-
1.
+2muhtac olundugu ve/veya ciddiye alindigi olcude insani ozel hayat denilen kavramdan uzaklaştiran duzen. nadiren adil, cogu zaman yipratici, ama yoklugu hepsinden beter olgu.
-
2.
0zor durum :/
-
3.
0noldu la birden ekşi moduna döndünüz
edit:lan yeni korku filmi seyrettim
edit2:yapmayın lan -
4.
0içerisinde bulunmak istediğim 1 hayat.
-
5.
0insanı yıpratan, soyutlayan, dıbını zütünü 1 eden kavram. işe geç kalcam lan
-
6.
+2eddie vedder - society (yazarken bunu dinledim)Tümünü Göster
hem çalışıp hem mutlu olan insanlar var şu dünyada. onlar ki en asil duygunun neferleriler.
benim içimdeki saatin çarkları bozuk kesin. uzun uzun bakıyorum anlam veremiyorum bir insanın modern dünyanın içinde hem çalışıp hem mutlu olabiliyor olmasına. o ofis düzeni, o basık boğucu koridorlar. züt yalayıcılar, yardakçılar, kuyu kazıcılar. hepsinden öte hayatta kalmak için hayatını bağışladığın o karmaşa, hezeyan. ihtiyaçlarını karşılamak için böylesine bir keşmekeş.
ben ne kadar neşeli adamım oysa ki. pencereden dışarı bakıp bir ağacın rüzgarda sallanışına şaşırarak saatlerimi geçirebilirim. hatta bozcaada'da polente fenerine yakın bir karınca yuvasının başına oturup zamandan soyutlanmışlığım bile var. onlar bizlerden çoklar, bizlerden organizeler ama temel ihtiyaçları dışında çalışmıyorlar. borsaları, modaları, egoları yok. her biri tek tek neden çalıştığının ne iş yaptığının bilincinde. alsak birini karşımıza "ne iş yapıyorsun?" desek güzelce anlatır. hiç de gocunmaz mesleğinden. çünkü yaptığı mantıklı, zarif ve zekice.
-senin olay ne karınca?
-yemek topluyorum
-neden?
-acıkıyoruz.
ne kadar güzel cevap. mis gibi. bir de bize bak. onca şa şa, onca modern yapı, altında milyonlarca neyi neden yaptığından hebersiz insan. bir de zekamızla övünüp duruyoruz. en övündüğümüz şeyin bu kadar kof olması benim insana zaten az olan inancımı iyice baltalıyor. çok doğru bir tez var insana dair. bizim evrimin denemelerinden biri olduğumuzu söylüyor. bizim de daha önce yüzbinlerce kez olduğu gibi evrimin çıkmaz sokaklarından biri olduğumuzu savunuyor. bir başka hatalı üretim.
sonuçta biraz uzaklaşıp bakarsak bu ekonomik sisteme ilk başta kurulan pratik faydalarından uzaklaşalı çok uzun zaman olmuş. nedir para? enerjinin, verilen emeğin cepte taşınabilen formu değil midir. yani öyle olması gerekmez mi? bize yapılan işi bir birimle ifade etme kolaylığı sağlıyor. ben on liralık iş yaptım diyebiliyorsun. on liralık buğday alabilirim bu iş için diyebiliyorsun. bu sayede hiç tanımadığın bir adam, senin yaptığın işi görmese bile parayı ve karşılık geldiği enerjiyi bildiğinden sana buğdayı veriyor. ne mükemmel.
ama durum artık böyle değil ne yazık ki. hisse senetleri, faiz, parite, kar, dengeyi dağıtalı beri para artık o eski para değil. para artık o eski enerji birimi olma amacından sapmış. durum böyle olunca birileri hiç çalışmadan da güzelce yaşayabiliyor. birileri hiç tanımadığı birinin sırtına oturup, yüzüne vuran güneşin tadını çıkarırken, altındaki adamın ona şükretmesini talep edebiliyor. üstte oturana da kızmıyorum, bu yazının amacı ona kızmak değil. sonuçta bayat kapitalist dünya geyikleri yapacak olsam hiç bulaşmazdım yazmaya. anlattığım şey daha mekanik. daha duygusuz bir şey. anlattığım şey vicdanen çalışmayı reddetmenin artık bu çağda yaygınlaşacağı öngörüsü. yahut böyle bir hareketin oluşacağına dair bir teori.
