paralel evren ve zaman
bilim kurgu filmlerinde yıllardır işlenen ama bir türlü icat edilemeyen "zaman makinası" ve zamanın farklı dönemlerinde yolculuk etme kavrdıbını hepimiz biliyoruzdur(liseliler için yapılacak tek şey:
http://www.google.com ).
peki zaman kavramı ve paralel evren ilişkisinde, bizi bu kadar meraklandıran ve bol efektli filmlerde anlatılan teknolojiler neden hala gerçekleşmiyor?
bunun cevabı, evrenin tüm boyutlarını bilemeyişimizle alakalıdır.
şuana kadar sadece ilk üç boyutun mantığını kavrayabildik, alan ve hacim hesapları yapabiliyoruz.
http://www.resimx.net/img_th_400/nemets11.jpg
dördüncü boyutu da yaşıyor olmamıza rağmen, henüz çoğumuz kavrayabilmiş değil: zaman.
zaman da, maddelerde bulunan en/boy gibi bir tür boyuttur ve formülü henüz geliştirilemememiştir.
formülün geliştirilmesiyle ilerleyen yıllarda tıpkı hacim/alan hesaplaması gibi, zaman boyutu da hesaba katılacak, bunun için yapılan cihazlarla yolculuk gerçekleşebilecektir.
yaşadığımız her an, salisenin milyonda biri kadar küçük anlar bile, evrenin büyük ustalıkla işlenen noktalarında(koordinatlarında) elektriksel sinyal olarak yerini buluyor.
biz bunlara "hatıra" diyoruz. çünkü, yaşadığımız ve hisettiğimiz herşey hafızamızda yer işgal ediyor.
yani hatıra dediğimiz kavramın, elimizi ateşte yaktığımızda bunun acısının nasıl olduğunu yıllar sonra bile hissedebilmekten farkı yoktur. sinirlerin uyarılması ve bize zarar vermeyecek şekilde tahrip olmasıyla, yaşadığımız iyi ve kötü şeyleri unutamıyoruz. bahsettiğimiz unutamama, beynimize bağlı milyarlarca sinirin belli bir oranda(o an verdiğimiz abartılı tepkiye bağlı) zarar görerek orada iz bırakması olayıdır.
zaman konusuna geri dönersek, aslında şuan yaşadığımız birçok olay, hava boşlukları dahil evrenin tahmin edemeyeceğimiz düzeyde küçük noktalarla tasarlanması sonucu gerçekleşebiliyor.
elimizi kaldırıyoruz ve elimiz yeni yerinde biz istediğimiz sürece kalabiliyor. bunu yaparken de belli bir enerji sarfediyoruz. enerji sarfetmemizin sebebiyse, dünyanın sürekli dönüyor olmasındandır. hareket etmemiz enerji kaybetmemize sebep olmaz, hareket ederken dünyanın dönüş etkisiyle yarattığı manyetizmaya karşı koyarak hareket ettiğimiz için enerji kaybediyoruz.
burada, fizikte "hiçbir enerji yoktan varedilemez" konusuna ters bir olay yoktur. çünkü fizik de dünyanın dönüşü, atmosfer etkisi gibi kavramları zaten bir tür enerji ya da tepkime olarak kabul ediyor.
zaman kavramı, bilindiği gibi dünyayla alakalıdır. dünyanın üzerinde olduğu var sayılan 360 adet çizgiler(paralel-meridyen) sayesinde koordinatları ve zamanları öğrenebilme imkanına sahibiz.
her paralel arası mesafe 111 km. olup, her meridyen arasındaki zaman farkıysa 4 dakikadır.
ancak bu hesaplamada pek dikkat edilmeyen bir konu var, o da dünyanın tam yuvarlak olmadığının unutulmasıdır.
dünyanın 360 derece olduğu varsayılarak yapılan hesaplamalar, dünyanın aslında bir geoid(kutuplarda basık, ekvatorda şişkin) olduğu gerçeği sayesinde yanlış sonuçlar bulunmasına sebep olabiliyor.
dolayısıyla zaman ve mesafe kavrdıbını şimdiye kadar hata payı olmadan bulamadığımızı söyleyebiliriz.
dünya, güneşin çekim etkisi nedeniyle bazı dönemler daha hızlı döndüğü için, zamanın normalden hızlı geçtiğini hissedebiliyoruz. yengeç ve oğlak dönencelerini duymuşsunuzdur. dünyanın eğikliği ve şeklinin geoid olması nedeniyle bu tür varsayımlar yapılmış ve gündüz-gece dengesindeki değişimlerin saptanması hedeflenmiştir.
