1. 26.
    +2 -1
    pompei yanıyordu. dili dışarıda, zor nefes alıyordu.
    herkes elini başına koydu, gözlerinin önünde eriyip gidiyordu adeta.

    kısık bir sesle ağzından iki kelime çıktı pompei'nin.
    "b-beni unutun... "

    helen bakamadı, gözyaşları yüzünün kıvrımlarından akıyordu.
    fero dibine girdi: "iyi olacaksın, söz veriyorum iyi olacaksın. bir şeyler yapacağız. kıymalı havlu getir hemen, terini silelim." diye bağırdı.

    kıymalı havluyu getirdi, fero, pompei'nin alnını silecekti ki eline vurdu pompei.

    "bırak dedim.
    dönüşü yok artık hiçbir şeyin.
    madde öldürüyor beni."

    fero bir adım geri çekildi. herkes şaşkınlıkla ona bakıyordu.

    akvaryum içinden geçiriyordu: "uyuşturucu kullanıyordu bu şerefsiz demek."

    pompei bakışlarından anlamış olacak ki, akvaryum'a bakarak: "düşündüğün gibi değil." öksürmeye başladı... 15 saniye sonra kadar devam edebildi: "testlere katıldım, para gerekliydi. sude ömrü boyunca rahat edecek... " sude pompei'nin ufak kardeşiydi. durumları oldukça kötü olduğundan ölümcül bir işe girişmişti. bu aptallıktı! hayır hayır ona göre fedakarlık buydu...

    "ne testi? neden bahsediyorsun?" diye çıkıştı akvaryum.

    "televizyon'da gördün her şeyi... helen'i ilk gördüğüm günden beri sevdim, hep onu sevdim. ona çok iyi bak, sakın üzme onu. geri döndüğümde canını yakarım."

    sesi kesilmişti pompei'nin.
    nefes alışı yavaşladı... yavaşladı.. ve tamamen kesildi.
    bir tür kriz geçiriyordu, kendi içinde.

    kimse bakamadı.
    fero omuzlarını yumrukluyordu pompei'nin. "kalk ulan kalk huur çocuğu! bu kadar basit mi? kalk... kalk!" elden bir şey gelmiyordu...

    herkesin gözünden yaşlar akmaya başladı.
    fero da önlerinde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...
    ···
  2. 27.
    +2 -1
    pompei yatağında yoktu. yorgan yere atılmıştı, televizyon yerdeydi.
    gördüklerine inanamadılar. kimseden çıt çıkmıyordu.

    sonra fero'nun dikkatini çekti pencere, açıktı ve perde havalanıyordu usulca...

    "gitmiş, pompei gitmiş, yok!"

    çılgına dönmüştü herkes, nasıl olabilirdi?
    gözleri önünde can çekişiyordu ve şimdi yoktu.

    kıymalı lafa girdi: "kalbi atıyordu, nefes almıyordu."

    ne yapacaklarını bilemediler. akvaryum aradan çıktı "yürüyün, hemen dışarı çıkıyoruz."

    herkes üstüne kalın bir şeyler aldı.
    apar topar dışarı çıktılar.

    gece saat 01.00'i gösteriyordu.
    ···
  3. 28.
    +2 -1
    kendi aralarında olayı tartışmaya başladılar.

    "nasıl olur birader?" diye çıkışıverdi akvaryum. "nasıl olur, böyle bir şey nasıl yapılabilir. denek olarak bir insan nasıl kullanılabilir? aklım hayalim almıyor."

    sapan devam etti: "ben söylediğimde gülüyordunuz, yeni insan tiplemeleri için yapılan çalışmalar. deneklerden birinin üstünde ters etki göstermiş. onu bir hayvan gibi yırtıcı ve vahşi yapmış anlaşılan. kan dolaşımı üzerinden, dnasını tamamen değiştirmeden öldürülmüş."

    pompei hasta yatağından ağzını kımıldatırcasına: "yarraa yediniz çocuklar... "

    onu unutmuşlardı. hiç iyi gözükmüyordu.
    helen yanına gitti ve ateşine baktı.

    elini çekti ve sallayarak: "çocuk yanıyor, ölüyor... "

    fero eline telefonu aldı ve derhal 112'yi aradı.
    telefon "dıt dıt... " ettikten sonra kapandı.

    "benim telefon aramıyor, sen ara birader hemen." diye akvaryum'a seslendi.
    akvaryum eline telefonu aldı, çevirdi.

    onun da telefonu çalmıyordu.
    keza sapan, helen ve kıymali'nın de öyle.

    "kimsenin telefonu çalışmıyor. televizyon hatlarından sonra, telefon santrallerini de mi kapattılar acaba?"

    hemen bilgisayar başına oturdular. internet sayfasını açtılar.
    "sayfa görüntülenemiyor." şeklinde hata gelmişti.

    internet de çalışmıyordu.
    düşündükleri kaos, çok daha ötesiydi sanırım...
    ···
  4. 29.
    +2 -1
    kısa bir süre sonra, internet erişimi tekrar sonlandı.
    televizyon kapalı yayın halinde açık bekliyordu.

    telefonu tekrar denedi fero.

