-
11.
0otur sen düşün o bombalar neden artvin'e amasyaya'ya değil de oraya atıldı diye.
bizim sınırı beğenmediyseniz israil sınırından geçmeye çalışın 40 katırla beraber bakalım çiçek buketiyle mi karşılanacak. -
10.
0Ben Selman Encü'yüm;Tümünü Göster
Altı kardeşin sonuncusu, anne karnında yetim kalmış, dünyaya bahtsız başlamış garibin biriyim...
Yetmiş üç yılının kara kışında gözlerimi dünyaya açtığımdan beri babamın yokluğunu yüreğimin en derininde hissettim. Babasızlık bir insana kaç çeşit görünür bilmem ama herhalde hepsini bir bir yaşadım, bu yüzden kış mevsimini sevemedim...
Dilime pelesenk ettiğim, Hintlilerin "hayat zordur" sözü otuz sekiz yıllık ömrümün hülasasıdır...
80'lerde çocuk olmak, hele yetim olmak, hele Roboskîli bir yetim olmak çok çok zordu. Bunca müşkülün içinde okula gidebilmek, okuyabilmek mümkün değildi, okuyamadım...
Çocukluğumdan biriktirdiğim hatıralar, hep elem, hep keder...
90'lı yıllarda yaşamak ya göç etmekle yahut Roboskî'de kalıp korucu olmakla mümkündü. Göç, bin bir zahmetin peşpeşe geldiği bir ızdırap seferidir. Hele babasız bir aile için bir başka zordur, gidemedik. Roboskî'de kalıp korucu olduk...
Evlendim, artık yüreğimi yüreğine bağladığım bir eşim, bir evim vardı. ilk çocuğumuzun dünyaya gelişi ile sevincimiz omuzları çatırdatan ağır bir imtihanın sabrına bıraktı yerini, Esra'mız zihinsel engelli geldi dünyaya...
Bu arada eşimin de bacaklarına dert musallat oldu, neredeyse yürüyemiyor...
Üç yıl sonra korku ve ümitle ikinci çocuğumuz Ersin'i aldık kucağımıza, şükür ki o sıhhatli idi...
Ersin'den sonra bir oğlumuz daha oldu, kaderi ablasının kaderiyle eş... Dördüncü çocuğum daha ana rahminde yetim kaldı, onun da kaderi babasınınkine denk...
Çoluk çocuğun başını sokacağı bir ev yapmış, biraz borca girmiştim. Buralarda borç-harç yahut geçim derdi baş gösterdi mi "kaçağın yolu" görünür, bana da göründü...
Ben de seferden sefere giderdim. "Islığım karanlığa karışır, karanlık ıslığımdan korkardı... " Eve sağlam döndüğümde zaferden dönmüş gibi sevinç duyardım...
O gün, babasız doğduğum gün gibi kara kış vardı. Kan donduran bir soğuk, zifiri gecenin altına serilmiş kardan bir çarşaf... "Otuz dördün biri" olduğumu ölünce anladım, bir ölüm kervanında yol aldığımı ne bileydim...
Dönüş yolunda tepemize dadanan akbabalar gördüm, demir akbabalar...
Ölüm fermanımız ulaşınca pilotlara; beyaz dağları, uyur-uyanık bekleyenlerin uykularını ve zifiri karanlığı kana boyadılar... "Her el insanlığın mutluluğuna ya da sefaletine bir şey katar" demiş adamın biri, pilotun düğmeye basan eli sefaletimizi felakete çevirdi...
O günden sonra Roboskî'de elem ve keder bir veba gibi herkesin kalbini esir aldı, ama en çok benim ailemi...
Sakat bir anne, karnındaki bebeği, zihinsel engelli iki çocuğu ve 11 yaşındaki Ersin'le kalakaldılar...
Ersin daha 4. sınıfa gidiyordu, olaydan sonra okulu da bırakmış, kaçıp kaçıp eve geliyormuş... Böyle olsun ister miydim hiç?
Ben Selman Encü'yüm, nüfus kayıtlarında Selim yazılan...
