1. 189.
    0
    ap ap ap
    ···
  2. 188.
    +1
    herkes kendini tanıttı, ayaküstü ufak bir muhabbet içerisine girdiler.

    daha sonra tomris, kızları işaret ederek: "helen, pinkpillow, chucky ve gibirella, benimle gelin bakalım. yemek yaparken, yardımcı olacak birileri gerekli." diyerek ufak bir tebessüm attı. kızlar da hep bir ağızdan "seve seve tomris teyze" diyerek peşlerine takıldılar ve mutfağa geçtiler.

    akvaryum, fero ve jamaika etrafı inceliyordu.
    alabildiğine geniş bir büroydu burası. ev olarak kullanılsa, üç aile rahatlıkla yaşardı.

    fero merakını yenemeyip, sordu lufi'ye: "burası mükemmel, nasıl yapılmış. böyle bir dairenin varlığından pek kişi haberdar olmasa gerek."

    lufi tebessüm etti ve cevapladı: "burası 4 dairenin birleşiminden oluşuyor, daha alttaki laboratuvarımı görseniz, ağzınız açık kalır." diyerek laboratuvara inmeyi teklif etti çocuklara. giriş odasının, hemen sağ tarafında merdivenler vardı. bu merdivenleri yavaş yavaş indi çocuklar.

    gördüklerine inanamadılar... enine, boyuna koskocaman bir tarlayı anımsatıyordu gördükleri yer. şaşkınlıklarını gizleyemediler, gerçekten de ağızları açıktı.

    lufi çocukları salonun başından itibaren gezdirmeye çıkarttı. binlerce kimya tüpü vardı. hepsi tek tek numaralandırılmıştı. yaklaşık 150 metre kadar ilerlediklerinde üstü kapalı bi fanus gördüler. lufi, genç dostlarına baktı ve konuştu:

    "kızları bu yüzden tomris yanına çağırdı. gördüklerinden etkilenebilirler.
    hazır mısınız?" dedi.

    gençler şüpheli bakışlar arasında başlarını sallayarak onay verdiler.

    fanus'un üzerindeki tülü kaldırdı lufi.

    içi su dolu, cam bir fanusun içerisinde ufak boylarda bir enfekte vardı.
    çocuktu bu, belli ki hastalığa yakalanmış ve dönüşüm geçirmişti.

    gençler ikinci kez şok yaşıyordu...
    ···
  3. 187.
    0
    devam amk bekliyoruz
    ···
  4. 186.
    0
    eyv panpa bilim adamı olmuşuz ap ;)
    ···
  5. 185.
    0
    devam panpa
    ···
  6. 184.
    +1
    sonunda geldiler büronun önüne.

    pinkpillow zile bastı. açan olmadı.

    herkes pinkpillow'a bakıyordu.
    tekrar zile bastı.
    ve tekrar.

    kimse açmıyordu kapıyı, profesör bürosunda değildi heralde.
    herkesin umutları suya düşmüştü. akvaryum korku dolu gözlerle işaret etti avm'yi
    "şuraya bakın... "

    herkes donup kalmıştı. 500'ü aşkın enfekte alışveriş merkezinin oyuklarından çıkıyor, üstlerine geliyordu. fero içinden geçirmişti: "bu sefer her şey bitmişti... "

    işte o anda olmayacak bir mucize oldu.
    dış kapı, otomat sesi ile açıldı. ve hemen binaya koştular.

    kapının önünde profesör vardı: "geçin içeri hemen!" diyordu.
    herkes içeri girdikten sonra, kapıyı kapattı.

    kendi ofisine girdi ve enfekteleri kapının ardında bıraktı.
    ofis kapısı oldukça güvenliydi, ordu gelse açamazdı belki(!)

    herkes derin bir nefes aldı, profesör gençlerin yüzlerine baktı tek tek:

    "ısırılmadınız değil mi?" deyiverdi.

    pinkpillow "hayır lufi (osmanpamukoglu), herkes iyi."

    profesörün ismi lufi'ydi.
    çocukları gördüğüne mutlu olmuş gibi görünüyordu.