bir tarafta zütünü yayıp yatanlar varken, öteki tarafta kazığa oturanları görüyoruz. kim kazığa oturmayı seçer ki. ama otuluyor işte. hem de bile bile, yavaş yavaş, hissederek. çünkü mahalle baskısı var, çünkü birini seviyorsun mesela onunla beraber mutlu bir yuva özlemi var. alayim başımı dağ sıçanları gibi bir delikte yaşayayım diyemiyorsun. annen, baban var. onlara öğretilen doğru yaşamı kafalarından silmeyeceğini yüzüne vuran örnekler var. bu düzenin içine doğduğundan tam da sinir uçlarından bağlısın sana dayatılanlara. koparıp da gideyim desen en sevdiklerinin canı yanar.
eğer cehennem diye bir yer varsa benimkinde kesin ofis dekoru olacaktır. günahlarımın karşılığını ödeyebileceğim harika bir düzen. bir pencereden akşamüstü karın yağışını izlemek istediğim için günde 11 saat, haftada 6 gün, yılda 50 hafta aralıksız debeleneceğim bir çukur. aç kalmamak, çıplak kalmamak, sevdiklerimle beraber olmak için bir bedel.
boyun eğip kabul etseniz bile kariyer meraklısı yavşaklarının egosunun pompası olmanız gerektiğini de unutmayın. hizmet ettikleri düzenin acısını yeni gelenlerden çıkaran bu zebaniler, sizin pes ettiğinizi görmekten zevk alacak kadar da zütündeki kazığa alışmışlar ne yazık ki. sen sevdiklerinin yanında yaşamak istediğin için onlar hep kazanacaklar. gerçeği gören bir adamı en zayıf yerinden vuracaklar.
cümle yapısı bakımından yazdığım en taktan entry oldu farkındayım ama nedeni yaşadığım büyük korkudur. gibtir olup gidip bir mağrada yaşamam gerekirken. sevdiklerimden kopmayı zütüm yemediği için, bir ömür debelenmek zorunda kalacağım bu koskoca tak çukurundan duyduğum korkudur. ergen hezeyanıyla yazdığım şu entry de benim gibi çaresiz embesillere gelsin. onlar benim gibi ödlek olmasınlar. onların gidecek cesaretleri olsun.
onlar başka bir hayatın mümkün olduğuna benden çok inansınlar.
ve toplum, sen çılgın bir türsün
umarım ben gittiğimde yalnız kalmazsın. -
7.
+5anasını avradını gibeyim işte ben onun.Tümünü Göster
adı bile sorunlu lan bu sentetik yaşam şeklinin. iş hayatı denildiğinde sanki onun dışında bir başka hayatınız daha olacakmış gibi bir ilizyon yaratıyor. halbuki iş hayatı, hayatınızın yerine geçecek yepyeni bir mekanizmadır.
kapıdan girerken hayatını çıkarırsın yerine bu iş hayatı denen modern köleliği giyersin.
benim hayattaki düsturum şu şekilde, bir şeyi eleştireceksen o şeyde başarılı olacaksın arkadaş.
"iş hayatının anasını avradını gibeyim." cümlesini de ülkenin en taşaklı firmalarından birinin, amerikan filmlerinde görebileceğiniz estetikteki ofislerinden birinde yazıyorum.
yazıyorum ki anlayın iş hayatının ne gibimden bir kurmaca olduğunu.
yükseldikçe insandan uzaklaşan, yükseldikçe metaya yaklaşan bu düzenin, bu oyunda başarılı olanlar için bile çekilmez bir çile olduğunu anlayın. doğaya, insana, özgürlüğe ve sanata hobi başlığı altında bile yer vermeye imtina eden bu düzenin çarklarına değer vermeyin. çalışanların motivasyonunu arttırmak için tutup kolundan getirdikleri müzisyenlerin tırnağı olamayacak insanlara saygı göstermeyin.
isyan edin dıbına koyduklarım.
plazalarda gördüğünüz ihtişamın altındaki gerçek, değersiz ve anlamsız hayatlarına renk katmaya çalışan insanların egosudur. birbiri ardına dizilmiş bu insan dominosunun devireceği son taşın adı da metadır.
insanın meta ile oluşturabileceği yegane eser piramittir, gökdelendir, mars üzerinde uygarlık kurmaktır ki insanın sahip olaması gereken asıl erdem asla bu değildir. elmastan bir şatoda yaşama hayali olan adamın dünasıdır iş hayatı. eğer senin sahip olmak istediğin varlık bu ise senin de hayalini gibeyim. sana iş hayatında yaşayacakların müstahaktır.