Babasını anne karnında kaybetmiş, yavrusunu anne karnında yetim bırakmış bir yetimim... "Hayat zordur" demiş Hintliler, böyle bir ölmek daha da zormuş, bu ölümle anladım...
Kırk yaşına dört çocukla girecektim, karlar üzerinde kırk parça olsun istemezdim bedenim, ciğerime çektiğim cigaram ciğerimle beraber bir kayanın altında kaldı...
...
Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;
Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,
Adalet talep ediyorum...
Herkesin hakkı değil mi adalet?
Yoksa
O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli,
Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim? -
9.
0Ben Cihan Encü'yüm;Tümünü Göster
Yedi çocuklu bir ailenin altı erkeğinden biriyim, üç gün daha yaşayabilsem yirminci yaşıma girecektim...
Okuldaki en belirgin özelliğim hayal kurmaktı. 'Yeri ve göğü birbirine bağlayan şeyin hayallerimiz olduğuna' inanırdım ve kuruyup yıkılmasınlar diye onları kimseye anlatmazdım.
Severek başladığım okulu, liseye kadar getirip bırakmak zorunda kaldım. Doğrudur, yoksulluk gölgemiz gibi ayrılmıyordu peşimizden. Lakin benim yoksulluktan daha büyük dertlerim vardı...
Tek basamaklı yaşlardan sıyrıldığımda büyümenin aslında çok da iyi bir şey olmadığını fark etmeye başladım. Babamın beyninde tümör vardı ve giderek kötüleşiyordu durumu. Hastaneler, doktorlar, tetkikler, ilaçlar...
Tam üç yıl sürdü böyle, ömrünün son senesini yerinden kalkamadan yatalak bir şekilde geçirdi...
Onbeşinci yaşıma babasız girdim. "Sizin hiç babanız öldü mü?/ Benim bir kere öldü kör oldum" diyen şaire hak veriyorum, babasızlık kör eder adamı...
Hak Teala şahidimdir, o günden sonra her cenazede ben babama ağladım...
Derken ölmek sırası anama geldi. 1999 yılında bir trafik kazası geçirdi, sonra hiç kendine gelemedi. Üç kez beyin ameliyatı geçirdi, güçsüz bedeni dayanamadı...
Son ameliyatın ardından tam elli iki gün hastane koridorlarında yatıp kalktık ablam Bahar ile, nafile...
Annem de öldüğünde o şair gibi kör olmak istedim, olamadım. Kalbimi alıp uzaklara gitmek istedim, anamla babamın mezarından ayrılamadım...
Artık her gün keder, her mevsim hazandı benim için...
Hak Teala şahidimdir, o günden sonra her cenazede iki kere ağladım... Her seferinde 'havaya karışan gözyaşlarım güvercin sürüsü olup halkalar halinde uçuyordu' anamla babamın yanına...
Babamdan sonra annemin de aramızdan ayrılışı ile tek ablamız Bahar, üniversite eğitimini yarıda bırakıp bize anne oldu. Bunca yaşananın ardından, uzun zaman şu sözü vird edindim kendime: "Seni de vururlar ey acı!"
Ölüm Allah'ın emri, derdi veren, zamanla acıyı hafifleterek merhemi de vermiş oluyor.
Gel zaman git zaman, iki hafta önce ağabeyim Hüseyin'i evlendirdik. Düğün yuva demek, umut demek, mutluluk demek, e tabi masraf ve borç demek aynı zamanda...
Yeni evlenmiş ağabeyimi göndermedim, o gece "otuz dördün biri" olmak bana düştü.
Ben de düştüm yükü umut, kaderi ölüm olan bu kervanın ardına... Kimi okumak, kimi avlanmak, kimi ibadet için uykusunu feda eder. Bizi bu karda kışta uykumuzdan alan sebep ekmek kavgasıydı...
Herkesin bir türküsü vardı, ben dilimde Aşık Dertli'nin "Doğru gitsem yollar komaz/ Bükük yollar boynum gibi" türküsü, boynumda derdim, yüreğimde de bir sevdanın koru ile yanıyordum...
