1. 48.
    0
    hintli elemanlardan biri londra'da yaşıyormuş trene binmek için gitti. ben de bir nepalli bir hintliyle kaldım. şehri turladık biraz. striptiz klübü varmış dıbına koyim kesin gideceğim oraya. türkiye'de yaşayamayacağınız bir deneyim. neyse bayağı bir turladıktan sonra eve geldim. duşa girdim. bir arkadaşımla yazıştım. biraz haber okudum. şimdi de bu entry'leri girdim. şimdi aşağıda kendime bir çay koyup odama gelip tv izleyeceğim internetten. yarın da önce polise gidip kayıt olmayı düşünüyorum. sonra biraz gezip serkan abi'nin yanına giderim muhabbete.
    ···
  2. 47.
    0
    bu sabah 7:30'da ayaktaydım yan odadaki huur yüzünden. alarmında horoz sesi var kaltağın. erkenden kalkıyor. kalktıktan sonra odasında gezinip durdu. ben de uyuyamadım amk. 8:30'a kadar yattım öyle boş boş. sonra kalktım yüzümü falan yıkadım. üstümü giyindim. bir şey yemeden çıktım evden. 09:08'de otobüsteydim.
    şehir merkezine gitmek 11-12 dakika kadar sürdü. oradan da üniversite yönüne giden citi 1 kodlu otobüse aktarma yaptım. 3 numaralı terminale yanaşıyordu. çok beklemedim hemen kalktı otobüs. river nene'nin üzerinden geçip oundle road'a girdik. 09:30da üniversitedeydim.
    otobüsten benimle birlikte birileri daha indi. girişte danışmada her hafta imzalamamız gereken bir defter var. onu sordum. öğrenci kimlikleri henüz gelmediği için bu hafta imzalamayacağımızı söyled, danışmadaki pembe saçlı kadın. tamam deyip GUI110 kodlu dersliğe yöneldim. o sırada bıyıklı göbekli kara bir adam yolumu kesti. tanıştık. bizim sınıftaymış. nereden baksan 40 yaşında amk. adı jasper miydi neydi hatırlamıyorum. sınıfa çıktık. önden 2. sıraya kuruldum. kocaman sınıf. hocanın iki yanında slayt perdesi var. biraz jasper'la muhabbet ettik. sınıf bu arada 40 kişi falan oldu. çoğu zenci dıbına koyim. geri kalan da hintli, nepalli, bangladeşli falan. fakir fakir ülkeler. dıbına koyim bi tane güzel kız yok sınıfta. hayal kırıklığına uğradım biraz. neyse sonra hoca geldi. biraz okuldan ve dönem derslerinden bahsetti. bu dönem 3 tanecik dersim var amk. hepsinden ödev hazırlayacağım 16 ocağa kadar. bir tanesinden ayrıca sınav olacağız.
    bugünkü ders pazarlama yönetimiydi. keyifli bir ders. zaten sistem bizim üniversitelerden çooooooook farklı. hoca resmen arkadaş gibi. ve dersi o kadar basit ve düzgün anlatıyor ki, anlamamanız imkansız. pazarlama nedir üzerine tartışamız için yarım saat verdi ve kendi içimizde gruplar oluşturmamızı istedi. biz de 8 kişilik bir grup olduk. 4 kız 4 erkek. kızlar zenci amk. neyse önce tanıştık. kızlardan biri bayağı tatlıydı aslında. adı florance. yokluğa düşersem yazarım da zenci gibmedim demem amk. neyse daha önce bahsettiğim uzakdoğu apaçisi de bizim gruptaydı. ama kafası çalışan bir tip. neyse yarım saatlik bir grup çalışmasının ardından düşüncelerimizi kocaman bir kağıda yazıp tahtaya astık. toplamda 6-7 grup vardı. o kadar da kağıt asılıydı işte tahtada. sonra yazdıklarımız üzerinden devam ettik. hoca ara sıra konuyla ilgili videolar falan izletti. Türkiye'deki derslere göre oldukça dolu ve keyifli geçti ders. sonra yarım saat ara verdi hoca. kantin'e çıktık. birkaç kişiyle daha tanıştım. hiçbirinin adını hatırlamıyorum. çekik gözlü çocuğun adı michael'dı onu hatırlıyorum bir tek. o da kolay olduğu için.