    çekmiyordu telefon.

    ne yapacaklarını şaşırdılar.

    dışarıdan siren sesi yoğun şekilde geliyordu.

    arkasından diyafondan gelen ses tüylerini iyice ürpertti:

    "sevgili vatandaşlarımız, dışarı çıkma yasağı vardır.

    dışarı çıkma yasağı vardır.

    lütfen kimse evlerinden dışarı adım atmasın.

    lütfen kimse evlerinden dışarı adım atmasın."

    durum çok ciddiydi.

    pompei neredeydi, aileleri ne haldeydi, ne düşünüyorlardı, yapılacak işlem ne olmalıydı?

    rafta duran eski radyo, kıymalı'nın dikkatini çekti.

    hemen elini uzattı ve radyoyu eline aldı.

    frekansları kurcalamaya başladı...
    ···
  5. 30.
    +2 -1
    tek tek frekansları değişmeye başladı, aktif bir yayın yoktu. tam kapatacaktı ki
    89.4 frekansında gelişme vardı, boğuk ve kısık bir ses bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

    "yüksek ihti... hast... sinde bü..k olayl.. var onik... aske... feci şeki... can verdi."

    kegibti, ama anlaşılırdı. yüksek ihtisas hastanesi yakınlarında 12 adet asker öldürülmüştü.
    ama neden, kim tarafından?

    "dönü... ler her tarafa yay... mış du... mda"

    dönüşenler olarak bahsedilen kişiler, aynı hafta deneye tabii tutulan insanlar olmalıydı. para için, kandırılarak denek edilen insanlar. belli ki hepsi şiddetli ağrı ve acı ile hastaneye kaldırılmış ve orada virüsün tesiri altına girmişlerdi. bilinçlerini kaybedip, yeniden uyandıklarında sokaklara düşmüşlerdi.

    evet evet bu bir salgındı. daha kötüsü, bulaşıcı mıydı acaba?

    helen korku dolu gözlerle akvaryum'a sarıldı.
    sapan derin bir off çekerek, elini fero'nun omzuna attı.

    kıymalı bağdaş kurdu ve yere çöktü.

    her şey değişiyordu artık.
    ···
  6. 31.
    +2 -1
    boş caddede yürümeye başladılar. kolejdelerdi ve bir kişi nedir göremediler.
    kolej metro istasyonunun önüne gelmişlerdi. saat öğlene geliyordu ve sabah 6'da açılan kepenkler hala açılmamıştı. anlaşılan, metro hattı çalışmayacaktı.

    garipsediler, yollarına devam ettiler.
    tek bir insan görme ümidi ile yollarına devam ettiler.

    fero birden sessiz olun dedi arkasındakilere. yavaşça kısık adımlarla, kafasını eğdi ve ara sokağa baktı. az daha yaklaştıklarından herkes sesi duyuyordu.

    "dıbına koduğumun çocuğu, al. bunu da al, bunu da."

    bu bir kız sesiydi. sokağın başından kafayı uzattıklarında, elinde demir bir levye ile kafa parçalayan bir kız gördüler. helen görür görmez, akvaryum'un kucağına bayılıverdi. etraf leş kokuyordu. kız işini tamamladıktan sonra, gözünü çocuklara dikti.

    pinkpillow arkadan çıktı ve "lütfen bize zarar verme, öğrenciyiz." diye bağırdı.
    kıymalı dalgaya alırcasına "ananı levyeyle gibtim ;) hiçbir şey yapamaz bu bize." dedi sessizce. fakat kız tomb raider gibiydi. kendinden emin adımlarla geldi. 6 kişinin yüzüne tek tek baktı. superrman dikkatini çekmişti. elini superrman'ın çenesine zütürdü ve hışımlı bir ses tonuyla: "ne gülüyosun sen yavşak?" diye agresif bir tavırda bulundu.

    superrman'in eli ayağına dolaşmıştı ki, akvaryum araya girdi.
    "biz üniversite öğrencisiyiz burada, olaylardan haberdarız. neler olup bittiğini görmek için topluca dışarı çıktık." kız sert bakışlarına devam etti.

    ve arka tarafına bakarak bir ıslık çaldı.

    arkadan bir kız daha konuşarak geldi.

    "tamamdır, burası temiz!"

    onun da elinde beyzbol sopası vardı.
    çıtı pıtı görünümlerine rağmen, oldukça yürekli kızlardı anlaşılan...
    ···
  7. 32.
    +2 -1
    "yavaşlayın... " dedi chucky. nalbur tarzı bir dükkan vardı.

    kafasını camdan uzattı, beş saniye kadar baktıktan sonra gibirella'ya göz kırptı.
    gibirella tek eliyle yüzünü kapatıp, diğer elindeki beyzbol sopası ile cama hızlı bir şekilde vurdu. cam tuz-buz oldu ve yere döküldü.

