0
yemek salonu, o gece de tıklım tıklımdı. Rum
müşteriler, Yunanlışarkıcının söylediği güzel şarkıya eşlik ediyorlardı. Duvar kenarındaki bir
masada, işgalcilerin şiddetli baskılarına rağmen harıl harıl milli orduya hizmet eden iki de
Türk oturuyordu. Bunlar Muharip adlı gizli örgütün başkanı Kurmay Binbaşı Ekrem Baydar
ile haber alma kolu başkanı Kurmay Yüzbaşı Seyfı Akkoç'tu. ikisi de sivil giyinmişti. Başları
açıktı. Gözleri kapıdaydı. Anadolu'ya silah ve mühimmat satmak isteyen Fransız bankacı
Mösyö Marcel Savoie ile buluşacaklardı. Kapıdan Marcel Savoie yerine, otelin mareşal
kılıklı, palabıyıklı Rum kapıcısı girdi, ilk masaya eğildi ve bir şey söyledi. Masadakiler darbe
yemiş gibi sarsıldılar. Haber masadan masaya yayıldıkça, şarkıya katılanlar susmaya başladılar. Sonunda güzel şarkıcı da bir felaket olduğunu sezerek şarkıyı kesti. Bir ingiliz subayı
telefona koştu. Ekrem ile Seyfı dikkat kesilmişlerdi.
Haberi duyup da sokağa dökülmüş heyecanlı Türklerin söylediği bir marş, yavaş yavaş
sessizliği dağıtmaya başladı:
izmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar..
Heyecanla otelin holüne çıkıp, camdan caddeye baktılar.
Yüzlerce Türk, ellerinde bayraklar ve tutuşturulmuş bükülü kâğıtlar, Pera Palas'ın önünden
geçerek Tepebaşı'ndaki ingiliz Elçiliğine doğru yürüyordu.
Kader böyle imiş ey şanlı paşa
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa...
işgal kuvvetlerinin devriye kolları, kalabalığı susturmak ve dağıtmak için harekete geçti.
Türklerin birdenbire neden coştuklarını öğrenince, hepsinin neşesi kaçacaktı.
Bu güzel şehirde görev yapmak, keyifli bir tatil olmaktan çıkıyordu galiba.
Akşam gazetesine telefon ederek haberi öğrenen Ekrem Bey, Yüzbaşı Seyfi'ye, "Yarın.." diye
fısıldadı, "..Lloyd George'un yüzünü görmek isterdim."