    kantinde yiyecek bir şeyler bakındım. bir gib yoktu. ben de yeni tanıştığım arkadaşlarımın yanına oturup muhabbet etmeye başladım. ikisi hintli. biri bangladeşli. bi de michael işte ama o nereli unuttum amk. sonra dersin 2. yarısını yaptık.
    ders 2'de bitti. öğrenci işlerinden falan memurlar bir toplantı düzenledi bizimle. kullanışlı bilgiler falan verdiler. o da bir yarım saat kadar sürdü. sonra yeni tanıştığım arkadaşlarımla şehir merkezine gitmeye karar verdik. michael bir ara tuvalete gitti. sonra onu beklemeyi unutup devam ettik amk.
    gittik merkezde bir iki bankaya öğrenci hesabı detaylarını sorduk. hintlilerden biri daha açtı. pazar yerinin yanında iyi yerler olduğunu söyledi. oraya gittik. bi baktım amk dükkanda turkish doner yazıyor. girdim selamun aleyküm dedim. oooo aleyküm selam kardeşim hoşgeldin muhabbeti. sipariş verdik. ben büyük boy tavuk döner istedim. hintli iki parça tavukla patates kızartması aldı.
    dükkan sahibi abiyle muhabbete başladım. adı serkan. 20 senedir burada. iyi bir abi. kadıköylü. bayağı bir muhabbet ettik. lig tv'si falan varmış. her zaman beklerim sık sık gel mutlaka dedi. dediğim gibi buralarda pek türk yok. her konuda yardımcı oluruz falan dedi. evi ararsan bizim telefondan türkiye'yi aramak bedava dedi. bir de 6 küsür pound tutan hesabımı 4 pound olarak aldı. buraya sık sık geleceğim.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 46.
    0
    26 ekim pazar günü geç kalktım. 11 buçuk muydu neydi. indim aşağı kendime bir yağda yumurta yaptım. önceki gün yağ da almıştım yazmayı unutmuşum. neyse kahvaltıdan sonra bilgisayarı mutfağa taşımaya karar verdim. masanın üstünde daha rahat edebilirdim. skype'a girdim. ailemle görüştüm bir süre. sonra kuzenimle battlefield 4 oynamaya çalıştık. dıbına kodumun bilgisayarı 2 kere çökünce pes ettim. flash oyunlara girdik amk. can sıkıntısı. sonra moses jonathan diye bir arkadaşıyla çıkageldi. onlarla biraz muhabbet ettim. dini toplantıya gitmişler. onlar moses'ın odasına çıktı o sırada tibby geldi. sabah 6'dan beri çalışıyormuş ve 11'e kadar tetikte beklemeliymiş. bir kahve içti. yine kısa bir muhabbet ettik. gitti televizyonun karşısına oturdu. 1 saat kadar sonra jonathan gitti. moses da mutfağa indi. macbook'unda hem çalışacak hem de yemek yapacaktı. biraz daha orada oturduktan sonra bilgisayarı odama çıkardım. tibby'nin yanına oturma odasına indim. tv'de okyanus belgeseli izledik amk. sonra acıktım. mutfağa gittim baktım moses'ın işi bitmemiş. ben de odama çıkıp bir bölüm my name is earl izledim. indiğimde yemek yiyordu. bayağı da uğraşmış amk. patates püresi ve soslu bir tavuk yapmış. ben gibsen yapamam öyle bir şey (uğraşmam amk). neyse ben de makarna yaptım. önceki gün makarna sosu almıştım hazır. ondan koydum içine. odama çıktım my name is earl izlerken yedim. sos tek kelimeyle iğrençti. bi daha gibsen yemem.
    indim aşağı bulaşıkları yıkadım. sonra odama çekildim. sabah 10'da ilk dersim vardı. saati 8:30'a kurdum. biraz internette takıldıktan sonra uyudum.
