-
1.
+2erotik olmayan ciks mi var lan
-
2.
+1bu sözlerle bu tuhaf dans sona erdi ve ayça yerde mi, gökte mi olduğunu anlayamayacak kadar sarhoş halde kendini sadık’la birlikte taksinin arka koltuğunda buldu. artık neredeyse hiçbir kontrolü kalmayan ayça, itiraz kabilinden biraz mırın kırın ettiyse de, yol boyunca mini eteğinden iyice sıyrılıp özgürlüklerini ilan eden bacaklarını okşamasına sesini çıkarmadı sadık’ın. bir yandan,Tümünü Göster
“kendime gelmeliyim, rezil oluyorum”, diye hayıflanırken, başı o kadar dönüyordu ve bilinci o denli bulanmıştı ki, sesini çıkaracak hali yoktu.
812 no’lu odanın kapısı yavaşça açıldı. bir el duvarın iç tarafını yoklayarak ilerledi ve odayı soluk bir ışıkla aydınlatan lâmbanın düğmesine bastı. omzuna yaslanmış, güçlükle ayakta durabilen sarışın genç bir kadını taşıyan orta yaşlı, hafif göbekli bir adam odaya girdi ve kadını yatağın üzerine bıraktı. ceketini ve kravatını çıkardı, banyoda yüzünü yıkadı ve yatağın kenarına, kadının yanına oturdu.
“ne kadar güzel. hep bu anı beklemiştim”, diye düşündü. sarışın kadın çok içmişti. hafif hafif kıpırdıyordu. birden gözlerini açtı ve su istedi. suyunu içmek için adamın yardımıyla doğruldu ve sırtını yastıklara dayadı. gülümsedi,
“çok susamışım.”
adam eğildi, yüzünü yaklaştırdı ve kadının yüzüne küçük öpücükler kondurmaya başladı. kadın hafifçe irkildi ve yüzünü uzaklaştırmaya çalıştı. adam buna izin vermedi. kadının çenesinden tutarak yüzünü kendininkine çevirdi ve dudaklarını öpmeye başladı. kadın ağzı kapalı olduğu için konuşamasa da, elleriyle adamı iteklemek istedi. adam aldırmadı, kadını gitgide daha derin öpüyordu. az sonra dudaklarını çekti ve kadının boynunu ve çıplak omuzlarını öpmeye başladı. kadın,
“hayır. i̇stemiyorum, hayır”, diyerek elleriyle adamın başını uzaklaştırmaya çabalıyordu. fakat adam onu dinlemiyordu ve dilini kadının boynu üzerinde dolaştırarak yeniden yüzüne ulaştı ve burnunu, yanaklarını, kulak memelerini yalamaya başladı. kulak memelerinin yalanması kadının hoşuna gitmişe benziyordu, çünkü karşı koymaları azalmıştı. belki de bundan cesaret alan adam dilini kadının dudakları üzerinde kaydırarak, ağzına soktu. kadın karşılık vermiyordu, ama karşı da koymuyordu. gözlerini kapamış, sanki adamın istediğini yapmasına izin vermişti. adam kadını öpmeye devam ederken, bir yandan da elbisesinin askılarını kaydırdı. sırtından tutarak kadını öne getirdi ve elbisesinin sırt fermuarını açtı.
az sonra kadın üzerinde siyah sütyeni ve küloduyla yatakta sırtüstü yatıyordu. gözleri kapalıydı. adam da pantolonunu ve gömleğini çıkarmıştı. kadının uzun ve düzgün bacaklarına, göbek çukuruna, dolgun göğüslerine hayranlıkla bakıyordu. daha fazla kendini tutamadı ve kadının bacaklarını öpmeye başladı. dizlerinden ayak bileklerine kadar olan bölgeyi uzun uzun öptü, yaladı.
sonra yukarıya yöneldi ve dilini bacakların üzerinde boylu boyunca gezdirerek göbek çukuruna ilerledi. burayı uzun uzun yaladı. dilini çukura sokup çıkardıkça kadın hafif hafif inliyordu. adam daha da yukarı ilerledi ve kadının sütyenini çıkararak göğüslerini özgürlüklerine kavuşturdu. bu nefis biçimli, çok iri olmayan ama dipdiri göğüslere bir süre hayranlıkla baktı ve ardından onları çılgınca emmeye başladı. i̇ki eliyle göğüsleri yanlardan bastırarak hoyratça avuçladı ve ağır ağır yoğurdu. -
3.
+1böylece hesabı ödeyen ayça, tatil köyünü otel kısmındaki odasına giden asansöre bindi. piraye ile yanyana odalarda kalıyorlardı. odaları geniş ve konforluydu. i̇ki oda aynı terası paylaşıyordu. böylesi daha iyiydi. herkes odasında yalnız kalıp, terasta bir araya gelebilirlerdi. ayça ılık bir duş alıp, kendini serin çarşaflara bıraktı. az sonra, tatlı bir uykuya dalmıştı.Tümünü Göster
ne kadar uyuduğunu bilmiyordu ama gecenin sessizliğinde birden uyandı ayça. bir an nerede olduğunu anlayamadı. başucundaki lambayı yaktı ve saatini aradı. saat 4′ü geçiyordu. hava çok sıcaktı ve klima kapalı olduğundan ayça epey terlemişti. sanki 3-4 saatlik uyku ona yetmişti. yatakta biraz dönüp durduktan sonra, uyuyamayacağını anlayınca kalkıp bir sigara yaktı. hafif aralık olan balkon kapısından terasa vuran soluk ışığı farketti. “piraye ışığı açık uyuyor herhalde” diye düşündü.
biraz hava almak için terasa çıktı. i̇ki odanın paylaştığı teras epey genişti. uzaktan körfez boyunca hala ışıkları yanan tatil köylerini ve aşağıda iyice aydınlatılmış yüzme havuzunu seyrederek sigarasını tüttüren ayça, kalan tatilinde çok iyi vakit geçirmeye karar vermişti. bol bol güneşlenip, yüzecek, her türlü stresten kendini uzak tutacaktı. i̇stanbul’a dönünce tolga’yı aramaya kararlıydı. oturup ilişkilerini konuşmalıydılar. çok uzun süredir birlikteydiler ve ilişkileri zaman zaman iniş-çıkışlara karşın iyi bir ilişkiydi. her şeyi bu şekilde bitirmek doğru olmayacaktı. eğer tolga yaptığından gerçekten pişman olmuşsa ve bir daha tekrarlamayacağına söz verirse, ona bir şans daha verecekti. kendi başına gelenleri kesinlikle anlatmayacaktı. bu yaşananlar bir sır olarak kalacaktı.