    "siz bekleyin... " dedi gibirella arkasındakilere.

    içeri girdiler, 2 dakika kadar sonra geri çıktılar.

    ellerinde 2 adet satır, bir adet keser, 3 tane demir boru vardı.

    çocukların önlerine bıraktı. "elinizin aşina olduğunu alın."

    herkes aletlere bön bön bakıyordu. aşinalık derken, fero döşemeci işi yapmıştı üniversite'den önce, ama söz konusu her şeye rağmen insan öldürmekti. fero satırı aldı eline. arkadaşlarına bakış attı. "cleaver satılır, depo arkası pm please." diyerek arkadaşlarını güldürdü. kiymali da diğer satırı aldı. keser'i akvaryum aldı eline. demir boruları da jamaikagocmeni, sapanlavurbeni ve superrman aldılar.

    pinkpillow, beklenmedik şekilde dükkana girdi. sapan'ın kalbi duruyordu, 15 saniye geçmeden elinde eğik demir bir boruyla çıktı.

    "ben kendi, silahımı kendim seçerim!" diyerek gülümsedi.

    sapan, hayran hayran ona bakıyordu.

    o sırada helen, akvaryum'a baktı. "bana niye yok?"

    akvaryum gözlerine bakarak yanıtladı:
    "senin silahın, yanında duruyor."

    birbirlerine sarıldılar.

    artık herkes kendini daha güvende hissediyordu.

    kiymali, superrman'e döndü "ananı sarılarak gibtim biliyosun di mi?" dedi.

    gibi ve chucky de dahil herkes gülerek yoluna devam etti...
    ···
  8. 33.
    +3
    akvaryum diğerlerine göre daha çok merak içerisindeydi. sordu lufi'ye:

    "peki dönüşmeyen, sağlıklı insan kaldı mı?"

    arkasından jamaika sordu: "koloni var mı gerçekten?"

    fero meraklı bakışlarla, lufi'nin vereceği cevabı bekliyordu...

    lufi PiPOSUNDAN BiR NEFES ÇEKTi VE KONUŞMAYA GiRDi:

    "MORALiNiZi BOZMAK iSTEMEZDiM ÇOCUKLAR. AMA BiLiMLE UĞRAŞAN BiR iNSAN OLARAK SiZLERE YALAN DA SÖYLEYEMEM. HASTALIK ÖNCESi:

    ANKARA'DA YAŞAYAN iNSAN SAYISI 4 MiLYON 551 BiN KiŞiYDi.
    ViRÜS YAYILDIKTAN SONRA, 2 GÜN iÇERiSiNDE DÖNÜŞEN iNSAN SAYISI TAM 4 MiLYON KiŞi."

    gençlerin içini büyük bir huzursuzluk kaplamıştı.
    geniş çaplı düşündüklerinde bu 4 milyon insan arasında anneleri, babaları, kardeşleri hatta bütün akrabaları olabilirdi. öte yandan 551 bin kişi için bir şey dememişti lufi.

    fero merakla sordu lufi'ye: "peki ya kalan 551 bin kişi?"

    lufi iç çekerek cevapladı:

    "virüs bulaştığı anı takiben 2 saat içerisinde ölen insan sayısı 550 bin kişi... "

    lufi konuşmasını bitirdi. koloni yoktu, canlı insan yoktu.
    umut yok gibiydi artık...

    yukarıdan tomris'in sesi ile irkildiler daha sonra...

    "yemek hazır!"
    ···
  9. 34.
    +2 -1
    chucky önderleri olarak: "bakın sümsükler, elinizdekiler boru-demir parçaları değil. şimdi onları sıkıca tutun ve kendinizden emin bir şekilde binaya girin. her şeye de hazırlıklı olun." diyerek dış kapıyı ittirdi ve apartmana girdiler.

    herkesin gözünde korku ve telaş vardı.

    gibirella ve chucky önde yürüyordu.

    hedef olarak en üst katı seçmişlerdi.
    enfektelerin ulaşsa dahi, tırmanmalarını zorlaştırmak içindi bu seçim.

    yavaşça katları çıktılar etraflarına bakarak.

    merdivenlerdeki kan izleri dikkatlerini çekti.

    "hızlı olun." dedi chucky ve en üst kata çıkmışlardı.

    hedeflerindeki evin kapısına geldiler. fero'ya döndü chucky.
    "göster bakalım marifetini."

    fero elindeki satır ile kapının kilidine vurdu, kapı açılmadı.
    sert bir hışımla tekrar vurdu, kilidin göbeği içine çökmüştü.