    ···
  4. 45.
    0
    24 ekim devam;
    evden çıkmadım amk nedense çıkasım gelmedi. my name is earl falan izledim. akşam da daha önce marketten aldığım tavukla patatesi yapıp yedim.
    ertesi gün duş alıp şehir merkezine doğru yola çıktım. hava güneşliydi. mahallemde futbol sahası varmış amk yeni görüyorum. burada çok fazla patika yol var(yayalar ve bigibletliler için). o yollardan birine daldım rastgele orada keşfettim bu alanı. yolun karşısına geçip otobüsü beklemeye başladım. 5 dk sonra geldi. 13.50 pound verip haftalık bilet aldım. çok pahalı dıbını gibim. neyse. merkezi bayağı bir keşfettim. bir iki bankaya girip öğrenci hesapları hakkında bilgi aldım(bankalar cumartesi de açık amk). ama hesap açmak için önceden randevu alıyorsun. giberim uğraşamam şimdi deyip yollara düştüm yine. şehir merkezi hiç de fena değilmiş. restaurantlar, marketler, bakkallar, ne ararsanız. bir ara bigiblet satan bir yer buldum. en ucuzu 100 pounddu amk. bigiblete internetten bakmaya karar verdim zira otobüse bu kadar para bayılmak istemiyorum + bigiblet özgürlük istediğim yere giderim.
    burada meşhur bir katedral var. gerçekten güzel bir bina. gittim orada bir iki foto çektim. sonra içeri gireyim dedim. kapıyı açtım baktım cenaze gibi bişey var. hiç rahatsız etmeden dışarı çıktım. başka gün gelirim amk daha nereden baksan 350 gün var.
    sonra gittim bir tesco buldum (bizim kipa'nın orijinali sanırsam bu) girdim içeriden bir iki bişey aldım. 4'lü twix 1 pound(sağ twix sol twix toplam 8 tane), tuvalet kağıdı ve kağıt havlu toplam 2 pound civarı( tuvalette tuvalet kağıdı vardı onu kullanıyordum bugüne kadar), su 17 pence 2 şişe 34 pence eder. neyse ucuza bayağı bir şey aldıktan sonra şehirdeki gezimi tamamlayıp eve döndüm. ha bir de çay aldım. evde kendime bir çay koyup my name is earl izledim. yemek yemedim amk canım istemedi. annemle yazıştık whatsapptan. bir iki de arkadaşımla yazıştım. sonra uykum geldi devirdim zütü.
    ···
  5. 44.
    0
    dıbına koyim o kadar yazdım gri ekran oldu tekrar yazıyorum.
    ···
  6. 43.
    0
    devam ediyorum beyler kusura bakmayın birkaç gündür yazmadım
    ···
  7. 42.
    0
    yaz keke yaz
    ···
  8. 41.
    0
    aşk olsun panpa bensiz mi başladın insan inboxtan haber verir.
    ···
  9. 40.
    0
    okumayın beyler boş muhabbet amk
    ···
  10. 39.
    0
    ben londrada doğdum büyüdüm panpa, yardımcı oluncak bisey varsa söyle
    ···
  11. 38.
    0
    2 yumurta haşladım. yanında tavuk jambon, krem peynir gibi bişey, tost ekmeği ve süt. bu sabah da doyduk çok şükür. sonra bulaşıkları yıkadım. o sırada tibby kendine çay koymak için geldi. ayaküstü kısa bir muhabbet daha. yukarı çıkıp ellerimi yıkadım, dişlerimi fırçaladım. odama geçtim. sabah prize taktığım telefon şarj olmuştu. aldım elime. instagram'a falan girdim. eski sevgilim fotoğraf paylaşmış. hüzünlendim. sonra facebook'a falan baktım. sonra da bilgisayarı açtım. bu entry'leri yazdım.
    bugün polis merkezi'ne gidip kayıt olmayı planlıyorum. çıkmışken su da alayım unutmadan. akşam yine yazarım.
