-
78.
0Galaksi veya gökada, kütleçekim kuvvetiyle birbirine bağlı yıldızlar yıldızlararası gaz, toz ve plazmanın meydana getirdiği yıldızlararası madde[1] ve şimdilik pek anlaşılamamış karanlık maddeden[2] oluşan sistemdir. Tipik galaksiler 10 milyon (cüce galaksi)[3] ile bir trilyon (dev galaksi)[4] arasındaki miktarlarda yıldız içerirler[5][6] ve bir galaksinin içerdiği yıldızların hepsi o galaksinin kütle merkezini eksen alan yörüngelerde döner. Galaksiler çeşitli çoklu yıldız sistemlerini, yıldız kümelerini ve çeşitli nebulaları da içerebilirler.[1][7] Çevresinde gezegenler ve asteroitler gibi çeşitli kozmik cisimler dönen Güneş, Samanyolu galaksisindeki yıldızlardan yalnızca biridir.Tümünü Göster
Tarihsel olarak galaksiler gözle görülen biçimlerine göre sınıflanmışlardır. Bu sınıflamada sık karşılaşılan biçimlerden biri, ışık profili elips şekilli olan eliptik galaksidir.[8]bu referans -404 not found- ile sonuçlanıyor Sarmal galaksiler, tozlu ve kıvrımlı kolları olan disk şekilli yapılardır. Düzensiz ya da olağan dışı biçimli galaksiler ise "tuhaf galaksiler" olarak bilinir ve tipik olarak, komşu galaksilerin kütleçekimine bağlı biçim bozulmasıyla oluşurlar. Birbirlerine yakın galaksilerin arasındaki bu tür etkileşimlerle sözkonusu galaksiler birleşebileceği gibi, yıldız oluşumu olaylarında "patlama" diye adlandırılabilecek ölçüde fazla artışların tetiklenmesiyle yıldız patlama galaksileri (ing., starburst galaxy) de gelişebilir.[not 1] Ayrıca, düzenli bir yapıya sahip olmayan küçük galaksilerden de düzensiz galaksiler olarak bahsedilebilir.[9]
Gözlemlenebilir evrende 100 milyardan (1011) fazla galaksi olduğu sanılmaktadır[10]. Galaksilerin çoğu 1.000 ile 100.000 parsek arasındaki bir yarıçapa sahip olup, genellikle birbirlerinden milyonlarca parsek uzaklıklarda bulunurlar[11]. Galaksilerarası uzay ortalama yoğunluğu m3 başına bir atom bile düşmeyecek derecede az olan bir gazla doludur. Galaksilerin çoğu, kütleçekimi etkisi sayesinde birbirlerine bağlı “kümeler” adı verilen topluluklar oluştururlar; onlar da yine kütleçekimi etkisi sayesinde birbirlerine bağlı süperkümeleri oluştururlar.[12] Bu daha büyük yapılar da, evrende büyük boşlukları çevreleyen tabakalar ve ipliksi yapılar olarak düzenlenmiştir.[13].
Karanlık madde henüz çok iyi bir şekilde anlaşılamamış olmakla birlikte, öyle görünüyor ki, galaksilerin çoğunun kütlesinin yaklaşık % 90’ını karanlık madde oluşturmaktadır[14][15] Gözlem verileri bazı galaksi merkezlerinde dev kara deliklerin mevcut olabileceğini ortaya koymaktadır. Anlaşıldığına göre, Samanyolu galaksimiz da çekirdek kısmında böyle bir karadelik içermektedir.[16] -
77.
