1. 26.
    +2
    lufi, çocukların merdiveni çıkmasını bekledi.

    arkasından otomatik laboratuvar kapısı şifreleyerek arkalarından yukarı çıktı.

    herkes oldukça açtı, kızlar ve tomris hanım fırında tavuk yapmışlardı.

    herkese fazlasıyla yetecek kadar tavuk vardı ve onları bir ziyafet bekliyordu.

    yemek sofrası kurulmuştu, neşesiz de olsa; herkesin karnı zil çalıyordu.

    fero ilk hamleyi yaparak, oturumu açmış oldu.

    akıllarındaki soru işaretlerini, hüznü bir kenara bıraktılar bir süreliğine. hepsi yemeklere yumuluyordu. jamaika parmaklarını yiyordu adeta.

    tomris onu gördüğünde gülümsedi: "güzel yapmış olmalıyız, kızların sihirli parmakları değdi bu yemeğe" diyerek kızları övüyordu.

    lufi bir parça tavuğunu aldı, yedi ve izin isteyerek sofradan kalktı.

    pinkpillow ısrarla hiçbir şey yemiyordu. abisinin acısı henüz çok tazeydi, karın açlığını hissetmiyordu bile. helen yanına yaklaştı: "güzel yapmışız, ye haydi" dedi şakayla karışık. zor da olsa bir parça ısırıp kenara bıraktı pinkpillow. çoğu şeyden kendisini sorumlu tutuyordu. sapanlavurbeni'nin kaybolmasından, abisi superrman'in merdiven altında kalmasından...

    çektiği acıyı, mahçubiyeti daha da çok arttırıyordu.

    ama nihayetinde ayakta kalmalıydı. ilk gün konuştukları gibi, ekip halinde olmalılardı. kimsenin moralinin bozulmaması, çözüm anahtarıydı...
    ···
  2. 27.
    +3 -1
    kalbi dışarıya ses verecek şekilde çarpıyordu pompei'nin, nefes almıyordu.
    dili dışarıdaydı... herkesin gözü kıpkırmızıydı, ne yapacağını kimse bilmiyordu.

    sapan hızla aşağı indi hiçbir şey demeden. arkasına bakmadan.
    kıymalı arkasından indi. kapının önünde rüzgara ve soğuğa aldırmadan birer sigara çıkarttılar ve geceyi aydınlatacak şekilde çakmaklarını yaktılar.

    dostları, gözlerinin önünde eriyip gitmişti.
    çaresizlerdi. sigara en iyi düşünce aracıydı onlar için.

    yaktılar ve birer duman aldılar. kiymali endişeli gözlerle sapan'a baktı.
    sapan kafasını çevirdiğinde, hemen kafasını başka yere yönlendirdi kıymalı.

    aynı şekilde, ikinci kez kıymalı'yı bakarken yakaladı sapan.
    hissetmişti:

    "biliyordun değil mi?"

    kiymali sessiz şekilde cevapladı.
    "evet... "

    sapan, ani bir hamleyle kıymalı'yı yere düşürdü ve karın içerisinde yumruklamaya başladı.

    sesi duyar duymaz fero, helen ve akvaryum aşağı koştular.
    sapan'ın elinden kıymalı'yı aldılar.

    sapan rüzgarın sesini bastırırcasına bağırdı:
    "biliyormuş bu, biliyormuş ve kimseye söylememiş!"

    kıymalı üstünü çırptıktan sonra "çok üzgünüm... her şeyi anlatıcam."
    diyerek eve geçti.

    diğerleri de arkasından devam ettiler.
    ···
  3. 28.
    +3 -1
    akvaryum, sapan'ın aşağı baktığını fark etmiş olacak ki, seslendi:

    "birader, söyle de herkes aşağı insin."

    sapan, onaylarcasına kafa salladı. "haydi arkadaşlar, aşağı iniyoruz." diye ahaliye seslendi. helen ve pinkpillow "kahvaltı hazırlıyorduk ya, nereye" diye serzenişte bulundular.

