1. 33.
    0
    öyle ya, hizmetçi kilitlemesiydi bu; artık hafızam zayıflıyordu, eşyanın diline dikkat etmiyordum.
    ···
  2. 32.
    0
    ona bir türlü öğretemedim doğru dürüst kilitlemesini. (kaç kere söyledim şunu iki defa çevireceksin diye.)
    ···
  3. 31.
    0
    eğildim: bir don! buldum: hizmetçi temizliğe gelmişti. nasıl unutmuştum? koridora ip gerilmesini sevmediğimi bilirdi. çamaşırlar arasında kaybolmaktan korkardım. öyle ya! hırsız kilidini de bir kere çevirmiştim. hatırladım.
    ···
  4. 30.
    0
    ya zarf? eski eşya demek istedim. aman allahım! ya eşya bir gün delirirse? her şeye rağmen salonun kapısına henüz güveniyordum. ayağıma bir şey takıldı. demek ki düşünmem gene uzun sürdü. korktum; salon kapısının sağladığı kolaylığa hemen kapılmamalıydım.
    ···
  5. 29.
    0
    panpa sen işi bilmiosun başlıktan kaybetmişsin.
    dinlemeyeni giberim binler, ya da süper hikaye beyler anlatıorm de bin akar buraya.
    ···
  6. 28.
    0
    ee sonra?
    ···
  7. 27.
    0
    kapı açıldı; tokmağını çevirmeden açıldı. her zaman öyle olur. kilidi iki kere çevirince kendiliğinden açılır. kapının dili bozuktur, ucu tam yerine oturmaz. demek ki eşya henüz özelliklerini koruyor.
    ···
  8. 26.
    0
    nasıl? vazoyu ters çevirdim; ellerim titriyordu. üstünde "4" yazan anahtarı aldım; henüz her şey bitmemişti. anahtarı deliğin kenarına çarpmadan ve bir kerede soktum; iki kere çevirdim. hem de doğru çevirdim, ters tarafa çevirmedim.
    ···
  9. 25.
    0
    az da olsa dinleyinim var, ne güzel, sağ olun.
    ···
  10. 24.
    0
    eee panpa?
    ···
  11. 23.
    0
    ben kilitlerim ya. her gün kilitlerim canım, işe giderken. öyle ya. geri döndüm. ümitlendim. belki zarfın da böyle basit bir izahı vardır.
    ···
  12. 22.
    0
    yavaşça salona doğru çekildim. fakat salonun kapısı kilitliydi. içime aynı ağrı gene saplandı
    ···
  13. 21.
    0
    çevremde bir "demek ki" aramaya başladım ümitsizce.
    ···
  14. 20.
    0
    çünkü kimse bana mektup yazmazdı. korktum. çünkü, "demek ki" diyemiyeceğim bir yerlere gelmiştim. içime bir ağrı saplandı. ne olurdu bir "demek ki" daha diyebilseydim. zarfı, olduğu yere bıraktım.
    ···
  15. 19.
    0
    rafın üstünde duruyordu. içine oda kapılarının anahtarları konulduğu için vazonun yeri orasıydı, taşı bittiği için bir aydır kullanamadığım çakmak da bıraktığım yerdeydi; tuvalete giderken yanıma aldığım bir kitap, kırık olduğu için salona alınmayan heykel, binikiyüz liralık hesabımın olduğu bankadan yılbaşı hediyesi sigara tablası (onun içine sigaramı yalnız, ayakkabılarımı giyerken koyardım)... hepsi yerli yerindeydi. demek ki, üstü yazılı olmayan bu zarf yeniydi. (bu "demek ki"ler beni her zaman rahattırdı.) fakat ben oraya zarf koymazdım. çünkü zarfım yoktu evde. çünkü kimseye mektup yazmadım.
    ···
  16. 18.
    0
    sonra, birden o zarfı gördüm. koridorda bulunan tanıdık eşyanın dışında tek yabancı şey oldugu için, onu hemen gördüm
    ···
  17. 17.
    0
    sonra, vazonun dışında eşyayı, çevremi gördüm; demek, düşünmem bitmişti. (insanın, sürekli yaşadığını hissetmesi için, bazı değişmez ölçülere başvurması iyi oluyordu.)
    ···
  18. 16.
    0
    her şeyimi kaybetmedim daha; çıkmayan candan ümit kesilmez, havlayan köpek ısırmaz. hay allah kahretsin!
    ···
  19. 15.
    0
    dur, hayır; unutmadım. yalnız kaldıkça, yalnız kalmaktan korktukça... aynadan uzaklaştım; fakat biliyordum, böyle bir düşünceydi. köpekler sinirimi bozdu, şimdi kendime gelirim. buldum: yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor. bu sefer gerçekten gülümsedim. ister görün, ister görmeyin; gülümsedim işte.
    ···
  20. 14.
    0
    korkuyorsan, neden bu kadar uzakta yaşıyorsun şehirden? neden üç evli sokağın en ucundaki evde oturuyorsun? son kaldırım taşından bile ellibeş adım ötede ne işin var? garip kaderime gülümsedim; aynaya bakarak tabii. tatli bir gülümseme. eski neşemi kaybetmediğimi göstermek için. sonra durgunlaştim. neden? unuttum.
    ···