beyin
canlılara hareket kabiliyeti kazandıran bir organ olan beyin, genetik özellikler sayesinde varlığını sağlar ve sürdürür.
bitkiler dışında yeryüzündeki bütün canlılarda bulunan organ, canlının oluşma evresinden itibaren gelişim gösterir. beyin, anne karnında oluşmaya başlayan canlının ilk organıdır. yani önce beyin oluşumu gerçekleşir. memeli canlılarda hamilelik evresinde oluştuğu gibi, doğurganlık özelliği olmayan canlılarda da aynı evreler gerçekleşir. beyin aslen hareket komut merkezidir. diğer organların otonom işlevleri dahil, kontrollü olarak yapabileceğimiz hareketlerin tamamı bu organın direktifleriyle mümkün olabilir. burada "kontrollü" dememizin amacı, beyinden emir alması imkansız hale gelen organların sinir hücrelerinin serbest kalabilme ihtimalidir. kafası kopan bir insanın diğer organları, kan akışının hızı ve beyinden alınan son emirler dolayısıyla gerginlik/esneklik durumuna göre istemdışı hareket etmeye başlar.
peki beyin bu emirleri nasıl verir?
beyin, nöron adı verilen milyonlarca hücreden oluşur. ve bu hücreler, birbirlerine yaptıkları sürtünme etkisiyle, oldukça düşük şiddette elektrik akımları oluşturur. bu oluşan elektrik akımları negatif akımlardır. bu olay saniyenin yaklaşık 1%'ini kapsayan sürede gerçekleşir. beyin de kalp gibi istemdışı çalışan bir organımızdır. bazı özellikleri kalple benzerlik gösterir. bunlardan biri de beynin kalp gibi tekleme/atma özelliğidir. bu özelliği sayesinde nöronlar arasında negatif elektrik akımları oluşur ve diğer organların bağlı olduğu sinir hücrelerine bu akımlar iletilerek hareket etme olayı gerçekleşir. hareket, bilindiği gibi sadece tek yönlü ve çeşitliliği bulunmayan bir olay değildir. hangi organımızı hangi şekilde hareket ettireceğimiz ve hangi yönde hareket ettirebileceğimiz gibi eylemlerin tamamı, oluşan elektrik akımının şiddetine ve bu akımın beynin hangi yönünde -yani hangi organların sinirsel bağlarının bağlı olduğu kısımda- gerçekleştiğine göre değişir. örneğin, sağ elimizi kaldırmak istediğimizde, buna önce karar verdiğimizi hissederiz. ama bu karar verme anı 1 saniye bile sürmez. işte bu yaklaşık 1 saniyelik kısım, beynimizde sağ kolumuzun sinirlerinin bağlı olduğu kısımda gerçekleşen akımı, beynimizin tamamında ve sağ kolumuzun sinirlerinde hissettiğimiz zaman aralığıdır.
açıklamayı sadeleştirirsek, sağ kolumuzu kaldırmak için karar vermemiz aslında beynimizde oluşan negatif elektrik akımlarının sinirlerimize iletilmesi olayı olarak açıklayabiliriz. dikkat ederseniz, hissetma anı, karar verdiğimizi farketme anından önce gelir. önce sağ kolumuzu kaldıracağımızı hissederiz, daha sonra buna karar verdiğimizi farkederiz ve eylemi gerçekleştiririz. bütün bu olaylar 1 saniyeden kısa sürdüğü için -zaman algımızın altında gerçekleştiği için- çoğu zaman bunların gerçekleştiğine dikkat etmeyiz. beyinde oluşan negatif akımların şiddeti, nöronların tabiri caizse iriliğiyle alakalıdır. nöronların gelişimi de, nöronlar arasındaki negatif akımları sıklaştırabilmekle mümkün olur. çok hareket edersek, çok düşünürsek, nöronlarımız gelişim gösterir. dışardan gelen uyarıcılar da nöron gelişimini hızlandırır. bir bebeğin etrafında farklı ve rahatsız etmeyecek düzeyde konuşulması veya normal ritmde müzik yapan enstrümanların bulunması, bebeğin beynindeki nöronların hızla gelişimini sağlar. bunca olay arasında nöron gelişiminin ne olduğunu sorgulamak gayet normal bir olaydır. nöron gelişimi, herhangi bir etki sonucu bastırılan beyin hücrelerinin, her bastırılma/ufak çaplı darbeler alma sonucunda güçlenmesi olayıdır. bu etkiler, yukarda bahsettiğimiz gibi, (mesela)duyma sinirleri sayesinde de olabilir.
nöronlar oldukça hassas hücrelerdir ve birbirlerinden bağımsız kararlar verirler(birbirlerinden bağımsız hareket ederler). nöronlara, dayanabileceklerinden fazla etki yaparsanız ölürler. bu etkilerden bazıları, sigara ve radyasyondur. sigara dumanı, oksijenle beraber beyne gittiğinde her defasında nöronlarımızın bir kısmını kaybederiz. görme sinirleri yoluyla televizyondan ve bilgisayar ekranından aldığımız radyasyon da, görme sinirlerimizin bağlı beynin kısmına zarar verir. milyonlarca nöronlarımız olduğundan, bu kayıpları farkedemeyiz.
görme sinirleri yoluyla neden nöron kaybederiz?
görme olayı, ışığın nesnelere yansıması sonucu gerçekleşir. buradan görme sinirlerimizin ne kadar küçük ve fazla olduğunu anlayabiliriz. gözlerimiz de diğer duyu organlarımız gibi aynı mantıkla işlev görürler. dokunduğumuzda sinir hücrelerine yapılan baskı beyne nasıl iletiliyorsa, görme olayı da bu şekilde gerçekleşir. ancak, görme sinirlerimiz diğer organlarımızın sahip olduğu sinirlerden oldukça fazla olduğu için, ışığın olduğu yerlerde bu sinirlerimiz sayesinde görme olayını gerçekleştirebiliyoruz. yani, görme olayı da bir tür dokunma organımız diyebiliriz.
normal bir insan gözünün görebilme yetisi, teknolojik birimlerle karşılık bulmak istenirse, yaklaşık 750 megapiksellik bir görme yeteneğine sahiptir. bu da, bilimsel olarak yapay bir göz yapılabileceği ihtimalini güçlendiriyor. vücudumuzdan alınabilecek örnek sinir dokuları, laboratuvar ortamında üretilebilir ve sahip olduğumuzdan farksız bir yapay göz oluşturabilir. burada gen dizilimi ve gelişimi konusunda da bilgi sahibi olmak gerekir. çünkü, kaç gözümüzün veya kaç kulağımızın olacağına gen dizilimi karar verir. gen dizilimi, milyonlarca yıllık bir doğal dönüşüm sonucu şimdiki halini alabilmiştir.
beyin konusuna dönersek, nöron dediğimiz beyin hücreleri, kendini yenilemeyen tek hücrelerdir. ama bilimsel anlamda bunun da çaresi bulunabilir. şöyle ki, gen dizilimi konusunda sahip olduğumuz bilgiler sayesinde, burada bir tür değişiklik yapılarak beyin hücrelerinin de kendini yenileyebilme özelliğine sahip olması sağlanabilir. normal bir insan beyni, teknolojik ölçü birimleriyle karşılık bulmak istenirse, yaklaşık 250 gigabayte'lık bir depolama alanına sahiptir. bunun sebebi, sahip olduğumuz nöron fazlalığıdır.
konu devam edicek beyler, birazdan hatıralarımızı beynimizde nasıl tuttuğumuzdan bahsedicem.