1. 229.
    0
    niye bitirdin be panpa çok çabuk oldu bu
    ···
  2. 228.
    0
    bu ne biçim final amk
    ···
  3. 227.
    0
    reserved yeteneğin var biraz panpa üzerine git
    ···
  4. 226.
    0
    çabuk bitirdin be
    ···
  5. 225.
    +1
    20 şubat 2014, saat 12.45

    gözlerini açtı helen...

    yanında hasta takip isimli bir yazı yazıyordu.

    kısık gözlerle etrafa bakıyor, kimseyi göremiyordu.

    gözünü kısa bir süreliğine kapattı, yeniden açtığında karşısında birisi vardı...

    pompei sapkini'ydı o kişi.

    "sonunda uyanabildin meleğim.
    senin için geleceğimi söylemiştim.
    şimdi hiçbir şey sorma ve dinlenmene bak.
    konuşacak çok vaktimiz olacak... " diyerek yanından ayrılmıştı.

    helen hiçbir şeye anlam veremiyordu.
    başını yere eğdiğinde, yüzlerce çiçek olduğunu fark etti.

    hepsinin üstünde notlar vardı.

    "helen hanım, geçmiş olsun dileklerimizi iletir; kendinize geldiğinizde ilgili telefon numarasından bize ulaşmanızı rica ederiz."

    "iyi günler helen hanım, bu kahramanlığınızı; yaşam mücadelenizi belgesel olarak yayınlamak istiyoruz. bu mesajımızı gördüğünüzde bu numaradan bize ulaşırsanız oldukça seviniriz. tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletir, başarılarınızın devdıbını dileriz... "

    ve yüzlercesi yatağının başındaydı.

    hiçbir şey umrunda değildi, gözü televizyona takılıverdi birden...

    "eski günlerden bir şarkı çalıyordu... "

    • **

    • **

    • **

    http://www.youtube.com/watch?v=RhiuxItBXl4
    ···
  6. 224.
    0
    reserved
    ···
  7. 223.
    0
    rezervasyon
    ···
  8. 222.
    +1
    helen askerlerin yanına doğru yaklaştı.

    cihaz gözlerinden geçirildi.

    "kabul edildi... geçebilirsiniz."

    diyerek arka tarafa aldılar helen'i.

    gözlerinden mutluluk gözyaşları akıyordu bu kez.

    arkasından gibirella girdi.

    fero ile akvaryum ellerini hohlayarak
    gülümsüyorlardı. fero takılıyordu, akvaryum'a:

    "istanbul'a girer girmez, inci'ye gireceğim.
    yaşadıklarımı anlatacağım, insanların tepkilerini çok merak ediyorum... "

    jamaika aradan çıktı "sazan.avi derler oğlum inanmazlar hahaha"
    diye gülümsedi. şen şakraktı yine ortam.

    "reddedildi, geçersiz... "

    felaket, yine yakındı.

    "tekrar deneyin, eminim bir şeyim yok." dedi titrek bir ses tonu ile gibirella.

    asker ısrarlara dayanamayıp tekrar denedi.

    "reddedildi, geçersiz... "

    işlem sonucu buydu. herkes donup kaldı.

    arka taraftan gelen asker, gibirella'nın kolundan tuttu.
    işte o an helen'in sırasıydı.

    mutluluk, ya hep birlikte olacaktı.
    ya da hiçbir zaman.

    elini çantasına attı, silahını çıkartmak için.
    silah yoktu...

    gözünü akvaryum'a çevirdiğinde, silahtan çıkan ateşi gördü.

    akvaryum, gibirella'yı zütüren askere ateş etmişti...

    arka arkaya duyulan mermi sesleri...
    çığlıklar, bağrışmalar arasında
    5 gencin delik deşik vücutlarından kanlar akıyordu...

    gibirella, gözleri açık şekilde yere devrilmişti.
    fero ve akvaryum birbirlerinin üstüne düşmüşlerdi.

    tugce bir köşede, jamaika bir köşede...

    helen'in çığlıkları, havaalanını inletiyordu.
    5 genç, bir hiç uğruna öldürülmüştü güvenlik etiketi altında...

    • **

    • **
    ···
  9. 221.
    0
    devam panpaa
    ···
  10. 220.
    0
    beni de yaz
    ···
  11. 219.
    +1
    biraz daha yaklaştıklarında fark ettiler.

    tek sıra halinde, 13-14 tane kuyruk vardı. neredeyse başı gözükmüyordu.

    jamaika korku dolu gözlerle, arkadaşlarına baktı.

    "biz virüslü değilizdir değil mi?"

    gayet sakin görünmeye çalışıyorlardı,
    fakat herkesin içinde bu soru işareti vardı zaten.

    sıra biraz daha yaklaşmıştı.
    helen kafasını uzattı ve işleme baktı.
    en önde o vardı.

