-
26.
0@82 kısmen haklı ama görünürde işler öyle değil.
bi de tanrı'nın varlığını, yoktan varedilemeyiş olayına bağladığım için, "tanrı nasıl var oldu" diyenler var. tanrı dediğimiz şeyi illa aklınızdaki gibi tasvir edip kendinizi sınırlamak zorunda değilsiniz. gece ayrıntılı bahsedicem zaten aq, biraz anlamaya çalışın okuduğunuzu. -
27.
+1@86 kanka ortalık senin gibi diyip gibtirenlerle dolu. bi daha düşün bence
-
28.
0geldim lan @94 bu muallaknin yazdıklarını okuyorum emek çıkarmış adam aq. biraz gecikebilir bu geceki notlar anlıcağınız.
-
29.
+6bilimTümünü Göster
teknolojinin gelişimi, insanlığın ilerlemesine büyük bir katkı sağlasa da, yeterli olamadı.
çünkü, insanlık kendi hayatını kolaylaştırmak dışında, biyolojik konularda da ilerleme kaydedip, modern hayatın temellerini atma ihtiyacı hissetti.
bilindiği gibi atom, maddenin en küçük yapı birimi.
peki, doğada neden birbirinden farklı maddeler ve dolayısıyla atomlar var?
doğadaki bu çeşitliliğin en önemli sebebi, şüphesiz manyetizmadır.
bu konuyu anlayabilmek için, öncelikle doğada sadece bol miktarda ama tek cins madde ve tek cins atom olduğunu varsayalım.
yeryüzünün her yerinde bolca bulunan bu maddenin, farklı etkileşimlere maruz kalarak değişime uğradığını, sonuç itibariyle de zamanla farklı maddelerin oluştuğunu düşünün.
bu değişimdeki güneşin etkisi yadsınamaz bir gerçekliktir.
ve bu değişim, tahmin edemeyeceğimiz uzunlukta bir zaman diliminde gerçekleşmiştir.
milyonlarca yıllık değişimde, sayısını bilemediğimiz türde maddeler/atomlar ortaya çıkmış, bununla beraber teknolojinin gelişimiyle de bu maddeler işlenerek insanlığın hizmetine sunulmuştur.
örneğin, tadını aldığımız şekerin oluşumu-pancardan bahsedersek-, yeraltındaki yağ birikiminin güneşin toprağa uyguladığı yakıcı etki sonucunda pişmesiyle oluşmuştur.
aynı şekilde, petrol de onbinlerce yıl önce ölmüş hayvan kalıntılarının, toprak altında birikmesiyle günümüzde kullanılabilir hale gelmiştir.
diğer bütün maddelerin, bu ve buna benzer etkileşimlerle farklılaştığını düşünebiliriz.
peki, bahsettiğimiz bu "bol miktarda tek madde" neydi?
"bigbang" denilen büyük patlama sonucu, güneşten kızgın bi alev şeklinde kopan dünyanın, zaman içinde dönüşümünü tamamlayıp, canlı yaşdıbına uygun hale gelmesiydi.
ya da, canlı türlerinin, zaman içinde dünyanın kendi oluşturduğu kurallara biyolojik olarak uyum sağlayabilmesiydi.
nefes alıp vermek zorunda olmamız, oksijene ihtiyaç duymamız, bu nedenledir.
bilimsel gelişmeler hız kazandıkça, insanlık daha modern hayata kavuşabilme imkanı buldu.
ateşin icadından, kansere çare bulunmasına kadar gelinen noktada bilimin önemi büyüktür.
ateşin yanmasını sağlayıp devam ettirebilmek teknolojik, ateşin bulunması ise bilimsel bir gelişmedir.
bilim, her ne kadar insanlığa hizmet etse de, bilginin gücüyle kendini tanrı sanan insan, bilimi bir tür silah olarak kullanmayı da ihmal etmedi.
son zamanlarda insanlığın başına bela olan birçok hastalık, laboratuvar ortamında geliştirilen virüslerden ibarettir.
bundan yıllar önce, lokal bir etkiyle insanlara zarar veren virüsler üretilirken, artık dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan hastalık, teknoloji ve ulaşım imkanlarının kolaylığı nedeniyle dünyanın başka bir yerine ulaşabiliyor.
yıllar öncesinde verem adı verilen hastalığın, insanlığın sayısını azaltmak için geliştirilen virüslerden en basiti olanını söylemek mümkün.
ancak, verem virüsünün "modası" geçince, bu virüs tedavülden kaldırıldı denilebilir.
tedavülden kaldırma işlemi de, yine bu virüsü geliştirenlerin, panzehiri piyasaya sürme şeklinde gerçekleşti.