    "daha iyisi olabilirdi" diyerek tebessüm etti chucky.

    kapı hafiften aralanmıştı...
    ···
  10. 35.
    +2 -1
    yemeklerini yemişlerdi, sapan cebinden ezik büzük paketini çıkarttı ve herkese uzattı.
    büyük bir keyifle herkes sigarasını aldı, içmeyenler de dahil hayata cilve yaparcasına paketten paylarına düşeni almışlardı.

    fero kolundaki saate baktı. saat 21.43'tü. "durun arkadaşlar, 21.45 sigara zirvesi yapıyoruz! herkes 21.45'de yaksın sigarasını." dedi.

    helen gülümsedi ve konuşmaya girdi: "adam da haklı, günde 500 entry giriyordu. sözlüksüz kalınca beyni oksijensiz kaldı." herkes gülmeye başlamıştı, yine de beklediler 21.45'i.

    "şimdi!" dedi fero. herkes sigarasını yakıyordu tek tek, çakmağı olmayanlar diğerinin yakmasını bekliyordu. ortam oldukça huzurluydu ve duman altıydı etraf...

    sigaraları biterken, sapan mutfağa geçti ve dolaptaki vodkaları getirdi.

    hep bir ağızdan "oooooo" nidaları duyuldu.

    dolaptan aldıkları bardaklara doldurdular ve o günü son günleri gibi yaşamak adına vodkalarını yudumladılar.

    kıymalı uyanıklığını gösterdi yine.
    "sıcak su akıyor! duşta birim!" dedi.

    herkes büyük fırsatı kaçırmışçasına "aaah... " diye suratını düşürmüştü.
    ···
  11. 36.
    +2 -1
    fero yukarı çıkmıştı, gözünü pompei'ye çevirdi ve arkasından kiymali'ya yöneldi: "durum ne birader, nolucak bu çocuğun hali?" kiymali cevap vermedi, televizyona kitlenmişti. fero, kıymalının bakışlarını takip etti ve televizyona baktı. kızılay meydanındandı görüntüler, kızılay avm'nin önünde bir adam, onlarca kişi tarafından tartaklanıyordu. muhabir konuşmuyordu, o yüzden olayın ne olduğunu anlayamamıştı fero. oturdu hemen sandalyeye ve takip etmeye devam etti. tam izleyecekti ki, yayın sıfırlandı rahatsız edici bir ses dahilinde. ekrana görüntü gelmişti:

    https://i.ytimg.com/vi/qQC1gskwWGc/hqdefault.jpg

    fero, kıymalı'ya bakarak: "bu ne dıbınakoyim sene 2014 hahaha" diye kahkaha atmaya başladı.
    kıymalı umursamadı, yüzünde buruk bir ifade vardı; korkusu gözlerinden okunuyordu.

    fero bunu geç de olsa fark etti. kıymalı'yı dürterek: "b-birader... hayırdır?"

    kıymalı içten bir of çekti ve fero'ya döndü.

    "deep web diye dalga geçiyorduk, gülüyorduk." dedi kısık bir sesle.

    - eee ?

    "hepsi gerçekmiş, insan deneyleri, denek alım satımı, devlet zorlamaları."

    fero'nun içi buz kesmişti...
    ···
  12. 37.
    +2
    arkadaşları fero'nun yanına geldiler. onu anlayabiliyorlardı, yaşadıkları acının daha baskınını fero yaşıyordu. henüz 2 gün öncesine kadar can ciğer takıldığı ev arkadaşları, artık yoktu. evde bulaşık sırası için kavga edemeyecekti, temizlik konusunda ona ısrar eden 2 kişi yoktu artık. bu acı, içine sığmıyordu.

    "bir yolu olmalı, enfekteleri iyileştirmenin, salgını durdurmanın bir yolu olmalı! bunun üzerine çalışan bir insan olmalı şu anda... " dedi kendi kendine.

    işte o anda pinkpillow sessizliğini bozdu.

    "bir dakika... kalıtım ve gen formasyonları üzerine çalışmalar yapan bir akrabamız vardı. bununla ilgili yazdığı kitaplar ve bilim dünyasını şaşırtan onlarca ödüllü tezi vardı. onu bulabilirsek, şayet hala aynı yerde oturuyorsa belki bir çözümü olabilir."

    herkes pink'e baktı, daha önce neden söylemedin dercesine...

    "labarotuvarını birkaç kere gezme fırsatı bulmuştum. maltepe'de gizli bir bürosu vardı, alt katında deneylerle uğraşıyordu gizli bir bölmede. dönüşmediyse ya da parçalara ayrılmadıysa orada olduğunu umuyorum... "

    "ne bekliyoruz o halde dedi!" helen.

    gibirella ve chucky birbirlerine bakıp pinkpillow'un peşine takıldılar.

    kolej'den, her şeyin başladığı yere;
    kızılay'a doğru yürümeye başladılar...

    bu onların tek kurtuluş yolu olabilirdi.
    her gün göçmen şekilde, oradan oraya yaşamak çok zor olacaktı.

    yeni bir kişiyi daha kaybetmeyi göze alamamak da cabasıydı.
    ···
  13. 38.
    +1 -1
    ortam oldukça keyifliydi, akvaryum türkü söylemeye başladı, herkes hep bir ağızdan eşlik ediyordu. arkasından helen, gözlerine bakarak akvaryum'un bir türkü de o söylüyordu. sesleri gerçekten harikaydı ve ortamın rengine renk katıyordu.