ayça derin düşüncelerinden sıyrılıp odasına dönmek üzere geri döndüğünde piraye’nin odasından sızan ışığa gözü takıldı. kapısı kapalıydı. “herhalde klima çalışıyor, allah vere de hasta olmasa” diye düşündü ayça. sonra pencereden içeri bir göz atma isteği duydu. sessiz adımlarla balkonun piraye’nin odası tarafına ilerledi. pencerenin tülü yarı yarıya açıktı. i̇çerden gece lambasının ışığı geliyordu…
ayça aralık tülden içeri baktığında gözlerine inanamadı. gece lambasının aydınlattığı odada çırılçıplak bir erkek sırtüstü yatıyordu. çok şaşıran ayça, piraye’nin başına bir şey geldiğini sanarak panikledi. gözleri ışığa alışınca adamın sinan olduğunu fark etti. aklı karışmıştı. peki ama piraye neredeydi? bir yandan ne yapacağını düşünürken, bakışları sinan’ın penisine gitti. büyüklüğü dikkat çekici boyuttaydı, sertleşmemiş olmasına rağmen. aylardır temizlenmemiş gibi kıllıyd -
4.
+1kadının inlemeleri artmıştı. gözleri tamamen kapalıydı. meme uçları sivrilmeye başlamıştı. adamın dili uçlarda gezindikçe nefes alıp verişleri hızlandı. göğüsleri iki yanlarından sımsıkı kavrayan adam, meme uçlarını hoyratça ısırarak emmeye, yüzünü göğüslere sürtmeye, aç bir bebek gibi gayretle somurmaya başladı. biraz canı yanan kadın gözlerini açmadan inlemeye devam etti. sesinin çok yükselmesinden çekinen adam, kadını öperek susturmayı denedi. bu kez öpücüklere kadın da karşılık veriyordu. ve çılgınca öpüşmeye başladılar. dilleri dans ediyor, birbirlerinin dudaklarını emiyorlardı.Tümünü Göster
dudaklarını kadınınkilerden güçlükle ayıran adam, acele hareketlerle kadının külodunu adeta kopararak çıkardı. açık kahverengi tüylerle kaplı aşk üçgenine kısa bir süre baktıktan sonra, bacaklarını ayırarak başını gömdü. kadının vajinasını salyalarını akıta akıta boydan boya yalıyor, klitorisini emiyordu. bir süre böyle devam ettikten sonra dilini kadının içine sokup çıkarmaya, adeta onu diliyle becermeye başladı. başını arkaya atarak iyice kasılan kadın, artık açık seçik ve yüksek sesle inliyor, adamın başını içine doğru ittiriyordu. adamın salyalarıyla kadının vajinasından sel gibi boşalmaya başlayan sıvılar birbirine karışmıştı. yaklaşık 10 dakika sonra başını kadının vajinasından ayıran adam,
“umduğumdan da tatlıymışsın, hayatımda böyle nefis bişey tatmadım”, dedi. kadının onu duyup duymadığı belli değildi. cevap vermedi ama kısık sesle inlemeye devam etti.
adam kadını yüzükoyun çevirdi ve ensesinden başlayarak aşağıya doğru tüm sırtını, belini, kalçalarını, bacaklarının ve dizlerinin arka taraflarını, baldırlarını öperek, emerek, yalayarak, ısırarak ilerledi. ayak bileklerini, topuklarını uzun uzun öptü. tabanlarını, parmak aralarını yaladı, parmaklarını emdi. acele etmeden yukarıya ilerledi ve kadının poposunu ısıra ısıra öpmeye başladı. kadının ağzından akan salyaları yastığı ıpıslak yapmıştı. adam, elleriyle kadının kalçalarını araladı ve dilini arka deliğine soktu. kadın şiddetle inledi.
“sus bebeğim, duyacaklar.” adam diliyle kadının arka deliğini becermeye devam ederken, bir yandan da parmaklarını vajinasına sokuyordu.
“ne kadar da ıslandın, sanki altına kaçırmış gibi. çarşafı berbat ettin. artık iyice kıvama geldin. canavarın tadına bakma zamanın geldi.”
ve adam kazık gibi olmuş penisini tek bir hamlede kadının vajinasına sonuna kadar soktu. kadın küçük bir çığlık attı ve kendini tatlı tatlı esnetmeye başladı.
“kaltak, hoşuna gitti değil mi? biliyordum. dur bakalım, biraz da benim istediklerim olsun.” adam ritmik hareketlerle kadının üzerinde gidip gelmeye başladı. zevkten kudurmuş gibiydi. elleriyle alttan kadının göğüslerini avuçladı, tüm gücüyle yüklenmeye devam etti. kısa süre sonra nefes alıp verişleri iyice hızlandı;
“tanrım, daracıkmışsın, bebeğim benim” şeklinde homurdanmalar arasında tüm bedeni elektriğe kapılmış gibi kasılarak, boşalmaya başladı.
zevkten haykırmamak için başını kadının saçlarına gömmüştü. bu şekilde belki birkaç dakika titremesi devam etti. biraz sonra oda tamamen sessizliğe ve hareketsizliğe gömülmüştü. yalnızca iki insanın birbirine karışan düzenli nefes alıp verişleri duyuluyordu.. -
5.
+1özet geç amk insan okuyacak bunu
-
6.
