1. 1.
    +10 -2
    Peygamberimize (s.a.v.) neler sordular (II)

    SAHABE Hz. Peygamber'e sormaya ve öğrenmeye devam ediyor.

    1- Ey Allah'ın Resulü! Bizden sonra gelecek müminlerini bize tanıtır mısın?
    Bu soruyu bir kabir ziyaretinde Resulullah'a soruyorlardı. Olayı Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor. Diyor ki, Hz. Peygamber mezarlığa girdi ve ölülere selam vererek şöyle buyurdu: “Ey müminlerin yurdunda yatanlar, size selam olsun. inşallah bizler de yakında sizlerin yanına geleceğiz. Keşke ben kardeşlerimi görseydim.” işte bu esnada orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar ve sordular: “Ey Allah'ın Resulü! Biz senin kardeşlerin değil miyiz?” Hz. Peygamber ise şöyle cevap verdi: “Siz benim dostlarım, arkadaşlarımsınız. Kardeşlerim ise henüz yaratılmamış olan ve bana iman edecek olanlardır.” Sahabe soruyordu: “Peki Ey Allah'ın Elçisi; onları görmemiş olmanıza rağmen kıyamet gününde nasıl tanıyacaksınız?” Hz. Peygamber (s.a.v.) bu soruya da şöyle cevap buyuruyorlardı: “Şöyle tanıyacağım. Bir adamın hepsi simsiyah olan bir at sürüsü olsa, o sürü içinde de alnında bembeyaz perçemli bir tek atı olsa o sürü içinde o atı tanıyamaz mı?” Dediler ki: “Elbette ki tanır.” Peygamberimiz (s.a.v.) cevap verdi: “işte bu bir örnekti. Ben de bana iman edenleri diğer insanlar içinden tanıyacağım. Zira Müslümanların abdest alırken yıkadıkları elleri, yüzleri, ayakları parlayacak. Ben de onlardan önce Kevser havuzuna ulaşıp onlara ‘Buraya, buraya gelin' diyeceğim” Peygamberimizin bu müjdeleyici haberinin sonunda ise düşündürücü bir ikazı vardı. O şöyle devam etti: “Benim havuzuma -Kevser'e- doğru koşanlardan bir kısım insanı görür gibi oluyorum. Onlar Kevser'e koşarken melekler onları oradan kovacaklar. Ben ise ‘Bırakın gelsinler; bırakın gelsinler' diyeceğim. Melekler ise bana diyecekler ki: ‘muhafazid! Sen bilmiyorsun, onlar Sen'den sonra neler yaptılar neler. Neler değiştirdiler neler! O zaman ben de diyeceğim ki, ‘Uzak olsunlar, uzak olsunlar!'” (Buhari, Rikak, 53, Fiten, 1; Müslim, Tahavet, 39; Fedail, 26, 29; ibni Mace, zühd, 36; Malik. Muvatta, Tehavet, 28)
    Hz. Peygamber (s.a.v.) ahir zamanda geleceklerin dini emirleri ve yasakları veya nasları keyfi arzularına göre değiştireceklerini haber veriyor. Doğru buyurmuştur Allah'ın elçisi. Benzeri olayları, keyfiliği, kendi görüşünü Hz. Peygamber'den daha tutarlı sayanları tarih boyunca görmedik mi?
    Bu hadislerde bence en önemli olan nokta, Peygamberimizin bizlere ‘Kardeşlerim' sıfatını yakıştırmış olmasıdır. Büyük bir şereftir elbette bizler için. Değerini bilenlere veya hak edenlere.
    2- Ey Allah'ın Resulü! Hangi mücadele -cihat- Allah katında daha değerlidir?
    Ne yazık ki ‘cihat' kavrdıbını çok dar bir kalıba hapsettik. Sadece savaş sözcüğüyle eşleştirdik. Halbuki en büyük cihadın ‘nefisle cihat' olduğunu Hz. Peygamber bildiriyor. islam âlemini savaşçı kavramıyla veya terörle eşleştiren insanların, bizim bu yanlış genellemelerimizden nemalanmadıklarını söylemek mümkün mü?