Yol boyu kurduğum hayaller yanan yüreğimi biraz olsun serinletiyordu...
Dönüşte yüreklerimizle beraber yuvalarımız da yangın yerine döndü. Kendi elleriyle hayatlarımızın ortasına çizdikleri yapay sınırları ihlal ettiğimizi söyleyip bizi bombalara tuttular. Allah'ın arzına sınır çizip "benimdir" diyenler, "otuz dört" masumu katlettiler o gece, Allah'ın sınırlarını çiğnediler!
Gönül dünyamda kurduğum hayal hanemi başıma yıktılar, hayallerim kefenim oldu...
Ben Cihan Encü'yüm; ablasının bedenimin üzerindeki battaniyeyi öptüğü...
15'e girmeden yetim, 18'e ayak basmadan öksüz kalan, 20'sini göremeden toprağa düşen biriyim... Askerin biri "bu son kaçağınız" demişti, sonumuz oldu... akan kanım buz kesmiş, ölmüşüm... Katilim istediği zaman lambayı söndürsün, ben onu karanlığından tanırım!
...
Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;
Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,
Adalet talep ediyorum...
Herkesin hakkı değil mi adalet?
Yoksa
O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli
Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim? -
8.
0Ben muhafazid Encü'yüm;Tümünü Göster
Bir yuvanın on üç yaşındaki ilk göz ağrısı, müşfik bir ağabey, yuvasına düşkün bir güvercinim...
Fakirlikten gayrı derdimiz yoktu, onu da pek dert edinmiyor, hamd edip gidiyorduk...
Daha altıncı sınıfa gidiyor, veteriner olacağım günün hayaliyle hayata tutunuyordum. Babamın beslediği hayvanları çok seviyordum, en çok da ata benzediği için katırları severdim. Evet, tam bir at aşığı idim ben. Kaç kere başını şişirmişimdir babamın, bana bir at alsın diye...
Köyden herhangi bir hayvan düşüp yaralandı mı yahut kış günü hastalandı mı içim parçalanırdı. Elimden ne gelse yapar, keşke daha fazlası gelse diye dua ederdim. Veteriner olmayı en çok köydeki hayvanlar için istiyordum... Kış günü hastalıktan ölmesinler diye, yaralı halleriyle çok acı çekmesinler diye...
Roboskî'de hayaliniz yoksa yaşamak daha da zordur. Ben yaşta başlar insanlar hayallerle hemhal olmaya... Kimi hayalleriyle yeri ve göğü birbirine bağlar, kimi öldüğünde hayal kefenine sarılıp gömülmeyi arzu eder. Ben de öyle olanlardanım, çünkü 'insanoğluna hayal kefeninden daha güzel yakışan esvap henüz biçilmedi' biliyorum...
Babamın evde olmadığı bir gündü. Amcaoğulları, arkadaşlar hazırlanmış "kaçağa" gidiyorlardı. Babamı telefonla arayıp izin istedim, vermedi. Israr ettim, diretti, kesinlikle olmaz dedi. izinsiz gittim...
Amcaoğullarım ile gidecektim ne vardı ki bunda? Bana bir şey olacak olsa onlar korumazlar mıydı beni? izinsiz gittiğim için evdeki katırı zütüremedim. Bir başkasının katırını emanet aldım, kazancı da ikimiz paylaşacaktık. Hüsnü, Bilal, Savaş, Mahsun, Erkan ve ben katırların peşine düştük... Hüsnü ağabey dışında hepimiz akran sayılırdık. Birbirimize anlattığımız ne çok hayalimiz, ortak ne çok umudumuz vardı...
Hüsnü ağabey bu sınırların insani ilişkilere, akrabalık bağlarına bakılmadan masa başında çizildiğini, hakka uygun olmadığını söylüyor, bizi akrabalarımızla yabancı eden, sınır ticaretimize "kaçakçılık" diyenlere kızıyordu. istedikleri kadar mayın döşesin, sınır çeksinler. 'hakkın değil gücün belirlediği sınırları hangi dikenli tel koruyabilir' ki diyordu... Biz her dediğini anlamasak da haklılığına inanıyorduk...