    "buna vaktimiz yok." diyerek fero ceketini giydi üstüne.
    keza diğerleri de aynı şekilde.

    aşağı indiler. akvaryum'Un aşağı indirme sebebi bu olmalıydı.
    dışarı çıkan, şaşkınlığını gizleyemedi.

    günün 18 saati yoğun olan yol, bomboştu. sokakta kimsecikler yoktu.

    gözlerine inanamadılar. caddeye doğru biraz daha yürüdüklerinde, asıl şaşkınlık o zaman başlamıştı. gözle görülen 100 metrelik mesafede, araçlar arka arkaya tıkış pıkış yolun ortasında terk edilmişti.

    hiçbir araçta insan yoktu...
    ···
  4. 29.
    +2
    etraf kan kırmızısına bürünmüştü, acı insan silüeti almış saçlarını yoluyordu sanki kökünden pinkpillow'un. ölüm, bu kez abisini bulmuştu. merdivenleri yumruklamaya başladı. HERKES iTTiRMEYE ÇALIŞIYORDU MERDiVENLERi güç birliği ile. santim nedir kıpırdamadı merdiven... umut bu kadar boş olmamıştı, tanımını aldığı zamandan beri.

    gözyaşları arasında ayakkabısını çıkardı superrman'in.
    donuk bir ten ve sesle "bunu doğum gününde ben almıştım sana. ben böyle şeyler giymem deyip, o gün bu gündür hiç çıkarmamıştım ayaklarından." diyerek gözyaşı döktü ve ayakkabıyı çantasına koydu.

    herkes büyük bir hüzün ile ona bakıyordu. kolundaki espritt saati çıkardı ve ayaklarının ucuna koydu ağabeyinin. "zaman seninle durdu... " diyerek yere kapaklandı ve hıçkırıklar dahilinde ağlamaya başladı.

    jamaikagocmeni, kuzeninin cansız bedenine bakıyordu.

    "gibirella senin, chucky benim olacaktı. söz vermiştik. sözünde durmadın.

    sözünde durmadın.

    sözünde durmadın... " diyordu kendi kendine.

    şoka girmişti.

    helen çantasından çıkardığı suyu, jamaika'nın yüzüne döktü ve onu tokatlamaya başladı.

    kendisine gelir gelmez ağlamaya başladı jamaika, onun acısı da çok büyüktü.

    akvaryum, helen'i teselli ediyordu.
    etkisine girdiği şoku atlattırmaya çalışıyordu.

    fero, chucky ve gibirella onları izliyorlardı.
    sinirleri alınmış gibi donuk bir ifadeyle bakıyorlar, fakat ağlamıyorlardı.

    ta ki yukarıdan sesler gelene kadar...

    balkonda 5 adet enfekte gözlerini dikmiş onlara bakıyorlardı.
    birisi açlıktan olacak ki, direk kendini aşağı attı. helen'in önüne düştü.

    helen ani bir refleksle akvaryum'un elinden satırı aldı ve enfektenin gözüne sapladı.
    çığlık ata ata enfekte'nin gözüne satırı saplıyor, geri çıkarıyordu.
    saplıyor, geri çıkarıyordu.

    kollarında derman kalmayana dek enfektenin kafasına satırı soktu, çıkarttı.

    cesaret, vücudunu sarmıştı artık.
    olanlardan sonra duygusallığı körelmiş, korku hissiyatı sıfıra indirgenmişti.

    yukarıya bakıp bağırmaya başladı:
    "inin aşağı ucubeler, paranın kölesi köpekler! inin sizleri parçalara ayıracağım!"
    ···
  5. 30.
    +2
    arkadaşları fero'nun yanına geldiler. onu anlayabiliyorlardı, yaşadıkları acının daha baskınını fero yaşıyordu. henüz 2 gün öncesine kadar can ciğer takıldığı ev arkadaşları, artık yoktu. evde bulaşık sırası için kavga edemeyecekti, temizlik konusunda ona ısrar eden 2 kişi yoktu artık. bu acı, içine sığmıyordu.

    "bir yolu olmalı, enfekteleri iyileştirmenin, salgını durdurmanın bir yolu olmalı! bunun üzerine çalışan bir insan olmalı şu anda... " dedi kendi kendine.

    işte o anda pinkpillow sessizliğini bozdu.

    "bir dakika... kalıtım ve gen formasyonları üzerine çalışmalar yapan bir akrabamız vardı. bununla ilgili yazdığı kitaplar ve bilim dünyasını şaşırtan onlarca ödüllü tezi vardı. onu bulabilirsek, şayet hala aynı yerde oturuyorsa belki bir çözümü olabilir."

    herkes pink'e baktı, daha önce neden söylemedin dercesine...

    "labarotuvarını birkaç kere gezme fırsatı bulmuştum. maltepe'de gizli bir bürosu vardı, alt katında deneylerle uğraşıyordu gizli bir bölmede. dönüşmediyse ya da parçalara ayrılmadıysa orada olduğunu umuyorum... "

    "ne bekliyoruz o halde dedi!" helen.

    gibirella ve chucky birbirlerine bakıp pinkpillow'un peşine takıldılar.

    kolej'den, her şeyin başladığı yere;
    kızılay'a doğru yürümeye başladılar...

    bu onların tek kurtuluş yolu olabilirdi.
    her gün göçmen şekilde, oradan oraya yaşamak çok zor olacaktı.

    yeni bir kişiyi daha kaybetmeyi göze alamamak da cabasıydı.
    ···
  6. 31.
    +3 -1
    "beyler sizi önden alalım." dedi gibirella.

    herkes birbirine bakıyordu. beklenmedik şekilde kıymalı bir adım öne çıktı ve kapıyı ittirerek içeri daldı. sağa, sola her yere baktı. arkasından ışıkları yaktı dairedeki.