    jamaikagocmeni, kuzeni superrman'e döndü: "oh bee, kıymalı olmadığı zaman ortam ne güzel"
    diyerek kısık bir sesle gülümsedi.

    superrman de onaylarcasına: "anancı bin, güldürüyor beni ama." diyerek kafasını salladı.

    sapan, fero ile muhabbet ediyordu. "pompei'yi bulabilir miyiz acaba?" diyordu.
    fero: "bulsak nerede, ne halde bulacağız." diyerek dertleniyordu.

    chucky kimsenin beklemediği anda şarkıya giriş yaptı: "beyoğlundaa geezersiiin... "
    aynı şekilde herkes eşlik ediyordu ki... o ortamı bölen bir çığlık geldi banyodan.

    bu kıymalı'nın sesiydi.

    derhal banyoya koştu herkes.

    kapıyı araladı sapan!

    banyo'nun apartman boşluğu camından enfekte girmiş ve kiymali'nin boğazına yapışmıştı...

    hemen elindeki demir boruyu alnının ortasından soktu enfektenin.
    fero çaprazdaki havluyu kiymali'nin alt kısmına doladı.

    banyo'nun kapısından giren şok oluyordu, giren kahroluyordu...

    kıymalı'nın boğazı parçalanmıştı, kanlar akıyordu...
    ···
  14. 39.
    +2
    tahmin ettikleri gibi, lufi enfektelerin salgını ve hastalıklar hakkında araştırmalar yapıyordu. gençlerin gözündeki merak, lufi'nin heyecanını ikiye katlamıştı.
    anlatmaya başladı...

    "8b numaralı hasta bu. daha önce 7 enfekte üzerinde deneyler yaptım, başarısız oldu.
    ama bu enfektede dikkat çekici bir durum var. kalp ritimleri farklı, PANZEHiR enjekte ettiğinde diğerlerinden çok daha farklı tepkiler veriyor. yaklaşık 1.5 gündür bununla uğraşıyorum. bakalım neler çıkacak ortaya."

    lufi oldukça bilgiliydi. superrman'in dediği gibi çatlak birisi değildi. oldukça bilgili, bu konu üzerinde sıkı çalışmalar yürüten; gerçek bir bilim adamıydı.
    en azından gençlerin ilk izlenimi bu şekildeydi.

    jamaika, lufi'nin bilgilerine sığınarak sordu.

    "nasıl başladı salgın lufi amca, bilginiz vardır muhakkak."

    lufi, ağzına piposunu aldı ve laboratuvarın içindeki ara odayı işaret etti.
    içerideki bölmeye girdi gençler ve koltuğa oturdular.

    lufi sandalyesini sürükledi ve karşılarına geçti...

    "bundan 3 ay önce başladı her şey. yeni bir düzen oluşturmak adına denek çalışmalar yapılmalıydı. daha önce kobay olarak kullanılan fareler ve köpekler bu testi kaldırabilecek organizmalar değildi. binlercesi deney sırasında telef oldu. sinir sistemi yoğun çalışan bir varlık gerekliydi. maymunlar seçildi, insana en yakın sinir sistemlerine sahip olduğundan ötürü. yüzlerce denemenin ardından, maymunlar da sonuç vermediler. onlar da itlaf edilmiş oldu. son çare olarak türlerimiz kalmıştı, insanlar...

    bir insan üzerinde, ölümcül bir deney yapmak ne kadar acımasız değil mi çocuklar?"

    hep bir ağızdan onay verdi jamaika, fero ve akvaryum.

    lufi devam etti: "işte hayat ve sistem daha acımasız. yüzlerce, hatta binlerce insana gizli kanallar ile ulaştılar, iş teklif ettiler. önlerine çantalar dolusu para döktüler. başlangıç olarak sadece uygun kan değerleri alınacak gibisinden yalanlar söylediler. daha sonra ufak deneylere katılacaklarını, canlarının zaman zaman yanacağını; fakat çok para kazanacaklarını söylediler. insanoğlu tamahkardır. kendi bedenini dahi parayla satacak kadar. onlar da kabul ettiler... "

    "deneyin son haftası bugündü. gizli işlerden haberdar olan bütün bilim adamları sonucu bekliyordu. itiraz edenler elbette olmuştu, ama devlet hepsini susturdu. ölüm ve işkence ile tehdit etti. kimse sesini çıkartamadı."

