-
1.
0evet bu tezi bu başlıkta çürütüyoruz beyler
böyle birşeyin olmadığunı kanıtlayalım
-
2.
0Kuvvetlerin tesiri altındaki bir cismi meydana getiren tüm parçaların, birbirlerine göre izafi olarak şekil değiştirmediği cisme rijit cisim denir. Bu cisim ideal bir cisimdir ve gerçekte tüm cisimler kuvvet etkisiyle elastik veya plastik şekil değiştirirler.
Bu ideal durumu inceleyen rijit cisimler mekaniği başlıca iki kısımda incelenir.
1. Statik; kuvvet tesiri altındaki rijit cisimlerin durağan dengesini,
2. Dinamik; rijit cisimlerin hareketlerini ve dinamik haldeki dengesini inceler.
Statik, dinamiğin, ivmenin sıfır olduğu özel bir durumu olarak görülebilmekle birlikte, mühendislik eğitiminde ayrı olarak ele alınır. Çünkü birçok nesnedende durumunu koruyacağı öngörüsüyle tasarlanır -
3.
01 ve 1 = 1
1 ve 0 = 0
0 ve 0 = 1
1 ve 1 = 1
1 ve 0 = 0
0 ve 0 = 1
1 ve 1 = 1
1 ve 0 = 0
0 ve 0 = 1
1 ve 1 = 1
1 ve 0 = 0
0 ve 0 = 1
1 ve 1 = 1
1 ve 0 = 0
0 ve 0 = 1
1 ve 1 = 1
1 ve 0 = 0
0 ve 0 = 1 - 4.
-
5.
040 yapar kanka
-
6.
0karı dediğin böyle olur dıbına koyayım
-
7.
0am züt meme
-
8.
0Akciğer, hava soluyan omurgalılardaki temel solunum organıdır. Ana görevi atmosferdeki oksijeni kan dolaşımına nakletmek ve dolaşımdaki karbondioksiti atmosfere çıkartmaktır. Bu görev, gaz değişiminin vuku bulduğu milyonlarca küçük, müstesna biçimde çok ince duvarlı hava kesecikleri oluşturan dolaşımı sağlayamadan kanı boşa vermektedir. özelleşmiş hücrelerin mozaiği sayesinde gerçekleşir. Akciğerlerin solunumla ilgili olmayan görevleri de vardır.
Akciğer ile ilgili tıbbi terimler genellikle pulmo- ile başlar; bu Latince pulmonarius, "akciğerlerin", sözcüğünden gelmektedir ki bu sözcük de Yunanca pleumon yani "akciğer" ile akrabadır.
Akciğer Yüksek Tansiyonu için bakınız; Pulmoner Hipertansiyon -
9.
0Tokyo was originally a small fishing village named Edo.Tümünü Göster
It was first fortified by the Edo clan, in the late 12th century.
In 1457, Ōta Dōkan built Edo Castle. In 1590, Tokugawa Ieyasu made Edo his base and when he became shogun in 1603, the town became the center of his nationwide military government. During the subsequent Edo period, Edo grew into one of the largest cities in the world with a population topping one million by the 18th century.[12]
It became the de facto capital of Japan[13] even while the emperor lived in Kyoto, the imperial capital. After about 263 years, the shogunate was overthrown under the banner of restoring imperial rule. In 1869, the 17-year-old Emperor Meiji moved to Edo. Tokyo was already the nation's political and cultural center,[14] and the emperor's residence made it a de facto imperial capital as well with the former Edo Castle becoming the Imperial Palace. The city of Tokyo was established, and continued to be the capital until it was abolished as a municipality in 1943 and merged with the "Metropolitan Prefecture" of Tokyo.
Central Tokyo, like Osaka, has been designed since about 1900 to be centered around major train stations in a high-density fashion, so suburban railways were built relatively cheaply at street level and with their own right-of-way. This differs from many cities in the United States that are low-density and automobile-centric. Though expressways have been built in Tokyo, the basic design has not changed.
Tokyo went on to suffer two major catastrophes in the 20th century, but it recovered from both. One was the 1923 Great Kantō earthquake, which left 140,000 dead or missing,[15] and the other was World War II. The bombing of Tokyo in 1944 and 1945, with 75,000 to 200,000 killed and half of the city destroyed, was almost as devastating as the atomic bombs of Hiroshima and Nagasaki combined.[16]
After the war, Tokyo was completely rebuilt, and was showcased to the world during the 1964 Summer Olympics. The 1970s brought new high-rise developments such as Sunshine 60, a new and controversial[17] airport at Narita in 1978 (some distance outside city limits), and a population increase to about 11 million (in the metropolitan area).
