1. 1.
    0
    yemek salonu, o gece de tıklım tıklımdı. Rum
    müşteriler, Yunanlışarkıcının söylediği güzel şarkıya eşlik ediyorlardı. Duvar kenarındaki bir
    masada, işgalcilerin şiddetli baskılarına rağmen harıl harıl milli orduya hizmet eden iki de
    Türk oturuyordu. Bunlar Muharip adlı gizli örgütün başkanı Kurmay Binbaşı Ekrem Baydar
    ile haber alma kolu başkanı Kurmay Yüzbaşı Seyfı Akkoç'tu. ikisi de sivil giyinmişti. Başları
    açıktı. Gözleri kapıdaydı. Anadolu'ya silah ve mühimmat satmak isteyen Fransız bankacı
    Mösyö Marcel Savoie ile buluşacaklardı. Kapıdan Marcel Savoie yerine, otelin mareşal
    kılıklı, palabıyıklı Rum kapıcısı girdi, ilk masaya eğildi ve bir şey söyledi. Masadakiler darbe
    yemiş gibi sarsıldılar. Haber masadan masaya yayıldıkça, şarkıya katılanlar susmaya başladılar. Sonunda güzel şarkıcı da bir felaket olduğunu sezerek şarkıyı kesti. Bir ingiliz subayı
    telefona koştu. Ekrem ile Seyfı dikkat kesilmişlerdi.
    Haberi duyup da sokağa dökülmüş heyecanlı Türklerin söylediği bir marş, yavaş yavaş
    sessizliği dağıtmaya başladı:
    izmir'in dağlarında çiçekler açar
    Altın güneş orda sırmalar saçar
    Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar..
    Heyecanla otelin holüne çıkıp, camdan caddeye baktılar.
    Yüzlerce Türk, ellerinde bayraklar ve tutuşturulmuş bükülü kâğıtlar, Pera Palas'ın önünden
    geçerek Tepebaşı'ndaki ingiliz Elçiliğine doğru yürüyordu.
    Kader böyle imiş ey şanlı paşa
    Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa...
    işgal kuvvetlerinin devriye kolları, kalabalığı susturmak ve dağıtmak için harekete geçti.
    Türklerin birdenbire neden coştuklarını öğrenince, hepsinin neşesi kaçacaktı.
    Bu güzel şehirde görev yapmak, keyifli bir tatil olmaktan çıkıyordu galiba.
    Akşam gazetesine telefon ederek haberi öğrenen Ekrem Bey, Yüzbaşı Seyfi'ye, "Yarın.." diye
    fısıldadı, "..Lloyd George'un yüzünü görmek isterdim."
    ···
  2. 2.
    0
    --spoiler--
    ok
    --spoiler--
    ···