0Kuantum kuramıyla ilgili ikinci adımı 1905'te Einstein attı. Einstein, fotoelektrik olayı, kuantum düşüncesini kullanarak açıkladı. Fotoelektrik olay, kısaca, ışığın metal yüzeyinden elektron koparmasıdır. Bu olayı, Hertz keşfetmişti.Tümünü Göster
Fotoelektrik olayın pek çok özelliği klagib fizik ya da ışığın dalga modeli ile açıklanamaz. Örneğin klagib fiziğe göre ışık şiddetine bağlı olarak metal yüzeyinden her frekansta elektron sökülmesi gerekirken ancak belli bir eşik değerinin üzerinde elektron koparılabiliyordu. Işığın frekansı, bir eşik frekansını aşarsa fotoelektrik olay gözleniyordu. Öte yandan yayınlanan elektronların( fotoelektronlar )sayısı ışık şiddetiyle orantılıydı ;ama elektronların maksimum kinetik enerjisi, ışığın şiddetinden bağımsızdı. Klagib bakış açısına göre, elektriksel alan ışık şiddetinin kare köküyle doğru orantılıdır ve elektronların koparılmasından ve ivmelendirilmesinden sorumlu olmalıdır. Elektronların maksimum kinetik enerjisi, ışığın frekansı arttıkça artıyordu. Elektronlar, yüzeyden,düşük ışık şiddetlerinde bile, hemen hemen anında (yüzeye ışık düştükten milyarda bir saniye sonra ) yayınlanır. Oysa klagib kurama göre elektronların metalden çıkmak için gerekli kinetik enerjiyi kazanmadan önce, gelen ışınımı soğurmak için bir zamana gereksinim olduğu düşünülüyordu. Işığın foton kurdıbına göre ise gelen enerji, küçük paketler halinde görünür ve fotonlarla elektronlar arasında birebir etkileşme vardır. Bir foton,bir elektron koparır. Bu, ışığın geniş bir alana düzgün olarak dağılmış bir enerjiye sahip olduğu düşüncesiyle çelişir. Einstein, fotoelektrik konulu 1905 yılı yazısında Planck’ın önerisini ele almıştır. Planck, ışık kaynaklarının kuantlaşmış enerji değişimi yaptıklarını varsaymıştı. Einstein bir adım ileri giderek, ışığın kendisinin kuantlaşmış olduğunu- ışığın foton denen parçacıklardan oluştuğunu- varsaydı. Einstein, bir ışığın ya da herhangi bir elektromanyetik dalganın foton denen paketlerden oluştuğunu düşündü. Einstein'in fotoelektrik olaya bakışı basitçe, bir fotonun tüm hf enerjisini metalin tek bir elektronuna verdiği şeklindedir. Buna göre kullanılan ışığa göre elektronun enerjisi hf,2 hf, 3 hf... şeklinde, yani Planck enerji paketinin tam sayı katları şeklinde artıyordu. Einstein' in 1905'teki yazısı, Planck'ın kuantumlanma kavrdıbını elektromanyetik dalgalara genişletti;ışık kuantumlarını tek tek gözlemleyebileceğimizi gösterdi. Çünkü yayılan her parçacık ( her elektron) metal atomuna çarpan bir ışık kuantumuna karşılık geliyordu. Bu devrimci fikir, o zaman yerleşik olan ışığın dalga kurdıbına karşı bir çıkıştı bu da, birçok fizikçinin onu reddetmesi için yeterli nedendi. Diğer fizikçiler, Einstein’in önerisini, yalnızca foton için pek doğrudan bir kanıt sayılamayacak olan foto elektrik etkiyi açıkladığı için reddettiler. Fakat Einstein ışık konusunda dalga-parçacık ikili yapı kavrdıbına sıkı sarıldı ve ışığın bu görünüşte çelişkili özelliklerini uzlaştırmaya çalıştı; ama başaramadı.
Planck ve Einstein’in düşünceleri, doğal olguların yepyeni bir alanını gösteren deneylerin açıklamasıydı. 19. yy’ ın sonuna kadar, maddenin çok sayıda şaşırtıcı yeni özelliği keşfedilmişti; bilim adamları, ilk kez olarak atomik süreçlerle doğrudan ilişki kuruyorlardı.
Foto elektrik deneyi için gerekli malzemeler:
1) Elektron (Negatif Yük).
2) iki metal plaka.
3) Voltajın etkisini görmek için bir üreteç.
4) Akımı ölçmek için bir ampermetre.
Fotonlar (ışık) metal plakaya çarpar çarpmaz, elektron koparmaya başlarlar. Gelen fotonların enerjisinden yararlanan elektronlar, metal plakadan koparlar ve arta kalan enerjileri ise hareket enerjisi olarak kendini gösterir. Kopan elektronlar, karşı taraftaki toplayıcı adını verdiğimiz metal plakaya ulaşır ve bu şekilde akım sağlanmış olur. Eğer hiçbir potansiyel fark uygulanmamış olsaydı akım azalacaktı, çünkü koparılan elektronların bazıları toplayıcıdan başka bir yere gidecekti.
Işığın şiddetini arttırarak, birim zamanda metal plakaya çarpan fotonların sayısını arttırmış oluyoruz. Sonuç olarak koparılan elektronların da sayısını arttırmış oluyoruz. Yani akım artıyor.
FOTOELEKTRiK OLAY
Havası alınmış saydam bir kabın içinde 2 adet elektrot (katot ve anot) bulunsun. (Şekil 1) Yüzeyi metalle kaplanan (örneğin Sezyum) katot üzerine ışık düşünce, devreden geçen bir akım ampermetre ile ölçülür.
Şekil 1: Fotoelektrik deney düzeneği
Bu akım nasıl oluşur?
