1. 1.
    +6 -2
    beyler 5000 lira sermayeyle ufacık bir imitasyon takı dükkanı açtım.
    fena kazanmıyorum ama hatun yağıyor yeminlen, "ay şunu takar mısınız" diyenlerin onda birine gerçekten takıyorum (:
    ···
  2. 2.
    +1
    beyler en kral takının maliyeti 5 lira, en az %250 karla satıyorum, bir de üstüne domalıyorlar.
    şahane iş, mutlaka düşünün derim.
    ···
  3. 3.
    0
    @9 tespihe dedeler geliyordu panpa hahah
    ···
  4. 4.
    0
    @13 abi genelde karılara "bu beğendiğinizin modeline benzer evde kolilerce var ama dükkan küçük" diyerek sohbete giriyorum
    ···
  5. 5.
    0
    @15 abi müşteri velinimetimizdir neticede, mahremini açmak yakışık almaz (:
    ···
  6. 6.
    +1
    tamam ulan, efendi adammışsın seni kırmayacağım. anlatıyorum bi tanesini.
    ···
  7. 7.
    +2
    dükkanın açılış günü akşamıydı. insanların çoğu evlerinde akşam yemeğine oturmuşlardı bile.
    ilk günün heyecanıyla ben şöyle kabaca bir hesap yapmaya çalışıyordum, ilk gün bereketli geçmişti.
    yardımcı kızı evine göndermiştim, vitrin hariç ışıkların çoğunu kapamıştım.
    şöyle 35 yaşlarında, son derece iyi giyimli, kumral, uzun saçlı bi hatun girdi kapıdan.
    "kapattınız mı?" diye sordu. "buyrun dedim, lütfen, bu açılış günümüz, dilediğiniz gibi bakın, siz bakana kadar kapatmayız"
    tatlı tatlı gülümsedi. uzun topuklu çizmeleri vardı, üzerinde de dizlerine kadar şık bir palto. yakası kürklü gibi olanlardan...
    paltosunun üzerinden bile vücudunun biçimli olduğu belliydi. boyu 1.70 civarlarındaydı. takıların üzerinde gezdirdiği parmakları ince ve düzgündü.. tırnaklarına çok açık turuncu bir oje, dudaklarına ise sade bir parlatıcı sürmüştü... uzun, gür ve hafif dalgalı saçları paltosunun üzerinden beline kadar uzanıyordu...
    ···
  8. 8.
    +2
    neyse panpa, hatun 1-2 kolye denemek istedi. akik taşından, zevkli kolyelerdi. "saç rengine çok yakışacağını" söyleyerek yardımcı oldum. kolyeleri takmam için paltosunun düğmelerini çözdü. içinde bej renkli, pamuklu, ince bir boğazlı kazak vardı. boynu ince uzundu ve kazağın üzerinde tatlı yüzüyle, hafif kızarmış yanaklarıyla çok sevimliydi. kolyeyi takarken aynadan iyice inceledim. göğüsleri kazağın altından fırlamak ister gibi, dimdik ve semsert görünüyorlardı. çok büyük değillerdi ama hala 18 yaşındaki formlarını koruduklarına şüphe yoktu. altında şık bir lacivert kot pantolon vardı. pantolonun cep kısımları taşlarla süslüydü ve kemeriyle takım gibi duruyorlardı. pantolonla çizmeleri arasında kalan kısımdan ve çizmelerin duruşundan düzgün bacakları olduğunu fark edebiliyordum...
    ···
  9. 9.
    +1
    beyler dükkan biraz kalabalıklaştı, kız yetişemiyor. birazdan dönerim...
    ···
  10. 10.
    +1
    nerde kalmıştık panpa, ha evet...

    hatun güzel bir akik kolye beğendi. ertesi günün akşamı, önemli bir yemekli iş toplantısı varmış. orada giyeceği ceketin düğmeleri de iri birer akik gibiymiş. "eminim o ceketle çok yakışacak bu kolye" dedim. yine tatlı tatlı gülümsedi. "keşke en alttaki taş diğerlerinden büyük olsaydı, ceketimin düğmeleri kadar olsaydı, o zaman kusursuz olurdu" dedi. kadın zevkliydi, etkinlemiştim. o boyutta akiklerden elimde olduğunu ama dükkanda bulunmadığını, evdeki kolilerde olduğunu söyledim. birkaç saniye sessiz sessiz gözlerimin içine baktı. "isterseniz" dedim "izin verin 5 dakikada dükkanı kapayayım, ev çok yakın, seçtiğiniz kolyeye iri akik taşını kısa sürede takabilirim". kabul etti. o nazlı nazlı vitrindeki takılara bakarken dükkanı çabucak kapadım.