    Çünkü bu kavramın içine merhamet, fakire yardım, yoksulu doyurma, güler yüzle bakma, Kuran okumak, kötülüğe engel olmak gibi bütün erdemli ve ahlaki tavırlar serpiştirilmiştir.
    Soruya dönecek olursak! Bu soru Peygamberimize Veda Haccı'nda Mina'da şeytan taşlıyorken sorulmuştu. Hz. Peygamber (s.a.v.) soruyu duymamış gibi şeytan taşlamaya devam etti. Hz. Peygamber (s.a.v.) büyük, orta ve küçük şeytan taşlama merkezine yanaştıkça adam sorusunu yineliyordu. Nihayet Hz. Peygamber (s.a.v.) ayağını binitinin üzengisine koyduğunda döndü ve ha bire bu soruyu sorup durana cevap verdi: “Her zalim ve diktatör karşısında hakikati söylemek en büyük cihattır.”
    (Ebu Davud, Melahim, 17; Tirmizi, Fiten, 13; Nesai, Bey'at, 37; ibni Mace, Fiten, 20)
    3- Ey Allah'ın Resulü! Öldürdüğümüz serçeden sorumlu muyuz?
    Hz. Peygamber (s.a.v.) keseceği koyunu yatırmış, ayağını boynuna koymuş ve bıçağını keskinleştirmeye çalışan bir adam gördüğünde hemen durdu. Adam bıçağı keskinleştirmeye çalıştıkça hayvan korkulu gözlerle bir o yana bir bu yana bakıyordu. Hz. Resul müthiş derecede öfkelendi. Adama dönerek şöyle buyurdu: “Senin bıçağını keskinleştirmen şimdi mi aklına geldi? Sen ne yapmaya çalışıyorsun! Yoksa sen bu hayvanı iki kez mi öldürmeye çabalıyorsun?!”
    insanlarla eziyet ettikleri hayvanların mahşerde hesaplaşacaklarını duyurmak için de şöyle konuştu: “Kim bir serçeyi -veya kuşu- keyfi olarak öldürürse; o kuş kıyamet günü Allah'ın huzuruna çıkacak ve şöyle şikâyet edecek. Diyecek ki: “Ya Rabbi! Bu adam beni sırf keyfi için -hobi olsun diye- öldürdü. Beni yemek için öldürmedi. Hakkımı al.” (Nesai, Dehaya, 32; Ahmet Müsned, 4, 286)
    4- Ey Allah'ın Elçisi! Ölen kişi ağlayanlardan dolayı azap görür mü?
    Hz. Ömer'in ilettiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ölü, ağlayanlardan dolayı kabrinde azap görür.” (Buhari, Cenaiz, 32, 33, 45; Megazi, 8, Cenaiz, 16; Tirmizi, Cenaiz, 24; Nesai, Cenaiz, 14; ibni Mace, 54)
    Denir ki, Hz. Ömer hançerlendiği zaman kızı Hafsa'nın yüksek sesle ağlaması üzerine bu hadisi hatırlattı. Halbuki Kuran-ı Kerim: “Hiç kimsenin diğerinin günahından sorumlu olmayacağını duyuruyor.”( En'am, 164)
    Bu nedenle de Şafii fıkıhçıları, ölü, ağlayanlardan ötürü azap görmez derler. Çünkü onlar bu hadisi şöyle yorumluyorlar: “Ölünün arkasından isyan edilerek, Yüce Allah'a kötü sözlerle serzenişte bulunularak ağlanırsa böyle bir şey olabilir. Bununla da ölüyü değil, ölü sahibini ikaz etmiş oluyor Peygamberimiz (s.a.v.). Ölen yakınınızı seviyorsanız, neticede hükmü bilip ona göre razı olmak için çabalayınız.
    Bu konu ile kadercilik ayrı bir şeydir. Kişi elbette hayatı boyunca gayret edecek, tedbir alacak, ondan sonra ‘Kaderidir' diyecektir.

    özet:hak yolu varken tak yolu neden ?
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    @10 özet geçtim kardeşim onu okuyabilirsiniz inşallahuteala.
    ···