Elektronlar katottan, düşen ışık yardımıyla sökülürler. Daha sonra pozitif yüklenmiş anot tarafından çekilirler. Katotta elektron salınması nedeniyle oluşan elektron ekgibliği, ampermetre üzerinden elektronların akmasına neden olur. Bunun sonucunda devreden geçen bir akım If (fotoakım) ölçülür.
Metal yüzeyinden bu şekilde elektron sökülmesine fotoelektrik olay veya ışık elektrik etkisi, sökülen elektronlara da foto elektronlar denir.
Elektronlar, metal yüzeyinden ancak gerekli enerjiye ulaştıklarında kurtulabilirler. Bu enerjiye bağlanma enerjisi Eb veya eşik enerjisi denir. Bu, metaller için ayırıcı (karakteristik) bir özelliktir. (Tablo 1) Genellikle atom ve molekül fiziğinde, bu enerji elektron volt (eV) birimiyle ifade edilir.
Tablo 1: Bazı metallerin bağlanma enerjisi
Öncelikle bu deneyden çıkaracağımız sonuç; akım şiddetinin yani birim zamanda salınan elektron sayısının, düşen ışığın aydınlatma şiddetiyle artmasıdır. (Şekil 2)
Şekil 2: Fotoakımın, ışığın şiddetiyle değişmesi
Foto elektronların kinetik enerjilerini ölçmek için, fotoselin elektrotlarının kutuplarını değiştirelim. Böylece oluşan elektrik alanından dolayı (başlangıçta pozitif elektrot şimdi negatif olduğundan), artık foto elektronlar yavaşlayacaklardır. Gerilimi artırdıkça bu yavaşlama artacaktır. Belli bir gerilim değerine ulaşıldığında ise artık devreden fotoakım geçmeyecektir. (If = 0) Gerilimin bu değerine, kesme potansiyel farkı denir ve Vk ile gösterilir.(Şekil 2) Bu durumda en hızlı elektronun kinetik enerjisi, tamamıyla sonradan oluşturulan elektrik alanını yenmek için harcanmıştır. Yani en hızlı foto elektronun kinetik enerjisi Ekxn(mak.) = e Vk dir. Vk ; örneğin sarı ışık için 0,40 V, mavi ışık için 1,05 V dur. Eğer foto elektronun sahip olabileceği en büyük (maksimum) kinetik enerjisini, ışığın frekansına bağlayan bir grafik çizersek, buradan elektronun maksimum kinetik enerjisinin ışığın frekansıyla arttığı sonucuna ulaşırız. f frekansıyla Ekxn(mak.) kinetik enerjisi arasında, doğrusal bir ilişki vardır. (Şekil 3)
Şekil 3: Foto elektronların maksimum kinetik enerjilerinin, ışığın frekansıyla değişmesi
Bu grafikten;
e Vk = h f - Eb ( 1 )
eşitliğini çıkarabiliriz. Grafikte çizilen doğrunun eğimi, bize tekrar Planck sabitini verir.
h = 6,626 × 10 -34 Js ( 2 )
Eşik frekansı diye adlandırılan fe frekansına sahip ışık için, sökülen elektronların kinetik enerjisi sıfırdır. Bu durumda metal tarafından soğurulan enerji, bağlanma enerjisini yenmek için harcanır:
h fe = E b ( 3 )
Fotoelektrik Etkisinin Anlamı:
Işığın dalga modeliyle, fotoelektrik deneyini açıklamak mümkün değildir. Bu yüzden yeni bir yol bulmak gerekiyordu. Bu yolu ancak 1905 yılında EiNSTEiN ( 1879-1955; Nobel ödülü 1921 ) bulmuştur:
1) Işık; fotoelektrik olayında E=h f paketleri büyüklüğünde ( kuvantlar halinde ) soğurulan bir enerji akımıdır. Bu enerji paketleri, fotonlar veya ışık paketleri ( ışık kuvantları ) olarak nitelendirilip, elektromanyetik salınımlara atfedilen mikro nesnelerdir. Enerji kuvantumlarının büyüklüğü, sadece ışığın frekansına bağlıdır.
2) Işığın şiddeti artırıldıkça, belirli bir zaman içerisinde metal yüzeyi tarafından soğurulan enerji kuvantumu sayısı da bu oranda artar. Yani düşük şiddetli ışıkta daha az sayıda elektron sökülür. Buna karşın; sökülen bu elektronların maksimum hızı, şiddetli ışıkta (aynı frekansta) sökülen elektronların maksimum hızı ile aynıdır. Ancak, ışığın dalga modelinde düşük şiddetteki ışıkta sökülen elektronların hızından daha düşük olması beklenir.
