türk toplumunun neden geriye gittiğini anlamaya epey yardımcı olabilecek bir olgular bütünüdür. bu konuda yapılabilecek sosyolojik araştırmanın ve ardından alınacak önlemlerin mental ekgiblikleri kapatmada büyük bir rol oynayabileceği gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. bu nedenle inci sözlük bu anlamda seviyesizliğiyle biçilmiş kaftandır.
aslında küfür hiçbirimize uzak değil.
küfrün konumunu iki cephesinden de değerlendirmek gerek: küfür etmek ve küfür yemek. küfür etmenin getirdiği rahatlamanın ve küfür yemenin yarattığı olumsuz duyguların kaynağı ne olabilir? beyin... cevap kısa, konu karmaşık.
beyinde dile ait bölgeler ekseriyetle sol yarıkürede bulunuyor, bununla beraber sağ yarıkürede de dil bölgeleri mevcut. konuyu sağ-sol ayrımıyla aydınlatmaya çalışmamızın sebebi, bu iki yarıkürenin insanın çok farklı özelliklerini meydana getirmeleri. sol yarıküre dil, anlama, kavrama, soyut işlemler gibi rasyonel konularda işlerken, sağ yarıküre duygular geliştiriyor. (elbette burada yazıldığı gibi siyah-beyaz keskinliğinde bir ayrım yok, ama kabaca bu şekilde modelleyerek anlaşılabilirliği sağlayabiliriz.) dilsel algılama esnasında da beyindeki dil bölgelerinin sol yarıkürede olanları dilsel anlam üzerinde çalışırken sağ yarıküredekiler bu ses ve anlamların tetiklediği duyguları yeniden ortaya çıkarıyorlar. dilsel algılama (bkz:
konuşma algısı) kendiliğinden işleyen ve engellenemeyen bir süreç olduğu için -"zihninizde bir hayvan hayal edin ama bu bir kutup ayısı olmasın" dendiği anda kutup ayısını çoktan canlandırmışsınızdır bile-, birine küfür ettiğiniz zaman onun istesede engelleyemeyeceği bir şekilde negatif duygular yaratıp onların getirdiği ruh halini yaşamasını sağlıyorsunuz. kısacası küfür, kelimelerin yalnızca anlamlarının değil aynı zamanda duygulanımlarının da canlandırıldığı beyin yapısının kullanılarak karşıdaki kişilere zarar vermeyi sağlayabilen tuhaf bir mesajdır.
beyindeki konuşma bölgeleri hasara uğradığı için konuşma ve konuşulanı anlama yetileri kaybolan, öyle ki söylenen bir kelimeyi tekrar bile edemeyen afazi hastaları bile tek heceli ya da birkaç heceli küfürleri söyleme yeteneğini kaybetmiyorlar. bu da küfür kelimelerinin kalıplar halinde sağ beyinde depolandığına dair bir gösterge olarak görülebilir.
"hakarete girer"
hangi sözleri tabu olarak niteliyoruz? duyduğumuzda bizi rahatsız eden sözler nelerdir? steven pinker bunları üç grupta toplamış:
1. dinsel küfürler
2. vücut ürünü/artığı maddelere dair küfürler.
3. cinsel küfürler
pinker, batı kültüründe dinsel küfürlerin önemli bir yer teşkil ettiğini söylüyor. içinde god, hell, damn, jesus geçen ifadelerin bir çoğu sövgü amacıyla dile getiriliyor. dinin insanlar üzerinde büyük bir etkisinin olduğu devirlerde "god damn you"*, "go to hell" * gibi sövgülerin din kültürünün zayıfladığı şimdiki zamana göre çok daha korkutucu olduğunu dile getiriyor. allahın cezası, cehennem odunu, allah belanı versin, allahsız gibi ifadeler bizim dilimizde de çok yaygın. belki bu sövgüleri küfürden saymayabilirsiniz; bu durumda bir başbakana "allah senin cezanı versin" deyip başınıza gelecekleri görmenizi tavsiye ederim.
ingilizcedeki dinsel küfürler yerini çoğunlukla cinsel ve vücut artığı maddelere dair küfürlere bırakmışlar. "don't give a damn" sözü "don't give a shit" ya da "don't give a fuck" haline dönüşmüş. türkçede "allahın salağı" yerine "gibtiğimin salağı" kullanımı da aynı şekilde açıklanabilir mi bilmiyorum. hele ki "allahını kitabını giberim" küfrü dinselden cinsele cinselden dinsele hangi dönüşümleri içeriyor çok merak ediyorum.