Dönüş yolunda dört yolu da kapatmışlardı. Ben yaştaki dört kuzenimle birbirimize sokulduk. Önce dört bir yanımıza aydınlatma fişeği attılar, sonra dört koldan saldırdılar bombalarla...
Ben katırıma bir şey olmasın diye dua ederken oldu ne olduysa! Bir hayvanın dizinin kanaması ile kanayan yüreğim gözümün önünde parçalanarak yanan katırın acısını nasıl kaldırsın? Hiç kimse bir hayvanın bedeni yanarken, seyredecek kadar cesur değildir! Hele ben hiç değilim... Ağlayarak üzerine koştum ama bir sonraki bomba beni katırımla kader ortağı yaptı... ikimiz de yan yana yandık...
Bizim ev bombalandığımız yere en yakın evdir. Bombalar düşer düşmez anamın yüreğinin ipi kopmuş. Bombalamayı haber alan babam benim telefonumu aramış, çaldığını duyunca sevinmiş gitmediğime... Annemin onu arayıp gittiğimi söylemesi ile onun da yüreği bombalanır gibi parçalanmış... Koşup gelenler arasında en öndeydi annem lakin ilk gelenin göreceği son gelenden farklı değildi ki... Mahşer yerine dönmüş bir arazide parça parça olmuş, yanmış, yatıyorduk...
Bombardımandan sağ kurtulan bir katır varmış, insanla onun gözüne bakınca mahcup bir ifade görüyor, utanıyorlarmış; ben katırları boş yere sevmedim, birilerine ibret olsun...
Ey beni bombalarla yakıp hayallerimi üzerime kefen yapan! Bilesin, "En az benimki kadar annemin de ahı tutar sana/ Burnumdan getirdiğin süt onun sonuçta"... Yağmur suyu yumuşatırmış değdiği yeri, yüreğin yağmura tutulsun, ne diyeyim!
Ben Muhammet Encü'yüm; 13 yaşındayım, ayakkabının tekinin sahibiyim, eğer okulda adım okunursa hep beraber söyleyin ben burdayım...
...
Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;
Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,
Adalet talep ediyorum...
Herkesin hakkı değil mi adalet?
Yoksa
O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli
Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim? -
7.
0KÜRT LÜTFEN
-
6.
0ahahahahahah gülmekten bitiremedim amk. ulan ya.
-
5.
0Cok uzun amk bütün gece bunu okuyamam
-
4.
0Ben Seyithan Enç'im;
1990 yılında, havanın kurşun gibi ağır olduğu günlerde, Rostaki'nin yanı başındaki Gülyazı köyünde dünyaya geldim...
Liseye kadar her dönem ya takdir ya da teşekkür getiriyordum. Ama bizim buralarda karın doyurmak ve hayatta kalmak okumaktan çok daha önemlidir, olmadı, okulu bıraktım...
Gurbete düştü yolum. istanbul'a attım kapağı.
Koca istanbul beni yutacak gibiydi. ilk gün durup karşısında istanbul'un, "Ey koca şehir ya sen beni yutacaksın, ya da ben seni yutacağım" dedim. Kızmış olmalı ki inanın paçayı zor kurtardım. O beni yutmadan yine döndüm baba yurduna fakat ne yurt ki virane olmuş, ne toprak eski toprak, ne bağ eski bağ, ne koyun eski koyun...
Komşu köyde bırakmıştım gönlümü, bedenim burada ama ruhum ve kalbim orda kalmıştı. "itiraf etmeliyim ki bir kızın kalbine konmak kanatlanmaktan daha zordu" ama zor olanı başarmış, gönlünü kazanmıştım.
Sözlenmiştik, çalışacak ve yoksul hayatımızın içine bir de aşktan bir hayat katacaktık. Belki yine yoksul olacaktık ama en azından sırt sırta verecektik...