+1ayça gözlerini açtığında önce nerede olduğunu anlayamadı. saat sekize geliyordu ve başı çatlayacak gibiydi. yatakta gözlerini açmadan dönüp, kolunu yana uzatınca bir çığlık atmamak için kendini zor tuttu. yanında birisi yatıyordu. korkarak gözlerini açtı ve gördüklerine inanamadı. sadık bey yanında çırılçıplak yatıyordu. koca göbeğini devirmiş, kıllı vücudu horladıkça inip kalkıyordu. gür kılların arasından yana devrilmiş penisi görülüyordu. ürpererek kendi vücuduna baktı. aman tanrım! kendisi de çırılçıplaktı!
ne yapacağını bilemedi. çarşafı üzerine çekerek yataktan fırladı ve banyoya koştu. aynaya baktığında, boynunda, omuzlarında, göğüslerinde ve baldırlarında küçük morluklar gördü. tüm bunlara anlam veremedi. birden her şeyi anlamaya başladı. dün gece neler olduğunu hatırladı. yemekte ve sonradan gittikleri barda çok içmiş, daha önce hiç olmadığı kadar sarhoş olmuştu. sadık ve mahmut’un kendisine kur yaptıklarını anımsıyordu. ve kendisinin de fazla bir tepki göstermediğini.
ağlamaya başladı. hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. olaylar sanki bir sis perdesi arkasındaydı. otele döndüklerini, sadık’la birlikte asansörden inişlerini ve odaya girişlerini hatırlayabiliyordu. sanki daha önce izlemiş olduğu bir filmden sekanslar gibi görüntüler beyninde beliriyorlardı. hiçbir şeye inanamıyordu, inanmak istemiyordu. kendisinden iğreniyordu. kendini çok pis, kirlenmiş hissediyordu. duşa girdi. sıcak suyla uzun uzun yıkandıkça sanki olanları unutabilecekti. -
7.
+1olsun olsun okuyun siz, hak vereceksiniz
-
8.
+1- “dün gece yarım kalan hesabı kapatalım. korkma, senin de hoşuna gidecek”, diyen sadık, yastığı ayça’nın kalçalarının altına yerleştirdi ve başını kadınlık organına gömdü.
çılgınca emiyor, dilini bir badana fırçası gibi kullanarak, ayça’nın ön ve arka deliklerini ve aralarındaki bölgeyi hızla yalıyordu. temposunu hiç düşürmeden ve hiç ara vermeden yaklaşık bir 15 dakika yalamaya devam etti. bu süre zarfında, ayça önceleri ağlamaya ve ayaklarıyla karşı koymaya çalıştı, zaman geçtikçe ağlaması kesildi ve debelenmesi azaldı ve en sonunda kendini hareketsiz, tamamen sadık’ın dil darbelerine teslim etti. bu teslimiyette hem çaresizliğin, hem de aldığı müthiş zevkin payı vardı. sadık onu diliyle boşaltmaya yemin etmiş gibi inanılmaz bir gayretle işine devam ediyordu ve an geçtikçe ayça’nın dayanacak gücü kalmıyordu.
“bu hayvana teslim olmamalıyım, direnmeliyim”, diye düşünmesine ve tüm konsantrasyonunu başka şeylere vermeye çalışmasına karşın vücudu ona itaat etmiyor, vajinasından yayılan zevk dalgaları beynini ele geçiriyordu. sadık azgın bir kurt gibi, başını ayça’nın vajinasından bir an olsun ayırmaksızın, kadınlık sıvılarını emiyor, içiyordu. ayça’nın kendini iyice koyuverdiğini anlayınca, doğruldu ve penisini zorlanmadan kaygan vajinaya yerleştirdi. yaklaşık bir 10 dakika boyunca ritmik bir şekilde, gidip geldi fakat boşalamadı. ne de olsa, artık genç bir erkek değildi ve dün geceki iliklerini kurutan orgazmın üzerinden henüz çok az bir süre geçmişti.
bu şekilde boşalamayacağını anlayınca, aklına başka bir şey geldi. ayça’nın belini iyice yükseltip, arka deliğini diliyle zorlamaya, dilini içeri sokmaya başladı. ayça başına geleceği anlamış ve yeniden direnmeye, kendini kasmaya başlamıştı. ancak sadık’ın ısrarlı dil darbelerine dayanması çok zordu. yalvaran gözlerle bakıyordu. sadık, verdiği zevkten emin, ayça’nın ağzını çözdü. gerçekten de ayça bağırmadı, sadece kegib kegib inliyordu. sadık, -
9.
+1- “i̇nanılmaz bir kadınsın ayça. ateş gibisin. kocan seni epeydir gibmemiş galiba”, diyerek yalamaya devam ediyordu.
- “yalvarırım sadık. arkamdan olmaz. hiç yapmadım bunu. önden yapabilirsin”, diyor ama inlemesi kesilmiyordu.
- “her şeyin bir ilki vardır. senin de hoşuna gidecek. bunca zaman neden zütten vermemişim diye üzüleceksin”, diyerek bir çırpıda banyoya gitti ve ayça’nın yüz kremini kaptığı gibi geri döndü. kremi doğrudan ayça’nın arka deliğine boca etti ve işaret parmağını kayganlaşan delikten içeri soktu. bir yandan da klitorisi yalamaya devam ediyordu. ayça inliyor, yalvarmaya devam ediyordu
- “ne olur yapma. ne olur.”
- “tek şartla. bana yalvaracaksın. seni amından gibmem için bana yalvaracaksın.”
- ….
- “ne oldu, yalvarmayacak mısın? o halde hazır ol, zütün elden gidiyor.”
- “yapma sadık. yalvarırım sana. yalvarırım arkadan yapma.”
- “olmadı. böyle kibar kibar olmaz. ‘sadık, erkeğim, ne olur amımı gib’ de.”
- “ne olur sadık. erkeğim, arkamdan yapma. amımı gib.”
- “ohh. harika. bu sözleri senin ağzından duymak harika bir duygu… devam et. yalvar.”
- “sadık, lütfen amımdan gib beni.”
- “tabii.” -
10.
+1- “bu bir ses kayıt aleti. konuştuklarımızı kaydettim. eğer beni reddedersen, yarın sabah e-mail ile tüm şirket bu kaydı alır. çok eğleneceklerine eminim. i̇nsanlar böyle şeylere bayılırlar. vay be! ne olay! şirketin güzel ürün müdiresi ayça hanım meğer neymiş!” yüzünde gerçekten iğrenç bir gülümseme vardı şimdi.
ayça öfkeden kıpkırmızı kesildi. ağzını açtı ama konuşamadı.
- “bu kadar öfke sağlına zararlı ayça. hem ne var canım, senden canını istemiyorum ya, sadece benimle sevişmeni istiyorum.”
- “çok adisin. yaptıklarına inanamıyorum. allah kahretsin.”