vücut artığı maddelere dair küfürler, en kolay anlaşılabilir grubu oluşturuyorlar. tak bunlardan en çok kullanılanı. "tak gibi", "taktan", "tak etmek", "tak içinde" gibi sayısız kullanımı var. işemeye dair sözlerde ise sanırım ingiliz kültürüyle farklı hassasiyetler gösteriyoruz. türkçede çiş, işeme ile ilgili çok küfür yokken ingilizcede "piss" kelimesi üzerine bir dünya küfür var. bu kültürel asimetrinin karşı tarafını da tükürme oluşturuyor sanırım. "suratına tükürmek", "içine tükürmek", gibi ifadeler türkçede hayli hakaretamiz karşılanırken ingilizcede sanırım bu derece yüksek hassasiyetle karşılanmıyor. ter, sümük, vücut kiri, cinsel salgılar gibi vücut atıkları da değişik derecelerde olumsuz etkilere sahipler. bu maddelere boş yere iğrençlik atfedilmiyor elbette: tarih boyunca insanlar arasında hastalıkların yayılmasında birincil paya sahipler ve onlardan tamamen kurtulmanın bir yolu yok.
bu noktada sevgili uzaylımız mustafa topaloğlu'nun kişiliğine has dünyasından bir örnek verelim. "insandan çıkan şeye
tak denir mi, ne kadar ayıp" gibisinden sözleri vardı kendisinin. her şey tepetaklak duruyor değil mi? maddenin kendisi 'doğal' iken, ona "tak" demek ahlaksızlık... insanın kendi ürünü olan ve her daim zorunlu olarak hayatında bulunan dışkıya dair paradoksuna dair güzel bir örnek...
üçüncü grupta ise cinsel küfürler var. çok kafa karıştırıcı bir bölge gibi görünüyor, bir mutluluk kaynağı olan cinselliğin neden hakaret amacıyla kullanılageldiği ilk başta pek de açık değil gibi... oysa "mutluluk kaynağı olarak cinsellik" ifadesi insan hakları, cinsellik, sağlık ve hijyen devrimlerinin ardından gelen çağımızın bakış açısından şekillenmiş bir ifade. geçmişte cinsellik her zaman mutluluk anldıbına gelmiyordu (halen de gelmiyor). tecavüzden kaynaklanan sorunlar insanlığın büyük dertlerinin başında gelmiştir. nice kadın istemediği bir adamın çocuğunu doğurmak durumunda kalmış, nicesi muhtelif cinsel hastalıklarla tanışmıştır. ayrıca temizlenme imkanlarının kısıtlılığı, cinsel bölgede yayılan mantarlardan kaynaklanan kötü kokular, görüntüler, cinselliği salt bir "mutluluk kaynağı" olmaktan alıkoymuştur.
kuşkusuz cinsel küfrün temelinde tecavüz iması yatmaktadır ve bu yüzden ekseriyetle erkekler tarafından icra edilir. küfür edilen kişiye atanan temel özellik pasifliktir. eğer küfür edilen kişi erkekse ilişkide pasif rolüne sokulur, kadınsa zaten pasifliği baştan önsayılır, iki kadın birbirine küfrediyorsa küfür edilen yine pasif pozisyonuna yerleştirilir. bir kadının diğerine "kocam gibsin seni" diye küfür ettiğini duyduğumda çok şaşırmıştım.
bu aktiflik pasiflik algısı kelimelerin gramatik seçimini dahi etkiliyor. koymak, geçirmek, takmak, emmek, yemek gibi karşı tarafta olumsuz duygular yaratan fiiller hep geçişli iken sevişmek, yatmak, aşk yapmak, ciks yapmak gibi daha nötr fiiller geçişsizler. cinsel birleşmeye dair geçişsiz fiillerin büyük bir kısmının yabancı dillerden tercümeyle türkçeye geçtiğinin de altını çizmeli.
küfür etmek
küfür ederek rahatlamanın altında yine beynimizin işleyişi yatıyor olmalı. bir teoriye göre, memeli beynindeki "şiddet çevrimi"* bu sonuca neden oluyor. çivi batması gibi can yakan olaylarda bir anda "hmnskim" gibi yarım yamalak bir küfür etmek bütün insanlığa özgü bir şey, ve bu şiddet çevrimi ile alakalı olabilir. "bir kedinin üstüne oturduğunuzda, ya da bir köpeğin kuyruğuna bastığınızda, şimdiye kadar duymadığınız seslerle tanışırsınız" diyor pinker. bu sesler, karşı tarafa derhal defolup gitmesini anldıbına gelen sinyaller olabilir. acının şiddeti çok yüksek olmadığı sürece insanların bu tür otomatik tepkileri küfür şeklinde vuku bulabiliyor. bu ise, bireyler arasındaki haberleşmenin en ilkel biçimlerinden birisi olabilir. yani küfür, insanlıktan bile eski olabilir.