    yol boyunca sessiz sessiz yanımdan yürüdü. başı sürekli önündeydi, düşünceliydi. bazen biraz arkasında kalıyor, paltosunun üzerinden dolgun kalçalarının kıvrımlarını algılamaya çalışıyordum. o, elleri ceplerinde dalgın dalgın yürürken, kazağının pamuklu boğazının altında incecik uzanan zarif boynuna sürdüğü parfümün teniyle karışık kokusunu istanbul'un pis havasından filtreleyip ciğerlerime çekiyordum.

    eve vardığımızda, çekingen adımlarla içeri 1-2 adım attı ve ben ışığı yaktıktan sonra hızlı bakışlarla evimi incelemeye başladı...
    ···
  11. 11.
    0
    onun bu çekingen tavrını daha da derinleştirmemek için yüzüme samimi, sıcak bir gülümseme takınarak "lütfen buyrun, zaten koliler hemen şurda, salonda" diyerek içeri davet ettim.

    açılış gününün heyecanıyla evi ihmal ettiğime pişman olmuştum. salon tımarhane gibiydi. her yere incikler boncuklar, evraklar, faturalar saçılmış haldeydi. ama neyse ki, temizlikçi geleli henüz 2 gün olmuştu, ev en azından temizdi. salonu o halde görünce gülümsediğini ve rahatladığını hissettim. acemice özür dileyip kolilere saldırdım ve ben uygun taşı ararken oturup dinlenmesi için yer gösterdim. koltuğun ucuna nazikçe ilişip yine etrafı gözlemeye başladı.

    taşı aramaya dalmıştım... kaç dakika geçtiğini hatırlamıyorum ama aradığımı bulduğumda o yine düşüncelere dalmıştı. evin çok sıcak olduğunu fark ettim. "çok özür dilerim. apartmanınımız merkezi sistem ve kaloriferleri sonuna kadar yaktıkları için ev çok sıcak. ne kadar kabayım, size bir şey içer misiniz diye sormadım" diyerek mahçup mahçup gülümsedim. "bir su alabilirim ama lütfen soğuk olmasın" diye yanıtladı beni. mutfağa giderken aniden geri dönüp, "ne salağım, paltonuzu bile almadım üzerinizden" deyip yanına yaklaştım. ayağa kalktı, paltosunu çıkarıp verdi. ben paltoyu bırakıp bir bardak suyla geri dönerken o ayaklanmış, duvardaki çerçeveli film afişlerine bakmaya başlamıştı. işte o an hatunu ilk kez adamakıllı tepeden tırnağa inceleme fırsatı buldum. off o ne kalçaydı öyle! kot pantolon bir kalçaya ancak bu kadar yakışabilirdi! hafif dolgun hatları ve beline kadar inen bakımlı kumral saçlarıyla, yaşına göre çok formunda bir hatundu...
    ···
  12. 12.
    +1
    o suyunu yudumlayıp duvarlardaki tabloları incelerken ben taşı kolyeye takmaya çalışıyordum. taşları birleştiren teller çok ince sert olduğu için dikkatli olmam gerekiyordu. işi bitirip kafamı kaldırdığımda, hatun yanımda dikilmiş, ciddi gözlerle bana bakıyordu. birkaç saniye sessizce bakıştık. "ismin ne?" diye sordu. sizli bizli diyaloğu sona erdirmişti. ismimi söyledim, "ya seninki?" diye sordum. "sanem" dedi ve sustu. "memnun oldum sanem" dedim "bak, kolye tam istediğin gibi oldu". gülümsedi, elimdeki kolyeye uzun uzun baktı. sonra prmaklarını parmaklarıma dokundurdu. "ellerin iş yapan eller değil" dedi. "evet" dedim "zaten bu işte yeniyim". parmaklarımın uçlarına dikkatle baktı ve "ellerin yumuşak ama sadece parmak uçların yıpranmış" deyip merakla yüzüme baktı. gözleri, dudakları inanılmaz çekiciydi. sesli güldüm "gitar çaldığım için uçları öyle" diye cevap verdim. o benden de sesli güldü. "yalnız mı yaşıyorsun?" diye sordu. tavırları çok rahatlamıştı, adeta kendi evinde gibi davranmaya başlamıştı. sorularının ardı arkası kesilmiyor ve ben ona cevap yetiştirirken o dans eder gibi odanın içinde dolaşıp kolileri karıştırıyordu. kokusuyla, gülümsemesiyle, tavırlarıyla, dolgun, biçimli kalçası ve dimdik göğüsleriyle baştan çıkarıcı bir kadındı. o kah dans edip kah sorular sorarken ben usulca bilgisayarın mausuna uzanıp winamp'teki playlist'i çalmaya başladım. iyice keyiflenmişti. artık dansını müziğe uydurmaya çalışıyor ve hafif hafif mırıldanıyordu. "güzel dans ediyorsun" dedim "ben de hiç anlamam danstan"... "off saçmalama, herkes anlar danstan" dedi ve ellerini uzattı. ellerini yakaladım, iki tur birlikte döndük salonun ortasında. sonra belinden kavradım, o benden bir dans figürü beklerken diğer elimi saçlarının arasına daldırıp zarif boynunu avucumun içine alarak kendime çektim, hafif parlatıcılı dolgun dudaklarını dudaklarımın arasına aldım...
    ···
  13. 13.
    0
    muallakler yazdığınız eleştirileri okudum. hikaye yaşanmış hikayedir, nasıl bir çelişkiden bahsediyorsunuz amk?