- “elinde olsa hemen kaçıp gitmek isterdin, değil mi? ama yağma yok. elaleme gelince şapır şupur, bize gelince yarabbi şükür. hadi kalk bakalım. odana gidiyoruz.”
ayça ne yapacağına karar veremiyordu. gidip, bu hayvanla birlikte mi olacaktı? şantajlarına boyun mu eğecekti? i̇steklerine boyun eğmekle, bu mesele kapanacak mıydı? ama, ya mahmut söylediklerini yaparsa? i̇stifa etmek de onurunu kurtaramazdı artık. erman bey’i, rıfat bey’i, sema hanım’ı, yan apartmanda oturan pazarlama şefi mustafa bey’i, hatta mirey’i düşündü. kapana kısılmıştı. zayıf bir sesle,
- “i̇stediğini yaparsam, bana o kasedi verir misin?”, dedi.
- “olabilir. ama bu daha çok senin yataktaki performansına bağlı. beni üzmezsen, ben de seni üzmem -
11.
+1sadık bu işte gerçekten çok ustaydı ve ayça kendine hakim olamıyor, içinde dalga dalga yükselen çok şiddetli bir orgazmı hissediyordu. ayça’nın bakire arka deliğinin darlığı, sıcaklığı ve yumuşaklığı sadık’ı çılgına çevirmişti. uzun bacaklarını boynuna dolamış, hem pompalıyor, hem de bacakları ısıra ısıra öpüyordu. kısa bir süre sonra,
- “harikasın. tapıyorum sana. ben seninki gibi *** görmedim ayça. ne zamandır gibmek istiyordum. ohhh!”, diyerek sarsılmaya ve kasılmaya başladı. aynı anda ayça da içinde kopmakta olan fırtınaya kendini bıraktı. i̇nanılmaz bir yoğunlukta orgazma ulaştılar. ayça, sadık’ın kasılmalarını tüm benliğiyle duyuyor, adeta bir volkanın patlaması gibi içini dolduran spermlerin sıcaklığını hissediyordu. zevkten çılgına dönmüştü. sadık ise kudurmuş gibi hırlıyor, böğürüyor ve ayça’nın arka deliğini ilk gençlik yıllarındaki gibi katı katı dolduruyordu.
dakikalar sonra, sakinleştiklerinde sadık bir süre daha ayça’nın içinden çıkmadı. fakat ellerini çözdü. sarmaş dolaş yattılar. ayça çelişkili duygular içindeydi. aldığı zevkten adeta beyni boşalmış, uyuşmuştu. tolga’yla da zaman zaman çok şiddetli orgazmlar yaşamıştı. fakat bu bambaşkaydı. bir ara zevkten aklını kaçıracağını sanmıştı. bu kadar zevk almasında herhalde uzun süredir ciks yapmamış olmasının da payı vardı. yine de, bu kıllı, göbekli, kel herifin kendisine bu kadar çok zevk vermiş olmasına inanmak istemiyordu. bu, sanki kadınlığına yapılan bir hakaretti -
12.
+120 dakika sonra, ayça ve sadık lobide buluşup kahvaltılarını yaptılar. ayça vücudundaki morlukları gizlemek için oldukça kapalı giyinmişti. kahvaltıdan sonra, tüm yaşananlar yaşanmamış, hiç birşey olmamış gibi toplantı salonuna yürüdüler.
ayça için zor bir gündü. hastaneden geldiklerini duyunca herkes ona büyük ilgi gösterdi, toplantıyı iptal etmeyi önerdiler. özellikle adana bayii cihat bey, bar teklifini ortaya attığı için kendini sorumlu tutuyor, ayça’nın etrafında pervane oluyordu. ayça içinden,
“i̇nşallah bunları şirkettekiler duymazlar. rezil olurum. sevgili ürün müdiremiz ayça sarhoş olduğundan toplantıya katılamadı! olacak şey değil.” yine de şüphe yok ki, işlerin bu şekilde bilinmesi gerçeklerin bilinmesinden çok daha iyiydi.
toplantının öğleden sonraki bölümünde ayça çok az konuştu. kendini çok yorgun hissediyordu. morali bozuktu. sadık’la göz göze gelmemeye çalışıyordu. dün gece resmen tecavüze uğramıştı. bu sabah dayak yemiş ve yeniden ırzına geçilmişti. ama içinden bir ses bu sabahki kısmın pek de tecavüze benzemediğini söylüyordu sinsice. bu fikri başından atmaya çalıştı. zevk almış olduğu doğruydu, ama zevk almasa da tecavüz sürecekti. kendi gönüllü olmamıştı sadık’la sevişmeye -
13.
+1- “bu akşam bize katılmayacak mısın?”
- “hayır. yorgunum. hem yarın sabah erkenden yola çıkıcam. hazırlanmalıyım.”
- “sen bilirsin. akşam uğrarım odana.”
- “neden?”
- “vedalaşmak için. bir süre görüşemeyiz. bir sonraki toplantıya kadar. ya da, belki ben i̇stanbul’a gelince sana uğrarım.”
- “ne sanıyorsun beni? her canın istediğinde birlikte olacağın metresin mi?”
- “hoşuna gitmedi mi benimle olmak? sabah halinden çok memnun görünüyordun.”
- “bu konuyu konuşmak istemiyorum.”
- “i̇yi. akşama görüşürüz o zaman.”
ve kendinden emin tavırlarla akşam yemeğine çıkan gruba katıldı. ayça sinirli bir şekilde asansöre yürüdü.
on dakika sonra sıcak suyla doldurduğu küvete uzanmış, sigarasını tüttürürken kendini kesinlikle daha iyi hissediyordu. -
14.
+1reserve
-
15.
+1okuyonuz di mi?
-
16.
+1günlerdir beklenen tatilin başlamasına 2 gün kala gelen bir haber ayça ve piraye’nin tüm tatil planlarını altüst etti. ayça çok önemli bir toplantı için adana’ya gitmek zorundaydı. erman bey ıkına sıkına ayça’dan özür dilemiş, bu toplantının çok önemli olduğunu, toplantıda alınacak kararlara göre önümüzdeki yılın bütçesinin oluşturulacağını haber vermişti. diğer tüm katılımcılar için toplantı tarihi en uygun tarihti ve merkezi temsilen toplantıya katılması gereken ayça’nın tatil planı genel müdür rıfat bey’in pek umurunda değildi. erman bey tatil meselesini rıfat bey’e açtığında,Tümünü Göster
- “ayça tatile 2-3 gün geç çıksın, 1 hafta geç döner”, demiş ve konuyu kapatmıştı.
ayça durumu piraye’ye anlatınca, piraye tatili iptal etmeyi önerdi.