    "antirede bir şey yok galiba, ses soluk da gelmiyor."

    herkes kıymalı'ya övgü dolu bir bakış attı.

    içeriye geçtiler teker teker.

    ev sıcaktı, soğuk şimdilik bitmişti.

    herkes üstündeki kaban, şapka, eldiven ne varsa çıkartıp oturmanın huzurunu çıkarıyordu.

    sapan elindeki şişeleri, buzdolabına koydu.

    herkes salonda otururken, gibirella kimsenin konuşmasına izin vermedi.

    "şimdi diğer marifetlerimizi gösterelim, tuce haydi" diyerek mutfağa geçtiler.

    marketten yağmaladıkları domates, biber, yumurta ile menemen yapacaklardı.

    herkesin içinde buruk ama hoş bir mutluluk vardı.

    kısa bir süre sonra, yemek hazırlanmıştı.

    enfes gözüküyordu...

    "hagibtir ekmek yok" dedi superrman

    gibi sert bir bakış attı superrman'e
    "haydi, ekmeği alma sırası sende. markete in, al ve getir."

    superrman'in yüreği ağzına gelmişti.

    diğerleri şaka olduğunu anlayacak ki gülümseye başladılar.
    mutfaktan jamaikagocmeni çıktı "ta ta tam... işte burada ekmek!" diyerek elindeki poşeti gösterdi. ekmekler bayat da olsa, yenilebilir şekildeydi.

    büyük bir şevkle herkes yemeğe yumulmuştu.

    kiymali, sapan'a döndü ve "ananı menemen yaparken gibtim" dedi.

    artık herkes gülüyordu, alışmışlardı kıymalı'nın tavırlarına.

    ortam çok huzurluydu, dışarının karanlığına ve ürkütücü rüzgar sesine rağmen...
    ···
  7. 32.
    +3 -1
    fero konuşmaya girdi. "oğlum pompei çok hasta, yanıyor çocuk ama daha çok terlemesi lazım. sobayı acilen yakmamız gerekiyor, ben kaçtım yukarı." diyerek elinde odunlar, hızlı adımlarla eve doğru yürüdü.

    sapan da "ben de eve giriyorum çocuklar, üşümeye başladım." diyerek yanlarından uzaklaştı.
    akvaryum, helen'e ufak bir öpücük kondurdu, aşklarını tazelediler...
    akvaryum ve helen sevgililerdi. 4 senelik ilişkileri, onları üniversitede de birleştirmişti. sapan'ın kadim dostu olan akvaryum ona güvendiğinden, kız arkadaşıyla birlikte aynı evde kalma kararı almışlardı. dostluk bunu gerektirirdi.

    helen, akvaryum'a bakarak:
    "bu çocuğun hali ne olacak, ailesinden de haber yok. hiç iyi değil... "

    akvaryum iç çekerek konuşmaya girdi... "bilmiyorum, her gece çok inledi, canı çok yanıyor, suratı bembeyaz. ama umarım aklıma gelen şeyler olmaz." diyerek telkinde bulundu.

    ikisinin de yüzünde buruk bir ifade vardı...
    ···
  8. 33.
    +2
    meydandaki ses, yankı yapmıştı.

    enfekteler, yuvalarından yavaşça çıkmaya başladılar.

    aradan 3 dakika geçmeden yolun devamı enfektelerle dolmuştu.

    300'e yakın enfekte geliyordu, hayır hayır 400, 500...

    işin tuhaf tarafı, sanki özenle giyinmiş gibilerdi.

    akvaryum, fero'ya döndü.
    "cumartesi gençlerbirliği-beşiktaş maçı mı vardı ankara'da?"

    fero başını salladı.