    ayrıca copy/paste diyen iftiracı binler bu öyküyü başka yerde bulsunlar, bulan adamın tüm entry'lerini şukulayıp yazarlığı bırakacağım. iftira atarken bir dayanağınız olsun it herifler. emeğe saygınız da yok.
    ···
  14. 14.
    0
    yazmıyorum devdıbını amk, bütün tadımı kaçırdınız...
    ···
  15. 15.
    0
    @47 senin gözlerinin odağını gibeyim birader. iyi bak bakalım @44 ü ben mi yazmışım! hani araya giren binte kabiliyet olsa, espri olsa bir şey demeyeceğim. şurda insanı 2 satır anılara daldırıp, hikayesini panpalarıyla paylaşmasına izin vermediniz be.
    ···
  16. 16.
    0
    küsmedim lan öğle yemeğine çıktım amk, aç karnına mı yazayım...
    ···
  17. 17.
    0
    evet panpalar, kaldığımız yerden devam...

    salonun ortasında sarmaş dolaş olmuştuk. artık dansı bırakmıştı, kolları yana düşmüş, nefesleri sıklaşmıştı. ben öptükçe dudakları yumuşuyor, elleri kararsızca omuzlarıma uzanıyor ve kirpiklerinin ucu titriyordu. birkaç saniye öpüştükten sonra kararsız kaldı, kendini çekip almak, koşup kaçmak ister gibiydi. belki o an tereddüt etseydim, saliselik bir zaman diliminde her şey sona erebilirdi. gözlerini açmasına fırsat vermeden önce göz kapaklarından sonra burnundan öptüm. burnunun ucu heyecandan terlemiş, nemlenmişti. dudaklarına ufak öpücükler kondururken parmaklarımın ucuyla kulaklarını, boynunu ve yanaklarını okşuyordum. sonra pes etmiş gibi nefes verdi minik burun deliklerinden ve arzuyla sarılıp dudaklarıma yapıştı. diliyle dudaklarımın iç kısımlarına ufak dokunuşlar yapıyor, dilini yakalamak istediğimde hemen içeri çekip dudaklarımı emerek hamlelerimi savuşturuyordu. ellerimi önce beline, oradan kalçalarına indirdiğimde o da ellerini sırtımda, belimde gezdiriyor, bazen pantolomun kemerinden tutup beni kendine çekiyordu. kalçalarını avuçlarımın içinde, göğüslerini göğüslerimde, dolgun bacaklarını bacaklarımın arasında hissettikçe terliyor, titriyor ve sertleşiyordum. odanın sıcaklığının üzerine sevişmemizin ateşi de eklenince vücutlarımız adeta alev almıştı. bedenimiz kadar yanaklarımız da yanıyor, birbirlerine her dokunduklarında ateşten kaçmak istermişcesine birbirimizin dudaklarını, dilini emip serinlemeye çalışıyorduk...
    ···
  18. 18.
    0
    @94 sanem'in oğlu
    ···
  19. 19.
    0
    @97 evet hacı, 4 sayfa dolusu yaklaşık 100 entry, hakikaten giblenmemişim. gidip bi köşede ağlayayım bari.
    ···
  20. 20.
    0
    @99 bugünlük bu kadar panpa, öyküyü tamamlayınca mesaj atarım ben ilgilenenlere
    ···