+6
-3
Bu başlıkta çok şey kazanmayacağız. Aksine kazandığını zannettiğin şeylerin aslında var olmadığını, kazanmanın var olmadığını ve köle olduğunu anlayacaksınız. Yani umarım.
Aslında hepimiz birer köleyiz. Köle nedir?
Başkası tarafından yönetilen, hürriyet hakkı olmayan.
Doğarken bile köleydik, hür irademizle doğmadık. Doğarız, doğduktan belli bir süre sonra algı evresine gireriz. Algı metafizik konusunu da kapsar bir bakıma. Senden habersiz arkanda uçan toz tanesi dahi senin duyguna hitap etmektedir.
Sen büyüdükçe beynin fikirlere açılır. Fakat aslında o beyini dahi sen yönetemiyorsundur, aksine beynin seni yönetiyor.
En basitinden ailen küçüklükten beri seni Dine alıştırmaya başlar. Sana belli bir yola girmeni emreder.
Aynı şekilde siyaset. Sana şu şunu yaptı, bu bunu yaptı diye empoze ederler bazı şeyleri.
Hayatta hiç bir şeyin kesinliği yoktur, hiçbir şeyin.
Bir ideolojiye sahip olursun, daha doğrusu olduğunu zannedersin. O ideoloji geçmişte yaşadığın iyi veya kötü mutlu anların veya kötü anların sonucunda ortaya çıkar. Sevgilin seni aldatır kızlara güvenilmez fikrine kapılırsın. Sevgiliden öte dostun aldatır dosta bile güven olmaz der kabuğuna çekilir o kabuk içinde kelebek etkisi yaşarsın.
Hayatta ki her fikrini tecrübelerin sayesinde edinirsin fakat tecrübeyi edinmek senin elinde değildir. Kişi veya kişiler sayesinde veya yüzünden iyi veya kötü şeyler yaşayarak edinirsin.
Madem hayatta hiç bir şeye sahip değiliz neden yaşıyoruz sorusu gelir akıllara. Her düşünen farklı bir şey söyleyebilir fakat benim felsefeme göre "bilinçlendirmek" için yaşar insan.
Mutlu olmanın sırrı köle olduğunu bilmektedir. Aslında kazandığın şeyleri aslında kazanmadığını, kaybettin zannettiğin şeyleri de kaybetmediğini çünkü hiç bir şeyin sahibinin sen olmadığını anladığında zevk alırsın, hayatı bilirsin. Şöyle ki;
insanlar Ruhsal acı yaşadıkları zaman hayli zırlayıp ağlarlar. Kimi eşlerinden, sevgililerinden ayrıldıkları için, kimi bir yakınını kaybettiği zaman, kimi de başka bir şey olduğu için üzülürler. Bu acıya nasıl dayanırım diye hezeyan ederler.
Aslında acıya dayanamamak diye bir şey yoktur, şöyle ki;
Bizim için hayatta ölümden daha ciddi hiçbir şey yoktur. Ölüm gelir ve HER ŞEY son bulur. (inançları karıştırmıyorum dünyevi) Kişi bu acıya nasıl dayanırım diye feryat eder fakat dayanmaktan başka çaresi yoktur, var mıdır? Örnek olarak sigara tiryakisi bir insanı bir odaya kapatıp, zevk alması ve zaman geçirmesi için her türlü imkanı sağlasan (internet, kadın, en sevdiği yiyecek içeçek gibi) ama sadece sigarayı ona imkan olarak sağlamasan ölecek değildir. Çoğu insan sigara, alkol ile teselli bulur. Peki o teselliyi bulmazsa ne olur? Şöyle düşünün ki anlık derin depresifler yaşayan bir insan sigarayla o depresyonu yatıştırıyorsa, ona o sigarayı vermezsen ne olur? Ölmez ama ne olur?
Aynı şekilde insanların büyük gayelerinden biri de mutlu olmaktır. Ama mutlu olmak nedir? Hisler var mıdır yoksa bize sonradan mı empoze edilmiştir? Hisler yoktur. Doğduğunuz anı hatırlamıyorsunuz değil mi? Hatırlamamanızın sebebi uzun zaman geçmesi değil, size sonradan his empoze edilmesidir.
Kiminin maddeyle, kiminin sevdiğiyle, kiminin mal mülk ile, kiminin huzur ile bulduğunu zannettiği şeydir. Doğarız ve aklımızı kullanabileceğimiz döneme gelince (buluğ çağı) zihnimiz fikirler ve düşünceler ile dolar. Ve fikirleri değiştirmek imkansıza yakın olduğundan çoğumuz ölene dek bu fikirlerle yaşarız. Doğ, büyü, mezun ol, bir iş bul ve robotlaş.
Bizlere kavramları yanlış öğrettiler ve bizde istemeden kabul ettik. insanın hayattaki en büyük gayesi mutlu olmayı hedeflemektir. iyi ama nedir bu mutluluk?
Her şey tersiyle bilinir bu hayatta. Örneğin ağlamak - ağlamamak. Ağlamak ile ağlamamak arasındaki fark fiziksel bir farktır ve aradaki farkı somut olarak anlayabilirsiniz. Fakat mutluluk ruhsaldır. Soyutta olsa anlamanız güçtür. Mutluluğun tersi üzüntülü olmak diye bilinir. Peki üzüntülü olmak nedir? Bi\' yakınını kaybetmek mi, sevdiklerinden ayrılmak mı, canının acıması mı? Daha iyi anlamanız için kelimeler üzerinden değil hissiyatları X-Y diye isimlendirerek gideceğim.
X - Mutluluk diye bildiğiniz his olsun.
Y - Üzüntü diye bildiğiniz his olsun. Fakat bunlara mutluluk ve üzüntü diye değil X ve Y diye hitap edin. Buradaki anlamanız gereken şey aslında üzüntü diye hissettiğiniz şeyin mutluluk olduğunu bilmek. Mutlulukta üzüntü diye hissettiğiniz şeydir demiyicem, çünkü bunun ne olduğunu bilmiyorum.
Her mutluluk diye hissettiğiniz şeyin ardından üzüntü diye hissettiğiniz his gelir. Aynı şekilde üzüntü diye hissettiğiniz her şeyin ardından da mutluluk diye hissettiğiniz şey. Fakat mutluluktan sonra üzüntüye düşerseniz örneğin Eşinizle dostunuzla beraberken bir sonraki gün hepsinin öldüğünü öğrenmek, isyan edersiniz, hayattan zevk almazsınız belki hayatınızı sonlandırma kararı alırsınız. Ve bunun kaynağı mutluluk diye bildiğiniz şeyin içinden çıktığınızda olur.
Eğer üzüntünün ardından mutluluk gelirse hem hissiyat olarak, hem hayat zevki olarak hem mental olarak daha iyi hissedersiniz.
Peki bizi yöneten şey soyut mudur, somut mudur? Madde mi bizi yönetir, düşünce mi? Düşünceyi madde oluşturur, maddenin işlevini de düşünce sağlar. Bu nedenle hiç bir şeyin anlam netliği, gerçekliği yoktur.
NiHAi OLARAK: Her şey anlamdan ve değerden yoksundur. irade özgürlüğü, bilginin doğruluğu ve mutlu son diye bir şey yoktur. Her şey şüpheyle yaklaşmaya ve reddetmeye müsaittir. Ve felsefe diye bir şey yoktur. Bu insanları inanmak istedikleri şeye inandırarak moral verme saçmalığıdır. Hiçbir şey var değildir,'var olsa da bilinmez', bilinse de başkalarına aktarılamaz.