+1
türkçe’nin önemi
tarihi çok eskilere dayanan ve dünyanın en büyük dillerinden biri olan türkçe'yi konuşan türklerin, asırlar boyunca medeniyet dünyasına kazandırdıkları herkesin malumudur.
türklerin tarihteki ağırlığına nispetle konuştukları dil olan türkçe'ye ise yeteri kadar değer verilmemiştir. oysa türk diliyle, değişik alfabeler kullanılarak birçok eser meydana getirilmiş ve bu eserlerle medeniyet tarihine ışık tutulmuştur. genellikle yazıldığı gibi okunan, istisnaları fazla olmayan sistematik bir dil olan türkçe'yi öğrenmek zannedildiği kadar zor değildir. hatta günümüzde, türkçe'nin bilgisayar diline en uygun dillerden biri olduğu çeşitli çevreler tarafından dile getirilmektedir.
türkçe'nin tarihî görünüşü
bugün, dünyada yaklaşık olarak 200 milyon insan türkçe konuşmaktadır. yani türkçe dünyada en çok konuşulan 6. veya 7. dildir. hâl böyleyken türk dili, türklerin en çok konuştukları yer olan memleketimizde yeterince alâka görememektedir. dilimiz, tarihin bazı dönemlerinde bugün olduğu gibi birtakım
dillerin boyunduruğu altına girmiştir. türklerin ilk yazılı kaynaklarından olan orhun abidelerinden anlaşıldığına göre dilimize, 7. asırda bile brahmice ve çince'den kelimeler geçmiştir. karahanlı devletinin i̇slâmiyet'i din olarak seçmesinden sonra, türkçe'ye arapça kelimeler girmeye başlamıştır. 1072 yılında kaşgarlı mahmut, türkçe'nin üstün yönlerini göstermek ve araplara türkçe öğretmek gayesiyle dîvânü lûgati't-türk adlı kitabı kaleme aldı. selçuklular devrinde ise, özellikle resmî yazı dilinde türkçe hemen hemen hiç kullanılmamaktaydı. selçuklularda resmî yazışma dili ve edebî dil farsça, ilim dili ise arapçaydı. bugün, elimizde bu dönemden kalma çok az sayıda türkçe kitap mevcuttur. selçuklu devleti yıkıldıktan sonra, beylikler döneminde ise türkçe önem kazanmağa başladı. bunda beyliklerin başında bulunan beylerin arapça ve farsça'yı çok iyi bilmemeleri ve türkçe kitap yazan âlimleri korumaların önemli rolü vardır. yine de türkçe eser yazan âlimler "türkçe eser kaleme alırken zorlandıklarını, o devrin devâsâ dilleri olan arapça, farsça karşısında türkçe eser yazdıkları için ayıplanmamaları gerektiğini" söylerler. özellikle 13 ve 14. yüzyıllarda yaşayan yunus emre, gülşehri, aşıkpaşa gibi şairler türkçecilik şuuruyla hareket etmiş ve mükemmel eserler meydana getirmişlerdir. farsça'yı edebî dil olarak kabul eden türklerde, farsça'nın etkisi büyük olmuştur. bu dil, sadece anadolu'da yaşayan türklerin arasında değil, orta asya'da yaşayan türkler arasında da yaygın bir hâle gelmiştir. âlimler eserlerini türkçe yazmaktan çok, farsça yazmaya özen göstermişlerdir. 15. yüzyılda türkçe'nin düştüğü bu duruma üzülen büyük türk şairi, edibi, tarihçisi, mugibişinâsı ali şir nevâî, türkçe'nin farsça'dan üstün olduğunu ispat etmek için muhâkemetü'l-lugateyn adlı kitabı yazdı. o, farsça'yı da birçok fars'tan daha iyi biliyordu. ali şir nevâî'den önce çekine çekine türkçe eser meydana getiren âlimler, ondan sonra, daha fazla ve gocunmadan türkçe eser vermeye başladılar. yani nevâî o devirde sadece orta asya türklüğünün değil, bütün türklerin yollarını aydınlatmış ve ufuklarını açmıştır.
dünyanın en büyük devletlerinden biri olan osmanlı devletinin ilk dönemlerinde ise, arapça ve farsça'dan türkçe'ye geçen kelimeler çok fazla değildi. bu kelimelerin giriş hızı 15. yüzyıldan itibaren artmaya başladı. 16. yüzyılın ortalarından 19. yüzyılın sonlarına kadar ise dilimize birçok arapça, farsça kelime girdi. türkçe'nin, 11. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına kadar arapça ve farsça'yla mücadele etmek zorunda kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 20. yüzyılın başlarında ise arapça, farsça'nın türkçe üzerindeki hâkimiyeti azaldı. bu da türkçe'de kullanılan ve halkın anladığı kelimelerin dışındaki arapça, farsça asıllı birtakım kelimelerin, kaidelerin ve birçok tamlamanın dilimizden çıkarılması neticesinde meydana geldi. böylece türkçe iyi bir mecraya girdi. fakat 1930'lardan sonra başlayan öz türkçecilik (yani uydurmacılık) hareketi ise bunu baltaladı. bu hareket de hiçbir dayanağı olmadığı için fazla sürmedi. burada şunu da söylemek gerekir ki, osmanlı devletinin resmî yazı dili türkçe'ydi. fakat arapça, farsça'yı da birçok kişi bilirdi. zannedildiği gibi halk ile aydın tabaka arasında da büyük bir uçurum yoktu. belki de var olduğu zannedilen bu uçurum, günümüzden bile daha azdı. yani osmanlılar, selçukluların aksine türkçe'ye önem verdiler. onların döneminde birçok türkçe eser telif edildi. bugün türkiye'de ve dünyanın muhtelif bölgelerinde osmanlılar döneminde yazılmış yüz binlerce türkçe kitap bulunmaktadır. demek ki, osmanlılar arapça, farsça'yı iyi bilir, fakat anadilleri olan türkçe'yi ise her zaman kullanırlardı. osmanlı devleti tarih boyunca fethettiği ülkelerin halklarını türkçe'yi öğrenme konusunda hiçbir zaman zorlamamış, yani onları sömürmemiştir. bunun en büyük delili ise, günümüzde, eskiden osmanlı coğrafyasında yaşayan milletlerin bir çoğunun türkçe bilmemesidir. zaten osmanlı memleketlerinde yaşayan halkın beslendiği hayat ve kültür kaynakları, aldığı terbiye ve temsil ettiği inanç sistemi, dünyadaki hiçbir milleti sömürge hâline getiremezdi.
dünyada konuşulan birtakım dillerin değişik asırlarda diğer dillere üstünlük kurduğu görülmektedir. meselâ, 17, 18 ve 19. yüzyıllarda fransızca dünyaya hâkimdi. 20. yüzyıl ve günümüzde ise artık i̇ngilizce bir dünya dili olmuştur
Tümünü Göster