zaman kavramı, dünya ve güneş arasındaki çekimden kaynaklanan manyetik bir kavramdır ve formülü mutlaka vardır.
dünya durduğunda zaman duracak mı? gibi bir soru aklınıza gelebilir.
dünyanın durması gibi bir durum mümkün görünmemekle birlikte, bunun güneşin çekim etkisine bağlı olduğunu bilmemizde fayda var. güneşin çekim etkisinin bitmesi demek, dünyanın hem güneşin etrafında, hem de kendi etrafında dönmemesi demek ve aynı zamanda da güneşin bitmesi, yani dünyada hayatın bitmesi demektir.
samanyolu galaksisinde hayatta kalabilmeyi başarmış tek gezegen olan dünya, güneş gibi bir enerji sayesinde canlı hayatına uygun bir yaşam alanı olmaya devam ediyor. son zamanlarda küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi(delinmesi değil. naylondan ya da çarşaftan yapılmış birşey değil ozon tabakası) gibi olaylar dünyanın doğasına uzun vadede zarar vermiyor ancak biz insanların zamanı sınırlı olduğu için, çevreye verdiğimiz zarar ömrümüzü daha da kısaltıyor. doğa kendini yenileyebilme potansiyeline sahip bir sistemdir. kullandığımız deodorantlar, egzoz borusundan çıkan gazlar ve zararlı diye düşünebileceğimiz birçok olayın doğaya zararı yoktur. bu zarar verici maddeler, doğanın kendini kısa sürede yenileyememesi nedeniyle sadece bize zarar veriyor.
başka açıdan bakmak gerekirse, egzoz gazından çıkan gaza sebep olan benzin, yeraltında milyonlarca yıllık bir sürede beklemeyle oluşan hayvan cesetleri ve fosilleri sayesinde oluşan petrolden üretiliyor. doğal dönüşüm gerçeğini gözönünde bulundurursak, bahsettiğimiz egzoz gazı, benzin ve petrol gibi birçok şeyin aslında doğaya ait olduğunu, dolayısıyla dönüşüme dahil olduğunu görürüz. bazı deodorantların formülünde, dünya dışı bir ortamdan sınırlı şekilde getirilebilen gazlar içerdiğini duymuşsunuzdur. bu gazlar ozon tabakasına zarar veriyor, ancak az önce de dediğimiz gibi, doğa kendini yenileyebilme özelliğine sahip ve bunun tek dezavantajı, yüzbinlerce yıllık bir sürede kendini yenileyebiliyor olmasıdır.
paralel evren konusunu da birçok filmde gördük, ilginç olarak yorumladık ve böyle bir kavram sayesinde ışınlanma gibi bir teknolojinin mümkün olabileceği ihtimaline eminim çoğumuz kafa yormuşuzdur.
ışınlanma teknolojisi, kısa vadede icat edilecek gibi görünmese de, icat edilebilecek bir teknolojidir.
mantığı da, hücrelerimizin ışınlanma istasyonu denilen yerlerde taranıp tanımlanması sonucu, başka bir ışınlanma istasyonuna aktarılmasından ibarettir.
yıllar önce bluetooh teknolojisinin gerçekleşebileceğini hayal ediyorduk. kablosuz cihazlarla hayatımızı kolaylaştırabilecek şeylerin icat edilebileceğini, yine hayal gücümüzü geliştiren filmler sayesinde tahmin edebildik.
.mp3 uzantılı, çipler üzerinde birçok devrenin açık ve kapalı olması tekniğiyle kullanabildiğimiz dosyalar, şimdilerde bluetooth teknolojisi sayesinde, kabloya gerek duyulmadan, hava akımı sayesinde aktarılabiliyor.
aynı şekilde radyo sinyalleri-ki bluetooth da düşük frekanslı radyo sinyalleriyle çalışma mantığına sahiptir- de kablo olmadan iletişimi sağlayabiliyor. mp3 dosyası nasıl bir çipte yer kaplıyorsa, insan da dünya üzerinde bu mantıkta yer kaplıyor.
dolayısıyla, ışınlanma teknolojisinin gerçekleşemeyeceğine dair hiçbir engel söz konusu değildir.
edit: güneşin enerjisinin kaynağı hidrojendir.