çok eski yıllarda, abd'ye yerleşip devlet kurmaya çalışan yeni nesil avrupalılar, amerika kıtasındaki yerlilerin varlığından rahatsız olunca, su çiçeği virüsünü geliştirdiler.
abd olarak bağımsızlıklarını kazandıktan sonra sıra, kıta yerlilerinden kurtulmaya gelmişti.
yerlilere "yardım" adı altında dağıtılan battaniye, yiyecek ve giyeceklere su çiçeği mikrobu enjekte edildi.
bu hastalığın üretildiği ilk yıllarda, vücudun bağışıklık kazanamaması nedeniyle, hastalığa yakalanmak ölümcül bir sonuca sebep oluyordu.
ve bu şekilde, belki de tarihin ilk bilimsel soykırımı gerçekleştirildi. abd yerlilerin büyük bir kısmından kurtuldu.
yakın zamana tekrar dönersek, sars adı verilen bir tür hastalığın, insanlığın canına okuduğunu çoğumuz hatırlarız.
bu hastalık, şiddetli öksürüklerin sonucunda hastalığa yakalananları öldürmekle "görevliydi".
sars virüsü, çin laboratuvarlarında geliştirildi ve ilk kez çin'de ölümlere başladı.
çaresi henüz tam olarak bulunamadı, araştırmalar halen devam ediyormuş.
biraz daha yakın zamanımızda, kuş gribi denilen bir virüs ortaya çıktı. öncelikle avrupa ülkelerinde görülen bu virüs, yanıbaşımıza kadar gelmekle kalmayıp, birçok vatandaşımızın da ölümüne sebep oldu.
bu virüs de israil laboratuvarlarında, deneme amaçlı geliştirilen bir virüstü.
burada asıl amaç, insanları öldürmek değil, virüsün yayılma hızını test etmekti.
daha yakın zamanımızda, domuz gribi denilen bir hastalığın adını duymaya başladık.
domuz gribi de tıpkı kuş gribi gibi ölümlere sebep oldu.
panzehiri halen "bulunamadı". kimlerin geliştirdiği konusundaysa hiçbir bulgu yok.
kırım kongo kanamalı ateş hastalığından haberdar olduk. bu hastalık, kene ısırması yoluyla insan vücuduna bulaşıp, ölümlere sebep oluyordu. virüs israil laboratuvarlarında geliştirildi.
amaçsa, yayıldığı yerlerde ölümlere sebep olmaktı.
bu konuda bir rivayet de, israil'in bir çeşit hava yolu dağıtımıyla, genetiği değiştirilmiş bu hastalıklı keneleri, bazı ülkelerin üzerinden bıraktığıyla ilgiliydi. insanlarımızın bir kısmı, milliyetçiliğin getirdiği nefret duygusuyla beraber bunun doğru olabileceğini düşündü. bir kısmımızsa, bunun bir tür hayal olabileceğini kabullendi.
yıllardır "çare"si bulunamayan, aids hastalığına sebep olan hiv virüsüyse rus laboratuvarlarında geliştirildi.
insanlara cinsel yolla bulaşan bu virüsün 2 farklı türü vardı:
1) bulaştığı vücuda doğrudan etki etmek
2) bulaştığı vücudu öldürmeyecek şekilde kullanarak, yayılımı sağlamak(taşıyıcı)
virüsün çalışma mantığı şu şekildeydi:
vücuda cinsel yolla bulaştıktan sonra virüs, kendisine en uygun yeri bulup, etrafındaki hücreleri zamanla emri altına alıp yeterli miktarda hücreyi elegeçirdikten sonra, kendisiyle beraber infilak ettiriyordu.
