1. 51.
    +1
    herkes üstlerini kalınca giyerek, çıkışa hazır hale gelmişti.

    ellerine demir borularını, satırlarını ve keserlerini almışlardı.

    kıymalı'nın cansız bedenini halıya sardı jamaikagocmeni ve superrman.

    YÜKLENDiLER, baş kısmından ve ayaklarından tutup dışarı çıkardılar.

    enfekte'nin cansız bedeni ise kapının önünde yatıyordu ve apartmana çok ağır bir koku yayıyordu. gibirella ile chucky de çantalarını sırtladılar ve gerekli olan ne varsa envanterlerine ekleyip yola çıktılar.

    o uğursuz evin kapısı, bir daha açılmamak üzere kapatılmış oldu.

    acı, nefret ve özlem kaldı içerisinde.

    • **

    karşıyaka mezarlığına gömülecekti kiymali'nin cansız bedeni.
    bulundukları yere yürüme mesafesi ile birkaç dakikaydı sadece.

    fero bu kez öne geçti. chucky & gibirella arkasında.
    jamaika ve superrman ellerinde kiymali'nin halıya sarılı bedeni,
    sapan, olabildiğince pinkpillow'un yanında ilerliyorlardı.

    en arkada ise helen ve onu soğuktan korumaya çalışan akvaryum vardı.

    mezarlık ötede gözüküyordu. yavaşça ilerlemeye devam ettiler.

    daha çok yaklaştıklarında, tuhaf sesler duymaya başladılar.

    burunlarına ağır bir koku gelmeye başladı...

    tipi ve rüzgar sesinin yerini, ürkütücü sesler alıyordu...

    fero arkadaşlarına dur işareti yaptı...
    ···
  2. 52.
    +1
    en önde gibirella ve chucky, arkalarında helen koşuyordu.

    enfekteler, filmlerdeki gibi yavaş değillerdi. normal bir insan hızından, çok az daha yavaşlardı sadece. superrman arkasına baktığında, korkudan hızını arttırmak zorunda kaldı. arkalarında 50'den fazla enfekte, onların taze bedenlerini parçalamak için geliyordu. o an olması gereken en kötü şey oldu.

    pinkpillow yere takıldı ve düşüverdi...
    herkes kaçmaya devam ediyordu!

    sapan, pinkpillow'un düştüğünü görünce duraksadı.
    mesafe çok kısalmıştı.

    sapan hızlıca enfektelerin üstüne koştu, pinkpillow'un yanından sıyrılarak.

    "burdayım ben pislikler, aradığınız şey burada!" diyerek ara sokağa doğru koştu.

    enfekteler, hedefi değiştirerek sapan'ın peşine takıldılar ve ara sokakta gözden kayboldular...

    pinkpillow, kalkarak grubun yanına gitti.

    sapan, onu kurtarmak pahasına 50 küsür enfekteyi peşine takıp gözden kaybolmuştu.

    ağlamaya başladı. "o gitti. peşindeler... "
    ···
  3. 53.
    +2 -1
    yemeklerini yemişlerdi, sapan cebinden ezik büzük paketini çıkarttı ve herkese uzattı.
    büyük bir keyifle herkes sigarasını aldı, içmeyenler de dahil hayata cilve yaparcasına paketten paylarına düşeni almışlardı.

    fero kolundaki saate baktı. saat 21.43'tü. "durun arkadaşlar, 21.45 sigara zirvesi yapıyoruz! herkes 21.45'de yaksın sigarasını." dedi.

    helen gülümsedi ve konuşmaya girdi: "adam da haklı, günde 500 entry giriyordu. sözlüksüz kalınca beyni oksijensiz kaldı." herkes gülmeye başlamıştı, yine de beklediler 21.45'i.

    "şimdi!" dedi fero. herkes sigarasını yakıyordu tek tek, çakmağı olmayanlar diğerinin yakmasını bekliyordu. ortam oldukça huzurluydu ve duman altıydı etraf...

    sigaraları biterken, sapan mutfağa geçti ve dolaptaki vodkaları getirdi.

    hep bir ağızdan "oooooo" nidaları duyuldu.

    dolaptan aldıkları bardaklara doldurdular ve o günü son günleri gibi yaşamak adına vodkalarını yudumladılar.

    kıymalı uyanıklığını gösterdi yine.
    "sıcak su akıyor! duşta birim!" dedi.

    herkes büyük fırsatı kaçırmışçasına "aaah... " diye suratını düşürmüştü.
    ···
  4. 54.
    +1
    mezarlık çitlerinin üstünden kafasını çıkardı.