3) Işık, metal yüzeyinden ancak metal için karakteristik olan eşik frekansı fe ye ulaştığında elektron sökebilir. Işığın dalga modelinde elektron sökülmesinin böyle bir başlangıç ışık frekansına bağlılığı açıklanamaz. -
76.
0bilgi:
(i) bir deneyim veya eğitim sırasında bir kişinin ihtiyaç duyduğu uzmanlık ve yetenekler; bir öznenin teorik veya pratik açılardan kavradıkları,
(ii) belli bir alanda veya toplamda bilinen; gerçekler ve malumat veya
(iii) bir gerçeğin veya durumun tecrübesiyle kazanılan farkındalık veya aşinalık olarak çeşitli biçimlerde tanımlanmaktadır.
(iv) bir şeyin ya da olayın belirli bir özelliğini tanımlar -
75.
0basınç altında kırılan kaya birim elemanının açısına fi açısı denir 90-fi=2*teta2dır 25r530a anındaki basınç miktarı ile sıfır noktası arasında yarım çember oluşturulurve merkezinden 2Qteta'lık açı ile merkezden çembere yarı çap çizilir ona dik gelecek şekilde teğet çizilir . teğetin y eksenini kestiği yer cloumb sbt'ini verir. bu şlemlerin yapıldığıdiyagrama morh diyagramı denir inşaatçıların belası jeolojicilerin ve jeofizikçilerin yaridir. candır. giberim böyle canı o ayrı
-
74.
0dilatasyon- basınç altındaki cismin deformasyon miktarına deni... ggg
ben yazarın arkadaşımyım kültür zehirlenmesinde kaybettik kendisini tüm inci camiyasına hayırlı olsun -
73.
0e=m*c^2
-
72.
0▲
▲ ▲ -
71.
0@3 veya kapısı güzel olmus
-
70.
0bir mol atomun avagadro sayısı
altıvirgülsıfırikiçarpıonüzeriyirmiüç'tür -
69.
0Tokyo was originally a small fishing village named Edo.Tümünü Göster
It was first fortified by the Edo clan, in the late 12th century.
In 1457, Ōta Dōkan built Edo Castle. In 1590, Tokugawa Ieyasu made Edo his base and when he became shogun in 1603, the town became the center of his nationwide military government. During the subsequent Edo period, Edo grew into one of the largest cities in the world with a population topping one million by the 18th century.[12]
It became the de facto capital of Japan[13] even while the emperor lived in Kyoto, the imperial capital. After about 263 years, the shogunate was overthrown under the banner of restoring imperial rule. In 1869, the 17-year-old Emperor Meiji moved to Edo. Tokyo was already the nation's political and cultural center,[14] and the emperor's residence made it a de facto imperial capital as well with the former Edo Castle becoming the Imperial Palace. The city of Tokyo was established, and continued to be the capital until it was abolished as a municipality in 1943 and merged with the "Metropolitan Prefecture" of Tokyo.
Central Tokyo, like Osaka, has been designed since about 1900 to be centered around major train stations in a high-density fashion, so suburban railways were built relatively cheaply at street level and with their own right-of-way. This differs from many cities in the United States that are low-density and automobile-centric. Though expressways have been built in Tokyo, the basic design has not changed.
Tokyo went on to suffer two major catastrophes in the 20th century, but it recovered from both. One was the 1923 Great Kantō earthquake, which left 140,000 dead or missing,[15] and the other was World War II. The bombing of Tokyo in 1944 and 1945, with 75,000 to 200,000 killed and half of the city destroyed, was almost as devastating as the atomic bombs of Hiroshima and Nagasaki combined.[16]
After the war, Tokyo was completely rebuilt, and was showcased to the world during the 1964 Summer Olympics. The 1970s brought new high-rise developments such as Sunshine 60, a new and controversial[17] airport at Narita in 1978 (some distance outside city limits), and a population increase to about 11 million (in the metropolitan area).
Tokyo's subway and commuter rail network became one of the busiest in the world[18] as more and more people moved to the area. In the 1980s, real estate prices skyrocketed during a real estate and debt bubble. The bubble burst in the early 1990s, and many companies, banks, and individuals were caught with mortgage backed debts while real estate was shrinking in value. A major recession followed, making the 1990s Japan's "lost decade"[19] from which it is now slowly recovering.
Tokyo still sees new urban developments on large lots of less profitable land. Recent projects include Ebisu Garden Place, Tennozu Isle, Shiodome, Roppongi Hills, Shinagawa (now also a Shinkansen station), and the Marunouchi side of Tokyo Station. Buildings of significance are demolished for more up-to-date shopping facilities such as Omotesando Hills.