bu virüsün, diğer tüm hastalıklara oranla, şimdiye kadar geliştirilmiş en güçlü virüs olduğunu söyleyebiliriz.
hücrelere beyin tarafından verilen emirleri iptal ederek, kendisine bağladıktan sonra zamanla çoğalma gibi bir programlama mantığının da, bilgisayar ortamında gerçekleştirilebileceğini hepimizin tahmin edebildiğini düşünüyorum.
rusya, bu hastalığı hedef olarak belirlediği ülkelere, hayat kadınları vasıtasıyla gönderiyordu.
taşıyıcı tür virüs enjekte edilen bu kadınlar, "hedef" ülkelere gönderilip, fuhuş yoluyla yayılmayı sağlıyordu.
aids hastalığının çaresi halen bulunamadı. ve bu hastalık, maymun genlerinden alınan bir çeşit hayvan hastalığının virüsünün geliştirilmesi sonucu ortaya çıktı.
bilim her geçen gün, insanlığa hizmet etmek için araştırmalarını devam ettirse de, bu tür olaylarla insanlığa istemdışı zarar verdiği gerçeğini de gözardı edemeyiz.
belki bütün bunların komplo teorisi olduğunu düşünüp kendimizi rahatlatma yoluna gitmek isteriz, bütün bunların yalan olduğunu, paranoyak bir beyin tarafından üretilen düşünceler olduğunu kabul edip, gerçek olmadıklarını varsaymak isteyebiliriz.
ama gerçek olan şu ki, bazı gelişmiş ülkeler bilimi bir tür silah olarak kullanmaya devam ediyor ve bilim ilerle(til)meye devam ettikçe de, daha ölümcül virüslerle başetmek zorunda kalacağımızı şimdiden tahmin etmemiz zor değil gibi görünüyor.
edit: son zamanlarda çıkan en son hastalık, batı nil hastalığıydı.
batı nil virüsü, ilk kez yunanistan'da görüldü. kimlerin geliştirdiği bilinmemekle birlikte, yakın zamanda ülkemize uğrayacağından şüphemiz olmasın. -
30.
+1bilim eklendi.
-
31.
0@101 ahahaha.
-
32.
+1şimdi neden bahsedelim lan tanrı mı kapitalizm mi
edit: 10dk. sigara molası verdim aq -
33.
0tamam panpa. napıyonuz lan keyifler nasıl?
(sigara bitmedi aq) -
34.
+6 -1tanrıTümünü Göster
yeryüzünde hayata sıfırdan başladığımızdan bu yana hep muamma oldu. varlığına inandı kimimiz, dinlerin etkisinde kaldı. kimimizse varlığını reddetti, bu reddedişin hiçbir mantığa sığmayışına rağmen.
öncelikle şunu söylemek gerekir ki, inanmak genetik bir gerçekliktir.
atalarımızdan bu yana bize aktarılan genlerin etkisi, inanma konusunda büyük önem taşıyor.
ancak inanmak, hiçbiryerde göremediğiniz, hissedemediğiniz bir varlığa tapınmayı gerektirdiğinden, zaman içinde düşüncelerimiz değişebiliyor. çoğumuz, dinlerin gerçekliğini halen kabul ederek o'na inanıyoruz.
tanrı'ya inanma mantığı bu şekildeyken, inançsızlık da farklı şekillerde varlığını devam ettiriyor.
dinlere olan inançsızlığın en önemli gerçeği, tanrı'nın varlığına olan inancından kopmuş insanların bu dünyada maddi bir rahatlığa kapılıp gitmiş olmasıdır.
aynı şekilde, dini inancı sağlam insanlara dikkat edildiğinde de, bunun tam tersinin olduğunu, dinibütün insanların genelde maddi anlamda zor bir hayat yaşıyor olduğunu farkederiz.
bu konulardaki iki uç noktanın en önemli sebebi, insanlığın içgüdüsel olarak rahata olan düşkünlüğünden ibarettir.