    "ne içersiniz ya da karnınız aç mı?" diye sordu gençlere tek tek.

    herkes teşekkür etse de, lufi anlamıştı.
    çocuklar açtı.

    "hanım! gel çocuklarla tanış ve onlara bir şeyler hazırla... " diye seslendi eşine lufi.

    kumral tenli, hoş bir bayan çıktı içeriden.

    "pink, kızım bu sen misin? kocaman olmuşsun düğünden bu yana!"

    3-4 yaşlarındayken, lufi ve tomris'in düğünlerine katılmıştı pinkpillow.
    o yaşları hatırlamadığından farkında değildi tabi ki. ufak bir tebessüm attı.

    diğer çocuklara döndü tomris:

    "hoşgeldiniz çocuklar, ben tomrishatun tanıştığımıza memnun oldum!"
    ···
  7. 183.
    0
    helal panpa devam bekliyoruz sağlam gidiyo
    ···
  8. 182.
    0
    ap ap ap
    ···
  9. 181.
    0
    yaz hadi amk
    ···
  10. 180.
    0
    devam panpa hemen bitirme kendi adimi gormek istiyorum. Uzun uzun yaz amk takipdeyim
    ···
  11. 179.
    0
    Benide al zenci
    ···
  12. 178.
    0
    beni niye dead ladın amk
    ···
  13. 177.
    +2
    hava kararmıştı, pinkpillow ve kuzeni jamaika önden hızlı adımlarla ilerliyor.

    diğerleri onları takip ediyordu.

    meşrutiyet caddesi üzerinden dolanarak, atatürk bulvarına çıktılar.

    her şeyin başladığı yerin önündeydiler.

    kızılay alışveriş merkezi...

    gördüklerinde şok olmuşlardı...

    ilk salgının başladığı yerdi burası.

    2 gün öncesine kadar adım atılacak yer yokken;

    http://mw2.google.com/mw-...hotos/medium/82960566.jpg

    aynı bina, yıkık dökük bir hal almıştı.

    http://www.imgim.com/image/wt3okhv.jpg/

    fero hemen aklından geçirdi. "enfektelerin yoğunluğunu durdurmak adına, askeri bir ateş açılmış olabilir. bomba patlatılmış olabilir. şu hale bak, koskoca alışveriş merkezi ne hale gelmiş...

    kimse şaşkınlığını gizleyemiyordu...
    helenkonuşmaya girdi: "izleyecek vaktimiz yok, acele etmeliyiz."

    pinkpillow da lise zamanında yıllarını geçirdiği alışveriş merkezine son kez bakarak, laboratuvarın olduğu sokağa doğru ilerledi...
    ···
  14. 176.
    0
    panpa yaz benide nickim tam uygun hikayeye yaz benide
    ···
  15. 175.
    0
    benide yaz panpa takip ederim ama hemen öldürme beni
    ···
  16. 174.
    +3
    herkes hak verdi. yapılacak bir şey yoktu.

    "hastalık, onu eski insanlığının tamamen dışında bir canavara dönüştürmüştü.
    o adam artık babamız değildi biz de onun prensesi değildik.
    prenseslerinin, güzel kızlarının başını okşayamazdı.

    sadece kan ve et istiyordu.
    biz de yapmamız gerekeni yaptık."

    "o gün sabaha kadar burada yattık, korku içinde.
    gelene kadar 3 adet enfekte öldürdük. ama öldürmekle bitecek gibi değillerdi.

    zar zor uyuduğumuz uykudan sonra, rüya gördüm.
    tanrı, bana bir koloni olduğunu söyledi. ışıkları gösterdi. güney tarafta olacaktı koloni.
    ertesi gün kolej tarafından güneye gidecekken, sizlerle karşılaştık işte... "

    her şeyi tek tek açıklamışlardı chucky ve gibirella.
    onların hikayesi de acıydı.

    hava kararmak üzereydi ve bu saatten sonra dışarı çıkmak intihar olurdu.

    pinkpillow:

    "profesörün laboratuvarına 200 metre mesafemiz kaldı.
    gidersek daha güvende oluruz." diyerek öneride bulundu.

    helen ve akvaryum da onay verdiler.

    fero sormadan edemedi:
    "farklı yoldan gitmeliyiz, ana cadde enfektelerle dolu. parçamızı bırakmazlar orada."

    chucky, kardeşi gibirella'ya baktı: "madem istiyorsunuz, çıkalım dışarı. ara sokaktan zütürürsünüz. karşımıza çıkanları da temizlemek zorunda kalırız." dedi.

    ve salondan çıktılar.
    dış kapının sürgüsünü yavaşça açtılar...
    ···
  17. 173.
    +2
    alman kültür merkezi binası vardı, gibirella "buradan" diyerek bütün arkadaşlarının tek tek içeri girmesine izin verdi. en son sağına soluna bakarak, kapının sürgüsünü çekti.

    içerideki koridorları iyi biliyor gibiydi gibirella ve chucky, koridorlarda hızlı adımlarla devam ettiler. fero "ya enfekte varsa, nasıl bu kadar rahatsınız?" diye serzenişte bulundu.

    "enfekte yok burada, ilk boşaltılan binalardan birisi burası." diye cevapladı gibirella.

    en sonunda büyük bir kapının karşısına geldiler. yine sürgülü bir kapıydı.

    sürgüyü güçlükle ittirdi gibirella.

    karşılarında muazzam bir salon vardı...

    kocaman bir tiyatro salonu, daha büyüğünü daha önce görmemişlerdi.

    salonun ışıklarını yaktı gibirella.

    herkes bulduğu sandalyeye oturdu nefes nefese...

    meraklı gözleri, daha fazla düşündürmeden lafa girdi:

    "anne ve babamız alman kültür merkezinde çalışıyorlardı. olayların başlangıç saatinde binayı boşaltmışlar, bizimkiler eve dönerken ilk klinik enfektenin saldırısına uğramışlar. sadece ufak bir ısırık izi. anneminse, omuz kısmında ufak tefek izler vardı. o gün eve geldiler. biz haberleri izlemiştik, dehşet içerisinde eve gelmelerini bekliyorduk anne ve babamızın. geldiler... girdiler eve."

    gibirella'nın gözünden yaşlar akmaya başladı.
    "devam et tuce" diyebildi.

    "eve geldiklerinde, olaydan habersizlerdi. heyecanla bize anlattılar. yolda manyağın birisi herkese saldırdı, benim elimi ısırdı, annenizin de omzunu tırmaladı şerefsiz. ama ondan sonra linç ettiler. memleket iyice bozdu, sapık doldu. biz de iş yorgunluğu şikayetçi olmadık. döndük eve geldik direk... "

    "farkında değillerdi hiçbir şeyin. ne denek hastanın, ne virüsün. sıradan bir maganda saldırısı olarak düşünmüşlerdi. gibirella ve ben odalarına geçtikten sonra ağlamaya başladık. dönüşeceklerini biliyorduk. yine de anne ve baba işte...

    2 saat kadar oturduktan sonra, içeriden tuhaf sesler gelmeye başladı.
    dönüşüyorlardı.

    gibirella'nın yatağının altında, çocukluktan kalma usta marangoz yapımı bir beyzbol sopası vardı. onu aldığımız gibi içeri gittik.

    gördüğümüz manzara karşısında, bir şey yapamadık.
    o adam babamız değildi artık... annemin başını koparmış, büyük bir keyifle ısırıyordu.
    daha sonra bizi görünce üstümüze saldırdı.

    gibirella elindeki sopayla kafasına vurdu.
    kafası ezilene kadar vurdu... "
    Tümünü Göster
    ···
  18. 172.
    +2
    meydandaki ses, yankı yapmıştı.

    enfekteler, yuvalarından yavaşça çıkmaya başladılar.

    aradan 3 dakika geçmeden yolun devamı enfektelerle dolmuştu.