Land reclamation projects in Tokyo have also been going on for centuries. The most prominent is the Odaiba area, now a major shopping and entertainment center. Various plans have been proposed[20] for transferring national government functions from Tokyo to secondary capitals in other regions of Japan, in order to slow down rapid development in Tokyo and revitalize economically lagging areas of the country. These plans have been controversial[21] within Japan and have yet to be realized.
(77777, 15.10.2010 00:04)
loading... #21472790 * :o :( /msj ?
suyun kaldırma kuvvetini banyo yaparken arshimed bulmuştur.
(vangobel, 15.10.2010 00:05)
loading... #21472886 * :o :( /msj ?
edisonu ampul buldu tayyeapde zütümüze soktu. en değerli bilgi bu panpa
(ccc alayina sabri reyis ccc, 15.10.2010 00:06)
loading... #21472960 * :o :( /msj ?
Kant’ın ahlak anlayışı, her yerde ve her zaman neyi yapmamız gerektiğini değil, neyi istememiz gerektiğini içerir. Bilinçsiz bir “yapma”nın karşısında, “isteme” bir bilinç ve irade işidir. Kendisi dışındaki tüm varlıkların adeta otomatiğe dayalı davranışları karşısında, potansiyel olarak onu değil de bunu yapabilme kabiliyeti, yani özgürlüğü, insanı diğer varlıklardan üstün kılan yegane bir özelliktir. Buna göre ahlak, özgürlüğün zorunlu bir fonksiyonudur; yani davranışın ahlaksal olarak eşsiz kıymeti, eğilimden dolayı değil, iradi bir iyilik yapıldığında ortaya çıkar. Özgürlük prensibi, insanın her türlü dış etki ve güçten bağımsız olarak kendi kendine empoze ettiği bir yasayı ifade eder. Yani, ahlak yasası bakımından insan, hem yasa koyucu, hem yasa yapıcı hem de teba durumunda olduğu için, kendisinden başka bir varlığa itaat etmemiş olur. Bu sonuca ancak, “mükellefiyet ahlakı” ile varılır. Mükellefiyetten dolayı yapılan bir eylem, ahlaksal değerini, onunla ulaşılacak amaçta değil, onu yapmaya zorlayan düsturda (maksim) bulur. Diğer bir deyişle, eylemi anlamlı kılan, onun temelinde yatan “isteme”nin, herhangi bir içerik tarafından değil, ahlak yasası tarafından belirlenmiş olmasıdır. Bir eylemin değeri, özünde iyi olan niyete bağlıdır.
Kant, aklımızın bir yönünü çalıştırarak maddi alemdeki evrensel kanunları bulabileceğimizi, diğer yandan da deney ya da gözlem yapmadan (a prirorik olarak), tümüyle aklımızı işleterek manevi hayatımız için tıpkı maddi alemin kanunları (adetullah) gibi kesin ve evrensel kanunlar keşfedip bunları manevi hayatımız için düstur yapmamızı istemektedir. Suyun yukarıdan aşağı doğru akması, bırakılan bir cismin düşmesi, gece ve gündüzün peş peşe gelmesi evrenseldir; insandan gayri canlı varlıkların davranış şekilleri de önceden belirlenmiştir. Onlar, seçim sahibi değildirler; mecburdurlar. Kant’a göre hür insan, aklıyla, doğru hareket tarzlarını bulup, bunlara mutlak anlamda bağlanmalıdır. Böylece dış dünyada zorunluluktan kaynaklanan belirlilikler (kanunlar) şeklinde görünen ahenge iç dünyasında kesin kurallar keşfedip uymasıyla katılmalıdır insan. Anlaşıldığı gibi onun ahlak telakkisi kanun şeklinde bir kesinlik ve süreklilik düşüncesine dayanmaktadır. -
68.
05x8=40 ccc
-
67.
0@66 vay anasını sayın seyirciler
-
66.
0iki iki dört eder. tombul tombul memeler
-
65.
0bu kadar yazıya gerek yok panpalar muhabbete bi başladığımız anda okuyanların genel kültürü tavan yapıyo zaten herseferinde. sonuç olarak 2 kelimeyi birleştiremeyen zihniyetlerin ortaya fırlattığı yakıştırmalar ortamı bağlamaz.
-
64.
0upp uppu uupuupupupupup binlerrrrr
-
63.
0bu sozluktekı doktor muhendıs avukat ogretmen vbbbb sayısı dıger tum sozluktekılerın topldıbının 3 katından 3 fazla aq.
-
62.