Urfa'da yaptım askerliği, dönüşte ilk işim evlenmek olacaktı. Askerlik bitti lakin yine de ne imkân bulabildim ne de para vardı evlenmek için...
O gece kontörüm yoktu. Adeta kıvrandım, bir sesini duysam gam yemeyecektim. Gözlerim telefonda vakit geçiyor ama ben iki kelam edemiyordum. Kaçağa gidecek en azından kontör alacaktım. Onun sesini duymak için dağlar delinmez mi?
Dağları delemedik, göğsümüzü deldi kara gülleler. Ferhat'la Mecnun'a haber salın. Teknoloji çağı deyip küçümsedikleri zamanda bir genç, sevdiğinin sesini duyabilmek için öldürüldü...
Biliyor musunuz ölümün de kanatları var, sevgilinin kanatları gibi. Lakin bana sarılmakta sevgiliden daha istekliydi...
Bir daha ne ben onun sesini duyabileceğim ne de o benim sesimi... Kulaklarda çınlayacak birkaç güzel söz, bir fotoğraf, kırık dökük hayaller, boynu bükük bir anne ve kardeşler kaldı...
...
Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;
Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,
Adalet talep ediyorum...
Herkesin hakkı değil mi adalet?
Yoksa
O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli
Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim? -
3.
0Roboski'den otuz dördüncü hayat hikayesi...Tümünü Göster
Ben Salih Encü'yüm ;
Roboskî'de açıldı gözlerim yalan dünyaya.. Yedi nüfuslu bir aile idik..
Kaçağa gitmediğim zamanlar, yerim anamın dizinin dibiydi, gözbebeği idim ben onun. Fakat kader, ne yaparsın... iki ağabeyim okusun diye okulu bırakacak kadar yoksuldum..
Okulu bıraktım diye hayallerimi de bırakmadım elbette. Babam on dört yıl önce sakat kalmıştı mayına basarak... Ağabeylerim okusundu, babam yürüsündü, neyime yetmezdi bu kadarı!? Anlayacağınız onların umudu ben isem, benim de umudum onlardı...
Babamdan söz etmişken; arkadaşlarımın söylemeyi unuttuğu bir şeyi diyeyim size; Roboskî'de insanlar bombalardan ölmüyorlar sadece. Tek derdimiz yoksulluk da değil. Bir de mayınlar var öldüren, yaralayan, sakat bırakan...
Daha 18 yaşındaydım ben, ölmeden evvel..
O gece var ya... Kusura bakmayın, adını siz anın, ben demeyeyim."Gece" dersem anlayın bundan sonra...
işte o geceden bir gün önce, gözlerinin bebeği olduğum bırakmamıştı beni kaçağa. Küçükmüşüm, üşürmüşüm, askerler yaralarmış... Hele bir de öleceğimi bilecek olsa, gayrısını siz hesab edin...
Ah anam! Daha nasıl anlatayım sana, sınırın yollarından başka yol bırakılmadığını bizlere? Ömrümün sonuna kadar dizinin dibinde mesut olurdum, dünyanın onca gamı olmasa...
Bir sonraki gece, yani "o gece!", kararım karar! 37 arkadaşımın peşine düştüm. 38 bombaya doğru yol aldık birlikte. Arkadaşlarımın sözünü ettiği o aydınlığa birlikte yakalandık... Otuz sekiz biz, otuz sekiz katırımız, yetmiş altı can...
Çocuk aklı işte! Orhan ve Erkan katırların altına saklanmışlardı korkudan. Hayatınızda hiç bomba görmediniz mi, katırların altı sizi korur mu diyecektim! Ama hiçbirimize daha önce bomba çarpmamıştı ki! Ben dahil hiç birimize... Nereden bilecektik katırların bizleri bombadan koruyamayacağını...
Anamın gözbebeği yanarak öldü... Babamı aradı gözlerim.. Herkesin babası buradaydı, bir benim babam yoktu... Bir gün de okuldaki veli toplantısında olmuştu böyle... O gün de unutmuştum tıpkı bugün gibi... Benim babam tek ayaklıydı, onca yolu gelemezdi.