    5 adet asker, ellerinde tuhaf cihazları insanların gözlerine tutuyordu.

    -kabul edildi şeklinde yeşil ışık yandığında geçiriyor,
    reddedildi şeklinde kırmızı ışık yandığında askerler aracılığı ile bir kamyona bindiriliyorlardı. kamyona bindirilen hastalar da muhtemelen, itlaf edilmek üzere kırsal bir alana zütürülüyordu.-

    önlerinde 3 kişi vardı. artık onlara geliyordu sıra.

    elektronik cihaz ilk kişinin gözüne tutuldu, kabul edildi.
    ikincisi de kabul edildi.
    üçüncüsü de...

    mutlulukları gözlerinden okunuyordu...

    işte o an gelmişti...
    ···
  12. 218.
    +1
    devam panpa iyi gidiyor
    ···
  13. 217.
    +1
    arkalarını döndüklerinde korku, yerini rehavete bıraktı.
    arkalarında iri yarı bir asker duruyordu.

    "6 adet genç. bu süper işte." diyerek sevinmişti.

    ilerideki askerlere seslendi.

    "çocukları geçir!"

    kapıdaki askerler, giriş kapısını açtı gençlere.

    herkes tek tek içeri girdi.
    rütbesiz asker işaret etti gidecekleri yolu.

    50 metre kadar yürüdükten sonra, büyük bir kalabalık ile karşılaştılar.

    her ağızdan bir ses çıkıyor, herkes birilerine bir şey anlatmaya çalışıyordu.

    bir köşede ağlayan, itiraz edenler.
    diğer tarafta mutluluk gözyaşları hakimdi.

    olayı anlamak ndıbına fero askerin yanına yanaştı.

    "ne yapacağız, nereden kalkıyor uçak?"

    asker kaşlarını çattı.

    "önce kontrol var. şu sırayı takip et." diye eliyle kalabalığın olduğu yeri işaret etti.

    • **
    ···
  14. 216.
    +1
    kar, adeta nazlanarak iniyordu aşağıya.
    yavaş yavaş, narin narin süzülerekten yeryüzüne düşüyordu...

    huzur verici bir hava vardı ve yol boyunca bir tek olsun enfekte ile karşılaşmamışlardı.

    tüm acıları arkalarında bırakma eğilimindeydiler.

    tepeyi çıktıktan sonra, ışıklar belirdi.

    havaalanının ışıklarıydı bu.

    ve 200 metre daha ilerlediklerinde sesleri duydular.

    havada 4 adet helikopter uçuyordu.

    hızlıca, girişe doğru yöneldiler.

    işte o an şaşkına döndüler...

    havaalanının içerisinde yüzlerce, belki de binlerce insan yanyanaydı.

    kapı girişine ulaşmak için, hızlı adımlarla tepenin sonuna geldiler.

    kapının girişinde, iki adet insan gördüler.

    başta ürktüler. dört gündür tomris, lufi ve kendileri haricinde insan görmemişlerdi.

    yaklaşmaya korktular.

    20 metre ileriden, onlara bakıyorlardı.

    o anda arkalarında bir ses belirdi: "siz, gelin bakalım buraya!"
    ···
  15. 215.
    +1
    güney'e doğru ilerliyorlardı, havaalanına doğru.
    HAVA hafiften kararıyordu. gibirella başını göğe kaldırdı:

    "güney'e gidiyoruz. rüyam buydu evet. tanrının bana bahşettiği şey buydu."

    herkes gibirella'ya bakıyordu tuhaf şekilde.
    pink'den sonra, o da mı kaybediyordu aklını?

    devam ediyordu konuşmaya:

    "gördüğüm rüya buydu.
    koloni olarak tasvir edilen yer de havaalanı.
    kurtuluş buymuş meğersem.

    her şeyin sonu, havaalanıymış... "

    herkes büyük şaşkınlıkla gibirella'ya bakıyordu,
    ablası chucky, kardeşinin başını avuçları arasına aldı
    ve ona verebileceği en büyük kucağı verdi.

    15 dakika kadar bir mesafeleri kalmıştı.
    yorgunluktan dizlerinin bağları kopacaktı,

    fakat az kalmıştı her şey için.
    çok az kalmıştı...
    ···
  16. 214.
    +1
    saat 16.00 olmuştu.

    son 4 saatleri kalmıştı, evden çıktılar.
    jamaika, pencereleri sürgüledi.
    herkesin çıkmasını bu sefer o istedi.

    güzel kuzeninin, o kumral tenine son kez baktı
    ve gözlerini kapatarak, elindeki satır ile başını gövdesinden ayırdı.

    ardına bakmadan, kapıdan çıktı...

    dışarıda loş bir hava vardı.

    kar her zamankinden daha yumuşak yağıyor, hava bu kez üşütmüyordu.