- “benim tatil tarihlerimi değiştirip ileri almam mümkün değil, rezervasyonu iptal edelim, sen adana’dan dönünce birlikte birkaç günlüğüne şile’ye filan gideriz”, dedi. fakat ikisi de farkındaydılar ki, bu tatili çok istiyorlardı ve piraye’nin çözümü kimseyi memnun etmeyecekti. bunun üzerine ayça, piraye’nin tatile tek başına gitmesini, kendisinin de adana’daki toplantıdan sonra direkt antalya’ya geçip ona katılmasını önerdi.
- “hem 2-3 gün tek başına olursan, belki o çok merak ettiğin çekici erkeklerle tanışma şansın artar. ben gelince de 4 gün birlikte tatil yapmış oluruz”.
- “bilmiyorum ayça. peki sana 4 gün tatil yetecek mi?”
- “benim fazladan 1 haftam daha olacak, rıfat bey öyle söylemiş. eğer tatilköyünden memnun kalırsam, tatilimi uzatırım.”
böylece plan revize edildi ve piraye kararlaştırdıkları gibi cumartesi sabahı antalya’ya gitti. ayça da o gün tatil alışverişini yaptı, valizlerini hazırladı ve pazar günü adana’ya uçtu. dönüşte i̇stanbul’a uğramamak için tatil eşyalarını da yanına almıştı. pazar gecesi geç saatte otele yerleşen ayça, duşunu alıp oyalanmadan yattı. pazartesi ve salı günleri toplantıda geçecekti ve iyice dinlenmek istiyordu.
ertesi sabah erken kalkan ayça kahvaltıya inmeden önce odasındaki boy aynasında kendisini inceledi. bayi toplantılarında hemen her zaman tek kadın kendisi olurdu ve tecrübelerinin ona öğrettiği bir şey varsa, bir sürü anadolu bayisinin aralarında hoş bir kadın olmasından çok memnun olduklarıydı. ona her zaman çok kibar davranırlar, bir dediğini iki etmezlerdi. ayça her toplantıdan sonra i̇stanbul’a koltuğunun altında yeni sözleşmeler ve bir sürü alım taahhüdüyle dönerdi. erman bey onun bayi toplantılarındaki başarısını etrafındakilere hep hayranlık dolu sözlerle ifade eder,
- “i̇nsanın ayça gibi ürün müdürü olursa hayatta sırtı yere gelmez”, derdi.
o sabah ayça aynanın karşısında bütün bunları aklından geçirirken, mini eteğinin iyice ön plana çıkardığı biçimli bacaklarını, diri kalçalarını, güzel yüz hatlarını dikkatle süzüyor,
- “tolga’nın beni mirey kaltağıyla aldatmasına hala inanamıyorum”, diye düşünüyordu. ayça kahvaltı salonunda önceden tanıdığı bazı bayilerle karşılaştı; mersin bayii sadık bey, tokat bayii murat bey ve denizli bayii salih bey. hepsi onu gördüklerine sevinmişlerdi.
- “özlettiniz kendinizi ayça hanım, şu toplantılar da olmasa vallahi yüzünüzü göremeyeceğiz”, diye takılıyorlardı. salih bey,
- “kaç defa davet ettim sizi pamukkale’ye, ‘gelin size güzel bir haftasonu yaşatalım’ dedim. ‘pamukkale’miz nefistir, otellerimiz 1.sınıf, pişman olmazsınız’ dedim. ama sizden ses soluk çıkmadı”, diye sitem etti.
- “hep aklımda salih bey, hep istiyorum. hatta geçenlerde bir arkadaşıma da sözettim. bir fırsat bulsak, inşallah geleceğiz.”
- “tabii, tabii. arkadaşlarınızı da getirin. hep birlikte eğleniriz.”
gerçekten de ayça bu öneriden piraye’ye söz etmişti. piraye,
- “amaan, boş versene. anlattığına göre kıro herifler. bunlar kesin bize asılırlar orada.” diyerek ciddiye almamıştı ayça’yı.
kahvaltıdan sonra hep birlikte toplantı salonuna geçtiler. yaklaşık 30 kadar bayi salonda yerlerini almışlardı. çoğunu önceden tanıyordu ayça. aralarında ilk kez gördüğü 7-8 kişi de vardı. hepsiyle selamlaştı, tanıdıklarına hal hatır sorup gönüllerini aldı. bu işte insan ilişkileri, karşındakine değer verdiğini belli etmek (en azından öyle görünmek) hayati önemdeydi. bu konularda ayça’nın doğuştan gelme bir yeteneği vardı. -
17.
+1“evet, güzel. şirketteki erkeklerin hepsi ona bayılıyorlar. off piraye, hiç aklımdan çıkmıyor. nasıl da öpüşüyorlardı. sanki hayatında ben hiç olmamışım, yıllardır sevgililermiş gibi. düşündükçe kahroluyorum. üstelik o da evli. hem de çok yeni evlendi. kocası da tolga’dan hem daha yakışıklı, hem de zengin biri.”Tümünü Göster
“i̇lginç. kız belki de nemfomanyaktır. yine de şaşırmıyorum, bu işler böyle işte. kendine işkence edip durmasana! i̇ntikam istiyorsan, sen de git onun kocasıyla yat.”
“daha neler? olacak şey mi bu?”
“neden olmasın? baksana adam da yakışıklıymış. bir taşla iki kuş!”
“anlaşıldı, senin niyetin dalga geçmek.”
“ne münasebet! gayet ciddiyim. çaktırmadan bak, şu çaprazımızdaki masadaki adamlar yarım saattir bizi kesiyorlar. bence hoş tipler. ne dersin, bir şans verelim mi?”
“nasıl yani, ne diyorsun sen şimdi? tanımadığımız adamlara ne şansı verecekmişiz?”
“kendilerini gösterme şansı. bazen böyleleri acayip iyi çıkar.”
“i̇nanmıyorum sana piraye. sen şimdi bana daha önceden böyle yabancılarla birlikte olduğunu mu söylüyorsun?”
“biri-iki maceram oldu. ne var ki bunda, adı üstünde macera işte! en fazla ne kaybedersin? merak etme, her önüme gelenle birlikte olmuyorum. acayip seçiciyim. korkma, kimin ne olduğunu anlarım. bunlardan zarar gelmez bize.”