herhangi bir dine olan inançsızlığını, dünya hayatındaki mutluluğu yüzünden kaybeden insanlar nasıl rahatlık yüzünden bu ekgibliği hissetmiyor gibi görünse de(buraya dikkat), diğer tarafta zor bir hayat yaşayan dinibütün insanın da aynı şekilde rahata olan zaafı önemli rol oynamakta.
dinibütün insanlarımız, inançlarında vaat edilen, ortasından şaraplar akan huzur dolu bir cennet hayaliyle inançlarına sımsıkı sarılarak hayatın zorluklarına sabretmeye çalışıyor.
burada, dinlerin en büyük etkisinin, insanları manevi yönden rahatlatma şeklinde olduğunu söyleyebiliriz.
peki, düşünüldüğü ya da benimsendiği gibi tanrı var mı?
dünya, bigbang sayesinde varoluşundan bu yana, büyük dönüşümler sonucunda canlı hayatına uygun bir yer haline geldi.
dünyanın bu dönüşümleri sağlayabilmesi, tabi ki güneşin çekim etkisinde kalabiliyor olmasından dolayıydı.
dünya dönüşümünü tamamladı, birçok canlı yaşama imkanı buldu, bazı canlılar dönüşümlere(büyük oranda iklimsel değişikliklere) ayak uyduramayıp doğadan silindi.
dünya dönüşümünü güneş sayesinde sağlayabildi, ancak dünyanın güneşten ayrılmasını sağlayan patlamanın kaynağı neydi?
bu kısım, tanrı'nın varlığına belki de en büyük delildir.
çünkü, "etki-tepki" mantığına göre, hiçbir olay, belli bir etkiye maruz kalmadan gerçekleşmez.
dünya astronomik imkanlar nedeniyle bugününe gelebildi ama dünyadaki bu hayatın gerçekleşmesinin kaynağı olan bigbang'in sebebi, tanrı'nın varolduğu ya da varolmuş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmamıza neden oluyor.
neden varolmuş olabileceği dedik, tanrı öldü mü?
tanrı dediğimiz olgu(kimimize göre varsayım ya da yokluk), dinler sayesinde hep adaleti sağlayan, dünya hayatını düzene sokan ve bazı insanlarla-ki bunlara çoğumuz peygamber diyoruz- bir şekilde iletişime geçen bir varlık olarak tasvir etmek zorunda kaldık.
demek istediğim, belki de tanrı dediğimiz bu güç, sadece o patlamaya sebep olan güçlü bir enerjiden ibaretti.
tanrı'yı sadece insan hayatını düzene sokan birşey gibi düşünürsek, dinlerin etkisinden kurtulamadığımızı da kabul etmemiz gerekir.
diğer bir ihtimal de, tanrı'nın evreni ve dolayısıyla dünyayı yaratıp, bu sistemi uygun hale getirip olanları izliyor olmasıyla ilgili.
böyle bir durumda da "tanrı nasıl ortaya çıktı, tanrı'yı ortaya çıkaran neydi" benzeri paradokslar ortaya çıkıyor.
ikinci ihtimalin doğruluğunun kanıtlanması durumunda, tanrı'nın nasıl ortaya çıktığını bulmak da takdir ederseniz ki fizik/kimya profesörlerinin işidir. zannediyorum bizi ilgilendiren kısım bu değil.
ancak şöyle birşey var, "etki-tepki" mantığı belki de sadece bu evrende geçerli olan bir mantıktır.
ve sınırlı duyulara ve mantığa sahip olduğumuz için, "yoktan varolabilme" gibi kaba bir tabirle isimlendirebileceğimiz bu mantığı anlayamıyoruzdur.
ancak dinlerin hiçbiri, bazı sebeplerle ve insan zekasının sayesinde ortaya çıkarılma sebebi içerdiğinden, bu gerçeklikleri sorgulamayı "günah" adı altında yasaklamış, sorgulayanları da tanrı'nın ağzıyla "lanetlemiş" gibi teşhir etmiştir.
düşünmek, irade sahibi her canlının hakkıdır. aynı şekilde, herhangi bir dine bağlanmak da irade sahibi varlıkların sorumluluğundadır. bunlara kesinlikle müdahale edemeyiz.