    çıkartmasıyla indirmesi bir oldu...
    herkes heyecanla fero'nun ağzından çıkacak sözleri bekliyordu.

    fero nefes nefese arkadaşlarına baktı.
    kafasını sağa sola çevirdi, olumsuz bir bakış atarak.

    "her yerdeler... "

    jamaika dayanamayıp sordu: "nasıl yani mezardan mı çıkmışlar?"

    fero cevapladı: "saçmalama... "

    durum farklıydı. enfekteler açlıktan mezarları kazıyor, yakın zamanda gömülen ölülerin bedenlerini sömürüyorlardı. pis koku ve seslerin sebebi buydu.

    "ben dostumu bu huur çocuklarına yedirtmem!" dedi fero.

    chucky, kafasını çıkarttı çitten yukarıya

    onun da çıkartıp, indirmesi bir oldu ve yukarıdan konuşmaya başladı.

    "çok fazlalar, mücadele edemeyiz. başka bir plan bulmalıyız."

    aşağı inerken, destek aldığı taş parçası koptu ve chucky yere düşüverdi.

    düşmenin etkisi ile çıkan ses, oldukça yoğundu.

    bu ses, taze kan ve et kokusuydu enfekteler için.
    sesin geldiği yere doğru, büyük bir hışımla ilerlemeye başladılar.

    gibirella bağırdı: "kaçın, bu taraftan!"

    herkes hızlıca kaçıyordu, jamaika ve superrman arkada kalmıştı; kıymalı'nın cansız bedeni ellerindeydi. fero arkasına baktı ve onların yanına koştu. bir el desteği de o verdi. "haydi beyler, haydi... " diyerek hızlı adımlarla gruba yetiştiler...
    ···
  5. 55.
    +1
    sonunda geldiler büronun önüne.

    pinkpillow zile bastı. açan olmadı.

    herkes pinkpillow'a bakıyordu.
    tekrar zile bastı.
    ve tekrar.

    kimse açmıyordu kapıyı, profesör bürosunda değildi heralde.
    herkesin umutları suya düşmüştü. akvaryum korku dolu gözlerle işaret etti avm'yi
    "şuraya bakın... "

    herkes donup kalmıştı. 500'ü aşkın enfekte alışveriş merkezinin oyuklarından çıkıyor, üstlerine geliyordu. fero içinden geçirmişti: "bu sefer her şey bitmişti... "

    işte o anda olmayacak bir mucize oldu.
    dış kapı, otomat sesi ile açıldı. ve hemen binaya koştular.

    kapının önünde profesör vardı: "geçin içeri hemen!" diyordu.
    herkes içeri girdikten sonra, kapıyı kapattı.

    kendi ofisine girdi ve enfekteleri kapının ardında bıraktı.
    ofis kapısı oldukça güvenliydi, ordu gelse açamazdı belki(!)

    herkes derin bir nefes aldı, profesör gençlerin yüzlerine baktı tek tek:

    "ısırılmadınız değil mi?" deyiverdi.

    pinkpillow "hayır lufi (osmanpamukoglu), herkes iyi."

    profesörün ismi lufi'ydi.
    çocukları gördüğüne mutlu olmuş gibi görünüyordu.

    "ne içersiniz ya da karnınız aç mı?" diye sordu gençlere tek tek.

    herkes teşekkür etse de, lufi anlamıştı.
    çocuklar açtı.

    "hanım! gel çocuklarla tanış ve onlara bir şeyler hazırla... " diye seslendi eşine lufi.

    kumral tenli, hoş bir bayan çıktı içeriden.

    "pink, kızım bu sen misin? kocaman olmuşsun düğünden bu yana!"