    öyleydi ki stadyumdan çıkan taraftarlar, maç çıkışı enfektelerin saldırısına uğramış.
    virüs onları dönüştürüvermişti. kırmızı-siyah ve siyah-beyaz formalar vardı üzerlerinde.

    gibirella bağırdı. "bu taraftan!"

    herkes gibirella'nın peşinden koşmaya devam ediyordu.
    pinkpillow, ağabeyinin cansız bedenini enfektelere yedirmek istemiyordu.

    cesedin üzerine kapaklandı ve bağırmaya başladı: "gelin, bana gelin!"

    helen, pinkpillow'u kollarından tutup zor da olsa kaldırdı.

    son kez yaşlı gözlerle arkasına baktı pink
    arkasını dönüp çaresizce devam etti.

    gibirella'nın peşinden ara sokağa doğru koşmaya başladılar.

    enfekteler ordu gibi peşlerinden geliyordu...
    ···
  9. 34.
    +2
    alman kültür merkezi binası vardı, gibirella "buradan" diyerek bütün arkadaşlarının tek tek içeri girmesine izin verdi. en son sağına soluna bakarak, kapının sürgüsünü çekti.

    içerideki koridorları iyi biliyor gibiydi gibirella ve chucky, koridorlarda hızlı adımlarla devam ettiler. fero "ya enfekte varsa, nasıl bu kadar rahatsınız?" diye serzenişte bulundu.

    "enfekte yok burada, ilk boşaltılan binalardan birisi burası." diye cevapladı gibirella.

    en sonunda büyük bir kapının karşısına geldiler. yine sürgülü bir kapıydı.

    sürgüyü güçlükle ittirdi gibirella.

    karşılarında muazzam bir salon vardı...

    kocaman bir tiyatro salonu, daha büyüğünü daha önce görmemişlerdi.

    salonun ışıklarını yaktı gibirella.

    herkes bulduğu sandalyeye oturdu nefes nefese...

    meraklı gözleri, daha fazla düşündürmeden lafa girdi:

    "anne ve babamız alman kültür merkezinde çalışıyorlardı. olayların başlangıç saatinde binayı boşaltmışlar, bizimkiler eve dönerken ilk klinik enfektenin saldırısına uğramışlar. sadece ufak bir ısırık izi. anneminse, omuz kısmında ufak tefek izler vardı. o gün eve geldiler. biz haberleri izlemiştik, dehşet içerisinde eve gelmelerini bekliyorduk anne ve babamızın. geldiler... girdiler eve."

    gibirella'nın gözünden yaşlar akmaya başladı.
    "devam et tuce" diyebildi.

    "eve geldiklerinde, olaydan habersizlerdi. heyecanla bize anlattılar. yolda manyağın birisi herkese saldırdı, benim elimi ısırdı, annenizin de omzunu tırmaladı şerefsiz. ama ondan sonra linç ettiler. memleket iyice bozdu, sapık doldu. biz de iş yorgunluğu şikayetçi olmadık. döndük eve geldik direk... "

    "farkında değillerdi hiçbir şeyin. ne denek hastanın, ne virüsün. sıradan bir maganda saldırısı olarak düşünmüşlerdi. gibirella ve ben odalarına geçtikten sonra ağlamaya başladık. dönüşeceklerini biliyorduk. yine de anne ve baba işte...

    2 saat kadar oturduktan sonra, içeriden tuhaf sesler gelmeye başladı.
    dönüşüyorlardı.

    gibirella'nın yatağının altında, çocukluktan kalma usta marangoz yapımı bir beyzbol sopası vardı. onu aldığımız gibi içeri gittik.

    gördüğümüz manzara karşısında, bir şey yapamadık.
    o adam babamız değildi artık... annemin başını koparmış, büyük bir keyifle ısırıyordu.
    daha sonra bizi görünce üstümüze saldırdı.

    gibirella elindeki sopayla kafasına vurdu.
    kafası ezilene kadar vurdu... "
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    +1
    herkes yavaştan silkelendi.

    helen, herkesin tuhaf bakışları arasında vodka şişesini aldı ve kafasına dikti
    konuşmaya başladı:

    "burada bugün kiymali'nin yerinde herhangi birimiz de olabilirdi. gözünüzü açık tutun, günler de artık geceler kadar kara. her an sağınıza, solunuza bakın. her şeyden önemlisi bu bir ekip işi, filmde diyordu hani -sen ölürsen, sen de ölürsün.- işte aynen öyle. herkes birbirinin arkasını kollamak zorunda.

    bundan sonra kimse ölmeyecek, anladınız mı?
    kimse ölmeyecek!"

    helen'in bu konuşması, herkesin özgüvenini yerine getirmişti.

    chucky grup lideri olarak şaşkındı, ama sempatik bir gülümseme ile kafa salladı.
    fero eli ensesinde onay verdi.
    akvaryum, konuşmadan sonra helen'i tebrik etti ve ona sarıldı.
    gibirella, saçlarını yıkayıp gelmişti. cesareti herkesi şaşırtıyordu, henüz 1 saat önce arkadaşları o camdan giren enfekte yüzünden öldürülmüştü. ama o korkmuyordu ya da temkinli olmayı biliyordu sanırım.

    superrman, jamaika, sapan özgüvenlerini tazelediler.