    "son deney, tahmin edilenin dışındaydı. deformasyon için kullanılan tüpler, mutasyon ile sonuçlandı ve ortaya korkunç bir tablo çıktı."
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    +1 -1
    herkeste bir huzur havası hakimdi.

    fakat güneş, yerini gölgeye bırakıyor solmuş yapraklar uçuşuyordu etrafta.

    helen seslendi arka taraftan: "daha ne kadar yolumuz var? çok üşüyorum ben... "

    chucky arkasını döndü: "gevezelik yapmazsan 6 saate oradayız."

    herkes şaşıp kalmıştı, 6 saat yürüyemezlerdi. hava kendini gösteriyor, yavaştan tipi başlıyordu. gün ışığı artık yerini karanlığın ilk hüzmelerine bırakıyordu...

    gibirella herkesi rahatlatacak bir açıklama yaptı: "6 saat sürekli yürüyecek halimiz yok, kalacak bir ev bulmalıyız. ayrıca eve girmeden, market bulmalı ve yağmalamalıyız."

    herkes yorgun ve bitkin şekilde yürümeye devam ediyor, soğuk şiddetini arttırıyordu.

    hayatta kalan son 10 kişi onlardı sanki... kalabalık içinde, yalnız hissediyorlardı.

    arkada jamaikagocmeni, superrman ile konuşuyordu.

    "olum şu olaylar geçsin, ben bu chucky'i avradım yapıcam. kızdaki asalete bak!"

    superrman de eşlik edercesine: "diğerini de bana yaparız, olmaz mı?"

    arkadan kiymali kafasını soktu birden: "ananı avradım yaparak gibtim" dedi ve standart göz kırpmasını yapıp önlerine geçti. superrman içinden "hasbinallaaaah... " dedi ve ince bir gülümsemeyle devam etti.

    fero ve sapan düşünceliydi.

    helen, akvaryumu sıkıştırıyor: "ne zaman durucaz ya, öldük" diyordu.

    sonunda herkesin beklediği konuşmayı yaptı chucky:

    "sokağın çaprazındaki binaya giriyoruz, hava kararmadan etrafı kolaçan edin."
    ···
  16. 41.
    +2
    güneşin ilk ışıkları, odaları aydınlatıyordu...

    kimsenin uyanmaya niyeti yoktu, kötü bir gün olacaktı.
    nasıl güzel olabilirdi ki?
    güzel olması imkansızdı.

    o yüzden uyumayı tercih ediyorlardı.
    ama içeriden gelen bağrışma sesleri öyle demiyordu.

    salondan tomris'in çığlıkları geliyordu.

    endişe ve telaş içerisinden erkekler kendi odalarından,
    kızlar kendi odalarından fırlayıverdiler salona.

    tomris ve lufi kapasitif bir radyo'nun önünde bekliyorlardı.
    kimsenin konuşmasına izin vermeden lufi bağırdı: "sessiz olun, radyo yayını var!"

    herkesin kalbi duracak gibiydi. radyo'dan, spiker konuşmaya başladı.

    "sevgili yurttaşlarımıza günaydınlar diliyoruz. evet... gün her şeyden daha kara bugün.
    3 gün içerisinde 4.5 milyon insanımızı semptom7 virüsüne kurban verdik. ilaç üreticileri ve teşhircileri bildiğiniz üzere dün akşam ölü olarak ele geçirildiler. başbakan ricard dexer shawn ise, kabinesi ile birlikte 3 gündür cia ve swat ekipleri tarafından aranıyor. profesyonel searcher ekibi, başbakanın endonezya'da olabileceği tahminleri üzerinde duruyor.

    öte yandan tüik'ten gelen verilere göre
    sınır dahilinde yaşayan insanların %99.2'si dönüşüm geçirdi.
    şehir neredeyse tamamen enfektelerin eline geçmiş durumda.

    yine de ulaştırma ekiplerinden açıklamalar var.
    tırnak içerisinde belirtiyoruz, bu kısmı özenle dinlemenizi talep ediyoruz.

    "kurtarma çalışmalarının sonuncusu bugün yapılacaktır. 19 şubat 2015 tarihinde saat 23.00'da ankara'ya yıkım işlemi uygulanacaktır.
    şayet sağlıklı olan, sesimizi duyabilen yurttaşlarımız varsa 19 şubat 2015 tarihinde saat 20.00'a kadar esenboğa havalimanına ulaşmalıdırlar. yetkililer tarafından yapılacak kontrolden sonra, herhangi virüs belirtisi bulunmayan yurttaşlarımız uçaklar ile istanbul'a transfer edileceklerdir."

    tekrarlıyoruz:

    "kurtarma çalışmalarının sonuncusu bugün yapılacaktır. 19 şubat 2015 tarihinde saat 23.00'da ankara'ya yıkım işlemi uygulanacaktır.
    şayet sağlıklı olan, sesimizi duyabilen yurttaşlarımız varsa 19 şubat 2015 tarihinde saat 20.00'a kadar esenboğa havalimanına ulaşmalıdırlar. yetkililer tarafından yapılacak kontrolden sonra, herhangi virüs belirtisi bulunmayan yurttaşlarımız uçaklar ile istanbul'a transfer edileceklerdir.