Tokyo's subway and commuter rail network became one of the busiest in the world[18] as more and more people moved to the area. In the 1980s, real estate prices skyrocketed during a real estate and debt bubble. The bubble burst in the early 1990s, and many companies, banks, and individuals were caught with mortgage backed debts while real estate was shrinking in value. A major recession followed, making the 1990s Japan's "lost decade"[19] from which it is now slowly recovering.
Tokyo still sees new urban developments on large lots of less profitable land. Recent projects include Ebisu Garden Place, Tennozu Isle, Shiodome, Roppongi Hills, Shinagawa (now also a Shinkansen station), and the Marunouchi side of Tokyo Station. Buildings of significance are demolished for more up-to-date shopping facilities such as Omotesando Hills.
Land reclamation projects in Tokyo have also been going on for centuries. The most prominent is the Odaiba area, now a major shopping and entertainment center. Various plans have been proposed[20] for transferring national government functions from Tokyo to secondary capitals in other regions of Japan, in order to slow down rapid development in Tokyo and revitalize economically lagging areas of the country. These plans have been controversial[21] within Japan and have yet to be realized. -
10.
0suyun kaldırma kuvvetini banyo yaparken arshimed bulmuştur.
-
11.
0edisonu ampul buldu tayyeapde zütümüze soktu. en değerli bilgi bu panpa
-
12.
0Kant’ın ahlak anlayışı, her yerde ve her zaman neyi yapmamız gerektiğini değil, neyi istememiz gerektiğini içerir. Bilinçsiz bir “yapma”nın karşısında, “isteme” bir bilinç ve irade işidir. Kendisi dışındaki tüm varlıkların adeta otomatiğe dayalı davranışları karşısında, potansiyel olarak onu değil de bunu yapabilme kabiliyeti, yani özgürlüğü, insanı diğer varlıklardan üstün kılan yegane bir özelliktir. Buna göre ahlak, özgürlüğün zorunlu bir fonksiyonudur; yani davranışın ahlaksal olarak eşsiz kıymeti, eğilimden dolayı değil, iradi bir iyilik yapıldığında ortaya çıkar. Özgürlük prensibi, insanın her türlü dış etki ve güçten bağımsız olarak kendi kendine empoze ettiği bir yasayı ifade eder. Yani, ahlak yasası bakımından insan, hem yasa koyucu, hem yasa yapıcı hem de teba durumunda olduğu için, kendisinden başka bir varlığa itaat etmemiş olur. Bu sonuca ancak, “mükellefiyet ahlakı” ile varılır. Mükellefiyetten dolayı yapılan bir eylem, ahlaksal değerini, onunla ulaşılacak amaçta değil, onu yapmaya zorlayan düsturda (maksim) bulur. Diğer bir deyişle, eylemi anlamlı kılan, onun temelinde yatan “isteme”nin, herhangi bir içerik tarafından değil, ahlak yasası tarafından belirlenmiş olmasıdır. Bir eylemin değeri, özünde iyi olan niyete bağlıdır.
Kant, aklımızın bir yönünü çalıştırarak maddi alemdeki evrensel kanunları bulabileceğimizi, diğer yandan da deney ya da gözlem yapmadan (a prirorik olarak), tümüyle aklımızı işleterek manevi hayatımız için tıpkı maddi alemin kanunları (adetullah) gibi kesin ve evrensel kanunlar keşfedip bunları manevi hayatımız için düstur yapmamızı istemektedir. Suyun yukarıdan aşağı doğru akması, bırakılan bir cismin düşmesi, gece ve gündüzün peş peşe gelmesi evrenseldir; insandan gayri canlı varlıkların davranış şekilleri de önceden belirlenmiştir. Onlar, seçim sahibi değildirler; mecburdurlar. Kant’a göre hür insan, aklıyla, doğru hareket tarzlarını bulup, bunlara mutlak anlamda bağlanmalıdır. Böylece dış dünyada zorunluluktan kaynaklanan belirlilikler (kanunlar) şeklinde görünen ahenge iç dünyasında kesin kurallar keşfedip uymasıyla katılmalıdır insan. Anlaşıldığı gibi onun ahlak telakkisi kanun şeklinde bir kesinlik ve süreklilik düşüncesine dayanmaktadır. -
13.
0pi sayısı 3'e eşittir.
-
14.
0önemli olan özettir gerisi teferruat.
pussy magnet 15-10-2010 -
15.
0▲
▲ ▲
alt 255 alt 255 alt 30 enter alt 30 alt 255 alt 30 -
16.
0¹▲
▲ ▲ -
17.