    pinkpillow oldukça üzgündü içi acıyordu.
    telaşlıydı, aynı zamanda karmaşık duygular içerisindeydi...
    ···
  11. 36.
    +1
    tomris gençlerin yüzündeki buruk ifadeyi görünce şaşkına dönmüştü:

    "kurtuluyoruz çocuklar, bu suratlarınızın hali ne? artık geceleri enfektelerin sokaktan gelen sesleri ile uyumayacağız. güzel günlere uyanacağız, her şey eski haline dönüyor; şükürler olsun! anlatın şimdi bakalım, sizi bu kadar düşündüren şey ne?"

    gibirella aradan çıktı ve anlatmaya başladı.
    her şeyi baştan sona anlattı tomris ve lufi'ye.

    tomris, kaçamak bir cevap verdi.

    "gençler, sizlere evimizi açtık. yemeğimizi paylaştık, rahat bir uyku imkanı tanıdık.
    biz yaşlılardan daha fazlasını bekleyemezsiniz heralde... "

    lufi de gençlere bakış attı:
    "yolunuz açık olsun, umarım dostunuzu bulursunuz. ulaşabilirsek şayet,
    havaalanında görüşmek üzere... "

    gibirella sert çıktı ihtiyarlara:
    "yaşıyor mu, yaşamıyor mu bilmiyorum. ama onu bulmalıyız... o bizim dostumuz, ekip arkadaşımız. buralara kadar onun da desteği ile geldik öyle değil mi arkadaşlar?"

    herkes onaylarcasına kafa salladı.
    pinkpillow derin bir nefes aldı.
    kendisi için hayatını tehlikeye atan sapanlavurbeni'yi bulacaklarına cani gönülden inanıyordu ve herkesin içinde tuhaf bir itirafta bulundu...

    "ilk gördüğüm günden beri aşığım ona. her baktığımda bakışlarını kaçırıyor, aynılarını hissediyor mu bana karşı bilmiyorum. ama kararlıyım, her şeye rağmen onu ilk gördüğüm anda bütün sevgimi ileteceğim, karşılığı olsa da, olmasa da... "

    herkese müthiş bir umut doğmuştu durduk yere.

    akvaryum çıktı aradan: "bulacağız kardeşimi, yeniden eski günlere döneceğiz!"
    jamaika ile fero konuşmaya başladılar
    "tinychat sohbeti açıp muhabbet edeceğiz sözlüktekilerle tekrar!"

    chucky tuce de dahil, herkesin yüzünde tebessüm oluşmuştu.
    bugün, diğer günlerin aksine daha güzel olacaktı...

    fakat, vakit daralıyordu.
    acilen yola koyulmaları gerekiyordu, son 8 saatleri vardı...
    ···
  12. 37.
    +1
    günün ilk ışıkları pencereden süzüldü yine...

    yine herkes kalkar kalkmaz televizyonu çalıştırıyor, telefonlarını kurcalıyordu.

    yanıt vermiyordu teknoloji.

    "haberler yayılmasın diye bütün hatları kesti şerefsizler."
    diye serzenişte bulundu jamaika.
    superrman de onaylarcasına: "gibik memlekette tek biz kaldık sanki, şuna bak... "

    akvaryum ve helen, sıkış pıkış uyudukları koltuk takımında uyandılar.

    sapan, uyanmış ve pinkpillow'u izliyordu.

    chucky bunu fark etti ve yanına gitti sapan'ın. "sen bu kıza aşık mısın lan?" diye şakayla karışık bir soru yöneltti. sapan bu soru karşısında yanıtsız kalmayı tercih etti.

    arkadan gelen gibirella dalga geçercesine: "seviyosan git konuş bence panpa."

    sapan umursamadı, sadece bakmaya devam etti.

    fero hiç uyumamıştı, çoğunluğun kalktığını görünce
    "kahvaltı hazır arkadaşlar, acele edelim. kardeşim toprak arıyor kesin... "

    korkusuz gözlerle sabahın ilk ışıklarında sokak sonundaki markete girmiş, ekmek salam ve kaşar yağmalamış üstüne bir de meyve suyu koyarak eve geri dönmüştü. bu büyük bir cesaret örneğiydi. enfektelerin yoğun noktası bura değildi, ama hasta bir akraba gibi

    etraftalardı, her yerdeydiler...

    herkes hızlıca kahvaltısını yapıp, fero'ya teşekkürlerini iletti.

    artık yola çıkma vaktiydi...
    ···
  13. 38.
    +1
    içlerindeki özgüvenle birlikte, montlarını, eldivenlerini giydiler.
    demir borularını ve keserlerini ellerine aldılar.

    ayakkabılarını düğümlüyorlardı, arkadan tomris ve lufi'yi gördüler.
    duygulu gözlerle gençlere bakıyorlardı.

    tek tek sarıldılar, her şey için çok teşekkür ettiler.
    son olarak helen sarılıyordu ki, tomris eline gizlice bir şey tutuşturdu.
    helen avcuna baktığında, tabancayı gördü.