ancak, "ilahi" dediğimiz ve dünyanın her yerinde büyük etki gösteren bu dinler, ne yazık ki günümüz dünyasında artık yetersiz kalıyor. inançsızlığın artmasının en büyük sebebi bu ve emin olun ki bu dini bir şekilde insanlara empoze edenler, dünyanın bu noktaya geleceğini yeteri kadar tahmin edememişlerdi.
islam'da kıyamet alametleri adı altında bahsedilen, "inançsızlığın artması" durumu, muhafazid'in ve dolayısıyla selman-ı farisi'nin yürüttüğü mantık çerçevesinde mümkün olabilmiştir. ancak modernliği tahmin edememiş olmalılar ki, islam da diğer dinler gibi geçerliğini yitirmeye başladı.
örneğin, dünyanın varlığı konusunda kutupları hiç hesaba katmayan bu din, ibadet etme olayını kabe'ye yönelerek gerçekleştirmek bahseder. oysa bütün "ilahi" dinler, evrensel olduklarını iddia ederler.
aynı şekilde, islam'da ibadet şekli olarak namaz kelimesinin kaynağı, hintçe'deki "namasté"(yanlış olabilir) kelimesinden türemiştir. hintliler güneş tam tepede olduğu zaman ibadet ederlerken, muhafazid kendi dininde, güneş tam tepedeyken ibadet etmenin yasak ve hatta günah olduğunu söylemiştir.
sebebiniyse, "kafirlere benzemeyelim" şeklinde yorumlamıştır.
islam'ın çıkış kaynağı, islam'dan önce araplar'ın kabe'de bulundurup taptıkları, lat menat ve uzza isimli üç büyük putun başında bulunan en büyük put olan "al-ilah" isimli puttur.
muhafazid bu isme basit bir değişiklik uygulayıp kullandı.
bu basitliğin sebebiyse, insanların hep al-ilah ismine alışmış olmasından ileri geliyor. insanları islam'a kolayca kazandırabilmek ve aynı zamanda da yeni bir inanç sistemi getirebilmek için, bu basit değişikliği uygun gördü.
şimdi insanların al-ilah diye benimsediği tanrı inancı yerine, "benim tanrım'ın adı ananas'tır" deseydi, takdir edersiniz ki yeteri kadar yoldaş bulamazdı. zaman içinde bu din de kaybolurdu, hem de muhafazid hayattayken.
bir başka olay da, muhafazid'in çokça karıştırılan cinsel hayatıyla ilgiliydi.
3 karısından en küçük olanı aişe'nin yatağında yatmayı tercih ederken diğer eşlerinin "neden bizimle de kalmıyorsun" diyişine sinirlenip, "cebrail ben aişe'nin yatağındayken bana uğruyor, sizin yatağınızdayken değil" diyerek olayı bir şekilde kendi mantığına çevirebilmiştir.
nasıl hristiyanlık bir tür güneş diniyse, islam da bir tür ay dinidir. ay'ın islam'da ne kadar kutsal sayıldığını en az benim kadar bildiğinizi varsayıyorum. bu kutsallığın sebebiniyse, araplar'ın şiire ve dolayısıyla romantizme olan düşkünlüğünden kaynaklandığını tahmin etmek zor değil.
hristiyanlık'tan bahsetmeye gerek görmüyorum çünkü, hristiyanlık, dönemin birkaç din addıbının bir araya gelip, çok eski tarihlerde inanılan dinlerden arakladığı birçok hikayenin birleştirilip oluşturulduğu bir din olmaktan öteye gidemedi.
merak edenler, horus'u araştırabilir. zeitgeist'ta da bahsedilmişti bundan.
sonuç itibariyle, dinler cehaletten ve yoksulluktan beslenen inanç sistemleridir ve, dine olan inançsızlığın temelinde de rahat yaşama içgüdüsü yoğunluğunu artırarak devam ettirmektedir.
