Ee yannanım tek nefeste anlat bitir okuyalım

bagajcıları taşımıyorlar panpa ordan oraya. o her havalimanında farklı.

sanki ablasını gıbtını anlatıcak part part, çugunu bastım

reserved amk

incici yazar bagaj yüklemede köleler gibi çalışıyor, akşam olduğunda dizlerinde derman gözlerinde fer kalmıyor. Kalan son enerjisi ile liselilerin ödev yaptığı saatlerde sözlüğe girerek kafa dağıtıyor. Günler böyle tekdüze giderken hava limanın çok yoğun olduğu bir gün. incici yazar ve iş arkadaşları 1 saatte 3 uçak yüklemiş taşakları sıcaktan peynir gibi olmuştu. Hepsi çok yorgun bitkindi. Hava limanı aşırı sıcaktı ve tek gölge uçakların altıydı. incici yazar kimseye gözükmeden yüklemesi biten uçağın kargosuna çıktı ve uzandı. Biraz dinlenmesi lazımdı. O uçağın gideceği limanda teknik aksaklıklar olduğu için seferini öne çekmişlerdi. Uçak rötarlı kalkmasın diye operasyon şefi ortada koşturup işleri hızlı bir şekilde yapıyordu. Uçağın ekibi gelmiş push back aracı uçağa bağlanmıştı. Operasyon şefi incici yazarı fark etmeden kargo kapısını kapattı. Ve son yolcu sayımını almak için yukarı çıktı. Kapıdan girişte bir yolcu elindeki nutelladan yiyerek onu süzüyordu. Hosteslerin de işi çok zor diye geçirdi içinden ekşici yazara bakarak. Son sayımı aldı ve uçak kapı kapatıp park yerinden piste doğru taxi yapmaya başladı. artık her şey için çok geçti. Uçak pistten havalandı. incici yazar gözlerini açtığında uçak 10.000 feet irtifada uçuyordu.

rezervede dinlenir bu

devam panpa

rez bakalım

incici yazar çok şanslıydı çünkü kargoda uçaktaki zengin kokoş bir karının Chihuahua cins köpeği vardı. Eğer kargo da canlı hayvan olmasaydı 20.000 feet irtifada eksi 60 santigrat derecede kargo ısıtma sistemini pilot çalıştırmayacak ve incici yazar uçak indiğinde kargodan ölü bir şekilde çıkartılacaktı. Kargo havalandırma ve ısıtma sistemi çalışıyordu ve sıcaklık gayet iyiydi. O bunları bilmiyordu tabiki ama şansı yanındaydı. Oraya indiğinde ne yapacağını düşünüyordu. Pasaportu zaten yoktu hatta kimliği bile üzerinde değildi. Kaybolduğunu fark etmiş miydi arkadaşları. Eğer olaya erken ayıksalardı uçak acil durum için ana beyze geri çağrılırdı. Ama kimse nerede olduğunu anlayamadı ne telsiz çağrılarına cevap verdi nede telefonuna ulaşabildiler.

Ben uyuyorum yarın yazmaya devam edeceğim. Sabah işe gideceğim.

Uçak airbus330 modeliydi rotası usa idi ancak amerikaya hiç ulaşamayacaktı. Uçakta teknik bir arıza vardı. Uçağın 1 numaralı motorunda bulanan uçağının elektriğini üreten IDG denilen jeneratör çalışmıyordu. Uçak gerekli elektrik gücünü 2 numaralı motor üzerinde bulunan IDG sağlıyordu. Yani 2 numaralı motora birşey olması demek uçağın elektrik gücünü ram air türbin denilen ve rüzgar gülü mantığı ile çalışan türbinden alması demekti. Ancak rat yani ram air turbin yakınlarda hava alanı varsa işe yarayabilirdi. uçak yere inene kadar gerekli elektrik enerjini üretebilirdi. 2 numaralı motordan kopan bir parça kompresör kademelerine zarar vermiş ve uçakta motor alev alev yanmaya başlamıştı. Durumu fark eden f/o yani ikinci pilot heyacana kapılıp yanlışlıkla 1 numaralı motoru shut down etti ve yangın söndürme tüpünü patlattı. Şimdi iki motorunu da kayıp etmişlerdi hızla uçak irtifa kaybetmeye başlamıştı. Hız daha da yavaşlayınca kanat üzerinde stall oluşmuş ve hızla okyanusa doğru süzülmeyi bırakıp düşüşe geçmişlerdi.