    şaşkın gözlerle tomris'e baktı.
    tomris tebessüm etti ve başını öne eğdi, kabul et dercesine...

    helen kimselere göstermeden tabancayı çantasına koydu ve arkadaşlarının peşinden
    tehlikeli sokaklara ilk adımını atmış oldu.
    ···
  14. 39.
    +1
    biraz daha koştuktan sonra, kaldırıma oturdular...

    chucky nefes nefese konuşmaya başladı:
    "hani birimiz daha ölmeyecekti? ölmemek için gösterdiğiniz çabaya hayranım. birisi koşarken ayağı takılır düşer, diğerleri ölüyü gömmek için başımızı bir dolu derde sokar"

    fero ve akvaryum oldukça sinirlendi.

    helen bir adım öne çıktı:

    "sen ne dediğinin farkında mısın? hatta ne yaptığının? sizin yanınıza katıldığımızdan beri her şeyi siz belirliyorsunuz, sonra ekip çalışması bik bik diye konuşuyorsunuz.
    bu mu takım işi?"

    kimse helen'i bu kadar agresif görmemişti daha önce.

    chucky başını eğdi, derin bir nefes alıp tekrar kaldırdı:

    "konuş bakalım küçük hanım. nereye gidelim, ne yapalım söyle hadi."

    helen kimsenin beklemediği bir fikir sundu.
    "kıymalı'yı bırakmaktan başka çaremiz yok.
    gördünüz, mezara gömsek çıkartıp yine parçalayacaklar. onu burada bırakmalıyız."

    fikir kimsenin hoşuna gitmese de durum buydu.
    superrman, fero ve jamaika'Nın da mecali kalmamıştı zaten taşımaya.

    istemeyerek de olsa, akvaryum da onayı verdi.
    kıymalı'nın cansız bedenini, hemen çaprazlarındaki meşe ağacının altına bıraktılar.

    hepsi gözyaşı dökerek, özür dilediler...
    ve ona veda ettiler.

    ve yollarına devam etmek üzere ayağa kalktılar.
    pinkpillow konuşmaya başladı: "sapan kayıp, ne yapacağız, nereden gideceğiz?"
    "sırf benim yüzümden hayatını tehlikeye attı, şimdi napıyordur kimbilir"

    gibirella cevapladı: "şanslıysa, ölmüştür."

    chucky devam etti: "haydi oyalanmayın, koloni'ye doğru yürümeye devam edeceğiz... "
    ···
  15. 40.
    +2 -1
    boş caddede yürümeye başladılar. kolejdelerdi ve bir kişi nedir göremediler.
    kolej metro istasyonunun önüne gelmişlerdi. saat öğlene geliyordu ve sabah 6'da açılan kepenkler hala açılmamıştı. anlaşılan, metro hattı çalışmayacaktı.

    garipsediler, yollarına devam ettiler.
    tek bir insan görme ümidi ile yollarına devam ettiler.

    fero birden sessiz olun dedi arkasındakilere. yavaşça kısık adımlarla, kafasını eğdi ve ara sokağa baktı. az daha yaklaştıklarından herkes sesi duyuyordu.

    "dıbına koduğumun çocuğu, al. bunu da al, bunu da."

    bu bir kız sesiydi. sokağın başından kafayı uzattıklarında, elinde demir bir levye ile kafa parçalayan bir kız gördüler. helen görür görmez, akvaryum'un kucağına bayılıverdi. etraf leş kokuyordu. kız işini tamamladıktan sonra, gözünü çocuklara dikti.

    pinkpillow arkadan çıktı ve "lütfen bize zarar verme, öğrenciyiz." diye bağırdı.
    kıymalı dalgaya alırcasına "ananı levyeyle gibtim ;) hiçbir şey yapamaz bu bize." dedi sessizce. fakat kız tomb raider gibiydi. kendinden emin adımlarla geldi. 6 kişinin yüzüne tek tek baktı. superrman dikkatini çekmişti. elini superrman'ın çenesine zütürdü ve hışımlı bir ses tonuyla: "ne gülüyosun sen yavşak?" diye agresif bir tavırda bulundu.

    superrman'in eli ayağına dolaşmıştı ki, akvaryum araya girdi.
    "biz üniversite öğrencisiyiz burada, olaylardan haberdarız. neler olup bittiğini görmek için topluca dışarı çıktık." kız sert bakışlarına devam etti.

    ve arka tarafına bakarak bir ıslık çaldı.

    arkadan bir kız daha konuşarak geldi.