    ···
  12. 37.
    0
    internetten beşiktaş maçını açtım, bir yandan da facebook, mynet falan bakınıyorum öyle. biraz sözlükte gezindim. sonra çok fena ağırlık çöktü. yorganın altına girdim uyudum. yerel saat 23:30'du. Türkiye'de 01:30.
    sabah yine 07:30 gibi bir saatte kalktım. yandaki kız telefonla konuşuyordu galiba. ses kesilince yine uyudum. 10 gibi kalktım. aşağı indim. baktım mutfakta bir adam var. tanıştık. adı tibby. yani lakabı. oturma odasına bağlı olan odada oturuyor. üzerinde üniforması vardı. ambulans şoförüymüş. 30 küsür yaşında gösteriyor. romanyalı. ayaküstü biraz muhabbet ettikten sonra yukarı çıktım. banyodan zenci bir eleman çıktı. adı moses. çok kısa muhabbet ettikten sonra tuvalete girdim.
    amk taharet musluğu yok doğal olarak. peçete ıslatıp öyle siliyoruz kıçımızı. neyse tuvaletten çıkınca yine aşağı indim tibby'le muhabbet etmeye. özel bir ambulans şirketi için çalışıyormuş. belirli saatler arası sürekli tetikte olması gerekiyormuş. o yüzden üniformayla geziyor evin içinde. iyi bir adam. 30 küsür gösteriyor demiştim ya, 42 yaşındaymış. birisi 16, birisi 10 yaşında 2 kızı varmış. dedim neden ailenin yanında değil de burada çalışıyorsun? maaş yüzünden dedi. orada kazandığının 3-4 katını kazanıyormuş burada. daha önce gemide çalışmış. miami tarafında. şu anki işi de oldukça ağır. günde 5-6 saat uyku dışında hiçbir şeye vakti yok. alışverişe bile gidememiş buzdolabında ona ait raf neredeyse bomboş. hatta duş almaya bile vakti olmadığı için işyerinde boşluk bulunca yıkanıyormuş. ingilizleri pek sevmiyor. tembel olduklarını söylüyor. haksız da sayılmaz aslında. oturma odasında bu muhabbetten sonra biraz da robson green denen adamın balıkçılık progrdıbını izledik beraber. sonra wheeler dealers. ondan sonra kahvaltı etmek için mutfağa gittim.
    ···
  13. 36.
    0
    dediğim gibi, tavuk parçalarını fırına attım, makarnayı da ocağa koydum. makarna tabağı öküz gibi doldurdu amk. çok fazla yapmışım. bastım üstüne ketçapla mayonezi. açtım gazozu. tavukları da küçük bir tabağa koydum yavaş yavaş yedim. vakit geçsin diye her işimi ağır ağır hallediyorum. zira yapılabilecek çok fazla bir şey yok.
    makarnayı harbiden çok yapmışım amk yarısını yapsam yetecekmiş. zar zor bitirdim. sonra bulaşık faslı. sünger bulaşık deterjanı falan almadım. baktım lavabonun yanında var. ondan kullandım. kimbilir kime ait. sonra ellerimi yıkayıp, odama geçtim.
    ···
  14. 35.
    0
    selam beyler devam ediyorum az bişey yazayım *
    ···
  15. 34.
    0
    priz dönüştürücü de almıştım alışveriş merkezinden, üstümdeki sweat'i çıkardım. tshirt giydim. laptopu açıp yatağa kuruldum. sonra da buraya yazmaya başladım işte. babamla mesajlaştım whatsapptan. sonra annemle. sonra kardeşim geldi (sokakta oynuyormuş oradan gelince yazdı henüz 12 yaşında).
    şimdi de internetten haberleri okuyup aşağıya inip yemek yapacağım kendime. muhtemelen makarna ve tavuk. yanında ketçap mayonez. yanında da üstünde "limonata" yazan, tadı bildiğin sprite olan marks & spencer gazozu. 95 pence verdim 2 litresine.
