı. Soljenitsin’e göre, Sovyet hükümeti Hitler’le uzlaşma yolu bulsaydı ikinci Dünya Savaşında Nazi Almanyası’yla savaş önlenebilirdi. Sovyet hükümetini ve Stalin’i savaşın Sovyet halkına korkunç etkileri bakımından Hitler’den daha çok sorumlu olmakla suçladı. Nazilere duyduğu sempatiyi saklamadı. Bunun üzerine hain olarak mahkûm oldu.

    Soljenitsin’in kitapları Sovyetler Birliğinde ilk kez Nikita Kruşçev’in izni ve desteğiyle 1962’de yayınlanmaya başladı. ilk kitabı bir mahkûmun hayatını anlattığı Ivan Denisoviç’in yaşamından bir gün oldu. Kruşçev Stalin’in sosyalist mirasıyla savaşmak için Soljenitsin’in metinlerini kullandı. 1970’te Gulag Takımadaları kitabıyla Nobel edebiyat ödülünü aldı. Kitabı kapitalist ülkelerde bolca dağıtılmaya başladı ve yazarı emperyalizmin Sovyetler Birliği sosyalizmiyle savaşımında en etkili araçlarından biri haline geldi. Çalışma kampları üzerine yazıları Sovyetler Birliği’nde ölen milyonlar hakkında propagandaya eklendi ve kapitalist medyada gerçeğin yansısı gibi sunuldu. 1974’te, Soljenitsin Sovyet vatandaşlığından ayrıldı ve önce isviçre’ye, ardından ABD’ye göçtü. Bu sırada, kapitalist basın tarafından en büyük özgürlük ve demokrasi savaşçısı kabul ediliyordu. Nazi sempatisi, sosyalizme karşı propaganda savaşını engellememesi için saklandı.

    ABD’de, Soljenitsin sık sık önemli konferanslara katıldı. Örneğin, 1975’te AFL-CIO sendikası kongresinin en önemli konuşmacısıydı. 15 Temmuz 1975’te, Amerikan Senatosuna dünyanın durumuyla ilgili bir sunum yapmaya bile çağırıldı! Konuşmaları büyük şiddet ve kışkırtma içeriyor, en gerici konumların propagandasını yapıyordu. Örneğin, ABD’nin Vietnam’a yeniden saldırması için ajitasyon yapmaktan çekinmemiştir. Dahası: Portekiz’de kırk yıllık faşizmin ardından ordunun solcu subayları 1974’te bir halkçı devrim sonucunda iktidarı aldığında Soljenitsin Portekiz’e Amerikan’ın askeri müdahalesi için yaygaraya başladı, ona göre ABD müdahale etmezse bu ülke Varşova Paktı’na katılacaktı! Soljenitsin Potekiz’in Afrika kolonilerinin bağımsızlıklarının tanınmasına da hep karşı çıktı.

    Açık ki Soljenitsin’in konuşmalarının temeli sosyalizme karşı sonu gelmez kirli savaştan ibarettir - iddiaları Sovyetler Birliği’nde idam edilen milyonlardan Kuzey Vietnam’da tutsak edilen ve köleleştirilen on binlerce Amerikalı hakkında masallara kadar varıyordu! Kuzey Vietnam’da Amerikalıların zorunlu çalışmaya tabi tutulduğu hakkında Soljenitsin’in fikirleri Rambo filmlerine ilham kaynağı oldu. ABD ile Sovyetler Birliği arasında barış lehinde yazmaya cesaret eden Amerikalı gazeteciler Soljenitsin tarafından potansiyel hain olarak ilan edildi. “Tank ve uçak bakımından ABD’den beş ya da yedi kat üstün” olduğunu iddia ettiği Sovyetler Birliği’yle baş edebilmek için silahlanmanın hızlandırılması propagandası yaptı. Hatta Sovyetler Birliği’nin elinde ABD’dekinin iki, üç hatta beş katı kadar atom bombası olduğunu savunuyordu. Soljenitsin’in Sovyetler Birliği hakkında sözleri aşırı sağın görüşlerini temsil ediyordu. Fakat faşizme desteğinde daha da ileri gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +1
    18) Önemli bir faktör: Tıbbi malzeme ekgibliği

    Şimdi üçüncü soruya cevap verelim. Çalışma kamplarında kaç kişi öldü? Sayı her yıl değişmekte, fakat 1934’teki %5,2 oranının 1953’te %0,3’e düştüğü görülüyor. Çalışma kamplarındaki ölümlerin nedeni, toplumun tümünü de etkileyen, özellikle salgın hastalıklara karşı ihtiyaç duyulan genel tıbbi malzeme ekgibliğiydi. Bu sorun çalışma kamplarıyla sınırlı değil, toplumun tümünü hatta dünyanın büyük kısmını etkiliyordu. Bu durum ancak, bulunuşu ve yaygın kullanımı ikinci Dünya savaşı sonrası gerçekleşen antibiyotikler sayesinde değişti. En kötü yıllar barbar nazilerin tüm Sovyet vatandaşlarına iğrenç koşullar dayattıkları savaş yıllarıydı. Bu 4 yıl boyunca, yarım milyondan fazla kişi çalışma kamplarında öldü, bu sayı incelediğimiz yirmi yıl içinde ölenlerin topldıbının yarısına eşit. Ancak aynı sırada serbest insanların 25 milyonunun savaş nedeniyle öldüğünü hatırlayalım. 1950’de Sovyetler Birliği’nde koşullar düzeldiğinde ve antibiyotik kullanımı başladığında hapiste ölen hükümlü oranı %0,3’e düştü.

