1. 4.
    0
    intihara meyletmekle hayata sıkı sıkıya bağlanmak okadar yakınki aslinda. çünķü aynı yerden besleniyor; yüklerden, endişelerden. bazen zor bir döneme sürükleniyoruz, sabredemiyoruz, öyle şeyler oluyorki yerin dibine girmeyi arzuluyoruz. Geçen yıllarda bir iflas olayı yaşadım. alacaklılar kapıdan ekgib olmuyordu. doğal olarak handakilerede rezil oluyordum. Zaten alışık değildim böyle düşüşlere yokluklara. hala şu samsungun zil sesini duyunca yüzüm düşer. hep kötü haber hep tehdit :(. üstüne eve gelirsin tebligatlar haciz için kapıya üşüşen memurlar. yemek yapmak için mutfağa gidersin bikac ay evvel istedigini yapip yiyebiliyorken mutfakta artık idareli aldığın 3-5 şey rahatsız edici bir açlık yaratır. nutella, muz vs. zor amk işte, ağlak ağlak yszmaya gerek uok .neyse iste bu gibi durumlarda zor gelir yaşamak. cok sukurki duzeliyor hersey. tum borcumu kapattım
    ···
  2. 3.
    0
    Kendimi öldürmeden önce bana varoluştan yana güven verilmesini isterim, kuşku duymamak isterim. Yaşam, benim gözümde, olguların belirginliğini ve akılda uyumlu biçimde birleşmelerini onaylamaktan öte bir şey değil. Ben, olguların toplanıp birleştiği zorunlu bir buluşma noktası gibi duymuyorum kendimi artık; şifalı ölüm, doğadan ayırarak iyileştiriyor bizi; ama ya ben, olgulara yol vermeyen acıların ürünüysem?

    Ben kendimi öldürürsem bu, kendimi yıkmam için değil, ama kendimi yeniden oluşturmam için olacak; intihar, benim için, kendimi zorlu bir uğraşla yeniden ele geçirmemi, varlığımın içine baskın yapıp girmemi, belli belirsiz ilerleyen tanrıdan önce davranmamı sağlayacak bir araçtır yalnızca. intiharla kendi tasarımı yeniden doğaya uyguluyorum, ilk kez kendi irademle biçimlendiriyorum her şeyi. Bana uygun olmayan organlarımın koşullandırmasından kendimi kurtarıyorum; ve yaşam, bana düşünmem için verileni düşündüğüm saçma bir talih oyunu olmaktan çıkıyor. Yani kendim seçiyorum düşüncemi, ve güçlerimin, eğilimlerimin, gerçeklerimin yönünü. Güzel ile çirkinin, iyi ile kötünün arasına yerleşiyorum. Askıda bırakıyorum kendimi; hiçbir yana eğilim göstermeden, yansız; iyilerin ve kötülerin kışkırtmalarının kurduğu dengenin kurbanıyım.

    Çünkü yaşamın kendisi, bir çözüm değil; yaşam, seçilmiş, benimsenmiş, belirlenmiş hiçbir varoluş türüne sahip değil. Yaşam yalnızca, istekler ve olumsuz güçler dizisidir, tiksindirici bir rastlantıya bağlı koşullara göre amacına ulaşan ya da başarısızlığa uğrayan küçük karşıtlıklar dizisidir. Kötülük, her insana, eşit ölçüde verilmemiştir, deha da öyle, delilik de. Kötülük gibi , iyilik de, koşulların ve etkisini kimisinde çok kimisinde az gösteren bir mayanın ürünüdür.

    Yaratılmak ve yaşamak ve değiştirilemeyecek biçimde belirlenmiş varlığının en akla gelmez dallarına, en küçük ayrıntılarına dek kendini hissetmek, kesinlikle aşağılık bir durumdur. Aslında biz ağaçtan başka bir şey değiliz ve olasıdır ki, benim soyumun ağacının bilmem hangi boğumunda, belirlenmiş bir günde kendimi öldüreceğim yazılıdır.

    intihar özgürlüğü kavramı da, kesilmiş bir ağaç gibi düşüyor. intiharımın ne zamanını, ne yerini, ne de koşullarını ben yarattım. Onun kavrdıbını bulan da ben değilim, koparılmayı duyabilecek miyim?

    Belki o anda varlığım parçalanıp dağılır; ama ya bütünlüğünü korursa, sakatlanmış organlarım nasıl işleyecek, varlığı olanaksız hangi organlarımla gözlemleyeceğim bu kopmayı? Ölümü, bir sel gibi duyuyorum üzerimde; gücünü bilemeyeceğim, apansız sıçrayan bir yıldırım gibi. Tatlarla ve dolanıp duran labirentlerle yüklü duyuyorum ölümü. Bunun neresinde benim varlığımın düşüncesi?

    Bu Tanrı, beni, istediği gibi kullandı, saçma biçimde; beni canlı kıldı, yadsımaların yokluğunda, benim atak yadsımalarımın yokluğunda, düşünülen yaşamın, duyulan yaşamın en küçük kıpırtılarını bile yok etti bende. Yürüyen bir robot durumuna indirgedi beni; ama öyle bir robot ki, bilinçsizliğinin kırıldığını duyumsuyordu.

    Ve işte ben, yaşamakta olduğumu göstermek istedim, şeylerin çınlayan gerçekliğiyle birleştirmek kendimi, yazgımı parçalamak istedim.

    Tanrı ne dedi buna?

    Yaşamı hissetmiyordum; değer yargılarıyla ilgili her kavramın dolaşımı, bende, kurumuş bir ırmaktı. Yaşam, bir nesne, bir biçim değildi bende; bir dizi mantık yürütmeydi yalnızca. Ama boşuna işleyen, bir yere ulaştırmayan mantık yürütmelerdi bunlar ve bende, irademin kesinleştiremediği "taslaklar" biçiminde kalıyorlardı.

    Buradan intihar durumuna geçmem için de benliğimin bana geri dönmesini beklemeliyim, varlığımın tüm eklemlerini özgürce oynatabilmeliyim. Tanrı beni, umutsuzluğun içine bıraktı, sanki ışıkları bana ulaşan çıkmazlar burcunun ortasına bıraktı. Ben artık ne ölebiliyorum, ne yaşayabiliyorum, ne de ölümü ya da yaşamı istememezlik edebiliyorum. insanların tümü de benim gibi.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 2.
    0
    uff sanane be salak .s.s
    ···
  4. 1.
    0
    kardeşim git bi iki kahve ic veya uyu .
    ···