    "tamamdır, burası temiz!"

    onun da elinde beyzbol sopası vardı.
    çıtı pıtı görünümlerine rağmen, oldukça yürekli kızlardı anlaşılan...
    ···
  16. 41.
    +2 -1
    pompei yatağında yoktu. yorgan yere atılmıştı, televizyon yerdeydi.
    gördüklerine inanamadılar. kimseden çıt çıkmıyordu.

    sonra fero'nun dikkatini çekti pencere, açıktı ve perde havalanıyordu usulca...

    "gitmiş, pompei gitmiş, yok!"

    çılgına dönmüştü herkes, nasıl olabilirdi?
    gözleri önünde can çekişiyordu ve şimdi yoktu.

    kıymalı lafa girdi: "kalbi atıyordu, nefes almıyordu."

    ne yapacaklarını bilemediler. akvaryum aradan çıktı "yürüyün, hemen dışarı çıkıyoruz."

    herkes üstüne kalın bir şeyler aldı.
    apar topar dışarı çıktılar.

    gece saat 01.00'i gösteriyordu.
    ···
  17. 42.
    +1
    "acele etmemiz lazım. sapan'ı da bulup, direk havaalanına geçmeliyiz." dedi chucky.
    herkes onaylarcasına başını eğdi.

    onu kaybettikleri yere gideceklerdi, karşıyaka mezarlığının oraya.
    enfekteler ne kadar yoğun olsa da, dostlarını bulmaya kararlılardı...

    10 dakikalık bir mesafeleri vardı. ara sokaklardan gitmeyi tercih ediyorlardı.
    enfekteler, genel olarak cadde ve bulvarı doldurmuş; oralarda geziniyorlardı.
    ellerinde boruları, satırları ve keserleri ile beyler önden gidiyordu bu sefer.

    gibirella ve chucky hemen arkalarında,
    onların arka kısmında en arka tarafta ise helen vardı.

    helen silahın varlığından, akvaryum'a bile bahsetmedi yol boyunca.
    sadece tek temennisi vardı; yol boyunca kullanmamak...
    ···
  18. 43.
    +1
    mezarlık, uzaktan görünüyordu.
    fero geldikleri yol dahilinde, hemen bu taraftan diye işaret etti.

    ışığın vurduğu ağacın önüne gelmişlerdi...
    kiymali'yi bıraktıkları yere...
    halı'yı gördüler, oradaydı.

    açılmıştı.
    üstünde bir adet kafatası ve et parçacıkları vardı sadece...

    ...

    ...

    ...

    hüzünlendiler. arkadaşlarını defnedememişlerdi.
    kıymalı'yı enfektelere yem etmişti fero.
    ağlamaya başladı.

    "böyle olmamalıydı, çok üzgünüm dostum... çok üzgünüm kardeşim."
    diyordu hıçkırıklar arasında.

    jamaika, karşısında duran kafatasına baktı.
    ve fero'nun sırtını sıvazladı...

    "senin için sapanı bulacağız kıymalı, söz veriyorum... "

    herkesin yüzü tekrar düşmüştü.
    ama bulmaları gereken dostları ve yetişmeleri gereken
    transfer işlemi vardı.

    karşıdan gelen bir aylak gördüler.
    tek başına yaklaşıyordu yanlarına.

    fero kıymalı'nın hırsını çıkartmak adına önüne atladı ve
    kafasına satırı batırıp çıkarttı enfekte'nin.
    kollarını ve bacaklarını parçalara ayırıyordu.
    adeta sinir krizi geçiriyordu...

    akvaryum, satırı elinden aldı ve fero'yu sakinleştirdi.

    pinkpillow arkadaşlarına döndü:
    "haydi bulalım şunu, eminim buralarda bir yerlerde bizi bekliyordur.
    gizlenmiştir belki de."

    işte bu anahtar gibi bir cümleydi...

    chucky tuce kafasını çevirdi pinkpillow'a: "işte buldun, öğrenci eviniz neredeydi?"

    bu herkesin aklına yatmıştı.
    izini tamamen kaybettiren bir adam,
    ortak bir buluşma noktasında bekleyebilirdi sadece.

    bu ihtimallerin en yükseğiydi!

    herkesin içinde büyük bir umut, hızlı adımlarla eve doğru yürüdüler.
    çok az mesafeleri kalmıştı.

    pinkpillow'un neredeyse heyecandan ağzı kulaklarına varacaktı.