    yola koyuldular.

    fero isteksiz bir ses tonu ile;

    "bulvar tarafından dolanmayalım, ara sokaklardan geçelim yine.
    otobanın oradan dümdüz yürürsek, 25 dakika sonra orada oluruz."

    hiçbirisinde hissiyat kalmamıştı artık.
    hepsi çok duygusuzdu.

    helen, titrek vücudunu akvaryum'a sarıyordu.
    gibirella, ablası chucky nin omuzlarını eline atmış, güçlükle yürüyordu.

    fero ve jamaikagocmeni de arkadan sigaralarını tüttürerek, devam ediyorlardı.

    otobana çıktılar 300 metrelik bir yürüyüşün ardından...
    ···
  17. 213.
    +1
    ETTiLER, etmediler pinkpillow'u kaldıramadılar.
    dokunmaya kalktıklarında, eline satırı alıyor; gelmemekte ısrar ediyordu.

    bir yolu olmalıydı, onu zütürmenin.
    zaman daralıyordu.

    jamaika yavaşça yaklaştık, ani bir hamle ile sol elini tuttu pink'in.
    "yeter artık pink, kendine gel!" demesine kalmadan,
    elindeki satırı kendi boğazına sapladı.

    kanlar akıyordu...

    üzüntü, acı yerini dehşete bırakıyordu.

    pinkpillow, önce aklını; daha sonra hayatını kaybetmişti.

    bu acı son, bir hayatın daha bitişiydi...

    zaman bu sefer daha hızlı geçiyordu.
    her şey için çok geçti.

    12 kişilik yolculuklarında, 6 kişi kalmışlardı sadece...
    cansız bedenine daha fazla bakamadılar pink'in.

    göz ferleri sönmüştü, ağlayacak yaş kalmamıştı artık bedenlerinde.
    gibirella'nın soğuk kanlılığı bile yok olmuştu artık, duyguya uzak bedeni; onu duygusallığa hapsediyordu. ablası chucky'e sarılarak, hiçbir şey yapmak istemediğini, artık çok yorulduğunu söyledi.

    bu kaçıncı sarsıntıydı...

    • **

    "ayrılık ölümden beter derler hep.
    peki ya içi ayrılık dolu ölümler?"
    ···
  18. 212.
    +1
    evin içerisine çöküverdi herkes...

    tam buldukları anda, yitirmişlerdi dostlarını.
    böylesine acı bir sonu kimse beklemiyordu.

    o şen şakrak hava, az önceydi henüz.
    yerini tarifsiz bir acıya bıraktı.

    saat 14.46'yı gösteriyordu.
    5 saatleri vardı havaalanına gitmek için.

    yürüyecek yarım saatlik mesafeleri vardı.
    derman kalmamıştı hiçbirinde.

    belli ki sapan, evde saklanıyor;
    dostlarının gelmesini bekliyordu.

    erzak için tahmin ettikleri gibi markete çıktığında, enfekteler tarafından saldırıya uğramış, kendisini savunamamıştı. pinkpillow'u kurtarmak için enfekteleri peşine topladığı esnada yakalanmamıştı. yakalanmış olsa, tekrar eve gelemezdi.

    pinkpillow bu sefer ağlamıyordu.
    yüzü kireç gibiydi, kendi kendine gülümsüyordu.
    gülümsemeler kısa süre içerisinde kahkahaya dönüşmeye başladı.

    aklını yitiriyordu, yitiyordu gözleri önünde.
    üstüste yaşadığı acılar, bu kez ağır gelmişti.

    eşsiz kahkahalar, diğerlerini iyice kahrediyordu.
    jamaika kuzeninin yanına gitti ve ona sarıldı.

    "kendine gel pink, kendine gel... " diyerek arka arkaya tokatlar atıyordu pinkpillow'a.
    ama nafile. sinir sistemi, kaybolmuştu adeta, beynini kendi kontrol edemiyordu...
    ···
  19. 211.
    +1
    işte müjde buydu, asıl bomba buydu!
    kapı açıktı ve sapan buralarda olmalıydı.

    muhtemelen 2 gündür evin içinde gizleniyor, erzağı bittiğinden dolayı gizlice markete girip bir şeyler alıp şimdi eve girmişti!

    akvaryum eve girdi kendinden emin şekilde. üst katta ayak seslerini duydu!
    içten bir kahkaha patlattı! "birader biz geldik, gidiyoruz haydi hahahaha!"

    diyerek üst kata çıktı, kapıyı açtı.

    evet sapan oradaydı! gördüler, arkası dönüktü.
    mavi gömleği biraz hırpalanmıştı ve biraz da kan lekesi vardı üzerinde!

    arkası dönük bir şekilde, duvarın köşesinde oturuyordu.

    herkes garipsemişti. kafalarını hafif bükerek "sapan?" diyebildiler.