“şaşırtıyorsun beni piraye! kusura bakma ama ben senin kadar hızlı değilim. şurada yemek yiyip, dertleşelim dedik. maceralarını ben yokken yaşa.”
“tamam tamam, kızma hemen. nasıl istersen. göreceksin hak vereceksin bana zamanla. tamam, seni yönlendirmeye çalışmayacağım. i̇stediğin gibi düşün, kararlarını kendin ver. senden tek istediğim tolga’yı aklına takmaman. bir de hemen yarın eşyalarını toplayıp bana taşınman. şu an sana en son gereken şey yalnız kalmak.”
“sanırım haklısın. biraz değişiklik bana iyi gelir. hem eski günlerdeki gibi eğleniriz. kız kıza…”
böylece hemen ertesi sabah ayça piraye’nin evine yerleşti. artık işine oradan gidip geliyor, kimseye de tolga’dan ayrı yaşadığını söylemiyordu. ailesine bile durumu bildirmemişti onların bitmek tükenmek bilmeyecek sorularına, yorumlarına katlanacak gücü yoktu. evden ayrılışının üzerinden bir hafta kadar geçmişti ki, tolga aradı bir akşam. “sesi mutsuz ve yorgun geliyor” diye düşündü ayça. terk edildiği için mutsuz olması hoşuna gitmişti. fakat neden yorgundu? geceler boyu ayça’yı düşünmekten mi yorulmuştu? belki de yokluğunu fırsat bilip mirey’le sürekli birlikte oluyorlardı. bu yüzden yorgun olamaz mıydı?
- “kusura bakma tolga. seninle konuşmak istemiyorum. sana çok kızgınım ve kırgınım.”
- “dinle beni ayça. bir hata yaptım. i̇nkar etmiyorum. bir hataydı işte, anla lütfen. ne olur yüz yüze konuşalım. hatamı telafi etmek istiyorum.”
- “demek kabul ediyorsun beni aldattığını. güzel. seni böyle kolay affedeceğimi nereden çıkarıyorsun? i̇nanmıyorum sana tolga. bu kadar basit mi her şey? günlerdir soruyorum kendime, neden, neden…neden aldattın beni? neyimiz ekgibti? neyini tatmin edemedim senin?”
- “ayça, yanlış şeyler düşünüyorsun. i̇nan bana, herşey benim hatam değildi.”
- “ne demek şimdi bu? ne anlatmak istiyorsun?”
- “seni aldatmayı hiç düşünmemiştim. bunca yıldır. i̇nan bana. herşey çok ani oldu.” “söylesene tolga, ne zaman başladınız mirey’le kırıştırmaya? nasıl bu kadar ilerlettiniz muhabbeti?
- “bana inanmayacağını biliyorum ama olanlar benim suçum değildi. en azından büyük bir kısmı. sen kayseri’ye gitmeden 1 hafta kadar önce bir akşam sana sürpriz yapmak için ofisinize gelmiştim. kapıdaki güvenlikçi beni tanıdığından içeri girmeme izin verdi. sizin katta kimse yoktu. o saatte çıkmış olamazdın. sekretere sordum. ofis çalışanlarının katıldığı bir yemeğe gittiğini söyledi. önce erman bey’le bir müşteriye uğrayıp, oradan da yemeğe katılacakmışsınız. çaktırmadım ama biraz sinirlendim. o erman bey’in öteden beri sana asıldığını biliyorum…” -
18.
+1zaman geçtikçe ayça, tolga’nın kendisini aldattığı kadını düşünmeye başladı. mirey, ayça’nın çalıştığı şirkette önceleri sekreter, sonradan insan kaynakları elemanı olarak çalışan musevi asıllı bir kızdı. ne yalan söylemeli, ayça da biliyordu ki, mirey şirketteki tüm erkeklerin (hatta belki bazı kadınların!) hayalini süsleyen bir esmer güzeliydi.Tümünü Göster
25 yaşlarında, uzun boylu, uzun siyah saçlı, mavi gözlü, dokunsan patlayacakmış gibi duran iri göğüsleri, biçimli kalçaları ve uzun bacaklarıyla gerçekten arzu uyandırması normal biriydi. i̇nsan bu kız neden burada çalışır da, gidip manken filan olmaz diye merak etmeden duramazdı. mirey’i bu denli çekici yapan şeyler hem çok ciksi giyinmesi, adeta her fırsatta kendini sergilemesi, hem de buna rağmen çok soğuk ve mesafeli tavırlarıydı. şirkette kimseyle adı çıkmamıştı.
ayça’nın en çok şaşırdığı şey mirey’in henüz 3 aylık evli olmasıydı. kendisi gibi musevi bir işadamıyla çok yakın zamanda evlenmişti ve tolga mirey’i tüm şirketin katıldığı düğünde ilk kez görmüştü. hatta ayça’ya “sizin şirkette ne güzel kızlar varmış” diye şaka yapmış, ayça da “bu şakayı beğenmedim” diye onu hafiften terslemişti. şimdi aklı almıyordu; nerede samimiyeti ilerletmişler, nerede işi bu noktaya getirmişlerdi? üstelik kız yeni evliydi ve bunca zaman hiç kimseyle yakınlaşmasını duymamışken, şimdi neden onun kocasıyla birlikte oluyordu? tolga öyle bir bakışta hayran olunacak yakışıklılıkta bir adam değildi. düğünde gördüğü kadarıyla i̇zak (mirey’in kocası) tolga’dan daha hoş bir adamdı. anlayamıyordu…
ertesi sabah uyandığında kesinlikle işe gitmek istemiyordu. bir kaç gün yalnız olmak, olanları düşünmek, belki bir takım kararlar almaktı niyeti. şirketi aradı ve genel müdür yardımcısı erman bey’e kayseri’de üşüttüğünü, yataktan kalkamadığını, araya girecek hafta sonuyla birlikte üç gün dinlenirse iyileşeceğini söyledi. erman bey anlayışlı adamdı. zaten ayça’yı hep sevmiş, işini, tavırlarını, sıcakkanlılığını hep beğenmişti. ayça’ya kendisine dikkat etmesini, ona daha çok ihtiyaçları olduğunu filan söyledi. telefonu kapattığında ayça kendisini kesinlikle daha iyi hissediyordu.