Ekşici yazar tropikal iklim ağaçlarının yapraklarından çıkan senfoni ile gözlerini açtı. Kıyafetleri sırılsıklam olmuş vücudu titriyordu. Kafasını yavaşça kaldırıp etrafı süzdü. Yeşilin bütün tonlarını bulunduran adada bir kaç sarp kaya dışında neredeyse hiç toprak gözükmüyordu. Ağaçların arasından fırlayan rüzgar kendisine doğru koşarak gelen dalgayla kucaklaşıyordu. Denizin ışıltısı göz kamaştırıyor sonsuzluğu ise mide bulandırıyordu. Olan biteni anlamaya çalıştı. Aklında tek kalan uçakta oksijen maskelerinin döküldüğü ve pilotun o ciksi anonslarını andırmayan anonsuydu. ses tonundan altına sıçtığı varsayımını bile yapabilirdi. Tabi bu durum kendileri için de geçerliydi. Üzerinde uçaktan aldığı can yeleği vardı. Nerede üretildi kim bilir. Belki de Çin malıydı ama kesinlikle işe yaramıştı. Nede olsa hala nefes alıyordu. Belini tutarak doğruldu ekşici yazar. En son ne zaman bir babanne gibi belini tutarak yerden kalktığını düşündü. aklına bununla ilgili bisürü şaka geldi. Hemen bir espri patlatıp biraz neşelenmek istedi ama şuan hiç sırası değildi. Gerçekten durum vahimdi. Az ileride kıyıya vuran enkaz artıkları vardı. Ayaklarını sürüye sürüye oraya doğru yürümeye başladı. Karnı çok acıkmış ve morali bozulmuştu. Burada nutella bulması imkansızdı.

incici yazar gözlerini araladığında salyası kumu ıslatmıştı. Boynunun tutulduğunu fark etti. Off ananı gibiyim diye boynuna isyan etti. Uykusunu tam alamamıştı. Tek kolu ile kumu toplayarak kendisine yastık yaptı ve tekrar uyudu. iki saat daha geçtikten sonra serdar ortaçın klibinde oynayan dansçılar gibi tek elini kuma basarak tek seferde sıçrayıp kalktı. Tekrardan diz çöküp ellerini havaya kaldırdı ve şükürler olsun dedi dualarımın gerçek olacağını biliyordum. Sonunda survivor adasındayım. Nagya zaglı başta olmak üzere sevişmek istediğim onca bayan dedi güldü. Gerçekten ıssız bir ada olduğunu anlayamamıştı.

Not: Hala bu çocuğun yokluğunu sözlükte fark edemedik

Ekşici yazar kıyıya vuran enkaz artıklarına baktı. Otobüslerde dağıtılan küçük sulardan bir tane kıyıya çıkma konusunda isteksiz bir denize bir kumsala gidip geliyordu. Onu eline alıp açtı. Eti puf paketlerini açarken çok fazla efor sarf ediyordu bunun ne kadar kolay olduğunu düşündü.
Bir kaç kadın ayakkabısı, bir kaç magazin dergisi, trolley kapağı vardı gözüken. Yiyebileceği birşey yoktu adayı keşif etmek için dolaşmaya başlaya.

anlatsana züt

Ekşici yazar çok korkak olduğu için ağaçlık alana girmeye korktu. Yılan, akrep gibi yaratıklar ona hiç sevimli gelmiyordu. Bu sebepten dolayı adayı keşfe sahilden yürüyerek başladı. incici yazar ise adanın diğer tarafından ağaçlık alana dalmış gibinin doğrusuna yürüyordu. Yarım saat falan olmuştu sahilden ayrılalı amacı en tepeye çıkıp kuş bakışı ile bir insan, ev, yol gibi şeyler arama olacaktı. Yokuş yukarı tırmanmak onu baya yormuştu bir ağacın dibine oturup soluklanmak istedi. Yürürken çok değişik canlılara denk gelmişti.En gariplerinden biri Borussia Dortmund forması giymiş bir kurbağa idi. Böyle bir canlının üzerine oturmamak için ağacın dibinde bulunan gazelleri temizledi. Eline bir sopa alıp ağacın gövdesine vurarak sağlamlığını test etti. Sopa ona cesaret veriyordu. Kafasını kaldırıp tam tepedeki güneşi baktı. Vakit öğlendi. Acaba Türkiye de saat kaçtı. Belki gecedir diye geçirdi içinden. internet olsa ilk defa öğlen vaktinde liseliler uyurken sözlükte takılırdım dedi.

incici yazar yüksek bir tepeye çıkıp baktığında ıssız bir ada olduğunu anladı. insan eli değmemiş doğa ne kadar güzeldi. Burada insan olsa her yer piknik yapanların çöpleri, pislikleri ev yapmak için kesilmiş ağaçlar. Kendine yaşam alanı açmak için yaşam alanı katledilmiş canlılar olacaktı. insan oğlu herşeyi mahvediyor diye söylendi. Güzel olan her şeyi mahvediyor. Çok doğru bir söylem bu. Güzel olan ne varsa insan oğlu onu bulmuş ve kullanmış, kirletmiş, mahvetmiştir.

Ekşici yazar sahilde oturup denizi izlemeye başladı. Gözleri dolmuş ağlamak üzereydi. Bu sırada incici yazar sahile yaklaşmıştı. Çok temkinli yürüyordu. Elindeki sopa ile ağaç yapraklarını aralayıp sahile doğru baktı. Uzaklarda sahilde oturan bayan vardı. Saçları omuzlarında boyu gayet güzel harika bir bayan olmalıydı bu. Ne kadar şanslıyım diye düşünmeye başladı. Eğer bir adada ben ve bir kız varsa... Kızın seçme şansı hiç yok. Geceleri onu sarılarak ısıtacağım her gün ciks yapacağım. Bu adada kendi kabilemi kurarım.