    ikisinin de birbirine söyleyemediği aşkı bozmamak adına,
    akvaryum ona hiçbir şey söylememişti. sapan onu gördüğünde, pinkpillow'un ağzından çıkacak bu sözler onu mutluluktan havalara uçuracaktı.

    dostu için en güzelini istiyordu.

    helen, akvaryum'a baktı: "ne aşk ama. bizimki gibi heyecanını kaybetmeyeceğine eminim. ikisi de birbirini seviyor, fakat söyleyemiyorlar. 100 sene geçse yaşanmayacak bir olaydan ötürü aynı ortamda buluşuyorlar ve birbirlerini arıyorlar. bulduğumuzda harika olacak!"

    aynı umut gibirella ve chucky'de de vardı.
    "kesin evde saklanıyordur zibidi, şimdi gördüğünde çok sevinecek." diyorlardı.

    evin kapısına geldiler...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    +1
    hayatın, dünyanın düzene gireceğine dair umutları tükenmek üzereydi herkesin.

    pozitif düşünen 4 kişi vardı sadece: (sapan, pinkpillow, chucky, gibirella)

    düzelecekti her şey, güneş yeniden doğacaktı;

    sabaha kadar uyunmayacaktı, kiymali ölmüştü.

    o güleç, eğlenceli adamın kafasının paramparça olmasını kimse kabullenemiyordu.

    ama hayatta kalma mücadelesiydi bu.

    bir bir survival'dı. kötüye karşı, iyinin mücadelesiydi.

    işin acı ve kötü tarafı kimse ne olduğunu bilmiyordu, üçüncü günün ilk saatlerindeydiler telefon, televizyon, radyo hiçbir şey çalışmıyordu.

    enfekteler bariz şekilde zararlı ve hiçbir şekilde durdurulabilir değildi.

    beyinleri, sadece taze insan eti yemeye odaklıydı.

    kiymali'nin kokusunu, belki de çatı katından almıştı.
    oracıkta camdan üstüne atlayıp parçalamıştı onu.

    böylesine büyük bir nefret karşısında, insan ne yapabilirdi ki?

    chucky, etrafındaki yüzü düşük insanlara baktı.
    acılarına elbette hak veriyordu. ama söylemeden de edemedi.

    "toparlanmalıyız, kendinize gelin hadi... "
    ···
  20. 45.
    +1
    işte müjde buydu, asıl bomba buydu!
    kapı açıktı ve sapan buralarda olmalıydı.

    muhtemelen 2 gündür evin içinde gizleniyor, erzağı bittiğinden dolayı gizlice markete girip bir şeyler alıp şimdi eve girmişti!

    akvaryum eve girdi kendinden emin şekilde. üst katta ayak seslerini duydu!
    içten bir kahkaha patlattı! "birader biz geldik, gidiyoruz haydi hahahaha!"

    diyerek üst kata çıktı, kapıyı açtı.

    evet sapan oradaydı! gördüler, arkası dönüktü.
    mavi gömleği biraz hırpalanmıştı ve biraz da kan lekesi vardı üzerinde!

    arkası dönük bir şekilde, duvarın köşesinde oturuyordu.

    herkes garipsemişti. kafalarını hafif bükerek "sapan?" diyebildiler.

    arkasını döndü sapan...

    gözleri açık yeşil, yüzü paramparça haldeydi...

    göğsünden et parçaları dışarı fırlamış, boş gözlerle onlara bakıyordu.

    pinkpillow'un attığı çığlık, bütün gezegenlerden duyulabilir cinstendi.

    sapan dönüşmüştü, yoktu artık...

    herkes gözyaşları içerisinde ona bakıyordu.

    yavaşça onlara doğru yürüyordu, enfekte bedeni ile.

    akvaryum gözyaşları arasında onu itekledi, yere düştü sapanın hastalıklı bedeni.

    zor da olsa yeniden ayağa kalktı, tuhaf sesler çıkararak tekrar üstlerine yürüdü...

    akvaryum, herkes gibi ağlıyor yeniden ittiriyordu.

    işte o anda kullanılmaması gereken silah, helen tarafından çantasından çıkarıldı.

    sapan'a doğru nişan aldı ve ateş etti...

    çatıdaki kargalar sağa sola uçuştu...

    "inceden esen rüzgâr, yaprakları sağa sola uçuruyordu.
    hayat güzeldi, tam düzeldi(!) dediklerinde kader yine karşılarına çıkmıştı.
    sapan'ın enfekte bedeni, yere devrildi ve hareketleri tamamen kesildi."

    unutulmaması gereken şeyler, yitip gitti...

    ...

    ...

    "önceleri bir düştüm hayat bana imrendi,
    sonra bir düştüm, anladım.
    böyle büyürdü her düş... "

    ...
    ···