    300'e yakın enfekte geliyordu, hayır hayır 400, 500...

    işin tuhaf tarafı, sanki özenle giyinmiş gibilerdi.

    akvaryum, fero'ya döndü.
    "cumartesi gençlerbirliği-beşiktaş maçı mı vardı ankara'da?"

    fero başını salladı.

    öyleydi ki stadyumdan çıkan taraftarlar, maç çıkışı enfektelerin saldırısına uğramış.
    virüs onları dönüştürüvermişti. kırmızı-siyah ve siyah-beyaz formalar vardı üzerlerinde.

    gibirella bağırdı. "bu taraftan!"

    herkes gibirella'nın peşinden koşmaya devam ediyordu.
    pinkpillow, ağabeyinin cansız bedenini enfektelere yedirmek istemiyordu.

    cesedin üzerine kapaklandı ve bağırmaya başladı: "gelin, bana gelin!"

    helen, pinkpillow'u kollarından tutup zor da olsa kaldırdı.

    son kez yaşlı gözlerle arkasına baktı pink
    arkasını dönüp çaresizce devam etti.

    gibirella'nın peşinden ara sokağa doğru koşmaya başladılar.

    enfekteler ordu gibi peşlerinden geliyordu...
    ···
  19. 171.
    0
    up up up
    ···
  20. 170.
    +2
    etraf kan kırmızısına bürünmüştü, acı insan silüeti almış saçlarını yoluyordu sanki kökünden pinkpillow'un. ölüm, bu kez abisini bulmuştu. merdivenleri yumruklamaya başladı. HERKES iTTiRMEYE ÇALIŞIYORDU MERDiVENLERi güç birliği ile. santim nedir kıpırdamadı merdiven... umut bu kadar boş olmamıştı, tanımını aldığı zamandan beri.

    gözyaşları arasında ayakkabısını çıkardı superrman'in.
    donuk bir ten ve sesle "bunu doğum gününde ben almıştım sana. ben böyle şeyler giymem deyip, o gün bu gündür hiç çıkarmamıştım ayaklarından." diyerek gözyaşı döktü ve ayakkabıyı çantasına koydu.

    herkes büyük bir hüzün ile ona bakıyordu. kolundaki espritt saati çıkardı ve ayaklarının ucuna koydu ağabeyinin. "zaman seninle durdu... " diyerek yere kapaklandı ve hıçkırıklar dahilinde ağlamaya başladı.

    jamaikagocmeni, kuzeninin cansız bedenine bakıyordu.

    "gibirella senin, chucky benim olacaktı. söz vermiştik. sözünde durmadın.

    sözünde durmadın.

    sözünde durmadın... " diyordu kendi kendine.

    şoka girmişti.

    helen çantasından çıkardığı suyu, jamaika'nın yüzüne döktü ve onu tokatlamaya başladı.

    kendisine gelir gelmez ağlamaya başladı jamaika, onun acısı da çok büyüktü.

    akvaryum, helen'i teselli ediyordu.
    etkisine girdiği şoku atlattırmaya çalışıyordu.

    fero, chucky ve gibirella onları izliyorlardı.
    sinirleri alınmış gibi donuk bir ifadeyle bakıyorlar, fakat ağlamıyorlardı.

    ta ki yukarıdan sesler gelene kadar...

    balkonda 5 adet enfekte gözlerini dikmiş onlara bakıyorlardı.
    birisi açlıktan olacak ki, direk kendini aşağı attı. helen'in önüne düştü.

    helen ani bir refleksle akvaryum'un elinden satırı aldı ve enfektenin gözüne sapladı.
    çığlık ata ata enfekte'nin gözüne satırı saplıyor, geri çıkarıyordu.
    saplıyor, geri çıkarıyordu.

    kollarında derman kalmayana dek enfektenin kafasına satırı soktu, çıkarttı.

    cesaret, vücudunu sarmıştı artık.
    olanlardan sonra duygusallığı körelmiş, korku hissiyatı sıfıra indirgenmişti.

    yukarıya bakıp bağırmaya başladı:
    "inin aşağı ucubeler, paranın kölesi köpekler! inin sizleri parçalara ayıracağım!"
    ···