    • **

    • **

    • **

    şimdilik size aktaracaklarımız bu kadar... "

    herkesin içinde tuhaf bir boşluk oluştu...

    tomris mutluluktan havalara uçuyordu!
    "kurtuluyoruz, kurtuluyoruz!" diye bağırıyordu evin içerisinde.
    lufi ise düşünceliydi... "çözebilirdim, bu kadar insanı kurtarabilirdim." diyordu kendi kendine. gençlerde ise yarı mutluluk, yarı hüzün vardı.

    kurtulacaklardı, evet... her şeye, hayata yeniden başlayacaklardı.
    fakat sapan ve pompei kayıptı...

    bu onları düşüncelere sevk ediyordu...

    tarih 19 şubat 2015, saat 11.34
    Tümünü Göster
    ···
  17. 42.
    +2
    lufi, çocukların merdiveni çıkmasını bekledi.

    arkasından otomatik laboratuvar kapısı şifreleyerek arkalarından yukarı çıktı.

    herkes oldukça açtı, kızlar ve tomris hanım fırında tavuk yapmışlardı.

    herkese fazlasıyla yetecek kadar tavuk vardı ve onları bir ziyafet bekliyordu.

    yemek sofrası kurulmuştu, neşesiz de olsa; herkesin karnı zil çalıyordu.

    fero ilk hamleyi yaparak, oturumu açmış oldu.

    akıllarındaki soru işaretlerini, hüznü bir kenara bıraktılar bir süreliğine. hepsi yemeklere yumuluyordu. jamaika parmaklarını yiyordu adeta.

    tomris onu gördüğünde gülümsedi: "güzel yapmış olmalıyız, kızların sihirli parmakları değdi bu yemeğe" diyerek kızları övüyordu.

    lufi bir parça tavuğunu aldı, yedi ve izin isteyerek sofradan kalktı.

    pinkpillow ısrarla hiçbir şey yemiyordu. abisinin acısı henüz çok tazeydi, karın açlığını hissetmiyordu bile. helen yanına yaklaştı: "güzel yapmışız, ye haydi" dedi şakayla karışık. zor da olsa bir parça ısırıp kenara bıraktı pinkpillow. çoğu şeyden kendisini sorumlu tutuyordu. sapanlavurbeni'nin kaybolmasından, abisi superrman'in merdiven altında kalmasından...

    çektiği acıyı, mahçubiyeti daha da çok arttırıyordu.

    ama nihayetinde ayakta kalmalıydı. ilk gün konuştukları gibi, ekip halinde olmalılardı. kimsenin moralinin bozulmaması, çözüm anahtarıydı...
    ···
  18. 43.
    +1 -1
    küvetteki köpükler, yerini kana bırakmıştı...

    herkes ağlıyordu, henüz 5 dakika önceki ortam ne kadar güzelse;

    o anda yaşadıkları da o kadar kötüydü.

    ortamın neşe kaynağı, en huzursuz zamanlarda pozitif olan adamı kiymali puding48 önemsemediği o hayata veda etmişti.

    dostları acıdan ağlayamıyordu.

    chucky ve gibirella da göz yaşlarını tutamadılar,
    yeni tanımalarına rağmen sevmişlerdi onu.

    chucky, içeriye geçti ve eline demir boruyu aldı.
    "hanginiz?" diye sordu.

    herkes ıslak gözlerle chucky'e baktı.

    "hanginiz beynini ezecek?"

    fero sert çıktı: "ne diyorsun sen ulan, deli misin ne ezmesi?"

    gibirella araya girdi: "annenin beynini ezmek zorunda kaldın mı sen? peki ya baban dönüşmesin diye kafasına beyzbol sopası soktun mu?" dedi ağlamaklı bir sesle.

    anlaşılan o ki enfekte, hastalığı kıymalı'nın bedenine de bulaştırmıştı ve beyni etkisiz hale getirilmediği takdirde o da dönüşecekti...

    akvaryum eline aldı demir boruyu.
    "çıkın banyodan... " dedi.

    herkes çıktı banyodan ağlamaklı gözlerle.

    iki eliyle sıkıca kavradı boruyu
    banyodaki florasan'ın ışığı demir borunun üzerinde belirdi
    ve gözlerini kapatarak kadim dostunun alnına sapladı...
    ···
  19. 44.
    +2
    bugünlüğüne olsun, rahat bir uyku çekeceklerdi.

    lufi'nin bürosu oldukça güvenliydi. tomris hanım yataklarını kurdu herkesin, kızların odası ayrı; erkeklerin odası ayrı olacaktı.

    söylemeden de edemedi: "yorgunsunuz, duş almak isteyen olursa hemen soldaki salondan girin. ışıkları takip edin, koridorun sonunda banyoyu bulacaksınız."

    tomris'in bu sözünün ardından herkesin gözleri doldu.
    yine de ona bir şey demeden, teşekkür ederek ihtiyaç duymadıklarını belirttiler.

    herkes yataklarına girdi. uyku zordu. yatak başında iki tarafta da muhabbet vardı.