    3-4 yaşlarındayken, lufi ve tomris'in düğünlerine katılmıştı pinkpillow.
    o yaşları hatırlamadığından farkında değildi tabi ki. ufak bir tebessüm attı.

    diğer çocuklara döndü tomris:

    "hoşgeldiniz çocuklar, ben tomrishatun tanıştığımıza memnun oldum!"
    ···
  6. 56.
    +2 -1
    "yavaşlayın... " dedi chucky. nalbur tarzı bir dükkan vardı.

    kafasını camdan uzattı, beş saniye kadar baktıktan sonra gibirella'ya göz kırptı.
    gibirella tek eliyle yüzünü kapatıp, diğer elindeki beyzbol sopası ile cama hızlı bir şekilde vurdu. cam tuz-buz oldu ve yere döküldü.

    "siz bekleyin... " dedi gibirella arkasındakilere.

    içeri girdiler, 2 dakika kadar sonra geri çıktılar.

    ellerinde 2 adet satır, bir adet keser, 3 tane demir boru vardı.

    çocukların önlerine bıraktı. "elinizin aşina olduğunu alın."

    herkes aletlere bön bön bakıyordu. aşinalık derken, fero döşemeci işi yapmıştı üniversite'den önce, ama söz konusu her şeye rağmen insan öldürmekti. fero satırı aldı eline. arkadaşlarına bakış attı. "cleaver satılır, depo arkası pm please." diyerek arkadaşlarını güldürdü. kiymali da diğer satırı aldı. keser'i akvaryum aldı eline. demir boruları da jamaikagocmeni, sapanlavurbeni ve superrman aldılar.

    pinkpillow, beklenmedik şekilde dükkana girdi. sapan'ın kalbi duruyordu, 15 saniye geçmeden elinde eğik demir bir boruyla çıktı.

    "ben kendi, silahımı kendim seçerim!" diyerek gülümsedi.

    sapan, hayran hayran ona bakıyordu.

    o sırada helen, akvaryum'a baktı. "bana niye yok?"

    akvaryum gözlerine bakarak yanıtladı:
    "senin silahın, yanında duruyor."

    birbirlerine sarıldılar.

    artık herkes kendini daha güvende hissediyordu.

    kiymali, superrman'e döndü "ananı sarılarak gibtim biliyosun di mi?" dedi.

    gibi ve chucky de dahil herkes gülerek yoluna devam etti...
    ···
  7. 57.
    +1
    devam panpa iyi gidiyor
    ···
  8. 58.
    +1
    herkes kendini tanıttı, ayaküstü ufak bir muhabbet içerisine girdiler.

    daha sonra tomris, kızları işaret ederek: "helen, pinkpillow, chucky ve gibirella, benimle gelin bakalım. yemek yaparken, yardımcı olacak birileri gerekli." diyerek ufak bir tebessüm attı. kızlar da hep bir ağızdan "seve seve tomris teyze" diyerek peşlerine takıldılar ve mutfağa geçtiler.

    akvaryum, fero ve jamaika etrafı inceliyordu.
    alabildiğine geniş bir büroydu burası. ev olarak kullanılsa, üç aile rahatlıkla yaşardı.

    fero merakını yenemeyip, sordu lufi'ye: "burası mükemmel, nasıl yapılmış. böyle bir dairenin varlığından pek kişi haberdar olmasa gerek."

    lufi tebessüm etti ve cevapladı: "burası 4 dairenin birleşiminden oluşuyor, daha alttaki laboratuvarımı görseniz, ağzınız açık kalır." diyerek laboratuvara inmeyi teklif etti çocuklara. giriş odasının, hemen sağ tarafında merdivenler vardı. bu merdivenleri yavaş yavaş indi çocuklar.

    gördüklerine inanamadılar... enine, boyuna koskocaman bir tarlayı anımsatıyordu gördükleri yer. şaşkınlıklarını gizleyemediler, gerçekten de ağızları açıktı.

    lufi çocukları salonun başından itibaren gezdirmeye çıkarttı. binlerce kimya tüpü vardı. hepsi tek tek numaralandırılmıştı. yaklaşık 150 metre kadar ilerlediklerinde üstü kapalı bi fanus gördüler. lufi, genç dostlarına baktı ve konuştu:

    "kızları bu yüzden tomris yanına çağırdı. gördüklerinden etkilenebilirler.
    hazır mısınız?" dedi.

    gençler şüpheli bakışlar arasında başlarını sallayarak onay verdiler.

    fanus'un üzerindeki tülü kaldırdı lufi.

    içi su dolu, cam bir fanusun içerisinde ufak boylarda bir enfekte vardı.
    çocuktu bu, belli ki hastalığa yakalanmış ve dönüşüm geçirmişti.

    gençler ikinci kez şok yaşıyordu...
    ···
  9. 59.
    +1
    akvaryum, superrman'e ve jamaikagocmeni'ne döndü: "kim bu akrabanız birader?"

    jamaika cevapladı: "çatlağın tekiydi, ama yıllardır bunların üzerine çalışmaları vardı. bu konu üzerine, alanındaki her bilim insanı gibi çalışma yaptığına eminim. labarotuvarı oldukça güvenliydi. enfekteler onu bulmadan önce, oraya girebildiyse şayet yaşıyordur.

    aksi durumu düşünmek istemiyorum. televizyonda gördüklerimiz çok sarsıntılıydı. kızılay meydanında o bir saat aralığında kurtulabilen, salgını kapmayan insan kaldığını pek zannetmiyorum. virüsün kana bulaşma süresi oldukça kısa diye tahmin ediyorum. zira gelen hastalar, 2 saat sonra dönüşüme uğradılar. hastaneye gelmeyenler, pompei gibi olanlar da cabası. olayların üstünden 1 gün geçti ve sokaklarda insan göremiyoruz.
    umarım profesöre ulaşırız... "

    fero ve pinkpillow da kendi aralarında konuşuyorlardı.

    pink'in gözlerinden ufak bir yaş süzüldü yanaklarına...

    "benim yüzümden öldü sapan. düşmeseydim, bunların hiçbirisi olmayacaktı.
    kendimi hiçbir zaman affetmeyeceğim."

    fero iç çekerek yanıtladı: "yine de umudu kesmemek lazım, sapan akıllı adamdı. ama arkanda 50 küsür enfekte koşarken, aklını neye nasıl kullanabilirsin; orası da muamma" diyerek yoluna devam etti.

    hep birlikte, yolun kaldırım tarafından yürüyorlardı ki; gibirella'nın keskin duyu algısı onları durdurmaya sevk etti. gıcırtılı sesler geliyordu... rüzgâr, bir şeyi okşayıp ses çıkartıyordu adeta... o anda chucky bağırmaya başladı "kenara çekiliiiiin!"

    • **

    • **

    bazı şeyler için geç kalınmıştı sanki.

    "rüyalar, insanlar içindi. bazı anlar huzur verir, bazen hüzünlendirirdi."
    "bu rüya güzel değildi... nefes almak güçtü, renkler matdı, anlamsızdı... "

    yangın merdiveniydi düşen. toz bulutlarının ardından, herkes birbirine baktı.
    merdivenin altında kalan iki çift ayak titriyor, sağa sola dönüyordu.

    aynı bacakların arasından büyük bir hızla sızan kan da felaketin habercisiydi.
    superrman 400 kiloluk demir yığınının altında kalmıştı.

    zaman durmuştu adeta...

    helen ve pinkpillow amansız bir çığlık attılar!
    jamaikagocmeni şoktaydı.
    ···
  10. 60.
    +2 -1
    chucky önderleri olarak: "bakın sümsükler, elinizdekiler boru-demir parçaları değil. şimdi onları sıkıca tutun ve kendinizden emin bir şekilde binaya girin. her şeye de hazırlıklı olun." diyerek dış kapıyı ittirdi ve apartmana girdiler.

    herkesin gözünde korku ve telaş vardı.

    gibirella ve chucky önde yürüyordu.

    hedef olarak en üst katı seçmişlerdi.
    enfektelerin ulaşsa dahi, tırmanmalarını zorlaştırmak içindi bu seçim.

    yavaşça katları çıktılar etraflarına bakarak.

    merdivenlerdeki kan izleri dikkatlerini çekti.