ölümden sonra hayatın doğruluğu da ne yazık ki imkansızdır. çünkü, şuan kurulan sistem, her türlü eleştiriye rağmen yeteri kadar adaleti sağlamaktadır.
tanrı vardır ancak, o'na ulaşabilmenin dinlerle mümkün olduğunu söylemek, bu gerçekler doğrultusunda mümkün değildir.
önemli olan, hiçbir canlıya hiçbir şekilde zarar vermeden yaşayabilmektir.
edit: mal adam paylaşmıştı olan bitenden. konuyla alakası olduğundan(videonun son dakikaları) hoşuma gitti:
http://www.youtube.com/watch?v=iC_EPy8Ac3g -
35.
0tanrı notu eklendi.
-
36.
0okuyan varsa birşeylerini kaldırsın. geç oldu çünkü pek ihtimal yok gibi okuyanın olduğuna
-
37.
0o değil de, uzaylılar konusunda saçmaladığım söyleniyodu. mantar gibi yerden bittiğimize inanıyosanız kendiniz bilirsiniz hacı. ben hiçbir olayın sebepsiz olduğuna inanmıyorum.
-
38.
0@120 eyvallah al şukunu
-
39.
0@122 hacım ilgi olursa daha da ilerletcem dikkat edersen önce meselenin köküne iniyom ki bu zaten yazının büyük bi kısmını alıyo. şimdi direkt ileri mevzulara atlasam "lan onun öyle olduğunu nerden biliyon" falan dicekler. açık açık yazdığım halde cevabı yazılı olduğu halde soru sorup köşeye sıkıştıran muallakler var aq. iyi de yapıyolar güzel oluyo eğriyi doğruyu görüyoruz şikayetçi değilim eleştiriden.
-
40.
0@126 kanka kafa giben mevzular zaten. ilgin yoksa okumaman normal
-
41.
0@127 hacım bu deliklerin sayısı tamamen doğaya ayak uydurabilme meselesiyle alakalı.
mesela tüm insanlık muallak olsaydı, binlerce yıl birbirini gibseydi, züt deliğimiz daha farklı olurdu belki 2 tane olurdu.
ama 2 cinsiyet varken 8 farklı kan grubunun bulunmasının doğaya ayak uydurmakla hiçbi alakası yok. dünyadışı bi etki kesinlikle var emin ol.
ilerde birileri bunların doğruluğunu kanıtlıcak şekilde bulgulara falan rastlarsa beni hatırlayın lan. şimdilerde bana da manyakça geliyo ama olanların başka türlü izahı yok maalesef. -
42.
0aq yorumların %40'ı "özet geç bin"
%50'si de "okuyanı gibsinler" temalı.
manyak mısınız lan sşfldsfk -
43.
0@132 kanka amım olsa seni de çağırırdım beraber giberdik harbiden
-
44.
0@135 sana özel muamele yapardık hacım
-
45.
0@139 evrim değil lan doğal devinim bu aq. doğal ortama nası ayak uydurabilceksek ona göre bu hale geldik.
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 22 07 2025
-
operayı baleyi s2me daşşama süreyim sanat budur
-
ucan kedi niye böyle oldu
-
şu ayının başlığını tiksinçe taşıyın aq
-
ucan pedi
-
yaş oldu 23 daha ağız tadıyla bir kere
-
çevremde kız yok
-
mastırşefte hiçbiri adana kebabı yapamadı amg
-
sıcak ülkelerde yaşanmaz
-
çayda lipton daha fazla panpa yazarsan
-
doğu türkistandakileri gündeme almayın
-
iki dk d vitamini alayım dedim
-
öğrencilik yıllarımı özlüyorum
-
kadınları regl olduğunda
-
bugün maşşallah 1 lt redbull gömdük
-
vampir misin testi
-
karga takunu yemeden uyandık
-
orkid molped bunlar çöpe atılmamalı
-
che guevara zippo çakmak aldım
-
hindistanda neden hiç sokakta
-
sözlük neden bu kadar sessizzzz
-
başa geldiğimizde kıbrıs ile türkiye arasına
-
maxosmana ne oldu
-
olum napacam ben biri bişey söylesin
-
işten nasıl kurtulcam
-
nickimin yanına miyav koy dedik
- / 1