0türk, i̇talyan ve i̇rlandalı bilim insanları, güneş altında kendi kendini temizleyen kumaş üretti.
pamukkale üniversitesi (paü) çevre teknolojisi anabilim dalı öğretim üyesi, proje yürütücüsü doç. dr. hüseyin selçuk, gazetecilere yaptığı açıklamada, yeni geliştirilen bir tekstil malzemesiyle güneşin altında kendi kendini 4-6 saatte tamamen temizleyen kumaş ürettiklerini söyledi.
kendisinin dışında paü'den prof. dr. ahmet çon, doç. dr. fehiman çiner, yrd. doç. dr. sema palamutçu, i̇talya selarno üniversitesinden doç. dr. sureyya meriç, i̇talya napoli üniversitesinden yrd. doç. dr. marco guıda ile i̇rlanda ulster üniversitesinden yrd. doç. dr. patrick dunlop tarafından geliştirilen projenin, tübi̇tak tarafından finanse edildiğini ifade eden selçuk, ''proje sayesinde denizli ve türk tekstil sektörünün ihtiyaç duyduğu katma değeri yüksek tekstil ürünlerinin geliştirilmesi ve tanıtımına katkıda bulunmak açısından önemli bir bilgi altyapısı oluşturulması sağlandı. projede ilk defa pamuklu tekstillere kendi kendini temizleme ve antibakteriyel özellik kazandırılmıştır" -
18.
0bak beyim, sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, her şeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana, ekmekle oynamak.
yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. ama nasıl yakışmaz. sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.
ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. hıh!.. sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey. sen mi büyüksün. hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta. sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç!
gözümde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız.
bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. dokunma artık aileme. dokunma çocuklarıma.
dokunma oğluma!
dokunma gelinime!
eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. anlıyor musun? vururum ve dönüp arkama bakmam bile." -
19.
0Mobutu Sese Seko Nkuku Ngbendu wa za Banga (d. 14 Ekim 1930 – ö. 7 Eylül 1997), daha çok Mobutu ya da Joseph Mobutu-Sese Seko olarak tanınır. Doğduğunda adı Joseph-Désiré Mobutu idi. 32 yıl boyunca (1965–1997) o zamanki adıyla Zaire günümüzdeki adıyla Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin devlet başkanlığını yapmıştır. Bu göreve önceki devlet başkanı Joseph Kasavubu'yu devirdiği darbeden sonra gelmiştir. Toplam 32 yıl demir yumrukla ülkeyi yönetmiştir. Çok değerli yeraltı ve yer üstü kaynaklara sahip olan Kongo (eski adıyla Zaire) yönetim zaafiyetleri ve zimmet suçlamalrıyla dünyanın en fakir ülkelerinden biri haline gelmiştir. Başlangıçta zengin batılı devletlerce iktidarı desteklenen ve hatta darbesi Amerikan destekli olan Mobutu son zamanlarında bu desteği kaybetmiş ve bundan kısa bir süre sonra iktidardan düşmüştür.Tümünü Göster
1949'da Belçika Kongosu ordusunun maliye dairesinde memur olarak çalışmaya başladı. Ordudayken Leopoldville'de (Kinşasa)yayımlanan çeşitli gazetelerde makaleler yazdı.1956'da ordudan ayrıldıktan sonra L'Avenir adlı günlük gazetede muhabir olarak çalıştı. Daha sonra haftalık Actualites Africaines dergisinin yayın yönetmeni oldu.
Gazetecelik yaptığı yıllarda Kongo'nun milliyetçi önderi Patrice Lumumba ile tanıştı.1958'de Lumumba'nın kurduğu Kongo Ulusal Hareketi (MNC) adlı siyasi partiye katıldı.1959'da Belçika'nın Kongo Haberalma Teşkilatı'nda (Inforcongo) çalışmak üzere gittiği Brüksel'de MNC'nin bürosunu açtı. Ertesi yıl, Kongo'nun bağımsızlığı konusunda taoplanan Brüksel Yuvarlak Masa Konferansı'na katıldı. Konferansta hapiste bulunan Lumumba'yı temsil etti ve Lumumba'nın güçlü bir merkezi yönetime sahip bağımsız bir Kongo devleti oluşturulması yolundaki görüşlerini savundu.
Kongo'nun 30 Haziran 1960'ta bağımsızlığını kazanmasından sonra Devlet Başkanı Joseph Kasavubu ile Başbakan Lumuba'nın koalisyon hükümeti tarafından genelkurmay başkanlığına getirildi. Sekiz gün sonra ordu içinde çıkan ayaklanmayı askerlere rütbe ve para dağıtarak denetimi altına almayı başarması konumunu daha da güçlendirdi.