70 yıllık ömrünün en sağlıklı ve verimli çağını bir ofis kübiğinde harcamak istiyorsan, kariyer denen şeyin gerçekten bir varlık olduğunu sanıyorsan , yirmili yaşlarında emeklilik hayalleri kuruyorsan sana da yazık. senin edineceğin varlığın zütüne koyayım.
gerçek dünya bu değil.
gerçek dünyada aşk var, sanat var, bilgi var, evrenin sonsuza uzanan kanallarında bir zerre olduğunun bilincinde var olmanın hazzı var.
sadece var olduğu için mutluluk ile yoğurulan hayatlar var.
zütünü de yırtsan akış yönünün aksine hareket edemeyeceğin bu var oluşlar evreninin içinde üretmeye çalıştığımız bu suni "insan" davranışlarının tamamı, evrenin gözlükleriyle acınası çırpınışlar gibi gözüküyor ne yazık ki. tüm mal varlığı ile zenginliğin zirvesinde bir adamın evrendeki konumu, maalesef çürüyen bir asma yaprağından fazla değil.
gibinde bambu kamışıyla taşakaları zütüne vura vura dans eden yerlinin canını seveyim.
iş hayatı diye bir şeyin varlığından habersiz, huzurla kendi hayatını yaşayan tüm gerçek insanların canını seveyim.
bir plaza dolusu insanı ego ile yoğuran, lüks ve ihtişam vaadiyle motive eden sistemin adamı olmadım. olmayacağım.
yaşasın özgür ve iştahlı yaşam.
yaşasın az ile yaşayan, az tüketen insan hayvanı.
yaşasın sanat.
kalanlarınızın güdük algısına sokayım. -
8.
03 Yıldır severek çalıştığım firmada sendikaya yakın olduğum için arka arkaya haksızlıklara uğradım önce elimde bile olmayan telefondan tutanak tuttular 25/2 maddeden yani yüz kızartıcı suçla işten kovuldum. 3 sene emek verdiğim yerden cebimde 40 tl ile kapıdan çıktım. Sendikalı iş yeri birde ve çalıştığım süre sendikanın her türlü eylemine katıldım. sendikaya gittim saatlerce anlattım derdimi keza onlar olayın arka planınıda çok iyi biliyorlardır, eylem yaparız demediler tazminatını alırız dediler halbu ki eğitimlerinde yaşama hakkı gibi çalışma hakkıda kutsaldır diyerek lafa başlıyorlardı sınıf mücadelesi verdiğini iddaa eden o kişiler. Başka iş buldum orada bu olayların yaşandığı iş yerini arıyor o sendika elebaşı diyorlar işede giremedim 3 aydır işsizim. 31 yaşındayım hayata yeni atılacak gençler okusun diye yazdım.
-
9.
0Belli bir akış şeması oturtabilirseniz aslında zor olmayan iştir, örneğin crm programları yada personel takip programları eşliğinde... örneğin: https://www.aklibasinda.c...R/personel-takip-sistemi/
-
10.
0iş hayatının temeli diğer insanlara "evet" cevabını verdirebilme üzerinedir çünkü başka türlü ürün ve hizmetlerinizi pazarlayamazsınız. bunu yapmak için gereken pgibolojik teknikleri öğrenmeye kaynak ve zaman ayırmayanlar uzun vadede ufalarak yok olur.
-
11.
0Dusturu herzaman daha cok para kazanmak olan bir yerdeyseniz isci olarak orda genelde mutsuz olursunuz. boyle yerler insana cile gibi gelir hayattan sogutur. insanin sevdigi isi yapmasi nefes almak kadar onemlidir. yoksa hayat cekilmez hale gelebiliyor.