“şu erman bey ne tatlı adam. üstelik karısına da ne kadar bağlı” diye düşündü. böylece yeniden kendini berbat hissetmeye başladı…
kahvaltıdan sonra odasına döndüğünde bir süreliğine evi terk etmeye karar vermişti. şimdi hazır tolga evde yokken eve gidip, kendisine bir süre yetecek kişisel eşyalarını alacaktı. tolga’ya kısa bir mektup yazarak, her şeyi gördüğünü, kendisini affedip affedemeyeceğini bilmediğini, zamana ihtiyacı olduğunu, vb. şeyleri anlatacaktı. ne kadar süre için evi terk edeceğini, dönüp dönmeyeceğini, nerede kalacağını, bu durumu kimseye anlatıp anlatmayacağını filan bilmiyordu. “bir süre otelde kalırım” diye düşünüyordu, “hem güzel bir otelde insan kendini bayağı iyi hissediyor”.
öğlen civarında eve gitti. bir suçlu gibi sessizce içeri girdi. tasarlamış olduğu mektubu mutfak masasında yazdı. eşyalarını almak için yatak odasına gidince yatağın, yataklarının darmadağın olduğunu gördü. başının döndüğünü hissetti ve güçlükle yere oturdu. hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. dün geceden beri içine atmış olduğu gözyaşları sel gibi akıyordu. o şekilde ne kadar kaldığını kendisi de bilmiyordu. sonunda kendine geldiğinde, saatin ilerlemiş olduğunu ve tolga’nın eve gelebileceğini fark etti ve aceleyle eşyalarının bir kısmını valizlere doldurup, apar topar evden ayrıldı. otele döndü ve resepsiyondaki kıza en az iki hafta daha kalacağını söyledikten sonra odasına çıkıp, eşyalarını yerleştirdi.
kafası oldukça karışıktı ve olanları birisiyle paylaşmak istiyordu. biraz tereddüt ettikten sonra piraye’yi aramaya karar verdi. yaklaşık iki saat sonra piraye’yle akşam yemeği yemek üzere kalabalık cuma akşamı trafiğinde boğaz yolunda ilerliyordu. piraye duyduklarına çok fazla şaşırmamış, kendi deyimiyle, erkek milletinden böyle şeylerin her zaman beklenebileceğini söylemişti.
piraye, ayça’nın liseden beri arkadaşıydı. üniversite son sınıftayken üç yıldır çıktığı hakan’la evlenerek herkesi şaşırtmıştı. fakat evlilikleri kısa sürmüş, ikibuçuk yılın ardından boşanmışlardı. evliliklerinin son altı ayında ikisi de birbirlerine olan sadakatlerini kaybetmişler ve aldatmışlardı. boşandıktan sonra piraye özgür bir hayatı seçmiş, bir dönem nerede akşam orada sabah, bohem bir yaşayış tarzını benimsemişti. bir daha asla evlenmeyeceğini söylemiş, ancak ciks konusunda kendini sınırlamamıştı. dikkat çekici bir kumral güzeli olduğundan etrafında her zaman çok sayıda erkek olmuş, o da açıkçası kendini onlardan pek sakınmamıştı. tüm dikkatine karşın, iki kez hamile kalmış ve kürtaj olmuştu.
piraye, çok hızlı yaşanan beş-altı yılın ardından hız kesmişti. uzun süre birlikte olduğu bir erkek arkadaşı olmamış, kısa aralıklarla sevgili değiştirmişti. ayça bunun belki biraz da piraye’nin içindeki bir çeşit tatminsizlikten kaynaklandığını zaman zaman düşünmüş, ancak bundan piraye’ye hiç bahsetmemişti. piraye gönül işlerinde erkeklere de, kadınlara da güvenilmemesi gerektiğini, tekeşliliğin insanın doğasına aykırı olduğunu, belki ancak yaşlanıp, cinsel güdüleri sönünce, yalnız yaşamamak için birisiyle birlikte olabileceğini söylerdi hep. -
19.
+1ayça, uluslararası bir şirketin satış-pazarlama bölümünde ürün müdürüydü. size onu biraz tanıtayım: doğuştan gelen bir sıcaklığı, cilveli bir havası vardı; fakat kesinlikle hafif bir kadın değildi. 6 yıldır evliydi. eşi, tolga da iyi bir firmada çalışıyordu. çocukları yoktu. onca koşturmacanın içinde çocuk yapmaya fırsat bulamamışlardı. şimdilerde bu konuyu sık sık gündeme getiriyorlar, artık zamanının geldiğini düşünüyorlardı.Tümünü Göster
ayça 29 yaşında, kısa sarı saçlı, beyaz tenli, uzun boylu, kahverengi gözlüydü. yüzü çok güzeldi; biçimli ve zarif dudaklar, küçük bir burun. uzun ve biçimli bacakları, iri kalçaları vardı. göğüsleri normal boyutlarda ama dimdikti. i̇ş yerinde dozunda bir dişilik sergiler, sürekli diz hizasında veya biraz daha kısa ve dar etekler giyerek biçimli bacaklarını ve sıkı kalçalarını ortaya çıkarırdı. erkeklerin kendisiyle ilgilendiklerini bilir, bundan tatlı bir zevk alırdı. yine de hiç bir zaman abartmaz, kimseye ümit vermezdi.
i̇şi gereği sık sık seyahat eder, özellikle akdeniz, i̇ç anadolu ve doğu anadolu’ya giderdi. buralarda genellikle bayi toplantılarına katılırdı. akşamları bayilerle yemek yemek ve şirket, memleket meseleleri hakkında sohbet işin bir parçasıydı. ayça sıcak kanlı, hoşsohbet bir kadındı. bu sayede işini gerçekten iyi yapar, her seyahat dönüşünde mutlaka bir kaç iş bağlamış olurdu.
anadolu’daki bayiler arasında zaman zaman ayça’ya özel bir ilgi gösteren, bunu hafiften belli edenler olurdu. ne de olsa ayça çok hoş bir kadındı. fakat ayça kibarca ve karşısındakini rencide etmeden araya mesafe koymayı iyi bilirdi. bekarken hızlı bir yaşamı olmasına karşın, evlendikten sonra eşini hiç aldatmamıştı…
ayça ve tolga’nın hayatlarındaki her şey ayça’nın bir kayseri gezisinden planladığından erken dönmesiyle değişti. yola çıkmadan önce kayseri’den cuma akşamı 19.00 uçağıyla dönmeyi planlamıştı fakat işler umduğundan çabuk hallolmuş, perşembe akşamı aynı saatteki uçağa biletini değiştirerek i̇stanbul’a dönmüştü. havaalanından eve giderken, tolga’ya dönüşünü haber vermemekle iyi yaptığını, güzel bir sürpriz olacağını düşünüyordu.