0Ebced hesabı, Ebced rakamlarını yani alfabetik bir sayı sistemini kullanarak, kelimelerin sayısal değerini hesaplamaktır. Arap abecesinin eski sıralanışında (elif, ba, cim, dal) ilk dört harfinin okunuşlarıyla (E-B-Ce-D) türetilmiş bir sözcüktür. Arap alfabesiyle yazılan bir yazıdaki harflerin sayısal değerlerinden (cifr) tarih bilgisi gibi gizlenmiş bilgileri çıkarmaya yönelik çalışma yapanlar da olmuştur. Hâdiselerin vukuu zamanının tesbiti için harflere izafe olunan kemiyete denilir. Yahut diğer bir tarif ile, bir hadiseyi tevrih için kullanılan ve rakamları harften ibaret olan bir hesaptır. Buna "hesâb-ı cümel" de denilir. Arap ebcedinin iberî ve Aramî elifbasından alındığına şüphe yoktur. Fakat Araplar, diğer Sami lisanları bilmedikleri ve Araplıklarıyla iftihar ettikleri cihetle bu sekiz kelimenin menşei hakkında hurâfî bir takım tevile giriştiler. Mesela bu kelimeden altısının (Meyden) hükümdarlarından altı kişinin adı, yahut altı şeytanın veyahut hafta günlerinin ismi olduğunu söylerler.1 Bizzat Arap nahivcilerinden "Müberred" ve "Seyrafi" gibi anlayışlı alimler, bu tefsir ve tevillerin hurâfî olduğunu, ebcedi teşkil eyleyen kelimelerin fi’l-asl ecnebi bulunduğunu söylemişlerdir. Sonraları bu kelimeler muska, vefk gibi şeylerde kullanılmış ve her birine adedî bir kıymet verilmiştir. Yahudilerin Uhud-ı Kadîm Tefsirinde bu harfleri bu suretle kullandıkları görülüyorTümünü Göster
Bazı bilinmeyen yazarlar kitaplarının içindekiler bölümünde veya akrostiş gibi şiir içine tarihleri gizlemek gibi denemeler yapmışlardır.
elif ا 1 Ha ح 8 sin س 60 te ت 400
be ب 2 Tı ط 9 `ayn ع 70 peltek se ث 500
cim ج 3 yâ ي 10 fe ف 80 Hı خ 600
dal د 4 kef ك 20 Sad ص 90 zel ذ 700
he ه 5 lâm ل 30 kaf ق 100 Dad ض 800
vav و 6 mim م 40 ra ر 200 Zı ظ 900
ze ز 7 nun ن 50 şın ش 300 ğayn غ 1000
Arapçada kullanılmayan ve özellikle Farsca'dan alınıp Osmanlıca'da kullanılan pe, çim, je, gaf harfleri sırasıyla be, cim, ze ve kef eşit sayılır.
Ebced hesabını akılda tutmak için bir anlamı olmayan ve Arap alfabesindeki harflerin eski dizilişini hatırlayıcı olarak kullanılan kelimelerden bir cümle oluşturulmuştur: bu
'ebced', 'havvez', 'huttî, 'kelemen', 'sa'fes', 'karaşet', 'sehhaz', 'dazıg'
cümlesidir..
Ebced ve tarih düşürmek
Bu harflerin tekabül ettiği değerleri bir arada özel sekilde birleştirerek bir olayın oluş tarihini belirtmeye 'ebced hesabıyla tarih düşürmek' veya daha kısaca 'tarih düşürmek' adı verilir. Ancak bu birleştirme bazan karmaşıktır ve tarih düşürmenin çeşitli değişik yöntemleri ve yolları vardır.
Başka alfabelerle benzer uygulamalar
Semitik alfabelerde başlamış olduğu gözüken harflere sayısal değerler atfetme işi ibrani ve Yunan alfabelerinde de görülmektedir.
Kabala sisteminde Gematria denen (ibranicesi: גימטריה, gēmaṭriyā) sayısal bir düzenek mevcuttur. Burada ibrani sayıların rakamsal değeri 400'e kadar ebced numaraları ile aynıdır. Günümüzde hala madde numaralamada ve haftanın ilk 6 gününü temsil için kullanılmaktadır.
Fenike alfabesinden uyarlanmış olan ve isimlendirme ve sırasını bu alfabeye göre şekillendirmiş olan Yunan alfabesinde de izopsefi denilen (ingilizcesi isopsephy) harflerden faydalanan sayısal bir sistem mevcuttur. Bu sistemde harflerin karşılık geldiği rakamsal değerler 90 sonrasında ebced değerlerinden farkılaşır. Bunun sebebi Yunan lisanında ṣād (ص) harfine denk gelen bir sesin olmamasıdır.