    "hızlı olun." dedi chucky ve en üst kata çıkmışlardı.

    hedeflerindeki evin kapısına geldiler. fero'ya döndü chucky.
    "göster bakalım marifetini."

    fero elindeki satır ile kapının kilidine vurdu, kapı açılmadı.
    sert bir hışımla tekrar vurdu, kilidin göbeği içine çökmüştü.

    "daha iyisi olabilirdi" diyerek tebessüm etti chucky.

    kapı hafiften aralanmıştı...
    ···
  11. 61.
    +1
    pompei'den umut neredeyse kesilmişti, ama sapan için aynısı geçerli değildi.

    gibirella başını yere koyuyor ve ayak sesleri dinlemeye çalışıyordu.
    "yine hiçbir ses gelmiyor." diyerek sokağın başından geri dönüyordu.

    her şey kötüye gidiyordu. hastalık tüm şehre yayılmıştı,
    elki de bütün avrupa'ya.
    deneylerin eşit zamanda yapılmış olması, felaketin habercisi olmuştu.

    aynı denekler üzerinde yapılan patlama teorileri yok sayılmıştı.
    yüksek ihtisas'a aynı dertten gelen 80 küsür hasta olmasa, salgın bu kadar yoğun olmaz; enfekte hastalar da hemen karantinaya alınabilirdi.
    ama artık çok geçti her şey için.

    herkes yürürken fero bir anda chucky'e kenetlendi.
    "durun arkadaşlar!"

    herkes duraksamıştı.

    "ne kolonisinden bahsediyorsun sen günlerdir? hangi koloni, nerede?"

    chucky başı yere eğik şekilde cevap verdi: "güney'de, yamaçların tepesinde koloni."

    fero "nereden duydun, uydurmadığını nereden bilelim?!"

    tekrar cevapladı chucky: "annemi hastalık yüzünden öldürdüğüm gece, tanrı söyledi."

    fero çılgına dönmüştü. bağırarak: "hangi tanrı be kadın, hangi tanrı? tanrı falan yok, bunu aklına sok. eğer olsaydı, bu durumda olmazdık. eğer olsaydı bu pisliklerin hiç biri olmazdı. kıymalı ölmezdi, pompei ölmezdi, sapan ölm...

    aaah... ne haliniz varsa görün, ben gidiyorum!"

    diyerek arkadaşlarının yanından uzaklaştı fero,
    sonra karların içine oturup bir sigara yaktı.
    ···
  12. 62.
    +1
    evin içerisine çöküverdi herkes...

    tam buldukları anda, yitirmişlerdi dostlarını.
    böylesine acı bir sonu kimse beklemiyordu.

    o şen şakrak hava, az önceydi henüz.
    yerini tarifsiz bir acıya bıraktı.

    saat 14.46'yı gösteriyordu.
    5 saatleri vardı havaalanına gitmek için.

    yürüyecek yarım saatlik mesafeleri vardı.
    derman kalmamıştı hiçbirinde.

    belli ki sapan, evde saklanıyor;
    dostlarının gelmesini bekliyordu.

    erzak için tahmin ettikleri gibi markete çıktığında, enfekteler tarafından saldırıya uğramış, kendisini savunamamıştı. pinkpillow'u kurtarmak için enfekteleri peşine topladığı esnada yakalanmamıştı. yakalanmış olsa, tekrar eve gelemezdi.

    pinkpillow bu sefer ağlamıyordu.
    yüzü kireç gibiydi, kendi kendine gülümsüyordu.
    gülümsemeler kısa süre içerisinde kahkahaya dönüşmeye başladı.

    aklını yitiriyordu, yitiyordu gözleri önünde.
    üstüste yaşadığı acılar, bu kez ağır gelmişti.

    eşsiz kahkahalar, diğerlerini iyice kahrediyordu.
    jamaika kuzeninin yanına gitti ve ona sarıldı.