saat 9 civarında oturdukları apartmanın önüne park etti ve kapıyı anahtarıyla açarak, apartmana girdi. asansörle 4.kata çıktı ve zili çalmadan kapıyı yavaşça açtı. “bizimki kendisini televizyona kaptırmış, akşam yemeğini unutmuştur”, diye düşünüyordu; kendisi de kurt gibi açtı. kapıyı açınca biraz şaşırdı çünkü antre ve salon karanlıktı. “allah allah, tolga evde değil mi acaba?” diye düşünerek ayakkabılarını çıkardı ve bavulunu antreye bırakarak mutfağa yürüdü. buzdolabını kapatırken bir an sanki bir ses duydu. sanki içeride, dipteki odaların birinde birileri konuşuyordu. meraklanmış, biraz da korkmuştu. tolga acaba yatak odasında mı televizyon izliyordu?
ses çıkarmamaya özen göstererek uzun koridor boyunca ilerledi. yatak odasına yaklaştıkça, içeriden hafif bir ışık geldiğini görüyordu. gece lambası yanıyordu. koridordaki birkaç saniyelik yürüyüş sırasında ayça’nın aklından bin bir türlü şey geçti. yatak odasında sanki birileri fısıldaşıyorlardı. kendi kendine, “benimki tam film gibi oldu. herhalde az sonra tolga’yı bir kadınla yakalayacağım”, diye gülümsedi. böyle şeylerin sadece filmlerde olacağını düşünüyordu ama yine de aklı karışmıştı. yatak odasının kapısında bir an durakladı. i̇çeriye paldır küldür girmeden kapının arasından şöyle bir bakmak istedi…
ayça gözlerine inanamıyordu. çok sevdiği kocası, kendi yataklarında bir kadınla sevişiyordu. nefesi daraldı, boğazına bir şey oturdu sanki. bağırmak istedi, sesi çıkmadı. gözleri ışığa biraz alışınca, kadını tanıdığını farketti: mirey.
aptallaşmış ve kızgınlıktan ne yapacağını bilemez bir şekilde bir süre içeriye bakakaldı. ne yapacağına, ne yapması gerektiğine karar verememişti. sonunda kendini topladı, arkasını döndü ve hızla kapıya yöneldi. antrede durmakta olan bavulunu kaptığı gibi kendini dışarı attı. kapıyı çarpmayı da ihmal etmedi. arkasından kimsenin gelmesini istemediğinden koşar adımlarla otoparka gitti, arabasına atladığı gibi hızla bahçeden çıktı.
bir süre amaçsızca dolaştı. bir türlü gördüklerine inanamıyor, kafasını toplayamıyordu. yoksa, hayal mi görmüştü? saatin neredeyse gece yarısına geldiğini fark edince geceyi geçirecek bir yer aramaya başladı. yalnız kalmak ve düşünmek istiyordu. bu yüzden arkadaşlarını filan arayıp, işleri iyice dallandırmak istemedi. arabasını şehrin merkezindeki büyük otellerden birine sürdü. resepsiyondaki kıza dalgın bir ifadeyle,
“emin değilim, herhalde birkaç gece kalırım”, diye cevap verdi ve asansörle odasına çıktı. odaya girince ne kadar acıktığını fark etti. oda servisine yiyecek bir şeyler ve kahve siparişi verdi. cep telefonunu çoktan kapatmıştı; tolga’nın söyleyebileceklerini duymak istemiyordu. üstündekileri çıkarıp duşa girdi. yarım saat sonra biraz kendine gelmişti. karnı tok, elinde kahve fincanı, boğaz manzaralı penceresinin önündeki koltukta oturmuş, olanları düşünüyordu.
tolga’yla 6 yıldır evliydi ama evlilik öncesi dönemi de sayınca yaklaşık 9 yıldır birlikteydiler. bu süre boyunca mutlu bir ilişkileri olmuş, birbirlerini hiç aldatmamışlardı. “ben öyle sanıyormuşum en azından” diye düşündü. daha önceden de farkına varmadan aldatılmış olma olasılığı midesini bulandırıyordu. başka bir kadınla yatan kocasıyla hiçbir şeyi bilmeden ilişkisini sürdürmüş olmak, başkalarını öpen dudaklarının kendininkilere değmesine izin vermek… -
20.
+1ve böylece lobideki masalardan birine yanyana oturdular. ayça, “allah vere de bizimkiler yemekten erken dönmeseler. bu adamla birlikte görülmek istemem”, diyordu kendi kendine.
- “siz yemeğe gitmediniz mi mahmut bey?”
- “gittim. ama bir işim olduğunu söyleyerek erken döndüm.”
- “nedir bana söylemek istediğiniz?”
- “çok meraklısınız. ve beni başınızdan savmak istiyorsunuz. durun hele, kahvelerimiz gelsin de bir.”
-
ya rasat sen ne mal adamsın
-
burda olmayan var mı
-
sevgili rasat bu başlığa gel
-
yav ben 2008 de doğdum
-
nasyonel sosyailizim bir tak biliyomuş gibi
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 12 02 2025
-
vallahi yağlı saçı özledik
-
sabah incisozluk co yazıp
-
bakircan çok kaşındın
-
olm surda 10 kisi birbirimizin
-
ypgyi destekleyen bir kürt olduğunu biliyoruz
-
bunlar yüzünden millet tas tıraşlı
-
inci sözlük diye biyer varmis
-
bakircan ifşa ortadaki gözlüklü çocuk
-
ümit özdağ tam şuan ne yapıyor acaba
-
gran torino ermeni miymiş
-
mentalcel neden başlık açmıyor
-
ismailin enayisi emin
-
işinde gücünde olan kürtlere laf eden en hafif
-
sözlük hala yavasss
-
beyler yurt dışına turla gidersem eğer
-
inci sözlük detoksu
-
eyyyy inci sözlük sen kimsin yaaaa
-
babanız ağır akpli olsa naparsiniz
-
kıçında yanması olan bir kişi nasıl
-
ınstagrambt teittetter seviyofun
- / 1