...
Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;
Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,
Adalet talep ediyorum...
Herkesin hakkı değil mi adalet?
Yoksa
O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli,
Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim? -
2.
+1Ben Erkan Encü'yüm;Tümünü Göster
Gözlerini 'devlete adayan' bir babanın tek erkek evladıyım... Babam "korucu" iken bir operasyonda mayına basarak, iki gözünü de kaybetmiş...
Daha yedinci sınıfa gidiyor, doktor olup babamın gözlerini ışığa kavuşturacağım günün hayalini kuruyordum...
Bir futbol takımı kurmuş adını Kartal Spor koymuştuk. Renkleri kırmızı, siyah, beyaz olan formalarımızı daha yeni diktirmiştik, 4 numaralı forma benimdi, iki gün giyebildim...
Babamın devletten aldığı para yetmiyordu, ben de hep ısrar ediyordum "kaçağa gideyim" diye... Birkaç gün önce ısrarlarıma dayanamayıp izin verdi. Bir-iki gidince boyumun ölçüsünü alırım, hevesim kaçar diye düşünüyordu kesin...
O gece ikinci kaçağımdı benim, iki amcamla beraberdik; biri eşinin karnındaki bebeğin hasretiyle göçen Hüsnü, diğeri ben yaştaki Savaş... Annem, ellerim üşümesin diye iki çift eldiven giydirmişti. iliklere kadar üşüten bu soğuk eldiven mi dinler anacığım...
Dönüş yolunda ölüm taşıyan gülleler yağdı tepemize. Annemden dinlediğim bir hikayede geçiyordu, ebabil kuşları da böyle ölüm yağdırmışlardı zalimlerin başına. Ama biz masumduk, dinlemediler...
Vurgun yemiş bir dalgıç gibi kalakaldım karanlık denizinde, ölümün kıyısına uzandım, usulca... "Otuz dördümüzün" kanı döküldü, "otuz dört" can ırmağı olduk, karıştık toprağa... Güller geceleyin açar diyordu annem, kan çiçekleri gibi al al olduk hepimiz...
Dönecek yer var da dönecek insan kaldı mı bu kervandan?!
Yedi çift ayakkabısı olan pilota söyleyin, bir çift ayakkabımın bir teki ölüm tarlasında kaldı, içinde ayağımın teki...
Bilmek ürkütüyor biliyorum, ama gene de söyleyin; kapanır mı bombanın açtığı yara çocuklarda?
Ben Erkan Encü'yüm; ömrümün 13 senesini yaşadım, 'üstü kalsın' deyip ayrıldım aranızdan, 'asker görürsen korkma' dedi annem, bomba düştü, çok korktum...
Semanın yıldızlarla süslendiği bir gecede ölmekti hayalim, söyleyin çok şey mi bu istediğim?
...
Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;
Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,
Adalet talep ediyorum...
Herkesin hakkı değil mi adalet?
Yoksa
O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli,
Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim?
• Roboskiye Adalet Platformu Uludere'nin bombalanarak öldürülen Roboski ve Gülyazılı 34 insanın hayat hikâyesini yayınlıyor. 34 gün boyunca her gün yayınlanan bu hikâyeler Cumhurbaşkanlığı Başbakanlık, Adalet bakanlığı ve içişleri Bakanlığına faks ve mail yollaniyir
• ** Hikayeler bombardımanda katledilen köylülerin gerçek bilgileri kullanılarak yazılmıştır... -
1.
-1Essek giben diyin hewalcik deyin biji biji deyin kabul hep beraber gülek.ama beyler roboskide uludere de çok büyük bir aci yaşandı.bir düşünün AMK f-16lar 34 kürdü tonlarca bombayla öldürdü. Küçük çocuklar can verdi. düşünün o bombalar kardeslerinizin üzerine yağıyor ne düşünürüz ha.alin size roboskide ölen bir çocuğun ağzından mektup. insanım diyen 2 dakika kafasını kullanıp düşünür