Kasavubu ile Lumumba arasındaki iktidar mücadelesi sırasında, Lumumba'nın SSCB'den yardım aldığını öne süren Kasavubu'nun yanında yer aldı ve onun Lumumba'yı görevden almasına el altından yardımcı oldu. Lumumba Eylül 1960'ta Kasavubu'yu devirmek için kuvvet toplamaya başlayınca bir darbe düzenleyerek iktidarı ele geçirdi. Ama iki ay sonra yönetimi Kasavubu'ya devretti. Mobutu'nun Lumuba'nın öldürülmesinden de sorumlu olduğuna inanılır.
1961'de silahlı kuvvetler başkomutanı olan Mobutu dört yıl sonra Kasavubu'yu bir darbeyle devirerek devlet başkanlığı görevini üstlendi. 1967'de Kongo ordusuna bağlı paralı askerlerin başlattığı ayaklanamyı bastırdı. Katanga bakır madenlerini devletleştirerek ve yabancı sermayeyi teşvik ederek ekonomiyi canlandırmaya çalıştı.
Öte yandan, yönetimine sivil bir görünüm kazandırmak amacıyla önemli devlet görevlerine asker kökenli olmayan kişileri getirdi.Ülkenin tek yasal partisi olan Devrimci Halk Hareketi - Mouvement Populaire de la Revolution (MRP) aracılığıyla halkın desteğini kazanmaya çalıştı. Bununla birlikte, daha önceki hükümetlerde önemli roller üstlenen kabilelerin, ekonomik canlanmadan paylarını alamayan küçük çiftçilerin ve üniversite öğrencilerinin muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. Karşılaştığı bir başka sorun da Angola'da üslenerek Shaba bölgesini sürekli olarak tehdit eden Katangalı ayaklanmacılar oldu.
Devlet başkanlığı sırasında ülkedeki adları, Afrika dilindeki adlarla değiştirme kampanyası başlattı. Ekim 1971'de ülkenin adını Zaire olarak değiştirdi. Kendisi de Ocak 1972'de Sese Seko adını aldı.
1977'de Angola'nın desteklediği Katangalıların Zaire'yi işgal girişimini önlemek için Fransa'dan askeri müdahale talebinde bulundu. Başka adayın katılmadığı 1970, 1977 ve 1984 seçimlerinde devlet başkanlığı süresi uzatıldı. Mobutu iç ayaklanmalar ve darbe girişimleri karşısında yönetimini sürdürmeyi başardıysa da, ekonomik büyüme ve kalkınma için gerekli koşulları oluşturmakta pek başarılı olamadı. Yolsuzluklar, kötü yönetim ve ihmalcilik, ülkedeki ulaşım ağının, tarımın ve temel sanayi kesimlerinin durumunun kötüleşmesine yol açtı. Buna karşılık Mobutu'nun dünyanın en zengin kişileri arasında sayılacak kadar büyük bir servet edindiği söyleniyordu.
1990'da Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve değişen şartlar nedeniyle yasaklanmış diğer siyasi partilere izin vererek içinde muhalif unsurlarında bulunduğu bir geçiş hükümeti atadı, ama kolluk kuvvetleriyle önemli bakanlıkları elinde tutmayı sürdürdü. 1992'ye gelindiğinde Mobutu, ülke içinde gitgide güçlenen bir muhalefet karşısında artık Batılı ülkelerin de desteğini yitirmiş bulunuyordu. Bu arada sağlığı giderek bozulan Mobutu da tedavi için sık sık Avrupa'ya gittiğinden, giderek ülke yönetimindeki gücünü kaybetmeye başladı. Aynı dönemde Tutsiler Zaire'nin doğusunu ele geçirmeye başladılar.
1994'ta yaşanan Ruanda soykırımı sırasında Hutuları desteklediği için Tutsilerin tepkisini çeken Mobutu, Kasım 1996'da ülkenin doğusundaki Tutsileri sınır dışı etmeye çalışması üzerine Uganda ve Ruanda hükümetlerinin desteğini alan Laurent-Désiré Kabila liderliğindeki Tutsiler ve diğer Mobutu muhalifi gruplar başkent Kinşasa'ya yürüyüşe geçti. Ne kanser hastası olan Mobutu ne de emrindeki silahlı kuvvetler direnecek durumda olmadığından Mobutu'nın isteği üzerine başlayan barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. 16 Mayıs 1997'de Kinşasa'yı ele geçiren muhalif gruplar 32 yıllık Mobutu iktidarını devirdiler. Devrilen Mobutu sürgün olarak önce geçici olarak Togo'ya ardından Fas'a gitti. 7 Eylül 1997'de prostat kanseri'nden yaşdıbını yitirdi ve Fas'ta defnedildi. -
20.
0özetimiz bile giber lan öyle diyenleri...