Kullanılan Yerler
Kullanıldığı yerler kısaca şöyle sıralanabilir:
Günlük ihtiyaçlarda:
Özel notlar ve ticarî ilişkilerde kullanılmıştır. Meselâ: 100 akçe alacağı olan birisi alacaklı olduğu kişiye bir kağıt üzerinde bir kaf harfı yazıp gönderince hem alacağını istemiş, hem de konuyu aracıdan saklamış oluyordu.
isim sembolü olarak:
iki veya daha fazla kelimenin sayı değerlerinin aynı olmasından istifadeyle birini söylemekle diğeri kastedilmiş kabul edilerek halk arasında kullanılagelmiştir. Meselâ: “muhafazid” kelimesi 92′dir. “Aman’ kelimesi de 92′dir. “Mevlevî” kelimesi de 92′ ettiğinden bu kavramlar arasında bir alaka kurulmuştur. En meşhurlarından biri şudur: Aman lafzı senin ism-i şerîfinle müsavidir Anınçin aşıkın zikri amandır ya Resulullah Keza bu konuda ilim = amel = sa’y kelimelerinin sayı değeri 140′dır. Hem sayı değeri itibariyle hem de anlamca aralarında bir irtibat vardır. Hilâl, lâle ve ALLAH lafzı da sayı değeri bakımından 66 etmektedir. Bu husustan dolayı kültürümüzde hilâl ve lâleye daha özel bir yer verilmiştir
Çocuğa isim verilirken:
Doğum tarihinin bir kelime veya bir, iki isimle belirlenmesidir. Hangi isimler çocuğun doğduğu seneyi ebced hesabıyla verirse, o isimlerden biri çocuğa verilmiştir. Meselâ: H. 1311′de doğan çocuğa “Mahmud Bahtiyar”, “Süleyman Hurşid”, “Yusuf Mazhari’, “Ömer Rıza” ve “Recep Servet” gibi isimlerden biri verilebilir. Çünkü bunların her biri 1311 etmektedir.
Kitap ve Makalelerde:
Eskiden kitapların önsöz, giriş, takdim sayfaları ile numa- ra almayan sayfalar hep ebced alfabesine göre numaralandırılmıştır. Kitapların ay ve sene kayıtları, yazı bölümleri ve madde başlıkları hep ebced düzenine göre tanzim edilmiştir. Resmi devlet kayıtlarında: Devlet arşivlerinde yer alan birçok resmî belgeler, tutanaklar, fezleke ve mazbatalar, tarihler başta olmak üzere vak’anüvis kayıtları, vakıf kayıtları ile sayım ve envanter hesapları hep bu hesaba göre tanzim edilmiştir.
ilimlerde:
Fizik, matematik, geometri ve astronomide sıkça kullanılmıştır. “Sa’fas” kelimesinin harfleri kullanılmıştır. Astronomide buyük rakamlar “ğayn” harfinin birkaç tekrarı ile de sağlanabilmiştir. Ebced hesabı, mugibide de kullanılmıştır. Buna göre sesler ve perdeleri ebced alfabe düzeninden istifade edilerek oluşturulan bir “ebced notası” ile belirlenmiştir. Bu hesabın en çok kullanıldığı yerlerden biri hiç şüphesiı mimarlık tır. Özellikle Mimar Sinan, eserlerinde, boyutların modüler düzeninde çok sık kullanılmıştır. Temel lslâmî kavramlardan oluşan bu hususa birkaç misal verelim: Süleymaniye’de zeminden kubbe üzengi seviyesi 45, kubbe alemi 66 arşın yüksekliktedir. Ebced’e göre “Âdem’ 45, “ALLAH” lafzı da 66 etmektedir. Yine Selimiye’de de kubbeyi taşıyan 8 ayağın merkezlerinden geçen dairenin çapı 45 arşındır. Kubbe kenarı zeminden 45, minare alemi buradan itibaren 66 arşındır. Süleymaniye ve Selimiye’nin görünen silüetleri 92 arşındır ki, bu da “muhafazid” kelimesinin karşılığıdır.
Cifr ve Vefk ilimlerinde : Ebced hesabı ayrıca cifr, vefk gibi ilimlerde, astrolojide, define aramada da kullanılmıştır.
Tasavvuf ve Din ilimlerinde :
Ebced hesabının tasavvuf ve din ilimlerinde kullanıldığına şahit olmaktayız. Özellikle “Kelime-i Tevhid” veya “Esmâ-i Hüsn”a”dan bir ismin kaç aded zikr edi- leceği ebced tablosuna göre tayin edilir. Kur’an tefsirlerinde ve hatta Kadir gece- sinin tayininde de ebcedin kullanıldığını bilmekteyiz.