    "kendine gel pink, kendine gel... " diyerek arka arkaya tokatlar atıyordu pinkpillow'a.
    ama nafile. sinir sistemi, kaybolmuştu adeta, beynini kendi kontrol edemiyordu...
    ···
  13. 63.
    +2 -1
    tek tek frekansları değişmeye başladı, aktif bir yayın yoktu. tam kapatacaktı ki
    89.4 frekansında gelişme vardı, boğuk ve kısık bir ses bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

    "yüksek ihti... hast... sinde bü..k olayl.. var onik... aske... feci şeki... can verdi."

    kegibti, ama anlaşılırdı. yüksek ihtisas hastanesi yakınlarında 12 adet asker öldürülmüştü.
    ama neden, kim tarafından?

    "dönü... ler her tarafa yay... mış du... mda"

    dönüşenler olarak bahsedilen kişiler, aynı hafta deneye tabii tutulan insanlar olmalıydı. para için, kandırılarak denek edilen insanlar. belli ki hepsi şiddetli ağrı ve acı ile hastaneye kaldırılmış ve orada virüsün tesiri altına girmişlerdi. bilinçlerini kaybedip, yeniden uyandıklarında sokaklara düşmüşlerdi.

    evet evet bu bir salgındı. daha kötüsü, bulaşıcı mıydı acaba?

    helen korku dolu gözlerle akvaryum'a sarıldı.
    sapan derin bir off çekerek, elini fero'nun omzuna attı.

    kıymalı bağdaş kurdu ve yere çöktü.

    her şey değişiyordu artık.
    ···
  14. 64.
    +2 -1
    kısa bir süre sonra, internet erişimi tekrar sonlandı.
    televizyon kapalı yayın halinde açık bekliyordu.

    telefonu tekrar denedi fero.

    çekmiyordu telefon.

    ne yapacaklarını şaşırdılar.

    dışarıdan siren sesi yoğun şekilde geliyordu.

    arkasından diyafondan gelen ses tüylerini iyice ürpertti:

    "sevgili vatandaşlarımız, dışarı çıkma yasağı vardır.

    dışarı çıkma yasağı vardır.

    lütfen kimse evlerinden dışarı adım atmasın.

    lütfen kimse evlerinden dışarı adım atmasın."

    durum çok ciddiydi.

    pompei neredeydi, aileleri ne haldeydi, ne düşünüyorlardı, yapılacak işlem ne olmalıydı?

    rafta duran eski radyo, kıymalı'nın dikkatini çekti.

    hemen elini uzattı ve radyoyu eline aldı.

    frekansları kurcalamaya başladı...
    ···
  15. 65.
    +1
    Benide ekle panpa
    ···
  16. 66.
    +2 -1
    pompei yanıyordu. dili dışarıda, zor nefes alıyordu.
    herkes elini başına koydu, gözlerinin önünde eriyip gidiyordu adeta.

    kısık bir sesle ağzından iki kelime çıktı pompei'nin.
    "b-beni unutun... "

    helen bakamadı, gözyaşları yüzünün kıvrımlarından akıyordu.
    fero dibine girdi: "iyi olacaksın, söz veriyorum iyi olacaksın. bir şeyler yapacağız. kıymalı havlu getir hemen, terini silelim." diye bağırdı.

    kıymalı havluyu getirdi, fero, pompei'nin alnını silecekti ki eline vurdu pompei.

    "bırak dedim.
    dönüşü yok artık hiçbir şeyin.
    madde öldürüyor beni."

    fero bir adım geri çekildi. herkes şaşkınlıkla ona bakıyordu.

    akvaryum içinden geçiriyordu: "uyuşturucu kullanıyordu bu şerefsiz demek."

    pompei bakışlarından anlamış olacak ki, akvaryum'a bakarak: "düşündüğün gibi değil." öksürmeye başladı... 15 saniye sonra kadar devam edebildi: "testlere katıldım, para gerekliydi. sude ömrü boyunca rahat edecek... " sude pompei'nin ufak kardeşiydi. durumları oldukça kötü olduğundan ölümcül bir işe girişmişti. bu aptallıktı! hayır hayır ona göre fedakarlık buydu...

    "ne testi? neden bahsediyorsun?" diye çıkıştı akvaryum.