    şimdilik bu kadar, yatmadan önce tekrar girip ingiltereyle ilgili ilk izlenimlerimi yazacağım.
    ···
  16. 33.
    0
    daha önce bahsetmiştim, marks & spencer'ın burada normal marketi de var diye. girdim oraya. kampanyalılar başta olmak üzere alışveriş arabamı doldurmaya başladım. kahvaltılık tavuk jambon, krem peynir, ekmek, yumurta, süt; akşam yemeği için de kampanyalı makarna, tavuk, patates falan aldım. suyuydu ketçabıydı mayoneziydi atıştırmalığıydı derken 23 pound küsür tuttu bu da. ha bu arada 2 litre suya 45 pence ödedim. ucuz bayağı.
    dıbına koyim öküz gibi doldurmuşum zor taşıyorum poşetleri. bi de yastık yorgan var ya o da sıkıntı. zar zor gittim otobüs durağına. otobüsten de bir durak önce inmişim. ebem gibildi ebem. ellerim hala acıyor. evi bulmak da zor oldu amk. sokak sokak gezdim sonunda buldum. girdim içeri. önce dolaba konacakları yerleştirdim. baktım yayılmışlar iyice. raflardan birinin yarısını sıkıştırarak yer açtım, bir torbanın içinde koydum bana ait olanlar ayırt edilsin diye. sonra buzluğu açtım. ağzına kadar doluydu. zar zor yer açıp dondurulmuş patatesle tavuğu da oraya koydum. çıktım odaya. ev sahibinin verdiği yastığı yorganı attım yatağın üzerinden. kendi temiz yorganımı kılıfa geçirdim. yastıkları da aynı şekilde. çiçek gibi oldu valla. sonra gittim aşağıdan elektrik süpürgesini aldım bir de süpürdüm odayı. mis gibi oldu. camı da açtım havalansın diye. hala kapamadım içerisinin sıcağını anca dengeliyor.
    ···
  17. 32.
    0
    tm

    inci sözlük hatası: entry metni girilmelidir.
    ···
  18. 31.
    0
    yağmurlu izmir akşamında sütlü bol köpüklü nescafe ile hikayen on numara
    ···
  19. 30.
    0
    okulun önündeki otobüs durağına gittim bekliyorum. taşşşş gibi bir ingiliz hatunla beraber. muhabbet açayım diye " şehir merkezine giden otobüsler buradan mı geçiyor?" dedim. evet dedi. tam o sırada otobüs geldi. hay amk dedim. kıza iyi günler dileyerek otobüse bindim. baktım o da bindi. görevliye günlük bileti göstererek en arkaya oturdum. o sırada açlığımı fark ettim. kafamın sol arkası da zonkluyordu.
    şehir merkezine gelince direkt alışveriş merkezine daldım. 3-5 yere baktıktan sonra bir yerde karar kıldım. bir sandviç seçtim (tavuk mayonez bacon marul domates)2.50 pound, yanına da bir sprite aldım 1.25 pound plastik şişe. 3.75 pound normalde ama kampanya varmış 3 pound tuttu. oturdum sandviçi gömdüm. doymadım amk. gittim marketlerin birinden küçük paket patates cipsiyle snickers aldım. onları da gömdüm. sprite'ı da bitirdim bu arada. açlık felaket bişey.
    başımın ağrısı azalınca primark isimli mağazaya girdim yastık yorgan almak için. ev sahibinin ödünç verdikleri de buradan alınmıştı. rahattı aslında ama yorgandan saç temizlemek zorunda kalınca rahat edememiştim. iki yastığa 4 pound, yorgana 8 pound, yorgan kılıfına da 11 pound ödedim. 23 pound toplam. yorgan ağırdı. hay amk kafamı gibeyim keşke en son alsaydım bunları. zira daha gıda alışverişi yapmadım bunun ceremesini sonra çekeceğim.
    ···
  20. 29.
    0
    devam ponpi
    ···