Tarih düşürmede :
Ebced hesabının en fazla en fazla kullanıldığı yer hiç şüphesiz tarih düşürmedir. Bunun için o olayın tarihini verecek ustalıklı bir kelime veya mısra söylenir ki, hesaplandığında o olayın tarihi ortaya çıkar. lşte “tarih düşürme sanatı” adı veri- len bu sanat divan edebiyatı boyunca kullanılmış ve bütün kültür varlıklarımızın kitabelerinde yer almıştır.
Eski ve gelecek olayların tarihlerini bulmada:
Özellikle Kur'an ve hadislerden yapılan çalışmalarla geçmiş ve gelecek olaylara ait tahminler yapılmıştır. istanbulun Fethinin “beldetun tayyibetun…” cümlesinden çıkartılması gibi.
Kaynak: ismail Yakıt, Türk-lslam Kültüründe Ebced Hesab ve Tarih Düşürme, ötüken Ist. 1992. -
61.
0Galois teorisi
Galois teorisi, n elemanın ornatlamasından doğan An alterne grubu, n > 4 olduğu zaman bir alt grup kabul etmeyen teorem.
Bu teori, Fransız matematikçi Evariste Galois tarafından bulunmuştur, cebirsel denklemlerin teorisinde geçer.
Günümüzde Galois teorisi [değiştir]
Bu denklemin katsayılarını içine alan sayı sistemine denklemin tüm köklerini teker teker katarak sistemi büyüttüğümüzü düşünelim. Öte yandan tüm kökleri kendi arasında dönüştüren permütasyon grubu ve onun bazı kökleri sabit bırakan alt gruplarını düşünelim. Galois bu iki dünya arasında köprü kurar ve bir taraftaki kök bulma problemini, öbür tarafta bir grubun yapısını inceleme problemine dönüştürür. Görür ki, eğer bu tarafta kök bulunabiliyor ise öbür tarafta da grubun özel bir yapısı olması gerekir. Oysa bu özel yapının, derecesi dörtten büyük denklemelere karşılık gelen gruplarda, her zaman olmadığını tespit eder.
Sonuç olarak insanlığın iki bin yıldır aradığı kökler, basit cebirsel yöntemlerle bulunamaz. işte Galois teorisinin basit bir özeti. -
60.
0JQUERY
Jquery javascript komutlarını daha kolay ve az komut yazarak kullanmayı sağlayan bir çerçeve sistemdir.
Şuradan bedava indirebilirsiniz: http://jquery.com
Şuradan kapsamlı dökümanlara ulaşabilirsiniz: http://docs.jquery.com/
Kullanmak için jquery.js dosyasını çağırmak yeterlidir.
örnek: Bir div içindeki yazıyı değiştirelim
<script type="text/javascript" src="jquery.js"></script>
<script type="text/javascript">
$("#canim").html="Şimdi doldu";
</script>
<div id="canim">içi boş</div>
Aynı komutu Standart javascript ile yapmaya kalkarsak aşağıdaki gibi daha uzun olacaktır.
<script type="text/javascript" src="jquery.js"></script>
<script type="text/javascript">
var eleman= document.getElementById("canim");
eleman.innerHTML="Şimdi Doldu";
</script>
<div id="canim">içi boş</div>
Burada tek sıkıntımız kodların uzun olması değildir. Javascript ile bir harf yanlış yazılırsa sayfanın dibinde bir ünlem işareti çıkar. jquery ve diğer framework sistemlerinde ise bu sıkıntı da azalır.
Ayrıca internetten birçok örnek dedava kod bulmak mümkündür. -
59.
0o binlere bi sor bakalım pampa en çok aynştaynı olan kurum kimmiş
-
mkult nikli orman çocuğu
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 05 01 2025
-
feyzoo gelmiş hoşgelmis
-
adam sizin gibi kapitalist sisteme boyun eğmemiş
-
560 bine biriniz 1 tl verin de
-
egriye egri dogruya dogru
-
kira gelir vergisi
-
anca internette atıp tutarsınız
-
katil olmadan yasamayi becermek irade gerektiriyo
-
kafası atan kurt
-
keske kanzi trasına sahip bir cocuk olsaydim
-
beyler ciddi pgibolojik sorunlarim var
-
inciye gelmeyin beyler
-
karı düşünüyor ki ben en iyi yıllarımda
-
anlat da öğrenelim ya
-
hem ermeniyim hem müslümanım
-
keloğlan aramızda filminde tırtıl ile keloğlan
-
polat yaşlanmış
-
eski sevgilim babasıyla foto atmış
-
beyler bu fotodaki çocuk aslında benim
-
thexanax isimli yazar ağır şizofreni hastasıdır
-
artık sizinle dalga geçmicem söz
-
hayat artigi a haber izliyor herhalde
-
yıl olmuş 2025 tengri diyor
-
birader hepinize cugu atardim
-
kanzi ırkından utanma kanzi
- / 1