    Dördüncü soruya geçelim. 1953 yılına kadar, özellikle de 1937-38 temizliği sırada kaç kişi idam edildi? Conquest Bolşeviklerin 1930-1953 arasında çalışma kamplarında 12 milyon hükümlüyü öldürdüğünü söylüyordu. Bunların bir milyonu da 1937-38 yıllarında öldürülmüş olacaktı. Soljenitsin çalışma kamplarında ölen on milyonlardan bahsediyordu, bunun da 3 milyonu sadece 1937-38 arasında öldürülmüştü. Sovyetler Birliğine karşı propaganda savaşı için bu sayılar imal edildi. Başka bir örnek, yazar Olga Shatunovskaya, 1937-38 temizliğinde 7 milyon kişinin öldüğünü söylüyor.

    Sovyet arşivlerinden çıkan belgeler ise başka türlü konuşuyor. Şunu baştan belirtelim ki idam cezası alanların sayısı hakkında bilgiler farklı arşivlerde bulunuyordu ve araştırmacılar yaklaşık bir değere ulaşabilmek için verileri bir araya getirmek zorunda kaldılar, bu nedenle çift sayma ve gerçekte olandan daha büyük bir sayıya ulaşma riskini göze almak zorunda kaldılar. Yeltsin tarafından Sovyet arşivleriyle ilgilenme görevi verilen Dmitri Volgokonov’a göre, 1 Ekim 1936 ile 30 Eylül 1938 arasında askeri mahkemelerde 30.514 kişi idama mahkûm edilmişti. Şubat 1990’da basında yer alan bir KGB belgesinde ise, 1930’dan 1953’e kadar geçen 23 yıllık sürede karşı-devrimcilik suçundan 786.098 kişinin idama mahkûm olduğu yazıyordu. KGB’ye göre bu mahkûmiyetlerden 681.692’si 1937 ile 1938’de gerçekleşti. KGB’nin söylediğini kontrol etmek mümkün değil fakat bu bilgi güvenilir görünmüyor. Yalnız iki yıl içinde bu kadar çok kişinin idam edilmesi oldukça zor. 1990’ın Kapitalist yanlısı KGB’sinin sosyalist yanlısı eski KGB ile ilgili verdiği bilgilere inanılabilir mi? En azından, KGB’nin söz konusu 23 yılla ilgili kullandığı istatistiklerin kapitalist KGB’nin iddia ettiği gibi sadece karşı-devrimcilerin iddıbını mı yoksa hem karşı-devrimcileri hem de adi suçluları mı içerdiğini kontrol etmek gerekir. Arşivler idama mahkûm adi suçlularla karşı-devrimcilerin sayısının yaklaşık olarak eşit olduğu sonucuna zütürüyor.

    Buradan çıkarabileceğimiz sonuç, 1937-38 yıllarında idama mahkum olanların Batı propagandasında yer aldığı gibi milyonlara değil, yüz bine yakın olduğudur.

    Tüm idam cezalarının uygulanmadığını da eklemek gerekir. Ölüm cezalarının büyük bölümü çalışma kampı cezasına çevrilmiştir. Adi suçlularla karşı-devrimciler arasında ayrım yapmak gerekir. idama mahkûm olanların çoğu cinayet ya da hırsızlık gibi büyük suçlar işlemiştir. 60 yıl sonra, çoğu ülkede bu suçların aynı şekilde cezalandırıldığını görmekteyiz.

    Hapis cezaları ne kadar sürüyordu? Hapis cezalarının uzunluğu Batı propagandasında en utanmaz söylentilere konu oldu. Genellikle Sovyetler Birliğinde insanın tüm yaşdıbını hapiste geçirdiği ve asla hapisten çıkamadığı söyleniyordu. Bu tamamen yanlıştır. Stalin döneminde hapse gidenlerin büyük çoğunluğu için hapis süresi en fazla beş yıldı. American Historical Review’de yer alan istatistikler bize gerçekleri gösteriyor. 1936 yılında Rusya Federasyonunda adi suçluların aldıkları cezalar: beş yıla kadar %82,4; beş ile on yıl arası %17,6. 1937 öncesi mümkün olan en yüksek ceza on yıldı. 1936 yılında sivil mahkemelerde mahkûm olan siyasi suçluların aldığı cezalar: beş yıla kadar %44,2; beş ile on yıl arası %50,7. En uzun cezaların çekildiği gulag çalışma kampları için 1940 yılına ait istatistikler beş yıla kadar olan cezaların %56,8; beş ile on yıl arası cezaların %42,2 olduğunu gösteriyor. On yıldan fazla ceza alanların oranı sadece %1’dir.

    1939 için Sovyet mahkemelerinin istatistiklerine sahibiz. Ceza süreleri şöyledir: beş yıla kadar, %95,9; beş ile on yıl arası, %4; on yıldan fazla, %0,1. Görüldüğü gibi Sovyetler Birliğinde sonsuza kadar süren cezalar, Batı’da sosyalizmle savaşmak için yayılmış bir masaldır.
    Tümünü Göster
    ···