    arkasını döndü sapan...

    gözleri açık yeşil, yüzü paramparça haldeydi...

    göğsünden et parçaları dışarı fırlamış, boş gözlerle onlara bakıyordu.

    pinkpillow'un attığı çığlık, bütün gezegenlerden duyulabilir cinstendi.

    sapan dönüşmüştü, yoktu artık...

    herkes gözyaşları içerisinde ona bakıyordu.

    yavaşça onlara doğru yürüyordu, enfekte bedeni ile.

    akvaryum gözyaşları arasında onu itekledi, yere düştü sapanın hastalıklı bedeni.

    zor da olsa yeniden ayağa kalktı, tuhaf sesler çıkararak tekrar üstlerine yürüdü...

    akvaryum, herkes gibi ağlıyor yeniden ittiriyordu.

    işte o anda kullanılmaması gereken silah, helen tarafından çantasından çıkarıldı.

    sapan'a doğru nişan aldı ve ateş etti...

    çatıdaki kargalar sağa sola uçuştu...

    "inceden esen rüzgâr, yaprakları sağa sola uçuruyordu.
    hayat güzeldi, tam düzeldi(!) dediklerinde kader yine karşılarına çıkmıştı.
    sapan'ın enfekte bedeni, yere devrildi ve hareketleri tamamen kesildi."

    unutulmaması gereken şeyler, yitip gitti...

    ...

    ...

    "önceleri bir düştüm hayat bana imrendi,
    sonra bir düştüm, anladım.
    böyle büyürdü her düş... "

    ...
    ···
  20. 210.
    +1
    mezarlık, uzaktan görünüyordu.
    fero geldikleri yol dahilinde, hemen bu taraftan diye işaret etti.

    ışığın vurduğu ağacın önüne gelmişlerdi...
    kiymali'yi bıraktıkları yere...
    halı'yı gördüler, oradaydı.

    açılmıştı.
    üstünde bir adet kafatası ve et parçacıkları vardı sadece...

    ...

    ...

    ...

    hüzünlendiler. arkadaşlarını defnedememişlerdi.
    kıymalı'yı enfektelere yem etmişti fero.
    ağlamaya başladı.

    "böyle olmamalıydı, çok üzgünüm dostum... çok üzgünüm kardeşim."
    diyordu hıçkırıklar arasında.

    jamaika, karşısında duran kafatasına baktı.
    ve fero'nun sırtını sıvazladı...

    "senin için sapanı bulacağız kıymalı, söz veriyorum... "

    herkesin yüzü tekrar düşmüştü.
    ama bulmaları gereken dostları ve yetişmeleri gereken
    transfer işlemi vardı.

    karşıdan gelen bir aylak gördüler.
    tek başına yaklaşıyordu yanlarına.

    fero kıymalı'nın hırsını çıkartmak adına önüne atladı ve
    kafasına satırı batırıp çıkarttı enfekte'nin.
    kollarını ve bacaklarını parçalara ayırıyordu.
    adeta sinir krizi geçiriyordu...

    akvaryum, satırı elinden aldı ve fero'yu sakinleştirdi.

    pinkpillow arkadaşlarına döndü:
    "haydi bulalım şunu, eminim buralarda bir yerlerde bizi bekliyordur.
    gizlenmiştir belki de."

    işte bu anahtar gibi bir cümleydi...

    chucky tuce kafasını çevirdi pinkpillow'a: "işte buldun, öğrenci eviniz neredeydi?"

    bu herkesin aklına yatmıştı.
    izini tamamen kaybettiren bir adam,
    ortak bir buluşma noktasında bekleyebilirdi sadece.

    bu ihtimallerin en yükseğiydi!

    herkesin içinde büyük bir umut, hızlı adımlarla eve doğru yürüdüler.
    çok az mesafeleri kalmıştı.

    pinkpillow'un neredeyse heyecandan ağzı kulaklarına varacaktı.

    ikisinin de birbirine söyleyemediği aşkı bozmamak adına,
    akvaryum ona hiçbir şey söylememişti. sapan onu gördüğünde, pinkpillow'un ağzından çıkacak bu sözler onu mutluluktan havalara uçuracaktı.

    dostu için en güzelini istiyordu.

    helen, akvaryum'a baktı: "ne aşk ama. bizimki gibi heyecanını kaybetmeyeceğine eminim. ikisi de birbirini seviyor, fakat söyleyemiyorlar. 100 sene geçse yaşanmayacak bir olaydan ötürü aynı ortamda buluşuyorlar ve birbirlerini arıyorlar. bulduğumuzda harika olacak!"

    aynı umut gibirella ve chucky'de de vardı.
    "kesin evde saklanıyordur zibidi, şimdi gördüğünde çok sevinecek." diyorlardı.

    evin kapısına geldiler...
    Tümünü Göster
    ···