    "televizyon'da gördün her şeyi... helen'i ilk gördüğüm günden beri sevdim, hep onu sevdim. ona çok iyi bak, sakın üzme onu. geri döndüğümde canını yakarım."

    sesi kesilmişti pompei'nin.
    nefes alışı yavaşladı... yavaşladı.. ve tamamen kesildi.
    bir tür kriz geçiriyordu, kendi içinde.

    kimse bakamadı.
    fero omuzlarını yumrukluyordu pompei'nin. "kalk ulan kalk huur çocuğu! bu kadar basit mi? kalk... kalk!" elden bir şey gelmiyordu...

    herkesin gözünden yaşlar akmaya başladı.
    fero da önlerinde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...
    ···
  17. 67.
    +1
    20 şubat 2014, saat 12.45

    gözlerini açtı helen...

    yanında hasta takip isimli bir yazı yazıyordu.

    kısık gözlerle etrafa bakıyor, kimseyi göremiyordu.

    gözünü kısa bir süreliğine kapattı, yeniden açtığında karşısında birisi vardı...

    pompei sapkini'ydı o kişi.

    "sonunda uyanabildin meleğim.
    senin için geleceğimi söylemiştim.
    şimdi hiçbir şey sorma ve dinlenmene bak.
    konuşacak çok vaktimiz olacak... " diyerek yanından ayrılmıştı.

    helen hiçbir şeye anlam veremiyordu.
    başını yere eğdiğinde, yüzlerce çiçek olduğunu fark etti.

    hepsinin üstünde notlar vardı.

    "helen hanım, geçmiş olsun dileklerimizi iletir; kendinize geldiğinizde ilgili telefon numarasından bize ulaşmanızı rica ederiz."

    "iyi günler helen hanım, bu kahramanlığınızı; yaşam mücadelenizi belgesel olarak yayınlamak istiyoruz. bu mesajımızı gördüğünüzde bu numaradan bize ulaşırsanız oldukça seviniriz. tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletir, başarılarınızın devdıbını dileriz... "

    ve yüzlercesi yatağının başındaydı.

    hiçbir şey umrunda değildi, gözü televizyona takılıverdi birden...

    "eski günlerden bir şarkı çalıyordu... "

    • **

    • **

    • **

    http://www.youtube.com/watch?v=RhiuxItBXl4
    ···
  18. 68.
    +2 -1
    kendi aralarında olayı tartışmaya başladılar.

    "nasıl olur birader?" diye çıkışıverdi akvaryum. "nasıl olur, böyle bir şey nasıl yapılabilir. denek olarak bir insan nasıl kullanılabilir? aklım hayalim almıyor."

    sapan devam etti: "ben söylediğimde gülüyordunuz, yeni insan tiplemeleri için yapılan çalışmalar. deneklerden birinin üstünde ters etki göstermiş. onu bir hayvan gibi yırtıcı ve vahşi yapmış anlaşılan. kan dolaşımı üzerinden, dnasını tamamen değiştirmeden öldürülmüş."

    pompei hasta yatağından ağzını kımıldatırcasına: "yarraa yediniz çocuklar... "

    onu unutmuşlardı. hiç iyi gözükmüyordu.
    helen yanına gitti ve ateşine baktı.

    elini çekti ve sallayarak: "çocuk yanıyor, ölüyor... "

    fero eline telefonu aldı ve derhal 112'yi aradı.
    telefon "dıt dıt... " ettikten sonra kapandı.

    "benim telefon aramıyor, sen ara birader hemen." diye akvaryum'a seslendi.
    akvaryum eline telefonu aldı, çevirdi.

    onun da telefonu çalmıyordu.
    keza sapan, helen ve kıymali'nın de öyle.

    "kimsenin telefonu çalışmıyor. televizyon hatlarından sonra, telefon santrallerini de mi kapattılar acaba?"

    hemen bilgisayar başına oturdular. internet sayfasını açtılar.
    "sayfa görüntülenemiyor." şeklinde hata gelmişti.

    internet de çalışmıyordu.
    düşündükleri kaos, çok daha ötesiydi sanırım...
    ···
  19. 69.
    +1
    bana kuaförlük yapan dul bi anne ayarlayın :(
    komşumuz falanmış hani ;))) xd
    ···
  20. 70.
    +1
    @247 zombi hikayesi be kardeşim, elbette uyarlama olacak.
    kaç kere zombi salgını yaşadık sanki *

    sevgiler.
    ···