    gibirella, pinkpillow'a "suç sende değil, kendini suçlamaktan vazgeç. doğanın kanunu bu, ölüm her şeyin içinde var. önemli olan bundan sonrası. hayatın, hayatımız ve gelecekteki nesillerin yaşamı olmalı hedefin."

    bu sözler pinkpillow'un içini bir türlü rahatlatmıyordu.
    her şeye rağmen, yine de daha az suçlu hissediyordu önceki saatlere göre.

    helen ise chucky ile konuşuyordu. onların sohbeti, şu anki dünyanın çok dışındaydı sanki.

    chucky konuşuyordu: "akvaryum hoş çocuk, bu olaylar olmasa kısa süre içerisinde evlenecektiniz heralde? ne dersin?"

    helen tuhaf bir bakış atmıştı. "evlilik mi? bence iğrenç. böyle mutluyuz. yok çocuk yap, yok ev işleri, yok temizlik. hiç gelemem!" diyordu gülümseyerek.

    //

    diğer taraftan fero, jamaika ve akvaryum muhabbet ediyorlardı.
    lufi'nin söyledikleri onları oldukça umutsuzluğa sürüklemişti.

    fero söze girdi: "1000 kişi ya var, ya yok diyor adam.
    düşünsene bizim bilgisayarcı hüsnü hoca bile zombiye dönüşmüştür."

    akvaryum kikirdeyerek cevapladı:
    "o herif zaten yaşamıyordu dıbınakoyim."

    kısa süreli gülüşmelerden sonra, jamaika'nın da neşesiz olduğunu gördüler.

    19 yıllık kuzeni, kardeş gibi büyüdüğü superrman kilolarca ağırlıktaki merdivenin altında can vermişti. dahası anlık bir olaydı, kendisi de ölebilirdi.

    yaşadığı olaylar pgibolojisini oldukça zorluyordu.

    fero ve akvaryum'un muhabbetini dinleyerek, biraz olsun rahatlamaya çalışıyordu...

    muhabbet arasında iki oda da uykuya daldı.
    rahat bir uyku onları bekliyordu

    - en azından bu gecelik...
    ···
  20. 45.
    +2
    etraf kan kırmızısına bürünmüştü, acı insan silüeti almış saçlarını yoluyordu sanki kökünden pinkpillow'un. ölüm, bu kez abisini bulmuştu. merdivenleri yumruklamaya başladı. HERKES iTTiRMEYE ÇALIŞIYORDU MERDiVENLERi güç birliği ile. santim nedir kıpırdamadı merdiven... umut bu kadar boş olmamıştı, tanımını aldığı zamandan beri.

    gözyaşları arasında ayakkabısını çıkardı superrman'in.
    donuk bir ten ve sesle "bunu doğum gününde ben almıştım sana. ben böyle şeyler giymem deyip, o gün bu gündür hiç çıkarmamıştım ayaklarından." diyerek gözyaşı döktü ve ayakkabıyı çantasına koydu.

    herkes büyük bir hüzün ile ona bakıyordu. kolundaki espritt saati çıkardı ve ayaklarının ucuna koydu ağabeyinin. "zaman seninle durdu... " diyerek yere kapaklandı ve hıçkırıklar dahilinde ağlamaya başladı.

    jamaikagocmeni, kuzeninin cansız bedenine bakıyordu.

    "gibirella senin, chucky benim olacaktı. söz vermiştik. sözünde durmadın.

    sözünde durmadın.

    sözünde durmadın... " diyordu kendi kendine.

    şoka girmişti.

    helen çantasından çıkardığı suyu, jamaika'nın yüzüne döktü ve onu tokatlamaya başladı.

    kendisine gelir gelmez ağlamaya başladı jamaika, onun acısı da çok büyüktü.

    akvaryum, helen'i teselli ediyordu.
    etkisine girdiği şoku atlattırmaya çalışıyordu.

    fero, chucky ve gibirella onları izliyorlardı.
    sinirleri alınmış gibi donuk bir ifadeyle bakıyorlar, fakat ağlamıyorlardı.

    ta ki yukarıdan sesler gelene kadar...

    balkonda 5 adet enfekte gözlerini dikmiş onlara bakıyorlardı.
    birisi açlıktan olacak ki, direk kendini aşağı attı. helen'in önüne düştü.

    helen ani bir refleksle akvaryum'un elinden satırı aldı ve enfektenin gözüne sapladı.
    çığlık ata ata enfekte'nin gözüne satırı saplıyor, geri çıkarıyordu.
    saplıyor, geri çıkarıyordu.

    kollarında derman kalmayana dek enfektenin kafasına satırı soktu, çıkarttı.

    cesaret, vücudunu sarmıştı artık.
    olanlardan sonra duygusallığı körelmiş, korku hissiyatı sıfıra indirgenmişti.

    yukarıya bakıp bağırmaya başladı:
    "inin aşağı ucubeler, paranın kölesi köpekler! inin sizleri parçalara ayıracağım!"
    ···